Etiket arşivi: Cemal Aga

Alev COŞKUN : 27 Mayıs’ın anlamı…


Dostlar,

Sn. Alev COŞKUN katıksız bir Atatürkçüdür. Turizm Bakanlığı yapmıştır
ve Siyaset Bilimi alanında Doktora (PhD) derecesi sahibidir.

Özellikle, Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın Osmanlı’yı teslim alan (ve de SEVR ile bitiren)
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi ile bir çözüm aramak üzere Şam cephesinden İstanbul’a geldiği ve 16 Mayıs 1919’da Kurtuluş Savaşını başlatma amacıyla Samsun’a çıkmak üzere ayrıldığı güne dek geçen 6 aylık dönemi incelemiş ve kitaplaştırmıştır. Bu dönem Cumhuriyet – Devrim tarihimiz açısından büyük önem taşımaktadır. Coşkun’un kitabı Özenle okunmalıdır.

Alev bey, 80’i bulan yaşı ile 27 Mayıs süreçlerinin, DP’nin karabasan 10 yılının yaşayan
canlı tanığıdır aynı zamanda. Bu bağlamda, aşağıda yazdığı özlü derleme,
27 Mayıs 1960 Devrimi‘ni doğru anlamak bakımından çok değerlidir.
Kendisine ve AYDINLIK Gazetesine teşekkür ederiz.

6_AY_Kitabi

 

 

 

 

 

 

 

Başta “Cemal Aga” olmak üzere 27 Mayıs Devrimi’ni ören tüm emekçi ve
Devrimcilere, demokrasiye aşık TSK’nın genç subaylarına selam olsun..

Sevgin (aziz) anıları önünde hürmetle eğiliyoruz.

  • 27 Mayıs Devrim Şehitlerini saygı ile anıyoruz.

Yassıada Mahkemesinde idama mahkum edilen ve cezaları MBK onayıyla asılarak
infaz edilen dönemin

Başbakanı Adnan Menderes,
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve

Maliye Bakanı Hasan Polatkan

ve aileleri – sevenleri için elbette üzülüyoruz.

Ancak yapıp ettikleri, masum kanı döktükleri ve ülkeye verdikleri ölçüsüz zarar nedeniyle
kişisel olarak onları bağışlayamadığımızı da itiraf etmeliyiz.
Bu infazların siyasal sömürü kaynağı yapılması ise midemizi bulandırıyor.
Bunca siyasal cürümden kahraman(lar) çıkarmak olanaksızdır, boşuna çabalamayın.

Alev bey yer darlığı yüzünden yaz(a)mamış.. Bir büyük DP cürümünü de biz ekleyelim :

Atatürk döneminin borçsuz kalkınma politikası bırakılarak dışarıdan ölçüsüz borçlanma yapıldı ve yatırım yapılmadan hovardaca harcandı. 1958’e gelince memur aylıkları ödenemez oldu ve ABD de politik baskı kurmak için “yardım”ı oyaladı. Menderes ABD’yi Sovyetlere başvurma ile korkutmak istedi.

Ülke iflas ettirilmişti ve adeta moratoryuma zorlandı..
Sonunda IMF’ye teslim oldular ve 1 $ 2,8 TL iken (Atatürk döneminde 0.8- 1 TL arasında tutulmuştu!) % 320’lik muazzam bir devalüasyon ile Temmuz 1958’de 9.2 TL’ye çıkarıldı!
Bu koşulla borç para bulabildiler ve ekonomik bunalımı borçkolik bağımlılıkla
ötelemeye çabaladılar. Ülke korkunç yoksullaştırıldı ve dış güçlerce sömürüldü..

Bu ekonomik başarısızlık DP’nin çöküşünde temel belirleyicilerden oldu.
Ülkeye maliyeti ise tarif edilemez derecede ağır oldu, olmakta..
Tüm bunları görmezden gelerek DP mağdurları hele hele kahramanları yaratmaya çalışmak tarihe hakaret, ülkeye de ihanet olur.

Öbür cürümleri uzun bir liste oluşturmakta, saymasak bile olabilir.
DP’nin Türkiye’yi ekonomik iflasa ve moratoryum ilanına sürüklemesi
tek başına, yetmez mi en ağır biçimde cezalandırımaya??

– 6/7 Eylül 1955 kanlı ve uluslararası fiyasko doğuran olayları kim tezgahladı_
– 1958 Lünbnan iç savaşında Müslümanlarla çarpışan Lübnanşı Hıristiyanlara
silah desteğini kim verdi?
– 1955 BM oyalamsında Cezayir’in Fransa’dan bağımsızlığını kazanması savaşımında destek
olmayıp “çekimser” oyu kim kullandı?
– Basına ağır sansürü ve bembeyaz boş sütunlara çıkmasından kim sorumlu?
– CHP’nin mallarına el koymak ve giderek kapatmak için savcı – yargıç yetkisinde TBMM Soruşturma Komisyonu kurararak demokrasiyi ve hukuku kim katletti??
– İstanbul Üniversitesi’nde gençlere ateş açarak Turan Emeksiz’in ölüminden kim sorumlu?
– İstanbul Üniversitesi’nin saygın rektörü Ord. Prof. Sıddık Sami Onar’ı polis vahşetiyle kim yerlerde sürükledi?
– 200 (iki yüz!) tona yakın Hazine altınını Londra – Zürih bankerlerine borç alabilmek için kim rehin etti?
…….
Daha uzatalım mı??

Bir de 27 Mayıs Devrimcilerinin ülkeye kazandırdıklarına bakalım..
1961 Anayasası başlıbaşına, kurumları ile bir baş yapıttır (şah eser!).
Dünyada örneği – benzeri yok gibidir..
Günümüzde bu Anayasasnın fersah fersah gerisindeyiz..

*****

Hiç duygu sömürüsüne yer yoktur..
Sorumlular en ağır cezaları haketmişlerdir.

Sevgi ve saygıyla
27.5.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com

=========================================

27 Mayıs’ın anlamı…

portresi

 

 

 

 

 

Dr. Alev COŞKUN
AYDINLIK, 27 Mayıs 2014

2may

Bugün 27 Mayıs 1960 Devrim Hareketi’nin 54. yıldönümüdür.
27 Mayıs sonrası kurulan Yassıada Mahkemeleri sonrası üç siyasal kişiliğin
idam kararına çarptırılmaları, bu kararların infaz edilmesi, oluşan acıma duygusu nedeniyle 27 Mayıs hareketi nesnel olarak değerlendirilememiştir.

  • 27 Mayıs, tipik modelde bir askeri darbe mi,
    yoksa yeni çığırlar açan bir devrim hareketi midir? 

Bu soru, 1950-60 dönemi nesnel olarak analiz edilmeden, DP’nin icraatlarının
evrensel hukuk ve evrensel demokrasi kuralları çerçevesinde irdelenmeden
doğru yanıtlanamaz. Bu nedenle satır başlarıyla gelişmeleri belirtmeliyiz.

DP’nin devrimlerden verdiği ödünler

Demokrasi ve özgürlük bayrağını eline alarak iktidara gelen Demokrat Parti (DP),
işe önce Atatürk’ün aydınlanma devriminden ödünler vererek başladı.
Din duygularının siyasal alanda önemli bir “istismar” aracı olarak kullanılması,
Arapça ezana dönülmesi, Kuran kurslarının genişletilmesi, din derslerinin zorunlu hale getirilmesi gibi…

Çok partili sisteme girişle birlikte haklı-haksız eleştiri oklarının yoğunlaştığı
Köy Enstitüleri DP tarafından 1954’te kapatıldı.

Tüm yurda yayılmış olan ve sayıları beş bini aşan
Halkevleri ve Halk Odaları kapatıldı.
İktidarı kendi eliyle barış içinde devreden CHP’nin bütün malları elinden alındı.

Atatürk’ün Tam Bağımsızlık ilkesi unutuldu, tüm dünyada kurtuluş ve bağımsızlık savaşlarına karşı tutum alındı.

– Süveş Kanalı’nın millileştirilmesi olayında Mısır lideri Nasır’ın yerine İngiltere’nin; – Fas ve Tunus’ta bağımsızlık için ayaklanan devrimci halkların yanında değil, Fransa’nın ve
– Cezayir’de bağımsızlık için savaşan halkın yanında değil, bu hareketi katı bir biçimde bastırmaya çalışan Fransa’nın yanında yer aldı.
– İran’da petrol yataklarını millileştirme kararı alan Başbakan Dr. Musaddık’ın
yanında değil, emperyalist güçlerin yanında yer aldı.

Bu örnekler, dünyada ilk bağımsızlık savaşı veren Atatürk’ün temel çizgisinden sapıldığını, kapitalist ve emperyalist cephenin yanında yer alındığını gösterir.

Başbakan Menderes, aydınlanma devrimlerini “halk tarafından tutulan ve tutulmayan” devrimler olarak ikiye ayırıyor ve DP grubuna, TBMM çatısı altında

  • “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz!” diyor

ve Atatürk devrimlerinin temel felsefesine karşı olduğunu açıkça belirtiyordu.

Özgürlükçü ve demokrat olduğunu iddia eden DP, kendisine oy vermeyen
Abana ilçesini belde, Kırşehir ilini de ilçe statüsüne indirdi.

Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’daki yüksek yargıçları gerekçe göstermeden görevlerinden alıp emekli etti.

Basın özgürlüğüne darbe indiriliyor, gazeteciler hapse atılıyor, yolsuzlukları yazan gazetelere bu yolsuzlukları ispat etseler bile büyük cezalar veriliyordu.

6-7 Eylül 1955 tarihi DP ve Türkiye için kara gündür.

O gün özellikle İstanbul’da büyük olaylar yaşandı. Azınlık yurttaşlar ölümle karşı karşıya geldiler, mallarını yitirdiler. Rum kökenli yurttaşların evlerine, mallarına saldırıldı.
Bütün dünya’da bu olayları DP’nin düzenlediği kesin kabul görmektedir.
Zaten bu nokta, Yassıada Mahkemesi tarafından da tartışmasız saptanmış bulunmaktadır.

DP, ülkeyi cephelere ayırdı.

“Vatan Cephesi” adını verdiği bir örgüt kurdu. Devlet radyosu (o yıllarda henüz TV yok) her gün Vatan Cephesi’ne girenlerin adlarını listeler halinde veriyordu.
Vatandaşlar, siyasal iktidarın kararıyla, Vatan Cephesi’ne girenler ve girmeyenler olarak ikiye bölünmüştü. Köylerde, beldelerde kasabalarda kahveler birbirinden ayrılmış, vatandaşlar birbirine düşman edilmişti.

Siyasal konuşma yapmak için Kayseri’ye giden muhalefet partisi lideri İnönü
kente sokulmadı.

Uşak İl Kongresi’ne gittiğinde taş atılarak başından yaralandı.
Uşak’tan İzmir’e geçince, kentte olaylar oldu ve muhalefet yapan Demokrat İzmir
adlı gazete DP’li militanların saldırısına uğradı ve matbaa makineleri parçalandı.

Muhalefet lideri İNÖNÜ’nün, İzmir’den İstanbul’a gelişinde Topkapı’da DP militanları tarafından yolu kesildi. Gözü dönmüş militanlar tarafından arabasından indirilerek
linç edilmek istendi.

