Direnme Hakkı

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.

Demokratik ülkelerde yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişki hukuksal bir sözleşmeye dayanır. Bu toplumsal sözleşmenin bir yanı olan seçimle gelen yöneticiler, yönetilenlerin hak ve özgürlüklerini korumak ve tüm eylem ve söylemlerinde başta anayasa olmak üzere hukuka uymak zorundadır. Sözleşmenin öteki yanı olan Halk (yönetilenler), (AS: kadim Milletin o zaman kesitindeki karşılığı) ise yönetenlerin hukuka uygun düzenlemelerine uymakla yükümlüdür.

Bir sözleşmede yanlardan biri sözleşme koşullarına uymazsa öbür yanın da uymama hakkı doğar. Bu hukukun genel bir ilkesidir.

Son zamanlarda AKP iktidarı hukuk (hatta yasa!) tanımayan söylem ve eylemleri ile toplumsal sözleşmeyi bozmaktadır. Herkesi bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi kararlarını  “tanımıyorum, uymuyorum” demek; yine Anayasaya göre uymak zorunda olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi-AİHS ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymamak; Cumhuriyetin temel niteliği olan laikliğe aykırı hareket etmek; ifade ve basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin hukuka aykırı olarak sınırlanması, iktidarın toplumsal sözleşmeye uymadığının açık kanıtlarıdır.

İktidar toplumsal sözleşmeye uymazsa ne olur?

Meşruluğunu (genel kabul) yitirir!

İktidar meşruluğunu yitirirse ne olur?

Sözleşmenin öteki yanı olan ulusun (yönetilenlerin) yönetime karşı direnme hakkı doğar.

Direnme hakkı insanlığın binlerce yıllık demokrasi savaşımında acı deneyimlerle ortaya çıkmış, evrensel bir haktır ve pek çok anayasal metinde yer almıştır.

1789 Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi, temel insan haklarını sayarken 2. maddesinde özgürlük, mülkiyet, güvenlik haklarının yanında “baskıya karşı direniş(resistance a l’oppression) hakkını belirtmektedir.

1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisinde ise, yetkilerini yönetenlerin onamından (rızasından) alan hükümetlerin, yurttaşların haklarını güvenceye alma görevleri olduğundan söz etmekte;

  • “Herhangi bir yönetim bu hakları ortadan kaldırırsa, halkın o yönetimi değiştirme ve yerine
    bu hakları güvence altına alacak  yeni bir yönetim kurma hakkı vardır.
    ” denmektedir.

Bağımsızlık (İstiklal) Savaşımız, bir yönü ile, işgalcilerle işbirliği yaparak meşruluğunu yitiren padişah yönetimine karşı
ulusun direnme hakkının kullanılmasıdır.

1961 Anayasasının Başlangıç bölümünde “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışları ile meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanan Türk milleti” ifadesi bulunmakta idi.

Dünya tarihinde bunlara benzer başka örnekler bulmak olanaklıdır.

  • Direnme hakkının kullanılmasının önkoşulu, siyasal iktidarın temel hak ve özgürlükleri sistemli biçimde çiğnemesi (ihlal etmesi), baskı ortamı yaratması ve buna karşı başvurulacak hukuk yollarının kapalı olmasıdır.

İktidar açıkça anayasaya aykırı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu yitirmiş; ifade, basın, toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi temel hak ve özgürlükleri sınırlayarak muhalefete karşı baskı ortamı yaratmıştır. Hukuksal yollar görünüşte açık olmakla birlikte; Yargı, iktidarın bir baskı aracı durumuna ge(tiril)miş ve güvenilirliğini yitirmiştir.

  • Bunlar karşısında Türk ulusunun direnme hakkı doğmuştur.

Bu nedenle tüm demokratik kitle örgütlerinin, siyasal partilerin, basının ve üniversitelerin direnme hakkını gündeme taşımalarının ve bu hakkı
demokratik, barışçı ve örgütlü bir biçimde kullanmalarının zamanı gelmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir