Etiket arşivi: Deniz (Gezmiş) – Yusuf (Aslan) – Hüseyin (İnan)

ALTMIŞSEKİZ’İN DEVRİMCİ KÜLTÜRÜ VE DENİZLER…

Mustafa Hüsnü Bozkurt kimdir? - Yeni Akit

ADD Genel Başkan adayı
Dr. Hüsnü Bozkurt
ve arkadaşları

Yine bir 6 Mayıs’tayız. Yine yüreğimizde derin ve hiç bitmeyecek bir sızı. Yine boğazımızda bir demir yumruk…

Deniz Gezmiş,
Yusuf Aslan ve
Hüseyin İnan’ın

idamlarının üzerinden tam 49 yıl geçmiş.

Biz onlara kısaca “Denizler” diyoruz. Denizler sadece bu üç kahraman gençten ibaret değil. 12 Mart faşist darbesi sürecinde katledilen, işkence gören, hapislerde çürüyen, geleceği karartılan yüzbinlerce genç. Onlar artık yetmişli yaşlarını sürse de yürekleri halâ gümbür gümbür….

Altmışsekiz Devrimci hareketi deyince aklımıza Denizler, Denizler deyince de Bindokuzyüzaltmışsekizin devrimci ruhu ve kültürü geliyor. Bizim için Altmışsekiz yalnızca boykotlar, üniversite işgalleri değil. Gecekondu yıkımlarında yıkıma uğrayan yoksul halkın yardımına koşan, grevdeki, direnişteki işçilerin yanında yer alan, toprak işgalleri yapan topraksız köylünün yanında, tütün üreticisinin mitinginde, geçit vermez Zap suyuna köprü yapılırken, özel okullara karşı yürüyüşte, Samsun’dan Ankara’ya en önde Türk Bayrağı ile bağımsızlık yürüyüşünde ve zihnimizden hiç silinmeyecek “TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE” sloganı ile devrimci bir kültür…

Akşam yiyecek yemeği olmasa bile elinden kitap düşmeyen, bir tartışmada adı geçen kitabı okumadığının farkına vardığında bunu bir eksiklik olarak görüp utanç duyan, Sinematek’te devrimci filmler getirip izledikten sonra tartışan, Beethoven’i de, Şekspir’i de Nazım’ı da, Yahya Kemal’i de, Garcia Lorca’yı da, Brecht’i de bilen, Aşık Mahzuni Şerif’i de, Aşık İhsani’yi de, Müzeyyen Senar’ı da Mercedes Sosa’yı da, Joan Baez’i de dinleyen, saz çalıp türküler söyleyen, gerektiğinde öfkelenip gerektiğinde ağız dolusu kahkahalar atan ve korkmadan gülümseyerek idam sehpasına yürüyen bir kuşak Altmışsekizliler

Cebindeki son parasını arkadaşlarıyla paylaşan, yoksul öğrenci yurdunda ya da evindeki tencerenin dibini birlikte sıyıran, kazağını, gömleğini, postalını, parkasını hatta iç çamaşırını gönül rahatlığı ile paylaşan, değil şimdiki gibi cep telefonu, güçlükle bulunan ankesörlü telefonda dakikalarca çevir sesi bekleyerek ulaştığı arkadaşlarının zor durumda olduğunu öğrenince yardımına koşan, pilli radyosuyla Vietnam savaşındaki son durumu izleyip, yüreği Bolivya dağlarında çarpışan Che ile atan bir kültür. Arkadaşını satmak şöyle dursun, onlardan en küçük bir şeyi gizlemeyi ayıp sayan, aldıkları öğrenci kredisinden artırdıkları üç kuruşu ailelerine gönderen bir yiğit kuşak….

Bu kuşağın devrimci kültürü öylesine etkin oldu ki, kendilerinden çok sonra doğan kuşaklar bile bu devrimci kültürü sürdürmeyi bir onur saydılar. Dahası Altmışsekiz devrimci mücadelesinin yanından bile geçmemiş olanlar, daha sonraki kuşakları kandırabilmek için “ben Paris’teyken” diye başlayan yazılarında şarap markası muhabbetinin yanında 1968 eylemlerinde Fransız polisine kaldırım taşı fırlattıklarını anlatarak Altmışsekizliliği sermaye edindiler.

Ülkemizdeki Altmışsekiz devrimci hareketi başlangıç tarihi olarak dünyadaki 1968 hareketi olarak eş zamanlı olsa bile, talepleri (AS: istemleri) ve hedefleri çok farklı idi. Yurtdışındakilerin talepleri arasında üniversite reformu da vardı, Ama onlar cinsel özgürlük, kız – erkek karma öğrenci yurtları, uyuşturucu serbestliği gibi taleplerde de bulunuyorlardı. Oysa bizim Altmışsekizlilerimizin yüreği yoksullarla birlikte Bağımsız Türkiye ideali için atıyor bu ideal yalnızca sözde kalmayıp,

  • ABD 6. Filosunun erlerini Dolmabahçe rıhtımında denize döküyordu.

Yurtdışındaki 1968 hareketinin talepleri, bizim gibi ülkelerin sömürüsünden gelen payları “isyancılarla” paylaşarak bastırıldı. Pek çoğu konformizmin batağında boğuldu. Az gelişmiş ülkelerdeki mücadeleyi desteklemenin yerini, bu ülkeleri aşağılamak, yönetmek düşüncesi aldı. 1968 hareketini Avrupa’daki en ünlü ismi olan Daniel Con Bendit’in ülkemiz ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili sözleri, tam da sömürge valisi sözleridir. 1968 hareketi için utanç kaynağıdır.

İçinden dönekler, işbirlikçiler, yandaş ve yalakalar çıksa da Altmışsekizlilik, yurtsever Türk gençliğine yol göstermeye devam edecek.

  • Altmışsekizin Devrimci Kültürü yaşayacak.

Tıpkı 49 yıl önce idam sehpasına

  • “Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye”

diyerek korkmadan yürüyen

Deniz gezmiş,
Yusuf Aslan,
Hüseyin İnan’ın

yaşamaya devam ettiği gibi…

6 Mayıs 1972 günü aramızdan çekilip alınan “Üç Fidan’ı” 49 yıl sonra saygıyla anıyoruz.

BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İ BENDEN DİNLEYİNİZ

BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İ BENDEN DİNLEYİNİZ

Dr. Ali Nejat Ölçen
20.09.2017 (e-ileti ile)

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

1994 yılından beri yayımını sürdürerek dağıtımını bedelsiz sağladığım Türkiye Sorunları kitap dizisinin 104 (Nisan 2015) ve 116 (Nisan 2017) sayılarındaki yazılarımda “Başbakan Menderes’i bir de benden” dinleyiniz:

1250 okuyucusu olan Türkiye Sorunları kitap dizisinin 104’üncü sayısının 39-40. sayfalarında şu bilgilere acaba kimler karşı çıkabilir:

1950 Demokrat Parti İle Gelen Faşizm

1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti, İttihat ve Terakki iktidarının (1910) benzeriydi. Adındaki demokrasiyi yerle bir etmiş, kendisine oy vermeyen Kırşehir’i ilçeye dönüştürmüş, eleştiri yazıları nedeniyle yaşlı Hüseyin Cahit Yalçın’ı, Bedii Faik’i tutuklatarak hapse tıkmış, Demokrat İzmir gazetesinin, partisinin militanları eliyle tahrip edilmesini sağlamış, kendisine demokratik koşullarını kazandıran CHP genel Başkanı İsmet İnönü’yü taşlatarak yurtiçi gezilerini sürdürmesini önlemeye çalışmıştır.

TBMM’de Tahkikat Komisyonu kurarak yasama ve yargıyı kendi elinde toplamaya yeltenmişti. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Sıddık Sami Onar’ı saçlarından tutup sürükleyerek dışarı atan polis Bumin Yamanoğlu cezasız kalabilmiştir. Halkevlerini kapatarak ulusal kültürün birliktelik içindeki gelişimini önlemiş, Cumhuriyetin kitaplarını yakan ilk siyasal partinin iktidarı olmuştur.

1955-1960 dönemin Menderes iktidarı 1910’ların İttihat ve Terakki iktidarının faşizmine benzerini yaşamaya başlamıştı Cumhuriyet Türkiye’si.. Ülkede bu denli gaddar ve zalim olan Demokrat Parti iktidarı, İstanbul’da azınlık haklarını yok eden 6-7 Eylül 1955 olaylarına karşı Yunanistan’dan gelen tepkilere boyun eğmiş ve yazar Nazlı Ilıcak’ın Bayındırlık Bakanı olan babası Muammer Çavuşoğlu İzmir’de Yunan Bayrağının göndere çekilerek selam duruşuyla o ülkeden özür dilemeye boyun eğmiştir.

Çok Partili siyasal yaşamda, ülkeyi ikiye bölen girişimi başlatan Menderes Hükümeti’dir: Vatan Cephesi ile devletin radyo denilen haberleşme aracı her gün o cepheye katılanların (yaşamı terk etmiş olanların adları dâhil) yayınlamak görevini de üstlenmişti.

Nisan 2017’de yayınlanan Türkiye Sorunları kitap dizisinin 116, sayısında acaba Başbakan Adnan Menderes için (sayfa 57) bakınız neler yazmışız:

Fakat ne yazık ki doğa tahribatına Başbakan Adnan Menderes başlamıştır. Örneğin Ankara’da Bülbül deresinin güzelim suları, Sağlık Bakanlığı binasının yanından geçerek Atatürk Bulvarı’nın ortasında akışını sürdürür ve Ankara çayına ulaşırdı. O dere kurutuldu ve Atatürk Bulvarında Bülbül Deresinin gövdesi betonla kapatıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkenti Ankara’nın Kavaklıdere’den Ulus Tren istasyonuna kadar ana caddesinin ortasında güzelim çam ormanı olan refüjü vardı. 1958 yılının ortasında güzelim çam ormanı kesilip yok edildi. Ve orman olan güzelim refüj betonlandı. Kızılay’daki Sakarya yolunu süsleyen ardıç ağaçları da bir gecede kesilerek yok edildi. Başbakan Menderes İran’daki Başkent Tahran’da tek ağaç görmeyince  kentlerde ağacın  gereksizliği kanısına ulaşmış olmalıydı! Fatih Sultan Mehmet sağ olsaydı başta Adnan Menderes olmak üzere  2017 yılında Ankara ORAN semtinde binlerce ağac kestirip 39 katlı bina yapımını üstlenen Kuzu Grubu’nun yetkililerinin kollarını kesmiş olacaktı. Çünkü “Ormanımdan bir dal kesenin kolunu keserim” demişti 660 yıl önce. Nereden bilecekti ki,  doğa düşmanı siyasal partilerin ülkemizde iktidar olacaklarını…

Yazacaklarım bu kadar da değil. Türkiye’mizde 1957-1959 arasında ilk bilimsel Yapı Teknik dergisini yayınlamış ve 20. sayısı Adil Handaki büronun kapıları polisler tarafından  kırılarak o kitap dizileri ile birlikte kitaplarımın tümü meşin torbalara doldurularak alıp götürülmüştü. Çünkü 20’nci sayısında Adnan Menderes’in Ankara’da ana caddelerin yıkılarak yeniden yapımının ekonomik bir girişim olmadığını belirleyen yazımız. TBMM’ndeki Tahkikat Komisyonu, “Ekonomik Yatırım yapmayarak devletin manevi kişiliğine saldırı” kararını almış ve bu satırları yazan kişinin mühendislik hayatını sona erdirmişti.

Ankara’da 555 Miting’ini izleyenleriniz var mıdır bilemiyorum. Adnan Menderes makam arabasından inerek  karşı kaldırımdaki insanlara ne denli halkçı olduğunu kanıtlamayı tasarımlamış olmalıydı. O an karşı kaldırıma adım attığında genç bir adamın yumruğuyla karşılaştı. Kısa sürede yaşam savaşının içinde bulmuştu kendisini.  Austin marka mavi renkli küçük arabadan iri bir adam çıkarak Menderes’i kucakladı arabasının içine yerleştirdi ve kaçıp götürdü.

Birkaç gün sonra da Harp Okulu Öğrencilerinin başta komutanları ile birlikte yürüyüşü gerçekleşecekti.

27 Mayıs 1960’ın doğuşunun sorumlusudur Adnan Menderes ve Celal Bayar.
=========================================
Dostlar,

Teşekkürler Sayın Dr. Ali Nejat Ölçen…
Sayın Ölçen 91921 doğumludur ve yazdıklarına doğrudan tanık olmuştur mutlaka..
Menderes’in başkanlığındaki DP hükümetlerinin sabıkası keşke bunlarla sınırlı kalsaydı..
Köy Enstitülerini kapatan da onlar (1954!)
Arapça ezanı geri getirenler de.. (Atatürk 1923’de Türkçeleştirmişti)
1958 Temmuzunda ülkemizin iflasını ilan ederek% 320 devalüasyon ile IMF’den borç alanlar da onlar.. 2,85 TL olan 1 Dolar’ın 3,2 kat değerlendirilerek = TL’nin değeri düşürülerek 9,15 TL’ye çıkaran da Menderes’in DP iktidarıdır.. 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’den emanet aldıkları  200 ton Hazine altınını Londra merkez bankasına Türk Hava Kuvvetlerinin uçaklarıyla rehin yollayan da..
Menderes, “Siz isterseniz şeriatı bile geri getirebilirsiniz”  çanakçılığını – gerici kışkırtıcılığını bile yaptı! Halkla – demokrasiyle alay ederek “Odunu aday göstersem seçtiririm..” dedi..
Başbakan Menderes’in ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Saka‘nın VATANA İHANET suçu ile idam edilmeleri tartışılabilir, eleştirilebilir. AKP, Erdoğan bu gün bile 15 Temmuz sanıkları için İdam çığlıkları atabilmektedir. Nitekim 12 Mart döneminde 6 Mayıs 1972’de TBMM’de Deniz Gezmiş – Yusuf Aslan – Hüseyin İnan‘ın idam cezaları oylanır ve onaylanırken genel kurulda “Kana kan, intikam, 3’e 3!” çığlıkları duyuluyordu. Süleyman Demirel 2 elini birden kaldırıyordu bu idamlara “evet” derken!

27 Mayıs 1960 Devrimi’ne giden yolda olup bitenleri okumak için lütfen tıklar mısınız?
(5 dosyaya erişebilirsiniz..) :
http://ahmetsaltik.net/2017/05/27/27-mayis-1960-devriminin-57-yili/

  • Sonuç olarak Menderes ve idam edilen 2 Bakan sütten çıkmış ak kaşık asla değillerdi..

Sevgi ve saygı ile. 21 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın İdamlarına Cumhuriyet Senatosundan 3 Muhalif: Mucip Ataklı, Zihni Betil, Turgut Cebe

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın İdamlarına Cumhuriyet Senatosundan 3 Muhalif: Mucip Ataklı, Zihni Betil, Turgut Cebe

Dr. Serdar Şahinkaya yazdı…
6 Mayıs 2016 06:47

(AS: Bizim katkılarımız yazının sonunda..)

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın İdamlarına Cumhuriyet Senatosundan Üç Muhalif: Mucip Ataklı, Zihni Betil, Turgut Cebe / Serdar Şahinkaya yazdı…

MARE NOSTRUM

En uzun koşuysa elbet Türkiye’de Devrim,
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama ask olsun sana çocuk, ask olsun!

Can YÜCEL

*****

6 Mayıs 1972’de idam edildiklerinde Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 25,
Hüseyin İnan 23 yaşındaydılar.

O dönemde 12 Mart 1971 muhtırasıyla iktidardan indirilen Süleyman Demirel, Deniz ve arkadaşlarının idamına “Evet” oyu veren Adalet Partisi’nin lideriydi. TBMM’de Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam kararları oylanırken, hiç tereddüt etmeden idamları onaylayan Demirel, aradan birkaç yıl geçtikten sonra 1975’te mobilya yolsuzluğundan yargılanan yeğeni Yahya Demirel’le ilgili olarak “25 yaşında çocukla uğraşıyorlar” diyebiliyordu.

Ülkeyi bu günkü duruma getiren süreci işin başında iken gören, direnen ve hiçbir çıkar gözetmeden halkımızın mutluluğu için mücadele eden devrimci gençlik önderlerinin idamlarının ne anlama geldiğini Türkiye bugün daha iyi anlıyor. Denizlerin idamlarına “onay” verenlerin tümü tarih sahnesinden silindi. Deniz, Yusuf, Hüseyin ise yiğitlikleri, gençlikleri ve tüm coşkularıyla her 6 Mayıs’ta yeniden doğuyor.

O günden bu yana geçen 44 yıllık süre içinde unutulmak bir yana Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının adları onurlu bir kuşağın gururu durumuna geldi. 6 Mayıs, emperyalizmin tahakkümünden kurtulmuş, kendi halkının iradesiyle yönetilen “tam bağımsız ve gerçekten demokrat Türkiye” için mücadele eden devrimci gençlik önderleri; Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in doğum günüdür.  44. doğum günlerini, o sürece ilişkin birkaç ayrıntıyı hatırlatarak kutlamak istiyorum.

11 Mart 1972’de TBMM Başkanı Sabit Osman Avcı, Cumhuriyet Senatosuna bir yazı göndererek, TBMM’nin açık oyla kabul ettiği Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in ölüm cezalarının onaylanmasına dair kanun teklifini dosyası ile birlikte sunar.

Genç okuyucular için not ediverelim: O dönemin ikili yapısına göre, TBMM’nin kabul ettiği yasalar, Cumhuriyet Senatosu’nun onayından sonra ancak Cumhurbaşkanlığına gönderilirdi.

Cumhuriyet Senatosu’na intikal eden dosya Anayasa ve Adalet Komisyonunda görüşülür.

On iki üyeli komisyonda, idamların infazına karşı durarak “muhalefet şerhi” yazan üç yürekli isim vardır: Mucip Ataklı, Zihni Betil, Turgut Cebe.  Ne yazık ki onların karşı duruşlarına rağmen Senato kararı onaylar. Ve Karar, nihai onay için dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderilir.

İşte aşağıda, bu sürece ait yazım biçimi bütünüyle korunan tutanakları ve üç fidana sahip çıkan üç karşı oy yazısını bulacaksınız.

Tutanaklara dikkatimi çeken sevgili arkadaşım Aynur Dülger Ataklı’ya teşekkürlerimle…

***

CUMHURİYET SENATOSU S. Sayısı: 82

Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair kanun teklifinin Millet Meclisince kabul olunan metni ve Cumhuriyet Senatosu Anayasa ve Adalet Komisyonu raporu (M. Meclisi : 3/744; C. Senatosu : 2/16)
(Not : Millet Meclisi S. Sayısı : 509)

Millet Meclisi Genel Sekreterliği                                 
11. 3. 1972, Kanunlar Müdürlüğü Sayı: 5341

CUMHURİYET SENATOSU BAŞKANLIĞINA

Millet Meclisi’nin 10 – 11.3.1972 tarihli 58 inci Birleşiminde öncelik ve ivedilikle görüşülerek istem üzerine açık oyla kabul edilen, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair kanun teklifi, dosyası ile birlikte sunulmuştur.

Saygılarımla.

Sabit Osman Avcı
Millet Meclisi Başkanı
———————-

Not: Bu teklif 9.2.1972 tarihinde Başkanlıkla İlk Komisyona havale edilmiş ve Genel Kurulun 10-11 . 3 . 1972 tarihli 58 nci Birleşiminde öncelik ve ivedilikle görüşülerek istem üzerine açık oyla kabul edilmiştir. (Millet Meclisi S. Sayısı : 509)

T. C.
Başbakanlık                                            9.2. 1972

Özlük ve Yazı İşleri : 5/4 – 729

MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Ankara Sıkıyönetim Komutanlığından alınan 31 Ocak 1972 gün ve AD. MÜŞ. 7972/392.7. sayılı yazıda, Türk Ceza Kanununun 146/1 maddesini ihlâl suçundan hükümlü bulunan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’a ait mahkûmiyet ilâmı ile bu hükme mesnet teşkil eden dâva dosyasının fotokopilerinin gönderildiğine temas edildikten sonra, 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun 244 ncü maddesinin 3 ncü fıkrası gereğince, ölüm cezalarının yerine getirilmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararına vabeste bulunduğu belirtilerek gereğine delâlet edilmesi istendiğinden, dizi pusulasına bağlı 4 karton dosya ve iddianame ile gerekçeli hüküm, Askerî Yargıtay Başsavcılığının tebliğnamesi ve Askerî Yargıtay 2 nci dairesinin onama ilâmının, Anayasanın 64 ncü maddesi gereğince ilişikte sunulduğunu saygı ile arz ederim.

Prof. Dr. Nihat Erim
Başbakan

Adalet Komisyonu Raporu Yüksek Başkanlığa

Millet Meclisi Adalet Komisyonu                                         7.3 . 1972
Esas No. : 3/744 Karar No. : 34

Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamımı veya bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanunla teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs etmekten sanık, Erzurum Ilıca nahiyesi Özlük köyü, hane 27, cilt 5 ve sayfa 129 da nüfus siciline kayıtlı Cemil oğlu, Mukaddes’ten doğma, 1947 doğumlu Deniz Gezmiş ile, Yozgat iline bağlı Çekerek ilçesi Kuşsaray köyü, hane 21, cilt 13/2, sayfa 88/114 te nüfus siciline kayıtlı Beşir oğlu, Mediha’dan doğma, 1947 doğumlu Yusuf Arslan ve Kayseri Sarız ilçesi Bahçeli mahallesi, hane 31, cilt 2, sayfa 45 te nüfus siciline kayıtlı, Hıdır oğlu, Selver’den doğma, 1949 doğumlu Hüseyin İnan’ın hareketlerine uyan T. C. K. nun 146/1 maddesi uyarınca ölüm cezasıyle mahkûmiyetlerine dair Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No. lu Askerî Mahkemesinden verilen 9.10.1971 tarih, 1971/13 esas, 1971/23 karar sayılı hüküm, Askerî Yargıtay 2 nci dairesinin 10.1.1972 tarih ve 1971/457 – 1972/1 esas, 1972/1 karar sayılı ilâmı ile kesinleşmiş ve tashihi karar talebi de, Askerî Yargıtay Başsavcılığının 3.2 . 1972 tarih ve 1972/187 – 98 sayılı karariyle reddedilmiş bulunduğundan, bu işe ait dosya Başbakanlığın 9.2.1972 tarih ve 5/4 – 729 sayılı tezkeresine ekli olarak 9.2 . 1972 tarihinde Komisyonumuza tevdi edilmekle tetkik edilip müzakere olunmuştur.

Mahkeme ilâmında da tafsilen yazılı olduğu üzere sanık Deniz Gezmiş ile Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın; Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanunla teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs etmek suçlarını işlemiş bulundukları anlaşılmış olduğundan, Komisyonumuzca Anayasanın 64 ncü maddesi gereğince sanık Deniz Gezmiş ile Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın ölüm cezalarının yerine getirilmesine mütedair ilişik kanun teklifinin Yüce Meclise sunulmasına ve öncelik ve ivedilikle görüşülmesine 6.3.1972 tarihinde karar verilmiştir.

Gereği yapılmak üzere işbu rapor Yüksek Başkanlığa saygıyle sunulur.

Adalet Komisyonu Başkanı

İstanbul

İ.Hakkı Tekinel

Sözcü

Sivas

Tevfik Koraltan

Kâtip

Sinop

Hilmi Biçer

Artvin

A.Naci Budak

Müzakerede bulundu

Oylamada bulunmadı

Bitlis

K. Mümtaz Akışık

Müzakerede bulundu

Oylamada bulunmadı

 

Çorum

İhsan Tombuş

Elâzığ

Mehmet Aytuğ

Müzakerede bulundu

Oylamada bulunmadı

 

Erzurum

Sabahattin Aras

 

Gümûşane

Mustafa Karaman

 

İçel

Mazhar Arıkan

İçel

Kabul

Söz hakkım saklı

Turhan Özgüner

 

Kars

İ.Hakkı Alaca

 

Kırşehir

Cevat Er oğlu

Konya

İrfan Baran

Müzakerede bulundu

Oylamada bulunmadı

 

Konya

Kubilay İmer

Konya

Orhan Okay

Müzakerede bulundu

Oylamada bulunmadı

 

Kütahya

Fuat Azmioğlıı

 

Mardin

E. Kemal Aybar

Niğde

Muhalifim

Söz hakkım mahfuzdur

Siirt

M. Nebil Oktay

Müzakerede bulundu

Oylamada bulunmadı

Tokat

Osman Hacıbaloğlu

Anayasa ve Adalet Komisyonu raporu

Cumhuriyet Senatosu                                     13.3.1972
Anayasa ve Adalet Komisyonu

Esas No. : 2/16  Karar No. : 6

YÜKSEK BAŞKANLIĞA

Millet Meclisinin 10 – 11 Mart 1972 tarihli 58 nci Birleşiminde öncelik ve ivedilikle görüşülerek istem üzerine açık oyla kabul edilen, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair kanun teklifi, Millet Meclisi Başkanlığının 11 Mart 1972 tarihli ve 5341 sayılı yazıları ile Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına gönderilmiş ve teklife esas «Mahkeme dosyası»,

11 Mart 1972 Cumartesi günü saat 09,00 – 20,00
12 Mart 1972 Pazar günü saat 10,00 – 20,00
13 Mart 1972 Pazartesi günü saat 09,00 – 14,00

Aralarında, «Komisyon üyelerinin» incelemelerine hazır tutularak Komisyonumuzun 13 Mart 1972 tarihli Birleşiminde tetkik ve müzakere olunmuştur.

I – Teklif, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’m ölüm cezalarının yerine getirilmesini öngörmektedir.

Askerî Yargıtay İkinci Dairesinin 10 Ocak 1972 tarih ve 1971/457 – 1972/1 esas; 1972/1 karar sayılı ilâmı ile kesinleşen Askerî Yargıtay Başsavcılığının 3 Şubat 1972 tarih ve 1972/187 – 98 sayılı karariyle tashihi karar talebi reddedilen, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı I numaralı Askerî Mahkemesinin 9 Ekim 1971 tarih, 1971/13 esas; 1971/23 karar sayılı hükmü ile Türk Ceza Kanununun 146/1 maddesi uyarınca ölüm cezasına mahkûm edilmiş bulunan, sicilli nüfusta Erzurum Ilıca nahiyesi Özlük köyü hane 27, cilt 5 ve sayfa 129 da kayıtlı Cemil oğlu Mukaddesten doğma 1947 doğumlu Deniz Gezmiş ile Yozgat iline bağlı Çekerek ilçesi Kuşsaray köyü hane 21, cilt 13/2. sayfa 88/114 te kayıtlı Beşir oğlu Mediha’dan doğma 1947 doğumlu Yusuf Arslan ve Kayseri ili Sarız ilçesi Bahçeli mahallesi hane 31, cilt 2, sayfa 45 te kayıtlı Hıdır oğlu Selver’den doğma 1949 doğumlu Hüseyin İnan haklarındaki işbu ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair olan teklif Komisyonumuzca da benimsenmiştir.

II – Millet Meclisti metninin 1 nci maddesi, evvelâ tümü itibariyle ele alınmış ve bilâhara madde metninde sözü edilen hükümlüler hakkında ayrı ayrı oylanmak suretiyle görüşülmüş ve madde oylamaları sonucunda Millet Meclisi metninin 1, 2 ve 3 ncü maddeleri Komisyonumuzca da aynen kabul edilmiştir.

