Başkomutanlık

 

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.

Başkomutanlık

Giriş
Başkomutanlık kavramı öbür kimi temel kavramlar gibi gerçek anlamından çok farklı biçimde anlaşılmakta ve uygulanmaktadır. Kimi kesimlerce Cumhurbaşkanının Başkomutan olduğu ileri sürülmektedir. Bu yazıda Başkomutanlık kavramının tarihsel geçmişi ve gerçek anlamı incelenecektir.

Başkomutanlık nedir?
Türk Dil Kurumu’nun (TDK) hazırladığı Türkçe sözlükte başkomutan ve başkomutanlık şöyle tanımlanmıştır:

Başkomutan : Savaşta bir devletin bütün kara, deniz ve hava kuvvetlerine komuta eden en büyük komutan, Başkumandan, serdar.” (1)

Başkomutanlık : Başkomutan görevi veya makamı” (2)

Anayasamızda da ”Genelkurmay Başkanının savaşta başkomutanlık görevini cumhurbaşkanı adına yerine getireceği” belirtilmektedir (Md. 117).

Bu tanımlardan anlaşılacağı gibi başkomutanlık ancak savaş durumunda söz konusu  olabilmektedir. Barışta “başkomutanlıktan” söz etmek, “başkomutanlık” iddiasında
bulunmak doğru değildir. Barışta başkomutan yoktur, Silahlı Kuvvetlerin komutanı vardır o da Genelkurmay Başkanıdır (AY md 117).

Tarihsel Geçmiş :

Başkomutanlık anayasada düzenlenen bir kurum olduğundan, tarihsel geçmişi de anayasal düzeyde incelenecektir.

1876 Anayasası :
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk anayasası olan 1876 anayasası, başkomutanlık yetki ve sorumluluğunu savaş durumu ile sınırlandırmış ve padişaha vermiştir (Md. 7).

1921 Anayasası :
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş döneminde Birinci Meclis tarafından 20 Ocak 1921’de kabul edilen 1921 anayasası, Kurtuluş Savaşının ağır
koşulları gereği Yasama ve Yürütme erklerini tek elde (BMM’de) toplayan “Güçler Birliği” (Meclis Hükümeti) sistemini benimsemiştir. 1921 anayasasının temelini oluşturan ve “Halkçılık Programı” olarak bilinen metinde Silahlı Kuvvetlerin görevi, konumu ve başkomutanlık şöyle tanımlanmıştır :

“Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin hayat ve istiklaline (bağımsızlığına) suikast eden (öldürmeye çalışan) emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzatına (saldırılarına) karşı müdafaa (savunma) ve bu maksada aykırı hareket edenleri tedip (yola getirme) azmiyle kurulmuş bir orduya sahiptir. Emir ve kumanda selahiyeti (yetkisi) Büyük Millet Meclisi’nin şahsiyeti maneviyesindedir (tinsel kişiliğindedir).” (3)

Buna göre Mondros’la lağv edilen Osmanlı ordusunun yerine BMM Hükümeti tarafından 1920’lerde kurulan bugünkü TSK’nın tarihten gelen asıl görevi, ulusu emperyalist ve kapitalist düşmanların saldırılarından korumak ve işbirlikçileri yola getirmektir.
Emperyalistlerin amacına hizmet emek değildir!

1921 Anayasasını 2. maddesi şöyledir:

“İcra kudreti (Yürütme gücü) ve teşri salahiyeti (Yasama yetkisi) milletin yegâne (tek) ve hakiki (gerçek) mümessili (temsilcisi) olan Büyük Millet Meclisi’nde tecelli ve temerküz
eder (toplanır).” (4)

O günlerde en önemli ve öncelikli Yürütme (İcra ) görevi, Kurtuluş Savaşının başarı ile yönetilmesi ve iç isyanların bastırılması idi. Bu nedenle savaşın yönetimi yani
başkomutanlık yetkisi de doğal olarak BMM’ne verilmiştir. Sonraki anayasalarda “Başkomutanlık, TBMM’nin manevi varlığından ayrılamaz.” hükmünün kaynağı, 1921
anayasasıdır. (4)

Başkomutanlık Yasası (5 Ağustos 1921)

