BİRAZ DA GÜLELİM : KAHKAHA GARANTİ..
Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK
TBB’den SURİYE ile SAVAŞ ÇIKARMA OYUNLARI BASIN AÇIKLAMASI
Dostlar,
Son derece dengeli, serinkanlı ve gerçekçi saptamalar ve çözümler içeren
Türkiye Barolar Birliği‘nin basın açıklamasına katılıyor, kendilerine teşekkür ediyor
ve değerli site okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.
Bu gün 79. SESSİZ ÇIĞLIK eylemindeki konuşmamızda da benzer temaları
ifade etmiştik. Dile getirdiklerimiz, büyük ölçüde bu bağlamda sitemizde yayımladığımız 2 yazımıza dayanıyordu
– SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMLERİ ve BAŞBAKAN’IN SESSİZ ÇIĞLIKLARI
(https://ahmetsaltik.net/2014/03/29/sessiz-ciglik-eylemleri-ve-basbakanin-sessiz-ciglilklari/)
– AKP’nin SURİYE İLE SAVAŞ ÇIKARMA OYUNLARI
(https://ahmetsaltik.net/2014/03/29/akpnin-suriye-ile-savas-cikarma-oyunlari/)
Onlara da bakılması dileğiyle..
Sevgi ve saygıyla
29.3.2014, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
==========================================
TBB’den SURİYE ile SAVAŞ ÇIKARMA OYUNLARI AÇIKLAMASI
Türkiye Barolar Birliği,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in
Suriye’de savaş senaryosu üzerine konuştuğu ses kaydıyla ilgili açıklama yaptı.
Prof. Metin Feyzioğlu imzasıyla yapılan iki bölümden oluşan açıklamada,
- “Bu acıklı ve ibret verici tablo; her bakımdan Devlet katındaki yönetim anlayışının basiretsizliğinin ve acizliğinin açık bir göstergesidir.” denildi.
Yaşanan krizden çıkışın tek yolunun, hukukun üstünlüğünü egemen kılmak, demokrasiyi el birliğiyle yeniden inşa etmek, demokrasinin vazgeçilmezi olan denet-denge mekanizmalarını kurmak, hesap verebilir ve saydam bir yönetim anlayışını geçerli kılmaktan geçtiği ifade edilen açıklamada,
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış Dünyada Barış” sözüne de göndermede bulunuldu.
Barolar Birliği tarafından Metin Feyzioğlu imzasıyla yapılan açıklama şöyle;
*****
“Dün dolaşıma çıkarılan ve yasa dışı ortam dinlemesi yöntemiyle kaydedildiği anlaşılan bant kaydı dökümü tarafımızca okunmuştur.
İlk tespit ve değerlendirmelerimiz şunlardır:
1)Toplantıda; Dışişleri Bakanı, MİT Müsteşarı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ve Genelkurmay 2. Başkanının olduğu anlaşılmaktadır.
2)Toplantı, üst düzey bir güvenlik toplantısıdır. Ancak anlaşıldığı kadarıyla bir “karar” toplantısı değil, karar vereceklerin görüş oluşturmasına yönelik bir hazırlık toplantısıdır.
3)Toplantıda; sınırlarımızın güvenliği, yasa dışı terör örgütlerinin sınırdan girerek Türkiye’de eylem yapacakları, buna karşı Suriye’ye askeri müdahalede bulunulması, Suriye’de yaşanan iç savaş, Suriye sınırları içinde yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti toprağı olan Süleyman Şah Türbesine yönelik saldırı karşısında yapılabilecekler, Süleyman Şah Türbesine yönelik bir saldırının askeri müdahaleye uluslararası hukukta meşruiyet kazandıracağı, Suriye’den Türkiye’ye sızan teröristlerin Türkiye’de gerçekleştirecekleri eylemlerin böyle bir askeri müdahaleye meşruiyet sağlayıp sağlamayacağı konularının görüşüldüğü anlaşılmaktadır.
4)Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasını, uluslararası hukuk açısından bugüne kadar en ağır şekilde eleştirdiğimiz ilgilenen herkesin malumlarıdır. Basın özgürlüğünün, düşünceyi açıklama özgürlüğünün, halkın haber alma hakkının, adil yargılanma hakkının ve bireylerin barışçıl- demokratik gösteri hakkının kısıtlanması sonucunda; Türkiye’nin dış politikasının kamuoyunun etkili ve sağlıklı denetimine tabi tutulamadığı ve bütün denet-denge mekanizmalarının aşındırıldığı, tarafımızca yıllardır ifade edilmektedir.
Öte yandan sahteliği sabit olmuş delillerle Türk Ordusu’nun subaylarının tutuklanmasının ve mahkûm edilmesinin, dış politikamıza ve
milli güvenliğimize ne kadar büyük bir darbe vurduğu da ortadadır.
Söz konusu davaların gerçeğe ulaşmak gibi bir hedefinin olmadığı,
bu nedenle adil yargılanma hakkının ısrarla ve taammüden ihlal edildiği, tarafımızca ilk günden başlayarak her vesileyle, Milletimizin bilgisine sunulmuştur. Anılan davaların değerlendirilmesinin artık hukukçular tarafından değil, dış politika ve askeri strateji uzmanlarınca yapılması gerektiğine dair açıklamalarımızın ne kadar isabetli olduğu da
bugün artık kesin bir şekilde ortaya çıkmıştır.
5)Konuşmaların içeriğinin devlet sırrı olduğu kuşkusuzdur.
Yasa dışı ortam dinlemesi sonucunda sır niteliği kalmamış olan bu konuşmalarda ifade edilen politikayı öncelikle yurttaş kimliğimizle
kabul etmemiz mümkün olmadığı gibi, hukukçu kimliğimizle de karşı çıkmak görevimizdir. Bu yaşananlardan dolayı doğrudan doğruya sorumluluk ise Ortadoğu’da mezhepçi ve yayılmacı bir politika yürüttüğünün işaretlerini veren siyasal iktidara aittir.
6)Ne var ki bütün bu gerçekler, toplantının üst düzey bir güvenlik toplantısı olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
7)Böyle bir toplantıda konuşulanların içeriği ve bu kadar gizli konuların
ortam dinlemesi yoluyla kaydedilmesi
-Devlet kademelerindeki eşgüdüm bozukluklarını,
-Güvenlik zaaflarını,
-Toplantıya katılan ve Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu olan en üst düzey yöneticilerin, ne denli ulusal siyaset stratejisinden yoksun ve
derinliksiz olduklarını ortaya koymaktadır.
8)Bu acıklı ve ibret verici tablo; her bakımdan Devlet katındaki
yönetim anlayışının basiretsizliğinin ve acizliğinin açık bir göstergesidir.
9)Öte yandan seçimleri etkilemek amacıyla dolaşıma sunulan bu kaydın dışında, kaydı yapanların elinde ulusal güvenliğimize ve devletin bekasına ilişkin başka hangi kayıtların bulunduğunu tahmin edebilmek bile
mümkün değildir.
10)Aynı şekilde, kurgulanmış bir gerekçeyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
kozmik odasına girildiğinde ele geçirilen son derece stratejik sırların
nerelere servis edildiğini düşünmek bile hepimizi dehşete düşürmektedir.
11)Yarattıkları canavarın bugün hem kendilerini hem Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını tehdit etmeye başladığını görüp bundan pişmanlık duyduğunu
ifade edenler, kuşkusuz, bu fiilleri işleyenler kadar sorumludur.
12)Nerelere servis edildiği bilinmeyen bu kayıtlar sebebiyle acaba yurttaşlarımızın ve güvenlik güçlerimizin yaşamı tehlikeye düşürülmüş müdür? Bu nedenle şehitler verilmiş midir? Uçağımızın düşürülmesinin, helikopterlerimizin düşmesinin ve ASELSAN’da çalışan mühendislerimizin kuşkulu ölümlerinin bu dinlemelerle bağlantısı var mıdır?
Bunun gibi onlarca hatta yüzlerce soru artık sorulmak zorundadır.
SONUÇ
1)Ortam dinlemesi yoluyla devletin en mahrem toplantılarını kayda almak
çok ağır bir suçtur.
2)Yasa dışı dinlemelerin ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kozmik odasına girilmesini Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına ve Türk vatandaşlarının güvenliğine bugüne dek hangi zararları verdiğini ve daha hangi zararları vereceğini tahmin etmek bile mümkün değildir. Üstelik bu kaydı dolaşıma sokanların elinde daha pek çok kayıt ve üst düzey stratejik öneme sahip devlet sırrının bulunması da mümkündür. Şu halde söz konusu kayıtların yapılmasını, “vicdanlı bir davranış” olarak nitelemek kabul edilemez.
3)Ortam dinlemesinde konuşulanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar basiretsiz ve derinlikten yoksun bir stratejiyle yönetildiğini ortaya koymuştur. Bu hususun ortaya çıkması bile büyük bir milli güvenlik zaafı yaratmaktadır.
4)Hiçbir devlet, böylesine basiretsiz, böylesine acz içine düşülerek yönetilemez. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti bu yaşananların hiçbirini
hak etmemektedir.
5)Yaşadıklarımızı siyah ve beyaz olarak tasniflemeye çalışmak, yanlış (a) seçeneğinin tek alternatifinin yine yanlış olan (b) seçeneği olduğu şeklinde kısır bir döngüye kendimizi mahkûm etmek anlamına gelecektir.
6)Bu basiretsizliğin ve aczin karşısında çözüm, elbette halkın iletişim özgürlüğünü keyfi bir şekilde kısıtlamak, sosyal medya alanlarını kapatmak değildir. Devletin üst düzey yöneticilerinin devlet sırrı teşkil eden konuşmalarını kimin kayda alıp dolaşıma çıkardığını bulmak görevi,
yargıya aittir.