III – Teklifin Genel Kurulda öncelik ve ivedilikle görüşülmesi hususunda istemde bulunulması da karar altına alınmıştır. Genel Kurulun tasviplerine arz olunmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Başkan

Samsun

R. Rendeci

Sözcü

Eskişehir

Ö. Ucuzal

Kâtip

Ankara

Muhalifim

T. Cebe

Ağrı

Muhalifim

Söz hakkım saklı

S. Türkmen

 

Ankara

T. Kapanlı

 

Bursa

Ş. Kayalar

 

Hatay

M. Deliveli

 

Mardin

A. Bayar

 

Rize

O. M. Agun

 

Sakarya

M. Tığlı

Tokat

Karşıyım

Karşı oy yazım eklidir

Z. Betil

Tabiî Üye

Muhalifim

Şerhim eklidir

M. Ataklı

***

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’in ölüm cezalarına çarptırılması hakkındaki Cumhuriyet Senatosu Anayasa ve Adalet Komisyonunun raporuna muhalefet şerhi.

Büyük savaşlardan, özellikle büyük dünya savaşlarından sonra milletler her alanda derin bunalımlara sürüklenmiştir. Özellikleri kendisinden önceki büyük savaşlardan çok değişik, tepkileri o nisbetle ağır olan İkinci Dünya Savaşından sonra da gerek mağlûp milletler gerek galip toplumlar bu kural dışında kalamamıştır. Teknolojik gelişmenin nedeni olarak da mesafeler çok kısalmış, dünya daralmış milletlerarası ilişkiler o nisbette yoğunlaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı dışında kalmış olmasına rağmen yurdumuzun jeopolitik durumu bizim de bu bunalımlardan sıyrılmamızı çok zor bir hale sokmuştur. Osmanlı İmparatorluğu zamanından başlıyan yenilenme ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma çabaları, bütün iyi niyetlere rağmen kişisel ve zümresel çıkarlar yüzünden ve çeşitli zararlı akımlar tarafından engellenmiş, şeriatçı, ırkçı, ümmetçi, faşist, komünist düzen kurma eğilimleri ve bu gayelere ulaşmak için münferit ve ‘müşterek anarşist eylemlerle 12 Mart öncesine ve sonrasına gelinmiştir.

Tarihimizde iyi yöneticilerin gayreti, bütün engelleme gayretlerine rağmen, toplumdaki uyanışı ve gelişmeyi sağlamış, zaman zaman işbaşına gelen kötü idareciler ise bu hamlelerin yavaşlamasına, dünya devletleri arasındaki uygarlık mesafesinin daha da açılarak toplumun zararlı akımlar ve anarşiye açık hale gelmesine sebebolmuştur. 12 Marta nasıl gelindiğinin kişisel ve siyasal felsefelere uygun nedenleri gerçek durumu tam ve hakkıyle açıklamaya yetmez kanısındayım. Bu duruma gelişte sorumlu ve sorumsuz kişi, kurum ve kuruluşların kademe kademe günahı vardır. Bu günahın en büyük payı yerimizi, kabul ettiğimiz siyasi felsefemizi biran için terk ederek vicdanlarımızın sesine kulak verdiğimiz zaman hiç şüphesiz yönetimi elinde bulunduranların, belirtileri ve tesbit edilen anarşist eylemleri zamanında alacağı tedbirlerle bertaraf etmemesi de ihmali olanlara düşer.

Bu kısa tahlile rağmen ben şu anda meselelerin derinliğe inilmesinde ve geçmişin enine boyuna eleştirilmesinde içinde bulunduğumuz şartlar nedeniyle yarar bulmuyorum. Şu anda, adaletin tecellisinde Senato Genel Kuruluna rehberlik edecek olan Komisyonumuza büyük, ağır ve ciddî tarihî bir sorumluluk yüklenmiş bulunmaktadır. Bu sorumluluğun idraki içinde olarak gelecek kuşaklara siyasi tarihe ve toplum hayatımıza örnek verecek bir karara varmanın zorunluğuna inanıyorum. Bu inanç içerisinde yüksek askerî mahkemelerin Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan hakkında vermiş olduğu idam kararları hakkındaki görüşlerimi açıklayacağım.

Evvelâ şu hususu arz etmek isterim; Yargı organlarının kararlarına saygı evvelâ Anayasanın, sonra adalete inancın gereğidir. Bu bakımdan kararları eleştirmek ne hakkımızdır ne de görevimizdir. Bizim görevimiz Yüksek Mahkemenin vermiş olduğu kararın yerine getirilmesi halinde, sosyal ve politik huzur ve barışın teessüsündeki etkisi olacaktır. Sosyal ve siyasal barışın gelecek kuşaklara ve bugünkü toplum hayatımıza bağışlanması için Meclisin şefkat ve merhamet duygulariyle hareket etmesinde yarar bulmaktayım. Haklı olmak başka, âdil olmak başka şeydir. Delikanlılığın vermiş olduğu pervasız mizaçla bu gençlerin suça kolayca itilmelerinin mümkün olduğu gerçeği karşısında dahi adam kaçırma, alıkoyma, banka soyma, araba çalma, yaralama gibi suçların bir siyasi maksat için işlemiş olmalarını haklı bulmaya imkân yoktur. Suçludurlar, hukukun gereği cezaya çarptırılmıştırlar. Bütün bunlara rağmen bu gençlerin idamları düşündüğümüz huzurun sağlanmasında, demokratik rejimin kökleşmesinde ne derece etkili olacağını değerlendirmek güçtür.

Bu nedenle haklı olabiliriz ama âdil olacağımızdan şüpheliyim. Yüksek mahkeme dahi bütün delilleri inceleyip, sorgularını da yaptıktan sonra idam, kararını verirken, kişisel görüşlerini mahfuz tutarak, tahfif sebeplerini kamu vicdanına tarihe ve Parlâmentonun takdirine terk etmiştir. Yüksek mahkeme suça sebep olan tahriklerin hukukî nedenlerini, suçluların mahkemedeki davranışı yüzünden 51 nci maddenin tahfif yetkisine dayandıramadığı sosyal ve siyasal nedenlerine de girmeyi kendini yetkili görmediği için bu hakkın kullanılmasında bizler için vicdani bir rahatlık bırakmıştır. Ne toplum anlayışı ne de ibreti müessire bakımından, mahiyeti itibariyle siyasi olan olaylar konusunda, ölüm cezası -müeyyidesinin istenen sonucu getirmediği ve etkinlik sağlıyamadığı, dünyadaki tartışmaları bir kenara bırakalım, ülkemizde do girişilen bunca uygulama ve deneylerle sabit olmuş bulunmaktadır.

Gerçekten de, bu türlü tatbikatın tartışması alabildiğine uzayıp gitmekte, kişiler kanaatlerini korumakta devam etmekte ve aynı zamanda aynı olaylar birbirini izlemektedir. Bu nedenle en fazla millî huzur ve barışa muhtaç olduğumuz bu dönemde daha fazla husumet cepheleri yaratmaya çalışmamalıyız. Haklı olsak dahi âdil olamamak şüphesi gayrikabili tamir sonuçlar doğurabilir. İnsanların hayatlarını almanın korkutucu ve terbiye edici tesirleri yoktur. Bunlar etkin olsaydı, bu çeşit olaylar tekerrür etmezdi. Yakın tarihimizde 27 Mayıstan sonra cereyan eden 22 Şubat, 21 Mayıs idamların korkutucu ve terbiyeci tesiri olsaydı vukubulmazlardı. Otoriter ve totaliter rejimlerde siyasi suçlara karşı çok sert, demokratik rejimlerde ise daha insaflı ve merhametli davranılmaktadır. Demokratik rejimimizi sağlam temellere oturtmak için sarf edilen gayretlerin döneminde sosyal barışın şartlarından biri de insaflı ve merhametli olmaktır. Hepimiz babayız, belki idamları istenen bu gençlerin yaşlarında çocukların sahibiyiz. Bir baba olarak, bu gençlerin ailelerinin ıstıraplarına da şefkat ve merhamet duygularımızı katık yapmalıyız.

Komisyonumuzun ve Senatomuzun 21 Mayıs olayından sonraki idam kararlarının infazı için göstermiş olduğu ağırbaşlı, davranışını bu olayda da göstereceği inancını taşımaktayım. Bu nedenlerle sayın komisyonumuzun infaz kararını onaylamıyacağı bu gençlerin hayatlarını bağışlıyacağı umudunu taşıyorum. Bu umutla, yukarda arz ettiğim nedenlerle, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, haklarında verilen idam cezalarının infazında Sosyal ve Siyasal yarar görmediğim için komisyon kararma muhalifim. Arz ederim.

Mucip Ataklı
Cumhuriyet Senatosu
M.B.G. Üyesi

*****
KARŞI OY YAZISI

  1. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askerî Mahkemesi; 9.10.1971 tarihinde, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin 1 nci fıkrasına istinaden ölüm cezasıyle cezalandırılmalarına karar vermiş ve bu karar, Askerî Yargıtayın 10.1.1972 tarihli kararı ile tasdik olunarak kesinleşmiştir.
  2. Konuyu incelerken kanaatimizce şu iki hususun dikkatle göz önünde bulundurulması gereklidir:
  3. a) Anayasamızın 7 nci maddesine göre (Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.)

132 nci maddesinin son fıkrasına göre de; (Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.)

  1. b) Anayasamızın 64 ncü maddesine göre ise, (Genel ve Özel af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar vermek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerindendir.)

Görülüyor ki; 7 nci ve 132 nci maddeler. Anayasamızın dayandığı kuvvetler ayrılığı prensibinin tabiî bir sonucu ve 64 ncü madde ise, bu prensibin bir istisnasıdır. Bu hükümlere göre adları gecen üç hükümlü hakkındaki mahkûmiyet kararına konu teşkil eden fiillerin sabit olup olmadığını, sabit ise hangi suçları vücuda getirdiğini ve bu suçlara verilen cezaların kanunlara uygun bulunup bulunmadığım incelemek ve bir karara bağlamak bizim yetki ve görevimiz dışındadır. Ortada Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan haklarında bir af teklifi de bulunmadığına göre bizim yetki ve görevimiz, bu üç hükümlü hakkındaki ölüm cezasının yerine getirilmesinin mi, yoksa yerine getirilmemesinin mi daha uygun olacağını incelemek ve kanun şeklinde bir karara bağlamaktan ibarettir.

  1. Adları geçen üç hükümlü hakkındaki ölüm cezasının yerine getirilmesinin mi, yoksa yerine getirilmemesinin mi daha uygun olacağını incelerken dikkatle göz önünde bulundurmak zorunluğunda olduğumuz hususlar genellikle şunlardır :
  2. a) Mahkûmiyet hükmüne konu teşkil eden ‘suç hangi fiillerden meydana gelmiştir?
  3. b) Bu fiililerin işlendiği zamanlardaki ortam nasıldır?
  4. c) Hükümlülerin, mahkûmiyetlerine konu teşkil eden fiilleri işlemelerindeki etkenler nelerdir?
  5. d) Hükümlüler nasıl kişilerdir?
  6. e) Türk toplumunun yararları açısından ve ceza verme ile güdülen amaç bakımımdan hükmedilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi mi, yoksa yerine getirilmemesi mi daha uygun olur? Şimdi, bu soruların cevaplarını vermeye çalışalım :
  1. a) Karara göre mahkûmiyet hükmüne konu teşkil eden suçu meydana getiren fiiller; aşırı solcu olmak ve aşırı solun yurtta, gerçekleşmesini sağlamak amacı gütmek, 29. 12. 1970 tarihinde otomobil çalmak ve iki polis memurunu görev yaptıkları sırada tabanca kurşunu ile yaralamak, 11.1.1971 tarihinde otomobil çalmak ve Türkiye İş Bankası Emek Şubesini soymak, 15.1.1971 tarihinde görev yapan bir polis memuru ile bir icra memurunun ve bir avukatın görev yapmalarına cebren mâni olmak, bunların ve bunlarla birlikte bir şoför, bir çilingir ve bir kapıcının hürriyetlerini tahdidetmek, 170 lira para, şapka ve hüviyet kartı gasbeylemek, 15.2.1971 tarihinde bir Amerikalı çavuşun hürriyetini tahdidetmek, 27.2.1971 tarihinde mesken masuniyetini ihlâl ve bir şahsın hürriyetini tahdidetmek ve otomobilini çalmak, 4 Mart 11971 tarihinde 4 Amerikalı çavuş ve erin hürriyetlerini tahdidetmek ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu adını verdikleri bir gizli örgüt adına bildiri yayınlamak fiilleridir.

Bu fiillerin hepsi, kanunlarımıza göre ayrı ayrı birer suçtur ve mahkeme; bu suçların cümlesinin, Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin 1 nci fıkrasında yazılı olan ve ölüm cezasını gerektiren suçun icrai hareketleri olduğu kanısına varmış ve bu nedenle Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan haklarında ölüm cezasına hükmetmiştir. Mahkeme; bu üç hükümlü vekillerinin, hâdisede cezanın hafifletilmesini gerektiren kanuni sebepler bulunduğu yolundaki müdafalarını da, hukukî unsurlardan mahrum bulunduğunu ve hukukî yönleri itibariyle kabule şayan görülmediğini belirterek reddettikten sonra aynen (bu detaylı eleştiri ve iddialar hakkında mahkememiz, kişisel görüşlerini mahfuz tutmuş, müessese olarak bunlar üzerinde hüküm vermeyi, kamu vicdanına, tarihe ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdir ve yetkisine bırakmayı uygun görmüştür.) denilmiştir.

Mahkeme; hâdisede cezanın azaltılmasını gerektiren takdirî sebepler bulunmadığı hakkındaki görüşünü de karar yerinde aynen şöyle ifade etmiştir : (Türk Ceza Kanununun 59 ncu maddesinin tatbikine dair talepler, sanıkların mahkemedeki tutum ve davranışları itibariyle kabule şayan görülmemiştir.)

  1. b) Bu fiillerin işlendiği zamanlardaki ortanın nasıl olduğu ise 12 Mart 1971 tarihli muhtırada ifadesini bulmuştur.
  2. c) Her üç hükümlü; baştan sona bütün ifadelerinde, suç işlemelerine, o zamanlardaki ortamın da etkili olduğunu söylemektedirler.
  3. d) Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan Anadolu’ nun birer köyünde 1947 yılında, Hüseyin İnan da Anadolu’nun bir kasabasında 1949 yılında doğmuşlardır. Her üçü de, okuma yolu ile hayata hazırlanma ve yetişme durumundadırlar.
  4. e) Suç işliyene ceza vermedeki amaç, sadece suç işliyeceklere etkili bir örnek vererek suç işlenmesini önlemek değil, aynı zamanda suçluyu toplum ve kendisi bakımından ıslah etmektir. Ölüm cezalarında, ilk bakışta hükümlünün ıslahı gibi bir amaç güdülmediği söylenebilir ise de, bu, mutlak olarak doğru sayılamaz. Aksi halde, Anayasamızın, yasama organına, ölüm cezalarını yerine getirme veya getirmeme hakkında karar verme yetkisi tanımasına, lüzum ve ihtiyaç kalmaz idi.

