Etiket arşivi: Başbakan RT Erdoğan

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ

Dostlar,

“DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ BASIN TOPLANTISI” 30.9.13 sabahı yapıldı ve Başbakan RT Erdoğan gerekli açıklamayı yaptı.

RTE_basin_topl._30.9.13

Konuşma metninin tümünü aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayarak okuyabilirsiniz.

DEMOKRATIKLESME_PAKETI_BASIN_TOPLANTISI_30.9.13

Sıkıştırılarak dolu dolu 12 sayfa olduğundan pdf olarak veriyoruz
(Kaynak : http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pActuelDetail.aspx)

Önemli yerler boyanarak dikkat çekilmiştir.

Paketin adı “AÇILIM” sözcüğünü içermemektedir.

Uzuuuuuuun bir giriş yapılmaktadır.
İçerik belki birkaç sayfada özetlenebilir ama yersiz uzun bir gerekçelendirme var.
Sık sık uzatılan ve içtenlik taşımayan hitap tümceleri de öyle..
Ve de yine sıklıkla yinelenen bu paketin “son” olmadığı..

Bu tümceler, nasıl bir ruh hali içinde olunduğunu ele vermekte.

Hızla okunmasını salık veririz..

Paket ABD güdümlü, AKP-PKK Koalisyonu ürünüdür!

Paket yaşama geçirilebilirse
Türkiye daha yeşil olacak..
Seküler – laik yaşam alanları daha da daralacak..
Kamuda türban serbest.. (Asker, polis, savıcı – yargı. dışında)

İnançları yerine getirmeyi engellemeye 1-3 yıl hapis..

– Öğrenci dersten çıkıp namaza gidecek,
– doktor ameliyatı erteleyecek veya ara verecek,
– asker eğitimi bırakıp ibadet arası isteyecek..

Hınk mınk edilirse de 1-3 yıl hapis..

Seçim sistemiyle sinsice oynanacak ve AKP, oyları %35’lere gerilese bile
salt çoğunlukla iktidar olacak..

Anadil dışında eğitim ise şimdilik yalnızca özel okullarda..
Ama bunun için anayasa değişikliği zorunlu.. (Prof. Süheyl Batum..)

BDP’ye göz kırpma var..
Acele etme, sabırlı ol iletisi var..
Alevilere hiçbir şey yok, başka paket bekleyin.. var..

  • Tüm yollar AKP’ye çıkıyor..
    Paket AKP’yi yerel seçime “kavuşturacak”… 

Bu paket epey konuşulacak..
BDP’li Türk : “Paket kapak gibi.. “buyurdu… Diyarbakır’da hayal kırıklığı varmış..
Onbinler yürümüş ve “AL PAKETİNİ BAŞINA ÇAL!” diye kükremişler..
Akiller de paketi beğenmemiş..

MHP ve CHP 1.10.13’te açıklama yapacaklar..
Cumhuriyet’in temel kazanımları, AKP iktidarında adım adım daha da
yıkıma uğratılacak (tahrip edilecek..)

  • Yerel seçimlerden başlayarak SEÇİM İŞBİRLİĞİ ile
    AKP’den ivedilikle kurtulmak giderek daha ivedi bir gereklilik oluyor..

Öte yandan AKP’nin RTE’sinin – RTE’nin AKP’sinin ayakları giderek dolanıyor..

Erdoğan “Demokratikleşme“ paketini kamoyu ile paylaştı.

Ulusal Kanal’dan Can Ataklı paketi yorumladı..
Yaklaşık 25 dakikalık program aşağıdaki erişkeden (linkten) izlenebilir..

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=ubJACUTcx4U&list=UU6T0L26KS1NHMPbTwI1L4Eg

Sevgi ve saygı ile.
01.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

SİYASETİN SİLAHLA YAPILDIĞI COĞRAFYALARDA HERKES HER AN ÖLEBİLİR!


Dostlar
,

Sayın Osman Pamukoğlu paşa, bilindiği üzere emekli kara tümgeneraldir.
Yılları Güneydoğu Anadol’da bölücü terörle savaş içinde geçmiştir.
Ateşi, barutu, kanı, canı, şehiti ve gaziyi çoook çok iyi bilir..
Yaşamıştır yıllarca ve çook sayıda..
Özdeşim (Empati) kurmak için bir eksği yoktur, fazlası vardır.

Başbakan RT Erdoğan‘ın ise bu konularda en küçük bir deneyimi yoktur.
Bu ölçüsüz serüvenciliği niyedir?
Ülkemizin tertemiz Mehmetçiğini kanını  – canını iğrenç ve elbette Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarıyla ilgisiz biçimdeki planlarına (BOP eşbaşkanlığı!) alet etme hakkı yoktur..

Ateş ve kanın, barutun, savaşın içinden gelen Paşalar savaşa karşıt, ama RTE şahin!?

Bu akıldışı şavullama Türkiye için bir yıkımdır, şehit – gazi kavramları da kirletilmiş ve
içi boşaltılmış olur..

AKP iktdarının eli zaten Gezi olayları üzerinden kana bulanmıştır:

Suriye’de iç savaşa apaçık destek hatta taraf olunmuştur, yüz bine varan ölümlerde
ağır sorumluluk söz konusudur.

uriye’de kimyasal silah (Sarin gazı) kulllanımında (21.8.13) kaynağın Türkiye olduğu savlarını hükümet yalanlayamamaktadır.

Yüce ATATÜRK‘ün öğüdü – uyarısı akıllardan asla çıkarılmamalıdır :

  • “Savaş; miiletin yaşamı tehlikeye düşmedikçe cinayettir!”

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 7.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

=========================================

SİYASETİN SİLAHLA YAPILDIĞI COĞRAFYALARDA,
UZAĞI YAKINI OLMAKSIZIN HERKES HER AN ÖLEBİLİR!

osman_pamukoglu_portresi

 

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

SİYASETİN SİLAHLA YAPILDIĞI COĞRAFYALARDA UZAĞI YAKINI OLMAKSIZIN, HERKES HER AN ÖLEBİLİR!.<br /><br />

Savaş, sebebi ne olursa olsun, uygulanması; akıl almaz ölümler, mezbahaları aratmayacak ölçüde kan, bir göl havzasını dolduracak kadar gözyaşı, anne ve babalarını kaybeden çocuklar, çocuklarını kaybeden ebeveynlerin kahreden acılarını getirir..

Savaşın bitmesiyle de huzur gelmez.
Bugün Irak’ta, günlük ölüm ortalaması 8 ila 100 kişi, aylık ise 1000 kişi civarındadır!.

ABD ve Avrupa yönetimleri bile sorumluluğu üzerinden atabilmek için kongre ve meclislerinden kararlar çıkartmaya çalışırken, Türkiye’de bulunan hükümet,
Suriye ile savaşmaya can atıyor..

Can atma yetmiyor, Birleşmiş Milletler ve NATO olmasa da “Koalisyon kurup” saldıralım peşine düşmüş..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde ilk kez böyle bir şey oluyor.

Savaşacağı ülke de, 900 km sınırı olan Müslüman bir devlet!.

Ulu Önder M. Kemal Atatürk’ün

  • Ulus için hayati olmadıkça savaş cinayettir.” 

veciz sözü dünya durdukça da değişmeyecektir..

Suriye meselesinde Türk Milleti için hayati olan hiçbir şey söz konusu değildir..

Tuhaf olan şu ki, ne Meclis’teki partilerden ne de, güya medya hizmeti verdiğini sananlardan, birkaç cılız ses dışında doğru dürüst meselenin üzerine giden yok.
“Uyduk imama” hallerindeler..

Suriye savaşı Irak’a da benzemeyecek!.
Türkiye, göz göre göre yazgısına sürükleniyor ve bu yazgıyı yaşayacaktır..

  • Savaşların tek kaybedenleri vardır; o da annelerdir…

Ege Üniversitesi Rektörlüğü Suç İşliyor; Prof. R. Pekünlü kurban ediliyor!

Ege Üniversitesi Rektörlüğü Suç İşliyor; Prof. R. Pekünlü kurban ediliyor!

Dostlar,

Ege Üniversitesi’nde (EU) bir dram yaşanmakta.

Astronomi Bölümünden Sayın Prof. Dr. E. Rennan PEKÜNLÜ, deyim yerinde ise
linç ile infaz ediliyor.

Aynı ünivertsiteden emekli öğretim üyesi Sayın Kayıhan Kantarlı‘nın
feryat düzeyindeki çabları olmasa dramatik olayları hiç duymayacağız belki de.

Majestelerinin basını kör – sağır – dilsiz. 3 maymunu oynamakta ülkenin mutlak egemenine sıtk-ı sadakatle.. Doğallıkla AKP ileri demokrasisinin gereği olarak.

Sayın Kayıhan Kantarlı 5 sayfalık çok çarpıcı bir açıklama yollamış :

ÖĞRETİM ÜYESİNİN SAVUNMA KANITI OLARAK GEREKSİNİM DUYDUĞU BİLGİYİ-BELGEYİ GİZLEYEN ÜNİVERSİTE !

  • EGE ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ, 2 YIL 1 AY HAPSE MAHKUM EDİLEN PROF. DR. RENNAN PEKÜNLÜ İÇİN SON DERECE ÖNEMLİ BİR SAVUNMA KANITINI DAHA GİZLEYEREK ADİL YARGILAMAYI ETKİLEME SUÇUNA BİR SUÇ DAHA EKLEMİŞTİR. 

Giriş yukarıdaki gibi..

Sayın Kantarlı hocamız, söz konusu kapsamlı metni şöyle bağlıyor :

  • “Rektörlüğün, hukuk açısından sunulması gereken belgeleri vermek istememesi, duruşmanın seyrinin yanlı yapılmasına neden olmuştur. Ayrıca, Fatma Nur Gidal da, iddiasını somut delile bağlamak için, ‘Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’na dayanarak, gerekli belgeyi elde edebilirdi.”

Kayhan KANTARLI’nın notu:

  • PEKÜNLÜ’NÜN KESİNLEŞMİŞ 2 YIL 1 AY CEZASININ İNFAZ EDİLMEYE BAŞLAMASINA GÜNLER KALA 18.07.2013 GÜNÜ EÜ REKTÖRLÜĞÜNE DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLMEK ÜZERE YENİ BİR SAVUNMA VERMESİ, KENDİSİ YAZMAMIŞ AMA, AYNI SUÇLAMAYLA 3. BİR DAVA AÇILMAK ÜZERE!! OLDUĞUNU GÖSTERMİYOR MU? 

*****************************************

İstanbul’dan Prof. Dr. Tolga Yarman hocamız ise Sn. Kantarlı’ya şunları yazmış :

Kayhancım:

İnanılır gibi değil…

1. Idare (Ege Universitesi Rektorlugu), ayrica, orgutlu curum halinde olarak, acikca suc işliyor.

2. “Aradan bir yil gectigi icin devam cizelgelerine ulasilamamsitir”, yonundeki idare yazisini, behemehal yurutmenin durdurulmasi kaydiyla ve asagida belirttigin sebepler cercevesinde, Idare Mahkemesi’ne, tasarrufun iptali istemiyle goturun. Beyanin “yalan”, gayrı hukukî, fazla olarak, Idare’ye sorulan soruya cevap teskil etmedigini bilhassa belirtin.

3. Cumhurbaskanligi Denetleme Kurulu’ndan Idare’nin marifetlerine donuk olarak teftis talebinde bulunun… Gerci, buradan yazi, YOK’e intikal ettirilebilecektir, ama olsun.

4. EGODER ve TUMOD olarak, konuya egilelim. Rektorluge bir kinama yazisi yazip, yaziyi basina verelim.

Kimse zannetmesin ki, bu gunler boyle gidecektir.

 

Burada rektoru ve curum ortaklarini, acikca ve siddetle kiniyorum…

Meslekdaslari tarafindan, siddetle kinanan bir rektor, kim kalmak ister, allaskina!..
Kalici olan gelinen hizmet makamlari degil, eserlerdir… Nobet serefle tutulur, serefle devredilir. Alcakca tutulmaz, devrinden kacilmaz…

Hepinize, guzel dileklerle, sevgiler, saygilar sunuyorum…

Tolga Yarman, Prof. Dr.

*************************************************************

Biz de aşağıdaki e-ileti ile yanıt verdik

Sayın Kantarlı,
Sayın Enünlü
Sayın Yarman

Sayın Suay Karaman
Sayın arkadaşlar..
Gelişmeleri ben de web sitemde işledim.
Tolga hocanın önerilerine katılıyorum
  • EÜ Rektörlüğünün hukuk dışı kabul edilemez tutumunu kınıyorum. 
Konunun AKP İzmir İl Başkanlığı’na da bizzat ziyaretle aktarılmasını öneriyorum.

Bir de İzmir Barosu’ndan destek alınmasını öneriyorum.
Tolga Yarman <tyarman@gmail.com>, <kayhankantarli@gmail.com>,
egeuniversitesi@yahoogroups.com” <egeuniversitesi@yahoogroups.com>, “candeger.yilmaz@ege.edu.tr” <candeger.yilmaz@ege.edu.tr>, “atilla.silku@ege.edu.tr” <atilla.silku@ege.edu.tr>, “semih.otles@ege.edu.tr” <semih.otles@ege.edu.tr>, “yesim.kirazli@ege.edu.tr” <yesim.kirazli@ege.edu.tr>, “bozkan2001@yahoo.com” <bozkan2001@yahoo.com>, “mehmet.bulent.ozkan@ege.edu.tr” <mehmet.bulent.ozkan@ege.edu.tr>, “kamil.kumanlioglu@ege.edu.tr” <kamil.kumanlioglu@ege.edu.tr>, “akin.olgun@ege.edu.tr” <akin.olgun@ege.edu.tr>, “artunccelal@yahoo.com” <artunccelal@yahoo.com>, “celal.artunc@ege.edu.tr” <celal.artunc@ege.edu.tr>, “ulvi.zeybek@ege.edu.tr” <ulvi.zeybek@ege.edu.tr>, “ersin.doger@ege.edu.tr” <ersin.doger@ege.edu.tr>, “suheyda.atalay@ege.edu.tr” <suheyda.atalay@ege.edu.tr>, “muge.elden@ege.edu.tr” <muge.elden@ege.edu.tr>, “julide.kesken@ege.edu.tr” <julide.kesken@ege.edu.tr>, “suleyman.dogan@ege.edu.tr” <suleyman.dogan@ege.edu.tr>, “dogansul@gmail.com” <dogansul@gmail.com>, “zehra.cicek.fadiloglu@ege.edu.tr” <zehra.cicek.fadiloglu@ege.edu.tr>, “mustafa.oner@ege.edu.tr” <mustafa.oner@ege.edu.tr>, “varol.pabuccuoglu@ege.edu.tr” <varol.pabuccuoglu@ege.edu.tr>, “gunnur.kocar@ege.edu.tr” <gunnur.kocar@ege.edu.tr>, “perihan.unak@ege.edu.tr” <perihan.unak@ege.edu.tr>, “zeki.kaymaz@ege.edu.tr” <zeki.kaymaz@ege.edu.tr>, “zekikaymaz_19@hotmail.com” <zekikaymaz_19@hotmail.com>, “mehmet.emin.dalkilic@ege.edu.tr” <mehmet.emin.dalkilic@ege.edu.tr>, “hakan.coskunol@ege.edu.tr” <hakan.coskunol@ege.edu.tr>, “muzaffer.colakoglu@ege.edu.tr” <muzaffer.colakoglu@ege.edu.tr>, muzaffer çolakoglu <muzaffer.colakoglu@gmail.com>, “umran.sevil@ege.edu.tr” <umran.sevil@ege.edu.tr>, ümran Sevil <umransevil@gmail.com>, “aynur.esen@ege.edu.tr” <aynur.esen@ege.edu.tr>, “adnan.turksoy@ege.edu.tr” <adnan.turksoy@ege.edu.tr>, Arif Cicek <adnanturksoy@yahoo.com>, “hasan.semih.gunes@ege.edu.tr” <hasan.semih.gunes@ege.edu.tr>, Agah Certug <agah.certug@ege.edu.tr>, “arzu.marmarali@ege.edu.tr” <arzu.marmarali@ege.edu.tr>, “yilmaz.sayan@ege.edu.tr” <yilmaz.sayan@ege.edu.tr>, “\”Prof. Dr. Harun Raşit UYSAL\”” <harun.uysal@ege.edu.tr>, “ertan.taskavak@ege.edu.tr” <ertan.taskavak@ege.edu.tr>, “cengiz.metin@ege.edu.tr” <cengiz.metin@ege.edu.tr>, “cengiz_metin@hotmail.com” <cengiz_metin@hotmail.com>, “erhan.kucukerbas@ege.edu.tr” <erhan.kucukerbas@ege.edu.tr>, “niyazi.askar@ege.edu.tr” <niyazi.askar@ege.edu.tr>, “hikmet.soya@ege.edu.tr” <hikmet.soya@ege.edu.tr>, “hikmetsoya@gmail.com” <hikmetsoya@gmail.com>, “birgul.ozpinar@ege.edu.tr” <birgul.ozpinar@ege.edu.tr>, “ozpinarb@yahoo.com” <ozpinarb@yahoo.com>, “nuri.bilgin@ege.edu.tr” <nuri.bilgin@ege.edu.tr>, “fikret.pazir@ege.edu.tr” <fikret.pazir@ege.edu.tr>, “fikret.pazir@gmail.com” <fikret.pazir@gmail.com>, “ismet.ozel@ege.edu.tr” <ismet.ozel@ege.edu.tr>, “demet.guruz@ege.edu.tr” <demet.guruz@ege.edu.tr>, “demetguruz@hotmail.com” <demetguruz@hotmail.com>, “haluk.soyuer@ege.edu.tr” <haluk.soyuer@ege.edu.tr>, “hulya.yilmaz@ege.edu.tr” <hulya.yilmaz@ege.edu.tr>, “hasan.levent.ustunes@ege.edu.tr” <hasan.levent.ustunes@ege.edu.tr>, gülümser argon <gulumser.argon@ege.edu.tr>, cumhurbaskanligi@tccb.gov.trizmircbs@adalet.gov.tr, Turkiyenin Universitesi <TurkiyeninUniversitesi@yahoogroups.com>
*******************************************
Söz konusu 4 sayfalık önemli metin pdf olarak aşağıda..
Sorunla ilgilenmemiz gerek.

Ülkenin yurtsever hukukçularının hızla desteklerini diliyoruz.

İleri Demokrasi şampiyonu, hak – adalet savunucusu Başbakan RT Erdoğan‘ı
göreve çağırıyoruz!

Sevgi ve saygı ile.
15.8.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Mustafa Balbay : Sıcak Sonbahar!