7)Yöneticilerin basiretsizliğine bağlı olarak ortaya çıkan bu vahim
milli güvenlik zaafı bahane edilerek iletişim özgürlüğünün kısıtlanması
açık bir keyfiliktir.
8)Yıllardır dile getirdiğimiz üzere tek çözüm; hukukun üstünlüğünü egemen kılmak, demokrasiyi el birliğiyle yeniden inşa etmek, demokrasinin vazgeçilmezi olan denet-denge mekanizmalarını kurmak, hesap verebilir ve saydam bir yönetim anlayışını geçerli kılmaktır. Bunun için ne denli zor
olursa olsun, soğukkanlı düşünmemiz ve sırtımızı Milletimizden başka
hiçbir güce yaslama kolaylığına kapılmamamız gereklidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesini
koşulsuz benimseyen ve savaşı, yurdun savunulması için zorunlu olmadıkça kesinlikle reddeden Türk Milleti’nin takdirlerine saygılarımla sunarım.”
******
KARŞI Gazetesi’nin 29 Mart 2014 Günlü Kapağı
KARŞI Gazetesi’nin 29 Mart 2014 Günlü Kapağı
Sevgi ve saygıyla
29.3.2014, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
“Suçluların Telaşı İçindesiniz” : Işıktan Korkuyorsunuz…
Dostlar,
Sevgili arkadaşımız, Türkiye Cumhuriyeti Devrim Tarihi uzmanı
Sayın Prof. Dr. Kemal Arı‘dan inanılmaz güzellikte (öğretici – düşündürücü!) bir yazıyı paylaşalım..
Özellikle AKP’li yöneticilerin, AKP’ye içtenlikle – safiyetle inanarak oy ve destek veren kardeşlerimiz de okusalar ve bir kez daha serinkanlılıkla düşünseler..
Ne iyi olur ülkemiz için..
Sayın Arı, son dönemlerde birbirinden etkili yazılar yazmakta.
O da bir Cumhuriyet ürünü; ne güzel….
Çağına ve halkına karşı sorumlu Aydın..
Yakın tarihin ayrıntılarıyla günümüzeve geleceğe ışık tutuyor..
Tarih ve Tarih okuması, bir bakıma da bu ve böylesi işlevli değil mi?
Şükranlarımızla sevgili Prof. Arı..
Sevgi ve saygı ile.
29 Mart 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=======================================
“Suçluların Telaşı İçindesiniz”
(-Işıktan Korkuyorsunuz…)
1953’te Türkiye’de siyaset,
son derece gergin bir görüntü içinde bulunuyordu.
Tek Parti döneminden kalan “Mili Şef” algısını silmek için; Demokrat Parti
Cumhuriyet Halk Partisi’ne son derece sert yüklenmelerde bulunuyor;
eski dönemin koşullarını göz ardı ederek, siyasette hırçın bir çizgiyi izlemekten
ve siyasette iktidar – muhalefet ilişkilerini germekten geri kalmıyordu.
Asıl yüklenilen kişi, hiç şaşırılmayacağı gibi, Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı İsmet Paşa’ydı. Onca cephelerde ülkesi için savaşlara girmiş; ölümle göz göze gelmiş; akıl almaz özverilere katlanmış; uluslararası siyasette ve dış politikada efsaneleşmiş İsmet İnönü’ydü hedefte olan…
O’nun adı, yeni dönemin muktedirlerince, hiçbir incelik gösterilmeden kaba deyimler, yüklenmeler ve ithamlarla anılıyor; demokrasi kültürü ülkede yeterince gelişmediği için iktidar – muhalefet ilişkisi, doğal çizgisinden çıkarılarak, güçlü olanın her istediği şeyi yapabileceği gibi bir inançla hareket ediliyordu.
Bunun en çarpıcı örneği, 14 Aralık 1953 günü görüldü.
Demokrat Parti, 1. iktidar döneminin sonlarına doğru, Cumhuriyet Halk Partisi’ne
gene akıl almaz suçlamalar yapmış ve Devleti kuran partinin mal varlığına el koymak üzere bir yasa teklifi hazırlamıştı. Gerekçeye göre, Cumhuriyet Halk Partisi,
mevcut mal varlığını, Tek Parti yönetiminin otoriter uygulamalarıyla haksız biçimde
elde etmişti ve sözde milletten alınan millete verilecekti. Bunun için hazırlanan gerekçeler Meclis’te okunmuş; abartılı rakamlarla Cumhuriyet Halk Partisi büyük bir tarihsel sorumluluğun altına sokulmak istenmişti. Kuşkusuz Parlamento genel olarak siyasal partilerle ilgili bir düzenleme yapabilirdi: Bu yeni yasal düzenmelere göre bağımsız mahkemeler gereken neyse onu yapabilirdi.
Ancak hayır!
Parlamentodaki sayısal çoğunluğuna bakarak Demokrat Parti, sonradan kendi içinden çok sayıda milletvekilinin de “Yanlış bir adımdı” diye eleştirmekten geri kalmayacak
bir adım atmak üzereydi. Hazırlanan ve adı “Haksız İktisap Yasası” olan yasa önerisinde doğrudan Cumhuriyet Halk Partisi hedef alınmış; partinin adı verilerek,
onun mal varlığına devletçe el konulmak üzere yasa oluşturulmaya çalışılıyordu.
Evrensel yasalarla ve temel özgürlüklerle çelişik bu duruma karşın, muhalefet partisinden kimi kişiler, konu ile hiç ilgisi olmayan kimi örnekler üzerinden giderek,
sanki Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişiyle hesaplaşma yolu üzerinden gidiyorlardı. Örneğin hiç ilgisi yokken, 1946 seçimleri üzerinden İsmet Paşa ve CHP tarihsel bir töhmet altında bulundurulmak isteniyordu. Konular çoktan zaten saçma sapan bir gerekçeye dayanan konunun dışına çıkmış, tarihsel bir rövanşa dönüşmüştü. Başbakan Adnan Menderes, son derece kibar görüntüsüne karşın,
son derece hırçın bir politika izliyor; geçmiş döneme, İsmet Paşa’ya,
O’nun dönemindeki CHP yönetimine akıl almaz saldırılarda bulunuyor; hatta “muktedir” olmanın verdiği özgüvenle neredeyse bütün Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı ve onu izleyen devrimci dönem üzerine yoğun eleştiriler getirmekten geri kalmıyordu.
Böyle bir ortamda İsmet Paşa kürsüye çıkarak partisine karşı yapılmak istenen
bu linç kampanyasına karşı savunma yapmaya çalıştı. Ancak iktidar milletvekilleri,
yaşı yetmişe dayanmış Paşa’nın konuşmasına izin vermiyorlar; sürekli laf atarak,
paşayı sözde gülünç duruma düşürmeye çalışıyorlardı. Paşa konuşmaya çalıştıkça sıralara vuruluyor, olup olmadık laflar atılıyor; paşanın konuşmasının dengesini bozmak için tam bir sinir savaşı yapılıyordu.
Bu ortamda konuşmaya çalışan İsmet Paşa; Meclisin kendisini bir mahkeme yerine koyduğunu, hatta mahkum ettiği kişiyi dinlemeye bile dayanamayan bir ruh hali içinde olduğunu anlatıyordu. Yasa önerisinin ruhuyla ve metniyle anayasaya, evrensel hukuk ilkelerine, Cumhuriyetin onuruna kastetmek olduğunu söylüyor; bunun Cumhuriyet Halk Partisi’nin mal varlığının müsadere edilmesi anlamına geldiğini anlatıyordu.
Paşa bir ara, bu yasa önerisinin açıkça yeni bir rejime geçiş olduğunu ve
bununla yurttaşların sorgusuz, savunmasız mahkûm edilmek olduğunu belirtiyordu.
Bu sözler karşısında Demokrat Partili milletvekillerinin Meclisteki taşkınlıkları da
daha da arttı. “Yok böyle bir şey” bağırışları arasında İsmet Paşa’ya protestolar sürerken; Paşa iyice mikrofona yaklaştı ve şu sözleri söyledi:
- “Tarih kürsüsünden halinizi seyrediyorum.
Suçluların telaşı içindesiniz…
Aydınlıktan korkuyorsunuz”…
Paşa’nın Meclise bu sözlerle hakaret ettiğini söyleyenlere karşı da şunları söyledi:
“Türk geleneklerine göre hareket edelim. Türk geleneklerine göre bir kişi 400 kişiye karşı fikrini söyler. Ancak 400 babayiğit bir kişiye hücum etmez!”…
Paşa başka şeyler de söyledi: Bu girişim bütünüyle yasa dışına çıkmaktı.
Büyük Millet Meclisi adaletsizliğin aracı durumuna getirilmek isteniyordu.
Bu girişim, yurttaş hakkına ve muhalefete karşı ölçüsüz bir girişim yoluydu.
Şu sözlere bakalım:
- “Hukuk dışında hareket etmeye karar vermiş olan bir iktidar, iktidardan düşmemek için meşru olmayan her araca başvuracak yoldadır… Işıktan korkuyorsunuz”…
Paşa, “Işıktan korkuyorsunuz!” dedikten sonra kürsüden indi ve doğru
Meclis genel kurulunun dışına doğru yürüdü. Onu, CHP’li milletvekilleri izledi…
Ve şimdi dikkat:
Paşa’dan sonra Demokrat Parti Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes
kürsüye gelerek; yalnızca kendi grubu milletvekillerine Paşa için şu sözleri söylüyordu:
“Demin buraya bu kürsüye, yaşlı bir zat çıktı; saçları ak pak…
Bütün manzarası ile şayanı hürmet… Fakat bütün özü ile;
kelimeyi söylemeyeceğin, neye şayan olduğunu siz takdir edersiniz…”
Paşa, O’na göre, siyaset sahnesine çıkmış bir aktör gibiydi. Kendi kimliğinin dışına çıkarak, bütünüyle başka bir insanmış gibi ölçüsüz biçimde konuşuyordu.
Yine ondan sonra provası, mizanseni önceden yapılmış olduğu biçimde
hepsi ayağa kalkıyor; Meclis içinde bir resmi geçit halinde,
Büyük Millet Meclisini terk ederek gidiyorlardı.
Daha neler mi söyledi?
Neler neler…
Ancak İsmet Paşa’nın, kendi iktidar gücüne dayanarak, her şeyi yapabileceğini sanan iktidar partisine karşı, uğultu ve gürültüler arasında söylediği şu sözler hiçbir zaman kulaklardan düşmedi:
- “Tarih kürsüsünden halinizi seyrediyorum.
Suçluların telaşı içindesiniz.
Işıktan korkuyorsunuz.”
Bir sonuç sözü söyleyelim:
Tarih ne işe mi yarar?
Verin kulağınızı bu sözlere…
Sonra dönüp, içinde bulunduğunuz dünyaya bakın…
Tarih, kulağınıza neler fısıldıyor, pür dikkat dinleyin…
Biliyor musunuz, “Bu gün”, tarihin vardığı noktadır.
“Bu gün” de geleceğin noktasına doğru yol alıyor.
O seste, fısıltılar halinde kulağınıza çarpan o seste,
öyle öğütler ve yararlanabileceğiniz dersler var ki!
Yeter ki dinlemeyi bilin…
Bakın, verin kulağınızı ne diyor; yineleyelim:
- “Tarih sahnesinden halinizi seyrediyorum.
Suçluların telaşı içindesiniz…
Işıktan korkuyorsunuz…”
SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMLERİ ve BAŞBAKAN’IN SESSİZ ÇIĞLIKLARI
SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMLERİ ve BAŞBAKAN’IN SESSİZ ÇIĞLIKLARI
Dostlar,
SESSİZ ÇIĞLIK eylemi yurt içinde ve dışında 20’ye yakın merkezde sürdürülüyor..
Bu Cumartesi, 29 Mart 2014 günü, Ankara Sakarya Cd. de 79. kez insanlar
- özgürlük ve adalet için “sessiz çığlıklar atmak üzere”
gene toplanacaklar..
Balyoz sanıkları – kurbanları hala (ortalama 5 yıldır!) tutsak..
Başbakanın bile itiraf ettiği iğrenç “Kumpas” hala sürüyor..
Olacak gibi değil…
Vicdanlar isyanda..
Vicdanı isyan edenlerden biri de 80’lik delikanlı Em. Öğretmen Seher Yıldırım..
Tarihe not düşmek üzere fotoğrafı aşağıda..
Türkiye artık bu rezil ortaoyununa, Şark kurnazlığı ve ikiyüzlülüğüne son vermeli.
Fakat AKP iktidarından kurtulmadıkça zor görünüyor..
İlk hedef 30 Mart 2014 Pazar günü seçim sandıklarıdır..
Türkiye’ye bunca acı ve zarar veren siyasal kadrolardan kurtulmak üzere.. Demokrasinin restorasyonu dönemini başlatmak üzere..
Başbakan RTE 27 Mart 2014 günü Van ve Diyarbakır mitinglerinde sesini yitirmişti.. Tuhaf ama çok tuhaf bir ses seçim konuşması yapıyordu TV’de..
Önce “Kim bu kadın??” dedik.. NTV ekranına bakınca malum RTE’yi gördük..
İtiraf edelim, gözlerimize ve kulaklarımıza inanamadık.
TV’mizi silkeleyip – sarstık ses düzeninde bir soru mu var diye..
“Sorun” (!) düzelmeyince bu kez “Kamera şakası” sandık..
Oysa sözler, tarz, saldırı, aşağılama, tehdit-şantaj- korkutma, bağırma, azarlama.. ve bir yığın gerçek dışı propaganda.. Her şey tanıdık ama ses çok ama çok tuhaf bir..
Kadın – çocuk sesi! Kulakları tırmalıyor.. İnanılmaz rahatsızlık veriyor..
Bu ne hırstır, Allah ıslah eyleye.. Bu bir ölüm – kalım seçimi iktidar için..
Çünkü ucunda hesap verme – Yüce Divan var. Korku sağları sarmış..
Son tapelere göre, ülkemizi resmen savaşa sokmanın aşağılık planlarını
doğrudan Devletin tepesindeki yetkililer yapıyor!..
Bu denli gözler kara ve pervasızca. Bu denli utanmazca..
Zerre vatan sevgisi duymaksızın.. Her şey ama her şey iktidar için..
Haydi AKP’nin bakanını ve 2 müsteşarını anlıyoruz..
TSK’nın Gn.Kurmay 2. Başkanı’na ne demeli?
Türk Ordusu, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Peygamber Ocağı nasıl böylesine halkına ihanet eden iğrenç planların içinde yer alabilir??
Bize göre Genelkurmay bu paşanın görevine hemen son vermeli ve
Halkımızdan kurmsal olarak özür dileyerek, ölümsüz başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın izinde olduğu güvencesini Ulusumuza vermelidir. Ya da bu paşa özeleştiri vererek yüce Türk Ulusu’ndan af dilemeli ve emekliliğini istemelidir; artık orada oturamaz ve hele hele daha üst görevlere istekli olamaz, getirilemez; getirilmemelidir.
****
AKP ve RTE çaresiz..
Her diktatör gibi bunlar da gidici..
Yolun sonu göründü. Uzatmalar oynanıyor.
30 Mart 2014 Pazar günü bilinç ve sorumlulukla oy kullanmak
ve sandıklara, oylara, tutanaklara sahip çıkmak üzere..
Türkiye hem kimsenin oyuncağı değildir; hem de sahipsiz değildir!
Kendisine bu kahpece oyunları tezgahlayanlardan yasal hesap sormasını da bilecektir.
Hiç kimse bunları aklından bir an bile olsun çıkarmasın..
Sevgi ve saygı ile.
29 Mart 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
AKP’nin SURİYE İLE SAVAŞ ÇIKARMA OYUNLARI
AKP’nin SURİYE İLE SAVAŞ ÇIKARMA OYUNLARI
Komşusuyla kör gözüm parmağına savaşa sürüklenen güzel ülkem…
Eli kanlı El Kaide – El Nusra örgütlerine verilen destekler.
Tekbir sesleriyle insanları canice boğazlayan katil sürüleri,
psikopatlara açılan kapılar, korumalar, kollamalar.
Tapelerde itiraf edilen 2000 (iki bin!!) TIR dolusu savaş mühimmatı yollamalar..
1 general ve 1000 (bin!) asker yollamalar..
Hepsi hepsi;
– Suriye’de iç savaş çıkarmak,
– Suriye’de emperyalizmin çıkarttığı iç savaşa taraf ve maşa olmak,
– Laik Esat rejimini devirip Hamas – Müslüman Kardeşler – El Nusra – El Kaide tipi
ilkel bir yandaş şeriat rejimi kurdurmak ve
– Suriye’yi bölüp kuzeyinde PYD (PKK’nın Suriye kolu) öncülüğünde,
Kuzey Irak’ta olduğu gibi bölgesel özerk kukla Kürt devleti kurdurmak için..
Evet… AKP iktidarı bu politikaların AB-ABD adına taşeronluğunu yaparak
bir yandan Batı’nın desteğini almak için BOP Eşbaşkanlığına = Tükiye’yi bölme planına görevli atanırken, bir yandan da örtük gündemine hizmet etmekte..
Bölünmüş ve de şeriatın kucağına düşürülmüş, Başkanlık rejimi ile diktaya teslim edilmiş bir Anadolu Federe İslam Devleti..
Ana hedef bu..
13 Mart 2014 günü devletin tepelerinde Dışişlerinde Bakan, Müsteşarı, MİT Müsteşarı ve Gn. Kurmay 2. Başkanının katıldığı toplantıda yapılan konuşmalar sızdırıldı.
Buna Cemaat’ın tek başına gücünün yetmeyeceği açık.. 2 seçenek var..
Ya içerde köstebek arayacaksınız ya da uluslararası büyük istihbarat örgütleri..
Peki niçin??
Onu da Başbakan RTE ve de AKP artık kendine sorsun..
Tükenmiş bedeni ve çocuk sesi – kadın sesine dönmüş sesi ile Başbakan RTE Diyarbakır ve Van’da bu gün (27.3.14) mitingde bunu yapanlara 40 tane hakaret sıfatı takarken bir de durup “Acaba neden??” demeyi akletmez mi?
Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Başbakan da konuşmaların içeriğini yalanla(ya)madı.. Ulusal Güvenlik gerekçesi ile zorlama biçimde youtube’dan görüntülü kayıtlara halkımızın erişimini engelleme kararı aldılar. Ya dünya alem ??
Temel soru şudur :
Siz o engellediğiniz görüntülü kayıtlardaki konuşmaları – planları niçin yaptınız?? Ülkemizi savaşa sokma planlarınızla hangi yüksek memleket çıkarını korumayı hedeflediniz??
- Artık montaj – dublaj – suflaj da diyemiyorsunuz..
- İçeriği de yadsıyamıyorsunuz.
Ülkeyi savaşa sürükleyip Mehmet’in kanını akıtarak iğrenç siyaset planlıyorsunuz.
OHAL ya da savaş durumu – sıkıyönetim ilanı ile seçimleri ertelemek istiyorsunuz.
Ya da savaş rantı ile seçim kazanmak..
Batmaktan kurtulmak..
Yeryüzü ve de insanlık tarihi bu denli mide bulandıran “siyaset” görmedi!
Bunun sonu felaketin de felaketidir.
Yarın BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye terörist ülke ilan edilebilir.
O zaman gelsin askeri – ekonomik – diplomatik – ticari.. ambargolar..
Bedelini bu garip – yoksul halk ve batırdığınız ülke ekonomisi ödesin..
Bu arada Başbakan RTE de savaş suçlusu ilan edilsin ve
Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmak istensin..
Güneydoğuda bölücü taşeron örgütle savaşan kahraman Komutanlara kurulan kumpas sizin başınıza çöksün..
Siz de Türkiye’nin bu Mahkemenin (Uluslararası Ceza Mahkemesi)
yargılama yetkisini kabul etmemiş olmasına sığınarak bu izni vermeyin..
Sonra da Sudan’ın El Beşir’i gibi bu kez Interpol kırmızı bülten çıkarsın.
Türkiye Başbakanı RTE, yurtdışına çıkamaz olsun..
Biz de ülke olarak bu utanca katlanalım bu arada siz mağduru oynamak için
bu “fırsatı” (!) da yüzünüz hiç kızarmadan iç kamuoyunda kullanın..
*****
Yok efendiler yok.. Bu terazi bunca sıkleti kaldırmaz..
30 Mart 2014 günü sandıklara gömülürsünüz..
Bu halk bu denli aptal değil; gereğini yapacaktır, vatanına sahip çıkacaktır.
Çanlar kimin çalıyor dersiniz??
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin
geldiği noktaya bakar mısınız? Biz bunlara layık mıyız?




http://www.proxylord.com/
http://anonymouse.org/anonwww.
Vtunnel
Ktunnel
Browseunblocked
İcanhasproxym
Bypas
Sneakmyass
Burrow
Browseunblocked
Gtfomy
Kc8yds
Satandeathkill
Disturb
Plzhidemy
Gtfo
Hvvd1
Biraz da gevşeyelim : Rahatlan bir video..
Rahatlan bir video..
Biraz da gevşeyelim..
Courtesy :Andre Devulder, Belgium
It is a repeat from me, but it is worth a ‘repeat’
Sevgi ve saygıyla
28.3.2014, Ankara
Sayın Prof. Dr. Siber Göksel’e teşekkürlerimizle..
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
SURİYE’ye 4 ADAM YOLLAR TÜRKİYE’ye 8 FÜZE ATTIRIRIM!?.
SURİYE’ye 4 ADAM YOLLAR TÜRKİYE’ye 8 FÜZE ATTIRIRIM!?..
Gündemi sarsacak ses kaydı!
Yerel seçimlere sayılı günler kala internette yayınlanan son ses kaydı,
Türkiye’yi uluslararası arenada zor durumda bırakacak. Video paylaşım sitesi YouTube’ta ‘secim gudumu’ isimli bir hesapla yayınlanan son ses kaydında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e ait olduğu iddia edilen kişiler, Suriye ile ilgili savaş senaryosu üzerine konuşuyor.
Ortam dinlemesi olduğu belirtilerek yayınlanan ses kaydında, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Başbakan Erdoğan’ın ‘Süleyman Şah Türbesi’ni imkan olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek,‘Başbakan, bu (Süleyman Şah Türbesi) bir imkan gibi değerlendirilmeli bu konjoktürde’ dedi” şeklinde konuşuyor.
“SAVAŞ GEREKÇESİ ÜRETİRİM”
Mit Müsteşarı Hakan Fidan’a ait olduğu öne sürülen ses ise
“Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp
savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine de saldırtırız.”
diyor.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu olduğu iddia edilen kişinin
“Ulusal güvenliğimiz son derece pespaye ucuz bir iç politika malzemesi haline geldi.” dediği iddia edilen ses kaydında,
Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e ait olduğu ses ise
“Direkt savaş sebebi yani yapacağımız iş, direk savaş sebebi.”
dediği duyuluyor.
http://sozcu.com.tr/2014/
Sevgi ve saygıyla
28.3.2014, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
YAŞAMIMIZ DİZİ
YAŞAMIMIZ DİZİ
Av. Erdem AKYÜZ
Hukuku Egemenliği Derneği Başkanı
erdemak@gmail.com
Yaşamımız adeta bir dizi film.
Hepimiz bu dizinin içinde figüran gibi oynuyoruz, daha doğrusu oynatılıyoruz.
Yakın geçmişte gözde olan dizi filimler “Küçük Ev” veya “Dallas” Gibi dizilerdi.
“Küçük Ev”de bir çiftlikte yaşayan ve kötü insanlar arasında ailesini korumak için çalışan bir çiftçinin öyküsü anlatılmakta idi.
“Dallas” dizisinde hileci ve üç kağıtcı “J. R. – Ceyar” ile kardeşinin karısı “Sue Ellen” arasında kalmıştık.
“Uzay Yolu”nda “Kaptan Kirk” ve “Mr. Spark” ile uzayın derinliklerine,
“Aşk Gemisi”nde okyanuslar arası aşk hilelerine dalardık.
