
Dr. CİHANGİR DUMANLI
EM. TUĞGENERAL, HUKUKÇU
Son Yazısı / Tüm Yazıları
Cumhuriyet, 28 Mart 2025
Demokratik ülkelerde yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişki hukuksal bir sözleşmeye dayanır. (Rıza Türkmen, Güçsüzlerin Gücü, Türkiye’de İnsan Hakları, s.11)
Bu toplumsal sözleşmenin bir tarafı olan, seçimle gelen ve anayasaya bağlı kalacaklarına ant içerek göreve başlayan yöneticiler, yönetilenlerin hak ve özgürlüklerini korumak ve tüm eylem ve söylemlerinde başta anayasa olmak üzere hukuka uymak zorundadır.
Sözleşmenin öteki tarafı olan ulus (yönetilenler) ise yönetenlerin hukuka uygun düzenlemelerine uymakla yükümlüdür.
Bir sözleşmede taraflardan birisi sözleşmenin koşullarına uymazsa, diğer tarafın da uymama hakkı doğar. Bu hukukun genel bir ilkesidir. Demokrasilerde iktidar meşruluğunu (genel kabulü) hukuktan alır. Hukuka uymayan iktidar meşruluğunu yitirir.
- Toplumsal sözleşmeye uymayarak meşruluğunu yitiren iktidara karşı
yönetilenlerin (ulusun) direnme hakkı doğar.
Direnme hakkı insanlığın binlerce yıllık demokrasi savaşımında acı deneyimlerle ortaya çıkmış, evrensel bir haktır ve pek çok anayasal metinde yer almıştır.
1789’DAN 1961 ANAYASASI’NA
1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi, temel insan haklarını sayarken, 2. maddesinde özgürlük, mülkiyet, güvenlik haklarının yanında “baskıya karşı direniş” (resistance a l’oppression) hakkını belirtmektedir.
1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirisi’nde ise yetkilerini yönetilenlerin rızasından alan hükümetlerin, yurttaşların haklarını güvenceye alma görevleri olduğundan söz etmekte; “Herhangi bir yönetim bu hakları ortadan kaldırırsa, halkın o yönetimi değiştirme ve yerine
bu hakları güvence altına alacak yeni bir yönetim kurma hakkı vardır.” denilmektedir. (Declaration of Independence and the Constitution of United States of America, National Defence University Press, Washington, D.C. 1995, p.5)
Bağımsızlık Savaşımız bir yönü ile düşmanla işbirliği yaparak meşruluğunu yitiren Osmanlı yönetimine karşı ulusun direnme hakkını kullanarak yeni bir devlet kurmasıdır.
Ülkemizde 1961 Anayasasının başlangıç bölümünde “anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışları ile meşruiyetini kaybeden iktidara karşı direnme hakkını kullanan Türk milleti” ifadesi bulunmaktadır.
Benzer örnekler dünya demokrasi tarihinde görülebilir. Direnme hakkının kullanılmasının önkoşulu siyasal iktidarın temel hak ve özgürlükleri sistemli bir biçimde çiğnemesi (ihlal etmesi), baskı ortamı yaratması ve buna karşı başvurulacak hukuk yollarının kapalı olmasıdır (Türmen, age. s.53 ).
Hukuk yollarının yasalarda açık olması ve iktidar yetkililerince bunun vurgulanması yeterli değildir. Uygulamada açık olması, ulusun yargıya güveninin tam olması gerekir.
TÜRKİYE’DE DURUM
AKP iktidarı, bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi kararlarını ve AİHM kararlarını tanımayarak, anayasa ile güvence altına alınmış olan hak ve özgürlükleri kısıtlayarak, yargıyı siyasal bir araç gibi kullanarak; laikliğe aykırı eylem ve söylemlerde bulunarak, TSK’nin komuta yapısını bozarak, milli eğitimi anayasaya aykırı olarak dini eğitim durumuna getirerek anayasayı pek çok kez açıkça çiğnemektedir.
***
Bardağı taşıran son damla muhalefeti kendisine uygun bir duruma getirmek amacıyla yargıyı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) karşı bir araç olarak kullanması olmuştur. İBB darbesine karşı yurttaşların yurt çapında, kendiliğinden, haklı ve barışçı protesto eylemleri, direnme hakkının kullanılmasıdır.
Anayasal hak olan barışçı gösterilerin (AS: Anayasa m.34) “sokak terörü” olarak tanımlanması ise demokrasi ve özgürlükler konusundaki bilgisizliğin ifadesidir, terörü meşrulaştırır.
Direnme hakkının kullanılmasının tüm koşulları gerçekleşmiştir.
1980 (12 Eylül) darbesi ile siyasetten uzaklaştırılan üniversite gençliğinin protestolara katılması ümit vericidir. Muhalefet bu eylemleri siyasal bir güce dönüştürebilmelidir.
Ancak İBB protesto eylemlerinin, anayasanın 34. maddesi çerçevesinde silahsız ve saldırısız yapılması önemlidir. Eylemlerden rahatsız olanların araya kışkırtıcılar (provokatörler) sokarak barışçı eylemleri şiddete bulaştırmak istemesi olasıdır. Eylemleri düzenleyenler ve katılanlar bu konuda çok duyarı olmalıdır.
Bu tür olaylarda güvenlik güçlerinin görevinin “yurttaşların silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma” özgürlüklerini güvenlik içinde kullanmalarını sağlamak olduğu unutulmamalıdır.