Dostlar,

Usta gazeteci – yazar Sayın Mustafa Balbay, direngen iyimserliği ile
ufuklu öngörüleri ile bizlere moral aşılamayı sürdürüyor..

Aşağıdaki yazısı bize göre de yerinde kestirimler, gerçekçi beklentiler içermekte.

  • 2013 Sonbaharı ülkemizde gerçekten çetin geçecek.
    Bu birkaç ay içindeki gelişmeler bize göre yerel seçime de damga vuracak.

Başbakan RT Erdoğan‘ın sağlık(sızlık) durumunda beklenmedik gelişmeler olabilir.
Sağ yanında Numan Kurtulmuş‘u görüyoruz; solunda ise Bülent Arınç‘ı ??
Bir de, ekonomide iyice ısınan, üst düzey alarm veren makro göstergeler..
Öyle ki Ekonomiden sorumlu Başbakan Yrd. Ali Babacan ile Başbakan RT Erdoğan birbirini yalanlayan açıklamalar yapmaktalar.. (Örn. bankaların fahiş kârları..)

Bu sitede bıktırıcasına yazdık, bir kez daha yazıyoruz :

  • Uyanmış, bilinçli, coşkulu ve kararlı kitlelere akıllı bir siyasal önderlik gerek. Muhalefete hiç bu denli yaşamsal gereksinim ve de fırsat doğduğunu anımsamıyoruz.
  • Milli Merkez çook çok önemli katkılar veriyor sürece;
    izlenmeli ve içtenlikli destek verilmeli.
    (Bkz. MİLLİ MERKEZ PARTİLEŞMELİ Mİ??
    http://ahmetsaltik.net/milli-merkez-partilesmeli-mi/, 9.7.2013)

Sevgi ve saygı ile.
13.8.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Sıcak Sonbahar!

Balbay_hapiste

Mustafa Balbay
Cumhuriyet, 12.8.2013

 

 

İki yıldır her Ocak ayında CHP milletvekillerine yeni yıl mektubu yazıyorum.
Her milletvekilimizin ya iline ya da bir özelliğine gönderme yaparak.
Mektupları özgün, kişiye özel kılmaya çalışıyorum.
Özlemlerimi de tümüne ortak yazıyorum.

2013 mektubunda ortak cümle şuydu:

“2012 toplumsal uyanış yılı oldu,
2013’ün mücadelenin yükseldiği özgürlükler yılı olmasını diliyorum.”

2012’de 1 Mayıs ve ulusal bayramlarımızın çok yüksek katılımla ve ortak duygularla kutlanması, bende 2013 beklentilerini artırmıştı. Bu beklentinin boş olmadığı
2013’ün ilk yarısında anlaşıldı. İkinci yarıya büyük bir ivme ile girildi.
Bakalım sonbahar nasıl geçecek!

***
Sonbaharla ilgili bir gözlemimi, dileğimi 5 Ağustos günü duruşma salonunda paylaştım, “Sıcak bir sonbahar geliyor..” dedim.
Bu değerlendirmenin yankı bulduğunu gördüm. Duyduğuma göre sosyal medyada da konu olmuş. Pek çok kişi böyle düşünüyor olmalı ki, tartışmaların devamında
konu çatallanmış, hatta şu soru gündeme gelmiş:“Balbay bunun istihbaratını nereden almış, yoksa bir bildiği mi var?”
Başta vurguladığım gibi gözlemlerim var, ama istihbaratım da var.
İstihbarat kaynağımı da açıklıyorum: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç.

Arınç geçen günlerde, önümüzdeki eylül ayından itibaren Gezi eylemlerine benzer gelişmeler olacağını söyleyip kendi yorumlarını yapmıştı.
Arınç’ın öngörülerinin boş olacağını sanmıyorum.

Gözlemlere gelince… Futbolun sahalarda ayrı tribünlerde ayrı bir seyir izlediğini geçen hafta paylaşmıştık. Tribünlerden Gezi’ye destek yükselince Hükümet, taraftara,
“siyasi slogan yasağı” getirecek kadar ileri demokrasiye gitmişti.
Böylesi yasakların sökmeyeceği 6 Ağustos Salı günü oynanan Fenerbahçe-Salzburg maçında bir kez daha görüldü. Maçı kaleci Volkan’a emanet eden taraftarların özellikle son dakikalarda şu sloganlarla oyuna devam ettiği ertesi gün gazetelerde haber oldu:

  • “Her yer Taksim her yer direniş.”
  • “Hükümet istifa!”

Ligin başlamasıyla birlikte karşı devrime karşı “Çarşı Devrimi” yapan Beşiktaş tribünleri başta olmak üzere pek çok stadın “Gezi”cileşeceğini söylemek için özel istihbarat sahibi olmaya gerek yok.

Sonbaharda bir de malum, üniversiteler açılacak.
Doğal olarak öğrenciler de gelecek, ders almaya ve ders vermeye devam edecek.
Geçen gün sosyal avukatlarımla sohbet ederken söylediler, İstanbul’da kimi işyerlerinde öğle arası forum düzenleniyormuş. Bu satırları yazarken, acaba onlara kötülük mü
etmiş olurum, Hükümet ve medyasından çekinirler mi diye düşündüm,
ama korku imparatorluğunun yıkıldığını dikkate alarak endişemi gereksiz buldum.
Sonbaharla birlikte seçimlere de 5-6 ay kalacağı hesap edilirse,
sıcaklığın siyaset normallerinin üzerine çıkacağını öngörmek zor olmaz.

***
Önümüzdeki dönemin sıcaklığını artıracak ateşleri iktidarın yaktığını
yabancı basın da gözlemliyor.
5 Ağustos’ta açıklanan Ergenekon cezalarının ardından kimi gazetelerin kullandığı başlıklardan örnekler verelim.

Süddeutsche Zeitung:
“Erdoğan yeni düşmanlar yaratıyor.”

The Guardian:
“Türkiye kızgın bölünmelerle yüzleşti.”

Washington Post:
“Dava gerginlik unsuru haline geldi.”

Die Welt:
“Göstermelik davada acımasız hesaplaşma.”

Bütün bunların devamında sonbaharın sıcak geçeceğini görmemek için
ya iktidar olmak gerekir ya da iktidar medyası…

Gene SEÇİM ve SEÇİM GÜVENLİĞİ..


Dostlar
,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan, pek haklı olarak SEÇİM ve SEÇİM GÜVENLİĞİ konusunu hep gündemde tutmaya çabalıyor.

Başbakan RT Erdoğan, geçtiğimiz günlerde %10’luk barajı bırakın kaldırmayı, indirmeyi bile düşünmediklerini ısrarla ve birkaç kez vurguladı. Temel gerekçesi ise geçtiğimiz 11 yılda ülkemizde yakalanan istikrarın (!?) tek part iktidarına bağlı olması idi kendisine göre.

Oysa demokrasi kuramı ve mevzuatımız 2 temel gerekçe aramakta :

1. Temsilde adalet 
2. İstikrar..

Demokrasinin özü temsilde adalettir. Uzlaşmadır. Toplumda farklı kesim ve görüşler nasıl barış içinde uzlaşma ile varolacaklar, kendilerini geliştirerek yaşayacaklarsa; siyasal partiler de demokratik terbiye ve uzlaşma kültürü bağlamında bir araya gelerek hükümet ortağı olacaklardır. İstikrar ve kalkınma da bu barışçı birlikteliğin (peacefull co-existence, co-existence pacifiqué) türevi olacaktır.

TBMM’deki şimdiki aritmetik son derece adaletsizdir ve bırakın istikrarı,
ülkede huzursuzluk kaynağı ve seçimlere güvensizlik, katılmama kaynağıdır. Milyonlarca oy kendisini TBMM’de temsil olanağı bulamamaktadır. Son genel seçimlerde seçmenlerin % 23’ü, yaklaşık olarak her 4 seçmenden 1’i
değişik nedenlerle oy kullan(a)mamıştır. Hatırı sayılır bir iptal oranı da vardır.

Sonuçta 10 seçmenden 4’ünün oyunu alan AKP (gerçekte oy oranı %40!), TBMM’de 10 vekilden 6’sını kazanmıştır (!). Bu tablonun hiçbir gerekçe ile savunulması olanağı yoktur. Demokrasinin özüne aykırıdır ve Başbakan RT Erdoğan ikide bir % “50 oy aldık..” diye böbürlenerek gönlündeki “çoğunluk” diktasını meşrulaştırmaya çabalamaktadır.

Ali hoca, aşağıdaki yazısında seçimde elektronik hile olasılığın sıcak bakmıyor.

“Oysa 12 Haziran 2011 SEÇİM SONUÇLARININ ANALİZİ” başlıklı 24.6.11 tarihki e-iletisinde açıkça elektonik hile kuşkusunu dile getirmekte. Daha önce de bu sitede Sn. Ercan’ın bu yeni “iyimserliğine” katıl(a)madığımızı yazmıştık.

http://ahmetsaltik.net/secsis-ve-secim-guvenligi/

Ali hocya itirazımızı sürdürüyoruz.

  • Elektronik seçim hilelerini mutlaka engellemeliyiz.

Sevgi ve saygı ile.
Dikili, 1.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

SEÇİM SEÇİM SEÇİM..

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değişik zamanlarda seçim üzerine yazdığım üç yazıyı gözden geçirilmiş hali aşağıdadır.
__________________________

1. Ankara 1. Bölge örneğinde 2011 Genel Seçiminin sayısal analizi.

Çobanla eşit olmak istiyorum !...

