Etiket arşivi: Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)

TTB’den 5 Haziran Dünya Çevre Günü açıklaması

TTB’den 5 Haziran Dünya Çevre Günü açıklaması

TTB olarak ülkemizdeki bu ciddi sağlık ve çevre sorununun çözümü için başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere; tüm yetkilileri bir kez daha göreve çağırıyoruz ve bu krizin çözülmesi için önerilerimizi anımsatıyoruz:

      • Hava kalitesi ölçümlerinin iyileştirilmeli, tüm verilerin kamuoyu ile paylaşılmalı ve yeterli sayıda yeni istasyonlar kurulmalıdır.
      • Hava kirliliği için ulusal sınır değerlerimiz bir an önce DSÖ sınır değerleri ile uyumlu hale getirilmelidir.
      • Enerji politikalarımız gözden geçirilmeli ve kurulmasına çalışılan 82 adet kömürlü termik santralden derhal vazgeçilmelidir. Mevcut kömürlü termik santraller ise elektrik üretim ve tüketim miktarları göz önüne alınarak kademeli olarak kapatılmalıdır.
      • Tüm fosil yakıt teşvikleri derhal durdurulmalıdır,
      • Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçlerinde projeler, hava kirliliği açısından özel olarak incelenmeli ve yoğun hava kirliliği yaratabilecek sanayi tesislerinden kaçınılmalıdır.
      • Kentlerde özellikle raylı toplu taşıma ve bisikletli ulaşım teşvik edilmelidir.
      • Yine kentlerde motorlu araç trafiğine kapalı alanlar yaratılmalı, kent ormanları korunmalı ve artırılmalıdır,

TTB olarak uyarmaya devam ediyoruz;

Çevre ve insan yaşamının, toplumun sağlığının, bir avuç insanın çıkarı uğruna yok sayılmasına, her yılın 5 Haziran’ında salt törenler ve basın açıklamaları ile sıradanlaşmış etkinliklere çevrilmesine izin vermeyeceğiz.

Türk Tabipleri Birliği olarak üzerimize düşenin toplum ve kamu yararından ayrılmamak olduğunun bilinci ile, yılın 365 gününü doğa ve çevre talanına karşı mücadele ederek, gerçek çevre ve insan sağlığı mücadelesinin içinde ve toplumun yanındayız; her zaman yanında olacağız.

TTB Merkez Konseyi
TTB Halk Sağlığı Kolu

 

2100 DÜNYA SICAKLIK HARİTASI

2100 DÜNYA SICAKLIK HARİTASI

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
(Nükleer Fizik, Çekirdek Fiziği Uzmanı)

Değerli arkadaşlar,

58 üye ülkenin (ABD üye değil; Türkiye’nin sürekli temsilciliği var) oluşturduğu Birleşmiş Milletler Çevre Programı‘nın (UNEP) “Gezegenin Geleceği” kapsamında hazırladığı Küresel Sıcaklık Artış Haritasını görüyorsunuz.

“Tüm Dünya ülkelerinin 2000 yılındaki Sosyo-Ekonomik yaşam koşullarını, Çevre lehine özverili değişiklikler yapmadan sürdürmesi durumunda” ortalama sıcaklık artışının süper bilgisayarlarla (benzetim – simülasyon) hesaplanmış sonucu dehşet vericidir…

Buna göre Türkiye’de sıcaklıklar, hemen tüm çevre olduğu gibi, 2000 yılında “mevsim normali” sayılan düzeyin yaklaşık 5 derece üzerinde olacaktır !! Yani yaz ortasında 2 ay süreyle tüm Türkiye’de sıcaklık 40 derecenin üzerinde seyredecek demektir. Şu anda 15 C derece olan Dünya ortalaması, 20 C dereceye dek yükselecektir…

İnsanların serinlemek için kullanacağı devasa miktardaki Fosil Enerji –iki ucu b.lu değnek örneği!– küresel sıcaklığın daha da yükselmesini tetikleyecektir… Velhasıl gidiş çok tehlikeli

Küresel ısınmanın tetiklediği, “neden veya sonuç” olduğu daha birçok felaket var …

Su baskınları, yükselen deniz suları yüzünden yitirilen topraklar, birçok canlı türün ölümü, kuraklık, mikrobik patlama, yeni viral hastalıklar,

Açlık!