Tahkikat Komisyonu bardağı taşırdı

Olaylar hızla gelişirken, iktidarın başı, barış ve yatıştırma yerine nefret söylemine
güç veriyordu. Üniversite öğretim üyelerine “kara cüppeliler” diye hitap ediyor, muhalefeti hırçınlık ve ihtilalcilikle suçluyordu. En sonunda 18 Nisan 1960’ta,
Meclis’te kısa adı “Tahkikat Komisyonu” olan bir komisyon kuruldu. Daha sonra
bu Komisyona olağandışı yetkiler veren bir yasa kabul edildi. Bu yetkilere göre, Komisyon gazeteleri kapatabiliyor, matbaa ve makinelerine el koyabiliyor,
siyasal toplantı ve yürüyüşleri yasaklayabiliyor, istediği kişileri tutuklayıp
hapse atabiliyordu. Üstelik bu kararlar kesindi, bu kararlara karşı hiçbir merciye ve makama itiraz edilemiyordu.

Şimdi sormak gerekiyor                             :

Böyle bir Komisyon ve ona verilen böylesi yetkiler demokrasiyle,
hukuk devletiyle bağdaşabilir mi?

Bu Komisyona ait yetki tasarısı Meclis’te konuşulurken söz alan muhalefet lideri
İsmet İnönü’ye 12 celse Meclis’ten çıkarılma cezası verildi.
Milli Mücadelenin Batı Cephesi Komutanı, Atatürk’ün en yakın silah ve çalışma arkadaşı, eski Başbakan, eski Cumhurbaşkanı ve 1950’de yapılan dürüst seçimlerle siyasal iktidarı barış içinde DP’ye devreden İnönü, TBMM’den atılmıştı, cezalandırılmıştı.

Azınlıkların mallarına saldırılmasını düzenleyen, kendisine oy vermeyen bir vilayeti ilçe yapan, vatandaşları Vatan Cephesi ve karşı cephe olarak değerlendirip cepheleştiren ve Meclis’te bir komisyon kurarak, o komisyona yürütme ve yargı gücü veren
bir başka demokratik ülke var mıdır? Bütün bu yapılanlar demokrasi, anayasa ve
hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşabilir mi?
Bu yapılanlar İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile bağdaşabilir mi?

Gençlik başkaldırıyor

Tahkikat Komisyonu’na olağanüstü yetkiler veren yasanın kabul edilmesi,
bardağı taşıran damla olmuştu. 28 Nisan 1960’ta sabahtan başlayarak
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde gençler hareket halindeydiler.

“Hukukun çiğnendiği bir ülkede hukuk okunamaz”
diyorlardı.

Üniversite bahçesinde Atatürk heykeli önünde her fakülteden gençler toplanmıştı.
Bir bildiri okuyup dağılacaklardı. Polis aşırı güç kullandı. Tüm öğrencileri
Beyazıt Meydanı’na püskürttü, Üniversite Rektörü (AS: Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar) polisler tarafından yerlerde sürüklendi, sonunda Malatyalı 22 yaşındaki
Turan Emeksiz polis kurşunuyla öldürüldü.

Birçok genç yaralandı. Olaylar bir gün sonra, 29 Nisan 1960’ta
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne sıçradı.

Muhalefet partileri, üniversite gençliği, aydınlar, basın ve Ordunun geniş bir cephe oluşturmasıyla, 27 Mayıs 1960’ta DP iktidarı yıkıldı.

27 Mayıs; oluşumu açısından, geniş kitleler tarafından desteklenmesi, emir-komuta zincirinin dışında gelişmesi, iktidarı alır almaz demokratik bir anayasa yaparak
genel seçimlere gideceğini ilan etmesi açısından çok değişik niteliklere sahiptir.

  • 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül aynı kefeye konulup değerlendirilemez. 

12 Mart muhafazakâr, tutucudur.
12 Eylül karşıdevrimcidir.
27 Mayıs aydınlanmacı, ilericidir.

27 Mayıs’ın en büyük ürünü hukuk devleti ilkelerine bağlı, ilerici bir Anayasa yaratmasıdır.
Başlı başına bu Anayasa büyük bir devrimdir.
27 Mayıs 1960, gerçek bir toplumsal değişimi ve dönüşümü simgeleyen
bir devrim niteliğindedir.

1961 Anayasası

1961 Anayasası, kıvançta ve tasada birlik; esin kaynağı milli mücadele ruhu olan
Türk milliyetçiliği, yurtta barış dünyada barış ilkesine dayanan barışcılık ilkesi,
her alanda çağdaş uygarlık düzeyine erişme ve onu aşma hedefini amaçlayan
Atatürk Devrimciliği kavramlarını ön plana çıkardı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına dayanan, milli, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devleti olduğunu tartışmasız kurallaştırdı.

27 Mayıs 1960 Devrimi ve onun yarattığı 1961 Anayasası,
Türk toplumunun 200 yıllık uygarlaşma hareketinin,
çağdaşlaşma ve demokratikleşme mücadelesinin doruklara ulaşmasıdır.

Dr. Mehmet Alev Coşkun
Siyaset Bilimci
Eski Turizm Bakanı

27 Mayıs 1961 İhtilali / Devrimi 51 Yaşında!


27 Mayıs 1961 İhtilali / Devrimi 51 Yaşında!

  • “Ulusun geleceğine yalnız ve ancak ulus egemen olacaktır. Ulusu temsil eden ulusal irade ulus adına sınırlı ve belirli bir zaman için manevi kişiliğini de belirten Millet Meclisi de en sonunda ulusça yenilenmekle karşı karşıyadır. Özde olan ulustur. Egemenlik onun olduğu gibi, yönetim hakkı da onundur.”
    (1923, Eskişehir – İzmit konuşması)

         Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK


Dostlar
,

27 Mayıs Devrimi‘nin ülkemize en büyük armağanı, öncelikle insanlarımızın
Vatan / Millet cephesi diye acımasızca yapay düşman kamplara ayrılmasının durdurulmasıdır. Radyolardan saatler boyunca DP’nin kurduğu bu “Cephe”ye katılan yurttaşların adları sayılmıştır.

Ayrıca ekonomik olarak DP iktidarının bir enkaz bıraktığı da belgelidir. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 14 Mayıs 1950 seçimini DP’nin kazanması üzerine Cumhurbaşkanlığı’nı DP Milletvekili M. Celal Bayar’a devrederken bıraktığı yaklaşık ikiyüz ton altın, Hazine eliyle teslim alınmıştır. Menderes, kötü ekonomi yönetimi ile ülkemizi tarihinin en ağır ve en yüz kızartıcı akçal (mali) bunalımına sürüklemiştir.

Temmuz 1958’de dış borç taksitini ödeyemeyince, beş yüz milyon doları aşan yeni “destek” (borç!) için Hazine’deki altın rezervleri Londra Merkez Bankası’na götürülerek rehin verilmiştir. Bu altın kolilerini, Türk Hava Kuvvetleri subayları, yüklerinin ne olduğunu bilmeden taşımışlardır. Halen yaşamda olan 90 yaşlarına yakın Em. Hv. Plt. Kr. Alb. Hüseyin Avni Güler’in anlatımlarının ses kayıtları arşivimizdedir.

Bunlara ek, IMF, DP’nin 500 milyon dolara yaklaşan borçlarının konsolidasyonu
(bir süre ötelenerek yeniden yapılandırılması, taksitlendirilmesi) için çok yüksek oranlı devalüasyon dayatmıştır. 2.80 TL olan 1 $, 9.025 TL’ye yükseltilerek paramız % 322 oranında değersizleştirilmiştir. DP İktidarı bu politikaları ile her mahallede
1 yandaş milyoner yaratma saçmalığı içinde olmuş, akıl dışı sömürgen ekonomi politikaları ile ülkemizi iflasa sürükleyerek ulusal onurumuzu ayaklar altına düşürmüştür. Mali faturayı gene yoksul halk kitleleri daha da yoksullaşarak ödemiştir. Gelir dağılımı iyice adaletsizleşmiştir.

27 Mayıs Devrimi’nin insanımıza en güzel armağanı ise 1961 Anayasasıdır.

Bu Anayasa, dünya genelinde en ilerici ve demokrat anayasalardan biridir.

Ülkemiz hızlı bir özgürleşme sürecine bu anayasal iklimle girmiştir.
Nitekim 12 Mart 1971 darbesinin gerekçelerinden biri, Muhtıra’ya imza koyan
dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç‘a göre,

  • “..bu anayasanın ülkemize bol gediği..
    sosyal ve politik uyanışın ekonomik gelişmeyi aştığı..” yönündedir. 

Bu anayasa Türk siyasal sistemine çok ciddi kurumlar ve araçlar kazandırmıştır :

– Anayasa Mahkemesi,
– Cumhuriyet Senatosu (Çift Meclis),
– Devlet Planlama Teşkilatı (DPT),
– Yüksek Hakimler Kurulu,
– Kredi ve Yurtlar Kurumu,
– Devlet Personel Dairesi,
– Basın İlan Kurumu,
– Türk Standartları Enstitüsü (TSE),
– Milli Güvenlik Kurulu (MGK),
– Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK)..

gibi yeni kurumlar ülkeye kazandırılmıştır.

Bunların dışında;

– sosyal devlet,
– sendikal haklar, grev ve toplu sözleşme hakkı,
– yargı bağımsızlığı,
– sosyal güvenlik hakkı,
– üniversite özerkliği
(1750 sayılı yasa ile 1945’lerin 4936 sayılı yasası daha da ileri taşınarak),
– radyo ve televizyon bağımsızlığı,
– basın-fikir işçileri yasası,
– idarenin tüm işlemlerine yargı denetimi yolunun açılması,
– seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri yasası,
– seçimlerde yargıç güvencesi,
– ilköğretim ve eğitim yasası,
– ortaöğretimde bilim insanı yetiştirmek için fen liselerinin açılması,
sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi,
– gelir vergisi yasası,
ulusal artık (milli bakiye) seçim sistemi..

gibi birçok yasa çıkartılarak demokratik yaşam sosyal ve hukuk devleti ilkeleriyle bütünleştirilmiştir.

Bu adil temsile dayalı seçim sistemi sayesindedir ki Türkiye İşçi Partisi 15 milletvekili ile TBMM’de temsil edilme olanağı bulmuştur (1965). Daha sonra bu seçim sistemi ile büyük partiler lehine oynanarak temsilde adalet ilkesi çiğnenmiştir. İzleyen seçimlerde TİP, yakın sayıda oy almasına karşılık ancak 3 üyeyi TBMM’ye taşıyabilmiştir (1968).

  • 1961 Anayasası, hukuk dışına çıkan bir iktidara karşı Türk halkının
    meşru direnme hakkını kullanarak hükümeti görevden aldığını vurgulayarak başlamaktadır.

İlk 2 maddesini 1924 Anayasasından aynen almıştır. Cumhuriyetimizin 6 temel niteliğini 3. maddesinde saymaktadır. Bunlardan ilki “İnsan haklarına DAYALI” olmaktır.
Öbür 5 nitem (sıfat) 82 Anayasasında aynen yinelenmiş, ilk özellikte ise “dayalı” yerine “saygılı” sözcüğü almıştır.

Ulusal Kahraman Yüce Atatürk‘ün en yakın dava ve silah arkadaşı, önceki Cumhurbaşkanı, çok partili yaşama geçerek iktidarını altın tepsi içinde DP’ye sunan İsmet İnönü‘ye yapılan fiziksel saldırılarda DP’nin açık tahrikleri, çanak tutuşu ile
Aziz İnönü‘nün ölümden dönmesi, kafasının taşla kırılması (Kayseri, İstanbul Topkapı ve Uşak saldırıları) adı “Demokrat” olan bir partiye yaraşır mı? İnönü’nün,
TBMM’deki CHP grubu için savcı-yargıç yetkisiyle donatılmış 15 DP Milletvekilinden
Tahkikat Komisyonu kurarak CHP’yi kapatmaya yeltenmesi nasıl açıklanabilir?
İşte bardağı taşıran Nisan 1960’taki bu aymazlık üzerine aziz İnönü;

– Artık sizi ben bile kurtaramam.. uyarısını yapmış fakat ne yazık ki
gene bir işe yaramamıştır..

1932’den beri Türkçe okunan Ezan’ın, iktidar oluşu (14 Mayıs 1950) izleyen
Haziran 1950’de yeniden Arapça’ya döndürülmesi de DP iktidarının karnesinde yazılı ne yazık ki…

İstanbul Üniversitesi’nde, DP’nin açıkça despotlaşan tutumunu protesto eden gençlerden Turan Emeksiz‘in polis kurşunu ile öldürülmesi,
İstanbul Üniversitesi Rektörü, engin hukuk bilgini Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın yerlerde sürüklenmesinin bağışlanacak yanı var mıdır?

Nihayet, Menderes hükümeti, 6-7 Eylül 1955 olaylarında Rum kökenli yurttaşlarımıza yönelik vahşetin de sorumlusudur ve biz tüm bunlardan,
hâlâ çok utanmaktayız.

Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı
Fatin Rüştü Zorlu’nun her şeye karşın idam edilmemesi yerinde olurdu.

MBK’da (Milli Birlik Komitesi) idamı engelleyecek çoğunluk, ne yazık ki 3 oyla kaçırılmıştır. Yassıada Mahkemesi’nin başkanının belirttiği, yargılamanın
idamla sonlanmasının istendiği itirafı ve adil yargılama yapılmayışı,
infazın kendisi ve biçimi bakımından da acı duyuyor, hala utanıyoruz.

Keşke Alb .Talat Aydemir, Bnb. Fethi Gürcan da asılmasalardı.. (1962-3)

Keşke, 12 Mart 1972 darbecileri marifetiyle TBMM’de “3’e 3 intikam!” naraları ile
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin Aslan da 1 tek kişinin canına kıymamış fidanlarımız olarak yaşamlarının baharında darağacına yollanmasalardı!

Ve de keşke 12 Eylül yönetimi 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşını büyüterek
idam cezasını infaz etmese idi..

Uğur Mumcu konuya ilişkin bir yazısını şöyle bağlıyor:

 “Biz sapına kadar Kemalist ve sapına kadar 27 Mayısçıyız.
Atatürk’ü ve 27 Mayıs Devrimi’ni savunmak, devrimci aydının namus borcudur. Atatürkçü ve 27 Mayısçı olmayan bir devrimciyle alışverişimiz yoktur.”

Görüldüğü gibi tarih hiçbir şeyi unutmamaktadır. Her şey kaydedilmektedir.
Onu çarpıtarak tek yanlı mağdur edebiyatı ile bir yerlere varma olanağı yoktur. İnsanların ülke yönetiminde kişisel hırslarını mutlaka dizginlemesi ve
emeğin hukukunun (egemenlerin değil!) üstünlüğüne mutlak bağlı kalmaları beklenir.

Başta “Cemal Aga” nam Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel olmak üzere;
27 Mayıs 1961 Devrimi’ni ve kazanımlarını Ulusumuza armağan eden
Türk Ordusu’nun genç Harbiyelilerini şükranla selamlıyoruz.

Büyük ATATÜRK gene yolumuzu aydınlatıyor :

* “Özgür olmayan bir ülkede ölüm ve yok olma vardır.
Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür.”

12 Eylül 1980 yönetiminin kutlanmasını kaldırdığı

HÜRRİYET ve ANAYASA BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!

Sevgi ve saygı ile.
27.5.12, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD
ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net