Etiket arşivi: AYDINLANMA Çağı

AYDIN NE DEMEK, KİMLERE AYDIN DENEBİLİR?

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

AYDIN NE DEMEK YA DA KİMLERE AYDIN DENEBİLİR? YÖNÜMÜZ NEREYE?

Vatandaş soruyor, “Hocam AYDIN ne demektir ya da kimlere AYDIN insan diyebiliriz? Ülke nereye gidiyor??” Kısaca özetlemeye çalışayım.

Aralarında kesin bir sınır olmamakla birlikte, Avrupa’da 14. yy’dan 17. yy’a dek süren zaman dilimi Rönesans ve Reform (Yeniden Doğuş ve Yeniden Yapılanma) dönemi olarak adlandırılır. Bu dönem, eski Grek ve Roma döneminde, o devrin filozoflararınca üretilen, dinden bağımsız özgür akıl, laik felsefe, özgür fikir ve çağdaş hukukla ilgili yorumların çoğaldığı, Hırisyan Roma Kilisesinin ürettiği dinsel dogmaların kökten eleştirildiği, yeniden gözden geçirildiği bir dönemdir. Avrupa’da Akla, bilime, teknolojiye, sosyo-ekonomik ve kültürel değişmelere dayalı Batı tipi uygarlık kodları Rönesans ve Reform hareketleri ile mayalanmaya başlamıştır. Tarihsel açıdan, Avrupa’daki Rönesans ve Reform dönemini Aydınlanma Çağı izlemiştir.

17. yy’ın ilk çeyreğinden 1789 Fransız Devrimi‘ne dek olan dönem ise, aydınların düşünce merkezinin tümüyle usa (akla), bilime, hümanizme, adalete (eşitliğe) ve kardeşliğe kaydığı bir yüzyıldır. Feodalitenin (derebeyliğin) ve teokrasinin (dine dayalı devlet anlayışının) yıkıldığı, siyasal egemenliğin Kiliseden halka geçtiği, Merkezi, laik ulus devletlerin kurulmasına yol açan parlamenter demokrasilerin temellerinin atıldığı bu yüzyıl, ADINLANMA YÜZYILI (Siecle de la Lumière) ya da Aydınlanma Çağı olarak adlandırılmıştır.

Batı toplumlarında Aydınlanlanma Yüzyılında (17. ve 18. yy) yetişen, özgür akıl ve bilime göre düşünen ve davranan bu devrimci ve yeni bir siyasal rejim getiren ya da düzen değiştirici bu yeni insan tipi ENTELLEKTÜEL yani AYDIN İNSANLAR olarak tanımlanmıştır. Avrupalıların Aydınların hümanizme, eşitliğe ve kardeşliğe (humanitè, egalitè, fraternitè) dayalı düşünceleri Fransız İhtilali‘ne, teokratik ve dogmatik devlet yapısının giderek sonlanmasına, siyasal rejimlerin laik, demokratik, parlamenter sisteme dayalı merkezi cumhuriyetlere dönüşmesine neden olmuştur.

AYDIN kavramının Osmanlı dönemindeki karşılığı MÜNEVVER’dir. Köken olarak münevver ya da AYDIN, Akıl ve bilim girdilerini öğrenip çağının düşünce değişikliği ile donanmış kişi demektir. Osmanlı Toplumundaki “münevver” kavramı, Alim karşılığından çok, Batıdaki entelektüel, Aydın kavramının karşılığıdır.

Geleneksel ve tarihsel olarak Osmanlı döneminden günümüze aktarılan kimi kavramlar ve karşılıkları şunlardır.

Alim: Geleneksel, dinsel, tarihsel ve kültürel bilgi birikimi geniş insan.

Allame: Alimlere bile hocalık yapacak düzeyde geniş ve derin bilgi sahibi kişi.

Ulema: Alimler, alimin çoğulu.

Günümüzdeki kimi kavramlar ise şöyledir :

Bilgin: Alim, bilgi dağarcığı geniş.
Bilge: Alleme, bilgi ve kültür dağarcığı hem çok derin ve hem de çok geniş olan.
Bilim insanı : Belli bir bilim dalını kendine meslek olarak seçip o alanda derinleşen ve uzmanlaşan.
Entelektüel: AYDIN
Entel: Sahte aydın, Aydınlara öykünen.

PEKİ KİME YA DA KİMLERE AYDIN DEMELİ?

Aydın olma, yaşadığı dönemin olaylarına tanıklık edip, zalimlere karşı çıkan, mazlumları savunan, siyasal iktidarlara karşı hiç korkmadan yanlışları söyleyen, doğruları dile getiren, her türlü, siyasal, ekonomik, toplumasal ve kültürel sorunları kendisine dert edinen, bu sorunlara çözüm yolları üretebilme çabası içinde olan, dönek ve çıkar için sürekli rota değiştirmeyen (fırsatçı – opportunist), gerektiğinde bedel ödemeye hazır / ödeyen hümanist insanların niteliğidir.

Kıssadan Hisse           :

Yazının tümünü dikkate alarak söylemek gerekirse, tıpkı Aydınlanma Çağının Avrupalı Aydınları gibi, Türkiye Toplumu açısından hem entelektüel birikimi, hem engin yurt ve toplum sevgisi, hem canı pahasına kurulu düzene (saltanata) direnme, hem tüm ülke ve toplum düşmanlarını yenme ve en önemlisi de laik ve demokratik ilkelere dayalı devrimci bir cumhuriyet yani Türkiye Cumhuriyeti‘ni kurabilme başarısını göstermiş olması nedeniyle;

  • Türkiye’nin en büyük AYDINI VE AYDINLATICISI,
    hiç kuşkusuz Mustafa Kemal ATATÜRK‘tür.

Özgür akla, çağdaş bilime, demokrasiye, laikliğe, hukukun üstünlüğüne, tüm yurttaşların önkoşulsuz eşitliğine ve kardeşliğine dayalı Aydınlanma ışığı yolumuzu açmayı sürdürecektir.

“Enseyi karartma” ya ve kötümserliğe gerek yoktur. Tüm olumsuz koşullara karşın, toplumdaki bilinç düzeyi hızla yükselmektedir. Her yanlış kendi karşıtını, doğrusunu pekiştiren bir işlev görür. Bu nedenle Türkiye, akıl ve bilim merkezli bir bilinç sıçraması ve değişimine gebedir.

Dış politika için de parlamenter rejim…

BİRGÜN, 2022.05.05

 

“Uluslararası toplumun onurlu üyesi Türkiye…” denirdi, insan haklarına ilişkin yasa gerekçelerinde. Uluslararası topluma kendini kabul ettirmek için AKP, ilk yıllarında Avrupa Birliği kaldıracını da kullanarak Ecevit hükümetinin başlattığı reformları sekter biçimde de olsa sürdürdü. Neden sekter? Çünkü balayı dönemi, AKP-Gülen ekseninde yer almayan demokrat, sol ve insan hakları savunucularını da baskılamak için kullanıldı. Özgürlükleri baskılayıcı düzenlemeler, 2017’de başladı; 2011 seçimleri sonrası merkezileşme ivme kazandı. 2013’te Gezi, “dış güçler” söylemi eşliğinde anayasasızlaştırma sürecini görünür kıldı.
***
İlerleyen yıllarda kurulan Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBYDBY) ile ulusal alandaki kuralsızlaştırma, kurumsalsızlaştırma, kazanımları değersizleştirme ve sistemsizleştirme, uluslararası savrulmalara da yansıdı. Cumhuriyet dönemi dış politikası ve Anayasa’nın amir hükümleri (AS: buyurucu kuralları) bir yana bırakılarak, kişisel ilişki ve tercihler, kısa dönemli çıkarlar öne çıkarıldı. İşte bazı kesitler:

•Katil eline dosya: Yurttaş olmayan “mahpusların” yabancı ülkelere resmen nasıl “kaçırıldığı” belleklerde iken, Cemal Kaşıkçı dosyası, tersi yöndeki kararlılık iradesi unutularak, katil Devlet’e gönderildi. Suudi Arabistan (SA) İstanbul Başkonsolosluğu’nda fiziken (bedeni) yok edilen kişinin dosyasının katillerin eline verilmesi, dünya hukuk tarihinde kara bir leke.

•Sözleşmelerde karşıtlıklar: Kadına yönelik şiddetin yaygınlaştığı bir sırada Anayasa çiğnenerek İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış ve Paris Anlaşması onaylandığı halde çevresel yağmaya devam, değerlere ve kurallara inançsızlığın tipik göstergeleri.

•Yönetsel karmaşa: Çift başlı yönetime hayır sloganı ile anayasal düzen yıkıldı. Ama dış ilişkileri Cumhurbaşkanı mı, Dışişleri Bakanı mı, Saray kurulları mı yoksa CB Sözcüsü mü yönetiyor? Belli değil.

•SA’ya gezi: Cumhurbaşkanı gezisi, “PBYDBY neden bir an önce sonlandırılmalı?” sorusunun da açık bir yanıtı. Parlamenter rejimde başbakan böyle bir dayatma gezi yapabilir miydi? Yaptığı varsayımında, dönüşünde Meclis’ten kaçabilir miydi? Seçimlere az kala, Türkiye Cumhuriyeti ve yurttaşları için onur kırıcı ve rencide edici gezi sonrası, tek amacı para girdisi olan gezi tasarılarını kestirmek zor değil. Kaşıkçı dosyasını para için katil devlete gönderme, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun, “Türkiye’de can güvenliği yok” sözlerinin teyidi (doğrulanması) ve devletimizin uluslararası toplum önünde saygınlığını sıfırlayan bir durum.

•Gezi hıncı ve seçimler: Buna karşılık, hak ve özgürlüklerini kullanarak anayasal düzeni korumaya çalışan yurttaşların arkasında dış güçler aramak, artık bir AKP-MHP ittifakı klasiği. SA’ya gezi öncesi açıklanan ve Anayasa madde 138’i dinamitleyen Gezi kararlarını öven CB; üst yargıya gözdağı verdi. Gezi’yi dış güçlere bağlayarak halkı aşağıladı. Oysa Gezi, belli liderlerin çağrısı ile veya dış güçlerin tezgâhı ile gerçekleştirilmesi olanaksız kitlesel bir demokratik hareket. Avrupa Mahkemesi kararlarına meydan okumayı sürdürdü. 2023 seçimlerine yönelik şantaj malzemeleri üzerine ipuçları verdi.

•“Yurtta ve dünyada savaş”: Ulusal ve uluslararası ölçekte, çifte karşıt söylem, iktidar için savaş sloganı gibi. Aydınlanma Çağı’nın yaşandığı, hukuk devletinin ve insan haklarının doğduğu Batı’ya karşı sistematik hasmane söylem, kendi özgür tercihi ile kurumlarında, hukukunda ve değerler sisteminde yer alan Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığı değil mi? Tam tersine, Taliban’a karşı pek yumuşak ve kibar bir dil Afrika, Orta Asya ve Orta-Doğu otoriter yönetimleri ve diktatörlere övgülerle sürüyor. Ulusal ölçekte ise laiklik-yurttaşlık ve özgürlük düşmanı cemaat ve vakıfları kollama ve dışarıda, dinci-otoriter yönetimlere yaklaşım tarzı arasındaki koşutluk açık. Demokratik cumhuriyetçilere yönelik ötekileştirici ve siyasal iktidarın serbest seçimler yoluyla eldeğiştirdiği devletlere yönelik olumsuz tavır arasındaki koşutluk da açık. Amaç belli: Seçimlerde demokratik cumhuriyetçielere karşı “dış güçlerle işbirliği” ithamını kullanıma sokmak.
***
Bütün bunlar, PBYDBY kurgusu ile kurul halinde yönetimi, siyasal sorumluluk ilkesini, demokratik denge ve denetim düzeneklerini tasfiyesinin bir sonucu. Bu nedenle işe, parlamentoculuğun temel kurum, kural ve ilkelerini yeniden inşa ile başlamak gerekiyor.

Başbakan Davutoğlu’nun Cumhuriyet’e “Bedeli olur” Sözü Üzerine


Başbakan Davutoğlu’nun Cumhuriyet‘e “Bedeli olur” Sözü Üzerine..

Musa Kart çizimi, 17 Ocak 2015, Cumhuriyet

Musa_Kart_cizimi_17.1.15

Hem Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu‘na, Boğaziçi Üniversitesinden bir Profesör olarak,

Hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak yazıklar olsun…

Çifte teessüflerimizi bildiriyoruz Davutoğlu’na..

“Bedeli olur..” diye hiç sıkılmadan Cumhuriyet Gazetesi‘nin kişiliğinde basın özgürlüğüne apaçık tehdit savuracağına, tam da ters konumda yer almalıydı..

Sınırları belirsiz, mayın gibi bir kavram olan “Dince kutsal değerler” e saldırmak,
saygısızlık etmek aklı başında hiçbir aydının, bu arada en başlarda da Cumhuriyet Gazetesi‘nin yapacağı iş değildir. Biz Aydınlar, insanların sorgulayıcı akıl sahibi olmasını ve
her şeyi sorgulamasını, yaşamı eleştirel akılla kavramasını dileriz.

Saygın Immanuel Kant haykırıyordu :

“SAPERE AUDE”; Aklını kullan!

Tüm insanların kökeni – türü ne olursa olsun hurafelerle akıllarının tutsak edilmesine
karşı çıkarız.

AYDINLANMA Çağı ile bu yüzyılların saygın uğraşını, can alan – deri yüzen uğraşını doruğa çıkartıp (Hallac-ı Mansur’a “En’el Hak” dediği için bin selam olsun!),
sınırsız – ölçüsüz – zalim – vicdansız – despot eli kanlı ve de
İsa’ya ihanet eden inanç sömürgeni Kilise‘nin çağ ve akıl dışı iğrenç saltanatını yıkmıştık.

İrticanın bıraktığ binlerce suç kanıtından yalnızca birkaçı Paris Carnavelle Müzesinde :
İNSAN DERİSİ İLE KAPLI ANAYASALAR!
*****

Başbakan Davutoğlu “Bedeli olur” diye apaçık Cumhuriyet‘i tehdit eder ve
ülkemizin milyonlarca mütedeyyin kitlesini de ardına aldığını hesaplayarak (?)
Yüzyılların aleti Dince kutsal değerler aforizması ardına sığınarak
İnsanlığın Aydınlanma tarihinde kendisine nasıl bir yer hazırladığını hiç düşünüyor mu acaba?

Geçelim Davutoğlu’nu, Türkiye’de basın – düşünce – fikir özgürlüğünün sınırlarını
nereden geçireceksiniz? Son kırıntıları da, bir kez daha soralım;:

“Dince kutsal değerler”
 kalkanını dayayıp silip süpürecek, duvara mı yapıştıracaksınız?
*****

Hz. Muhammet
yaşa idi eleştirilmesine ne derdi?
Yaşamında iken sahabe ile topladığı meşveret toplantıları ne anlama gelmektedir?
O’na en büyük saygısızlığı hatta ihaneti öldüğünde cenazesini yerde bırakarak
halifelik kavgasına girişenler yapmadı mı??

Hz. Ali, kendisini bu mide bulandıran kavgaların dışında tutup kuzeni,
eşi Fatıma’nın babası da olan Peygamberi kendisi bizzat defnetmedi mi?

Sonra da Peygamberin yerine “sözde” geçirilen 4 Halife‘den 3’ünü öldürmedi mi Müslümanlar?
“Sözde” diyoruz çünkü Peygamber Tanrı’nın Halifesi değildi, “Tebliğ edicisi” idi;
Vekili değildi, “Elçisi” idi. Nerden çıkarıldı Tanrı’ya yeryüzünde vekalet? İnsaf edin!

Uydurma Halifelik icat etmek ve sonra da Halifeliği; eli kanlı Alevi katili – soykırımcısı
Osmanlı Padişahı Yavuz Selim ile birlikte, Mısır’da Memluklardan gaspedilen
Halifelik yetkilerini 1517 sonrasında Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi / Zıllullah makamına
çirkin siyaset adına çıkarmak ve saltanatını iyice erişilmez – dokunulmaz, mutlak (saltık) kılmak,
haşa Tanrı katına çıkarmak… din içi midir; Allah’a şirk koşmanın ta kendisi günah-ı kebair (büyük günah) midir ?

Tüm bunları ve daha nice utandırıcı ve hesabı verilmemiş, verilemeyecek ama özeleştirisi de yapılmamış günah dolu eylemleri unutacak / unutturacak (!?), sonra da Charlie Hebdo‘nun birkaç karikatürü yüzünden kan dökecek (DİB Başkanı Prof. Ali Görmez “Yalnızca 12 ölüm” diyebiliyor!?) ve ülkemizi zaten sansürden – baskıdan boğulurken iyice cendereye sokacaksınız..

Yok, yok.. O denli uzun değil Bay RTE ve Başbakan Davutoğlu ve de tutsak alınmış
300’ü aşkın vekilden oluşan muazzam, kadir-i mutlak AKP grubu..

Avrupa Parlamentosu‘nun da uyarılarına kulak verin..
Dince kutsal duyguları asıl istismar eden ve siyasete alet eden sizlersiniz..
Bir de suret-i haktan görünmeye çalışıyorsunuz.
Böylesi orta oyununu bu halk da, bunca kuşatılmışlığına karşın yemez..
Lütfen kendinize gelin ve ateşle oynayarak 3-5 oy hesabı yerine ülkemizi
çok tehlikeli gerilimlere sürüklemeyin!
*****

Sizin hiç vicdanınız yoksa bile aklınız da mı bunca kıt ey din bezirganları??
Ülkeyi 2 çift sözle rahatlatmak varken, bu yangın körükle gitmek niye?
Seçim yaklaştı, uçan kuştan medet mi umuluyor?
Softa siyasetiniz batsın!
Niçin unutursunuz; siyaset de dahil din de, her şey ama her şey insan mutluluğu için değil mi?

Yoksa siyaset yaptığınızı mı düşünüyorsunuz hala, üstelik burnundan da kıl aldırmadan!?
Güldürmeyin, o yaptığınızı zannettğiniz süreç sizi hücrelerinize dek tutsak almış!

Kısa bir mola alıp, olup bitene biraz da dışından bakmak ve hep yapageldiklerinizden
bir parça farklı şeyler yapmaya ne dersiniz??

Albert Einstein de benzer şeyler öneriyor, sanılmasın ki öneri biz fakirindir…

Büyük ATATÜRK‘ün, Batı pozitivizminden, Aydınlanma Devrimi birikiminden de esinlenerek bıraktığı altın öğüdü (22.09.1924, Samsun öğretmenleriyle konuşmasından);

  • “ Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için,
    en gerçek gösterici bilimdir, tekniktir. Bilim ve tekniğin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cehalettir, sapkınlıktır.”

    Haa.. Cumhuriyet Gazetemize gelince…
    O, böylelerini çok gördü, geçirdi.. Öyle çok deneyimli, birikimli ki, bağışık neredeyse..
    Sizin anlayacağınız deyimle “afsunlu”!.. Boşa uğraşmayın, fena çarpılırsınız efendiler..

    Sevgi ve saygı ile.
    17.01.2015, Ankara

    Dr. Ahmet Saltık
    www.ahmetsaltik.net