Toplam 16 Milletvekilliği verilen Ankara 1. Bölgede 2011 seçiminde geçerli oyların sayısı 1 milyon 548 bindir; yani ortalama 97 bin seçmene bir Milletvekili düşüyor demektir. Oysa Türkiye genelindeki ortalamada her 78 bin seçmene 1 milletvekili düşmektedir. Bir başka ifade ile Ankara 1. Bölge seçmenlerinin 300 bin oyu daha başta ellerinden alınmıştır. Bunun yanı sıra %10 ülke barajı altında kalan partilerin ve bağımsızların 75 bin oyu da çöpe gitmiştir (ya da 1 sıradaki parti hesabına yazılmıştır diyebiliriz).

Baraj ve d’Hondt sayım sistemi sayesinde Ankara 1. Bölgede 693 bin oy alan ve oransal olarak 7 milletvekili çıkarması gereken AKP 1 fazlasıyla 8 milletvekili çıkarmıştır. Bir başka ifade ile AKP’ye bu seçim sistemiyle %12 bonus tanınmıştır; öte yandan 229 bin oyla sadece 2 milletvekili çıkaran MHP nin 30 bin oyu da sıfır çekmiştir, yani işe yaramadan çöpe gitmiştir. MHP 199 bin oy alsaydı yine de 2 milletvekili çıkarabilecekti.Baraj altında kalarak çöpe giden, dolayısıyla bir anlamda AKP’ye yansıyan 75 bin oydan, 56 bini CHP’ye gitseydi, CHP oyları 607 bin olacak ve AKP 1 eksik, CHP 1 fazla milletvekili çıkarmış olacaktı. (607/7 > 693/8) Bu örnekte de görüldüğü gibi baraj altında kalacakları peşinen belli muhalefet partilerinin ve muhalif bağımsızların oyları AKP lehine bir faktör olmuştur..

(2011 seçim öncesinde “Oyların küçük partilere, bağımsızlara değil, barajı geçmesi kuvvetle olası olan iki büyük muhalefet partisine verilmesi gerekir..” şeklinde tavsiyelerde bulunmuştuk. Bu matematik analizleri dile getirişimizden dolayı da Ulusal Kanal’ın ekranı bize yasaklandı)

Türkiye’nin Başkenti Ankara şehir nüfusu ~ 3,5 milyon, Vilayet nüfusu ~5 milyon
Toplam nüfusu ~ 5 milyon olan Ankara Vilayetine 30+1 milletvekili tahsis edilmiştir. 82 milyonluk Türkiye’de 550 Milletvekili olduğuna göre 5 milyonluk Ankara’ya en az 33 milletvekili tahsis etmek gerekirdi. (TÜİK rakamlarına göre Türkiye’nin nüfusu
76 milyon. Buna göre Ankara’ya (5/76)x550=36 milletvekili düşüyor. )

Öte yandan Batman, Siirt, Şırnak… 23 küçük Vilayetin toplam nüfusu da 5 milyon; ancak her vilayete fazladan 1 “Vilayet kontenjanı” tanıyan Seçim Yasası gereği,
bu 5 milyonluk kitle Meclis’te 53 milletvekili ile temsil olunmaktadır; yani Ankara’da oturan bir yurttaş Siirteki Yurttaşın siyasal temsil bakımından kabaca yarı değerindedir Meclis’te temsil bakımından…

Ben 73 yaşında bir Profesör olarak, hiç değilse Şırnak’ta, Siirt’te yaşayan
23 yaşındaki bir çoban yurttaşımla eşit temsil edilmek istiyorum. æ

**********************

***2. Yönetimde İstikrar vs. Temsilde Adalet CHP iktidar olabilir mi?

Değerli arkadaşlar,

Türkiye’de 1950’den bu yana yapılan 15 Genel seçim içerisinde Milli bakiyeli, barajsız d’Hondt sisteminin uygulandığı 1961-1965-1969-1973 ve 1977 seçimleri dışındaki bütün seçimler “yönetimde istikrar” ilkesini öne çıkaran ve
“temsilde adalet”i sağlamayan yöntemlerle yürütüldü.

Aşağıdaki tabloda CHP’nin sandıkta aldığı oy yüzdesine karşın Meclis’te temsil ediliş yüzdesi veriliyor. Turuncu renk çoğunluk sisteminin, mavi barajsız d’Hondt, kırmızı %10 barajlı, vilayet kontenjanlı d’Hondt sisteminin uygulandığı dönemlerdir. (oyların açık verildiği, sayımların gizli yapıldığı ve CHP’nin %85’le iktidar olduğu 1946 seçimini tasnif dışı tutuyorum.)

CHP’nin Sandık ve Mecliste temsil oranları
____________________________

Yıl Sandık(%) Meclis(%)
1950 39 14
1954 35 6
1957 41 29
1961 37 38
1965 29 30
1969 27 32
1973 33 41
1977 41 47
1983 30 29 (HP)
1987 25 22 (SHP)
1991 21 20 (SHP)
1995 25 23
1999 9 –
2002 19 32
2007 21 32
2011 26 25

Bu tablodan da görüldüğü gibi, CHP 1980 askeri darbesinden sonra kendisini bir türlü toparlayamamış, %20-25 bandında tutunmaya çalışmaktadır. Türkiye’deki bütün sosyal demokrat/sol tabanın siyasi temsildeki oranının en çok 1/3 kadar olduğunu görüyoruz. (Dünya ortalaması da bu orandadır. Avrupa genelinde %40)
Bunun siyasal nedenleri yanında sosyolojik, biyolojik nedenleri de vardır.. Genelde sosyal demokrat, ulusalcı, laik, çağdaş ailelerde ortalama çocuk sayısı 2-3 arasında iken aşiret yaşantısı sürenlerde, Muhafazakâr ailelerde 3-4 arasındadır…
Bu nedenle, yıllık nüfus artış hızı birinci grupta yaklaşık binde 8, ikinci grupta yaklaşık binde 25 tir, dolayısıyla 50 yıl içerisinde başlangıçtaki nüfus orantısının kabaca (1,025/1,008)5=) 2,3 katına gelinmiş olması normaldir.

1960’larda muhafazakâr kesim %60 civarında idi; yani iki kesimin başlangıç populasyon orantısını kabaca 60/40=1,5 alabiliriz. Salt biyolojik nedenlerle, bu oran 50 yılda 2,3 katı yükselerek bugün 3,5 olmuş ise CHP oylarının %22 seviyelerinde oluşuna pek şaşırmamak gerekir. (1/4,5 = 0,22) Gerçek şu ki, Türkiye bugün
1960’a göre çok daha muhafazakâr (~%75 !) bir toplum yapısına dönüşmüştür.
Kanıtı ortada.

ORC-Operation Research Consultants, celebrating 20 years (Objective Research Center) ORC araştırma Şirketi tarafından 81 ilde ~ 64 bin denekle yapılan siyasal anket sonuçları;

AKP % 41,5
CHP % 33,0
MHP % 15,9
BDP % 5,6
DİĞER % 4,0

Tüm bu handikaplara karşın CHP doğal sınırını %33 çizgisini zorluyor.
Hem içeriden ve hem dışarıdan haklı-haksız eleştirilerle sürekli didiklenen CHP’nin son yapılan (ORC) kamuoyu yoklamalarında %33 lere doğru yükselişi bu nedenle büyük bir başarı sayılmalıdır. Mevcut seçim sisteminde sandıkta %35 net oy alan bir Parti tek başına iktidar olabilir. 2015 Genel Seçiminde,*) 57 milyonluk seçmen kitlesinden katılım %80 olursa ve Sandığa giden 45,6 milyon seçmenin %35’inden, net 16 milyon oy alabilirse CHP tek başına iktidar olabilir; yani 2011 seçiminde
11 milyon oy alan CHP’nin daha 5 milyon yeni oy’a ihtiyacı var, tek başına iktidar olabilmesi için. Son 4 yılda seçmen kitlesine katılan yaklaşık 4 milyon genç seçmenin en az yarısından ve daha önceki seçimde AKP ye oy vermiş 3 milyon seçmenden oy alması gerekiyor.

CHP’nin %33 ve MHP’nin %15 üzerinde oy alarak Meclis’e girmeleri durumunda AKP, “kıl” payı farkla da olsa, Hükümeti en azından CHP+MHP koalisyonuna devretmek durumunda kalabilir.

Tabii bütün bu varsayımlar seçimlere hile karışmaması, MHP’nin Meclis’e girmesi ve AKP’nin %35 altına inip 1. Parti konumunu yitimesi koşulu ile geçerlidir.

*) ve umarız, Marmara’da beklenen büyük deprem meydana gelmezse

3. “Seçsis’le hile yapılıyor” masalı

Dr. A. Saltık : Aman Ali hocam, masal filan değil, ciddi risk!)

Değerli arkadaşlar,

Seçimlere hile karışmaması, güvenilir bir seçim sonucu için öncelikle yurttaşlar,
sivil toplum kuruluşları, kitle örgütleri ve siyasal Partiler demokratik sorumluluklarının gereğini yerine getirmeli, üzerilerine düşen görevi yapmalılar. Burada ana mesele nüfus kayıtlarına, seçim kütüklerine güvenirliğin ve “Sandık Güvenliği”nin sağlanmasıdır.

Türkiye’de elektronik yöntemli bir seçim sistemi olmadığından yani oylar tuşa basılarak veya internet yoluyla kullanılmıyor; Dolayısıyla, Sandığa sahip olunduğu sürece,elektronik manüplasyonla oyların çalınması, aktarılması vs. hileli işlemler ilke olarak olanaklı değildir. Sandık kurulları ve siyasal partiler tutanaklar üzerindeki rakamları her an takip ve kontrol edebilirler.

Nüfus ve Seçmen sayılarının yanlışlığı, 2007 ve 2011 seçimlerinde tanık olunduğu gibi, seçmen sayılarındaki tutarsızlıklar Sistem yapısalı ile ilgili olmayan, elle yapılan bilinçli (!) yanlış veya eksik girdilerin sonucudur… 2007’de en az 75 milyon olması gereken Nüfus bilinmeyen nedenlerle 70 milyon olarak ilan edildi. Sonuçta bu çelişki seçmen sayısına da yansıdı.

YSK tarafından kullanılan SEÇSİS üzerinde yapılan spekülasyonlar bu bakımdan anlamsız ve yersizdir. Türkiye’de kullanılan bu sistemin yazılımı Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’nın şirketi Havelsan tarafından milli olanaklarla gerçekleştirilmiş; donanımı ise yine yerli KOÇ Grubu tarafından üstlenilmiştir. Almanya’da ve Yunanistan’da sorunlu olduğu gerekçesiyle ihalesinden vazgeçilen sistem ise oylamanın elektronik yolla (tuşa basılarak veya internetten) yapıldığı ABD kökenli “secsys” sistemidir. Gerçekten de ABD Başkanlık seçiminde bu sisteme dışarıdan girilerek oy sayısında değişiklik yapıldığı bir “hacker” tarafından mahkeme huzurunda itiraf edilmiştir. Ancak böyle bir durum Türkiye için söz konusu değildir.

Türk Seçim sistemindeki ana sorun Seçim Yasası’nın çarpık mantığından kaynaklanıyor. Hiçbir hileye, hırsızlığa gerek kalmadan 10 milyon oy alan bir Parti sanki 20 milyon oy almış gibi temsil ediliyorsa (örneğin, 2002 seçiminde AKP’nin durumu) sandık hilelerinden söz etmek, Deveyi bırakıp, Devenin kulağı ile uğraşmak gibidir. æ

AİHM’den Türkiye’ye Biber Gazı Mahkumiyeti

Dostlar,

AİHM‘nden bir mahkumiyet daha…

Başbakan RT Erdoğan biber gazı şöyle yasal böyle yasal…
diye kendisi dahil beyin yıkamayı sürdürsün..

Bu sitede daha önce de Sn. Rıza Türmen‘in (emekli AİHM yargıcı) kaleminden
bir başka mahkumiyet kararına yer vermiştik (Nisan 2012, Ali Güneş davası; http://ahmetsaltik.net/biber-gazi-insan-haklari-ihlali/, 11.6.2013,
Biber Gazı: İnsan Hakları İhlali)

Gezi direnişinin ülkeye yaygınlaşması ile artan polis vahşeti ve yaygın
acı sonuçlarının hukuksal hesabı er ya da geç verilecek..
Hele “güçlendirilmiş” biber gazının bedeli daha “güçlendirilmiş” olacak.

Kafa kıran, komaya sokan, kasıtlı ve yakın mesafeden yüze – başa hedef gözetilerek atılan biber gazı kanisterlerinin de..

Can yaksın ve damgalasın diye boyalı kimyasal içeren basıncı artırılmış
TOMA sularının da!

Göz çıkartan darbe etkili plastik mermeilerin de..

Yurttaşını köle ya da tutsak gibi görerek böcek gibi gazlayan, ölçüsüz dayak atan,
çivili sopalı canilere engel olamayan, satırlı milis canavarları salıveren…
Ama bayrak satan 5 çocuklu yoksul garibi isyana teşvikten tutuklayan…

Şimdiye dek 5 kurban veren, eli kanlı AKP iktidarından ve yasa dışı emirleri yerine getiren kamu görevlilerinden..

Devlet de sorumlu kamu görevlilerine zorunlu olarak rücu edecek
(Anayasa md. 40)..

Ve de bu insanlık dramını yansıtmayan, görmezden gelen, çarpıtan..
başta TRT ve AA olmak üzere medya sorumlularından..

Tarih önünde mutlaka yasal hesap sorulacaktır..

Sevgi ve saygı ile.
17.7.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================
AIHS

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
28 Mart 2006’da 10 kişinin öldüğü Diyarbakır olaylarında gaz kapsülünün direkt atışıyla ağır yaralanan 13 yaşındaki Abdullah Yaşa davasında Türkiye’yi mahkûm etti.

Biber gazının bu şekilde kullanımının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
İşkence ve İnsanlık Dışı Muameleyle Mücadeleyi kapsayan 3’üncü maddesini
ihlal ettiğine hükmeden AİHM, Türkiye’yi 15 bin Euro maddi ve manevi tazminata,
5 bin Euro da mahkeme giderleri olmak üzere 20 bin Euro cezaya çarptırdı.

  • AİHM, göstericilerin biber gazı kapsülleriyle yakın mesafeden
    hedef alınmasını insan hakkı ihlali olarak değerlendirdi.

İç hukuk yollarının tükenmesi nedeniyle İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi tarafından AİHM’ye taşınan davanın kararında, göstericilerin biber gazı kapsülleriyle yakın mesafeden ve doğrudan hedef alınmasının, ‘ölümcül vakalara veya ciddi yaralanmalara yol açabileceği için uygun bir polis davranışı olmadığı’ belirtildi.

AİHM kararında, polisin biber gazı kapsüllerini 45-50 derecelik açı ile atması ve
‘eğik atış’ yöntemini kullanması gerektiği belirtildi.
biber_gazi_sikan_polis
Kararda, Türk yasal mevzuatının kişilerin fiziksel bütünlüklerinin korunması için Avrupa’nın çağdaş demokrasilerinden beklenen düzeyde güvence sağlamadığına dikkat çekildi.
Türk hükümetinin bu davayla ilgili sunduğu, ‘polise saldıran ve yasadışı gösteri yapan grubun dağıtılması için orantılı güç kullanıldığı’ tezi ise kabul edilmedi.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46’ncı maddesini temel alan AİHM,
biber gazı kullanımıyla ilgili 15 Şubat 2008 tarihli genelgeye karşın ölme ve yaralanma riskini enaza indirmek amacıyla Türk yasal mevzuatının kapsamlı biçimde
gözden geçirilmesini istedi. (Cumhuriyet portal, 17.7.13)

Taksim’de Satır İle Saldırı ve Türk Adaleti


Dostlar
,

Türkiye’de olağanüstü gelişmeler yaşanıyor.

Dün (6.7.13) akşamı Taksim / Elmadağ’da sol elinde devasa bir satır (ya da pala) ile çılgınca ortalıkta dolaşan ve bir genç kadına saldırarak tekmeleyen bir “quasi modo” (insan taslağı!) izledik.

Ortalıkta polis yoktu.. Temel görevi olan yurttaşın can ve mal güvenliğini sağlamada sınıfta kalmıştı. Miting alanlarına üst aramasıyla girilmemiş miydi?
Önleyici kolluk kavramı ve işlevi gene boşlukta idi.
Polis kendiliğinden bu saldırganın gözaltına alındığı duyurusu yapmadı.
MOBESE kameraları ne işe yarıyordu?

Oradaki sivillerin, basının görüntüleri kaydı ve olayı tweet ile paylaşmaları üzerine İstanbul valisi saldırganın yakalandığını duyurdu / duyurmak zorunda kaldı.
Daha önce değil..
Saldırganın kimliğini öğrenemedik..
Hangi terör örgütünün adamı olduğunu da! Polis bunları kanıtlayamadı herhalde.

O satırlı caninin münferit (tek başına) davranışı idi her halde..
Ya da bu kişi mutlaka bir meczuptu!
Provokatör ya da terörist değildi hiç kuşku yok..

İlgili mahkeme ve yargıca da alkış!
Önce polise.. 4 güne dek ifade almak için, 7 sülalesini didiklemek için Savcıdan gözaltı süresi istemeden; hemen savcıya sevk..
Savcılığa bravo; bekletmeden sorgulayıp hiçolmazsa salıvermeden nöbetçi mahkemeye sevk..

Ve de jet hızıyla adalet : Salıverme..

Elimize bir satır alsak ve ve Güven Park’a gidip elimizde öylesine dursak..
Kimseye saldırmadan..
Polisimiz ne tür bir işlem yapar acaba?

Bu kişinin kimliği ve mahkeme tutanakları açıklanmalı..
Salıverilme gerekçesi nedir, öğrenelim..
Ceza ehliyeti mi yoktur örneğin? Böyle ise ne çabuk anlaşıldı?

Üst mahkemeye savcı ve / veya saldırıya uğrayan kadının avukatı tutuklanma için
itiraz etmeli. İstanbul Barosu, İnsan Hakları Kurumları… devreye girmeli.

Türkiye vahşi Batı ilkelliğine, birkaç yüzyıl geriye savrulmamalı..

Başbakan RTE ve majestelerinin İçişleri Bakanı Güler göreve!
desek ham hayal mi olur?

Bu “ham hayal” ne zaman olgunlaşır??