Ülkeler, hatta kentlerarası su savaşları, terör, zoraki göçler, ekonomisi zayıf ülkelerin yıkılışı,

  • Bölgesel karmaşa ve olası bir nükleer savaş!?

…. sonucunda Dünya nüfusunun, 2060’tan sonra 40-50 yıl içinde, 10 milyardan yüzyılın sonunda 2-3 milyara düşebileceğini düşünüyorum.

  • İnsanlık belki 75 bin yıl önceki Toba felaketinden çok daha büyük bir kıyım yaşayacak demektir.

Gelecekte Dünyamız, Venüs’te olduğu gibi, geri dönüşü olmayan ve tüm yaşamı sonlandırabilecek bir “Isı Sarmalı“na mı girecek, yoksa?

Küresel durum bu denli ürkünç (vahim), ama insanlık umursamaz yaşamını sürdürüyor; daha çok ürüyor, daha çok üretiyor, daha çok tüketiyor, daha çok israf ediyor, daha çok kirletiyor, daha çok tahrip ediyor…

Ve Doğanın tokadını daha çok hak ediyor…æ (20.02.2019)

Fotoğraf açıklaması yok.

TMMOB – ÇMO : SAĞLIKLI VE DENGELİ BİR ÇEVREDE YAŞAMAK ANAYASAL BİR HAKTIR

Çevre Mühendisleri Odası ile ilgili görsel sonucu

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır…)

SAĞLIKLI VE DENGELİ BİR ÇEVREDE YAŞAMAK ANAYASAL BİR HAKTIR

5 Haziran1972 yılında, BM Stockholm Konferansı`nda insanların çevre ile ilişkisi üzerinde durulmuş ve 5 Haziran, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir. Dünya Çevre Günü “Sadece bir Dünya var.” sloganı temeline dayanmaktadır. 1970`lerden 1980`e dek Dünya Çevre Günü Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından çevre bilincinin artırılmasına yönelik olarak değerlendirilmiştir.
Ozon tabakasının incelmesi,
– toksik kimyasallar,
– çölleşme ve
– küresel ısınma vb. konular her yıl tema olarak belirlenmiştir.
Geçmişten günümüze, dünyamızın çevre sorunları daha çok artmış ve su kirliliği, toprak kirliliği, iklim değişikliği, nesli tükenmekte olan canlı türlerinin sayılarında artış vb. birçok konu ortaya çıkmıştır. İklim değişikliği gibi büyüyen çevre sorunları doğal kaynakları da kısıtlamaktadır. Örneğin sera gazlarının artışıyla birlikte gelen iklim değişikliği problemi su kaynaklarına etki etmekte, azalan su kaynakları tarımsal üretime etki etmekte ve biyolojik çeşitliliği azaltmaktadır.

  • 2018 yılı Dünya Çevre Günü`nün teması ise “plastik kirlilik ile mücadele” olarak belirlenmiştir.

Bu tema ile dünyada kullanılan plastik ürünlerin azaltılması da hedeflenmektedir.
Ülkemizde de plastik kullanımı her alanda yaygınlaşmış, plastik atıkların yönetiminde zorluklar oluşmuştur (UN Environment).

Belediyelerde toplanan atıkların, %30`u plastiktir. Türkiye`de farklı sektörlerde toplam
8 612 000 ton plastik tüketilmektedir. 1.800.000 ton plastik ambalaj piyasa sürülmekte ve bunun yalnızca 384.000 tonu toplanmaktadır. Plastik atıklarımızın toplanması, geri kazanılması sürecinin sağlıklı olmadığı sayılarla da ortaya çıkmaktadır. Bu plastikler topraklarımızda, derelerimizde, denizlerimizde birikmekte ve sağlığımızı tehdit etmekte, ekosisteme zarar vermektedir. Ambalaj plastiklerin kaynağında ayrı toplanması sağlanamamış, depozito yaklaşımı güçlendirilerek zorunlu hale getirilmemiştir.

2011 yılında 55 bin ton düzeyinde olan plastik atık ithalatı, 2017 yılında gelmiş geçmiş en yüksek miktar olan 205 bin tona ulaşmıştır. 2018’in ilk 2 ayında, geçen yılın neredeyse 1/3`ü kadar plastik ithalatı (dışalımı) yapılmıştır. Son 5 yılda salt atık plastik özelinde dış ticaret açığı toplamımız 128 milyon €`ya ulaşmıştır. İthal edilen karışık plastik atıkların %30-35`i ise geri dönüştürülebilecek nitelikte değildir..

Öte yandan, plastik kullanımını yaşamımızdan çıkarmamız gerekmektedir. Paketlenmiş su tüketimi, plastik pipet kullanımı, plastik çatal, bıçak, tabak gibi malzemelerin kullanımını azaltmak için her bir bireyin çaba harcaması gerekmektedir. Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği ile 2019’da süpermarketlerde plastik poşet (torba) kullanımı ücretli hale getirilecektir. Bu düzenleme kesinlikle ertelenmemelidir.

Atık sektörünün kamusal bir gereksinimi karşıladığı gerçeğinden hareketle; kar amacı güden değil kamusal bir anlayışın yaşama geçirilmesi gerektiği göz önüne alınarak sektörün ve çevresel hizmetlerin Devlet tarafından desteklenmesi sağlanmalıdır.

Ülkemizin özellikle Ege, Marmara ve İç Anadolu bölgelerindeki dere ve göllerin tamamı kirlenmiştir. Bu dere ve göller, mevzuatımızda belirtilen 1. sınıf temiz yüzey suyu özelliğini yitirmiştir. Yapılan arıtma tesisleri yeterince denetlenmemekte, işletmesi sağlıklı yapılmamaktadır.

  • Büyük Menderes, Kızılırmak, Sakarya, Susurluk, Küçük Menderes, Gediz, Bakırçayı, Ergene nehirleri açık kanalizasyon haline dönüşmüştür.
  • Ankara`nın içinden geçen Ankara Çayı tehlikeli ve evsel atık taşıyan bir hale dönüşmüştür.

Bunun temel nedeni atıksu arıtma tesislerinin işletmelerde olmaması, var olanlarının çalıştırılmaması, yanlış işletilmesi ve denetimlerin yetersizliğidir.

Kent nüfusunun artışını özendiren, kentler arası rekabete dayalı kamu yatırımlarından vazgeçilerek; kente göç ile kentler arası göçün önüne geçen temel politikalar benimsenmeli. Kentsel ve kırsal yaşamda kamusal anlayış egemen olmalıdır.

Ülkemizde, entegre çevre yönetimi yaklaşımı uygulanmalıdır. Yatırım yapan ile denetleyen, izin veren aynı kurum olmamalıdır. Örneğin DSİ hem HES yatırımı yapmakta hem de HES`lere izin vermektedir. Öte yandan, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın su yönetimi ve çevre yönetimi konusunda ortak çalışma alanları ve ortak görevleri bulunmaktadır. Bu çelişkili durum yerine tek başına, bilimsel ve teknik altyapısı güçlü, çevre mühendisi istihdam eden, çevre yönetiminin bütün temellerini ve ilkelerini barındıran bir Çevre Bakanlığı Kurulmalıdır.

Sularımızın kirlenmesi engellemek için ülkemizde ekosistem odaklı atıksu yönetimine odaklanılmalı, her alıcı ortamın (dere, göl, deniz) kendi özgün koşulları değerlendirilerek, havza bazlı su yönetimi ve  alıcı ortam esaslı deşarj standardına geçilmelidir.

İklim değişikliğine karşı kentlerimizin ve kırın hazırlıklı olması için uyum etkiliklerine başlanmalıdır. Uyum çalışmaları için kentlerde taşkınları önleyecek, sel felaketlerini önleyecek çalışmalar yapılmalıdır. 8 Eylül 2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2006/27 sayılı Başbakanlık Genelgesinde aşağıda belirtilen hususların yaşama geçirilmediği görülmektedir. 12 yıldır yaşama geçirilmeyen bu düzenleme acilen uygulanmalıdır.

•       Madde 2: Çeşitli kullanım alanları oluşturmak maksadıyla derelerin üzeri, zaruri hallere münhasır olmak üzere DSİ Genel Müdürlüğünün izni alındıktan sonra gerçekleştirilecek işlemler hariç, kesinlikle kapatılmayacaktır. Bunun dışında dere yataklarında gerçekleştirilecek her türlü yapılar, ilgili kurum ve kuruluşlarca onaylı bir projeye dayandırılacaktır.

•       Madde 4: Kamu kurum ve kuruluşlarınca, köprü altındaki su akış kesitinin daralmasına neden olan ve su akışını engelleyen yapılar yapılmayacaktır. Özel ve tüzel kişilerce yapılmak ve yaptırılmak istenen bu tür yapılara da kesinlikle izin ve ruhsat verilmeyecektir. İlgili kurumlarca yapılan denetimler sonucunda su akış kesitinin daralmasına neden olduğu belirlenen yapılar, imar mevzuatına göre mülki amirlerin sorumluluğunda yetkili belediye veya özel idare tarafından derhal kaldırılacaktır.

•       Madde 13: 4373 sayılı «Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu» içinde gerek görülen tedbirler alınacak ve yasaklanan faaliyetlerin önlenmesi takip edilecektir.

10.05.1926’da yayınlanan Sular Hakkında Kanun ile ülkemizdeki su kaynaklarımız korunamaz, sürdürülebilir şekilde yönetilemez. Bu nedenle geçmişte başlayan taslak Su Kanunu, kamu yararı gözetir bir biçimde güncellenerek acilen yasalaştırılmalıdır.

Yeni Su Kanunu`nda iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve uyumu sağlamak adına, “taşkın yönetim planlarında; önleme, koruma ve hazırlıklı olma ilkeleri gereğince, taşkın öncesi, esnası ve sonrasında alınması gereken yapısal ve yapısal olmayan tedbirlerin belirlenmesi, yerleşim yerlerinin imar planlarının hazırlanmasında taşkın tehlike haritalarını da içeren taşkın yönetim planları dikkate alınması; bu planlar ile belirlenen taşkın koruma alanlarının 3194 sayılı İmar Kanununda yer alan yeşil alan kullanımlarına ayrılması, taşkın koruma alanlarında, zorunlu sanat yapıları dışında hiçbir yapılaşmaya izin verilmemesi; bu alanlar ancak insanlar tarafından hızla ve kolaylıkla boşaltılabilen park, yeşil alan ve benzeri amaçlarla kullanılması, dere yataklarına doğal akışı veya akış yatağını olumsuz etkileyecek yapıların yapılmaması” koşulları getirilmelidir.

Koruma – kullanma anlayışının temel alınmadığı her yaklaşım ve proje çevrenin ve doğal yaşamın sürdürülebilirliğini olumsuz olarak etkileyecektir. Bu gerçekten hareketle; koruma-kullanma yaklaşımını temel alan, saydam, halkın katılımını sağlayan kanalların açık tutulduğu bir anlayışın kamu yönetiminde esas alınması tartışmasız olarak yaşama geçirilmelidir.

Doğal kaynak ve doğal yaşam alanlarının korunmasına, tarım ve orman alanlarının, mera, yaylak ve kışlakların  amaç dışı kullanımının önüne geçilmesi, için gereken özen gösterilmeli ve doğanın tüm bileşenleri ile yaşamın önceliklendirildiği bir anlayışın benimsenmesi sağlanmalıdır.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak, Genel Kurulumuzda alınan karar doğrultusunda, Dünya Çevre Günü, Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası olarak ele alınmakta, ekolojik yıkımın etkileri ve bu yıkıma karşı çözüm önerileri topluma aktarılmaktadır. Kuşkusuz, ülkemizde çevre yönetimi alanında güzel gelişmeler de yaşanmakta, düzenli depolama sahalarının, atıksu arıtma tesislerinin sayısı artmakta, altyapı güçlendirilmekte, ağaçlandırma faaliyetleri de yapılmaktadır. Ancak, bu gelişmelerin yanında, çevre kirliliği halen artmakta, mevcut orman dokusu yok edilmekte, çalışmayan atıksu arıtma ve içmesuyu arıtma tesisleri de bulunmakta; derelerimiz, havamız ve toprağımız kirlenmeye devam etmektedir.

Örneğin, Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün yüzde %56`sını oluşturan mera ve çayır alanları, 2014 yılı verilerine göre 14,6 milyon hektara inerek %19`a gerilemiştir. Buna karşın çeşitli yasa önerileri ve mevzuat düzenlemeleri ile bu alanların da azaltılmasına neden olacak adımların önünün açılma potansiyeli yaratılmaktadır. Bizlere düşen görev, sorunları dile getirerek çözüme katkı vermek, toplumda ve kamu yönetiminde farkındalık yaratmaktır. Bu kapsamda, sorun alanlarına yönelik mevcut duruma ilişkin görüşlerimiz ve önerilerimizin bir bölümü bu Rapor ile derlenmiştir.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
14. Dönem Yönetim Kurulu

TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ – TÜRKİYE RAPORU YAYINLANMIŞTIR. Rapora ulaşmak için (31 sayfa):
TMMOB_CMO_2018_Cevre_Raporu

==========================================
Dostlar,

5 HAZİRAN 2018 DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ İÇİN…

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’na bu önemli ve değerli bilimsel raporları için teşekkür ederiz.

Rapordan bir paragraf (syf. 15) :

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)‟nün 2018 yılı Dünya Sağlık İstatistikleri Raporunda iç ortam ve dış ortam hava kirliliğine bağlı ölümlerde yüz bin kişide 7 ölüm oranı ile en az ölüme sahip ülke Kanada‟dır. Türkiye ise iç ve dış ortam hava kirliliğine bağlı ölümlerde yüz bin kişide 47 ölüm oranı ile Avrupa Bölgesinde yer alan 53 ülke arasında en çok ölümün yaşandığı ülkeler arasında 22. sırada yer almaktadır. Avrupa Bölgesindeki ilk sırayı ise yüz bin kişide 7 ile Finlandiya ve İsveç almıştır. Bu sıralamada en son sırayı yüz bin kişide 129 ölüm ile Tacikistan almıştır (World Health Organization, 2018).

İşte örgütlü toplum budur!

Ülkemizin son derece ciddi birikimleri vardır. Sayıları yarım milyonu bulan ‘Mühendis’ insangücü önemli bir varsıllıktır; bundan gereğince yararlanmamak açık ihanettir.

Siyasal iktidarlar örgütlü toplumdan korkmamalı, yararlanmayı öğrenmelidir.

AKP’nin tersine yıkıcı düşünce ve eylemleri, demokratik toplum düzeni için acı vericidir.

Meslek örgütleri, sendikalar, dernekler, vakıflar, kooperatifler.. demokratik düzeni yok edici girişimlerde bulunmadıkları sürece özgürce varolmalı ve sorumlulukla toplum için üretmelidir.

Sitemizin manşetine de kimi temalar koyduk.. Orası sürekli güncellendiği için, sitemizde kalıcı olması için aşağıya da aktaralım :

UNEP : Happy World Environment Day!
We’re sharing the latest news on the day’s celebrations across the globe. Do you have something that you would like us to feature? Please do get in touch..
(https://www.unenvironment.org/)

Governance Affairs

http://ahmetsaltik.net/2018/06/03/bakan-veysel-eroglu-gordes-barajinda-2017-yilinda-suyu-tuttum/)

  • 2018 yılı Dünya Çevre Günü`nün teması “plastik kirlilik ile mücadele”

Not düşelim                            :
En büyük kirlilik insan onurunu hiçe sayma, onu yoksullaştırma, sömürü =  yabanıl (vahşi) kapitalizm ve günümüzdeki post-modern biçimi KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizmdir! AKP’nin misyonu tam da budur!
*******
Anayasa m. 56 : Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
Devletin ve vatandaşların ödevidir…
(‘çevre‘ sözcüğü Anayasa’da 11 kez var..)

Ekleyelim :
– Dışımızdaki her şey Çevremizdir..
– Çevre kirliliği, bir bakıma, nesnelerin olmaması gereken yerde bulunmasıdır.. Örn. saçımızın başımızda durmak yerine çorbaya düşmesi çevre kirliliğidir!
– Çevre kirlenmesinin 1 numaralı etmeni VAHŞİ KAPİTALİZMİN TUNÇ YASASI ENÇOK KÂR HIRSIDIR!
– En temel önlemlerden biri en üst düzeyde tasarruflu yaşam alışkanlığı ve azgın nüfus artışının mutlaka ve hızla frenlenmesidir!

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK; başkaca yolu yok!

atık toplayan çocuk ile ilgili görsel sonucu

Bu dosyaya da bakılmasını öneririz : Çevre ve İnsan Sağlığı / Environment and Human Health

Sevgi ve saygı ile. 05 Haziran 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com