Etiket arşivi: Dil Derneği

Dil Ekin Söyleşisi – ATTİLA AŞUT

Dil Ekin Söyleşisi – ATTİLA AŞUT

Merhaba,

61 yıllık dil ve yazın emekçisi Attila Aşut Dil-Ekin Söyleşimizin bu ayki konuğu.  Attila Aşut bizimle “Türkçeyle Yolculuğu” üzerine konuşacak. Onun yolculuğu biraz bizim, biraz ülkemizin yolculuğu aslında… Bu söyleşiyi, bu yolculuğu kaçırmak istemeyenleri bekliyoruz.

Sevgi ve saygıyla…

Figen Çakmakoğlu
Dil Derneği Genel Yazmanı

Yer: Dil Derneği, Konur Sokak No: 34 / 4 Kızılay- ANKARA  29 Mart 2018
Saat: 18.00   Tel: 0312 425 8360

============================
Dostlar,

Atilla abiyi dinlemek çok keyifli olacak..
Bilgi ve ilginize sunarız bu Derneğin bir üyesi olarak.

Sevgi ve saygı ile. 28 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Dil Derneği Üyesi
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Atatürk Devrimleri Yaşıyor / Bugün ve Her Zaman

Değerli Dilseverler,

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
İzmir’de, Dil Derneği ve İzmir Güzelbahçe Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen;

Cumhuriyetimizin 94.- Söylevin 90.- Dil Devriminin 85.- Yeni Türk Harflerinin benimsenmesinin 89. yıllarını kutlama etkinliğine tüm dilseverler çağrılıdır.

– Atatürk Devrimleri Yaşıyor / Bugün ve Her Zaman

Konuşmacılar: Sevgi Özel, Zeynep Akatlı Altıok, Ayşe Gülsün Bilgehan,
Hidayet Karakuş

Tarih:27 Ekim 2017-Cuma 14.00
Yer: Güzelbahçe Atatürk Kültür Merkezi
==========================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği‘nin etkinlikleri doludizgin sürüyor..

Başkan Sn. Sevgi Özel ve çalışma arkadaşları ile dayanışma sergileyen kişi ve kurumlara çok teşekkür ederiz.

90 yıl ünce bu gün, 24 Ekim 2017 günü, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, ünlü tarih belgeseli SÖYLEV‘inin 5. gününü TBMM’de okumuştu.

Savaşlar ortasında türlü ağır zorluklar içinde günlük tutmak, sonra ülkemizin çok yakıcı sorunları ile boğuşurken böylesine kapsamlı bir belgesel oluşturmak, bunlarla da yetinmeyerek tarihe not düşmek üzere kendi sesiyle TBMM’de Ulusun temsilcilerine adeta tebliğ etmek ve tek tek kanıt belgelerini eklemek… sıra dışı eylemlerdir. Tarihte ancak çok sınırlı sayıda büyük önder benzer eylemler sergilemiştir.
SÖYLEV’i okuyalım, okutalım, gençlere anlayabilecekleri dille aktaralım..
“Dün” ü sağlan belgelerinden iyice kavrayalım..
Bu yakın tarih bilgisini günümüze bağlayalım..
Sonra da geleceği çıkarsamaya çabalayalım..
Böylece tarihten ders alarak onun aleyhimize yinelemesini (tekrrürünü) engelleyebiliriz. Tarih, “tekerrür” takıntısı olan bir süreç – olageliş değildir. Tersine, yasaları olan ve ancak aynı-benzer koşulların varlığında kaçınılmaz (deterministik) olarak aynı-benzer sonuçlar veren bir bilim dalıdır. ATATÜRK‘ün okuduğu 4000’e varan kitabın neredeyse 1200’ü tarihle ilgilidir. 800’ü dil alanındadır. Bu yapıtları yüksek zekasıyla içselleştirerek görkemli eylemlerini – utkularını kazanmıştır. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu‘nu kurması (1932), pek çok toplantılarına katılması, kalıtından (mirasından) gelir bırakarak Dernek kimliğiyle kurdurduğu bu 2 kurumun yönetsel – akçal özerkliğini sağlaması, Türk Dili ve Türk Tarihi alanında paha biçilmez araştırmalar yaptırmasının ardalanı bu bilince dayalıdır.
– Atatürk Devrimleri Yaşıyor / Bugün ve Her Zaman..
Geçen zaman ATATÜRK‘ü ve eylemini daha iyi anlamamızı ve onlara sarılmamızı sağlayacak..

Sevgi ve saygı ile. 24 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

‘SÖYLEV’in 90. Yılı Kutlu Olsun…

‘SÖYLEV’in 90. Yılı Kutlu Olsun…

Bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği‘nin çalışmaları çok sevindirici..

Geçtiğimiz ay 26 Eylül Dil Bayramı‘nın 85. yılı kutlama etkinlikleri de çok varsıldı.
Ankara, İstanbul, İzmir’e yayılmıştı.

Bilindiği gibi 20 Ekim 1927’de Mustafa Kemal Paşa ünlü SÖYLEV’ini TBMM’de okumaya başlamış ve 6 gün boyunca her gün yaklaşık 6’şar saat okumuş ve 27 Ekim 1927 günü bitirmişti. Bu çabanın kendisi doğrudan tarihe ilk elden not düşmek ve gelecek kuşaklara sağlam bir tarih belgeseli sunmaktır ve çok anlamlıdır.

Mustafa Kemal Paşa (1934’ten sonra soyadı ATATÜRK!) felsefesini, ideolojisini,  savaşımını, devrimlerini, hedeflerini ve Türkiye Cumhuriyetini gelecekte bekleyen olası tehlike ve tehditleri büyük isabetle öngörmüş ve bu eşsiz Seslenişinde yazarak, sesiyle ölümsüzleştirmiştir.

Bitirirken, bir coşku fırtınası ile “EY TÜRK GENÇLİĞİ” diye seslenerek kutsal emanetini TÜRK GENÇLİĞİNE bırakmıştır.. Hiçbir özür kabul edilir değildir.. Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşatılacaktır ve en olmadık olumsuz koşullarda bile muhtaç olunan kudret, damarlarda dolaşan soylu kandan alınacaktır!

SÖYLEV, insanlık – uygarlık tarihinde içeriği, biçimi ve taşıdığı akıl ile, hedefi ile benzeri olmayan bir tarih destanıdır. Özüyle anlamak ve gereğini yapmak ise bizlere namus borcudur; tarihin, günümüzün ve geleceğimizin vebalidir.
*****

Bu başarılı ve verimli etkinlikleri özveri ile yürüten Dernek Başkanımız Sn. Sevgi Özel ile çalışma arkadaşlarına, destek verenlere şükranlarımızı sunuyoruz..

