Etiket arşivi: FED

Doları Yükselten Beklentiler ve Sonuçları

Dr. Mahfi EĞİLMEZ

ABD Dolarının yabancı para birimleri karşısında değerini ölçmekte iki önemli ölçü kullanılıyor. İlk ölçü; 1973 yılında Doların altın karşılığının kaldırılması sonrasında ABD’nin 6 önemli ticaret ortağının para birimlerine (Euro, Japon Yeni, İngiliz Sterlini, Kanada Doları, İsveç Kronu ve İsviçre Frangı) karşı oluşturulmuş bulunan Dolar Endeksidir (DXY).

ABD Dolarının yabancı para birimleri karşısında değerini ölçmekte iki önemli ölçü kullanılıyor. İlk ölçü; 1973 yılında Doların altın karşılığının kaldırılması sonrasında ABD’nin 6 önemli ticaret ortağının para birimlerine (Euro, Japon Yeni, İngiliz Sterlini, Kanada Doları, İsveç Kronu ve İsviçre Frangı) karşı oluşturulmuş bulunan Dolar Endeksidir (DXY). Dolar Endeksi’nin nötr değeri 100’dür. Eğer endeks mesela 105 ise bu, Doların söz konusu 6 para birimine göre kurulduğu tarihten bu yana % 5 değer kazandığını, endeks 95 ise % 5 değer yitirdiğini gösterir. DXY bu gün 92’nin hemen altında bulunuyor. DXY Endeksi; Fed toplantısı öncesinde 90,5 idi. Buna göre son üç günde Dolar bu endekse karşı önemli oranda değer kazanmış bulunuyor.

İkinci ölçü; Doların, kendisinden sonra en yaygın kullanıma sahip rezerv para konumunda olan Euro ile karşılaştırılmasıdır. Euro/Dolar paritesi Fed toplantısı öncesinde 1,21 idi, bugün 1,19 dolayında bulunuyor. Buna göre Dolar, Euro’ya karşı son üç günde ciddi değer kazanmış görünüyor.

Dolar, yalnızca Dolar Endeksi ve Euro/Dolar paritesine göre değil son birkaç gündür TL’nin de aralarında yer aldığı bütün paralara karşı değer kazanmış durumda bulunuyor. Dolar / TL kuru Fed toplantısı öncesinde 8,55 iken bu gün 8,67 dolayında bulunuyor. Demek ki Dolar, öbür paralara karşı olduğu gibi TL’ye karşı da son üç günde önemli oranda değer kazanmış.

Bu genel açıklamayı ve saptamaları yaptıktan sonra Doların, özellikle son üç gün içinde niçin öbür para birimlerine karşı değer kazandığını analiz etmeye geçebiliriz. İlk bakışta bu değer kazanma sorununda bir çelişki var gibi görünüyor. Çünkü ABD’de enflasyon son 3 ayda ciddi bir artış eğilimine girmiş durumda. Mayıs’ta açıklanan 12 aylık enflasyon oranı %5 ile Fed’in ekonomiyi dengelemeyi öngördüğü % 2’lik oranın 2,5 katına yükselmiş bulunuyor. Normal koşullarda bir paranın enflasyonla iç değer yitimi yaşaması durumunda dış değer yitimine de uğraması ve yabancı para birimlerine karşı değer yitirmesi beklenir. Oysa burada tam tersi oluyor ve Dolar, yükselen enflasyon eğilimiyle içeride değer yitirirken yabancı paralara karşı değer kazanıyor. Bu durumun birkaç nedeni var:

İlk olarak ABD ekonomisi Covid-19 Salgınıyla büyümede yitirdiği ivmeyi yeniden yakalamış görünüyor. Ekonomi, 2020 yılının ilk çeyreğinden sonra girdiği resesyondan (AS: durgunluktan) çıkarak 2021 yılının ilk çeyreğinde büyüme trendine (AS: eğilimine) geri dönüş sinyali veriyor. Bu trendin 2. çeyrekte de süreceği kestiriliyor. İkinci olarak ekonomideki bu büyümeye geri dönüş trendine koşut olarak işsizlik oranında düşüş söz konusu. Salgının etkisiyle 2020 yılı Nisan ayında %15’e dek yükselmiş olan işsizlik oranı bir yıl sonra Mayıs 2021’de %5,8’e dek gerilemiş durumda. Bu iki önemli gösterge ekonomide canlanma olduğunu ortaya koyuyor.

Üçüncü olarak Fed, her ne denli enflasyondaki yükselişin geçici bir yükseliş olabileceği kanısında olduğunu açıklasa da, son toplantı sonrasında iki önemli sinyal verdi:

(1) Toplantı öncesine dek faiz artırımı için en erken tarih olarak 2024 yılını öngörürken, bunu 2023 yılına çekti.

(2) Faiz artırımı başlamadan önce, varlık alımı yoluyla yaptığı piyasa fonlamasını azaltmaya başlayacağını (tapering) açıkladı. Başka nedenler de var kuşkusuz ama bu sayılan nedenlerin içeride hızlanan enflasyona karşılık Doların dış değer yitirmesine değil kazanımına yol açtığı anlaşılıyor

Bu gelişmeden Türkiye ekonomisi için birkaç sonuç çıkar:

(1) Fed’in varlık alımını azaltacağını açıklaması ve faiz artırım beklentisini öne çekmesi ABD’de faizlerin ileride yükseleceği anlamına gelir. Bu durumda bizim gibi dış kaynak gereksinimi nedeniyle yüksek riske karşılık yüksek faiz öneren ülkelere gelmiş olan dövizler yavaş yavaş çıkmaya başlar. Ki bu da TL’nin değer yitimine uğramasına yol açar.

(2) Dünya piyasalarında sıkılaştırma eğilimi yayılmaya başlarsa, likidite bolluğu azalacağı için, bizim gibi tasarruf yetersizliği nedeniyle dış kaynağa bağımlı ülkelerin dış kaynak sağlama maliyetleri yükselir.

Çinli bilgeler: “İştahını kısan borca girmez” diyor. (18.06.21)

Dolar neden artıyor?


Dolar neden artıyor?


Dostlar
,

Yetkin ekonomist Sn. Mutafa Pamukoğlu’nun yazısı önemli.. (aşağıda)

ABD Doları adı başını gidiyor.. Eylül başında 2,15 TL iken artık 2,30 TL.
1 ay içinde 15 kuruş, 0,15 / 2,15 =  %7 değer kazandı. Ulusal gelirimiz (GSMH)
o oranda azaldı, dış borçlar % 7 büyüdü, dışsatımımız (ihracat) %7 ucuzladı, dışalımımız (ithalat) %7 pahalandı.. Doğalgaz ve elektirik %9 zamlandı, SGK da pek çok önemli ilaçta yurttaşın katkı payını artırarak ilaç maliyet artışını vatandaşa yükledi..

GSS’nin (Genel Sağlık Sigortası) içi iyice boşaldı, haydi iflas etti demesek de fiyaskoya dönüştü!

Dışsatım % 80’lere varan ölçüde dışalıma bağımlı olduğundan, yani ihracat yapabilmek için el mahkum ithal girdi çok yüksek oranda olduğundan, dışsatımcının işi daha da zor..
Bu dönemlerde ihracat ürünlerinizin değeri düşüp yabancı için alımı ucuzladığından
(TL karşısında güçlenen Dolar nedeniyle) ihracatınız nominal olarak artabilir de!
Ancak ülkenin alınterini, hammadesini… ucuza dışarıya peş keş çekmiş olursunuz. Dahası, pahalandığı için ithalatınız düşebilir ve dış ticaret açığı ile cari açığınız da düşebilir.. Ancak bunlar aldatıcıdır.. Çünkü sürdürülebilirliği yoktur bu tablonun. Enflasyon yükselecektir kaçınılmaz olarak (2 rakamlı enflasyona hazırlıyorlar ülkeyi pikolojik olarak) , büyüme hızı düşecektir (ha bire revize edip aşağı çekiyorlar..) , istihdam azalıp işsizlik artabilecektir ve en ürküncü durgunluk içinde enflasyon (Stagflasyon) yaşanabilecektir. Hatta cari açığınız açıklanamaz biçimde büyüyebilecektir.

Ntekim IMF geçtiğimiz günlerde yayımladığı Türkiye raporunda 11 madde açıklarken ülkemizi cari açığı en yüksek birkaç ülke içinde saymıştır! (Bu raporu sitemizde yayımladık : IMF’den 11 maddelik Türkiye raporu (http://ahmetsaltik.net/2014/10/03/imfden-11-maddelik-turkiye-raporu/..)

Fakat 12. CB – Yarıbaşkan RTE 1 Ekim 2014 günü TBMM açış konuşmasında
gene ortalığı güllük gülistanlık gösterdi! Sokaktaki yurttaş bu kuramsal gevezeliklerden
hadi diyelim ki çok birşey anlamıyor, anlamaz.. Yaşamın iğneden ipliğe pahalandığını, cebindeki paranın alım gücünün eridiğini, geçimin daha da zorlaştığını algılamaz mı?

Sorun burada ve bizler uzuuun uzun bayram (!) tatilleri ile oyalanıp devekuşu gibi davranıyoruz.. Gündem saptırıp sorunları öteliyoruz. Tezkere ve IŞİD benzeri
gündem başlıkları daha ne denli oyalayıcı olabilir? 1,5 + milyon göçmene harcanan
5 milyar Dolara yakın para (daha da harcanacak!) kimin sırtına yüklenecektir??

ABD Başkan Yardımcısı Biden
Türkiye’yi suçlamayı sürdürüyor ve
Türkiye’nin silahlandırdığı IŞİD ile savaşa zorluyor!

  • Onbinlerce ton silahı Türkiye IŞİD’e yolladı.. diye..

Bu nedenle 1,5 milyon sığınmacı (mülteci), Suriye – Irak pazarının elden çıkması, Tezkerenin askeri maliyetleri ve Batı’nın mülteci (sığınmacı) yükünü omuzlamaya yanaşmaması.. Ve RTE’nin “hata yaptığını” ABD Başkan Yrd. Biden’e itiraf etmesi..
Deliğe süpürülmemek için insanımızın sırtından ucuz (!) bir manevra daha..

Yazık günah değil mi Suriye – Irak’ta öldürülen yüz binlerce insana, ırzına geçilen kadınlara, masum çocuk ve yaşlılara ve ülkemiz ekonomisine binen çooook ağır yüke.. Tüm bunlar “Tek adam – RTE yönetimi” nin ağır – altından kalkılamaz faturaları ve hala ülkenin tepesinde afra – tafrasından geçilmiyor!?..

Ne bahtsız  – talihsiz ülke bu Türkiye..
Yığınlar uykuda, çaresiz ve muhalefet yok gibi..
Bu atipik – kural dışı tablo sürdürülemeyeceğine göre, Türkiye neye gebe acaba??
Bu arada devekuşu boğulmasın!?

Sevgi ve saygıyla.
05.10.2014, Manavgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Dolar neden artıyor?

Mustafa_Pamukoglu

 

MUSTAFA PAMUKOĞLU
AYDINLIK, 3.10.14

 

Doların Eylül başında (2014) 2.15 TL iken 2.29 TL’ye gelmesi, Merkez Bankası’nın döviz satım ihalelerinde günlük alımı 40 milyon Dolara çıkarmasına karşın yükselişin durmaması ve devam edeceği hususundaki beklentiler, dikkatleri FED’e ve
küresel gelişmelere tekrar çevirdi.

FED YOLUN SONUNDA

2007 krizinde FED piyasalara fon desteğini kesmek üzere iki şey yaptı.

1- Faiz oranlarını sıfıra çekti.
2- Piyasadan devlet tahvilini ve ipoteğe dayalı tahvilleri satın alarak yatırımcıları
özel sektör tahvillerini ve hisse senetlerini almaya yöneltti.
3- Piyasadan tahvil alımlarını Ekim ayında sonlandıracak ve tahvil alım programı bitecek.

FAİZ ARTIRIMI KAPIDA

FED, ABD ekonomisinin durumu düzelinceye dek faiz artırımı yapmama kararı almıştı.
Şu anda ABD ekonomisinde FED’in dikkate aldığı göstergelerde belirgin iyileşme var.

1- Aylık istihdam artışı 200 bin ortalamayı aştı.
2- İşsizlik maaş başvuruları aylık 400 binin altına düştü. FED işsizlik oranının % 6.5’un altına düşmesini bekliyordu. Bu gerçekleşmiş durumda.
3- ABD büyümesi % 2-3 aralığına ulaştı.
4- Enflasyon oranının %2’lerde olmasını istiyordu. Enflasyon, resesyon tehlikesini yaratan %1’in üstüne çıktı. Korkular ortadan kalktı.
Bu göstergeler artık faiz artırımına gitmeyi olanaklı kılıyor.
2014 sonu veya 2015 yılı ilk yarısında FED faiz artırımına gidecek.

FED FAİZİ BİZİ YAKINDAN İLGİLENDİRİYOR

FED faizleri sıfır olarak tuttukça, Amerika’dan sıfır maliyetle kredi bulan yatırımcı,
soluğu Türkiye gibi yükselen piyasalarda aldı. Bu yüksek bir geliri ifade ediyordu.
Bir de politik riskler bu kadar değildi. Türkiye hem güvenilir hem de kazançlı pazardı.
Ama devran değişti. Faiz artırımından sonra yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelirken
artık şunları hesaplayacak ve eskisi gibi kolay gelmeyecek:

1- Kazancım azaldı. Türkiye’nin politik ve ülke riski ciddi biçimde artmış durumda.
Değer mi, değmez mi?
2- Türkiye cari açıkta Hindistan, Brezilya, Endenezya ve Meksika ile birlikte dünyanın en tehlikeli sınırında.

Yani ekonomimizin kırılganlığı her kesim tarafından dillendiriliyor.
Bu da FED faiz artırımından sonra en çok dikkat edilecek husus olacak.

PARANIN PATRONU RAHATLIYOR

Dünya para musluğunu açan ve kapatan FED rahatladıkça ve Dolar lehine kararlar aldıkça ve alacağını bildirdikçe Dolar değer kazanacak.
Avrupa’daki gelişmeler ters yönde olsa bile, Doların Avro karşısındaki değer artışı sürecek.

ÇEVREDE TEHLİKE İŞARETLERİ VAR

IŞİD ve Güney’imizdeki olaylar bizi tahmin edemeyeceğimiz yerlere sürüklüyor.

Savaşa girme korkusu insanları dövize yöneltmiş durumda.
Piyasalar, FED faiz artırımı ve savaş risklerinin çok az bir bölümünü fiyatladı.
Büyük bölüm duruyor. Bu nedenle Dolardaki artış devam edecek, diye bekleniyor.
Bütün bu gelişmeler, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci tarafından tehlikeli
bulunmazsa da ekonomimiz açısından kaygılanmaya yetiyor ve artıyor bile…

Prof. STIGLITZ : Yolun Sonuna Geldiniz!


Dostlar
,

Prof. Joseph STIGLITZ önemli bir kişilik..
NOBEL Ekonomi (İktisat) ödüllü. (2001, Bilgi Asimetrisi Kuramı ile..)
ABD Kabinesinde Başkan Bill Clinton döneminde Ekonomi Bakanlığı yapmış ve kendisinin kabulü ile asıl kendisini pişiren ve gözünü açan görevi ise Dünya Bankası Başekonomistliği olmuş.. 3.5 yıl üstlendiği bu görevi hakkında anılarını kitaplarında aktardı. KürelleşTİRme bağlamında yazdığı 4 kitaptan 2’si Türkçe’ye çevrildi :

– Küreselleşme ve Büyük Hayal Kırıklıkları
90’ların Yükelişi (1990’larda SSCB’nin çökertilmesinen sonra merkez kapitalist ülkelerde yaşanan hızlı yükselmeler…)

Birkaç kez Türkiye’ye geldi ve TV programları yaptı. NTV’de Mithat Bereket ile programında çok çarpıcı saptamalar yaptı (28 Nisan 2004, saat 22:00, Anahtar programı) ADAM SMITH NE YAZDIYSA GERÇEKLEŞMEDİĞİNİ… söyledi!

Bereket’in şaşkınlıktan gözleri yuvalarından fırladı..

“Ne diyorsunuz yani siz şimdi?? Adam Smith’in kuramı boşa mı çıktı??!”

derken dehşet içinde idi.. Sanki 10. kuşaktan Adam Smith’in torunu, dünyayı yıkıma sürükleyen Liberalizm öğretisinin çöpe atılacak olmasından büyük endişe duymuştu!

Prof. STIGLITZ”in önemli 2 saptamasını da biz aktaralım, Hoca, IMF ve Dünya Bankası‘nın Türkiye gibi ülkelerin yaşamlarını mahvettiğini belirterek uyguladıkları programları reddediyor ve şöyle özetliyor :

  • “Küçük ülkeler, başlangıçta gelişme sürecinde olan ufak tekneler gibidir.
    IMF’nin buyurduğu biçimde hızla liberalleştirilen (?!) bu ülkeler, hasarlarını onarmadan, kaptanlarına mesleklerini öğretmeden ve can yelekleri verilmeden büyük denize açılan teknelerin yazgısına tutsak olurlar.

    (AS: Ba-tar-lar!) 
  • Liberalleşme programı, batılı ülkelerce salt kendi çıkarları için organize edilmiştir. IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi kuruluşlar; yoksul ülkelerin katilleridir!  IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından yoksul ülkelere dikte ettirilen programlar,
    çağdaş savaşın araçları’dır!
    (Küreselleşme ve Büyük Hayal Kırıklıkları adlı kitabından.)

Türkiye’ye uyarısı bu kez de çok ciddi..
Fakat Kraldan daha çok kralcı medya – iktisat hocaları bunu da görmezden gelecekler..
RTE – AKP diktatörleştiği için olağan yollarla iktidarı bırakmayacak gözüküyorlar..
Ağır bir ekonomik bunalım bu kadroyu da tasfiye eder 57. hükümet partilerini ve liderlerini olduğu gibi (DSP, MHP, ANAP; B. Ecevit, D. Bahçeli, M. Yılmaz)
fakat korkarız, ülkemize zaten çok ağırlaşan çok yönlü faturayı iyice büyütür..

Sevgi ve saygıyla.
23.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=================================================

Prof. STIGLITZ : Yolun Sonuna Geldiniz!

ABD’li Nobel ödüllü ekonomist Prof. Joseph Stiglitz,

Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğine dikkat çekerek;

  • Cari açığınız kronik bir sorun, hep inatla ‘istisna’ diyordunuz, Arjantin’e de böyle bakılıyordu. ABD’ye de krizden önce böyle bakılıyordu.” dedi.

Türkiye ekonomisinin halihazırda pek çok problemle boğuştuğunu vurgulayan Stiglitz, bunlardan bazılarının siyasal zorluklar olduğunu belirterek şöyle konuştu:

  • “Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Bunlardan biri de politik zorluklar.  Uluslararası toplumun, bir CNN muhabirine televizyonda saldırılınca duyarlığı artar. Bu Türkiye için kötü bir reklam.”

Türkiye ekonomisinin halihazırda yavaşladığına dikkat çeken Stiglitz, Türkiye’nin çevresinin riskli olduğunu belirterek Ortadoğu ve Rusya’daki sorunlara işaret etti.
“Bu ülkeler Türkiye’nin ticari ortakları.” diyen Stiglitz, “Avrupa ekonomisi de resesyona gidiyor. Avrupa, Ortadoğu ve Rusya’nın içinde bulunduğu zorluklar Türkiye ekonomisini de etkileyecek.” diye konuştu.

Stiglitz Türkiye ekonomisiyle ilgili diğer zorlukları şöyle anlattı :

“Türkiye’de enflasyon %9’un üzerine çıktı, yükseliş eğilimi sürüyor ve kronikleşmiş
cari açık sorunu var. Bunlar uluslararası toplumda endişelenmek için uyarı sinyalleridir. Türkiye’nin karşılaştığı başka bir zorluk da cari açığın sıcak para akımlarıyla finanse edilmesi. Klasik bir sorun olan ‘ani durma’, denilene maruz kalma riskini artırıyor. Birden yatırımcılar fikrini değiştirirse ve sermaye girişi durursa, cari açığı finanse etme problemi başlar. Dövizde ani yükseliş başlar. Sermaye piyasaları işler iyi giderken endişeleri görmezden gelir. Endişeler karşısında ‘ama burası bir istisna’ derler. Sonra birden rakamlara bakmaya başlarlar. Zaten orada olan rakamları artık görmeye başlarlar. Birden rakamlar olduğundan da kötü görünür. Bu kez de “ani durma” yaşanır. İstisna olma durumunuzu yitirdiniz. Cari açığınız konusunda inatla hep ‘istisna’ diyorlardı. Bugüne dek hep istisnaydınız. Arjantin’e de böyle davranılıyordu. ABD’ye de krizden önce böyle bakılıyordu. Artık Dünya, emlak balonunun güçlü bir ekonomi yaratmadığını anladı. Her krizden önce de emlak balonu yok denir.”

Merkez Bankası bağımsızlığının toplumun yapısıyla ilgili olduğunu vurgulayan Stiglitz, bir hükümetin para politikasını siyasal amaçlar için kullanmasının çok tehlikeli olduğunu vurguladı. Stiglitz,

“Kimi ülkelerde bağımsız olmadığı halde bağımsızca hareket edebilen ve hükümetin de bunu kabullendiği merkez bankaları vardır. Ancak bir hükümetin
para politikasını siyasal amaçlar için kullanması çok tehlikeli bir durumdur. Fakat bir merkez bankasının salt bankacılık sektörüne hizmet etmesi de çok tehlikeli bir durumdur. ABD’de FED, Wall Street’in emrine girmişti. Türkiye’de durum
tam tersi.”
 diye konuştu.

Faiz tartışmaları ile ilgili ise Stiglitz,

“Türkiye’de faiz oranları yüksek değil. Türkiye’de şu anda reel faizler negatif.” dedi.

(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/107247/Stiglitz__Yolun_sonuna_geldiniz.html)

Prof. Korkut Boratav : Ekonominin ‘Mayıs Sıkıntısı’ devam ederken


Ekonominin ‘Mayıs Sıkıntısı’ devam ederken

 Portresi

Prof. Dr. Korkut Boratav

soL Gazetesi – 18 Şubat 2014

 

 

Merkez Bankası, 2013’ün tümünü kapsayan ödemeler dengesi rakamlarını yayımladı.

Belirleyici öğe sermaye hareketleridir ve bu bakımdan 2013 verileri,
birbirinden tümüyle farklı iki ayrı döneme ayrılmaktadır:

(1) Uluslararası sermaye hareketlerinin çok canlı seyrettiği (ve Türkiye’nin de
bu konjonktürden yararlandığı) Ocak-Nisan;

(2) FED’den gelen sinyaller sonunda tüm çevre ekonomilerine (ve tabii ki Türkiye’ye) dönük dış kaynak akımlarının frenlendiği Mayıs-Aralık

Türkiye’ye sermaye girişlerindeki yavaşlama Mayıs başında, yani ay sonunda gerçekleşen FED dalgasından önce gerçekleşmeye başlamıştı.

Haziran ayaklanmasının ve “17 Aralık Şoku”nun etkileri de buna eklendi.

Böylece, AKP için iyi başlayan bir yıl, Mayıs’ta başlayan sıkıntılı sekiz ay ile
son buldu.

Son verileri, bu sıkıntılı dönemle sınırlı tutarak incelemeyi yeğledim.

Sermaye hareketleri üzerinde odaklanan tablo, 2013’ün Mayıs-Aralık dönemini,
bir önceki yılın aynı ayları ile karşılaştırıyor.

* * *

On küsur yıldan bu yana vurguluyoruz; IMF, Dünya Bankası, sonra Standard & Poor’s, hatta FED kervana katıldılar; neredeyse davul zurnayla ilan ettiler:

  • Türkiye dış kaynak (“madde”) bağımlısıdır
    ve dünyada işler bozuk giderse sonu da fena olacaktır
    .

Gönülsüzce de olsa, Ali Babacan ve Erdem Başçı bile kabul etmek zorunda kaldı.

Dış ortam bozulunca; “madde” kıtlaşınca, “bağımlı” sıkıntıya girdi.

Tablo da bu durumu sayılarla ifade ediyor.

“Madde”nin (yani, dış kaynak öğelerinin) hemen hemen tümü 2013’ün son sekiz ayında azalmıştır: Yabancı sermaye girişlerindeki gerileme %44.5’tir.

Yerli “aktörler” (şirket, birey ve bankalar) iki dönemde de dış dünyadan
kaynak getirmişlerdir; ama üçte iki oranında azaltarak…

Tek destek, geçen yıl (3 milyar dolarlık) net çıkış gösteren
kayıt dışı (“karanlık, kara ve gri”) fon girişlerindedir
.

“AKP’nin gizli döviz kasası” bu yıl çalışmış;
8,2 milyar dolarlık destek sağlamıştır
.

Ama yetmemiştir: Kayıtlı yabancı/yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerinin toplamı,
12 ay içinde %24 oranında gerilemiştir.

Dış borçlanma ve sıcak para girişleri hâlâ devam etmektedir;
ama ciddi boyutlarda (%50 ve %90 oranlarında) küçülerek…

Henüz net sermaye çıkışı gerçekleşmemiştir;
esasen böyle bir gelişme açık-seçik kriz ortamına giriş anlamına gelirdi.

Ne var ki, “madde bağımlısı ekonomi”, ayağını (dış açıklarını) küçülen yorgana
(dış kaynaklara) göre uzatamıyor; alışkanlıklarını daha da bozarak sürdürüyor;
cari işlem açığını %46 oranında artırarak sekiz ayda 40,3 milyar dolara çıkarıyor.
(12 ay sonunda bu açık 65 milyar dolara ulaşarak Cumhuriyet tarihinin 2011’deki rekoruna yaklaşacaktır.)

  • Cari açık, yabancı sermaye girişlerinin çok üzerindedir.

Karanlık, kara ve gri” fon akımları ve yerli aktörlerin cılız katkısı da
yeterli değildir.

Durum nasıl idare edilmiştir?

Geçen dönemde 20 milyar $ dolayında birikim gösteren rezervlerin
4,4 milyarı harcanarak…

İlk aşamadaki sonuçları herkes biliyor:

Tablonun kapsadığı dönem içinde döviz fiyatları (sepet kur) %22,7 oranında yükselmiş; “faiz lobisi” hezeyanı, Merkez Bankası’nı şizofreniye sürüklemiş;
piyasalar” son sözü söylemiş, politika faizleri %10-12 aralığına çekilmiştir.

* * *

Olay bu kadarla son bulmayacaktır.

Elbette bu gelişmeler reel ekonomiye; yani, üretime, istihdama, gelirlere, tüketime, yatırıma yansıyacaktır.

Durgunlaşma en azından kalıcı hale gelecek; dış dünyada çok çarpıcı bir düzelme olmazsa ekonomi küçülmeye başlayacaktır.

Şirket iflaslarından başlayarak bankalara bulaşan bir finansal krizin gündeme gelmesi de olasıdır.

Kısacası, AKP’nin “Mayıs sıkıntısı” ağırlaşarak devam etmektedir.

Gazete Vatan Emek
Twitter@GazeteVatanEmek
Facebook: https://www.facebook.com/Gazetevatanemek
AYDINLIK BİR GELECEK, çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras…
http://www.gazetevatanemek.com/

TÜSİAD’dan Gezi desteği


TÜSİAD’dan Gezi desteği

  • TÜSİAD YİK Başkanı Erkut Yücaoğlu, Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak “Türkiye’de artık bu tabloların yaşanmaması lazım, bu tablolara bir son vermemiz lazım.” diyerek hükümeti eleştirdi.

TUSIAD


TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz
, TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşma yaptı.

Yılmaz, finans piyasalarının yükselen piyasalara fon sağlayabilmelerinin ardında iki balon olduğunu söyledi.

 

“Bunlardan birincisi 2008 krizine kadar gelişmiş ülkelerde oluşan finansal balonuydu. İkincisi ise 2008 sonrasında merkez bankalarının aşırı gevşek para politikalarıyla ortaya çıkan finansal balon” diyen Yılmaz, “Her ikisinin de sürdürülemeyeceği pek açıktı. Nitekim FED‘den Haziran ayından başlayarak gelen işaretler bu ikinci dönemin bittiğine işaret ediyor.” şeklinde konuştu. Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bundan sonra küresel finansman kaynaklarının daha kısıtlı, daha doğru ifade etmek gerekirse, daha gerçekçi olacağı bir düzende yaşayacağız. Büyüklüğü ve
dışa açıklığıyla Türkiye, bu küresel geçiş dönemlerinden önemli ölçüde etkileniyor. Gelişmekte olan ülkelerin tarihi potansiyel büyümelerinden bahsetmek mümkün olmayacak. Çin dahil bu ülkeler, büyümeleri aşağı revize etmek durumunda kalacak.”

Orta vadede büyümenin üç formülü

Bu yıl %4’ün altında büyüme olacağını söyleyen Yılmaz, Orta ve uzun vadede %6 büyüme gerektiğini belirterek büyümenin üç formülünü verdi:

“Bunlar arasındaki en önemli politika alanı 10. Kalkınma Planı‘nda da öngörüldüğü gibi iç tasarruf oranlarının artırılması ve daha da önemlisi nasıl artırılacağı konusudur. Büyüme oranlarının sürekli olarak yarattığı cari işlemler açığı probleminin, tek kalıcı çözümü, iç tasarruf oranlarının artırılabilmesidir. Mevcut düşük iç tasarruf oranımız dikkate alındığında, bu konu Türkiye ekonomisinin en önemli meselelerinden biri olmaya devam edecektir.

Bize göre en az 3 puan artırılması gereken iç tasarruf oranı için, öncelikli reform alanları;
kayıt dışı ile mücadele,
– sosyal güvenlik modelinin güçlendirilmesi,
– sigorta sisteminin geliştirilmesi ve
– sermaye piyasası araçlarına erişimin kolaylaştırılmasıdır.

İkinci kritik reform alanı ise, çözüm sürecinin başarıya ulaşmasıdır.
Siyaset, kendisinden bekleneni yerine getirdiği sürece, iş dünyası üzerine düşeni yapacak, ülke kalkınması hızlanacak ve bölgede refah artacaktır. Bu yıl içinde, Cizre’de sunmuş olduğumuz, TÜSİAD çalışmasının da gösterdiği gibi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kalkınması, ekonomimize sağlayacağı katkıyla, potansiyel büyüme oranımızı 1 puan kadar artıracaktır.

Orta uzun vadeli büyümeyi, %6 seviyelerine getirecek olan 3. alan ise, arz yönlü bir dizi yapısal reformdur. Arz yönlü reform alanı aslında hepinizin aşina olduğu ve sürekli dile getirdiği bir alan: enerji sektörü reformlarından, gelir vergisi kanununa; fikri mülkiyet düzenlemelerinden, esnek işgücü uygulamalarına kadar, yaklaşık 50 maddeyi hemen sizlerle paylaşmak mümkün.”

‘Merkez Bankası’nı izleyeceğiz’

Merkez Bankası’nın politikalarına değinen Yılmaz, “Bizim Merkez Bankası’nın büyüme ve enflasyon arasında denge politikası yürüttüğünü görüyoruz. Faiz aracı kullanılmadı, kur yukarı gitti. Merkez Bankası çeşitli politika araçları kullanıyor. Bizim açımızdan bu politika aracı enflasyon hedefine ulaşıldığında yerinde olacak. Dünyadaki balon etkisi geçince enflasyon hedefinde sapma olacak. Merkez Bankası’nın politikalarını izleyeceğiz” şeklinde konuştu.

‘Demokratikleşme paketi üç amaca hizmet etmeli’

Çözüm süreci konusunda konuşan Yılmaz, “Yaklaşık 10 aydır şiddetin terörün durması toplumda memnuniyetle karşılanıyor. Bu sürecin kalıcı olması şu an gündemde olan demokratikleşme paketine bağlıdır. Paket üç amaca hizmet etmelidir” diyerek bu üç amacı şöyle sıraladı:

“Bir, Şiddet ve terörden arındırılmış olan ortamı ve toplumsal huzuru kalıcı hale getirecek siyasi adımların atılması.

İki, Türkiye’de temel hak ve özgürlükler konusunda geriye gidildiğine dair son dönemlerde gözlenen ve yaygınlaşan izlenimlerin ortadan kaldırılması ve güven ortamının arttırılması.

Üç, AB süreci ve çözüm sürecinin gereklerine uygun bireyi esas alan özgürlükçü bir Anayasa hazırlama çalışmalarına ivme kazandırılması.”

‘Türkiye ağır yükten kurtulmalı’

“Demokratikleşme paketinden bahsederken, unutulmasına izin vermek istemediğimiz bir büyük acıya, bir büyük soruna da değinmek istiyorum” diyen Yılmaz, “Türkiye’nin bazıları kırk yılını aşmış, uzun bir faili meçhul veya aydınlatılmamış siyasi suikastler ve kıyımlar listesi var. Yıllardır gerçekler ortada yok. Hrant Dink’in ailesinin umutsuzluk haykırışlarına duyarsız kalmak mümkün değil. Türkiye’nin demokratikleşme paketini, yeni anayasayı, Kürt sorununun çözümünü konuştuğu bir dönemde, karanlıkta kalan bu acı olayları aydınlığa kavuşturarak, bu ağır yükten de kurtulması gerektiğini, bir kez daha belirtmek isteriz.” şeklinde konuştu.

‘Toplumu ayrıştıran söylemlerden uzak durulmalı’

Yılmaz şöyle devam etti:

“Türkiye’nin 2000’li yılların başından bu yana sistemini özgürleştirmek, sivilleştirmek, demokratikleştirmek yönünde ciddi adımlar attığını hepimiz kabul ediyoruz. Bu dönemin kazanımları Türkiye’nin örnek bir ülke olarak görülmesini sağladı. Bu kazanımlarımızı güçlendirmeye ihtiyacımız var. Bu kazanımlardan geriye gitmek hepimiz için haksızlık olacaktır. Toplumu yoran, ayrışma ve kutuplaşma kaygıları yaratan sert söylem ve gerginliklerden kaçınmalı, Cumhuriyetimizin 100’üncü yıl hedeflerine kenetlenerek uzlaşma ve özveri içinde çalışabilmeliyiz.”

‘Batı karşıtı söylem gücümüzü azaltıyor’

Son günlerde artan Batı karşıtı söyleme de değinen Yılmaz,

“Bu huzursuzluk yaratıyor. Birçok ülkenin Türkiye’ye düşman olduğu söylemi Türkiye’nin uluslararası alanda gücünü azaltıyor.” dedi. “Batı’nın bir başka önemli özelliği ise, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve tüm inançlara saygılı laik yönetim anlayışını benimsemiş olmasıdır” diyen Yılmaz, “Özünde, “Türkiye – AB Katılım Ortaklığı” belgesi uyarınca, uymayı taahhüt ettiğimiz, Kopenhag siyasi kriterlerinin içeriği de bundan ibarettir. Bunlardan uzaklaşmak Türkiye açısından bir çıkmaz yola girmek demektir” şeklinde konuştu.

‘AB süreci hedefe yerleştirilmeli’

Yılmaz, AB üyelik sürecinin yeniden hedefe yerleştirilmesi gerektiğini söyledi ve
22, 23 ve 24’üncü müzakere başlıklarının açılmasının önemine dikkat çekti.

‘Suriye’de askeri müdahale olmadan çözüm gerekli’

TÜSİAD Başkanı, hükümetin Suriye politikasının etkili olmadığını belirterek, “Umudumuz, askeri müdahale olmaksızın kalıcı çözümün sağlanması” diye konuştu.

Yücaoğlu: Şiddet potansiyeli olan ülke algısı yarattık

TÜSİAD YİK Başkanı Erkut Yücaoğlu da yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“OVP’nin revize edilmesi gerekiyor. Cari açığın en büyük neden enerji.
Başka bazı ülkelerde de enerji açığı var. Onlar da net ithalatçı. Ancak onlar katma değerli ürünler yaratıp döviz rezervlerini artırıyorlar. Enerji açığı var deyip kabul etmemek lazım. Başka ürünlerle bu açığı kapamalıyız. Bunun için de yapısal reformlar ve sanayi stratejisi hayata geçmelidir.”

Gezi Parkı olaylarına da değinen Yücaoğlu, artarak devam eden tepkinin yarattığı gerilimin, şiddete eğilimli bazı gruplar tarafından kullanılıp çevreye zarar verildiğini anlattı. Yücaoğlu, “Bu üzücü olayların yaşanması can kayıplarına ve çok sayıda yaralanmaya neden oldu.

  • Kim olduğunu tam bilemediğimiz 7-8 sopalı adamın bir genci ölümüne sebep olacak şiddetle dövmesinin, kameralarla saptanan resimleri kamuoyunun aklından çıkmıyor. Kimdir bu adamlar?

Evet, suçlu olarak yakalananlar var, elbet cezalarını çekecekler ama Türkiye’de artık bu tabloların yaşanmaması lazım, bu tablolara bir son vermemiz lazım” dedi. Protestonun ifade özgürlüğü sınırları içinde başladığını dile getiren Yücaoğlu, “Eğer hoşgörü ve diyalog içinde ele alınabilseydi, Türkiye gülümseyen ve barışçı eylemlerin yaratıcılığını seven bir yüzünü dünyaya göstermiş olacaktı. Bunun yerine ifade özgürlüğü baskı altında ve şiddet potansiyeli olan bir ülke algısı yarattık.” değerlendirmesini yaptı. (Cumhuriyet portal, 20.9.2013)

Nazif Ekzen : Şimdi biz bir yeni dönemdeyiz

Dostlar,

Çook deneyimli ikitisatçı Sayın Nazif Ekzen‘den tam anlamıyla “mükemmel” bir makale..

Mutlaka, sindire sindire okumalı, üzerinde düşünmeli ve tartışılmalı..

Teşekürler Sayın Ekzen..

Sevgi ve saygı ile.
14.8.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Şimdi biz bir yeni dönemdeyiz

portresi_AYDINLIK

Nazif Ekzen

Aydınlık, 13 Ağustos 2013

Altı yıl önce bugünlerde,
2007 Ağustosu başında, ABD ekonomisinden başlayan ve bütün batılı ekonomilere de yayılan, aynı anda piyasalara yönelik bir dizi “doğrudan müdahale” yaşandı.

Finansal kriz olarak başlayan süreç ekonomik krize dönüştü.

2013 Ağustos ayı başında altıncı yılı tamamlayıp yedinci yıla girerken,
krizin nasıl sonlanacağına ait en ufak bir işaret yok
.

Tersine, merkez ekonomilerin çoğunluğunda, ABD hariç, 2013 yılı büyüme hızına ilişkin beklentiler durgunluğun devam ettiğine işaret ediyor.

Devlet müdahalelerine karşın büyüyen kriz

2007 yılı Temmuz ayının son haftası ve Ağustos ayının ilk haftası başında, beklenmedik şekilde, başta ABD olmak üzere batılı merkez bankalarının, piyasaya doğrudan 360 milyar doları bulan “likidite enjeksiyonu” yaşandı.

Yetmedi, aynı haftanın son gününde, ABD’de FED iskonto faiz oranlarını indirdi.

Müdahaleyi takip eden hafta başında, merkez bankalarının likidite enjeksiyonu ile mevcut likidite krizinin aşılacağı söyleniyordu.

Başta FED olmak üzere merkez bankalarının 360 milyar dolarlık “kurtarma operasyonunun” yetmediği görüldü ve hafta sonunda faiz oranları da düşürüldü.

Gösterge faiz oranlarına dokunulmamıştı, ancak iskonto faiz oranları indirilmişti.

Batılı merkez bankaları iki ayrı aracı kullanarak “piyasaya doğrudan müdahale ediyordu.”

Ancak hafta sonunda faiz müdahale aracı da kullanıldıktan sonra bile piyasalarda yaşananın “likidite krizi mi yoksa bir borç krizi mi” olduğu üzerinde henüz açık bir mutabakat sağlanmamıştı.

Bu ortamda ABD’den gelen bir “yeni reform yasası” açıklaması krizin gerçek nedenini ortaya koydu.

Borçları devlet yükleniyor!

ABD Başkanı Bush’un piyasalara doğrudan müdahale kararlarının etkisiz kalmasından hemen sonraki hafta içinde, 2007 yılı Ağustos ayı ortasında açıkladığı “reform” yasası, ABD emlak piyasalarına devletin doğrudan müdahale etmesini öngörmekteydi.

Açık anlatımla, emlak piyasalarında, tahminlerin ötesinde, çok yüksek sayıdaki borçlu konumdaki bireyin kredi borçlan ödenemez durumdaydı ve borçları “devlet yüklenmekteydi.”

2007 yılı sonbaharına girerken “ev-alımı kredileri borçluluğundan” kaynaklanarak başlayan kriz, 2008 Ekim ayında ABD ve Kara Avrupa’sındaki büyük banka iflasları ile finansal krize ve hemen ardından

  • kapitalizmin bilinen 250 yıllık tarihinin en uzun süreli “ekonomik krizine” dönüştü.

Krizden hala çıkılamadı..

Nasıl çıkabileceği konusunda ortaya konabilmiş bir ekonomik öneriler dizisi de oluşturulabilmiş değil.

Büyük daralma

Kapitalizmin son büyük krizi olarak 2007 Ağustos borç-finansal krizi ile ABD başlayan ve alt yıldır, 2007-2013 Ağustos aralığında yaşanmakta olan, IMF’m adlandırması ile; Büyük Daralma” dönemi.

Ancak sonuçları bakımından, öbürlerinden farklı olarak bütün dünya ekonomilerini etkileyen özelliği ile “finansal yapıların ekonomik yapılara en büyük yıkıcı darbeyi vurduğu” bunalım dönemi.

Globalist saldırı

1970’li yılların sonunda, 1980 başında ve ilk yarısında, neo-liberal köktenciliğin
en saldırgan dönemindeki sloganı anımsatalım.

İktisat politikası uyarılan karşısında, hep “alternatif yok” deniyordu.

24 Ocak 1980 ve 12 Eylül 1980, ekonomik ve askeri darbelerinin milat oluşturduğu “eylülist rejim” ile Türkiye de “alternatifi yok” denen neo-liberal köktenciliğin içine sürüklendi.

  • 33 yıldır kesintisiz olarak bu “alternatifi yok” denen çıkmazın içindeyiz.

Son altı yıldır bu modelin ekonomik yapısı çöktü.

Ancak devlet destekleri ve merkez bankalarının sürekli likidite enjeksiyonları ile ayakta durabiliyor.

Merkez ekonomiler dışındaki Türkiye ve benzeri konumdaki çevre ülkeler de, bu likidite enjeksiyonlarından kendilerine sızan “sıcak paranın” giriş-çıkışlarına bağlı olarak sınırda yaşıyorlar.

Global saldırı aracı: Ilımlı İslam

1980’li yılların hemen başında başlayan Globalist” dalga, Türkiye ve benzeri konumdaki müslüman ülkelerdeIlımlı İslam” dalgası ile birlikte yükseldi.

Bu sayfada sıkça gösterdik. 1980 yazında “eylülist rejim” darbesinden kısa süre önce açıklıkla söylendi.

Yalçın Küçük ‘ kitabında, “Yolun neresindeyiz?” diye sorguladığı, gelmekte olan eylülist rejimin açılımını yaptı.

“Siyasal iktisadın duygusuz fakat açıklayıcı mantığıyla bakınca ortaya söyle bir tablo çıkıyor:

  • Ufukta İslam var. Aslında İslamcı baskı şimdi de var.
    Ufukta olan daha derin bir dinsellik.”

Globalist saldırının İslami dalga ile yükseldiği açıktı.

Öyle oldu, tam 33 yıldır kesintisiz yaşıyoruz.

Ilımlı İslam ya da İslami vesayet

Sivil vesayet ya da askeri vesayet değil söz konusu olan, 1 yıllık Mısır pratiği,
30 ve 10 yıllık Türkiye pratiğinde yaşananlar “İslam vesayeti” ile ilgilidir.

Şimdi bu dalga, 1970’li yılların sonunda, 1980’li yıllarda ABD’nin öncülüğünde
neo-liberal köktenci finans mimarisi ile birlikte, Afganistan’dan başlatılarak-Pakistan-Türkiye’de yükseltilen ve en son Kuzey Afrika ülkelerine ve Mısır’a “uyumlanmak” istenen ılımlı islam” dalgası artık kırılmış ve sönmektedir.

Bu kırılmada en önemli gelişme Mısır ve Türkiye örneklerinde ortaya çıkan;
demokrasi ile siyasi-ekonomik liberalizm ile ilgisi olmayan pratik oldu.

Şimdi artık çok daha açık görülüyor.

Otuz yıl önce “ılımlı İslam” uyarılarına, on yıl önce “demokrasi takiyyesi” uyarısına
itibar etmeyen Türkiye’nin iflah olmaz liberalleri bir kez daha yanılırken,
şimdi “demokrasiyi değil, İslami vesayeti” hedefleyen ve tramvayı
“İslamı vesayet durağında” terk eden sahiplerine kızıyor
.

Çok geç.

Direnen gençlik

O tarihten günümüze, 2007/2008 krizi başlangıcına dek geçen otuz yılı aşkın dönemde yetişen gençlere hep başka iktisadın olmadığı söylendi;
bir sentetik dünyada büyüdüler.

Neo-liberal iktisat dışında iktisat olmadığı gibi, yalnızca sandık demokrasisine endeksli siyasi liberalizm dışında bir siyaset de yoktu.

Büyüdükleri siyasi ortam ve örgütlenmede sentetik, sandıksal demokrasi ortamı idi.

Şimdi, yaşanan krizin sonuçlarını, işsizlik, sosyal güvencesizlik başta olmak üzere, “sandıktan ben çıktım bana boyun eğeceksiniz” dayatmasını,
olup bitenleri anlamakta çok zorlanıyorlar.

O gençler “direnmeye” başlıyorlar.

Alternatif var

Altı yılını tamamlayıp yedinci yılına giren ve sonlanıp-sonlanmayacağı bilinemeyen “Büyük Durgunluk” dönemi içindeyiz.

Şimdi açık olarak söylenen, artık günümüzde, “başka iktisat politikası ve sandıksal demokrasisi dışında yönetim mümkün.

Nasıl?

Bir yeni dönemdeyiz.

Cumhuriyetin bir yeni dönemi bu.

  • Milat; Taksim Başkaldırısıdır.

Sıkça söylediğimiz gibi, Taksim-Gezi Milat’tır.

Şimdi yeni şeyler yapmak zamanı.

Cumhuriyeti küllerinden yeniden inşa edeceğiz!

KURTLAR SOFRASI.. / Dinner Table of Wolves


Dostlar
;

26 Haziran 2012’de sitemize koyduğumuz “KURTLAR SOFRASI” adlı
85 sayfalık kapsamlı çalışmayı bir kez daha gündeminize getirmek istiyoruz.

Bu emekli çalışma, Küresel Elit‘in içyüzünü, anatomisini (yapısını),
fizyolojisini (işleyişini) sergilemekte.

Bu dosyadaki temel bilgileri edinmeden Dünya’yı ve Türkiye’yi anlamanın
çok zor olacağını düşünüyoruz.

Hoşgörünüzle, daha çok ve / veya 1 kez daha gözden geçirilmesi dileğiyle

KURTLAR_SOFRASI_03.10.02

İ ç i n d e k i l e r ……

           İlkel’den İNSAN’a Varış                                                                                          

Taş Devri Yaşamı                                                                                                   

            Mezolitik Dönemi yaşamı

Yeleşik Düzen Neolitik Çağ

            Elle Yapılan Tarım Dönemi

            Neolitiğin Üç Kurumu: Din-Aile-Devlet

            Makineleşme Dönemi

            Sanayi Devrimi

            Makineli Tarım

            Tarımın Ticarileşmesi

            Genetik, Yeni Bir Sömürü Alanıdır                                                                        7

            Sömürge Peşine Düşüş

            Küreselleşme (Köleleştirme, Uluslararası Sömürü)

            Küreselleşme Adı Altında Kurulmak İstenen: “Tek Dünya Devleti”

            Sömürücü ABD Değil, ABD’ye de Hakim Olan ELİT

ABD’nin Merkez Bankası Yoktur

ABD’nin, Merkez Bankası Görevini Gören Federal Rezerv

Paraya ve Petrole Sahip Elit Kimdir?

Siyon Liderleri Protokolleri (Planlarını anlattıkları kitap)

Elit’in Uluslararası Örgütleri: CFR, IMF, DB, DTÖ, BM, Bilderberg,
Trilateral, AB Elit’in Uluslararası Şirketleri

Elit’in Korkusu Ulus-Devletlerdir

Kazanan Hep Elit’tir                                                                                                8

Yazı, Dil, Tarih ve Uygarlıklarıyla; Evrensel Uygarlıkların Kökenini
Oluşturan Ön Türkler /ON OKLAR

Tüm Ülkelerin İlgi Odağı Türkiye

Atatürk Bu Ülkeyi Bağımsızlıktan Ödün verilsin, Köleleştirilsin Diye Kurmadı

Elit’in Parayla Para Kazanması

Zenginler Daha Zengin, Fakirler Daha Fakir Oldular

Tarihte Bir Gezi                                                                                                       9

AYRI Adlar Altında Tanınan Örgütler, Aynı Yere, Elit’e Bağlıdır.

Getirileri Aynı Havuza Akar

Elit, Dünya Eliti’dir

ABD Yazılı Yerleri Elit Olarak Anlamak Gerek

İşte Kurtlar Sofrası

Siyon Tarikatı (1090)

Tapınak Tarikatı (Tampliye Şövalyeleri, 1118)                                                     10

Vatikan                                                                                                                     11

OPUS-DEI

Malta Şövalyeleri                                                                                                    12

Dömenikenler Tarikatı

Fransiskan Tarikatı

Cizvitler Tarikatı

Masonluk (1723)                                                                                                      13

Operatif Masonluk

Spekülatif Masonluk

Masonluğa Giriş Töreni                                                                                         14

Türkiye’de Masonluk

İlluminati (1776)                                                                                                      15

Bohemian Klübü (1830)                                                                                          16

Kurukafa ve Kemikler Tarikatı (1833)

B’nai Brith (1843)

Yuvarlak Masa Örgütü (1877)                                                                                17

Wilson İlkeleri (1912)                                                                                              18

Federal Rezerv (ABD’nin Elit’e ait Merkez Bankası, 1913)         

1 Doların Şifresi: Her Yol Elit’e Çıkyor                                                                  19

Dış İlişkiler Konseyi (CFR, 1921)                                                                          21

Birleşmiş Milletler (1945)                                                                                       22

Uluslararası Para Fonu (IMF, 1945)                                                                     23

Filipinle Hükümetinin İsyanı

Niyet Mektupları (Diyet Mektupları)                                                                       24

Ülkeler Nasıl Köleleştiriliyor?

Nasıl Kurtulacağız?

Özel Çekme Hakları (SDR)                                                                                    

Dünya Bankası (DB, 1945)                                                                                     25

GATT (Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması, 1947)

Truman Doktrini (1947)                                                                                          26

Marshall Planı (1948)

Batı Avrupa Birliği (BAB, 1948)

NATO (Kuzey Atlantik Anlaşması, 1949)                                                              27

NATO ve Götürüleri

Bilderberg (1954)                                                                                                    28

Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET, 1957) sonra AT, sonra Avrupa Birliği          29

Eisenhower Doktrini (1957)                                                                                   30

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD, 1960)

Trilateral Komisyon (Üçlü Komisyon, 1973)

Çok Taraflı Garanti Yatırım Kuruluşu (MİGA, 1985)                                            31

Yıldız savaşları (SDI: Stratejik Savunma Girişimi)

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK, 1990)                                        32

Avrupa Birliği (AB, 1992)

Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA, 1992)                               33

GATT, sonra Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ/WTO, 1994)

Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS, 1994) 

Avrupa Enerji Şart (1985)                                                                                       34

Çok Taraflı Yatırım Anlaşması (MAI)

Uluslararası Şirketler                                                                                              35

1919-2002 Arası Türkiye ve Türkiye’ye Dayatılan Anlaşmaların İçyüzü            36

Bir İncelemede “Özünü” Kavramak Önemlidir

İç ve Dış Politikayı Etkileyen Ögeler

Tarih ON OKLAR’da / Türkler’de Başlar

Evrensel Uygarlıkların Kökeni On Oklar / Türkler

Atatürk, Türk Ulusunun Kimliğini, Kökenini Bulması İçin Çok Çalışmıştır

Eksik ve Yanlış Resmi Tarih Değişmelidir

Türkler Dünya Tarihindeki Yerini Almalıdır

Türkiye’nin 1919-1923 Dönemi                                                                              37

Satılmış, Paylaşılmış, Yıkık Bir Ülke

“Ya Bağımsızlık, Ya Ölüm”

Yeni Bir Toplum, Yeni Devlet ve Sürekli Devrimler

1919-1923 Arası Önemli Olaylar

İngiltere’nin Kürt Politikası

Chester Projesi (1923)                                                                                            38

Türkiye’nin 1923-1939 Dönemi ve Önemli Olaylar                                              39

Montrö Sözleşmesi (1936)                                                                                    

Sadabat Paktı (1937)

Hatay’ın Alınışı (1938)

Türkiye’nin 1939-1945 Dönemi                                                                              40

Atatürk’ün Yolundan Sapış Dönemi                                                                     40

Atatürk’ün Öngörüsü                                                                                            

2. Dünya Savaşı (1939-1945)

Yalta ve Postdam Konferansı (1945)

Ticari İmtiyaz Anlaşması (1939)                                                                            41

Üçlü İttifak (1939)

Türkiye’nin 1945-1960 Dönemi

Atatürk’ün Yolundan Sapış ve Hovardalık Sürüyor

İrticanın Kuramcısı ABD (1945)                                                                             42

Milletler Cemiyeti Görevini Birleşmiş Milletler’e Devrediyor (1945)                 

Bretton Woods Örgütleri: IMF, DB, GATT, DTÖ vb)

Yardım ve Yardım Anlaşmalarının Aslı, Ağır Şartlı Dayatmalardır

Türkiye-ABD Karşılıklı Yardım Anlaşması (23 Şubat 1945)                                43

10 Milyar Dolarlık Kredi Anlaşması (27 Şubat 1946)

Türkiye ABD Arasındaki Ek Anlaşma (6 Aralık 1947)                                          44

Truman Doktrini (12 Mart 1947)

Amerika, Askeri Yardımları Niçin Yapıyormuş?

Askeri Yardım Anlaşması (12 Temmuz 1947)

Marshall Planı (2 Nisan 1948)                                                                                45

Max Thornburg Raporu ve İstekleri (1947)

Marshall Planının Olumsuz Etkileri

Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO, 4 Nisan 1949)                                     46

Türkiye’nin NATO’ya Alınma Nedeni

Yardımların Veriliş Nedenleri

Türkiye-ABD Eğitim Komisyonu Anlaşması (27 Aralık 1949)                             47

Albay Haydar Tunçkanat’ın Söyledikleri

Türkiye-İsrail Ticaret ve Ödemeler Anlaşması (4 Temmuz 1950)                      48

Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu (18 Ocak 1954)

Petrol Yasası (7 Mart 1954)                                                                                   49

Ortaklık Güvenlik Anlaşması (10 Mart 1954)                                                        50

NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi (SOFA, 20 Mart 1954)

Askeri Kolaylıklar Anlaşması (23 Haziran 1954)

Vergi Muafiyetleri Anlaşması (24 Haziran 1954)

Bağdat Paktı (24 Şubat 1955)                                                                                51

Elit Rockefeller’in ABD Başkanı Eisenhower’a Mektubu (1956)

Türkiye-ABD Tarım Ürünleri Anlaşması (12 Kasım 1956)                                   52

Londra Deklarasyonu (28 Temmuz 1958)                                                            

Türkiye-ABD İstimlak ve Müsadere Garantisi Yasası (Ocak 1959)

Türkiye-ABD Güvenlik İşbirliği Anlaşması (5 Mart 1959)                                       53

Jüpiterlerin Türkiye’ye Yerleştirilmesi (25 Ekim 1959)

Türkiye’nin 1960- 1980 Dönemi                                                                            

U2 Olayı (1 Mayıs 1960)                                                                                          54

ABD’nin, Zırai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi Hakkında, 161 milyon dolarlık
İkili Anlaşma ile İlgili Olarak Notası (21 Şubat 1963)

Türkiye-AET Ankara Anlaşması (12 Eylül 1963)                                                 

Türkiye ABD Kredi Anlaşması (31 Mayıs 1968)                                                   55

Ege Sorunu

Kıbrıs Sorunu                                                                                                         

Türkiye’nin 1980 ve Sonrası Dönemi                                                                    56

Türkiye Ekonomisini Etkileyen 4 Kriz                                                                  

Özelleştirme                                                                                                            57

ABD Türkiye’ye Neden Yakınlık Gösterdi?                                                          58

Kürt Sorunu ve ABD

“ABD, Türkiye’de Toprak Bütünlüğünü Desteklemiyor, Aksine Köstekliyor  

Çevik Kuvvet (Birleşik Devletler Merkezi Komutanlık)                                        59

Mutabakat Muhtırası (29 Kasım 1982)                                                                59

Limni Sorunu

Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEİA, 18 Aralık 1985)

Ortadoğu’da Su Sorunu                                                                                        60

Boğazlar Sorunu

Körfez Savaşı                                                                                                         

Körfez Savaşı Sonrası

Körfez Savaşında Türkiye’nin Kayıpları                                                               61

