MÜSİLAJ

Suay Karaman 

Ülkemizde çevre duyarlılığı çok geç ortaya çıkan bir olgudur. Bu konuda henüz yeterince yol aldığımız da söylenemez. Çevre bilinci olmayınca ya da yeterli gelişmeyince, yaşadığımız yerleri, dağları, ovaları, yaylaları, akarsuları, gölleri, denizleri yok etmekten hepimiz suçluyuz. Ülkemizde her gün yeni bir çevre katliamıyla karşılaşmaktayız. Maden aramaktan, yol yapmaya, orman talanından, atıkları akarsulara, göllere, denizlere boşaltmaya kadar (AS: dek) sürekli çevremizi kirletmekte, hatta yok etmekteyiz. 

2019 yılının Kasım ayında Gümüşhane yakınlarındaki Dipsiz Göl’ün suyu, define aramak için boşaltılmıştı. Define bulunamayınca Buzul Çağı’ndan kalan 12 bin yıllık doğa harikası Dipsiz Göl’ün üstü toprakla örtülmüştü. Yine aynı zamanlarda Burdur yakınlarındaki bembeyaz kumsalı, turkuvaz renkli suyuyla ülkemizin Maldivleri olarak bilinen ve dünyada Mars gezegeninin toprak yapısına benzerlik gösteren iki noktadan biri olan Salda Gölü de, millet bahçesi yapılmak için talana kurban edilmişti. Ülkemizde bunlar gibi daha pek çok acı örnek bulunmaktadır. 

2021 yılının başından itibaren (AS: bu yana) İstanbulun güney sahillerinde (AS: kıyılarında) başlayarak, İzmit Körfezi, Bursa Gemlik, Balıkesir Erdek ve Çanakkale sahillerine kadar (AS: kıyılarına dek) yayılan beyaz bir tabaka (AS: katman), Marmara Denizi’ni kaplamaktadır. Müsilaj (deniz salyası) adı verilen bu madde sarı ve beyaz renkli, suya göre daha az akıcıdır. Müsilaj, tesadüfen (AS: rastlantıyla) oluşan bir çevresel felaket (AS: yıkım) değildir. Müsilajın oluşması için 3 tetikleyici etken vardır: Küresel iklim değişimine bağlı olarak Marmara Denizi’nde sıcaklıkların artması, durağan deniz koşullarına sahip Marmara Denizi’nin yapısı ve yanlış atık birikmesine bağlı olarak fosfor, azot yükü yükselmesi. Ülke sanayisinin yaklaşık yarısı Marmara Denizi çevresinde bulunmaktadır. Hem evsel, hem endüstriyel atıklar çok az arıtılarak ya da arıtılmadan Marmara Denizi’ne atılmaktadır. Müsilaj, yıllardır yanlış atık yönetim politikalarının sonucunda ortaya çıkmıştır. 

Suya dışarıdan karışan fosfor gibi organik bileşikler, su yosunları ve bazı (AS: kimi) bakterilerin hızla çoğalmasına yol açmaktadır; buna fosfat kirliliği adı verilir. Bunun sonucunda oksijen bunalımı (AS: suda çözünmüş oksijen düzeyi düşer; BOD ve COD değerleri yükselir) yaşanır ve oksijensiz yaşayan, insan sağlığı için zararlı olan zehirli sıvılar salgılayan farklı mikroorganizmalar gelişmeye başlar. Bu mikroorganizmaların çıkardığı organik bileşikler deniz yüzeyinde sümüksü salgı birikmesine neden olur ve böylece suyun üstü de, altı da müsilajla kaplanır. Denizlerde mikroorganizmalar tarafından hücreden dışarı salgılanan şekerli ve proteinli kimyasal maddeler, ortamdaki diğer kirletici parçacıkları birbirine yapıştırarak ortamı az akışkan duruma getirmektedir. Oksijensizlik durumu ekosistemin işlevsiz kalması anlamına gelmektedir ve bu ortamda hiçbir canlı yaşayamaz (AS: anaerob canlılar yaşar), böylece ekolojik ortam ölür (AS: bozunur). 

Müsilaj, birdenbire ortaya çıkmamıştır; yılların yanlış politikalarının ürünüdür ve ilk olarak 2007 yılında görülmeye başlanmıştır. 2018 yılından beri de özellikle Marmara, Karadeniz ve Ege Denizi’nde suyun üstünde ve altında görülmeye ve yayılmaya başlamıştır. Bunca yıldır önlem almayan yetkilerin sorumluluğu da, kusurları da çok büyüktür. Bu durumun turizm ve balıkçılık sektörlerini çok olumsuz etkileyeceği bellidir. Bunun yanında biyolojik çeşitliliğin azalmasına da neden olacaktır. Türkiye’de yılda yaklaşık 29 milyon ton sanayi atığı denizlere dökülmektedir. Günümüzde belediyelerin %85’inin arıtma tesisi, yaklaşık 700 belediyenin ise kanalizasyonu yoktur. İşte yıllarca yapılan yanlışlar, müsilaj gibi sorunların doğmasına neden olmuş ve denizlerimiz kirlenmeye mahkûm edilmiştir. 