Kurtuluş savaşımızın en kritik muharebeleri Afyon-Kütahya-Eskişehir muharebeleridir. Birinci ve İkinci İnönü Muharebelerinde düş kırıklığına uğrayan Yunan ordusu
seferberliğini tamamlamış ve 10 Temmuz 1921’de bu kez Bursa – Eskişehir yönünde değil, ağırlık merkezi ile Kütahya ve Afyon ekseninde ve Eskişehir’i güneyden
kuşatmak amacıyla büyük çaplı yeni bir saldırı başlatmış, 17 Temmuz’da Kütahya’yı ele geçirmiştir. Ertesi gün (18 Temmuz) sabah saat 05:00’te TBMM Başkanı Mustafa Kemal Eskişehir’e Gelerek Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile durumu değerlendirmiştir. Komutanlar, Orduyu kurtarmanın arazi yitirmekten daha önemli olduğu düşüncesi ile düşmanla olan arayı açmak, düşmanı ikmal merkezlerinden uzaklaştırmak ve sonraki muharebeyi bizim seçtiğimiz hazırlıklı mevzide kabul etmek amacıyla Sakarya nehrinin doğusuna çekilme kararı vermişlerdir. (5)

Böylesi büyük bir çekilme ile vatan topraklarının düşmana kaptırıldığını düşünen kimi milletvekilleri BMM’de Mustafa Kemal aleyhinde büyük bir kampanya başlatmışlar
ve Mustafa Kemal’in sorumluluğu üstlenmesini istemişlerdir. Uzun tartışmalardan sonra kürsüye çıkan Mustafa Kemal Paşa sorumluluğu almaya hazır olduğunu söylemiş ve bu yönde bir takrir (yasa önerisi) vermiştir. 5 Ağustos 1921’de kabul edilen yasaya göre:

  • “Başkomutan, Ordunun maddi ve manevi gücünü azami surette çoğaltmak ve yönetiminin bir kat daha sağlamlaştırılması konusunda BMM’nin bu yoldaki yetkisini
    Meclis adına fiilen kullanmaya izinlidir. (6)

Mustafa Kemal kendi kurdurduğu BMM’ne ve demokrasiye saygısını göstermek için bu yetkinin üç aylık süre için sınırlı olmasını (üç ayda bir Meclise hesap vermeyi) de istemiştir. “Başkomutanlık Yasası” olarak bilinen bu yasada da görüldüğü gibi Mustafa Kemal Paşa, BMM’nin tüm yetkilerini değil, yalnızca Ordunun güçlendirilmesi ve savaşın yönetimi ile ilgili yetkilerini almıştır. Yani başkomutanlık, savaş koşullarında ve savaşla ilgili bir kurumdur. Mustafa Kemal, bu yetkiye dayanarak yayınladığı ulusal
yükümlülük (Tekalifi Millye) emirleri ile Ordunun lojistik seferberliğini tamamlamış, bir “taarruz ordusu” oluşturmuştur.

Mustafa Kemal’e üçer aylık sürelerle verilen başkomutanlık yetkisi; 30 Ekim 1921, 4 Şubat 1922 ve 6 Mayıs 1922’de üçer aylık ve son olarak da 20 Temmuz 1922’de
süresiz uzatılmıştır. (7) Bu nedenle Atatürk ebedi başkomutanımz olmuştur. Mustafa Kemal Paşa başkomutanlığı döneminde Sakarya Meydan Muharebesi ile düşmanın Sakarya ırmağının doğusuna geçerek Ankara’yı işgaline engel olmuş ve 30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi ile düşmana kesin sonuçlu darbeyi indirerek yurdu işgalcilerden temizlemiştir.

Atatürk, Başkomutanlığı saraylarda, konferans salonlarında, mitinglerde veya (6) törenlerde değil; Dua Tepe’de, Çiğil Tepe’de, Zafer Tepe’de uygulamıştır.