Bizim mevzuatımıza göre yasama organı tarafından ölüm, cezasının yerine getirilmemesine karar verilmesi halinde hükümlünün çekeceği ceza müebbet ağır hapis değildir. Zira, müebbet ağır hapis bir süre ile sınırlıdır. Ölüm cezasının yerine getirilmemesine karar verilmesi, bizim kanunlarımıza göre hükümlünün, cezaevinde ömrü boyunca ağır hapis cezası çekmesi sonucunu doğurur. Adları geçen üç hükümlünün bir sıra ve silsile halinde suçlar işledikleri ortadadır.
Bu bakımdan savunulmaları imkânsızdır. Ancak yaşları, sosyal durumları ve suç işledikleri zamanlardaki ortam bakımından, haklarındaki ölüm cezasının yerine getirilmemesine karar vermek suretiyle, hayatla ilişkilerinin kesilmemesinin ve kendilerine düzelme ve toplumumuz için zararlı olmaktan kurtulma şansı verilmesinin daha uygun olacağı görüşüne varmış bulunuyoruz. Böyle bir lûtufkâr muamelenin toplumumuza zarar getirmiyeceğini de düşünebiliyoruz.

Hâdiseler, şüphesiz, vukua geldikleri zamanın şartları ile değerlendirilirler. Ancak, bâzı hâdiselerde ve bâzı şahısların suçlarında vukua geldikleri tarihlerde tesbit edilemiyen birtakım özellikler bulunduğunun sonradan fark edilebildiği de bir gerçektir. Anayasalar, Af Müessesesini bu zorunluktan ötürü kabul etmişlerdir. Anayasalar ,kabul edilmesi ve uygulanması bütün dünyada ciddî şekilde münakaşa edilen ölüm cezasının yerine getirilip getirilmemesine karar verme yetkisini, toplum ve hükümlü için bir teminat olarak yasama organına tanırlarken de aynı zorunluğu göz önüne almışlardır. Hükmü veren Mahkeme de; hâdisede cezanın hafifletilmesini gerektiren kanuni sebepler bulunmadığını söylerken, karar yerinde aynen (Bu detaylı eleştiri ve iddialar hakkında Mahkememiz, kişisel görüşlerini mahfuz tutmuş, müessese olarak bunlar üzerinde hüküm vermeyi, kamu vicdanına, tarihe ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdir ve yetkisine bırakmayı uygun görmüştür.) Demek suretiyle, şüphesiz aynı zorunluğu göz önünde bulundurmuştur.

Yukardan beri açıkladığımız nedenlerle Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan haklarındaki ölüm cezalarının yerine getirilmemesinin, toplumumuzun yararları açısından olduğu kadar bu üç hükümlüye, kendilerini düzeltme ve toplumumuz için zararlı olmaktan kurtulma şansı verme bakımından da daha uygun olacağı görüşündeyiz.

13 Mart 1972
Cumhuriyet Senatosu Tokat Üyesi
Zihni Betil

*****

Muhalefet Şerhi

Anayasamızın 64 ncü maddesi, 132 nci maddeye rağmen bir istisnai hüküm olarak; mahkemeler tarafından verilip kesinleşen ve münhasıran ölüm cezalarında, infazın gerekli olup olmadığına dair son karar verme yetkisini kademeli olarak Türkiye B. M. Meclisine tevdi eylemiştir. Bunun istihdaf eylediği mâna: Bilhassa siyasi vasıfta olan ve siyasi amaçlarla işlenen fiillerin faillerine uygulanmak istenen ölüm cezalarının infazına memleketin ortamının ve Devletin âli menfaatlerinin müsaid olup olmadığının ve o anda takibedilen Devlet politikasına uygun veya aykırı düşüp düşmiyeceğinin düşünülmesine, müzakere edilmesine imkân verebilmek ve dolayısıyle failin varsa özel durumunu Yüce Meclislerin atıfet duygularına mazhar kılabilmek hedefine matuftur. Bu husus mahkemece de T. C. K. Nun 51 nci maddesinin tatbik edilip edilemiyeceğinin münakaşasını yaptığı gerekçeli kararının beşinci bölümünün son sayfasında vazıh olarak ifade olunmuştur: (Mahkememiz 51 nci maddenin tatbikini talebeder istikametteki savunmalar karşısında kişisel görüşlerini mahfuz tutmuş, müessese olarak bunlar üzerinde hüküm vermeyi kamu vicdanına, tarihe ve T. B. M. Meclisinin takdir ve yetkisine bırakmayı uygun görmüştür.)

İmdi, mevzuumuzda Yüce Meclisler, mazinin kusur ve sevaplarını bir kenara bırakarak ve fakat o zamanki Devlet organizasyonunun, yönetiminin, müesseselerinin ve faillere önderlik eden, onların hareketlerini tasvip ve tescil eyliyen motor niteliğindeki davranış ve mesuliyetlerini, gençliğin avare, istinatgâhsız, amaçsız, idealsiz, maalesef pejmürde durumunu tahlil, takdir ve değerlendirmekten müstağni mi kalacaktır? Haddizatında faillerin fiillerini tasvibe mazhar kılmak veya hoşgörmek mümkün değildir, ama 1947 – 1949 doğumlu faillerin bu tarz fiillere iltifat etmelerinin, bu tarz ve istikamette yetişmelerinin mesuliyetini münhasıran faillerde bulmak da akla ve mantığa uygun düşmez. Kaldı ki, ölüm cezası cezalar içinde ifratı temsil eder, ölüm cezasının ilgasına mâni olan husus cemiyete fayda temin eder bir fikir, bir ceza tarzı da değildir, bâtıl bir itikattır. Bâtıla itikat, tab’ıma uygun olmadığından ve hiçbir ölüm cezasının infazının cemiyete fayda getirdiğine ve suçların azalmasını mümkün kıldığına kanaat sahibi bulunmadığımdan Komisyonun almış olduğu karara muhalifim.

Turgut Cebe
Ankara
***

Üç Fidanın İdam Yaftaları

www.denizgezmis1972.com

Dr. Serdar Şahinkaya
telgrafhane.org

=============================================

Dostlar,

Dostumuz Sayın Dr. Serdar ŞAHİNKAYA‘ya, tarihsel değerdeki bu çalışması için
teşekkür ediyoruz..

Biz de web sitemize koyarak hak ettiği değeri vermek istiyoruz..