Sn. Prof. Dr. Özer OZANKAYA‘nın ustalıkla gerçekleştirdiği SÖYLEV’den Seçki metnini paylaşmak istiyoruz. Ozankaya, SÖYLEV için “Bir Toplumbilim klasiği” nitemini kullanıyor. Bu eşsiz tarihsel yapıtın Atatürk’ün felsefi bilgeliğinin de bir kanıtı olarak sunuyor..
Özellikle gençlere okutulmasını diliyoruz.. Güncel Türkçe ile ve en can alıcı yerleriyle SÖYLEV! Okumak için lütfen üstünde tıklayınız..

Söylev seçkisi, Aralik 1997

Sevgi ve saygı ile. 05 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Dil Derneği Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

DİL DEVRİMİNİN 85’İNCİ YILINI KUTLUYORUZ

DİL DEVRİMİNİN 85’İNCİ YILINI KUTLUYORUZ

Bu yıl 30’uncu yılında olan Dil Derneği, Ankara’da Çankaya Belediyesi;
İstanbul’da Avcılar ve Bakırköy Belediyeleri; İzmir’de Konak ve Karşıya
Belediyeleri; Bursa’da Nilüfer Belediyesiyle birlikte 85’inci Dil Bayramını,
Harf Devriminin 89’uncu, Söylev’in de 90’ıncı yılını kutlayacaktır.
85. Dil Bayramı için ilk tören, 23 Eylül 2017’de Avcılar Belediyesi Dil
Derneği işbirliğiyle İstanbul’da yapılacaktır. 85. Dil Bayramı 26 Eylülde
Çankaya Belediyesi Dil Derneği işbirliğiyle Ankara’da; aynı gün Konak ve
Karşıyaka Belediyeleri ile birlikte İzmir’de; 27 Eylül 2017’de de Nilüfer
Belediyesiyle Bursa’da kutlanacaktır.

85. Yıl Onur Ödülleri

85. Yıl Onur Ödülleri, 23 Eylülde Avcılar Belediyesi ile yapılacak törende
Oya Adalı, Bedri Baykam, Feyza Hepçilingirler, Nazan Moroğlu, Fatih Portakal
ve Kırmızı Kedi Yayınevi’ne; 26 Eylül 2017 Salı günü Çankaya Belediyesi ile
yapılacak törende de Gökhan Adalı, Kâmil Özdemir, Yaşar Seyman, Alper
Taşdelen, İlhan Taşcı, Gökçin Yalçın ve Erkan Yücel’e sunulacaktır.

CHP Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Ödülleri

26 Eylül 2017 Salı günü Ankara’daki törende Cumhuriyet Halk Partisi’nin
Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Ödülleri de Filiz Ali, Ahmet Say ve Genco
Erkal’a sunulacaktır.

Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü

Her Dil Bayramında sahibini bulan Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü öykü
dalında açılmıştı, ancak bu yıl Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü
verilemeyecektir. “Dil Derneği’nin amacına uygunluk, Türkçenin yaratıcı
olanaklarını kullanmadaki başarı, yazınsal duyarlık ve değer” aranan ödüle
dokuz yapıt aday olmuş; seçici kurul bu yıl ödül vermemeyi
kararlaştırmıştır.

Söylev’in 90. yılı için ilk tören 14 Ekimde İstanbul Bakırköy Belediyesi ile
yapılacak. Söylev’in 90. yılı 16 Ekimde Nilüfer Belediyesiyle Bursa’da; 20
Ekimde de Çankaya Belediyesiyle Ankara’da kutlanacak. Harf Devriminin 89.
yılı ise 1 Kasım 2017’de Ankara’da Çankaya Belediyesi ve Bursa’da Nilüfer
Belediyesiyle yapılacak törenlerle kutlanacaktır.

“Özgürleşen Dille Özgür Düşünce”nin anabaşlık olarak saptandığı 85. Dil
Bayramı izlenceleri özenle hazırlanmıştır. Dilseverler
www.dildernegi.org.tr‘den ayrıntılı bilgi alabilirler. Atatürk‘e ve
anıtlarına sözlü, yazılı, palalı saldırıların ve saygısızlığın tırmandığı
günümüzde dilseverler, bütün törenlere çağrılıdır.

Saygılarımızla. 16.09.2017

Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Sevgi Özel
=========================

Değerli Dil Derneği başkanımız
Sevgi Özel,  

Saygıdeğer Yönetim Kurulu üyeleri ve dernek emekçilerimiz,

Bu yılın anma törenleri çok varsıl.. Doğallıkla çooook da emekli..
Sizlere şükranlarımızı sunarız bu nitelikli emekleriniz için..
Aracılığınızla destek veren kişi ve kurumlara da.. Bakırköy ve Avcılar belediye başkanları hekim meslektaşlarımıza..
Mülkiye’li ortak yanımızla dostumuz Alper Taşdelen’e…

Büyük ATATÜRK’ün tüm devrimleri gibi DİL DEVRİMİMİZİ de yaşatacağız..
Direneceğiz.. Elbet böyle gitmez, gitmeyecek.. Tarihte kırılmalar olabiliyor ne yazık ki.. Ödül alanları emekleri için saygı ile selamlıyoruz. Etkinlikleri web sitemize koyuyoruz ve Ankara’da elden geldiğince katılacağız..

Sevgi ve saygı ile. 17.07.2017

Dr. Ahmet SALTIK
Dil Derneği Üyesi
Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Ankara Üniv. Tıp Fak. – ​Mülkiyeliler Birliği Üyesi​
www.ahmetsaltik.net    profsaltik.net

PARÇALANMA DİL İLE BAŞLAR

PARÇALANMA DİL İLE BAŞLAR 

Suay Karaman        
 
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)
Devlet ile vatandaşlar arasındaki tüm resmi işlemlerin resmi dilde yapılması gerekmektedir. Resmi dil, bir ülkede anayasa ile kabul edilen dili tanımlamak için kullanılan terimdir. Bir ülke sınırları dahilinde (AS: içinde) yaşayan kişiler ya da topluluklar farklı diller konuşsalar bile, resmi işlemlerini gerçekleştirirken resmi dil kullanmak durumundadır.
 
Anadil ise, insanın çocukken anasından, babasından, evindekilerden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dildir. Anadili ne olursa olsun, insanların resmi dili öğrenmeleri, bilmeleri gereklidir. Çünkü ülke içindeki tüm resmi işlemler gerçekleştirilirken, anadil yerine sadece (AS: yalnızca) resmi dil kullanılır.
 
ABD ve AB’nin çeşitli dayatmaları sonucunda, Türkiye’de bir “anadilde eğitim” söylemleri başladı. İlköğretimden, üniversiteye  anadilde eğitimin özerklik, federasyon ve sonunda da ayrı bir devlet kurma anlamına geldiği bilinmektedir. Emperyalist devletlere şirin gözükmek ve son kullanım sürelerini uzatmak için başlatılan, ama sonuçlarını şimdiden göremeyenlerin dillendirdikleri anadilde eğitim çabaları, ülkemizin Misak-ı Milli sınırlarının değiştirilmesini amaçlamaktadır.
 
Ülkemize; “ulusal devlet öldü, Kemalizm’i unutun” diyen ülkeler, kendi ülkelerinde ulus devlettirler ama Türkiye’ye dayatmalarını sürdürmektedirler. “Kürt açılımı Türkiye’yi AB’ye yakınlaştırıyor” diye bol keseden palavra atan emperyalist güçler, AB üyesi ülke olan Slovakya ülkedeki azınlıkların kamusal alanlarda kendi dilleri ile konuşmalarını yasaklarken utanmıyor mu? Bu yasağa karşı gelmenin cezası 5.000 Euro’dur. Ülkedeki 500.000 Macar asıllı, karara isyan etti ama AB’den bu yasağa karşı tek ses çıkmadı. ABD ve AB’nin, Slovakya hükümetine “Macar açılımı yapın, Macarca televizyon kurun, Macarlar ana dillerinde eğitim yapsın” baskılarında bulunmaması, üzerinde düşünmeye değer bir olgudur.
 
Paris’teki bir mahkemede sanıklar Korsika dilinde konuştukları için mahkeme görevlileri tarafından dışarı çıkartılmışlardı. Avrupa ülkelerinde bu gibi olayların örnekleri çoktur. Hiç kimse bu ülkelere “Korsikaca, Baskça, Brötanca, Oksitanca, Katalanca vb. dillerde televizyon kurun, bu dillerde eğitim yapın” demiyor. Ama konu Türkiye olunca, Kürtçe eğitim yapmaya ve tüm etnik dillerde televizyon ve radyo yayını yapmaya zorlanıyoruz. Başka AB üyesi ülkelerden istenmeyen ve sadece (AS: salt) Türkiye’den istenen bu konuların nedenini çok iyi analiz etmek (AS: irdelemek) gerekmektedir.
 
ABD nüfusunun yaklaşık %30 kadarının ana dili İspanyolca’dır. Ancak ABD’ye “İspanyol kökenlilere ana dillerinde eğitim hakkı verin” diye bir baskı yapılmıyor. 2007 yılında ABD, ‘İngilizce Dil Birliği Kanunu’nu çıkardı. Bu yasanın gerekçelerinden biri, İngilizce’nin “ABD’deki farklı etnik köken, kültür ve dilleri birleştiren temel olgu” olduğu gerçeğidir. Diğeri (AS:  öbürü) ise ülkedeki az gelişmiş bölgelerin dil farkı sebebiyle (AS: nedeniyle) geri kalmalarını önlemektir (Birleşmiş Milletlerin, resmi dil için kullandığı gerekçe budur.).
 
ABD titizlikle bu kanunu uygulamaya yönelirken, her Avrupa ülkesi kendi resmi dilinde yayın ve eğitimde ısrarlı iken, Türkiye’ye hangi amaçla “ana dilde eğitim” adı altında Türkçe dışında eğitim dayatılıyor?
 
Birçok ülkenin parlamentosunda, anadili farklı olan milletvekilleri bulunmaktadır ama hepsi mecliste resmi dille konuşurlar. Hiç Almanya ya da Avusturya’da Türk kökenli milletvekillerinin parlamentoda Türkçe konuştuğu görüldü mü?
 
Her ülkenin dil konusundaki duruşları belliyken, emperyalist güçlerce bize dayatılan  Kürt açılımları meyvelerini vermeye başladı. Etnikçi partinin bazı milletvekilleri TBMM’de Kürtçe konuştu. Etnikçi partinin başkanıbundan böyle devletin Kürtçe ile ilgili düzenleme yapmasını beklemeden, iki dilli hayatı bölgede yaşamın her alanında egemen kılacaklarını açıkladı. Bu açıklamanın ardından Diyarbakır Anakent Belediyesi tarafından 97 tane köy ve mezraya isimleri Türkçe ve Kürtçe olan tabelalar asıldı. Diyarbakır Sur Belediyesi ise, birimlerinin tamamının (AS: tümünün) isimlerini (AS: adlarını) Türkçe, Kürtçe ve İngilizce olarak tabelalara yazdı.
 
“Meclis’te Kürtçe kapatma nedenidir” diyen TBMM Başkanı, BDP’nin kararını; “siyasi propaganda ve palavra kokuyor. Savcılar üzerlerine düşeni yapmalı” şeklinde değerlendirdi. Bu gelişmeler karşısında “Türkiye’nin resmi dili Türkçe’dir” diyen Çankaya’daki AKP’liye sormak gerek; Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunun 93. yıl dönümü törenlerine katılmak için yaptığı gezide, Güroymak ilçesinden geçerken neden bu ilçenin adına Norşin dedi? Başbakan ise, öğrenci olaylarını eleştirmekten, henüz bu iki dilli yaşam konusunda görüş bildiremedi..
 
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, iki dilli yaşam konusunda AKP’yi suçlayarak; “Türkiye’nin bölünmesine, çok dilli, çok milletli bir yapıya, milli devlet ve üniter yapının tahribatına müsaade edilemez.” dedi. CHP Genel Başkanı, geçtiğimiz Kasım ayında çıktığı Diyarbakır gezisinde esnafla bayramlaşırken kendisine, “Kürt sorunu, anadilde eğitim ve işsizlik” konularında görüşü soruldu. CHP Genel Başkanı’nın verdiği yanıt şöyleydi; “sorunların çözüm adresi biz olacağız, size söz veriyorum. Anadilde eğitim talebini de zaten Meclis’te ilk ben dillendirmiştim.”
 
İki dil konusunda “…Türk Silahlı Kuvvetleri, ulus devlet, üniter (AS: tekil) devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir” şeklinde açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı için, “seni ilgilendirmeyen konularda görüş açıklama” diye çıkış yapanlar, patronların kurduğu ve öncelikli ilgi alanı ekonomi ve üretim olan TÜSİAD örgütünün başkanı için aynı şeyi düşündüler mi? Yeni demokrasi hareketi adı verilen partinin başarısız başkanının eşi ve TÜSİAD’ın sadece çağdaş görünümlü başkanı olan bayan, Diyarbakır’da bölgesel kalkınma zirvesi yemeğinde yaptığı konuşmada Kürtçe tümceler kullanmış ve halay çekerek Kürt sorununa “katkı!” sağlamıştır.
 