1924 Anayasası

Cumhuriyetimizin ilk anayasası olan 20 Nisan 1924 tarihli anayasanın 40. maddesi başkomutanlık konusunu şöyle düzenlemiştir:

“Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yüce varlığından ayrılamaz ve cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur (yerine getirilir değil! C.D.). Harp kuvvetlerinin
komutası barışta özel kanununa göre Genelkurmay Başkanlığı’na ve seferde Bakanlar Kurulu’nun teklifi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilecek (atanacak)
kimseye verilir. (8)

Görüldüğü gibi 1924 anayasası da 1921 anayasası gibi başkomutanlığı TBMM’nin manevi (yüce) varlığından ayırmamıştır. Çünkü 1924 anayasası da önceki anayasa gibi Yasama ve Yürütme güçlerini TBMM’de toplayan “güçler birliği” hükümet sistemini benimsemişti (md.5). Bu anayasa da savaşta başkomutanlık görevinin cumhurbaşkanınca değil, onun atayacağı başka bir kişi tarafından yapılmasını düzenlemiştir. Mustafa Kemal 1924 anayasasının kabulünden önce 29 Ekim 1923’te Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ancak son olarak 20 Temmuz 1922’de süresiz olarak uzatılan başkomutanlık yetkisi de (ayrı bir yasayla kaldırılmadığı için) sürmektedir. Bu nedenle Mustafa Kemal aynı zamanda hem Başkomutan (7) hem Cumhurbaşkanıdır. Başkomutanlık yetkisinin cumhurbaşkanı tarafından temsil edilmesi o günkü koşulların doğal bir sonucudur.

9 Temmuz 1961 tarihli anayasa da başkomutanlığı kendisinden önceki iki anayasaya benzer biçimde düzenlemiştir. 1961 anayasasının 110. maddesi şöyledir:

“Başkomutanlık Türkiye büyük millet Meclisi’nin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur. Milli güvenliğin sağlanmasından ve silahlı kuvvetlerin savaşa hazırlanmasından TBMM’ne karşı Bakanlar Kurulu sorumludur.
Genelkurmay Başkanı barışta silahlı kuvvetlerin komutanıdır.” (9)

1982 Anayasası :

1982 anayasasında da başkomutanlık konusunda önceki anayasalara benzer düzenleme yapılmıştır.

“ Md117: Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı: (8)

Başkomutanlık Türkiye büyük Milet Meclisi’nin manevi varlığından ayrılamaz ve cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur.
Milli güvenliğin sağlanmasından ve silahlı kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından TBMM’ne karşı Bakanlar Kurulu sorumludur.
Genelkurmay Başkanı silahlı kuvvetlerin komutanı olup, savaşta başkomutanlık görevini cumhurbaşkanı namına (adına) yerine getirir.
… Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakan’a karşı sorumludur.” 10)

2017 anayasa Değişikliği :
2017 anayasa değişikliği ile “Bakanlar Kurulu” ve “Başbakan” yerine “Cumhurbaşkanı” ibaresi getirilmiş ve 117. madde şöyle olmuştur:

“…Milli güvenliğin sağlanmasından ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt savunmasına hazırlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı Cumhurbaşkanı sorumludur.”

Cumhurbaşkanı’nın TBMM’ne karşı sorumlu tutulması asıl başkomutanın kendisi değil, TBMM olmasının doğal sonucudur.

Değerlendirme:

Yürürlükteki anayasa dahil anayasalarımızın hiçbirinde Cumhurbaşkanı’nın başkomutan olduğuna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanı başkomutan değil, başkomutanlığın temsilcisidir. Bu da 1921 anayasasından kaynaklanmaktadır. Barışta Silahlı Kuvvetlerin komutanı olan Genelkurmay Başkanı, savaşta da başkomutanlık görevini yerine getirecektir.

  • Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın başkomutanlığı, simgesel olmanın ötesine geçmez.

Silahlı Kuvvetlerin yönetilmesi, / savaşın yönetimi bu konuda özel bir eğitim ve deneyim isteyen ağır bir görevdir. Bizim cumhurbaşkanlarımız ise (asker kökenliler dışında)
böyle bir eğitim ve deneyime sahip değillerdir. Cumhurbaşkanı olmak için 40 yaşını doldurmak, yükseköğrenim görmek ve milletvekili seçilme koşullarına sahip olmak yeterlidir (AY md.101).