3 Fidan‘ın idam kararına C. Senatosu’nda karşı oy yazısı (muhalefet şerhi) yazan
saygın 3 senatörü de saygı ile anıyoruz:

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın İdamlarına Cumhuriyet Senatosundan
3 Muhalif: Mucip Ataklı, Zihni Betil, Turgut Cebe

“3 Fidan” a özlem..
Ve savaşımlarına (mücadelelerine) saygımızı sunuyoruz 44 yıl sonra bir kez daha..

TBMM’de, Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’nin milletvekillerinin idam kararının
(mahkeme ilamının) yerine getirilmesi için yapılan oylamada;

  • Kana kan, intikam.. 3’e 3 intikam…

    Çığlıklarıyla açık oylamaya EVET deyişleri aklımızdan çıkmıyor..
    Bilindiği gibi 27 Mayıs 1960 Devrimi‘nin ardından DP (Demokrat Parti) Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan,
    Yassıada mahkemesinde yargılama sonrası idama mahkum edilmişler ve cezaları asılarak
    infaz edilmişti (16 Eylül 1961)..

    DP’nin devamı AP (Adalet Partisi) milletvekilleri kan davası gütmüş ve intikam almışlardı! TBMM’de 11 Mart 1972 günü 53 ret, 6 çekimser, 238 kabul oyuyla..

Sevgi ve saygı ile.
06 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Adalet İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i anıyor


Dostlar,

“Adalet İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i Anıyor”
toplantısına katıldık önceki gün..
Birkaç gün gecikti isek de bu programı paylaşmak istiyoruz.

Çünkü o devrimci Avukat Halit Çelenk 3 yıl önce bu gün toprağa verilmişti.
5 Mayıs 2011 günü aramızdan ayrılmış, Deniz – Yusuf – Hüseyin‘in idam yıldönümleri olan 6 Mayıs günü (1972) yaklaşırken yüreciği daha çok dayanamamış ve yaşamdan ayrılmıştı. O devrim şehitleri gibi aynı gün, -ama 39 yıl sonra- toprağa verilmişti.

Bu gün O’nu ve 3 Fidan’ı gömütleri (mezarları) başında anacağız..

Şükran ve minnetimizi dile getireceğiz.

Bir kez daha yetkililerden bu “3 Fidan” ın yasa ile saygınlıklarının geriverimini (iadesini) diliyor ve uygun yerlere yontularının dikilmesini istiyoruz.

Menderes – Polatkan – Zorlu‘ya yapıldığı gibi..

Bu 3’lünün yargılanma sürecinde baskı altına alınan Yassıada Ağır Ceza Mahkemesi‘nde usul hukukuna uygun davranılmadığı bir gerçek olmakla birlikte, eylemlerinin Türkiye’ye ihanet sınırına dayandığı hatta aştığı su götürmez bir gerçektir.
(Bkz. 27 Mayıs 1960 Devrimi 53 Yaşında! http://ahmetsaltik.net/2013/05/27/27-mayis-1961-devrimi-52-yasinda/)

Oysa “3 Fidan” hiç cana kıymamışlardı.. Eylemleri o zamanki TCK (Türk Ceza Kanunu) 146. md. kapsamında değildi. 12 Mart faşizminin gölgesindeki TBMM ne yazık ki bu 3 idamı onayladı.. Hem de “3’e 3 – kana kan – cana can – intikaaam” ilkel çığlıkları içinde.. 

Bu yaranın sarılmasının zamanı artık gelmiş ve geçmiştir.

6 Mayıs1972’nin üzerinden 42 yıl geçmiştir..

Ülkemizin bu tür barışçı girişimlere çok gerekli bir son derece gergin iklim içinde olduğumuz biliniyor..

Haydi, gerekli adımları atalım..

Gelecek 6 Mayıs’tan önce toplumsal vicdanı derinden yaralayan, adalet duygusunu yıkıma uğratan, güvensizlik doğuran…… olumsuz tabloyu onaralım..

TBMM‘de ortak önerge versin partiler..
Çok kısa sürede çözelim ve
Sosyal Psikolojik bakımdan ciddi “travma sonrası stres bozukluğu” (PTSD) nedeni olan bu olumsuz tarihsel sayfaları çooook uzun yıllar sonra kin – nefret – şiddetten arınarak sevgi – barış – uzlaşma iklimiyle sarıp onaralım..

Bu çağrı bizden..

Devrim şehitleri “3 Fidan” ın, yılmaz ve bilge savunman Av. Halit Çelenk’in sevgin (aziz) anıları önünde saygı ile eğiliyoruz..

Ve emekleri için, Deniz- Yusuf – Hüseyin’e annelik yaptığı için… “Şekibe anne” yi
saygı ve esenlik dilekleri ile selamlıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
6 Mayıs 2014, Ankara

 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i anıyor

anma_fotosu
Adalet İçin Hukukçular,

5 Mayıs 2011’de aramızdan ayrılan devrimci avukat Halit Çelenk‘i anmak için Ankara’da bir etkinlik düzenleyecek. Etkinliğin konuşmacıları Prof. Dr. Korkut Boratav, Prof. Dr. Ali Murat Özdemir ve Av. Özlem Şen Abay olacak.

Adalet İçin Hukukçular’ın, Çelenk için planladığı etkinliğin çağrı metni şöyle;

Halit Çelenk’i Anıyoruz

Basına ve kamuoyuna,

Eşit ve özgür bir ülke için Türkiye İşçi Partisi’nde mücadele vermiş

Deniz (Gezmiş),
– Yusuf (Aslan),
– Hüseyin (İnan)

ile birçok devrimcinin savunmanlığını yapmış, Çağdaş Hukukçular Derneği kuruculardan olup derneğin Genel Başkanlık görevini de üstlenmiş, 1980 darbesinin karanlık günlerinde insanlara umut veren Aydınlar Dilekçesi’ni kaleme alanlardan
avukat Halit Çelenk, 5 Mayıs 2011 tarihinde aramızdan ayrıldı.

Başta Deniz Gezmiş Davası olmak üzere birçok politik davada devrimcilerin avukatlığını yapmış olan Halit Çelenk’in 3. ölüm yıldönümü,
Adalet İçin Hukukçular tarafından yapılacak bir etkinlikle anılacak.

Adalet İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i anmanın en iyi yolunun,
Türkiye’de verilen eşitlik ve özgürlük mücadelesinde hukukçuların
saflarını sıklaştırmak ve adalet mücadelesini yükseltmek olduğunun bilinciyle, düzenleyecekleri anmada “Hukuksuz Demokrasi”yi masaya yatıracak.

Konuşmacılar

– Prof. Dr. Korkut Boratav,
– Prof Dr. Ali Murat Özdemir ve
– Av. Özlem Şen Abay

tarafından, sırasıyla

– “Hukuksuz Demokrasi”,
– “Anayasal Sistemde Yapısal Dönüşüm” ile ”
– AKP Davaları ve Hukuksuzluk”

başlıklı bildirilerin sunulacağı toplantı, 3 Mayıs Cumartesi günü, saat 16.30’da başlayarak Ankara Barosu Sıhhiye Binası, ABEM Konferans Salonu’nda izlenebilir.

Etkinliğimizde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız.

Saygılarımızla,

Adalet İçin Hukukçular

10272478_561988400581529_4935090322078244278_o.jpg