Asıl endişemiz, bu tür olayların en çok ama en çok Başbakan RT Erdoğan‘ın
başını ağrıtacağı, yasal faturasını ödenemez kerteye taşıyacağı için!
Yoksa ayyaş – çapulcudan birini kolladığımızdn değil; yanlış anlaşılmasın!

Sevgi, saygı ve endişe ile.
7.7.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================

Taksim’de Satır İle Saldırı ve Türk Adaleti

Palayla saldırıya uğrayan genç kadın konuştu

Taksim’de polislerin gözü önünde elinde palalarla halka saldıran kişilerin
darp ettiği genç kadın yaşadıklarını soL’a anlattı.

Palayla saldırıya uğrayan genç kadın konuştu

Taksim’de polisin gözü önünde halka pala ve satırlarla saldıran kişiler Türkiye’nin ana gündemi oldu. Saldırıyı cep telefonlarıyla kaydeden yurttaşlar, bu görüntüleri anında sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla yaygınlaştırdı. O görüntülerden birinde Talimhane yakınlarında polisin attığı gaz bombasından kaçmaya çalışan genç bir kadın, elinde pala bulunan saldırganların arasında kalıyor ve saldırganlardan birinin pala darbelerine ve tekmelerine maruz kalıyordu. Bu saldırıyı yaşayan genç kadın, yaşadıklarını soL’a anlattı.

“KÜFÜR EDİP SALDIRIYORLARDI”

Saat 19.30 sularında Gezi Parkı önünde duran insanlara doğru bir TOMA’nın
hızla yaklaştığını gördüğünü söyleyen genç kadın, TOMA’nın su sıkmaya başlaması
ve gaz bombası atılmasıyla Talimhane tarafındaki oteller sokağına doğru girdiğini aktardı. Polisin peşlerinden gelmesi ve yoğun gaz nedeniyle sığınacak bir yer arayan genç kadın, sokağın diğer tarafında elinde sopa ve palalar olan birkaç kişi gördüğünü söyledi. Saldırganların “defolun gidin buradan” dediklerini ve ağır küfürler savurduklarını duyduğunu söyleyen mağdur, bundan sonra yaşadıklarını şöyle anlattı:

Biber gazı çok yoğunlaşmıştı ve açık alanda sıkışmıştık. Tam olarak hatırlamıyorum, söyleyen kişiyi göremedim ama ‘kafeye girmeyin, buraya sığınmayın’ diye bir adam bağırdı. Yanımda maske ve baret gibi korunabileceğim şeyler yoktu. Sol taraf tümüyle biber gazı doluydu. Ben de nefessiz kalınca kararsız kalarak, hatta mecburen ağzımı kapatıp Talimhane tarafına doğru ilerledim.”

“Dumandan ve gözüm yandığı için çok fazla önümü göremiyordum. Biraz koşunca
bana yaklaşan bir grup gördüm. Küfür edip saldırıyorlardı. Önce biraz tedirgin oldum. Hemen sağa dönüp sığınabilecek yer bulmaya çalışacaktım. Köşeye yaklaştığımda bana doğru gelip gelmediğini anlamaya çalıştım ve şaşkınlıkla duraksadım.

Tam o sırada palayla sırtıma vurdu. Acıdan nefesim kesildi ama korkmadım,
‘Ne yapıyorsun?’ dedim. Üzerime yürüyüp, küfür etmeye devam ederek sırtıma
tekme attı.”

Saldırganın elinden kurtulmayı başaran genç kadın, bir apartmanın önünde biriken insanların kendisine yardımcı olduğunu belirterek, “Apartmanda birçok kişi vardı.
Bel boşluğumda meydana gelen morluğu ve göçüğü hemen görüntülediler.” dedi.

Palalı_saldiri1_7.7.13

Palalı_saldiri2_7.7.13

 

 

 

 

 

 

Palalı_saldiri3_7.7.13

 

 

 

 

 

 

 

 

Palalı_saldiri4_7.7.13

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AİLESİ CANLI YAYINDA İZLEDİ

Saldırıya uğrayan genç kadın ailesinin o görüntüleri Halk TV’de canlı yayında izlediğini de sözlerine ekledi. Genç kadın ailesinin yaşadıklarını şöyle aktardı:

“Annemler o sırada ablamlarla birlikte Halk TV izliyorlarmış. Taksim’de olduğumu bildiklerinden beni ve olayları merak ediyorlardı. Annem benim görüntülerimi izlemiş ama benim olduğumu fark edememiş. ‘Bu çocuklara yazık’ diye üzülürken ablam görüntüdeki kişinin ben olduğumu fark etmiş. Annem epey paniklemiş, korkmuş ve bana ulaşamayınca sinir krizi geçirmiş.”

“ACIYI HİSSETMİYORUM”

soL’un olay yaşandıktan birkaç saat sonra ulaştığı genç kadın, aldığı darbelerden canının yandığını ancak uğradığı hakaretlerin kendisini daha fazla üzdüğünü ve öfkelendirdiğini belirtti. Genç kadın, “Şu anda canım çok acısını hissetmiyorum,
ama o sözleri ve alenen göz göre göre yapılan bu davranışın yaşanmasını hazmedemiyorum. Ülkemiz adaletine şaşkınlıkla bakıyor ve bu olayların bu şekilde devam edeceğinden tedirgin oluyorum.” dedi.

Palalı, sopalı saldırganları polisin gözaltına almamasına da tepki gösteren genç kadın,
haklı taleplerini savunan insanlar yaka paça gözaltına alınırken palalarla insanlara saldıranlara dokunulmaması karşısında hala şaşkınlık içinde olduğunu söyledi.
Genç kadın sözlerini şöyle tamamladı:

“Yaşadıklarımla, gördüklerimle zaten bildiğim şeyleri, ülkemizdeki nefret suçlarının
ne boyutta olduğunu daha yakından gördüm.

Türkiye’nin adaletine güvenmek istiyorum ama halen Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert’in katilleri serbest.

Ayrıca direnişte birçok kişi yaralandı ve bunları yapanlar bulunmadı. Bu adaletsizlik
beni daha da yaralıyor. Ailem de bu kişilerin gerekli cezayı almasını istiyor.

Az önce eniştemle görüştüm. Eniştem beyin cerrahı. Bugün Taksim de olaylarda başına kapsül geldiği için ağır yaralanan 13 yaşındaki Berkin Elvan’ı eniştem ameliyat etmiş. Malesef çocuğun beyin ölümü gerçekleşmiş. Bunların hesabı sorulmalı.
Artık herkes için adalet istiyoruz.”

Olayın videosunu izlemek için lütfen tıklayınız.. :

http://www.hurhaber.com/haber/taksim-de-gostericilere-satirla-saldirdilar-video/561938

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/palali-saldirganin-kurbani-yasadiklarini-anlatti-haberi-75923

Teğmen Çelebi’nin “Sehven” Soruşturmasında Takipsizlik!

Dostlar,

portresiTeğmen M. Ali Çelebi, Ergenekon tertibi kapsamında tutuklu yargılanırken, 08.04.2011 günü yaptığı savunmada,

  • Telefonuma “SEHVEN” Hizbut Tahrir sempatizanlarının numaraları yüklendi, belgeli…

tümcesini kurmuştu. Mahkemede polis komplosunu apaçık kanıtlamıştı.

Teğmen Çelebi, 18 Eylül 2008’de tutuklanmıştı ve ilk savunmasını yapma sırası
2,5 yıl tutuklu kaldıktan sonra gelebilmişti! Bu savunma metnini şu erişkeyi tıklayarak okuyabilirsiniz : Mehmet_Ali_Celebi’nin_savunmasi_8.4.11.

Salıverilmesi ise 20 Mayıs 2011’de, 2 yıl 8 ay sonra olanaklı olmuştu.

Teğmen M. Ali Çelebi, hüküm almadan, polisin alet edildiği bir komplo ile
2 yıl 8 ay hapis yattı.

Şimdi ise, 1 dakika gibi bir sürede 140 dolayında Hizbut Tahrir sempatizanının numaralarını cep telefonuna yükleyen polisler hk. adli işlem sürüyor.

Bu polisler suçlarını itiraf ederek “sehven” (yanlışlıkla) oldu.. demişlerdi.

Gözaltına alınan Teğmen M.A. Çelebi’nin polis emanetinde alıkonulan cep telefonuna, polisler “sehven” 1 dakika gibi bir sürede 140 dolayında Hizbut Tahrir sempatizanının numaralarını yüklemişlerdi. Can ve mal güvenliği kime emanet??

Şimdi bu polisler hakkında savcılık takipsizlik kararı verdi ve dosya kapanacak.
“Sehven” de olsa (!) bu eylemin (komplonun!) bir bedeli olmayacak!?

Oysa Teğmen M. A. Çelebi 32 ay suçsuz biçimde hapis yattı..

Bu adalet perisi nerelere kaçtı / kaçırıldı?
Devr-i AKP’de Türkiye sınırlarını terk mi etti, Atlantik ötesine mi sığındı,
tutsak mı alındı?

Polisin eylemi görevi ihmal derecesinde hafif asla değil.
Görevi kötüye kullanma bile hafif kalıyor.
Polislerin Teğmen M. A. Çelebi’ye yaptıkları; resmen,
komplo kurarak iftira atmalarıdır.

Bu suçun ağır karşılığı Türk Ceza Yasasında tanımlıdır (Md. 267).
Şimdi bu alçakça tertip örtbas ediliyor.
Hem de Cumhuriyetin bir savcısı tarafından.
Bir Cumhuriyet Savcısı, bir T.C. Yurttaşının, TSK’nin genç bir kara pilot teğmeninin başına örülmek istenen çoraba, haydi suça ortaklık demeyelim, en hafif deyimi ile kayıtsız kalıyor!

Bu davranışın da, kadim Türk Ceza Yasasında bir karşılığı olmak gerekir herhalde.

Acaba yetkili başsavcı vekili bu mütalaayı ilgili savcıya iade eder mi?

Bekleyip göreceğiz..
Ve Teğmen M. A. Çelebi, yüksek zekasıyla bu hukuk bulmacasını da
çözmesini bilecektir.

Ülkemizde tuz bile kokuyor artık.. hem de epey zamandır..

Başbakan RT Erdoğan ise “ileri demokrasi” teraneleri anlatıyor,
Şeyh Edebali‘den alıntılar yaparak insanı yücelten sözlerini aktarıyor.
7-8 yüzyıl geriye gönderme yapıyor (referans veriyor). Oysa AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi; 4 Kasım 1950 ve güncellenmesi 9 Mart 2013) ve
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB, 10 Aralık 1948) çok daha somut, nesnel,
yeni ve evrensel.. Ve de iyi kötü 1982 Anayasamız.. Hukuk devleti Türkiye, Anayasasına göre anılan 2 uluslararası hukuk metnine taraf, kendisini bağlıyor
(Anayasa md. 90). Ama Başbakan RT Erdoğan ne bu metinlere gönderme yapıyor
ne de apaçık hukuksuzluktan rahatsız oluyor!?

Niçin acaba??

1 milyar dolar serveti olduğunu savlayan Doğu Perinçek’in iftira attığını söylüyor ve “Ergenekon’dan içerde!” diyor sadistik bir söylemle. “Kanıtlayın İsviçre bankalarındaki hesaplarımı..” diyor.. Oysa bal gibi biliyor ki İsviçre yasaları bu konuda çok katı ve bu yüzden illegal hesaplar o ülke bankalarında. Bunun tek bir yolu var, kendisi İsviçre hükümetine resmen başvurarak adına açılmış tüm hesapların tüm dökümlerini örn.
en az 10 yıl geriye dönük olmak üzere açıklanmasına yetki verecek.

Soylu milletimiz ve muhalefetimiz, AKP’nin dini bütün 326 milletvekili,
16 milyon seçmeni, özgür basınımız.. bu soruyu soramıyor..

Soranı cin çarpıyor..

Teğmen M. Ali Çelebi, 08.04.2011 günü yaptığı savunmasını şöyle bağlamıştı :

  • “Bizler Türk subayları olarak bize emanet edilen devrimleri ve bağımsızlığı Silivri’de kaybetmeyeceğimizi tüm dünyaya göstereceğiz!
  • Burada Silivri Ateş Hattının şeref kürsüsünden büyük milletimi,
    değerli komutanlarımı ve silah arkadaşlarımı Mustafa Kemal’in en yüce,
    en yenilmez duygularıyla selamlıyorum.”

Keşke hepsi bir masal olsa..

Masallar korkuya bağışıktır..

Keşke korkular da birer masal olsa..

Sevgi ve saygı ile.
27.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================

Teğmen M.A. Çelebi’nin “Sehven” Soruşturmasında Takipsizlik!

Ergenekon sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi‘nin cep telefonuna emniyette ‘sehven’ yükleme yapıldığı iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmada polislere takipsizlik verildi.

Vatan Gazetesi’nden Çağdaş Ulus’un haberine göre, iki yıl süren soruşturma kapsamında 5 savcının değiştiği “Sehven” soruşturmasında polislere takipsizlik kararı verildi.

SAVCILAR BİRBİRİNE DÜŞTÜ

Ergenekon davasının tutuksuz sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi‘nin cep telefonuna İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde ‘sehven’ yükleme yapıldığı iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmada memur suçlarına bakan savcı ile başsavcı vekili anlaşmazlığa düştü. Ergenekonun sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin cep telefonuna emniyette ‘sehven’ yükleme yapıldığı iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmada savcı, “polis görevi kötüye kullandı” dedi ve 3 yıla kadar hapis istedi. İddianamenin onay için gönderildiği Başsavcı vekili ise, ‘kötüye kullanma’ değil, ‘görevi ihmal’ var diyerek “2 yıla kadar hapis istemli yargılanmalı” görüşünü savundu. İddianame soruşturma savcısına iade edildi.

SAVCI: GÖREV KÖTÜYE KULLANILDI

Savcı Atıcı, Çelebi’nin telefon döküm işlemlerini yapan görevli şüpheli bir polis memuru hakkında ‘görevi kötüye kullanma’ suçundan iddianame düzenlendi. İddianamede polis memurunun 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenildi. Savcı, diğer 5 polis memuru hakkında da dava açmaya gerek görmeyerek takipsizlik kararı verdi.
Hazırlanan iddianame, memur suçlarından sorumlu İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekiline gönderildi.

BAŞSAVCI VEKİLİ: GÖREVİ İHMAL

Ancak başsavcı vekili, iddianameyi savcıya iade etti. Başsavcılık, iade kararında polis memuru hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngören ‘görevi kötüye kullanma’ suçlamasından değil, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasını öngören ‘görevi ihmal suçlaması’ ile iddianame hazırlanması gerektiğini belirtti. Ayrıca başsavcı vekili, soruşturma dosyasında bazı eksikliklerin olduğunu ve bu eksikliklerin de giderilmesi gerektiğini belirtti. İddianamenin iade edildiği savcı Atıcı, yeniden dosyayı incelemeye aldı.

O POLİSLERE TAKİPSİZLİK

Savcılık soruşturması sonunda verilen kararda polis memurlarının görevi kötüye kullanmadığını belirten savcılık makamı, olayla ilgili takipsizlik kararı vererek polisleri akladı. Adı geçen şüphelilerin görevi kötüye kullandıklarına dair delil bulunmadığını belirten savcılık, şüpheliler hakkında,’kamu adına ek kovuşturmaya yer olmadığına’ kanaat getirdi. (Odatv.com, 25.6.2013)

ADD Genel Başkanı Gezi Parkı Direnişini SÖZCÜ’ye Değerlendirdi


Dostlar,

ADD Genel Başkanı Sayın Tansel Çölaşan‘ın SÖZCÜ‘de önceki gün yayımlanan söyleşini, günelliği nedeniyle paylaşmak istiyoruz..

Vali mutlu konuştu: Kalkışma mutlak surette ezilecektir

Hükümeti bir kez daha Taksim’de yasaları çiğneyerek insan haklarını çiğnememeye, kuşatmayı ve şiddeti der-hal durdurmaya çağırıyruz.

Başbakan RT Erdoğan da acilen TV’lerden halkımıza ve kolluk güçlerine

“Sevginizi ve hoşgörünüzü eksik etmeyin”

tümcesini kurmaya çağırıyoruz.

“Kininizi ve dininizi eksik etmeyin” talihsiz kışkırtıcılığına karşılık..
(Hemen belirtelim, bu tümce de Başbakan RT Erdoğan’ın pek çok sözü ve eylemi gibi suçtur ve yasama dokunulmazlığı kalktığında hukuksal hesabı sorulacaktır..)

Onbinlerce insanımızın katili taşeron bölücü örgüt ile sözmümona
“analar ağlamasın” takiyyesi ile mücadeleyi bırakıp müzakereye geçeceksiniiz;

Taksim’de ise Anayasa’nın 56. maddesindeki, başta AİHS olmak üzere uluslararası sözleşmelerdeki  ve daha birçok madde ve yasal dayanakla haklarını kullanan
ve de görevlerini yapan kendi insanınıza AİHM kararlarını hiçe sayarak
vahşet (orantısız şiddet değil artık!) uygulayacaksınız..

Bu olmaz, bu denli ağırlığı ne AKP’nin ne de RT Erdoğan’ın sıkleti kaldırabilir..

İstanbul ayağa Tayyip istifa! Haydi Taksim'e

  • Acilen şiddete son!..
  • Acilen şiddete son,
  • Duyuyor musunuz etkili ve yetkililer

ve de ULUSLARARASI TOPLUM, onun saygın kurumları ve de yetkilileri..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 12.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

ADD Genel Başkanı Gezi Parkı Direnişini SÖZCÜ’ye Değerlendirdi

TANSEL ÇÖLAŞAN

portresi

 

 

 

 

10 Haziran 2013
www.add.org.tr

(S) Taksim Gezi Parkı’nda başlayan olayların, dalga dalga yayılarak Türkiye’nin bütün il merkezlerini, aynı zamanda diğer pek çok ülke başkentini kapsaması neyi gösteriyor?

(C) “Yeni bir durumu” gösteriyor.
İktidarın son 10 yıldır yürüttüğü yanlış, basiretsiz politikalarının sonucu. Öngörülmeyen bir durum bu. Direnişin başlangıçtaki çevresel tepki girişiminin ötesine geçerek siyasal iktidarın “konumunun” tartışılması gerektiğini gösteriyor.

(S) Açar mısınız?

(C) Aslında AKP, hedefindeki Türkiye’ye uzun süre, “yetmez ama evet” çilerin desteğiyle oluşturduğu medya, ele geçirdiği yargı ve diğer kurumlarla yarattığı suni demokrasi ortamında ve takiye politikalarıyla yürüdü. Çağdaş demokrasilerde hiçbir biçimde kabul görmeyecek bu yolla tam 3 kez genel seçim kazanıp iktidarda kalmayı başardı. Son dönemde de, halkın tepki vermemesine ve korkutulmasına güvenerek hızlandı; ve cumhuriyetin kazanımlarını teker teker yok etmeye, yerine ortaçağ zihniyetini hakim kılacak bir diktatörlüğün yapı taşlarını örmeye başladı.

(S) Yeni anayasa da bu çerçevede düşünülebilir mi?

(C) Tabi. Yeni anayasa girişimi de aslında AKP’nin hedefindeki Türkiye’nin Anayasası. “Birilerine” verilen ödünler karşılığında kendi anayasasını hayata geçirmek ve dayattığı “ortaçağ” rejimini meşrulaştırmak istiyor. Barış, kardeşlik, analar ağlamasın reklamları ile milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü pazarlığa açıyor ve karşılığında istediği kendi rejim ilkelerinin kabulü. Ama halk bunu gördü.

(S) Taksim’e dönersek, neden başladı?

(C) AKP halkın yaşam alanına da el attı. Kaç çocuk yapacağına, çocuğunu nasıl doğuracağına, bahçede, parkta nasıl oturacağına, ne içip, içmeyeceğine kadar karıştı, kendi ahlak kurallarını halka dayatırken, Cumhuriyetçi tabanı oluşturan Alevi kesimin değerlerini hiçe sayıp 70.000 Aleviyi evlerinde katleden Yavuz Sultan Selim’in adını 3. Köprüye verme basiretsizliğini gösterebildi. İş Cumhuriyetin kurucularına “2 ayyaş” demek noktasına gelince bu, bardağı taşıran son damla oldu ve halk DUR BAKALIM dedi. aslında olay 10 yıllık birikimin sonucu. Sineye çeke çeke sonunda patladı. Çağdaş bir Cumhuriyet devleti çatısı altında yaşamaya ve kötü de işlese demokrasiye alışkın olan halk, AKP’nin önümüzdeki yerel ve genel seçimleri de alarak bir 10 yıl daha iktidarda kalmak hedefini ve bu yolla kendisini ortaçağ düzenine götürecek otoriter bir rejime sürüklendiğini GÖRDÜ.

(S) Yani Taksim direnişini çağdaşlık ve demokrasi istemi olarak değerlendiriyorsunuz?

(C) Tabii. Halk, Demokrasinin sadece seçimlerden ibaret olmadığını, özgürlük ve eşitlik olmadan Demokrasi olmayacağının bilincinde.

(S) “Yeni durum” dan çıkacak dersler neler olmalı?

(C) İktidar, muhalefet ve kamuoyunu oluşturan tüm yapılanmalar mesajı doğru okumalıdır; 1- Türkiye yoluna demokrasi ile devam etmelidir. İster askeri, ister sivil her türlü geri adım atılmasına izin verilmemelidir. 2- Türkiye hem bir bölgesel dış savaş, hem de etnik-dini- mezhepsel siyasi çatışmalar üzerinden iç savaş senaryolarına karşı sağlam durmalıdır.3- Anayasanın değişmez maddeleri içinde yer alan Cumhuriyetin temel nitelikleri gözetilerek siyasi çözümler üretilmelidir. Ayrıca siyasi partiler ve seçim demokrasinin vazgeçilmezleridir. Ama yetmez, katılımcı Demokrasi için; adil temsili sağlayacak seçim sistemi ile oluşacak meclis, kişi hak ve özgürlüklerine saygı ve eşitlik, muhalefetin korunması için iktidarın sınırlanması gibi yasal mekanizmalar sağlanmalıdır. Halkın isteği budur.

İktidara düşen görev, demokrasiyi işine geldiği gibi değil, kurallarıyla işletmektir.
Ama acilen; seçimlerden önce, 12 Eylül döneminden kalan ve işine geldiği için değiştirmediği, halkın mecliste Adil temsili önleyen, her türlü yasal engelin kaldırılmasını sağlayacak düzenlemeler için düğmeye basmasıdır. Muhalefet hazırdır. İstikrar söylemleri ile ülke son 10 yılda tek adam diktasına yönelmiştir. Koalisyonlardan korkulmamalıdır. Aksine koalisyonlar dengeyi sağlar, demokrasiyi güçlendirir. Ancak bundan sonra yapılacak yerel ve genel seçimler ülkemizde demokrasinin önünü açabilir.

Muhalefete düşen görev ise yine öncelikle bu sürecin yaşama geçirilmesi için çalışmak, seçimde birliktelikler oluşturup iktidarı hedeflemek,
hiçbiri olmuyorsa acilen sine-i millete dönmek olmalıdır.

Çünkü bir kere korku duvarları yıkılmış, nehir akmaya başlamıştır.
Geriye dönüşü olmaz.

Bu sancılı dönem ülkemizde kuralları ile işleyecek bir demokrasiye geçişi sağlayabilirse şansımız olur. Aksi halde Türkiye’yi daha karışık günler bekliyor demektir.

Mesaj iyi okunmalıdır.

Direnişin Utanç Veren Tablosunu AKP’ye Esefle Sunuyoruz : Acil Can Güvenliği İstiyoruz!

Dostlar,

Aşağıdaki utanç tablosunu;

AKP hükümetine ve Başbakan RT Erdoğan‘a esefle sunuyoruz..

Bu saniyeden başlayarak, tek 1 kişinin bile burnunun kanamayacağı biçimde
ülke genelinde can ve mal güvenliğinin sağlanmasını istiyoruz..

  • Rize’deki ADD Şubemiz ve orada kuşatılan 60 dolayındaki insanımız
    başta olmak üzere..

Yapamayacaksanız bırakın gidin..

Türkiye çaresiz ve size mahkum asla değildir!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 6.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Türk Tabipleri Birliği ‘Taksim Direniş’inin Bilançosunu Açıkladı
http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/veriler-3842.html, 5.6.13

TTB_logosu
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Taksim Gezi Parkı eylemleri ve sonrasında ülke geneline yayılan eylemlerde polisin uyguladığı şiddet sonucu;

– Yaralananların sayısının 43’ü ağır, 4 bin 177 olduğunu,
– 2 kişinin de yaşamını yitirdiğini açıkladı.

Taksim_Gezisi_Eylemleri_sehitleri.5.6.13TTB’nin Tabip Odalarından ve hekimlerden elde ettiği verilere göre, 4 Haziran 2013 Salı günü saat 21.00 itibariyle eylemlerde polisin uyguladığı şiddet sonucu

  • 43’ü ağır, 4 bin 177 kişi yaralandı.

Göstericilerin Sağlık Durumları-Tabip Odaları ve Hekimlerden Derlenen Veriler

05 HAZIRAN 2013

2 kişinin yaşamını yitirdiği, 2’si Ankara’da, 1’i Eskişehir’de 3 kişinin durumunun kritik olduğu, 15 (ağır / kırıklı) kafa travması ve 10 kişinin gözünü yitirdiği bildirilen verilere göre İstanbul’da 1505, Ankara’da 1088, İzmir’de 800, Adana’da 117, Eskişehir’de 300, Muğla’da 50, Bursa’da 2, Balıkesir’de 155, İzmit’te 10, Antalya’da 150 yaralı bulunuyor.

Türk Tabipleri Birliği olarak Taksim Gezi Parkı eylemleri ve sonrasında
ülke geneline yayılan eylemlerde hemen tümü polisin uyguladığı şiddet sonucu oluşan sağlık sorunlarını Tabip Odalarımız ve meslektaşlarımızın ilettiği verilerden
derlemeye çalışıyoruz.

4 Haziran 2013 Salı saat 21:00 itibarıyla elde ettiğimiz veriler aşağıdadır.
Günlük olarak verileri yenilemeye çalışacağımızı da belirterek kamuoyuna saygılarımızla iletiriz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

Toplam  Yaralı Başvuru

Ağır yaralanma

(yoğun bakım dahil)

Ölüm

Açıklamalar

İstanbul

1505

(880 hastane +
625 gönüllü revirler)

12

1

Yatan 26

Yoğun bakım 5,

Hayati tehlike 2 (kafa travması)

5 kişi kör olmuş.

Ankara

1088

(788 hastane +
300 gönüllü

revirler )

19

(6 kafa travması,
3 görme kaybı),

1 kişi durumu kritik)

İzmir

800

2

Antakya

Veri gelecek

1

Adana

117

5

5 kafa travması

Eskişehir

300

3

2 yoğun bakım,
1 kafa travması

Muğla

50

1

1 Görme kaybı riski

Mersin

Veri gelecek

Denizli

Malatya

Bursa

2

Kafa travması,

Balıkesir

155

Amasya

Erzurum

Sivas-Erzincan

Trabzon

Bartın

Diyarbakır

Zonguldak

Samsun

Veri gelecek

Kocaeli

10

Tekirdağ

Manisa

Antalya

150

1

1 kişi gözünü kaybetmiş.

Mardin-

Batman

Çanakkale

Veri gelecek

afyon

Edirne

Çanakkale

Bolu

Çorum

Aydın

– 12 ilde yaralılar olduğu bildirildi (Mersin, Antakya, Çanakkale rakamları bildirilecek).

Toplam 4177 kişi yaralı olarak başvurdu.

2 Kişi yaşamını yitirdi.

43 Ağır yaralı var.

– 2’si Ankara’da, 1 Eskişehir’de 3 kişinin durumu kritik.

– 15 (Ağır/Kırıklı) Kafa Travması.

10 Kişi gözünü yitirmiş durumda.