Anayasa koyucu bunu düşünmüş olmalı ki, savaşta başkomutanlık görevini
Cumhurbaşkanı’na bırakmamış Genelkurmay Başkanı’na vermiştir.

Bir komutanın en önemli görevleri astlarının haklarını korumak, askerliğin ve Türk sancağının onurunu yüceltmektir. Başkomutanlığın gerektirdiği birikimi olmayan
mevcut Cumhurbaşkanı; FETÖ’nun düzmece davalarında astlarının haklarını korumamış, darbe girişiminden yararlanarak TSK’nın gücünü ve saygınlığını azaltan pek çok düzenlemeye imza atmıştır. (10)

Genelkurmay Başkanının başkomutanlık görevini (Cumhurbaşkanı adına) yerine getirmesi, savaş durumuna sınırlı kılınmıştır. Ancak 31 Temmuz 2016 tarihli 669 s. KHK ile Kuvvet Komutanlıkları Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrılarak Milli Savunma Bakanına bağlanmıştır. Genelkurmay Başkanı, barışta komuta edemediği, harbe
hazırlıklarını geliştirip denetleyemediği birlikleri savaşta sevk idare etmek durumunda bırakılmıştır. Anayasaya göre savaşta emir-komuta sorumluluğu olmayan Milli Savunma
Bakanı’na Kuvvet Komutanlıkları bağlanarak üst düzey emir-komuta ilişkileri karmaşık duruma getirilmiştir.

Savaşta Kuvvet Komutanlıklarını hangi komutan yönetecekse, aynı komutanın barıştan başlayarak o Kuvvetlere komuta etmesi, harbe hazırlıklarını geliştirmesi, denetlemesi
ve tanıması savaş ilkelerinden biri olan “komuta birliği ilkesi“nin gereğidir.

Sonuç :
1. Cumhurbaşkanı’nın başkomutan olduğu söyleminden vazgeçilmelidir.
2. Milli Savunma Bakanı komuta zincirinden çıkartılmalı, Kuvvet Komutanlıkları anayasaya uygun olarak Genelkurmay Başkanlığı’na bağlanmalıdır.

Sonuçlar :
1. Barış durumunda başkomutanlık söz konusu olamaz. Başkomutanlık savaşta yapılır.
2. Cumhurbaşkanı başkomutan değildir. Ancak asıl başkomutan olan TBMM’nin temsilcisidir. Bu temsilcilik de kurtuluş savaşı koşullarında hazırlanan 1921
anayasasından gelmektedir.
3. Başkomutan olduğunu iddia eden Cumhurbaşkanı, bu görevin gerektirdiği donanıma sahip değildir ve başkomutanlık görevlerinin gereğini yapamamaktadır.
4. KHK İle Kuvvet Komutanlıklarının Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrılıp M.S. Bakanı’na bağlanması, savaşta başkomutanlık görevini yerine getirecek olan Genelkurmay Başkanı’nın bu görevi gerektiği gibi yapmasını zorlaştırır.
5. Yürürlükteki anayasada var olan ve KHK ile daha da karmaşık duruma getirilen en üst düzeydeki emir-komuta sistemi, yapılabilecek bir anayasa değişikliğinde basit, akılcı, sade ve emir-komuta birliği harp ilkelerine ve TSK’nın geleneklerine uygun, anayasa ile uyumlu, yetki ve sorumlulukların açıkça belirleneceği biçimde yeniden düzenlenmelidir. Anayasaya göre emir-komuta yetkisi ve sorumluluğu bulunmayan Milli Savunma Bakanı
komuta zincirinden çıkartılmalıdır.

Bu, yaşamsal bir ulusal güvenlik sorunudur.

Kaynaklar
1 Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1982cit 1, s.154.
2 a.g.e.
3 Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, YKY yay. İstanbul, 1998, s.248
4 Kili S, Gözübüyük Ş, a.g.e. s.91.
5 Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Türkçesi Necdet Sender, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 25. Basım Haziran 2013, s.315
6 Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Türkçesi Necdet Sender, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 25. Basım Haziran 2013, s.323.
7 KİNROS, a.g.e. syf.362
8 Kili S, Gözübüyük Ş, a.g.e. s.118.
9 a.g.e. s.203.
10 a.g.e. s.291

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir