Etiket arşivi: Ankara Tabip Odası

Ankara’da Gölbaşı Ahiboz Köyünde Şarbon Hastalığı ve Karantina Uygulaması Ankara Tabip Odası Ön İnceleme Raporu

Ankara’da Gölbaşı Ahiboz Köyünde Şarbon Hastalığı ve Karantina Uygulaması Ankara Tabip Odası Ön İnceleme Raporu

Ankara Tabip Odası, 31/08/2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Ankara’nın Gölbaşı ilçesi, AHİBOZ  ile GÜLALAN KÖYÜ arasındaki KİPMAN firmasına ait alanda (alanın yarısında iş makinelerinin bulunduğu) yeni yapılan çiftlikte Brezilya’dan ithal edilen 3959 büyükbaş hayvan Kurban Bayramı için hazırlanırken; kontrol yapan veteriner hekimler ve İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü yetkilileri hayvanlarda şarbon hastalığı tespit ederek, bölgeyi karantinaya almışlardır. Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Vedat Bulut, Dr. Muharrem Baytemür ve Dr. Ercan Yavuz’dan oluşan heyetimiz bölgeye giderek inceleme yapmışlar ve yetkililerle görüşmüşlerdir.

Görüşmede yetkililerce “Hijazi Group aracılığıyla Brezilya’dan Et ve Süt Kurumu için ithal edilen 3959 adet büyükbaş kesimlik hayvan, Kurban Bayramı öncesinde Gölbaşı’nda Ahiboz’a 2, Günalan’a da 3 kilometre uzaklıkta bulunan bir tesise koyuldu. Hayvanlardan bazılarının ölmesinin ardından Gölbaşı Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri tarafından hayvanlarda şarbon hastalığı saptandı. Bunun üzerine işletme ve çevresinin önceki akşam karantinaya alınmasının ardından 60’a yakın hayvan itlaf edildi.” denilmiştir. Et ve Süt Kurumu’ndan dün yapılan açıklamada da “söz konusu etlerin piyasaya sürülmesi gibi bir durum söz konusu değildir.” denildi.

Karantinaya alınan tesise yaklaşık 3 km uzaklıkta bulunan Ahiboz ve Günalan mahallelerinde hayvancılıkla uğraşanlar, hayvanların koyulduğu tesisin yaklaşık 20 gün önce kurulduğunu ve şarbon hastalığını bayramın 2.  günü duyduklarını söylemişlerdir. Ankara merkeze 41 km uzakta Gölbaşı İlçesi Ahiboz mahallesinden Günalan mahallesine gidiş yolunda  kontrol noktaları oluşturulduğu, kontrol alanı çapının 3 km ve gözleme alanı çapının 7 km olarak tutulduğu öğrenilmiştir.

Bölgede yaptığımız incelemede, çiftlikte çalışan personelin ve Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerinin iş güvenliği önlemlerini aldıkları, kişisel koruyucu giysi giydikleri ve de 3M maske kullandıkları gözlenmiştir. Hayvanların izleme ve muayenelerinin yapıldığı, sağlam hayvanlara aşılama faaliyetlerinin yürütüldüğü görülmüştür. İlçe Tarım ve Orman Müdürü, İl Tarım ve Orman Md. Yardımcısı ve Koruma Şube Müdürü ile birlikte veteriner hekimlerin şarbon belirlendiği günden bu yana karantina başlattıkları ve ilgili mevzuat uyarınca önlemleri aldıkları anlaşılmaktadır.

Hayvanların toplama alanından 300 m uzaklıkta çalışma ortamı kurulduğu, hayvanlardan örnekler alınarak analizleri için gönderildiği görülmüştür. Bölgeye 100 ton kadar kireç getirildiği, şarbon hastalığı saptanan hayvanların gömülerek kireçlendiği anlaşılmıştır. Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileriyle görüşmemizde yurt dışından ithal edilen hayvanların denetiminin 3 noktada gerçekleştiği, 1. noktanın gümrüklerde olduğu, hayvanların yurt dışından getirilişinde hastalığın kuluçka döneminde 1. incelemede anlaşılmazsa bile, hayvanların çiftlikte yeniden muayenelerinin yapıldığı ve hastalığın bu aşamada saptandığı ifade edilmiştir. Hayvanların kesim sonrası etlerinden alınan örneklerin yeniden PCR testlerine sokulduğu ve bu şekilde bir seri kesimde 2 hayvanda test sonucu pozitif olduğu için, karkas halindeki 10 hayvanın imha edildiği belirtilmiştir. Hayvanlarda kullanılan aşının Etlik-Ankara’da bulunan Tarım ve Orman Bakanlığı Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü’nden yeterli miktarda sağlandığı öğrenilmiştir. Çiftlikten hayvan satışının bulunmadığı ve şarbonlu ürünlerin piyasaya çıkarılmadığı ifade edilmiştir. Çiftliğin 300 m yukarısında bulunan ”Bu mahallede şarbon hastalığı var’’ levhası dışında başkaca uyarıcı yönlendirme levhaları ve kolluk güçleri denetim noktaları görülmemiştir.

Gözlemlerimizde Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerinin gerekli önlemleri aldıkları ve hayvanlarla doğrudan teması olan kişilerin koruyucu güvenlik önlemlerinin alındığı kanısına varılmıştır. Bu konuda yetkililerle görüşmelerin ve bölgede incelemelerin sürdürülmesine, konunun uzmanı olan meslektaşlarımız ve ilgili kurumlarla bağlantıya geçilerek, insan sağlığı yönünden çiftçilerde aşılamaların ve sağlık denetimlerinin yapılmasının sağlanmasına karar verilmiştir.

Bundan sonraki süreçte de toplum sağlığını koruma için; bu hayvanların ne denli karantinada kalacağını, sonlarının ne olacağının ve bu hayvanlarla birlikte ülkemizin öbür bölgelerine getirilen hastalıklı hayvan olup olmadığının izlemcisi olacağımızı belirtiriz.

Bu konuda uzmanlarına hazırlattığımız Şarbon hastalığı ve korunma yöntemleri broşürümüz basılarak bölgedeki çiftçilere ve aile hekimlerine Ankara Tabip Odası tarafından dağıtımı sağlanacaktır.
=============================================
Dostlar,

KURBAN BAYRAMI ARMAĞANI ŞARBON!

Öncelikle bu ön raporu hazırlayan ATO Başkanı Prof. Dr. Vedat Bulut, Dr. Muharrem Baytemür ve Dr. Ercan Yavuz meslektaşlarımıza çoook teşekkür borçluyuz.

Hemen bir toplantı yapılması ve toplumun bilgilendirilmesi amaçlı toplantı çağrısı yaptılar bizlere ancak çoğunluk tatil için Ankara dışında olduğundan, böyle bir toplantı yapılamadı.
İş başa düştü diyerek 3 kıdemli meslektaşımızın yerinde yaptığı inceleme değerlidir..

3 Eylül sonrası haftada böylesi bir bilimsel toplantının yapılabileceği ve gerekli raporların çıkacağı umudu içindeyiz. Biz de sorunu izliyor ve katkı vermeye çalışıyoruz. Sitemizde önceki gün, TTB (Türk Tabipleri Birliği) basın açıklamasını paylaştıktan sonra, yazının altında Şarbon hastalığı ile ilgili önemli noktaları bir Halk (Toplum) Sağlığı Uzmanı sorumluluk ve yetkisiyle yazmıştık :

TTB basın açıklamasının ve altında bizim eklediklerimizin bir kez daha özenle okunmasını dileriz.

Öte yandan, D . Bulut – Dr. Baytemür – Dr. Yavuz 3’lüsünün ön raporunda dikkat çeken noktalar ve bağlantılı çağrışımlarımız var :

