Etiket arşivi: Daron Acemoğlu

‘Özelleştirme şampiyonu’ çok mutlu oldu

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
07 Aralık 2022, Cumhuriyet

Cumartesi günü hem gazete yönetimince talep edildiği hem de CHP İstanbul İl Örgütü tarafından telefonla davet edildiğim için bir gazeteci olarak Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’na gittim. Ana muhalefet partisinin “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlığı ile duyurduğu toplantıyı izleyip görüşlerimi yazmak üzere oradaydım.

Bu güne kadar öğrencilik dönemimden başlayarak, hem Türkiye içinde hem de yurtdışında profesyonel gazeteci olarak, CHP dahil çok sayıda siyasi partinin kongresini ya da kurultayını izledim. Bu tür toplantılarda bazı aksaklıklar her zaman olur ama bu kez o kadar fazlaydı ki birileri bunu bilinçli olarak mı yaptı acaba diye düşünmeden edemedim…

Mesele sadece ayakta duracak yer bile kalmayacak şekilde kapasitenin çok üzerinde sayıda insanın salona doldurulması değildi. Kapıda yaşanan sorunlardan içeri girene kadar oluşan izdihama, salondaki itiş kakış ve arbededen güvenlik açığına kadar, TV ekranlarına yansımayan bir kaos vardı.

Sonuç olarak toplantıyı salonda izleyemedim ve televizyon karşısına geçtim. Ortaya konulan politikalar konusunda düşüncelerimi aktarmadan önce bu konuyu da es geçmek istemedim.

YANLIŞ STRATEJİ

Gelelim toplantıda konuşanlara ve konuşulanlara…

Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” açıklamasından sonra Kılıçdaroğlu’nun buna “İkinci Yüzyıla Çağrı” çıkışı ile karşılık vermesi, muhalif/bağımsız medyanın önemli bölümünde beğeni ile karşılandı, toplumun ise aklı karışık.

Bilim ve teknolojinin önemine vurgu yapılması, desteklenmesi gereken bir yaklaşım. Ancak önce halkta farklı bir beklenti yaratıp sonra da teknik yönü çok ağır basan bir toplantıyı televizyondan canlı yayımlamak, hedef kitlesi tüm toplum olan bu yayını saatlerce grafiklerle açıklama yapılan bir akademik derse dönüştürmek, doğru bir iletişim stratejisi değil.

Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu ekonomi kadrosunda kuşkusuz ki kendi alanlarında çok başarılı olmuş iktisatçılar yer alıyor. Ancak Türkiye’de Prof. Dr. Korkut Boratav, Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu’nun da aralarında olduğu kıymetli iktisatçılar varken dışarıdan uzman ithal etmek, seçim stratejisi olarak bile başlı başına bir sorun.

SERMAYEDEN YANA NEOLİBERAL PROGRAM

Anlaşılıyor ki CHP kamucu, emekten yana ve bağımsızlıkçı çizgide ilerleyebilecek bir ekip oluşturmayı düşünmemiş.

Heyecanla adı duyurulan Daron Acemoğlu, James Robinson ile birlikte yazdığı Dar Koridor adlı kitabının Türkiye’ye ayrılan bölümüne, Erdoğan’ın söylemini başlık yaparak “Zenci Türk-Beyaz Türk” adını veren bir akademisyen.

  • “Latin alfabesine geçiş, hilafet devrimi, dini kurulların yeniden yapılandırılması gibi pek çok reform, topluma danışılmadan yapıldı ve zorla dayatıldı yazıyor kitapta…

AKP’li Mahir Ünal’ın toplumun tepkisi sonucunda istifa ettirilmesine yol açan bir yaklaşımı savunan Acemoğlu, “Artık iktidar merkezi Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi’ydi (CHP). CHP, ekonomi ve toplumu modernleştirdi ama liderleri ve müttefikleri için denetlenmeyen bir iktidar ve ekonomik zenginlik de getirdi” diyor kitabında.

Belli ki Cumhuriyet Devrimi’ni anlamamış ya da İkinci Cumhuriyetçiler‘in fikir babası İdris Küçükömer gibi anlamış.

3 Aralık’ta (2022) yapılan konuşmaların da ortaya koyduğu gibi, CHP’nin İkinci Yüzyıl için oluşturduğu politikalar, içinde bazı doğrular olsa da temelde sermayeden yana neoliberal bir programı temsil ediyor. Bu haliyle, AKP dönemindeki özelleştirmelerin ve ekonomiyi emperyalizme teslim eden kararların altında imzaları olan Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nu memnun edecek nitelikte.

