Etiket arşivi: Çetin Ünsalan cetinunsalan@yahoo.com

İşte bu nedenle yıkamazsınız…

İşte bu nedenle yıkamazsınız…

Çetin Ünsalan
cetinunsalan@yahoo.com
www.ulusalkanal.com.tr
22.8.12

Türkiye çok can sıkıcı bir süreçten geçiyor. Her gün verilen şehitler, patlayan bombalar, siyasilerin kendi aralarındaki kısır ve basiretsiz tartışmaları; birilerinin bu ülke üzerinden yaptığı hesaplar konusunda adım adım ilerleyen halleri, bu milletin her evladının canını yakıyor.

Öylesine bir kısır döngüye girildi ki, iktidarıyla muhalefetiyle ortaya konulan performans, herkesin ‘eyvah’ noktasına götürüyor. Bazıları buna siyaset dese bile, böylesi siyasi bir anlayışın, bir devletin, bir milletin etnik ve dini anlayış bakımından parçalanmasına verilen uğraşın en tepe noktasına çıkıldığı günlerdeyiz.

Bayram günü bile patlayan bombalar, ölen masum siviller ve Türkiye’yi Suriye’ye sokmak adına yapılan kamuoyu hazırlıkları, daha zor günlerin habercisi gibi adeta… Fakat tüm bunların içinde öyle olaylar yaşanıyor ki, ‘Burası Anadolu ve mutlaka yine oyunu bozacaktır’ dedirtiyor insana…

Fillerin tepişip, çimlerin ezilmediğini kanıtlarcasına cereyan eden olay bayramın üçüncü günü Şırnak’ta yaşandı. Muhtemelen BDP’ye oy verdiği anlaşılan ve Uludere’de hayatını kaybedenlerin olduğu Gülyazı Köyü’ne taziyeye giden BDP’li vekilleri karşılamak için yola koyulan köylülerden bahsediyorum.

Bu köylülerin karşılamaya gittiği milletvekillerini koruyacak olan kim? Hepimizin askerleri, bizim Mehmetçiklerimiz… Yolda giderken beklenmedik bir olay oluyor ve askerleri taşıyan korucu Mehdi Tosun’un kullandığı minibüs kaza yapıp, devriliyor.

İşte ne oluyorsa ondan sonra oluyor… BDP’li milletvekillerini karşılamaya giden köylüler, konvoyu durdurup, askerleri kurtarmaya, devrilen araçtan tek tek çıkartarak, kendi araçlarıyla Gülyazı Sağlık Ocağı’na götürmeye başlıyorlar. Oradan da hastaneye sevk ediliyorlar.

Uludereliler, devrilen minibüsteki askerlerimizi ağıtlar yakarak çıkardılar..
Kazanın ardından, 28 Aralık 2011’de savaş uçakları tarafından yanlışlıkla vurulan köylülerin yakınları yaralıları kurtarmak için seferber oldu.
’BENİ BİR TEYZENİN YANINA GÖTÜRÜN…’
Geçtiğimiz yıl savaş uçakları tarafından yanlışlıkla vurulan 34 köylünün yakınları Mehmetçik’i kurtarmak için büyük çaba gösterdi. Yaralıları sivil araçlarla hastaneye ulaştıran köylüler, bazılarının da son isteklerini yerine getirdi. Bu sırada yürek dağlayan hadiseler yaşandı. Bir asker, yanına gelenlere, ’Geçen yıl annemi kaybettim, ona kavuşacağım. Beni bir teyzenin yanına götürün.’ dedi. Bunun üzerine süt sağmaya giden ve ’Berivan’ diye anılan Emine Ürek’ten yardım istendi. Asker, Uludere’deki bombalama sırasında oğlunu kaybeden Ürek’in dizine başını koyduktan sonra hayatını kaybetti. Herkes gözyaşlarına boğuldu. Evli olduğu öğrenilen bir diğer askerin ise sürekli telefonu çalıyordu. Yaralıyı hastaneye götüren köylüler, ’annem’ ve ’babam’ adıyla kayıtlı numaraya bir türlü cevap veremedi. ’Komutanım’ adıyla kayıtlı numara aradığında ise telefonu açtılar ve askeri Uludere’ye yetiştirdiklerini söylediler. Ancak yaralı Mehmetçik tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Fotoğraf altı notları: Dr. Ahmet Saltık, arşivi, www.ahmetsaltik.net, 23.8.12

Orada ortaya çıkan görüntü, siyasetçilerin ayrışma politikalarına inat, iktidarın içi boş açılımlarındaki etnisiteyi tek tek sayan ve ayrıştıran söylemlerinin aksine bir anlam ortaya koyuyor. Kazada 9 asker ve 1 korucu şehit oldu. Fakat bu ülkenin tek bir millet olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Günlük kısır tartışmaların ötesine geçen, dar zamanda kenetlenen görüntü çok önemliydi. Yine sıcak tartışmaların gölgesinde Van’daki deprem sonrasında da benzer bir manzara yaşandığı, oraya tüm ülkeden yardım yağdığını hatırlayınız.

Küresel sermaye bu ülke üzerinde hesaplar yapıyor olabilir, başka devletler ucu parçalanmaya gidecek senaryoları hayata geçirmeye uğraşıyor olabilir, bu amaca ulaşmak için siyasetçiler yaratıp, elde ettikleri güçle yasaları kendilerine uydurup, bir milletin çıkarlarının tersine işlem gördürebilirler.

Ama her şey bir yana, bayramın üçüncü günü Uludere’den çıkan fotoğraf,
acısı ciğerimizi yaksa da, farkında olmadan tüm dünyaya haykırıyordu:

“Burası Anadolu, bizi yıkamazsınız, bu milleti parçalayamazsınız.”

Sağlık Bakanlığı’ndan Saçmasapan 30 Dakika Dayatması

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a çok basit 1 soru : Size bu aklı kim verdi,
hangi mevzuata dayandıracaksınız ve dünyada benzeri var mı ??
Sevgi ve saygı ile. 4.8.12, Ankara
Dr. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net

Sağlıksız rövanş

03 Ağustos 2012
Çetin Ünsalan

Sağlık Bakanlığı, çalışanlarına, görev yaptıkları kuruma 30 dakika mesafede oturma şartı getirdi. Neden? İhtiyaç durumunda gelebilsinler diye… ‘Bırak işini kaşı başını’ derler ya tam da öyle bir uygulama…

Sanki sağlık alanında tüm sorunlar bitti, bir tarafta vatandaşın katkı paylarıyla soyulması diğer tarafta personelin göz önünde öldürülmesi halledildi; ilaçtan bakıma tüm problemler ortadan kalktı da şimdi bunu konuşuyoruz. Ama ben son söyleyeceğimi ilk başta belirteyim: Bu iptal edilen tam gün yasasının rövanşıdır.

Valiliklere gönderilen genelgede bu gereklilik hatırlatılıyor. Şimdi bu işin tutar yanı olmamakla birlikte, son derece keyfiyet içeren de bir görüntü veriyor. Elbette sağlık çalışanı da evine yakın bir yerde çalışmak ister. Ama yaşam ve şehir koşulları malûm…

Mesela lüks bir semtte ya da o kişinin aldığı maaşı zorlayan bir ilçede yer alan kamu hastanesinde görevlisi ise, 30 dakikalık mesafede tutacağı eve aldığı maaş yetecek midir? İş orada da bitmiyor… Oranın yaşam koşulları, çocuklarını okutmanın maliyeti, çarşı pazardaki fiyatlar gibi faktörleri de ekleyin üstüne…

Bir tarafta insanları sözleşmeli hale getirmek için elinizden gelen her şeyi yapacaksınız, diğer tarafta ilaç firmaları karşısındaki kuzu tavrınızdan sıyrılıp, personelinize aslan kesileceksiniz. Ayrıca anlamıyorum niye acilen gelmeleri gerekiyor. Yani böyle bir zorunluluk olamayacağı gibi, olağanüstü durumlar dışında zaten kurumlarda nöbetçi personel yok mu?

Yok, nöbetçilik sistemini kaldırmayı planlayan varsa, ondan da haberimiz olsun. Olağanüstü durum ne sıklıkta olur? Ama ben olağanüstü durumlar biliyorum. Çalışanlarının ikametgâh adresiyle ilgilenen Sağlık Bakanlığı, önce bakımı yapılmadığı için kızağa çekilen ve bu nedenle de eksik araçlarla hizmet veren 112 acil servisine baksın. Orada çalışanlara kulak verin. Belki o zaman daha sağlıklı işlerle uğraşırsınız.

Ayrıca madem böyle bir zorunluluk getiriliyor, bunu bir müjde olarak mı algılamalı sağlık çalışanları? Bakan çıkıp şunu mu diyecek? “Arkadaşlar hepinizi kapsayacak şekilde lojman projesi başlattık. Bundan sonra 30 dakika içinde hastanede olabileceksiniz. Çünkü sizi lojmandan alıp, hastaneye biz getireceğiz?” Var mı ortalarda böyle bir babayiğit?

Türk Sağlık Sen Başkanı Önder Kahveci ise daha dramatik bir noktaya dikkat çekiyor. Elbette böyle bir dayatmanın yapılamayacağının altını çizdikten sonra: “Daha önce torba yasa ile tüm memurlar için uygulamadan kalkan bu yasağın, sağlık çalışanları için tekrar getirilmesi adaletsizliktir, haksızlıktır.” Şüphesiz herkes işine yakın noktada oturmak ister. Zaten insanların talebi de bu yöndedir. Ama eğer daha uzak bir noktada ise bunun ya maddi ya da tarihsel bir nedeni vardır. O mahallenin insanıdır, oraya yaşamaya devam etmek ister ya da maddi gücü ölçüsünde barınma ihtiyacını giderir.

Böyle bir uygulamanın hayata geçemeyeceğini ve mantıksız olduğunu Sağlık Bakanlığı da biliyor. Ama dedim ya, bu bir rövanş. Hukuk önünde kazanılan tam gün yasası iptalinin acısı çıkartılmak isteniyor. Peki ya ısrar gelirse? Bence sağlık çalışanları hastanelerin bahçesine çadır kursun. Belki o zaman ortadaki saçmalığın boyutu anlaşılabilir.

Çetin Ünsalan
cetinunsalan@yahoo.com
ulusalkanal.com.tr