  1. Ankara – Gölbaşı köylerinde kurulan bu tesis, yöre köylülerinin belirtmesi ile ”yeni” dir. Kurban Bayramı öncesi kurulduğu / kurdurulduğu anlaşılmaktadır.
  2. Yeni kurulan / kurdurulan grubun adı ”Hidjazi” dir, okunuşu ”Hicazi” olup, ”Hicaz” kodlaması ile özel bir iletisinin (mesajının) olup – olmadığını bilmiyoruz.
  3. ‘Hidjazi” grubunun, ESK adına yurt dışından kurbanlık hayvan dışalımına (ithaline) aracılık ettiği anlaşılmaktadır.
  4. Dört bine yakın büyükbaş kurbanlık hayvan Brezilya’dan, bu aracı ticaret şirketi eliyle ESK için ithal edilmiştir. Buradan da anlıyoruz ki, bir kamu kurumu olan ESK, bu dışalımı kendisi yapma gücünden yoksundur ve bu hizmeti ihale ile aracı şirketlere ücreti karşılığında gördürmektedir. Bu ihalenin yapılma koşulları, bedeller, Hidjazi adlı şirketin kaç günlük olduğu, ticari sicili, ortakları… açıklanırsa pek çok sorun aydınlatılabilir. Yoksa Şartname ticari sırdır denilip HALKIN SAĞLIĞI bir kez daha yandaş şirketlerin kârları uğrun feda edilecek midir?
  5. Türkiye’nin kurbanlık hayvan gereksinimini bile karşılayamadığı, dışarıdan et ve ürünleri satın aldığı bir kez daha kanıtlanmıştır.
  6. Olmadık konularda fetvalar üreten Diyanet, dış borç bunalımında inim inim inleyen ülkede, bu bayram kesim yapılmaması çağrısını neden yapmamıştır? Kişiler borçlanarak kurban kesemezken, ülkenin borçlanarak kurbanlık ithali için İslam’da bir çözüm üretilememiş midir? Öyle ya, İmam Gazali 1200’lü yıllarda İslamda İçtihat kapısını kapatarak İslami hükümleri dondurmuştu. Kendini yenileyemeyen İslam, Kuran – Allah – Cehennem – İman  gücüyle tabulaştırmayı ve çağın kendisine uymasını dayatmayı sürdürüyor.. Nereye dek, çok uzak değil herhalde..
  7. En çok 4 günde 4 milyon dolayında hayvan kesimi; insan – çevre – hayvan sağlığı açısından ciddi bir halk sağlığı riski hatta tehdididir. Gelişmiş ülkelerin bile böylesine ağır bir yükün altından kalkması hiiiç kolay değildir. Acaba; İslam dini, bilim böyle söylerken, gene de kulak tıkayarak, 3’lü tehdidin göze alınmasına izin vermekte midir; hangi kaynaklara dayanarak??
  8. Bir kez daha yazalım : Dünya Sağlık Örgütü, İnsan ve Hayvan sağlığını ayırmadan, TEK TIP – TEK SAĞLIK (Single Medicine – Single Health!) vurgusu yapmaktadır ancak Türkiye’de son adıyla, ”Gıda, Hayvancılık” sözcüklerinin bile adında bulunmadığı Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı sözde birlikte bu alandan sorumludur. Ancak ilgili 5179 sayılı yasa ile 663 sayılı KHK’de 2 Bakanlığın eşgüdüm – işbirliğine ilişkin açık – net düzenlemeler yoktur. AB ve ABD’de bu amaçla özerk bilimsel kurumlar oluşturulmuştur (sırasıyla EFSA ve FDA) ve başarılı biçimde süreç yönetimi sürdürülmektedir. Her 2 Bakan ayrı ayrı açıklama yapmaktadır. İlki, insanlarda ”deri lezyonları” görüldüğünü söyleyerek açıkça ”6 kişide ŞARBON tanısı konmuştur” demekten kaçınmakta; ikincisi ise Şarbon’un Türkiye’de önceden de varolduğuna sığınarak önceki yıllarda benzer olguların basında yer almadığından yakınarak kendini aklamaya çalışmaktadır. Şarbonu yaz(a)mayan Basın görevini mi yapmadı, iktidar tarafından sansürlendi mi!? Hazindir, traji-komiktir Tarım Orman Bakanının sözleri.
  9. Herrrrr bir şeyin başı Erdoğan’dan tık çıkmamaktadır.. Devr-i AKP’de müslüman Türk halkı, Kurban Bayramında, kurban görevini yerine getirirken Şarbon yakalanmaktadır. Hâşâ, Cenab-ı Allah da mı Batılıların safına geçmiş ve ”kötülük toplumuna dönüştüğü” söylenen Müslüman Türk Milletini cezalandırmaktadır!?
  10. Biz, bu Şarbon belasının da Batılı şer odaklarının bayrak ve ezanımıza saldırısı olarak Erdoğan tarafından halka açıklanmasını bekliyorduk ki; Tarım Orman bakanı olacak zat Dr. Pakdemirli, ciddi bir politik – stratejik hata yaparak, Şarbonun Türkiye’deki otlardan kaynaklandığını açıklama gafletinde bulundu.. Erdoğan’ın eli böğründe ya da ağzı açık kaldı korkarız.. Bakan / Sekreter Pakdemirli adına gerekli not alınmıştır Saray’daki üst Kabine tarafından sanırız..
    *****Bir dahaki bayrama kalmaz, bu da geçer inşallah ya hûûûûûû;..
    Hamdedin, dininizi ve kininizi sakın eksik etmeyin elhamdülüllah..
    Onların şarbonlu sığırları varsa bizim de Allahımız var..
    Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemimiz sayesinde
    bu mel’un saldırıyı da, 3 vakte kalmaz, süratle defedeceğiz inşaallah..

Sevgi ve saygı ile. 02 Eylül 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Not : Konuya ilişkin doğru – bilimsel bilgiye erişim için Dünya Sağlık Örgütü‘nün ve CDC’nin aşağıdaki web siteleri erişimlerini tıklayınız..  Google, hiç de fena olmayan çeviri de yapıyor biliyorsunuz.

http://www.who.int/csr/resources/publications/anthrax/WHO_EMC_ZDI_98_6/en/
(Guidelines for the Surveillance and Control of Anthrax in Human and Animals)

https://www.cdc.gov/anthrax/basics/how-people-are-infected.html

 

 

Sağlıkçılar 14 Mart’ta İstemlerini Yineledi

Sağlıkçılar 14 Mart’ta İstemlerini Yineledi

14/03/2017, http://www.ato.org.tr/news/show/163 

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır…)

Sağlıkçılar 14 Mart'ta Taleplerini Yineledi

Ankara’da her yıl düzenli olarak sürdürülen 14 Mart Resmi töreni Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi.

Her yıl uygulanan program kapsamında dekanlar, öğretim üyeleri, hekimler, öğrenciler ve Ankara Tabip Odası yönetim kurulu üyelerinin katılımıyla yapılan Anıtkabir ziyaretinin ardından Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Abdulkadir Noyan Salonu’nda ülkenin sağlık ortamı ve eğitimin durumu üzerine konuşmalar yapıldı.

Törene; Ankara, Hacettepe, Gazi, Başkent, TOBB ETÜ, Yüksek İhtisas, Yıldırım Beyazıt Tıp fakültesi dekan ve dekan yardımcıları, Ankara Tabip Odası Başkanı
Dr. Vedat Bulut, ATO Genel Sekreteri Dr. Mine Önal, Yönetim Kurulu Üyeleri
Dr. Metin Baştuğ, Dr. Zafer Çelik, hekimler ve tıp fakültesi öğrencileri katıldı.

Törende sırasıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Dr. Şehsuvar Ertürk, ATO Başkanı Dr. Vedat Bulut, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 5. Dönem öğrencisi,
Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Görevlisi tarafından sağlık ortamını,
tıp eğitiminin son durumunu ve sorunlarını kapsayan konuşmalar yapıldı.

Dr. Vedat Bulut 14 Mart Tıp Bayramının kutlamadan ziyade Türkiye’deki sağlık politikalarının ve sağlık çalışanlarının sorunlarının masaya yatırıldığı bir hafta haline geldiğini belirterek “Geçmişimizin gururla andığımız izleri, yerini geleceğimizin endişesine bıraktı” dedi.

Dr. Vedat Bulut konuşmasında emekli hekimlerin sorunlarına, sağlıkta şiddete, kamudan ihraçlara, sağlıkta dönüşüm süreciyle yaşanan performans baskısına da değindi.

Resmi törenin ardından Türk Tabipleri Birliği, Ankara Tabip Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası, Türk Hemşireler Derneği üye ve yöneticileri Hacettepe Üniversitesi bahçesinde biraraya gelerek
sağlık emekçilerinin taleplerini dile getirmek için Sağlık Bakanlığı’na yürümek istedi.

Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının önlükleri ile Bakanlık önüne yürünmesi polisler tarafından engellendi. Sağlık emekçilerinin önlüklerini çıkarmadan yürüyüşe izin vermeyeceğini belirten polislere gerekçe sorulduğunda, “2911’e göre önlüklerinizle yürüyemezsiniz” yanıtının verilmesi tepki çekti. Uzun süren tartışmaların ardından önlüklerini çıkarmayı kabul etmeyeceklerini belirten meslek odası üye ve yöneticileri Hacettepe Üniversitesi bahçesinde basın açıklaması düzenledi.

Türk Tabipleri Birliği, Ankara Tabip Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası, Türk Hemşireler Derneği üye ve yöneticileri “14 Mart Tıp Bayramında
sağlıkta taşerona,
sağlıkta dönüşüme,
sağlıkta şiddete,
şehir hastanelerine,
piyasalaşan sağlık sistemine,
OHAL’e, KHK’lere, hukuksuz ihraçlara
Hayır diyoruz”
pankartı açtı.
Eylemde, “Sağlıkta Şiddet Sona Ersin”, “Yaşamak, Yaşatmak İstiyoruz” sloganları atıldı.

Ortak açıklamayı yapan Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Bulut,
14 Mart Tıp Bayramının kutlamadan ziyade bir anma haline dönüştüğünü söyledi.
OHAL sürecinde 2761 hekim ve 10 binin üzerinde sağlık çalışanının kamu görevinden çıkarıldığını belirten Bulut, “Adil ve demokratik yargılama usullerine uyulmadan
keyfi bir şekilde işlerine son verilen sağlık çalışanlarıyla sorunlarını tartışmak ve çözüm önerileri üretmeyi, meslek örgütlerimizin bu dönemdeki temel sorumluluğu olarak görüyoruz. Sağlık çalışanlarının görevlerine bir an önce kavuşabilmeleri, 14 Mart’a giderken öncelikli talebimizdir.” diye konuştu.
Bulut, “Hekimler kısa sürelerde çok sayıda hastaya bakmaya zorlanıyor, bu durum acilen düzeltilmelidir. Çalışma koşulları iyileştirilmeli, örgütlenme özgürlüğü, çalışma ortamının demokratikleştirilmesi, emekliliğe yansıyan güvenceli ücret ve mesleki gelişim hakkı, uluslararası normlara uygun olarak çalışma süreleri düzenlemelidir. ‘Hekim-Emekli Hekim Ücretleri’ ile ilgili önerilerimizi içeren çalışma koşullarımız iyileştirilmeli, ‘Fiili Hizmet Zammı Yasa Tasarısı’ ve sağlık çalışanlarının hakları verilmelidir” diyerek taleplerini sıraladı.​

Türk Tabipleri Birliği İkinci Başkanı Dr. Sinan Adıyaman da TTB’nin 1980 yılından beri 14 Mart’ı bir bayram olarak kutlamadığını belirtti. Sağlık alanındaki keyfiliğin, hoyratlığın ve despotluğun günbegün arttığına dikkat çeken Dr. Sinan Adıyaman dört talep sıraladı. Çalışma koşullarının iyileştirilmesini, emeklilikte insanca yaşanacak bir ücreti, sağlıkta şiddetin sona ermesini, yıpranma hakkını ve haksız ihraçlara son verilerek sağlık çalışanlarının görevlerine iade edilmelerini istediklerini kaydeden Dr. Adıyaman “Özlük haklarımızdan ve demokrasi isteğimizden asla vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu.

SES Eş Genel Başkanı Gönül Erden de konuşmasında “Uzun zamandır bizimle görüşmeyen Sağlık Bakanı’na kamuoyu aracılığıyla sorunlarımızı iletecektik, önlüklerimiz bahane edilerek engellendik. 14 yıldır sağlıkta dönüşüm adı altında biraz daha krize sürüklenen bir ortamda 14 Mart Tıp Haftasına girdik” sözlerini kaydetti.

Devrimci Sağlık İş adına konuşan Gürsel Kaya da “Bu ülkeyi yönetenler sağlıkta devrim yaptık diyor, biz halkımıza gerçekleri anlatmakla yükümlüyüz. 14 yılda yapılan bir devrim değil kaos”  dedi.

Basın açıklamasının tamamını okumak için tıklayınız.
====================================
Dostlar,

Biz de oradaydık Ankara Tabip Odası üyesi olarak.. (Sabah da Anıtkabir’de..)
Polis, “Ankara Tabip Odası”, “SES”, “DİSK”, “Türk Hemşireler Derneği”.. yazan yeleklerin ve pankartların yürümemize
engel olduğunu söyledi!?
Tüm çabalar iknaya yetmedi. 50-60 kişi kaldırımdan, slogan atmadan Sağlık Bakanlığı önüne yürüyecek ve orada basın açıklaması yapacaktık. Bunun için Valilikten ayrıca izin almamız gerektiğini söylüyordu çok öfkeli polis şefi.. Sesini yükseltiyor ve bağırarak azarlıyordu adeta bizleri. Kendisiyle konuşan hekimlere “sen” diye hitap ediyordu.
Hiç ama hiç nezaketli olma yükümü duyumsamıyordu.
Bizim sayımızdan çok polis vardı. Ne çok korkuyorlardı..
Kimi polisler boş boş bakıyordu, her şeye yabancılaşmış gibiydiler..
Kimilerinin gözlerinde açık ve bol kin – nefret – öfke ve kızgınlık okunuyordu..
Şırnak İdil’de IŞİD militanlarının devlete meydan okuyan yürüyüşlerini seyreden polis, Ankara’da 50-60 sağlıkçıyı yürütmüyordu.. Geçen yıl yürümüştük oysa,
AKP çemberi daraltıyor her geçen gün.. OHAL bahane – FAŞİZM ŞAHANE!

IŞİD İdil'de yürüdü ile ilgili görsel sonucu

FAŞİZMİ BİR KEZ DAHA DÜN ANKARA’DA GÖRDÜK..

Yazıklar olsun ülkemizi hukuksuz – demokrasisiz bırakanlara ve
onlara bilerek – bilmeyerek alet olanlara..

Sevgi, saygı ve kaygı ama UMUT ile.
15 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Ankara Tabip Odası Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ŞEHİR HASTANELERİ SEMPOZYUMU

ŞEHİR HASTANELERİ SEMPOZYUMU

ŞEHİR HASTANELERİ SEMPOZYUMU

Bilkent ve Etlik Şehir Hastaneleri Vesilesiyle, 11 Mart 2017 – Ankara

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Ankara Tabip Odası,13 Ocak 2016’da “Mimarlar ve Doktorlar Entegre Sağlık Kampüslerini Masaya Yatırıyorlar-
Sağlıkta Dönüşüm / Entegre Sağlık Kampüsleri Tartışmaları
 -1”
başlığında bir araya gelerek şehir hastaneleri hakkında bilgi paylaşmışlardı.
Toplantıda kamu özel ortaklığıyla yapılacak bu hastanelerin kente, sağlığa, halka,
sağlık emekçilerine ve ülke ekonomisine etkilerini değerlendirmişlerdi.

Sağlıkta dönüşümün, hukukla, iktisatla, finansmanla, kentle, yaşamla, sağlık çalışanlarına ve sağlık hizmeti alacaklara etkilerini bütünlüklü olarak ele almak gerektiği açık. Bilgi alışverişi ve tartışmaya devam etme kararı verildi. Ankara’da yapılacak ve “dünyanın
en büyük sağlık tesisleri” olacağı söylenen Etlik ve Bilkent şehir hastaneleri üzerinden
ülke ölçeğine bakmanın konuyu anlamayı kolaylaştıracağı düşünüldü.

Hastanelere kilit, yollarımıza kilit, şehrimize kilit

Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin yaptığı incelemeye göre ruhsat sorunu olduğu, kaçak inşaat olabileceği değerlendirilen Bilkent Şehir Hastanesi 1 milyon metrekare alanda giderek yükseliyor, büyüyor. Mega projeler, kimilerine göre kalkınmanın ifadesi. Ama bütüncül planlama ilklerinden yoksun, kent hayatını al üst edecek ve kentsel ulaşımı tıkayacak bir mekansallığın karşılığı olarak ortada duruyor. Şehir hastanelerine ulaşılacak yol yok.Böylesine büyük metrekareleri kaldıracak alt yapı yok. Şehir hastaneleri, kentimizi kilitlemeye, yollarımızı işgal etmeye, ormanlarımızı yok etmeye aday mekanlar olarak şehirlerimizi hapishaneye, sağlığımızı bozmaya aday. Etlik Şehir Hastanesi de yine 1 milyon metrekare alan büyüklüğüne sahip, yine binlerce odalı…Ama oraya da gidecek yol, oluşacak yükü alacak kapasite yok.

Hasta garantili hastane!

Kentin üzerine gelen bu plansız yük işin bir yanı. Şehir hastaneleri, var olanları yutan bir canavar aslında. Etlik ve Bilkent açılınca, Ankara kent merkezindeki Cumhuriyetin tarihsel ve planlı döneminin izlerini taşıyan bir çoğu tescilli kültür varlığı olan 13 erişimi kolay devlet hastanesi kapatılacak. Sağlık Bakanlığı, şehir hastaneleri için şirketlere yüzde 70 doluluk oranı garantisi verdi. Hastalıkları önlemek değil Sağlık Bakanlığı’nın işi, hasta vaat ediyor artık şirketlere.

Maliyeti Ticari Sır!

Kalkınma Bakanlığı, Dünyada ve Türkiye’de Kamu-Özel İşbirliği Uygulamalarına İlişkin Gelişmeler başlıklı Ocak 2016 tarihli raporunda, ilk defa şehir hastanelerinin maliyeti resmi olarak açıkladı. Tabii bir de kamu özel ortaklığının imtiyaz/özelleştirme uygulaması olduğunu Kalkınma Bakanlığı da itiraf etti bu raporda. O tarihe kadar maliyete dair sorularımız “ticari sır” denilerek yanıtsız bırakıldı. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamaktan imtina ettiği rakamlar bu rapor ile gün ışığına çıktı. Gerçi bugün hala bakanlıkların açıkladıkları rakamlar birbirini tutmuyor.

Özelleştirme 40 yıla yaklaşan “savaşında” sağlığın, kentlerin, hastaların,
sağlık çalışanlarının ve kenti paylaşan herkesin atardamarına dişini dayadı.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Ankara Tabip Odası dünden başlayarak bugüne, bugünden başlayarak yarına bakmak için sorular sormaya ve yanıtları birlikte bulmaya davet ediyor.

Şehir Hastanelerinin bir bütün olarak masaya yatırılacağı Sempozyum’da;

  • Bir hastanenin adı “şehir hastanesi” olunca ne değişir? 
  • Bir hastane kamu özel ortaklığıyla yapılırsa aslında ne olur?
  • Bir hastane hem sağlığa, hem kente, hem çevreye hem hastalara hem sağlık çalışanlarına hem Hazine’ye hem bütçeye zararlı olabilir mi?
  • Bir hastane yaptırabilmek için gelecek üç kuşak borçlandırılabilir mi?
  • Bir hastane yaptırmak için sırf şirketler istiyor diye defalarca kanun değiştirilir mi?
  • Arazisi devletten, kirası çalışanların hakkı olan döner sermayeden, kur farkı garantili, aldığı kredisi Hazine garantili, tüm hizmetlerin de şirketten satın alındığı, devletin kiracı şirketin mülk sahibi olduğu, şirketlere otoyollar gibi doluluk garantisi verilen hastane yaptırılabilir mi?

Yukarıda sayılanlar sadece örnekler… Evet, tüm bunlar ve çok daha fazlası
“şehir hastaneleri” diye diye geliyor… Devlet sağlığa yatırım yapmıyor!
Devlet, sağlığı özelleştirip şirketlerin hayal bile edemeyeceği olanaklar sunuyor!
Bunların hiçbiri haber olmuyor, konuşulmuyor. Peki, bu işin aslı esası ne?
Şehir hastanelerinin gerçeği ne?
Gerçekleri konuşmak için mimarlar, doktorlar, hukukçular, iktisatçılar ve bu konuda sözü olanlar bir araya geliyor. Şehir efsanelerine karşı gerçekler ortaya çıkıyor.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi              Ankara Tabip Odası
===========================================
Dostlar,

11 Mart 2017 günü 10:00 – 19:00 saatleri arasında gün boyu bu kurultayda idik.
Sitemiz okurları anımsayacaklar, bu sitede 10’a yakın yazı yayımlandı “şehir hastaneleri” hakkında. Örn. bir yazımız aşağıdaki erişke (link) ile çağrılabilir :

  • ŞEHİR HASTANELERİ BİR SOYGUN – TALANDIR..

    Biz de oturumlar boyunca 3 kez söz alarak kapsamlı katkılar verdik.
    Tüm etkinlik kamera kaydına alındı. Yakında kitaplaştırılacağını umuyoruz.
    Metin elimize geçtiğinde, bu sitede sizlerin bilgisine (pdf olarak) sunacağız.
    ****
    Vatan Partisi’nin 10. Genel Kurultayı

    Bu dizeleri yazarken bir yandan da TV’de Vatan Partisi’nin 10. Genel Kurultayını izlemeye çalışıyoruz. Her şeyden önce tam bir sanat şöleni izliyoruz. Sahne performansı, dekor, kostümler, arka fonlar, ışıklandırma, koreografi, effekt müzik, seslendirme ve sözler (içerik), verilen iletiler son derece başarılı, coşku verici, sürükleyici, güç verici ve düşündürücü.. Bu boyutuyla yapımcı ve sergileyici sanatçıları içtenlikle kutlarız. Elbette Kurultaya böylesi bir yaratıcı boyut katan
    Vatan Partisi yöneticilerini de..
    Arena salonunu dolduran, yurdun her yerinden özveri ile koşan 10 bini aşkın yurtseveri de.. Biz profesyonel sorumluluğumuz ağır basınca Şehir Hastaneleri Kurultayına katıldık. Önceki yıl aynı salonda yapılan Vatan Partisi kongresinde bulunmuştuk. Anadolu Otelinde sürecek olan Kurultaya içtenlikle başarı diliyoruz. Genel Başkan Sayın Dr. Doğu Perinçek önderliğinde Vatan Partisi’nin ülkemizi – halkımızı bütünleştirici sorumlu ve ağırbaşlı politikalarını saygı ile selamlıyoruz.

*****
46 Yıl Sonra Gene 12 Mart..

Tarih 12 Mart 2017… 46 yıl önce 12 Mart 1971‘de Hacettepe Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencisi idik. Ülkede askeri darbe yapılmış, tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmişti..
9,5 yıl sonra 1 kez daha, 12 Eylül 1980’de yine askeri darbe yapılmış ve tüm ülkede gene sıkıyönetim ilan edilmişti..
Aradakileri geçersek… 15 Temmuz 2016’da bir “tuhaf” darbe girişimi (!?) ve
20 Temmuz 2016’dan bu yana neredeyse 8 aydır Türkiye OHAL rejimi altında
AKP iktidarınca inletiliyor
..
Ve akıl dışı biçimde, adına “anayasa değişikliği halkoylaması” (!?) denerek
zihni tuzaklanmak istenen Türk Ulusu, en az 100 yıl geriye savrularak,
büyük ATATÜRK sayesinde kan ve canla kazandığı egemenliğini Beştepe sarayına devretmesi isteniyor.. Bir karabasan (kâbus) gibi.. “Hayır” dır inşallah..

Sevgi ve saygı ile. 12 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

Dr. Benan Koyuncu’ya destek

ttb_logosu

Dr. Benan Koyuncu’ya destek

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Türk Tabipleri Birliği Asistan Hekim Kolu Üyesi Dr. Benan Koyuncu’nun açığa alınmasına karşı görev yaptığı Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’nin önünde bir basın açıklaması düzenlendi. Ankara Tabip Odası Asistan Hekim Komisyonu’nun çağrıcılığını yaptığı basın açıklamasına Türk Tabipleri Birliği İkinci Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, ATO yöneticileri ve hekimler katıldı. Açıklamaya Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Dr. Murat Emir de destek verdi.

Dr. Sinan Adıyaman, Dr. Benan Koyuncu’nun açığa alınmasına ilişkin olarak Üniversite Rektörü ile yapılan ve olumlu geçen görüşmeye vurgu yaparken, Dr. Murat Emir, bir hekimin hiçbir soruşturma yapılmadan açığa alınmasının kabul edilemez olduğuna dikkat çekti.

BASINA VE KAMUOYUNA

Bundan tam bir hafta önce asistan arkadaşımız Dr. Benan Koyuncu acil serviste görevli olduğu saatlerde KHK’nın 4. maddesi gereğince açığa alındı. Hakkında daha önce herhangi bir soruşturması olmayan arkadaşımızın apar topar görevinden alınması bizler açısından kaygı ile karşılanmıştır.

Yalnızca DR. Benan Koyuncu değil, kısa bir süre önce de Dr. Mihriban Yıldırım arkadaşımız da benzer iddialarla görevinden alınmıştır. Haklarında belki birçok şey duymuşsunuzdur! Ama gelin bir de bizden dinleyin; kimdir bu arkadaşımız, kimdir Asistan Hekim Komisyonu üyeleri?

“Önce okulunu bitir sonra bu işlerle uğraşırsın” diyenlere inat, okurken de çalışırken de “bu işler”le uğraştılar. Öğrenciyken de asistanlıklarında da halkın sağlık hakkının yanında tavır aldılar. Yeri geldiğinde öğrenci, yeri geldiğinde hekim ve sağlık hizmeti alan hasta olarak halkın sağlık hakkının yanında oldular. Emeğimize yabancılaşmamızı isteyenlere inat, sağlık politikalarının üretiminin de yönetiminin de uygulanışının da izleyicisi olmayı seçtiler.

Asistanlıkları boyunca arkadaşlarını sorunlarında yalnız bırakmadılar; “Eğitim değilse işimiz değil” (!) deyip nitelikli uzmanlık eğitiminin peşine düştüler, “Gına geldi” dediler, asistanlık eğitimi adı altında angaryaya ve mobbinge karşı durdular.
Savaşa karşı barışı, yaşam hakkını savundular.

Bu asistan arkadaşlarımızdan ikisi 15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrası başlatılan cadı avına maruz bırakıldılar. Haksız kadrolaşmalara karşı çıkan; bilimsel, demokratik, laik eğitim, sağlıklı bir ülke isteyen aydınlık yüzler iktidarın hedefine oturtuldular.

En çok soruşturma konusu edilen sosyal medya paylaşımları açığa alınma nedeni gösterildi, yetmedi; daha yaşanılabilir bir dünya hayalinin ifadesi olan bu paylaşımlar üzerinden çeşitli internet sitelerinde hedef gösterildiler, asılsız haberler ile masumiyet karinesini çiğnediler.

KHK’lar aracılığıyla işten atılan bu denli çok kamu emekçisinin bulunması ve bunların hatırı sayılır bir bölümünün, sözü geçen asistan arkadaşlarımızın suçlanmasında sendikal grev ve eylemler gibi anayasal haklar dışında hiçbir gerekçe bulunmaması, aslında bu KHK’ların esas amacını göstermektedir.

Dr. Benan Koyuncu arkadaşımız yalnız değildir.
Bu haksız uygulamalara karşı birbirimizi yalnız bırakmayacağız!
Dayanışmayı büyüteceğiz. (07 Ekim 2016)

Ankara Tabip Odası Asistan Hekim Komisyonu
=======================================
Dostlar,

Bu hazin hukuk katliamları katlanılmaz boyutlara ulaştı.
Tek 1 kişinin hukuku bile, uğruna dünyaları vermeye değer..
AKP iktidarının bu OHAL sürecini bahane ederek yıllardır gizli gündeminde olan SİVİL DARBEYİ açıkça sahnelediği değerlendirmeleri yaygınlaşmaya başladı ve biz de buna kuvvetle katılıyoruz.

Devlet memurlarının – kamu görevlilerinin disiplin ve ceza soruşturmaları ve yargılanmaları özel mevzuata ve hukuk kurallarına tabidir. Oysa OHAL Kararnamaleri ile tüm bu kamu görevi güvence hakları görmezden gelinerek hukuk ayaklar altına alınmaktadır.