Bizim okullarımızda okunan ant’tan rahatsızlık duyan emperyalizmin maşaları, ABD okullarında öğrencilerin sabahları ders öncesinde, sınıflarında ayağa kalkarak şu yemini ettiklerini biliyorlar mı? “Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği cumhuriyete bağlılık için ant içiyorum. Herkes için özgürlük ve adaletle, tanrının gözetiminde bölünmez, tek vatan için..” Kaynak: Bydigi Forum
http://www.bydigi.net/genel-kultur/263232-ana-dil-nedir-ve-nicin-onemlidir.html#post1945552
Türkiye’nin sorunlarının nedeni iki dilli yaşam, anadilde eğitim ya da Kürt sorunu değildir. Yıllardır devleti küçültmek bahanesiyle kamu varlıklarını değerlerinin çok altında satarak, üretmeden tüketerek, küresel sermayenin emirleriyle tezgahlanan piyasa, insanlarımıza çözüm olarak sunulmaktadır. Sosyal devlet bitirilmek istenmektedir. Sosyal güvence, sağlık güvencesi, barınma olanakları tüketilmektedir. Açlık, yoksulluk, işsizlik kader olarak sunulmaktadır. Ekonomik kriz sonucunda yatırımlar durmuş, fabrikalar kapanmaya başlamış, tarım ve hayvancılığımız bitirilmiştir. Emperyalist güçlerin isteğiyle yapılan açılımlar sorun oluşturmuş, terör azmış, yolsuzluk ve hukuksuzluk büyük boyutlara ulaşmış, siyasi belirsizlik ortaya çıkmıştır. Laiklik ve cumhuriyetimiz çok büyük tehlike altındadır. Türkiye Cumhuriyeti, dışa bağımlı yanlış yöneticiler nedeniyle kuruluş rotasından saptırılmıştır. Kemalist ilkelerden, devrimlerden ve o muhteşem (AS: görkemli) altı oktan (AS “6 Ok” tan) verilen tavizler (AS: ödünler), bugün tüm sorunların kaynağını oluşturmaktadır.
 
Ülkemizin sorunları iki dilli yaşamla çözülemez; Cumhuriyetçilik, Ulusalcılık, Devletçilik, Halkçılık, Laiklik, Devrimcilik ilkeleri, dün olduğu gibi bugün de, yarın da sorunların çözümü için vazgeçilmez bir dayanaktır.
*******************************​​
Dil Derneği’nden Onur Ödülü almamı sağlayan yazımı iletiyorum.
Selamlarımla. 25.09.2017
SUAY
(İlk Kurşun Gazetesi, 20 Aralık 2010)
==================================
Dostlar,

Sevgili kardeşimiz Suay Karaman’ı bu yazısı ile, bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği’nin ödülünü kazanması nedeniyle kutlarız.

Biz de ANADİLİ – ANNE DİLİ bağlamında bu sitede epey yazı yazdık. Bunlardan ikisine aşağıda erişilebilir (üzerinde tıklayarak) : 

Sevgi ve saygı ile. 25 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
Not               : Sevgili Suay kardeşimizin keyfini kaçırmak istemeyiz ama Dil Derneği üyesi olmak ve Dil Devrimini benimsemek kullanılan dile de büyük özeni zorunlu kılıyor. Yazıda Türkçesi olan pek çok Arapça – Farsça sözcük kullanılmış.. yer yer ayraç içinde sunduk.. 

Emin Özdemir’i kaybettik

Türkçe üzerine çalışmalarıyla tanınan, uzun yıllar Türk Tabipleri Birliği Behçet Aysan Şiir Ödülü Seçici Kurulu üyesi olarak görev yapan, dilbilimci-yazar Emin Özdemir’i yitirmenin acısı içindeyiz. Tüm ailesine, yakınlarına, öğrencilerine başsağlığı diliyoruz.

Emin Özdemir, 3 Eylül 2017 Pazar günü Ankara’da Kocatepe Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından son yolculuğuna uğurlanacak. (02.092017, http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post-new.php)

Emin Özdemir kimdir?

Emin Özdemir, 1931 yılında Kemaliye’de doğdu.
Pamukpınar Köy Enstitüsü’nden sonra Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü’nü bitirdi. Amerika’da Colombia ve Indiana üniversitelerinde ‘metin hazırlama ve anlatım teknikleri’ konusunda eğitim gördü. Hacettepe Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Temel Türkçe Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu, bugünkü adıyla İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı. Emekliye ayrıldıktan sonra Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarına etkin bir biçimde katıldı. Aynı zamanda yıllarca TRT’de yayınlanan Bir Kelime Bir İşlem yarışmasında kelime analizi yaptı. Emin Özdemir, Türk Tabipleri Birliği’nin şair Dr. Behçet Aysan ve 1993 yılında Sivas Madımak’ta katledilen aydınlar anısına düzenlediği Şiir Ödülü’nün Seçici Kurul üyesi olarak görev yapmıştı.
=====================================
Dostlar,

Merhım Dilbilimci Özdemir ile pek çok düzlemde birlikte olma olanağı bulduk.
Ankara Üniversitesinde, üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneğinde ile Dil Derneğinde.

Dil Derneği de bir açıklama yaptı bu bağlamda :

  • Üyemiz Emin Özdemir yaşamını yitirmiştir. Atatürk’ün Türk Dil Kurumu‘nda,
    Dil Derneği’nde Türkçeye emek verdi; onlarca sözcük/terim üretti; bu ülkeye
    onlarca bilinçli genç yetiştirdi. Birbirinden değerli pek çok kitap yazdı;
    düşünceleri, duruşu ödünsüzdü. Düşüncelerini, yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmak boynumuzun borcu.

    3 Eylül 2017 Pazar günü Kocatepe Camisinde öğle namazından sonra
    Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verilecektir. Ailesine, yakınlarına,
    bütün dilseverlere, bütün yurtseverlere direnme gücü diliyoruz.

    Başsağlığı için Murat Erhan (damadı) 0532 295 31 75
    ******
    Güle güle Emin Özdemir.. güle güle..

    Sevgi ve saygı ile. 03 Eylül 2017, Datça

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi  – Dil Derneği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ONURSAL BAŞKANIMIZ PROF. DR. ŞERAFETTİN TURAN’I ANIYORUZ

logo

ONURSAL BAŞKANIMIZ 
PROF. DR. ŞERAFETTİN TURAN’I ANIYORUZ

Bir yıl önce yitirdiğimiz Prof. Dr. Şerafettin Turan‘ı ailesi ve Bilgi Yayınevi ile birlikte anıyoruz. Yaşamı boyunca Atatürkçü düşünceye, Türk Devrimine emek verdi; bir yandan üst düzey görevlerde laik cumhuriyetimiz için çalışır, onlarca genç yetiştirirken bir yandan da Aydınlanma savaşımında düşünceleri ve kitaplarıyla öncü oldu. Türk Devrim Tarihi ile Türk Kültür Tarihi‘nin yanı sıra Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü yerli yabancı bütün kaynakları ele alarak yazdı.

Onursal Başkanımız Prof. Dr. Şerafettin Turan’ın anılarının ilk bölümü Bir Kara Çalma Öyküsü başlığıyla kitaplaşmıştı. Anılarla Türkiye Gerçeği, anılarının ikinci bölümünü oluşturuyor. Bu ikisinden önceki tüm yapıtları gibi bu iki yapıt da içinde yaşadığımız karanlıktan çıkmak için bütün Aydınlanmacılara yol gösterecektir.

Onursal Başkanımızı düşünceleri ve yapıtlarıyla yaşatacağız; unutmayacağız, unutturmayacağız.
***
Anılarla Türkiye Gerçeği, arka kapağında şöyle tanıtılıyor:

Anılarla Türkiye Gerçeği, Prof. Dr. Şerafettin Turan’ın, aramızdan ayrılmadan titizlikle yazıp tamamladığı son kitabı.
Tarihe, dile ve kültüre ilişkin 100’ü aşan esere imza atan; Türk-İtalyan ilişkileri konusundaki araştırmaları nedeniyle İtalyan Hükümetince “Cavaliere Nişanı”yla ödüllendirilen; 1997’de Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) Bilim Ödülü’nü, Türk Devrim Tarihi/4 “Çağdaşlık Yolunda Yeni Türkiye” ile 1999 Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülü’nü, Ankara Üniversitesi Hizmet Ödülü’nü (2005) ve Ankara Üniversitesi Çınarı Ödülü’nü (2013) alan; Fakülte Dekanlığı (1969-72), TRT Yönetim Kurulu Üyeliği (1972-78), Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı (1978-79), Türk Dil Kurumu Başkanlığı (1977-83), Dil Derneği Başkanlığı (1992-2000) görevlerini
başarıyla yürüten Prof. Şerafettin Turan, anıları eşliğinde Türkiye’nin 90 yıllık gerçeklerine ışık tutuyor.
***
Onursal Başkanımız Prof. Dr. Şerafettin Turan‘ı 17 Ekim 2016 Pazartesi günü, saat 18.00’de Dil Derneğinde yapılacak toplantıyla anacağız; bütün dostlarını, üyelerimizi bekliyoruz.

Yer:  Dil Derneği (Konur Sok. 34/4 Kızılay-Ankara)
========================================
Dostlar,

Biz de seçkin insan, Cumhuriyetin aydını ve bilim insanı Sayın Prof. Dr. Şerafettin Turan‘a engin saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz..

Şerafettin Turan ile ilgili görsel sonucu

O’nun özellikle TÜRK DEVRİM TARİHİ adlı 7 ciltlik eşsiz yapıtından çok şeyler öğrendik. Ne güzel armağan olur bu kitapları takım olarak gençlere, okullara… armağan etmek.. Şerafettin hocamızın “Betz hücrelerine sağlık” diyecektik br kez daha; yaşamda olsaydı..

şerafettin turan türk devrim tarihi ile ilgili görsel sonucu
Sevgi ve saygı ile.
14 Ekim 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

26 EYLÜL DİL BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

DİL BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

portresi_gulumseyen

84 YIL ÖNCE, 26 EYLÜL 1932’de İSTANBUL, DOLMABAHÇE SARAYI’NDA 1. TÜRK DİL KURULTAYI TOPLANMIŞTI.
BU NEDENLE 26 EYLÜL DİL BAYRAMI OLARAK KUTLANMAKTADIR.
SUAY KARAMAN

======================================

Dostlar,

Sevgili arkadaşımız Suay Karaman, bu gün 84. yılını kutlayacağımız Dil Bayaramımız için müzik eşliğinde renkli yansılar hazırlamış.. Yukarıda erişkesini (linkini) verdik. Eline sağlık diyerek teşekkür ediyoruz..

Bu arada 24 Eylül 2016 günü Ankara’da, bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği‘mizin 15. seçimli olağan genel kurulu, Anayasa Mahkemesi önceki başkanlarından Sn. Yekta Güngör Özden başkanlığında yapıldı ve kurucu üyelerden, son 6-7 dönemdir dernek başkanlığını yapan Sayın Sevgi Özel öncülüğündeki takım (ekip) seçimi az farkla (49-58) kazandı. Yeniden / yeni seçilen değerli arkadaşlarımıza içten başarılar diliyoruz..

ata_ve_inonu_kayseride

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dil Derneği’nin 84. yıl nedeniyle Ankara, İstanbul ve Eskişehir’de yapılacak kutlama etkinliklerinin izlencesini (programını) görmek ve katılmak için lütfen tıklar mısınız??

http://www.dildernegi.org.tr/TR,422/84-dil-bayramini-kutluyoruz.html

Sevgi ve saygı ile.
26 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Dil Derneği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

“İkinci Dil” Üzerinden Yapılmak İstenen Gerçekte Nedir ?

ARŞİVİMİZDEN….

Dostlar,

23 Aralık 2010’da 5+ yıl önce kaleme aldığımız

“İkinci Dil” Üzerinden Yapılmak İstenen Gerçekte Nedir ? 

başlıklı makalemizi 12.5 2012, 09.12.13 ve 21.09.014’te 3 kez öne çekerek sunmuşuz.
bir kez daha yineleme gereği duyuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
10.02.2016, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltk@gmail.com

=====================================================

Dostlar,

Güncel tartışmalar bağlamında, bu sitede 12 Mayıs 2012’de yayımladığımız,
23 Aralık 2010’da kaleme aldığımız makalemizi yeniden paylaşmak istiyoruz..

“İkinci Dil” Üzerinden Yapılmak İstenen Gerçekte Nedir ?

Bir de, Şeyh Sait‘in İstanbul’da yayımlanan İKDAM Gazetesi’ne 07 Mart 1920’de yazdığı çok önemli bir mektup söz konusu..

Bu mektubunda Şeyh Sait, geçmişin kanlı bedellerini – tuzaklarını unutmadıklarını,

  • Kürtlerin Ermenilerin ve emperyalistlerin oyununa gelerek
    Osmanlı yönetimine isyan etmeyeceğini
    … vurgulamakta.

Mektubun önemli bir bölümü aşağıda..

Günümüz Kürt önderlerinin dikkatle okumalarında sayısız yarar var..

Kürt kardeşlerimizin kanı – canı ve gözyaşı üzerinden Kürtçülük yaparak siyaset eyleyen ve Kürt ve Türk’ü birbirine kırdıran sefil siyaset esnafına bir yararı yok elbette.

Fakat, ırkçılık yapmayan ve bölücü emperyalist Batı’ya taşeron politikalara alet olmak istemeyen Kürt kökenli yurttaşlarımızın aydınlanması içindir ibretle doludur..
Kürt kökenli aydınlarımızın ise bu bağlamda öncü aydınlatıcı rol üstlenmeleri,
namus borçlarıdır.

Thomas_Jefferson_Bir_Ulus_Yarattik

Sevgi ve saygı ile.
9.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================

“İkinci Dil” Üzerinden Yapılmak İstenen Gerçekte Nedir ?

portremiz_SALTIK_ Ahmet

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Ankara Üniv. Tıp Fak.
ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
Dil Derneği Üyesi
23.12.10, Ankara

Son günlerde Güneydoğu bölgemizde kimi genç politikacılar, haklı gerilim doğuran sözler etmeye, tuhaf demeçler vermeye, yandaşlarına “ilginç” kararlar aldırmaya başladılar. Neyin savunulabilir olduğunu ve neler söylenerek neler yapılabileceğini sınamak için taktik amaçlı zemin arıyorlar sanırız. Ancak altını çizelim ki; Kuzey Irak’ta bu yapay “nation building” süreci, dıştan dayatmayla sağlanan elverişli ortamda gerçekleştirilmek ve bağımsız bir kukla Kürt devletine dönüşmek üzeredir.