Nitekim DEVA Partisi genel başkanı, diğer adıyla özelleştirme şampiyonu” Babacan, CHP’nin açıkladığı yeni ekonomi kurmayları ile bakanlığı döneminde birlikte çalıştıklarını söyleyip “Çok mutlu olduk” dedi!

Durum bu kadar net.

  • CHP, var olan düzeni restore ederek sürdürmeyi hedefliyor;
  • onu emek yararına yeniden düzenlemeyi değil.

Uçurumun kenarında…

Uçurumun kenarında…

Ergin Yıldızoğlu

2002’de hükümeti ele geçirdikten sonra bir pasif devrim süreci içinde devleti, toplumu dönüştürerek siyasi iktidara yükselen, siyasal İslamın egemen sınıfının ekonomik çıkarlarının, kültürel projelerinin, dış kaynak girişine bağımlı Türkiye kapitalizmi üzerindeki yıkıcı etkileri ülkeyi o uçurumun kenarına getirdi. Ancak bu “kriz” bu etkilere, Daron Acemoğlu’nun, 2006 sonrası kurumsal bozulma olarak gördüğü gelişmelere değinmeden de açıklanabilir. Acemoğlu’nun, nedenlerini anlamakta büyük zorluk çektiği, aslında bir iktidar biçimi olan “kurumsal bozulma” en fazla, ülkenin “uçurumun kenarına” gelişini hızlandırmıştır. Benzer krizlerin Arjantin’den, Brezilya’dan Güney Afrika’ya, Endonezya’ya kadar birçok ülkede kendini gösteriyor olması da yerel nedenlerin ötesinde kapitalist sistem çapında dinamiklerin söz konusu olduğunu söylemektedir.

Kimi ülkeler değil tüm sistem 
Bugün artık bir ironiye dönüşen “yükselen piyasalar” kavramının kapsadığı ülkelerdeki ekonomik zorluklar, öncelikle, bu ülkelerin kapitalist (emperyalist) sistemle olan ilişkilerinin ürünüdür. Bu zorlukların, adeta düzenli aralıklarla sert krizler üretmesinin arkasında, öncelikle, kapitalist sistemin merkezlerinin (emperyalizmin) kapitalizmin krizini yönetmeye çalışırken ürettikleri politikalar, merkezdeki egemen sermaye ile çevredeki bağımlı sermayenin krize uyum sağlama çabaları yatıyor. 
Pazartesi yazımda değinmiştim, bu bağımlılık esas olarak, çevre ekonomilerinin, merkezin ekonomilerinin gereksinimlerine göre şekillendirilmiş olmasından kaynaklanıyor.

  • Çevre ekonomileri, merkezdeki egemen sermayenin, sermaye, üretken kapasite ihracı, finansal spekülasyon, kaynak tedariki gereksinimlerini karşılayacak biçimde serbest dolaşımına açık tutulacaktır.

Kapitalist sistemin yapısal krizleri içinde ve özellikle de krizin finansal kriz momentinde bağımlı ülkeler üzerindeki ekonomik ve siyasi basınçlar artacaktır.

Delikten içeri düşerken… 
Yapısal kriz, II. Dünya Savaşı sonrasının Fordist sermaye birikim rejiminin ve Keynesyen düzenleme sistemlerinin tükendiği 70’li yılların başında patlak verdi. Bu yıllarda merkez sermayenin, krize uyum sağlayabilmek için avlanma alanlarını genişleterek, hızla çevre ekonomilerine gitmeye başladığını görüyoruz. Bu gidişle hızlanan, çevreden merkeze değer transferi, çevre ülkelerde genelleşmiş bir borç krizine yol açtı. Bu borç krizi, çok daha büyük ve hızlı değer transferine olanak verecek yeni bir kriz yönetim modelinin (neo-liberalizmin) çevre ülkelere, IMF ve Dünya Bankası’nın finansal şantajları yoluyla dayatılmasını kolaylaştırdı. 
Neoliberal model, çevre ekonomilerinin mal ve sermaye piyasalarını merkez sermayenin kullanımına tamamen açtı. Böylece merkezden çevreye ikinci büyük sermaye akışı, “yükselen piyasalar” kavramıyla birlikte başladı. Bu akışın beslediği spekülatif balon ve değer transferi, 1997- 98 Asya krizini yarattı. 
En son büyük sermaye akışı, 2008 mali krizinin ardından başladı. Merkez ülkelerin yönetimleri, tükenmiş birikim modelini yenilemeyi deneyeceklerine, Financial Times’dan Wolf’un da işaret ettiği gibi (04/09/18) mali sermayeyi korumaya, toplam talebi restore etmeye yöneldiler. Faizler sıfır düzeyine indi, piyasaya para basıldı, mali sistemin borçları devlet maliyesine taşındı, oradan da bütçe üzerinden halkın sırtına yıkıldı. Düşük faizler, parasal genişleme yatırımları, tüketimi (ekonomik büyümeyi) canlandırmadı. Çünkü, yüzeyde görülen talep yetersizliği, aşırı birikim sorunlarının altında daha derinde, “üretkenlikteki gizemli durgunluk” tartışmalarının ima ettiği gibi bir başka sorun vardı: 

Ortada, kârlılığı restore edecek yeni bir sermaye birikim rejimi yok

Bu koşullarda merkez sermayesi yine çevre ülkelerin ekonomilerindeki değerleri talan etmeye yöneldi. Gelen sermaye yerli ortaklarını zengin ederken ekonomide büyük bir delik açtı. Yükselen piyasa ekonomilerinin halkları, şimdi de işte bu deliklere düşüyorlar.
==================================
Evet dostlar,

Yetkin iktisat bilimcisi Sn. Ergin Yıldızoğlu (Londra Üniversitesinde öğretim üyesidir), son zamanlarda çok çarpıcı – sarsıcı yazılar yazmakta. Özellikle uluslararası ekonomi yazınını (literatürünü) yakından izlemesi ufku genişletiyor.

Çok kıdemli hocamız, bizim de mezunu olduğumuz SBF – Mülkiye’den Prof. Korkut Boratav, Cumhuriyet’te düzenli yazan Prof. Erinç Yeldan, AYDINLIK’ta yazan uluslararası kalkınma iktisatçısı Bartu Soral ve Mustafa Pamukoğlu, Prof. Esfendar Korkmaz.. son derece değerli, iktidara yol gösteren makaleler yayınlıyorlar.

Erdoğan ve danışmanları ne ölçüde izliyor, yararlanıyor, bilemiyoruz.

Ancak ekonomi – maliye  – hazine damada emanet.. Damadın bilimsel donanımı ve mülkiye (kamu yönetimi) donanımı ne ölçüde elverişli bu olağanüstü ağır yüke, o da ortada. Oysa bu olağanüstü dönemde özellikle ekonomi badem bıyıklı – çember sakallı – Erdoğan’ın bakışından duruşundan anlam çıkararak davranacak müritlere değil, Türkiye’nin en yetkin ekonomistine teslim edilmeliydi, edilmeli.. Hala çok geç değil..

  • Damat geri çekilmeli, Bilal işine bakmalı ve

Erdoğan nepotizm illetinden bir parça olsun yakasını kurtarmalıdır; başka yolu yok bunun! Nepotizmin (yandaş kayırmacılığı) panzehiri yaraşırlıktır (liyakat).

Çare                 : Kapalı devre hanedan sultası asla değil (oradan olsa olsa Saray entrikaları ve daha koyu dinci faşizm çıkar!); fakat mutlaka

  • açık – demokratik – hukuka dayalı ve ehiller eliyle, TBMM’ye dayalı çağdaş devlet yönetimidir.Hiç oyalanmadan, Devlet öncülüğünde planlı karma ekonomiye geçiştir.
  • Durum vahim ötesi ciddi ve kritiktir.
  • AKP’yi dinci yandaşları zengin etme ve iktidarı besleme, düzeni dönüştürme… kapalı devresi tüketti.

Ne var ki Türkiye de bu süreçte nefessiz kaldı ve 466 milyar $ dış borç yığılarak bırakın düzenli ödemeyi, faizleri bile yeni borçlarla döndürülemez tıkanmaya düştü. 24 Haziran sonrası 4,5 TL olan $, 7 TL’ye koşuyor.

  • 2 ayda net %50 devalüasyon demektir bu; muazzam bir yıkımdır.

Halka dilediğiniz masalı anlatın, en ağır dinci – kutsal değer sömürüsü yapın.. bu minare bu kılıfa sığmaz.. Mutlaka siyasal faturası da olacaktır ve Türkiye ile birlikte AKP de bu kaçınılmaz bedeli ödeyecektir.

Sevgi ve saygı ile. 07 Eylül 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

‘Kriz kaçınılmaz canımız yanacak”

Ekonomiye ilişkin karamsar tespitler:
‘Kriz kaçınılmaz canımız yanacak”

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) İktisat Profesörü Daron Acemoğlu Türkiye ekonomisi için, “Şu anda ekonominin negatife girmesi engellenemez boyutta. Umarım sistemik krizi görmeyiz. Ama bazı şirketlerin batması, işsizliğin artmasının önünü kapatamayacağız” yorumunu yaptı. Prof. Dr. Refet Gürkaynak da katıldığı medyascope yayınında “İdare ediyoruz idare ediyoruz, şimdi idare edemeyeceğimiz noktaya geldik. Şu anda yatırım yapılmamasının nedeni yüksek faizler değil, memleketin yaşanılmaz hale gelmesidir. Memlekette durgunluğun olduğu aşikâr. Canımızın acıyacağı kesin” dedi.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) İktisat Profesörü Daron Acemoğlu’na göre, şu anda ekonominin geldiği durumda bir kriz yaşamadan çıkmamız mümkün değil.

Medyascope.tv’nin yayınına Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Refet Gürkaynak ile katılan Acemoğlu, “Şu anda ekonominin negatife girmesi engellenemez boyutta. Mucize şekilde bir çıkış mümkün değil. Eğitim düzeyinin yeniden yüksek kaliteye gelmesi kolay olmayacaktır. Umarım sistemik krizi görmeyiz. Ama bazı şirketlerin batması, işsizliğin artmasının önünü kapatamayacağız” dedi. Acemoğlu’nun değerlendirmeleri özetle şöyle:

* Şu anda yaşadığımız problemler daha önceden birikmiş olan dengesizliklerin bir sonucu. Burada kaliteli büyüme olmaması. Büyüme odaklarının yanlış taraflarda bulunması. Türkiye’nin son 10 yıldaki büyümesi üretkenliğe dayalı olmadı. Özellikle inşaat sektörü ve tüketim üzerinden gelen bir büyüme. Böyle büyümeler genelikle dengesizlikler yaratıyor. Bunları göz önünde bulundurmadan sanki şu andaki sorunları son günlerin ya da yabancı yatırımcının gelmemesine bağlamak doğru değil. Son 10 yıllık para politikalarının kötü sonucunu görüyoruz şu anda.

Yatırım artmalı!

* TL’nin değer yitirmesini durdurmak gerek. Enflasyonu denetim altında tutmak gerek. Türk ekonomisinin yapısını çok kapsamlı düşünerek doğru yatırımı nasıl artıracağımızı düşünmek lazım.

* Türkiye demokrasisi 15 Temmuz döneminde önemli bir sınav geçti. Ama onun arkasında gelen OHAL ise Türkiye demokrasisinin derinliğini yitirmesine neden oldu. Korku, kutuplaşma, özgürlüklerin azalması politikacıların üzerinde olan denetlemeninin etkisini kaybetmesi… OHAL tüm gücü tek elde topluyor.

Canımız acıyacak!

Prof. Dr. Refet Gürkaynak da “Şu yatırım yapılmamasının nedeni yüksek faizler falan değil, memleketin bayağı yaşanılmaz bir hale gelmesidir. Memlekette durgunluğun olduğu aşikâr. Canımızın acıyacağı kesin” dedi.

Memleketin şu andaki durumundan söz ederken iç karartmadan bahsetmenin mümkün olmadığına işaret eden Gürkaynak’ın değerlendirmesi şöyle:

* Döviz kurunun bu düzeylerde olmaması için enflasyonun denetim altında olması gerek, bunun için de Merkez Bankası’nın işini yapabilmesi gerekiyor. Sürekli idare edilecek adımlar atılıyor. İdare ediyoruz idare ediyoruz şimdi idare edemeyeceğiz noktaya geldik.

* Yargıyı boyunduruk altına almak yargı bağımsızlığını sağlamaktan daha zordur. Basını baskı altına almak, çıkın bildiğinizi konuşun demekten daha zordur. Bizim memleketimiz genel olarak ümitsiz olunmaması gereken bir memleket. Bu ülkenin insanları burada ve insanca yaşamak istiyorlar. (cumhuriyet.com.tr 14.06.2018)
==============================================
Dostlar, 

ÇOK YÖNLÜ CİDDİ BUNALIMDAN NASIL ÇIKARIZ?

Türkiye’nin içine sürüklendiği ağır bunalımın çok boyutlu olduğunu artık herkes açık açık görüyor, yaşıyor.. Namuslu – yansız bilim insanları ekonomik çıkmazı açıklıyor ama AKP – RTE hep bunların tersini söylüyor.. Gerçekleri öğrenmemiz is-ten-mi-yor.. Hep ama hep en vahşi biçimde sömürmek istiyor egemenler. Üstelik devr-i KüreselleşTİRme’de = yeni emperyalizm, finans – kapitalin kuyruğuna yapışan gayrı millileşmiş sermaye ile ortaklık – işbirliği içinde!

Çarşı – pazar alev alev.. Fiyatlar adeta roket hızıyla artıyor.. Birkaç gün önce karpuzun kg’ı 3 TL idi. 10 kg gelen irice bir karpuza 30 TL ödemek.. İtiraf edelim, bizim için hayal ötesi.. 1 kg kiraz 14, kavun 4 TL. Kaysı 9, ithal elma 14, yerli elma 8-9 TL.. Ulusal Paramızın simgesi olan 1 TL ortada yok. 1 TL’ye alınabilecek hemen hemen hiçbir şey kalmadı. Herhangi bir dolmuş, otobüs, vapur.. 1 TL’ye binmek artık epeydir hayal. Gözümüzün önünde görüp izlediğimiz, duyumsadığımız (hissettiğimiz) bir hızla yaşamın her alanı pahalılaşıyor.. 2,4 kg gelen bir kuzu but için 135 TL ödedik ki; kaç yemeğimize evde katık yapacağız. 3 hafta önce de 8 parça pirzolaya 65 TL (1 kg 84 TL) ödemek zorunda kalmıştık. Arabamızın 55 litre motorin deposu 300 TL altında dolmuyor, üstelik son birkaç haftadır önlenemeyen fiyat artışları, ÖTV’den özveri ile “henüz” tüketiciye yansıtılmıyor. Şimdiden 500 milyon TL’ye yaklaştı bu vergi yitiği. Seçim sonrası acısı kaçınılmaz olarak çıkacak, azalan devlet gelirleri zamlarla, vergi artışlarıyla, cezalarla ve de BORÇLANMA ile kapatılmaya çalışılacak..

Devlete vergi vermeyenler gene BORÇ verecekler..

15,5 yıldır Türkiye, insanlık tarihinde görülmemiş biçimde talan edilmekte. İktidar yandaşları zengin edilmekte, bir yandaş yüklenicinin utanmadan – küstahça söylediği üzere “..milletin a..na koyacağız.” projesi yürürlükte. Türkiye’de üretim neredeyse iğneden – ipliğe dış girdiye bağlı. 100 dolarlık dışsatım (ihracat) için 70-80 Dolar arasında dışalım (ithal) girdiye mahkumuz. Dolayısıyla döviz fiyatlarında en küçük yükselme acı bir maliyetle ülkenin sırtına biniyor. Temel hastalık burada! Üretimde dışalım ham – ara mal ve hizmet girdi payını düşürmek ve yerli – yerel kaynaklara dayandırmak zorundayız..

  • Çok tasarruflu bir yaşam sürmek zorundayız..
  • Milletin kör kuruşuna sahip çıkan dürüst – ahlaklı – erdemli – yetkin insan yetiştiren akılcı – bilimsel eğitim sistemine dönmek zorundayız!
  • Nedensiz zenginleşenlere varlıklarının kaynağını sormalıyız..

ULUSAL ÜRETİM SEFERBERLİĞİ! 

Bu da ancak ve ancak Kamu – Devlet öncülüğünde planlı karma ekonomi ile olur.
Başka reçete yok, başka reçete yok, başka reçete yok!
AKP ise tersini yaptı. Devletin nesi varsa 60-62 milyar dolara haraç – mezat sattı..
Başta inşaat, gösterişli ancak yeterince katma değer üretmeyen tüketim alanında yerli ve BORÇ ALINAN kaynaklar har vurulup harman savruldu. Yandaş milyonlar zengin edildi.
Şimdi borçlar çevrilemiyor..
Ama siyasetçi yalan söylemeye devam ediyor.. Kendi yarattığı faciayı “dış oyun” diye yutturmaya çalışarak gene mağduru oynamaya bakıyor. Ancak gene de sormazlar mı :

  • Sen 15,5 yıldır tek başına iktidarsın.. neden ülkeyi bu oyunlardan koru(ya)mıyorsun??

Halkımız YAKICI YAŞAM PAHALILIĞINI – VAHŞİCE YOKSULLAŞTIRILMAYI – ACIMASIZCA İŞSİZLİKLE TEHDİT EDİLMEYİ – SAHTEKARCA TERÖRLE KORKUTULMAYI – HUKUKSUZLUĞU – OHAL TERÖRÜNÜ – DİN SÖMÜRÜSÜNÜ..

asla hak etmiyor.. Bunları hepsi aşılabilir ve Türkiye’nin kaynakları talan edilmez ise tüm insanlarımıza insanca yaşayacak bir yaşam düzeyi sağlayabilir..

Sorun kötü yönetimde!
Sorun beceriksiz ve dürüst olmayan iktidarlarda..
Sorun; küresel kapitalizmin taşeronu iktidarların görevlerini yapmalarında!

Sana çok somut bir örnek eyyy yurdum insanı                    :

Bak, 2,5 günde kanyollarında (siz hala karayolları mı diyorsunuz?!) 37 kurban verdin Bayram günlerinde (16.6.18, 19:00).. Daha bitmedi.. Yüzlerce yaralı var ve onlarcası değişen düzeylerde engelli kalacak! Niye acaba? Hiç düşünmez misin sen? Kötü politikacının kader – fıtrat mı tuzağına düşecek misin? Hani Türkiye’nin 20 bin km’ye yaklaşan bölünmüş yolları? Yeni ve yetenekli otomobilleri? İçişleri Bakanlığı telaşecibaşı konumunda ve geçen yıla göre %13 azalma olmuş kazalarda; o da alınan önlemler sayesinde imiş.. Yiyecek misin yurdum insanı? Büyüklere masalları dinlemeyi ve kanmayı – kandırılmayı sürdürecek misin kan yollarında kurban olarak?

Peki ne yapılabilirdi ? TOPLU TAŞIMA canım kardeşim, TOPLU TAŞIMA.. 3 yanı deniz olan ülkede binlerce km kıyı şeridinde insan (hatta yük) taşımacılığı neden yok? Neden bölünmüş yollar yerine demiryolları ile toplu insan – yük taşımacılığı öne çıkarılmadı? 50 milyar dolar dolayında enerji faturası belimizi büküyor ve ağırlıklı olanı akaryakıt ürünleri.. Motorlu kara taşıtları 22,5 milyonu geçti, onlarca milyar dolar dışalıma ödedik, otomobil alıp borçlandın, şimdi banka kredini ödeyemiyorsun, benzin – motorin – otogaz cebini yakıyor değil mi? Yaa işte böyle yaşamın zehir olur, canından olursun – engelli kalırsın, sevdiklerini kurban verirsin yuvan yıkılır! Şakası yok, izlenen ekonomi – ulaşım – sağlık… politikaları işte böyle sana bedel ödetir! Seni ve ülkeyi, geleceğini ipotek altına sokar, hatta tutsak alır; sermayeye çalışırsın, köleleşirsin!
*****
Eyyyyyyyy halkım, artık gör lanetli oyunu!

Yanan – yıkılan – şehit / gazi veren – işsiz bırakılan, borç altında inletilen ve iflas eden, bunalıma girip canına kıyan, “a..na konulan” ve uyanmazsan hep “a..na konulan” sen olacaksın!

Uyan artık ölümcül gaflet uykundan.. 24 Haziran / 8 Temmuz’da bu yok oluşa “dur” demezsen, artık sen bilirsin.. Cehenneme giden yoldan önce son çıkış, anlıyor musun, görüyor musun??

  • İlk olarak, bize bu cehennemi kurgulu – kurgusuz yaşatan siyasal iktidardan kurtulmak elzem duyuyor musun?!! Üstelik dini siyasete alet eden, ALLAH İLE ALDATAN bunlar!

Sevgi, saygı, kaygı ama UMUT ile. 16 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    
profsaltik@gmail.com