Hukukun yaygın kabul gören, yerleşik en genel ilkelerinden biri, yaptırımların ölçülü – zorunlu olmasıdır. Koşullar gerektiriyorsa = yeterli somut kanıt varsa önce geçici olarak görevden el çektirme (açığa alma),

– suç ve cezanın kişisel olduğu ve
– kesin hükme dek herkesin masum olduğu karinesi evrensel ilkeleri asla unutulmaksızın

bu süre içinde özlük haklarının başta aylık – maaş – ücret olarak kısıntılı ödenmesi (asla toptan kesilmemesi!), oturuyorsa kamu lojmanından çıkarılMAması… ve hızla adil bir soruşturma ile, vazgeçilmez ve evrensel olan kutsal SAVUNMA HAKKI mutlaka usulüne uygun kullandırılarak.. işlem yürütülmesi gerekir. İdari işlemle kamu görevine son verilecekse, mutlaka idari yargı yolu açık kalmalıdır (Anayasa md. 125/1). Ceza yargılamasını gerektirecek hukuka uygun toplanmış kanıtlar varsa, konu yetkili – görevli yargı yerine dosyasıyla sunulmalıdır.

R.T. Erdoğan’ın “mağdur yok!” sözü dehşet vericidir.. (Basın, Hakim – Savcı kura çekimi töreni, 12.10.16) Erdoğan 241 şehidin hesabını sorarken “yüzlerce kez 241 kişi” yaşarken ebedi ölüme mahkum edilebilmektedir. Bunun savunulabilecek yanı yoktur. Erdoğan’ın zerrece hukuk – insan hakları nosyonu yok mudur ki; böylesine sorumsuz ve hukuku katleden, Yargı dahil Yasama ve İdareye açık talimat anlamına gelebilecek sözler etmektedir kamuoyu önünde?? Aynı Erdoğan Ergenekon – Balyoz vd. kumpas davaların savcılığını açıkça üstlenmiş; Anayasa Mahkemesi’nin bu davalarda sanıkların haklarının çiğnendiği (ihlal edildiği) kararını ise “tanımadığını – saygı duymadığını” ileri sürecek derecede hukuk ve Anayasa dışına düşmüştü.. Ağır Ceza Mahkemelerine Anayasa Mahkemesi’nin kararına direnerek uygulamamaları telkininde dahi bulunabilmişti! Kaymakamlara, mevzuatı bir yana bırakın anlamında açıkça suç işlemeye azmettiren konuşmaları da olmuştu. Hedef açıkça, az eğitimli seçmen kitlesi olmalı!

Erdoğan’ın bu söz ve davranışları, ne yazık ki, Türkiye için büyük bir risk, handikap ve talihsizliktir..

Yineleyelim : Kin ve intikam ile devlet yönetilmez..
Yalnız Ülkenin değil, insanlığın da temeli ADALETTİR!

Suça bulaştığı kanıtlanan her-ke-se, hukuka uygun – bağlı kalmak koşuluyla hak ettiği yaptırım elbette  uygulanmalıdır. Buna kimsenin itirazı ol(a)maz, olsa da hükmü olmaz. Ancak;

Herkes, başta Hükümet edenler olmak üzere sağduyulu, hukukun üstünlüğüne sonuna dek ve sadakatle bağlı kalmak zorundadır. Bu tutum hepimizin kısa erimde de uzun erimde de en yüksek yararına olacak tek yoldur.

Sevgi ve saygı ile.
12 Ekim 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Not : Yazımızın pdf biçimi için tıklayınız..
ohal_kararnameleri_-ile_akp-_insan_haklarini_bicmeyi_surduruyor

“Fethullahçı Yapılanma ve Sağlık” Panel Duyurusu

Ankara Tabip Odası

“Fethullahçı Yapılanma ve Sağlık” Panel Duyurusu

Değerli Meslektaşımız;

15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamu kurumlarında ve çeşitli vakıf üniversitelerinde “Fethullahçı Terör Örgütü/PDY” ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle çok sayıda kişi açığa alındı ve kamu görevinden men edildi.

Kurumlar açısından son derece yıpratıcı ve tehlikeli olan bu süreç, kamuda görevlendirmelerde liyakat ve hakkaniyet dışında bir ölçüt olmaması gerektiğini bir kez daha göstermiştir.

Liyakat dışı yollardan kadrolaşmaların en çok zarar verdiği sağlık sektöründe böyle bir sürecin tekrar etmemesi amacıyla Ankara Tabip Odası olarak

  • “Fethullahçı Yapılanma ve Sağlık”

başlığıyla bir panel düzenlenmesi planlanmıştır. Panelimizde Gülen Cemaati ve benzeri örgütlerin devlet kurumlarında ve sağlık sektöründe örgütlenme biçimleri ve mücadele yolları masaya yatırılacaktır.

28 Eylül 2016 günü Türk Tabipleri Birliği’nde gerçekleştirilecek olan toplantıya katılımınızı bekleriz.

Saygılarımızla.

Ankara Tabip Odası

Yer      : Türk Tabipleri Birliği Toplantı Salonu
Tarih   : 28 Eylül 2016 Çarşamba, saat 18:00
Adres  : Şehit Daniş Tunalıgil Sok. GMK Bulv. No:2 Kat:4 Maltepe-Ankara
Afiş için tıklayınız
Web sitesine yönlendirme

===========================================

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Türk Tabipleri Birliği‘ne bu girişimleri için teşekkür ederiz.

Dileriz PKK – FETÖ/PDY ilişkileri de gündeme getirilir??

TTB’nin Batı maşası bölücü terör ve suç örgütü PKK karşısında net tutum alması gerek..

ATO Başkanına, ATO ve TTB’ye aşağıdaki e-iletiyi yolladık :

*****
Sevgili arkadaşlar,
Sevgili Vedat, (ATO Başkanı)

İyi yaptınız by paneli düzenlemekle.. PKK – FETO bağları da konuşulur dilerim..
TTB, kesin olarak PKK’ya destek anlamına gelebilecek en dolaylı davranıştan bile uzak durmalı. Emperyalizmin maşası kanlı bölücü örgütü tüm eylemleriyle kesinkes dışlamalı..

Halihazırdaki TTB politikasının sürdürülebilirliği yok ve örgütümüzün başına, korkarız,
endişe ederiz ki sorunlar açabilir.. Sözlerimiz hiç ama hiç yanlış anlaşılmasın..
Önü – arkası, iması, başkaca mesajı yok..
Yalın bir kaygı ve istenmeyen sonuçlardan sakınılması dileği..

*****

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

NÜSED’den 1 Eylül Dünya Barış Günü Etkinliği

NÜSED’den
1 Eylül Dünya Barış Günü Etkinliği

(AS : Bizim notlarımz yazının altındadır…)

Söyleşi: 

“İnsanlık ve Hekimlik İdam Cezasını Mahkum Etmiştir”

Konuşmacı: Dr. Uğur Cilasun (Halk Sağlığı Uzmanı)
(Türk Tabipleri Birliği Eski Genel Yönetmeni)

Tarih: 1 Eylül 2016, Perşembe, Saat: 20:00
Yer: Nazım Hikmet Kültür Merkezi (Bahçe) Konur Sokak No: 51 Kızılay-Ankara

Düzenleyenler:
Ankara Tabip Odası
Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED)

==================================

Dostlar,

NÜSED‘in gerçek emekçilerinden meslektaşımız ve Hacettepe Tıp’tan sınıf arkadaşımız değerli hekim, Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Derman Boztok‘un Derneğin Genel Yazmanı (Sekreteri) olarak gönderdiği duyuru ve çağrı yukarıda.. Bu saygın Derneğin bir dönem (2010-12) 2. Başkanlığını yapmış olmanın onurunu da taşıyoruz.

Keşke biz de Ankara’da olabilsek ve katılabilseydik bu doyurucu ve önemli etkinliğe.
Konuşmacı Dr. Uğur Cilasun da Halk Sağlığı Uzmanıdır ve halen YURT Gazetesi yazarlarından bizim değerli ağabeyimizdir.

Etkinliğe emek verenlere şükranlarımızı sunar, başarılı geçmesini dileriz.

1 Eylül Dünya Barış Günü‘nün (2. Dünya Paylaşım Savaşı’nın resmen bittiği kabul edilen gün) gerçek anlamda Küremize, tüm insanlığa ve özellikle de Ortadoğu’ya ve ülkemize gerçek anlamda “BARIŞ” getirmesini diliyoruz..

  • Küresel barışın 1 numaralı katilinin EMPERYALİZM olduğunu artık adımız gibi biliyoruz!

Bu bakımdan, Büyük ATATÜRK‘ün 2 önemli sözüzü / uyarısını anımsa(t)madan geçemeyeceğiz:

  1. YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
  2. ATA_emperyalizm_kapitalizm_ile_savasimi_meslek_edinmis

 

:

 

 

 

 

 

 

Hoşgörünüzle dikkat çekelim :

  • Bizi yutmak isteyen kapitalizm ve bizi mahvetmek isteyen emperyalizm” ile savaşı
    meslek’ edinmiş,

“Meslek edinmiş” işlev – görev tanımlaması yapılmıştır.. Bu 2 kadim insanlık – barış düşmanı ile savaşım öyle amatörce, boş zamanlarda, yaz tatillerinde, hafta sonlarında… verilebilecek bir savaşım (micadele) değildir.. Bu savaşımın çok ciddiye alınarak, birnicil sorun kabul edilerek merkeze alınması ve “meslek edinilmesi” gerekmektedir..

Güncel deyimle profesyonelce ve 7/24 temposuyla..

Mustafa Kemal Paşa‘yı böyle okuyor ve okutabiliyor muyuz çocuklarımıza, gençlerimize??

Türkiye AKP’li yıllarda BARIŞ içinde mi, sıcak savaşın kıyısında mı?? Niçin ??

TÜRKİYE ATATÜRK’tür; ATATÜRK TÜRKİYE’dir!

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
NÜSED 2010-12 Dönemi 2. Başkanı
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

2015 İşçi sağlığı karnesi: 1730 işçi yaşamını yitirdi

ATO_logosu

2015 İşçi sağlığı karnesi: 1730 işçi yaşamını yitirdi

http://www.hekimpostasi.org.tr/2016/02/22/2015-isci-sagligi-karnesi-1730-isci-yasamini-yitirdi/, 22 Şubat 2016

547dd645b7b07d0a3d3b94a5

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi 2015 yılının iş cinayetleri raporunu yayınladı.
Rapora göre 2015 yılında 1730 işçi yaşamını yitirdi

Meclisin her ay düzenli olarak yayınladığı raporlar 2015 yılında Türkiye’nin iş cinayetleri karnesini gözler önüne serdi. Rapora göre 2015 yılında 1486’sı işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden; 244’ü kendi nam ve hesabına çalışanlardan olmak üzere 1730 kişi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. 2015 yılı içinde iş cinayetlerinin;

128’i Ocak ayında,
85’i Şubat ayında,
140’ı Mart ayında,
135’i Nisan ayında,
167’si Mayıs ayında,
155’i Haziran ayında,
172’si Temmuz ayında,
160’ı Ağustos ayında,
177’si Eylül ayında,
144’ü Ekim ayında,
130’u Kasım ayında,
137’si Aralık ayında yaşandı.

Yüksek ölümlerin yaşandığı işkollarında acil önlem alınmalı
İş cinayetleri sendikasız, örgütsüz ve güvencesiz çalışma koşullarının egemen olduğu işkollarında yoğunlaştı. İnşaat, tarım ve taşımacılık en çok ölümün yaşandığı sektörler oldu. Meclis, tarım-orman, taşımacılık ve gıda-şeker işkollarında iş cinayetlerinin geçen yıla göre sıçramalı artış gösterdiğini belirtirken bu işkolları ve yüksek ölümlerin yaşandığı inşaat-yol, ticaret-büro, belediye, madencilik, metal ve enerji sektörlerinde acil önlem alınması konusunda yetkilileri uyardı. 2015 yılı içinde;

– inşaat-yol işkolunda 426,
– tarım-orman işkolunda 405,
– taşımacılık işkolunda 236,
– ticaret-büro-eğitim, sinema işkolunda 101,
– belediye-genel işler işkolunda 93,
– madencilik işkolunda 67,
– metal işkolunda 61,
– enerji işkolunda 47,
– gıda-şeker işkolunda 41,
– savunma-güvenlik işkolunda 36,
– konaklama-eğlence işkolunda 33,
– sağlık, sosyal hizmetler işkolunda 30,
– petro-kimya, lastik işkolunda 26,
– gemi-tersane-deniz, liman işkolunda 25,
– çimento-toprak, cam işkolunda 22,
– ağaç-kağıt işkolunda 17,
– tekstil, deri işkolunda 12,
– iletişim işkolunda 9,
– basın-gazetecilik işkolunda 6,
– banka, finans, sigorta işkolunda 3 işçi yaşamını yitirdi,
– 34 işçinin ise çalıştığı iş kolu belirlenemedi.

İşçiler en çok trafik kazaları, ezilme-göçük ve düşme nedeniyle yaşamını yitirdi
İş cinayetlerinin nedenlerinde ilk sırada trafik-servis kazaları geldi. 2015 yılı içinde

– 506 işçi trafik-servis kazası,
– 357 işçi öbür nedenlerle,
– 315 işçi ezilme-göçük nedeniyle,
– 277 işçi düşme nedeniyle,
– 100 işçi elektrik çarpması nedeniyle,
– 82 işçi zehirlenme-boğulma nedeniyle,
– 51 işçi patlama-yanma nedeniyle,
– 22 işçi kesilme-kopma nedeniyle,
– 20 işçi de nesne düşmesi-çarpması nedeniyle yaşamını yitirdi.

2015 yılında kalp krizi ve intihar nedenli iş cinayetleri sayısında geçen yıllara göre bir artış yaşandığı gözlemlenirken bu durum çalışma koşullarının ağırlaşması ve
işçilerin ekonomik durumunun kötüleşmesinin göstergesi olarak rapora girdi.

80 şehirde iş cinayeti yaşandı
2015 yılında iş cinayetleri Bayburt dışında 80 şehirde ve yurtdışında gerçekleşti. 142 ölümle
en çok iş cinayeti, sanayinin merkezi olan İstanbul’da ve hemen her sektörde yaşandı. İstanbul’un ardından en çok ölüm yaşanan iller arasında İzmir, Bursa, Antalya ve Adana yer aldı. Zonguldak, Karaman, Isparta, Elazığ, Manisa ve Şırnak’ta maden; Antalya’da konaklama ve organize sanayi; Adana, Düzce, Isparta, Muğla, Aydın, Şanlıurfa ve Mersin’de tarım; Ankara, Gaziantep, Tekirdağ, Samsun, Malatya, Kayseri, Malatya’da organize sanayi; Bursa ve Mersin’de metal; Kocaeli’nde kimya; Konya’da gıda ve İzmir’de tersane kazaları öne çıktı. Tarım, inşaat, enerji, taşımacılık, belediye, ticaret ve eğitim işkollarındaki cinayetler ise
her şehirde yaşandı. İş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin 1610’unu erkek, 120’sini
kadın işçiler oluşturuyor.

* 2013 yılında 59, 2014 yılında 54 olan iş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocuk işçi sayısı
2015 yılında 63’e yükseldi. Son üç yılda iş cinayetlerinde yaşamını yitiren 176 çocuk işçinin 92’si tarım, 20’si inşaat, 14’ü ticaret-eğitim, 11’i metal, 6’sı gıda, 6’sı tekstil, 5’i konaklama-eğlence, 5’i taşımacılık, 5’i genel işler, 3’ü kimya, 2’si çimento, 1’i maden, 1’i iletişim,
1’i metal ve 1’i sağlık işkolunda çalışıyordu, 3 çocuğun ise çalıştığı işkolu belirlenemedi.

* 2015 yılında 51 yaş ve üstünde 444 işçi can verdi. Son üç yılda iş cinayetlerinde yaşamını yitiren 964 emekli-yaşlı işçinin 343’ü tarım, 204’ü inşaat, 130’u taşımacılık, 75’i ticaret-büro-eğitim, 40’ı belediye-genel işler, 33’ü maden, 20’si metal, 17’si tersane-liman, 15’i konaklama, 14’ü enerji, 13’ü ağaç, 11’i savunma-güvenlik, 10’u gıda, 8’i sağlık, 7’si tekstil, 5’i kimya, 2’si iletişim, 2’si basın ve 2’si çimento işkolunda çalışıyordu. Emekli-yaşlı işçi ölümlerinin
genel işçi ölümlerine oranı 2013’te 15,3 iken 2014 yılında %17,6’ya ve 2015 yılında
%25,7’ye yükseldi.

* 2013’te yılında 103, 2014 yılında 131, 2015 yılında ise 120 kadın işçi yaşamını yitirdi.
Son üç yılda iş cinayetlerinde yaşamını yitiren 354 kadın işçinin 199’u tarım, 33’ü eğitim-ticaret-büro, 27’si sağlık, 20’si belediye-genel işler, 19’u tekstil, 9’u konaklama-eğlence,
9’u gıda, 5’i taşımacılık, 4’ü basın-gazetecilik, 4’ü metal, 3’ü kimya, 3’ü bankacılık,
3’ü savunma-güvenlik, 2’si çimento, 2’si inşaat, 1’i kimya, 1’i ağaç, 1’i basın, 1’i iletişim ve
1’i enerji işkolunda çalışıyordu. 7 kadın işçinin ise çalıştığı işkolu yeterli bilgi olmadığı için belirlenemedi.

==================================

Dostlar,

Türkiye bir emekçi cinayetleri ülkesi olmayı sürdürüyor..
Gönüllü bir kuruluş olan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi,
son birkaç yıldır İŞ CİNAYETLERİ ALMANAĞI yayımlıyor!

Dünyada başka hangi ülkede böylesine dramatik – trajedik bir kitap basılıyor, bilmiyoruz.

 

Türkiye’de hiçbir siyasal iktidar dönemi bu denli kanlı olmadı..
3 Kasım 2002 seçimlerini % 34 oyla kazanarak TBMM’de bu oranın 2 katına yakın üye kazanan AKP iktidarı, kesintisiz 14. yılınde tek başına iktidarını sürdürüyor..

İş cinayetlerinden faili meçhullere, duble kanyolları (karayoları!) kurbanlarından demiryolu facialarına (Pamukova hızlı tren cinayeti!), bölücü PKK teröründen polis şiddetine, göz göre göre 301 emekçinin kurban verildiği Soma toplu işçi cinayetine dek, kadın cinayetlerinden intiharlara, Suruç – Reyhanlı – Gezi – 2 kez Ankara katliamlarına dek…

Tam bir karabasan (kâbus) dönemidir..

Türkiye’nin temel ve ivedi sorunu AKP iktidarı ve RTE’den kurtulmaktır.
Bunun da evrensel reçetesi, AKP – RTE karşıtı tüm kesimlerin iş ve güç birliğidir.

AKP – RTE’nin “ileri demokrasisi” olmalı tüm bunlar..
Türkiye, İngiltere’nin 1679 tarihli Habeas Copus Act güvencesinden bile geride!..
O metinde;

  • “Korkma, Kralın adamları seni haksız tutarsa, bağımsız yargıçlar hemen salacaktır. “ deniyordu.AKP – RTE Türkiye’sinde 23 Şubat 2016’da ise;

    “Kork, hatta titre; Tayyip’in adamları seni tutarsa kimi yargıçlar hemen seni hapse tıkacaktır..” biçiminde..

    Daha beteri ise 2023 İslami -Faşist AKP – RTE diktatörlüğüne saklanıyor olmalı??

    Sevgi ve saygı ile.
    23 Şubat 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

ATO Konferansı : “Sağlıkta Muhafazakârlaşma”

Adalet ve Demokrasi Haftası’nda ATO’dan konferans : 

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) tarafından düzenlenen

23. Adalet  ve Demokrasi Haftası

etkinlikleri kapsamında, Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Mine Önal‘ın konuşmacı olduğu “Sağlıkta Muhafazakarlaşma” konulu konferans gerçekleştirildi.
Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 26 Ocak Salı günü gerçekleştirilen konferansın
açış konuşmasını TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan yaptı.

Ankara Tabip Odası, Türk Tabipleri Birliği, NÜSED ve Tüketici Hakları Derneği’nin düzenleyicisi olduğu etkinliğe çok sayıda Ankaralı katıldı.

Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
Göğüs Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapan Dr. Mine Önal
“Sağlıkta Muhafazakarlaşma”yı son yıllarda uygulanan sağlık ve sosyal politikaların yarattığı değişimin ışığında değerlendirdi.

“Yapılan düzenlemelerle kadının kendi bedeni üzerindeki tasarruf hakkı engelleniyor”

Türkiye’de varolan yasal çerçeve içinde, 10 haftalığa dek gebeliklerin sonlandırılabildiğini
(AS: 2827 sayılı ve 1983 tarihli Nüfus Planlaması Yasası md. 5 ve 6) belirten Dr. Mine Önal;

– muayenehanelere kürtaj yasağı,
– anneye düşünme süresi verilmesi,
– bebeğin kalp atışlarının dinletilmesi ve
– kürtaja karşı olan hekimin ‘ret’ hakkına sahip olması
….
gibi yapılan yeni düzenlemelerle kadının kendi bedeni üzerindeki tasarruf hakkının engellenmeye çalışıldığının altını çizdi.

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Mine Önal’ın “Sağlıkta Muhafazakarlaşma” başlıklı sunumundan satırbaşları şöyle:

“Anne Sütü Bankası çalışmaları sona erdi”

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu 2013 yılında ‘anne sütü bankası’ ile ilgili çalışmalarını Medeniyet Projesi olarak tanımlamışken, dünyada süregelen bilimsel tartışmaların aksine,
dinen caiz olmayabileceği görüşleri nedeniyle çok yararlı olabilecek bu girişim
başlamadan sona erdi.”

“Hastalara din psikoloğu”

“Hastalara ruhsal destek ve danışmanlığın modern tıbbi uygulamalar yerine din psikoloğu
veya manevi destek uzmanı gibi tanımlamalar altında dinsel telkin verilmesi bilimsellikten uzak ve geriye dönük bir projedir. Psikoloji bir bilim dalı ve lisans eğitimi olmayan kişilere
din psikoloğu adı altında benzer bir unvan verilmesi yanlış bir uygulamadır.”
(AS : Yasal olarak da suçtur!)

“Anayasa Mahkemesinin Aşı Kararı”

“Anayasa Mahkemesi Kasım 2015’te bebeklik / çocukluk dönemi aşılarını yaptırmak istemeyen ebeveynlerin (AS: anababanın) bireysel başvurusu hakkında; Anababa rızası olmadan çocuğa zorunlu aşı yaptırılmasının Anayasa’nın ‘kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı’nı düzenleyen ‘temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine’ ilişkin maddesine
(AS: m. 13) aykırı bularak “hak ihlali” kararı verdi. Böylelikle, çocukların sağlığı değil anababanın ‘rıza’ olarak adlandırılan davranış biçimleri Yüksek Mahkeme tarafından kutsanmış oldu. Çocuklarını aşılatmayan anababalar yalnızca kendi çocuklarını değil,
bütün çocukların sağlığını tehlikeye atıyor.”

“Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği yayımlandı”

“Yönetmelikte geçen Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp uygulamalarının hekimler, diş hekimleri ve sağlık personeli tarafından kullanılması düzenlenmiş ve çok geniş endikasyon listesi belirlenmiştir. Kapsamında

– kupa uygulaması (hacamat),
– akupunktur,
– apiterapi,
– fitoterapi,
– hipnoz,
sülük tedavisi ve

bunun gibi birçok yöntemin yer aldığı geleneksel ve tamamlayıcı tıbba ilişkin bilimsel bilgi büyük oranda eksik ve bu yöntemlerin etkisiz olduğuna ilişkin birçok Tıp Uzmanlık Derneğinin açıklamaları var. Ayrıca kimi yöntemler riskli ve göze alınamayacak yan etkilere sahip. Hekimlerce yapılacak olması da onlara bilimsellik kazandırmaz. Ayrıca Yönetmelikle bu alanda bir pazar (AS: piyasa) oluşturulmakta ve pazara çeki düzen verilmekte. Türk Tabipleri Birliği tarafından da tıp ve tıpta uzmanlık eğitiminin gereklerine, bu alandaki kamu yararına aykırılığı nedeniyle ‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği’ nin ekleriyle birlikte tümünün iptali
ve yürütülmesinin durdurulması istemiyle açılan dava Danıştay Onbeşinci Dairesi’nde
devam etmektedir.”

============================================

Dostlar,

Önemli bir toplantıdır… yurtsever Atatürkçü aydınımız Uğur Mumcu‘yu anmaya adanan..
Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası’nın 23. Adalet ve Demokrasi Haftası imecesine değerli bir katkısıdır. Meslektaşımız Dr. Mine Önal altı çizilecek saptamalarda bulunmuş ve uyarılar yapmıştır..

Sağlık Bakanlığı’nın neye hizmet ettiğini anlamak çok güçtür.. Aslında tam da tersine “kolay” dır. Sözümona SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM masallarıyla sağlık hizmetlerine erişim kolaylaşmıştır! Kamu sağlık sektöründe kurulu kapasite sağlık hizmeti gereksinimini karşılayamamaktadır. Özellikle radyolojik görüntüleme incelemeleri için aylar sonrasına randevu verilebilmektedir. Hastane yatakları dolu olup, hastalar bekleme listesine alınmaktadır.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen kökü dışarıda özelleştirme – piyasalaştırma dayatmasının cilaları epeydir dökülmeye başlamıştır. Bu durumda, milyonlarca yoksul insana çağcıl (modern)
tıbbi hizmet verilemeyeceği için, hacamat gibi, sülük gibi ilkel ve tıbben zararlı yöntemlere yönlendirilerek “oyalanmaları” Sağlık Bakanlığı’nın yüksek takdirlerine terk edilmiştir.

Adına da zihinsel sözel tuzakla (Retorik tuzak) “Tamamlayıcı Tıp….” denen söz konusu
bu Yönetmelik düzenlemesinin Danıştay’da dava edilmiş olması sevindirici ve düşündürücüdür.
Dileriz halkın – kamuoyunun sağlığı sağlık tacirlerinin önünde tutulur ve halkın kobay edlmesi
ve sağlık hizmetlerinin geçelim “muhafazakarlaştırılmasını” ilkelleşmesi Danıştay’ın bu Yönetmeliği iptaliyle sağlanır..

Anayasa Mahkemesi‘nin aşı uygulamasında temel insan haklarının “ancak yasa ile” sınırlanabileceğine ilişkin Anayasal gerekçe ile (md. 13) anababa kararını (bireysel hak)
halk sağlığına (üstün kamu yararına) önceleyerek zorunlu aşı uygulamasını sınırlaması talihsizliktir. Gerçekte Umumi Hıfzıssıhha Yasası‘nda aşı uygulamasının zorunlu tutulduğuna ilişkin çok sayıda madde bu Yasanın ruhu ve amacı gereği yasada içselleştirilmiştir.
Biçimsel bir zorlama ile ille de bir yasa maddesinin açık açık bu zorunluluğu sözel – maddi olarak ifade etmesini aramak, kamu sağlığı yönünden sakıncalı olmuştur. Sağlık Bakanlığı’nın ise anılan yasada derhal kısa bir yasa maddesi eklenmesi ya da değişikliği ile sorunu çözebilecek iken, bildiğimiz ölçüde günümüze dek bu yönde bir adım atmamış olması düşündürücüdür.
Biz konuyu sitemizde önceki aylarda kapsamlı işlemiştik.. (HASUDER’den :
Anayasa Mahkemesi’nin Aşılama Kararı Hakkında Basın Açıklaması, 14 Kasım 2015,
http://ahmetsaltik.net/2015/11/23/hasuderden-anayasa-mahkemesinin-asilama-karari-hakkinda-basin-aciklamasi/)

Oysa “Yüce Meclis”, dünyada örneği olmayan adına “Torba yasa” denilen “Türk tipi yasalaştırma” sürecini sürdürmektedir. Son olarak doğurganlığı teşvik etmek üzere kadın çalışanlara izin ekleri ve kolaylıkları getirilmiştir.

Sağlık Bakanlığı, sağlığa zararlı olmayı sürdürmektedir..
Bu çok hazin bir olageliştir (tecellidir) ve karamizah kuyusudur..
Ancak yalın akıl, bu akıl ve bilim dışı gidişin hızla durdurulması gerektiğini buyurmaktadır.
İmmanuel Kant‘ın 1784’lerde yazdığı ünlü makalesindeki uyarıları yankılanıyor kulaklarımızda:

SAPERE AUDE… SAPERE AUDE..(Aklını kullan… aklını kullan…)

Sevgi ve saygı ile.
29 Ocak 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net 
profsaltik@gmail.com

‘Ankara katliamında 106 kişi öldü’ İşte adları…

 

DHA, 14 Ekim 2015,

'Ankara'da 106 kişi öldü' İşte isimleri
Ankara Tabip Odası tarafından yapılan açıklamada Ankara’da yaşanan saldırının (10 Ekim 2015) ardından hastanelere getirilen ve kayıt altına alınan yaralıların ve olay yerinde yaşamını yitiren yurttaşların adlarının dikkatle izlendiği vurgulanarak, şöyle denildi:
– “Bugün güncellemiş olduğumuz kesinleşmiş yitiklerimizin ad listesi aşağıda
yer almaktadır. Ayrıca, hastanelere getirilen ve kayıt altına alınan yaralıların da
sağlık durumlarını dikkatle izlemekteyiz. Bugün
(14.10.2015) güncellemiş olduğumuz yitiklerimiz 106 kişi, yaralılarımız 89 kişidir. Yaralılarımızın 20’si yoğun bakımlarda,
69’u kliniklerde tedavi altındadır.”
Yaşamını yitirenlerin adları şöyle                ; 

divider_cizgi

1. ABDÜLKADİR UYAN
2. ABDULBARİ ŞENCİ
3. ABDULLAH EROL
4. ADİL GÜR
5. AHMAD ALKHALDI
6. AHMET KATURLU
7. AHMET KOTOLON
8. ALİ DENİZ UZATMAZ
9. ALİ KİTAPÇI
10. AYCAN KAYA
11. AYŞE DENİZ
12. AZİZE ONAT
13. BAŞAK SİDAR ÇEVİK
14. BEDRİYE BATUR
15. BERNA KOÇ
16. BİLGEN PARLAK
17. BİNALİ KORKMAZ
18. CANBERK BAKIŞ
19. CEMAL AVŞAR
20. ÇETİN KÜRKLÜ
21. DİCLE DELİ
22. DİLAN SARIKAYA
23. DİLAVER KAHARMAN
24. EBRU MAVİ
25. ELİF KANLIOĞLU
26. EMİN AYDEMİR
27. EMİNE ERCAN
28. EMRULLAH ERDOĞAN
29. EREN AKIN
30. ERHAN AVCI
31. EROL EKİCİ
32. ERSİN ADSIZ
33. FATMA BATUR
34. FATMA ESEN
35. FATMA KARAKURT
36. FEVZİ SERT
37. FEYYAT DENİZ
38. GAZİ GÜRAY
39. GÖKHAN AKMAN
40. GÖKHAN GÖKBÖNÜ
41. GÖKMEN DALMAÇ
42. GÖZDE ASLAN
43. GÜLBAHAR AYDENİZ
44. GÜLHAN ELMASCAN
45. GÜNAY DOĞAN
46. HACI KIVRAK
47. HAKAN DURSUN AKALIN
48. HASAN BAYKARA
49. HASAN SANCALI
50. İBRAHİM ATILGAN
51. İDİL GÜNEY
52. İSMAİL KIZILÇAY
53. KASIM OTUR
54. KEMAL TAYFUN BENOL
55. KORKMAZ TEDİK
56. KÜBRA MELTEM MOLLAOĞLU
57. LEYLA ÇİÇEK
58. MEHMET ALİ KILIÇ
59. MEHMET HAYTA
60. MEHMET ŞAH ESİN
61. MEHMET TEVFİK DALGIÇ
62. MERYEM BULUT
63. MESUT MAK
64. METİN KÜRKLÜ
65. METİN PEŞMEN
66. METİN TESMEN
67. MUHAMMET DEMİR
68. MUHAMMET VEYSEL ATILGAN
69. MUHAMMET ZAKİR KARABULUT
70. NECLA DURAN
71. NEVZAT ÖZBİLGİ
72. NEVZAT SAYAN
73. NİLGÜN ÇEVİK
74. NİYAZİ BÜYÜKSÜTÇÜ
75. NİZAMETTİN BAĞCI
76. NURULLAH ERDOĞAN
77. ONUR TAN
78. ORHAN IŞIKTAŞ
79. OSMAN ERVASA
80. OSMAN TURAN BOZACI
81. ÖZVER GÖKHAN ARPAÇAY
82. RAMAZAN ÇALIŞKAN
83. RAMAZAN TUNÇ
84. RESUL YANAR
85. RIDVAN AKGÜL
86. SABRİ ALMAZ
87. SARIGÜL TÜYLÜ
88. SELİM ÖRS
89. SERDAR BEN
90. SEVGİ ÖZTEKİN
91. SEVİM ŞİNİK
92. SEYHAN YAYLAGÜL
93. SEZEN VURMAZ
94. ŞEBNEM YURTMAN
95. ŞİRİN KILIÇALP
96. TEKİN ARSLAN
97. UMUT TAN
98. UYGAR COŞKUN
99. ÜMİT SEYLAN
100. VADDETTİN KÜMEK
101. VAHDETTİN ÖZGAN
102. VEDAT ERKAN
103. YILMAZ ELMASCAN
104. YUNUS DELİCE
105. YUSUF AKDAĞ
106. ZİYA SAYGIN

divider_cizgi

YARALANAN YURTTAŞLARIMIZIN GÜNCEL SAĞLIK DURUMU BİLGİSİ

Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
22 yaralının 5’i yoğun bakım servislerinde, 17’si kliniklerde tedavi altındadır.

Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi
11 yaralının 3’ü yoğun bakım servislerinde, 8’i kliniklerde tedavi altındadır

Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi (Bilkent)
4 yaralının 1’i yoğun bakım servisinde, 3’ü kliniklerde tedavi altındadır.

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi
10 yaralının 2’si yoğun bakım servisinde, 8’i kliniklerde tedavi altındadır.

G.Ü.T.F. Hastanesi (Gazi Hastanesi)
4 yaralının 1’i yoğun bakım servisinde, 3’ü kliniklerde tedavi altındadır.

H.Ü.T.F. (Hacettepe Hastanesi)
8 yaralının 3’ü yoğun bakım servislerinde, 5’i kliniklerde tedavi altındadır.

A.Ü.T.F. İbni Sina Hastanesi
16 yaralının 2’si yoğun bakım servislerinde, 14’ü kliniklerde tedavi altındadır.

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi
2 yaralının 1’i yoğun bakım servisinde, 1’i klinikte tedavi altındadır

Turgut Özal Üniversitesi Hastanesi
2 yaralı yoğun bakım servisinde tedavi altındadır.

G.A.T.A.
1 yaralı klinikte tedavi altındadır.

“Özel hastanelerde 9 yaralı kliniklerde tedavi altındadır.
Toplamda 89 yaralının 20’si yoğun bakımda, 69’u kliniklerde tedavi altında”

============================================

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası, web sitesinde şu nota yer veriyor :
(http://ato.org.tr/#/duyurular/detay/413/, 15.10.2015)

“​Odamız, 10 Ekim 2015 tarihinde, saat 10:04’de yaşanan katliamın ardından, hastanelere getirilen ve kayıt altına alınan yaralıların ve olay yerinde kaybettiğimiz yurttaşlarımızın isimlerini dikkatle takip etmiştir. Bugün güncellemiş olduğumuz kesinleşmiş kayıplarımızın isim listesi aşağıda yer almaktadır. Bu liste, T.C. Başbakanlık Basın Merkezi’nin web sayfasında yayınlanan isimler ve Adli Tıp Kurumu’ndan alınan isimlerin karşılaştırılması sonucunda elde edilmiştir.”

Ardından da 106 “sivil şehit” tek tek adlarıyla sayılıyor.. (Yukarıda listeyi verdik).

Sözün bittiği yerdir..

AKP iktidarı tartışmasız siyasal sorumludur..

Katliamın tüm sorumlularının hızla açığa çıkarılmasını istiyoruz..

Sözün bittiği yerdir..

Sevgi ve saygı ile.
15 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com