Buruşuk, kirli pardesüsü içinde dolaşan “Komiser Kolombo” çok saf görünür
ama tam kapıdan çıkarken dönüp aniden sorduğu sorular ile suçluyu faka bastırırdı.
“Kaçak” dizisinde karısının, tek kollu gerçek katilini ararken, komiser “Gerald” tarafından katil diye kovalanan doktor “Richard Kimble” ile nefes nefese kalırdık.
“Kurtlar Vadisi”nde çoğumuz bir “Polat Alemdar” veya “Abdi Bey” idik.
Onların yediği kurşunlarla sarsılır, başarıları ile mutlu olurduk
Daha sonraları “Zengin Kız Fakir Oğlan” gibi diziler gözde oldu. Zengin iki kız kardeşten birinin nişanlısı dürüst ama şaşkın bir oğlan, diğeri ise, soyguncu bekçinin deyimi ile
üç kağıtçı ve hovarda “Zarp Bey”.
Say sayabilirsen…
Dizi uzadıkça sakalı uzayan ve nereye kadar uzayacağı belli olmayan
“Muhteşem Süleyman”, “Osmanlı Tokadı, Elveda Rumeli, Yalan Dünya, Galip Derviş, Boynu Bükükler, Akasya Durağı, Umutsuz Ev Kadınları, Fatih Harbiye, Huzur Sokağı,
Bu Günün Saraylısı, Bir Yusuf Masalı, Şafaktepe, Güneşi Beklerken, Seksenler, Doksanlar” ve daha niceleri…
Daha da sonraları diziler, daha da bir yaşamın içinden yer almaya başladı.
“Allah’a şükür”; yerli dizilerimiz, yerli senaryolarımız ve gerçek dizi kahramanlarımıza kavuştuk.
Yatak odalarında kasalar,
tuvaletlere kadar taşınan para sayma makineleri,
kundura kutularına doldurulan Dolarlar – Euro’lar.
Eskiden “kundurama kum doldu, atmaya kürek ister” diye şarkılar vardı,
şimdilerde
“kundurama dolar doldu, saymaya yürek ister” diye
türküler yakılmaya başlandı.
Önceki dizi filmlerde “mubah” sayılan “dinleme, izleme, tape, CD, tutuklama,
el koyma, gizli çekim, açıktan suçlama” gibi teknikler şimdilerde “günah” sayılıyor.
Güncel bir dizi film de “Açılım” adı ile vizyona konuldu.
Kimi kanallarda bunun adı “Demokratikleşme Paketi” olarak geçiyor.
İlk tanıtıcı jeneriği “Yakında iyi şeyler olacak” diye anons edilmişti.
Dizi gösterime girdi. Paket açıldı ama içinden bambaşka şeyler çıktı :
“Türkçe dışında” farklı dil ve lehçede eğitim, Türkçe dışında siyasal propaganda, köylere Cumhuriyet öncesi farklı ve yabancı adların verilmesi, çok düşük oy alan siyasal partilere bile “Hazine Kapısı”nın açılması, Şapka Kanunu’nun kaldırılarak başlara
“fes, takke, külah” giyme yolunun açılması.. yani kafanın içine sansür, tepesine özgürlük.
Dizilerden dizi beğen. Eh, tabii yaşamımız dizi film olunca.
Bizler de birer figüranız. Hangi rolü layık görürlerse;
O dizinin içinde, O rolü oynayacağız. Perde kapanana dek !…
ŞİİR KÖŞESİ : Salih SEFER’DEN “BU MU BİZİM ÜLKE?” DİYESİM GELDİ
ŞİİR KÖŞESİ : Salih SEFER’DEN “BU MU BİZİM ÜLKE?” DİYESİM GELDİ
Türkiye Türkiye olalı böylesine yolsuzluk kirlilik yaşamadı.
Ülkenin ganimetleri toprakları paylaşılıyor.
Hırsızlık uğursuzluk aldı başını gidiyor.
Tecavüzler cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor.
“BU MU BİZİM ÜLKE?” DİYESİM GELDİ
Yolsuzluk kirlilik almış gidiyor
Pişkinlik yüssüzlük alarm veriyor
Cahillik cehalet selam veriyor
Bu mu bizim ülke diyesim geldi
Değiştik dostluğu paraya pula
Götürenlere rant artanı kula
Fakirin tüyünü yolan yolana
Ağlamak yerine gülesim geldi
Terkedildi hem çiftçisi köylüsü
Üstüne serpilmiş kara büyüsü
Yalan dolan rüşvet çıkar sürüsü
Belanızı bulun diyesim geldi
Madeni toprağı kapan kapana
Kamu bankasını soyan soyana
Garip sofrasından doyan doyana
Sırtımdan ceketi veresim geldi
Salih yassa sizi kalemler yetmez
Bu kafayla bizde bu yollar bitmez
Düşün yakamızdan bu böyle gitmez
Biraz insan olun diyesim geldi
Salih SEFER