Ülkemizin, Anayasadaki “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” niteliklerini
henüz tümüyle yaşama geçiremediği, hatta kimi bakımlardan AKP iktidarı döneminde geriletildiği acı bir olgudur.

Fakat ekonomide ve toplumsal yapıda, Büyük Atatürk’ün gösterdiği doğrultuda

  • “Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir halk devletidir, halkın devletidir.”

yönlü girişimlerle bu temel sorunu aşarak, yine Atatürk’ün özlemiyle “Ayrıcalıksız sınıfsız, kaynaşmış bir kitle olacağız.” hedefine dönük bir ulus-devlet yaratmayı sürdürmek varken; sonu belirsiz etnik köken, mezhep vb. ayrılıkları körükleme sorumsuzluğu, kendi dilini ve bağımsız yaşama direncini koruyarak tarihin derinliklerinden 21. yy’a dek ulaşan 80 milyon nüfuslu koca ülkeye yakışmıyor.

E. Büyükelçi Deniz Bölükbaşı; AKP damgalı “açılım ve çok dilliliğin arkasında ABD’nin olduğunu” öne sürmekte ve “5 Kasım 2007’deki Beyaz Saray görüşmesi tutanakları açıklanırsa Demokratik açılımın arkasında ABD’nin olduğu net olarak görülecektir.” demektedir. Buna göre Başbakan R.T. Erdoğan, ABD Başkanıyla etnik açılımın
3 temele dayanmasında uzlaşmıştır :

1. Etnik kimlik
2. Yönetim hakkı
3. Dil dayatması !

Washington’a giden Kürt heyetlerinin kulağına Ankara-Washington uzlaşmasının içeriği fısıldanmış olmalı ki; AKP açılım projesinin uygulandığı süreçte Kürtler bu 3 dayatmayı gündeme getirmişlerdir.

Son olarak Kürdistan parlamentosu niteliğindeki Demokratik Toplum Kongresi’nde alınan kararla; demokratik açılım gerekçesiyle ayrı bayrak, öz savunma direnişi, demokratik özerk Kürdistan’da resmi dil Kürtçe ve Türkçe tasarımlarını
ileri sürmüşlerdir..

Bölükbaşı’nın söylemini doğrulayan demeç Beyaz Saray’dan gelmiştir. Başkan Obama, -Hürriyet’in sorularını yanıtlarken- PKK ile savaşımdaki birlikteliğe değinirken AKP’nin inatla sürdürdüğü, bugüne dek içeriği anlaşılmayan Milli Birlik Projesi adındaki “açılımı” övmüş, “Açılım sürerse PKK’nin çekiciliği kalmaz” demiştir. Gerçekte Başkan Obama; Kürtlerin sorunun çözümünde doyurucu bulmadıkları öneriler / ödünler “sürdürülür ve genişletilirse, PKK’nin gücünün zayıflayacağını” söyleyebilmiştir!

  • Bizler, tüm Anadolu halkı olarak Homeros’un, Hipokrat’ın, Tales’in, Diyojen’in, Yunus’un, Hacıbektaşı Veli’nin, Mevlana’nın, Pir Sultan’ın, Karacaoğlan’ların, İbni Haldun’un… Kurtuluş Savaşımızda ve sonrasında
    bir potada kaynaşan görkemli harmanıyız.

Büyük Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denir.” diyerek hepimizi emperyalizme karşı birleşmeye çağırmıştır.

Çağdaş toplumdan ne anlamak gerekir ?

Her şeyden önce çağdaş bir ulus ve ona dayalı bir “ulus devlet” yaratmaktır.
Ancak ulus yaratma, kan ya da soy bağına dayalı ilkel bir ırkçı anlayışı şiddetle dışlar. Kaldı ki, günümüzde tüm farklı etnik kökenler, -başta evlilik olmak üzere- birlikte yaşamın ürünü olarak öylesine kaynaşmışlardır ki, genetik olarak saf bir ırk ya da etnisiteden
söz etme olanağı bilimsel olarak kalmamıştır.

Denebilir ki; etnisiteler tarihsel, sosyal bir hatıraya indirgenmiştir..

Türkiye’mizde Türk ve Kürt -ve öbür- yurttaşlar arasında bu kaynaşma çok daha ileri aşamadadır.

Bu sayededir ki, 40 bine varan yurttaşını yitiren, çok ağır bir bedel ödeyen halkımız,
hâlâ “Kürt kardeşlerine” karşı intikam ya da şiddet dürtüsüne yenilmemektedir, yenilmemelidir de..

Ancak bu sosyal psikolojik eşiğin daha çok zorlanmaması gerektiği de
açık bir tarihsel gerçekliktir.

Çünkü çağdaş ulus hümanisttir. Eşitlik ve özgürlük üzerine kurulur.
Kalkınmacıdır; kalkınmayı planlı bir ekonomiyle yurdun her yanına dengeli biçimde dağıtmayı, sosyal adaleti amaçlar. Tekil / Üniter yapı içinde ve çağdaş değerler ışığında; bireylerin kendilerini, dinsel inançlarını dile getirme olanağı sağlar. Amaç,
tüm yurttaşların özgürce mutlu olarak yaşayacakları bir ortamın yaratılmasıdır;

Nazım Hikmet’in özlemi gibi :

  • Bir ağaç gibi tek başına ve özgür, bir orman gibi bir arada ve kardeşçe..

“Dünyada barış, yurtta barış” Atatürk’ten bize ve tüm insanlığa temel öğüttür..

Elbette etnik kümeler, böylesine uygarlıklar beşiği bir Türkiye’de kendilerini özgürce dile getirecektir. Türkülerini söyleyecekler, ağıtlarını yakacaklar, kültürlerini yaşatacak ve geliştireceklerdir. Yürürlükteki yasal düzenlemeler ve yaygın olarak benimsenen uygulamalar buna elvermektedir.

Türkçe dışında herhangi bir dilin konuşulması, yazılması, öğretilmesi, bu dilde yayın yapılmasına… yaşam alanlarında kullanımına engel yoktur. Hatta TRT, Kürtçe yayın yapan bir kanal kurmuştur. Çağdaş kültür; kökü bu topraklarda olan, bu topraklarda yaşayan tüm kültür değerlerinin laiklik ilkesi ışığında aklın ve bilimin süzgecinden geçirilerek, ortaklaşa oluşturacağımız bir yaşam biçimdir.

Büyük Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” derken bu harmana işaret etmektedir.

Tüm bunların beşiği ise bağımsız bir devlettir; ülkesiyle ve ulusuyla bölünmez vatandır. Ne var ki,

“Çift dil dayatması” yalnız değildir. Yukarıda da değindiğimiz üzere 3’lü bir salvo ile karşı karşıyayız :

Etnik kimlik – yönetim hakkı – dil dayatması !
Herkesin, 21. yy’ın şu çıplak gerçeklerini çok iyi kavraması gerekmektedir :

1.Emperyalizm “divida et impera” atasözüyle kültüründe, genetik kodlarında yer alan “böl ve yönet” oyununu türlü yöntemlerle acımasızca ve
son derece sinsi olarak sürdürmektedir. Kürt kardeşlerimiz bu olguyu görüyorlar mı? Soralım : Bilerek ya da bilmeyerek emperyalizme hizmet edebilirler mi?

20. yy. başında 20+ devletten o yüzyıl sonunda 100+ devlete, 21. yy. sonunda ise 1000 devletçiğe ulaşma planı neyin nesidir? Halkları özgürleştirme midir, karakol / istasyon / kukla devletçikler yaratarak sömürgeciliği sürdürmek midir ? Ve bu atomizasyon politikasının temel aracı nedir? Emperyalizm, dağın başındaki 3,5 etnisiteye özgürlük / devlet kurma aşkı ile yanarken (!);

AB neyin nesidir? 27 farklı millet (etnisite değil!) neden ekonomik işbirliği ile yetinmeyip var gücüyle siyasal bir birlik kurmak için çırpınmaktadır? Kendi içlerindeki çatışmaları dondurup (konsolide edip) “Birlik” gücüyle dışa dönük emperyal sömürgen politikaları sürdürmek için değil midir?

Emperyalizm ile işbirliği yaparak özgürlük savaşı vermenin tarihte tek bir örneği var mıdır? AB neden İngiltere, Fransa, Belçika, İspanya gibi üyelerinde çok milletli, çok resmi dilli federal devlet modeli dayat(a)mamaktadır? Gücü bizlere mi yetmektedir? Haritalarını yayınladıkları “Büyük Kürdistan” ın sınırları gerçekten doğal, tarihsel, demografik verilere mi dayalıdır; yoksa uzaydan hiperspektral imza tekniğiyle çizilen iştah kabartan petro-coğrafya mıdır?

2. “Ulus devlet” kavramı, 20. yy’ın en parlak sosyal bilim buluşudur. Etnisitelerin birbirine karıştığı ve her birine ayrı coğrafyaların ayrılmasının olanaksız olduğu bir aşamada, “birlikte yaşama” vazgeçilmez bir zorunluk olmuştur. Bu amaçla, tanımlı bir coğrafyada, örneğin Türkiye’de -ki Türklerin diyarı, Türklerin yurdu anlamında TURCHIA adını Batılılar 800 yıl önce koymuşlardır- çoğunlukta olanın dilinin “resmi dil” kabul edildiği bir uzlaşma oluşmuştur. Kürt kardeşlerimiz bin yıldır bu coğrafyada Türkçe’yi resmi dil olarak konuşmaktadırlar ve Lozan’a göre azınlık da değillerdir.

3.En büyük ulus devlet ABD olmak üzere, güçlü büyük emperyalist devletler Ulus Devlettir.

Örn. ABD’de neredeyse 50 faklı millet (etnisite değil!) önce bağımsız devletçikler biçiminde örgütlenmişler, 18. yy’da uzun süren kanlı savaşlardan sonra “Birleşik Devlet” e dönüşmüşlerdir. Yaygın konuşulan dil İngilizce’yi de tek resmi dil olarak kabul etmişlerdir. Amerikan mucizesinin altında yatan budur. İngiltere de öyledir.
Küçücük adada ve İrlanda’da 4 etnisite, çoğunluğun dilini-bayrağını resmi dil ve bayrak edinmiş, birlikte yaşamaktadırlar. Örnekler rahatlıkla çoğaltılabilir..

4.Çıplak olarak görülmelidir ki; emperyalizm kendi içinde ULUS DEVLET’e ve onun kurumlarına en başta resmi dil olmak üzere son derece katı biçimde sarılmakta iken, bizim gibi ülkelerde tam da tersine zoraki, yapay “millet inşa etme” (nation building) süreciyle yeni postmodern sömürgeler elde etme kanlı oyunu içindedir. Oysa ULUS DEVLET, dağınık, küçük nüfuslu, güçsüz etnisitelerin emperyalizme karşı başlıca kalkanıdır. Rus devrimci V.İ. Lenin’in ünlü ve çok yerinde uyarısı belleklerden silinmiş değildir : Bütün ülkelerin ezilen halkları, birleşiniz..

5. Emperyalizmin ülkemize dönük ertelenmiş Sevr takıntısı, açık açık haritalarla, AB dayatmalarıyla gözümüze gözümüze sokulmaktadır. Tarihte, emperyalist kışkırtmalarla ortak vatan yoldaşlarını arkadan vuran kimi halkların acı öyküleri henüz çok tazedir.

Herkese ama herkese, Said-i Kürdî’nin İkdam gazetesinde (22 Şubat 1336,
7 Mart 1920, sayı: 8273) yer alan Kürtleri uyarıcı makalesine göz atmalarını
ısrarla salık veririz. (Kısa bir alıntı dip not olarak verilmektedir ..)

Anımsamak gerekir ki; resmi dili 1’den çok olan tekil (üniter) ulus devlet örneği yeryüzünde yok gibidir. İsviçre örneği belki de bir ayrıktır (istisnadır) ve Avrupa’nın ortasındaki bu kendine özgü ülke AB üyesi de olmadığı gibi, kendisini bölüp parçalama heveslisi de yoktur. Dilbirliği bozulunca parçalanma olmaktadır.

Öneriler                           :

Günümüzde İnsan Hakları ne yazık ki, tüm dünyada geçerli kılınamamıştır.
Dahası, giderek özü boşaltılmaktadır ve kendisini “Küreselleşme” diye zihinlere -retorik- tuzak kurarak sunan yeni emperyalizm, insan haklarının en büyük engeli hatta düşmanı durumuna gelmiştir.

ABD Dışişleri Bakanı H. Kissinger açıkça itiraf ederek,

  • “Küreselleşme, Amerikan hegemonyasının öteki adıdır.” diyebilmiştir.

Dünya ağır bir sömürü, işsizlik, yoksullaştırma, sağlıksızlaştırma, sosyal güvencesizlik, eğitimsizlik, adaletsizlik soğuk ve sıcak çatışma, korku.. ortamına sürüklenmiştir.

Oysa Atatürkçülük = Kemalizm, “Yurtta barış, dünyada barış!”ı yüce bir erek olarak öğütlemektedir.

Anayasamızın 2. maddesinde yer alan ve Cumhuriyetimizin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek olan 6 temel niteliğinin hakkıyla uygulanması hepimizin yararınadır ve yeterlidir :

1. insan haklarına saygılı,
2. Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
3. demokratik,
4. laik
5. s o s y a l bir
6. hukuk Devletidir.

Türk vatandaşı olan Kürt yurttaşların anadillerini unutmamalarını sağlayacak her türlü kolaylıkları uygulamak Devletin görevleri arasındadır. Kasaba, köy adları anadille söylenebilir, nüfus daireleri dileyen yurttaşın ad değiştirme isteğini kabul edebilir.
Bu istemler üzerinden Türkiye’nin tekil (üniter) yapısına zarar verecek ve ülkeyi eyalet düzenine sokup parçalayacak, eşdeğer deyimle “özerk-yerinden yönetim” istemlerine yol açacak bir gidişi tartışmanın hiç kimseye somut, uzun erimli bir yararı olamaz.

Sorun; etnik ya da dinsel inanç temelli ayrışma ve çatışma ile çözümlenemez.Yaşayageldiğimiz yıkım süreci göstermiştir ki; devletimiz, milletimiz, vatanımız ve çağdaşlaşma kazanımlarımız, ancak Atatürk Devrimi temelinde yaşatılabilir. Atatürk Devrimi, Türkiye için herhangi bir seçenek değil, tek seçenektir. Atatürk önderliğindeki kurucu irade, Türk Devrimi’nin deneyimlerine göre Cumhuriyet’imizin temel niteliklerini 1937’de Anayasa’nın en başına koymuştur.
İnsan haklarının ülkemizde ve dünyada yaşama geçirilmesinde 6 Ok’u denenmiş, başarmış evrensel bir model olarak görmeli ve ısrarla sahiplenmeliyiz :

“Türkiye Devleti;

1. Cumhuriyetçi,
2. Milliyetçi,
3. Halkçı,
4. Devletçi,
5. Laik ve
6. Devrimcidir.”

Batı’dan devşirme emperyalist ezberleri bırakarak, ulusal devrim sürecimizde ürettiğimiz ve dünyaya model bu temel stratejik formülü, yeniden Anayasamıza koymak koşuldur. Atatürk Devrimi temelinde Cumhuriyeti ve toplumumuzu yeniden örgütlemek amacıyla aşağıdaki ilkelere dayalı yeni bir
Anayasa yapılabilir :

– Bağımsız ve güçlü devlet,
– Etkin hükümet,
– Hızlı adalet,
– Örgütlü halk,
– Özgür ve eşit yurttaş,
– Planlı, halkçı, karma ekonomi,
– Bölgelerarası denge,
– Çalışan ve üreten Türkiye.

Bunun için ise “aklın ve bilimin egemen kılınması” gereklidir. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi : “Yaşamda en gerçek yol gösterici akıl ve bilimdir.” Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü bu ilkedir ve yalnız Türkiye’yi değil, tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir. Dolayısıyla başta ülkemizde, “her-ke-si” -özellikle siyasal iktidarı- akla ve bilime, ülkenin temeli olan sosyal adalete ivedilikle davet ederiz. Dış dayatmalı “açılım” tuzağını, özellikle Kürt kardeşlerimiz ayrımsamalıdır.

* Demokrasiyi cumhuriyet düşmanlığı için,
* İnsan haklarını bölücülük için ve
* Küreselleşmeyi ulus devleti tasfiye etmek için.. kullanan çevrelere alet olmamak gerekir..

Çare; bir bütün olarak insan haklarının ülkemizde yaşayan herkese hiçbir etnik-dinsel vb. ayrım yapmadan uygulanmasında, demokratik standartların yükseltilmesindedir. Temel hedefimiz bu olmalıdır. Birleşerek emperyalizme karşı güç birliği yapmak yerine, onun sinsi tuzaklarına bilerek ya da bilmeyerek düşmek çağdaşlık ve ilericilik olarak kabul edilemez; tarih de bağışlamaz.

TEKEL işçilerinin yaman kış ortasında 78 gün çadırlarda sergilediği şanlı direnişi anımsayalım :

Orada Türk, Kürt, PKK’lı, Bingöl’lü, İzmir’li, dahası kadın-erkek ayrımı var mıydı? Hayır! Ortak özellik emekçi olmaktı. Tüm öbür aidiyetler ikincil kalmıştı. Bu sayede güçlüydüler ve başardılar. Çok öğretici değil midir? Ortak özelliğimiz TÜRKİYE CUMHURİYETİ YURTTAŞLIĞI değil midir? Uluslararası arenada onurlu ve başı dik, bağımsız bir ülkenin eşit, özgür, 1. sınıf yurttaşı olmak; ABD’de 50 ayrı millet için büyük şereftir de ülkemizde başka bir şey midir? Hızla kendimize gelmeliyiz!

“Türk-Kürt kardeş tir, ayıran kalleştir.”
söylemi, tarihsel ortak sağduyumuzdan imbiklenen görkemli bir reçetedir.

================================
Çok önemli dipnot                     :

Şeyh Saitin 7 Mart 1920 tarihli kritik makalesi :

İkdam Ceride-i Muteberesine!

Evvelki günkü gazeteler, Paris’de Şerif Paşa ile Ermeni heyet-i murahhasası reisi Boğos Nubar Paşa arasında Kürdistan ve Ermenistan hakkında bir anlaşma yapıldığını yazarak, Kürt kamuoyuna açıklamada bulunuyorlardı. 4.5 yy’dan beri
İslam birliğinin özverili ve cesur koruyucu ve yandaşları olarak yaşamış ve dinsel töreye sadakati yaşam amacı bilmiş olan Kürtler; henüz beş yüz bine varan şehitlerinin kanı kurumadan, şişlere geçirilen yetimlerinin, gözleri oyulan ihtiyarlarının anılarını acılarla anarken; İslamiyetin zararına olarak, tarihsel ve yaşamsal düşmanlarıyla anlaşma imzalamak yoluyla; salabet-i diniyeleri hilafında iftirak-cûyane âmâl takib edemezler. Binaenaleyh, Kürd vicdan-ı millisinin bu tarz tahassüsüne muğayir hareket eden zevatı da tanımazlar.. Ve yegane emelleri de; vahdet-i dinî ve millîlerini muhafaza olduğundan, keyfiyyatın izahına delalet buyurulmasını muhterem gazetenizden istirham ediyoruz.”

  • Ayrıca 1925 isyanının nedeni özerklik istemi değil, şeriattır :

Şeyh Sait İsyanı ile ilgili davanın savcısı Ahmet Süreya Örgeevren’in “Şeyh Sait İsyanı ve Şark İstiklál Mahkemesi” (Temel Yayınları, 2002) adlı kitabında söz konusu dava sanıklarının ifadeleri ve itirafları yer alıyor. Şeyh Sait verdiği ifadelerde Kürtlerin özerkliğine kesinlikle değinMEmekte, isyanın nedeni olarak şeriatı göstermektedir
(s. 187-191). Şeyh Sait’in ifadesine göre isyanın nedeni şeriat uygulanmasına
son verilmesi ve medreselerin kapatılmasıdır.