‘Acı reçete’
Zafer Arapkirli
Cumhuriyet, 13 Kasım 2020
Başlıktaki ifadeyi her duyduğunda, başına (ya da başka bir tarafına) neler geleceğini gayet iyi bilen “bir ırkın ahfadı” olarak, Sayın Cumhurbaşkanı’nın çarşamba günkü konuşmasını dinlerken “mesaj alındı” diye geçirdim içimden.
Rahmetli besteci Kayahan’ın (Açar) ünlü bestesi geldi aklıma:
“Eyvah!. Bana yine esmer günler düştü…”
Bunu mırıldanıp bitirirken, yine aynı minvalde rahmetli Erdoğan Berker’in hicaz şarkısına geçtim: “Sana bahar gül bülbül, bana hep hasret düştü…”
Kimse kimseyi kandırmasın. Bu filmi daha önce o kadar çok izledik ki. Milletin vergileri başta olmak üzere, ülkenin zaten kısıtlı olan kaynaklarını har vurup harman savurmanın, hovarda tüccar gibi harcamanın, kısacası gemiyi kayalara vurup enkaza dönüştürmenin ardından, “birileri” sınırlı sayıda can yeleğini giyip yine sınırlı sayıda filikalara binip “selamete” çıkarken, bize yine “dalgalarla boğuşmak” düşecek.
Pazar günü “Insta-istifa” ile adeta sofradaki yığınla kirli tabak-çanağı bırakıp masadan tüyen ve geride kalanlara ağır bir fatura bırakan, yıllardır “Fevkalade Korumaya Mazhar Milli Damat” statüsü ile ekonomideki ağır felaketin sorumlusu Berat Albayrak ile hamisi ve “Asıl sorumlusu benim” diye açık açık suçu üstlenen Sayın Kayınpederi, ziyadesiyle sefil bir enkaz bırakmıştır.
Bunun giderilmesi ne kadar mümkündür? Ekonomist olmadığım için bilemem. Ama işin ehline sorup öğrendiğim kadarı ile hem Hazine’nin “tamtakır” haline çare bulmanın hem de piyasalara yeniden “can” verebilmenin belirli şartları var. O da, faiz – kur – enflasyon üçgeninde acil ve bugüne kadar görülmemiş ölçüde radikal adımlar atmak.
Damat’ın gidişi ardından, (hatta mektubunu Instagram’a fırlatmasını beklemeden) yeni Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın, sıcağı sıcağına bulunduğu bazı temaslar bunun ilk işaretleri gibi görünüyor. Önce, pazar günü bankacılarla bir araya gelip “SWAP sınırlarının bir miktar gevşetilmesi de dahil” bir dizi önlem üzerinde mutabık kalınıyor. Ardından çarşamba günü yabancı yatırımcıların şemsiye meslek örgütü YASED (AS: Yabancı Sermaye Derneği) ile bir toplantı yapılarak adeta “imdat” çağrısı tekrarlanıyor.
Bütün bunlar, dış piyasalara bir tür güven tazeleme imasında bulunmak ve vahim duruma düşmüş rezervleri “doğrultmak için” borçlanmanın yollarını aramak. Bunun “Türkçesi”ni, yine konuyu bilen ekonomist arkadaşlarıma sorduğumda açık ve net biçimde telaffuz ediyorlar:
“IMF’siz bir IMF programı.”
Hatta, daha da ötesi. Yıllardır “paçamızı (aklımdan geçenin daha edepli halini yazdım tabii) kurtarmakla” övündükleri IMF’den daha ağır koşullarla borçlanacağımız bir süreçten söz ediyorlar. Bu da Cumhurbaşkanı’nın çarşamba günü açıkça telaffuz ettiği “Acı Reçete”yi beraberinde getirecek. Yine “dümdüz ve kıvırmadan” tercüme edelim:
- “Reçete” onlara, “Acı” bize düşecek.
“Biz”den kastım, bunca yılın ekonomik beceriksizliklerinin ve vardığımız noktadaki felaketin gerçek mağduru yoksul kitleler. Temel gereksinimlerimize daha az ödenek, eğitimde, sağlıkta, altyapıda yine gıdım gıdım harcama, yine devlet hastanelerinde korona karşısında yenilgi, yine okullarda öğrenciye, veliye avuç açan müdürlerin içine sokulacağı acıklı durum. Ama öte yandan, yine müflis tüccar ve sanayicinin her zaman yaptığı gibi, müsriflik kapılarının hiç kapanmaması. Eşi dostu kayırdıkları rant projelerine, üstelik yabancı para birimi üzerinden kaydırma, kayırma ve cömert ödemeler.
Kimin cebinden? Ahmet Bey Amca’nın, Ayşe Hanım Teyze’nin, basın emekçisi Arapkirli Zafer’in.
Ülkenin gerçek reçetesi olan
- “Demokratik standartların çıtasının yükseltilmesi, hukukun üstünlüğü ve adaletin tesis edilmesi, ülkenin yatırımlara uygun bir ekonomik ve siyasi iklime kavuşturulması”
gibi konularda yine “çıt” çıkmayacak. Yine sesini çıkarana cop, yumruk, zindan. Yine kumpaslarla, gazeteciye-aydına-akademisyene-vatansevere demir yumruk. Pansuman tedbirlerle, Doların kurunda biraz kıpırdanış yaratılarak, uygun iklim sağlanarak olası bir erken seçim hazırlıkları.
Çünkü, bütün bu kara ve acı tablonun müsebbipleri kendileri de gayet iyi biliyorlar :
Enkaz, öyle birkaç ay içinde, hatta birkaç yıl içinde kolay kolay kaldırılamayacak kadar ağır.
Övünülecek değil, karşısında dövünülecek bir eser(!)