Avrupa Birliği ve Türkiye (AB, 7 Şubat 1992)

Oyalamanın Serüveni                                                                                             62

Türkiye AET’ye 1959’da üye olmak üzere başvurdu

Ankara Anlaşması (12 Eylül 1963)                                                                        63

Lüksemburg Zirvesi (Mart 1976)                                                                           64

Avrupa Tek Senedi (1 Temmuz 1987)                                                                 65

Dublin Zirvesi (28 Nisan 1990) 

Matutes Paketi (6 Haziran 1990)

Maastricht Anlaşması (7 Şubat 1992), (AET –AT) Avrupa Birliği oldu

Lizbon Zirvesi (25-27 Haziran 1992), Edinburg Zirvesi (11-12 Aralık 1992)

Kopenhag Kriterleri (22 Haziran 1993)

Gümrük Birliği (6 Mart 1994’te imza. 13 Aralık 1995’te yürürlüğe girdi             66

Madrit Zirvesi (16 Aralık 1995)

Amsterdam Zirvesi (16-17 Haziran), Lüksemburg Z. (12-13 Aralık 1997)        67

Cardiff Z. (15-16 Haziran), Viyana Z. (11-12 Aralık 1998)

Köln Zirvesi (3-4 Haziran 1999)

İlerleme Raporu (13 Ekim 1999)

Helsinki Zirvesi (10-11 Aralık 1999) Türkiye “aday” ülke oldu

Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB, 17 Temmuz 2000)

Genişletilmiş Siyasi Diyalog (4 Aralık 2000)                                                       68

Nice Zirvesi (8-10 Aralık 2000)

Ulusal Program

Leaken Zirvesi (14-15 Aralık 2001) …                                                                 69

AB; Kıbrıs, Ermeni Soy. İddiaları, Azınlıklar- Bölücülük, Ege Sorunu, Patrikhane, Heybeliada Ruhban O, IMF programları konularında, Türkiye’den Ne İstiyor?

Kıbrıs, Ermeni Soykırımı İddiaları, Azınlık Sorunu-Bölücülük                           70

Ege Sorunu, Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulunun Yeniden Faaliyete Geçirilmesi, IMF Programlarının Uygulanması, Sonuç                                                           71         

AB Yolunda Neler Yapılacak? Adım Adım 2004                                                72

2000’de, 2001’de, 2002’de Yapılacaklar                                                            73

2003’te, 2004’te Yapılacaklar                                                                              74

Bu İşte Bir Terslik var Avrupa Birliği’ne Hayır

Türkler Aynı Zamanda Avrupalıdırlar                                                                  75

Araştırmacı Kazım Mirşan ve Haluk Tarcan

Büyük Araştırmacı Yüceler Yücesi ATATÜRK Atatürk’ün Bir Şiiri

Gümrük Birliği (13 Aralık 1995)                                                                            

Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK, AB Ordusu)                              

AB İlişkilerinde Anayasa İhlali ve Yetki Aşımı                                                   76

Türkiye-İsrail Serbest Bölge Anlaşması (14 Mart 1996)                                  77

Türkiye-AB Tarım Anlaşması (9 Ocak 1998)                                                       

Güneydoğu Avrupa (Balkan) İstikrar Anlaşması (30 Temmuz 1999)

Uluslararası Tahkim                                                                                              

Türkiye-ABD Tic. ve Yat. İlişki. Geliştirilmesi Anlaşması (7 Aralık 1999)          78

Nitelikli Sanayi Bölgesi                                                                                          79

Çare ve Çözüm                                                                                                     79-80
Dipnotlar ve Kaynakça (158 adet)                                                                        81-85         

**********************

Dosya şöyle başlamakta                              :

  • İlkel’den İNSAN’a varış; insanın Kendin’den Kendine’dir,
    bir hayli emek, sabır, akıl, bilim, vicdan ve gönül ister.

Taş Devri (Paleolitik Çağ) dediğimiz dönemde, mağaralarda birarada yaşayan, ilkel-eşitlikçi-durağan bir birlikleri olan, ilkel sürü diyebileceğimiz insanlar; daha çok kadınların uğraştığı Toplayıcılık, erkeklerin uğraştığı Avcılık ve Balıkçılık yaparak; Asalak ekonomileri, ortak çalışma, ortak paylaşma ve işbirliği ile yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlardır. Ateşi bulmuşlar, taştan aletler yapmışlardır. Korku ve umuda dayalı, düzensiz, raslantısal, sınıflandırıcı, düşçü, taklitçi ve sihirsel kültüre bağlı bir yaşamları vardır. Sonraları Devşiricilik denilen, yabani tahıl toplayıcılığı ile Ambarlama ve Biriktirme yöntemlerini kullandıkları, dinsel düşünüşün yavaş yavaş başladığı, bir tarıma ve üretime geçiş dönemi yaşamışlardır (-12.000, Mezolitik). Daha sonra da insanlar, coğrafi olayların, iklim koşullarının zorlaması ve nüfus artışı nedeniyle, sığınaklarını, mağaralarını bırakmışlar, ekolojik olarak zengin topraklara, vadilere ve daha çok su kenarlarına yerleşmişlerdir. Avcı ve toplayıcı topluluklar, biriktirdikleri malları taşıyamayacakları için yerleşik düzene geçmişler, korunmak için hendekler, surlar yapmışlar, bitkileri ve hayvanları evcilleştirmeye başlamışlardır. Balta, kazma, kürek, çapa, saban, döven, orak, pulluk ve tırpanla yani elle yapılan “tarım”la üretime geçmiş ve toplumsal yaşamı başlatmışlardır (-10.000, Neolitik Çağ). Tekerlekli taşıma araçları, yelkenliler yapmışlar, yünleri eğirip, kumaş dokumuşlar, sazdan hasır ve sepetler örmüşler, kolyeler yapmışlar, topraktan kaplar yapıp seramiklemişler ve yemeklerini pişirmeye başlamışlardır. Toplayıcılık ve avcılıktan tarım ve hayvancılığa geçiş, zamanla yiyecek depolamayı da (artı ürün) olanaklı kılmıştır. Biriktirilen yiyecek fazlası; artık tarımla uğraşmayan, araç gereç yapımıyla uğraşan, bir kısım uzman zenaatçıların da ortaya çıkmasını sağlamıştır. Tarımsal ürün fazlalığı, ekonomideki ve teknolojideki gelişmelerin temel kaynaklarından biridir. Ekim, dikim, hasat, zenaatçılık, uzmanlaşma derken, köyler kurulmuş, tarım ürünlerinin pazarlanması, değiş tokuş edilmesi ile ticaret diyebileceğimiz alış-veriş başlamıştır. Köylerin zenginleşmesi ve gelişmesi ile kentler kurulmuş ve daha sonra Devletler ortaya çıkmıştır.

Neolitik Çağın geliştirdiği üç kurum;

Din (Korku, umut, yalvarma, yakarma, tapma, tapınma, başeğmeye ödül, başkaldırmaya ceza, ruh, öte dünya, tanrı, melek, şeytan, cin vb),

Aile ve

Devlet’tir.

Artı ürün, toprak ve verimli yerleri ele geçirerek hüküm sürme uğruna, çekişmeler, kavgalar çoğalmış, istilalar başlamıştır. Ekonomik, siyasi çıkar çatışmalarıyla
sınıf kavgaları ve ülkeler arasında sömürü ilişkileri hızlanmıştır.

Makineleşme: 1840-1850 yılları…

Ve dosya şöyle bağlanmakta                   :

Özetle                   :

Yeni bir kurtuluş savaşı gerek…

Çare; Yüceler Yücesi Atatürk’ün yolunu; Akıl, bilim, vicdan ve gönül eşliğinde gereğini yaparak daha ileriye taşımak, insan gibi yaşamak, İNSAN olmaktır…

Bu ulusu tanımayanlar, tanıyamayanlar!!! 

  • BİZ SÖMÜRGE OLMAYIZ, 
  • BİZ KÖLELEŞMEYİZ … 
  • TAM BAĞIMSIZLIK, ÖZGÜRLÜK BİZİM KARAKTERİMİZDİR …

 Aydınlık günler dileğiyle “Günaydın İnsanlık”..

******************

Bu kapsamlı dosyanın üretilmesinde ve paylaşımında paha biçilmez emekleri olan tüm DOST lara, sözcüklere sığmayan gönülden şükranla..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net