Büyük sorun durumuna gelen müsilaj için ivedilikle önlemler alınmalıdır. Deniz yüzeyindeki müsilaj temizliği sadece (AS: yalnızca) makyajdır. Bütün işletmelerin ileri biyolojik (AS: ve kimyasal) atık arıtma sistemine geçirilmesi sağlanmalıdır. Denizlere azot, fosfor ve organik atık boşaltan işletmelerin, ileri biyolojik – kimyasal artıma sistemlerine geçene kadar (dek) üretimleri durdurulmalıdır. Çöp ve atık suların yerinde arıtılması ve geri dönüşüme yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Çevreye duyarlı ve korumacı politikalara bağlı bir kalkınma ve gelişme planlanması uygulamaya geçirilmelidir. Kimi sanayi kuruluşları yurdun değişik bölgelerine dağıtılarak, Marmara Denizi’nin ferahlaması sağlanmalıdır. Böylece insanlar kendi kentlerinde iş güç sahibi olacağı için, Batıya göç de sınırlandırılmış olur. 

Bu arada; deniz dibinde yaşayan denizhıyarı (deniz patlıcanı), deniz suyunu süzer, deniz tabanını tarayarak, havalandırır ve ekosistemi güçlendirir. Bir tane denizhıyarı, günde yaklaşık 400 kg, yılda yaklaşık 150 ton kumu filtre ederek, ağır metallerden arındırır ve denizin dibini temizler. Sularımız kirlendiğinde denizlerimiz için kurtarıcı olabilecek denizhıyarları, denizlerimizin geleceği için büyük önem taşımaktadır. Ancak ülkemizde bu canlıların avlanmasına siyasal iktidar  izin verdi. Uzakdoğu’da sevilen bir besin maddesi olarak kullanılan bu canlıların kilosu 150 Dolar olduğu için, döviz gelecek diye denizlerimizde avlanıp satılmaya başlandı. Bu konuyu TBMM gündemine taşıyan ana muhalefetin soru önergesine, iktidar duyarsız kalmıştır. 

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı katıldığı bir TV programında “Kanal İstanbul, Marmara’daki deniz salyasını bitirecek” ifadelerini kullanmıştır. Laik ve bilimsel eğitimin yerine dinsel ağırlıklı eğitim yapılınca böyle dayanaksız ve bilim dışı konuşmalarla ülkenin yönetilemediği ve yönetilemeyeceği açıkça görülmektedir. Kanal İstanbul, Marmara Denizi’nin ölümü demektir ancak rant uğruna her şeyi yapan siyasal iktidar için, çevrenin talan edilmesinin, denizlerin yok edilmesinin önemi yoktur.

Müsilaj sorunu için bu doğal bir olay’’ denilerek aylarca akışına bırakan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ancak 6 Haziran 2021’de eylem planı açıkladı. Özellikle Marmara Denizi’ni etkisi altına alan müsilaj felaketi için eylem planını hazırlamak iyi bir gelişmedir ancak önemli olan bu planın uygulanmasıdır. Ülkemizde birçok yasa var fakat uygulanmalarında sorun vardır. Bunun yanında bütün kurumların, belediyelerin işbirliği yapması gereklidir. Bu sorunun üstesinden gelebilmek için disiplinler arası işbirliği çok önemlidir. Her şeyi kendi bilen ve kendi yapan siyasal iktidarın Türkiye’yi getirdiği olumsuz durum ortadadır. 

Musilaj sorunundan başka Ege ve Akdeniz kıyılarımızda yeni yeni ‘sargassum’ adlı kahverengi deniz yosunu görülmeye başlandı. Hidrojen sülfür salarak, çürük yumurta gibi kokan bu kahverengi yosun, suda tehlikesizdir ancak kıyıda çok ciddi cilt (deri) sorunlarına ve solunum sorunlarına yol açmaktadır. Bu konuda yöre halkının bilinçlendirilerek, önlemlerin bir an önce alınması gerekmektedir. 

1 Haziran 2021 tarihinde CHP’nin Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununun araştırılması için verdiği önerge AKP ve MHP tarafından reddedilmişti. Ama 10 Haziran 2021’de AKP’nin Marmara Denizi başta olmak üzere denizlerdeki müsilaj sorununun nedenlerinin tespit edilmesi (saptanması) ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması Komisyonu kurulması önerisi kabul edildi. Kuşkusuz bu olumlu bir gelişmedir ancak AKP’nin kendisi dışında verilen önergeleri kabul etmemesi, sorunların daha da büyümesine yol açmaktadır. 

Azim ve Karar, 14 Haziran 2021

MÜSİLAJ” hakkında bir yorum

  1. Sevimser Morel

    En kısa zamanda bütün sanayi kuruluşlarının arıtma yaptırması yasaya bağlanması yapmayanlar için kanuni işlem yapılması veya onlar hesabına yapılıp onlardan tahsil edilmesi lâzımdır

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir