AYRILMAK DA FAZİLETTİR
Zeki Sarıhan
zekisarihan.com, 13 Aralık 2019
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Görüşlerinize uyan bir kuruluşa katılmak ne denli doğal, hatta gerekliyse, artık aynı idealleri paylaşma olanakları ortadan kalkan kuruluştan ayrılmayı bilmek de bir fazilettir. Günlük siyasal olaylardan da görüyoruz. Görüşleri birbirine yakın insanlar dernekler, vakıflar, siyasal partiler kuruyorlar, gene görüşleri birbirinden uzaklaşanlar bulundukları kuruluşları terk ediyorlar. Terk edenlerin bir bölümü kendi köşesine çekilerek artık kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayacak bir konuma geçiyor, bir bölümü de yeni oluşumlarda buluşuyorlar.
Toplumsal yaşamda değişime uygun olarak bu durum sürekli yineleniyor. Bundan sonra da pek çok örneği yaşanacak.
Asıl olan kuruluşların kendisi değil, görüş ve tutumlardır. Yaklaşık son yüz yıllık siyasal yaşamımızda ne çok parti kuruldu, dağıldı, kapandı, kapatıldı. Fakat toplumda bir karşılığı varsa ölmeyecek olan görüşlerdir.
EĞİTİM ALANINDA
Kendi mesleğimden ve ilgi alanımdan örnek vereyim: Bir ülkede eğitimin amacı, bütün çocuk ve gençlerimizi medrese eğitiminden geçirerek “dindar ve kindar” bir gençlik yetiştirme durumuna gelirse, kamu bütçesi özel okullara peş keş çekilirse, eğitimde eşitsizlik en üst düzeye ulaşırsa orada laik ve demokratik bir eğitimi savunmaya gereksinim vardır. Bunu savunacak oluşumlar ortaya çıkar. Bunların adı dernek olur, vakıf olur, platform olur.. çok fark etmez. Mücadelede kararlı bir kadro var ise uygun örgütlenme biçimi bulunur. Örgütlerin biri kapanırsa veya işlevsizleşirse yenisi kurulur.
Eğitim işkolu sendikaları bu konuyla bir ölçüde ilgilidir. Çünkü onların asıl amaçları –bütün sendika oluşumlarında olduğu gibi– üyelerinin hak ve çıkarlarını işverene karşı korumaktır. Onlar bile, öğretmenlerin ideolojik tutumlarına göre ayrışmış bulunuyorlar. Bütün öğretmenleri tek bir sendika çatısı altında tutmak olanaklı olamadı. İşçi sendikalarımız da öyledir.
Öğretmenlerin en kalabalık örgütü olan TÖB-DER’in içindeki parçalanma nedeniyle işlevini yitirdiği, ardından kapatıldığı 1980 koşullarında basın yasasının öğretmenlere de tanıdığı meslek dergisi çıkarma hakkından yararlanarak yayın yaşamına başlayan Öğretmen Dünyası dergisi, çeşitli baskı ve kısıtlı olanaklarla demokratik öğretmen ve eğitim idealini sürekli ayakta tutmaya çalıştı. Bir dernekten daha hareketli bir çalışma yürüttü. Kimi birlikteliklere önderlik etti. Bunların en önemlisi Eğitim Hakkını Savunma Komitesidir. İdarenin bu komiteyi dağıtma girişiminden sonra Komiteyi oluşturan kuruluşlar 2003’te Ulusal Eğitim Derneği’ni kurdular. 2010’da Öğretmen Dünyası da bu derneğin iktisadi işletmesi durumuna geldi. Aynı merkez, bir yandan aylık Öğretmen Dünyası’nı ve çeşitli kitaplar yayımlıyor, öte yandan dernek merkezinde her hafta bir konferans düzenliyordu.
Geçen yazılarımda da anlattığım gibi (“Aslan Yatağı Boş Kalmaz”, “Zorunlu Bir Ayrışma”, “Kitle Örgütlerinin Bağımsızlığı”) dernek yönetimi bir süredir derneği ve dergiyi yaşatacak kaynakların yetersiz duruma geldiği, yönetim ve yazı kurulunun yorulduğu gerekçesiyle dernek ve derginin 7 Aralık 2019 genel kuruluyla kapanacağını ilan ediyordu. Hatta genel kurulu beklemeden Öğretmen Dünyası “Son sayı” kapağıyla 1 Aralık’ta 40. Yayın yılının sonunda veda etti. Dernek yönetimi, yönetimi devralacak arkadaşları aramamış değildi. Ama bu konuda önerdiği kişilerden net yanıt alamamıştı.
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ’NİN SONU
Genel kurula bir hafta kala, daha önce öneri götürülen bir üye başkanlığa istekli olduğunu Cumartesi konferansında açıkladı. “Arkadaşlarla görüştüm, biz etkin olamayız ama sana destek oluruz dediler” açıklamasını da ekledi. Bu adaylık, derneği hareketlendirdi. Çünkü başkan adayı, aktif Vatan Partili bir üye idi. Ulusal Eğitim Derneği, tümüyle Vatan Partililerin yönetimine mi girecekti? Bu olasılık, Vatan Partisi’nin güdümündeki TGB ve CKD’yi akla getirdi. TGB baştan beri önce İP’in (sonra VP’nin) gençlik örgütü olarak faaliyet gösteriyordu. CKD ise bir kongre baskınıyla ele geçirilmişti ve artık VP’nin kadın kolları gibi faaliyet gösteriyordu. Ulusal Eğitim Derneği böyle olmamalıydı.
Bunu önlemek için kongreye 2. bir liste ile gidildi. Fakat geç kalınmıştı. Dernek kayıtları yönetimin elindeydi, yönetimin eğilimi de 1. listeden yanaydı. Partili üyelere telefon edilerek kongreye gelmeleri sağlanmış, son zamanlarda da derneğe partili yeni üyeler yazılmıştı. Genel kurul öncesi dernekteki bir buluşmada gergin anlar yaşandı. Genel kurul da gergin geçti. Dernekte, genel kurula ilk kez iki liste ile gidiliyordu. Bu, “zorunlu bir ayrışma”nın kanıtıydı.
Ayrışmanın temeli ideolojik ve politikti. Vatan Partisi’nin son aylarda Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti’nin yanında yer almasından kaynaklanıyordu. Türkiye’de açık iki cephe kurulmuştu. Vatan Partisi’nin yöneticilerinin açıkça ilan ettikleri gibi “AKP, MHP ve VP bir cephede” buluşmuşlardı. Yönetime istekli Vatan Partili üyelere bu durum anımsatılmadı değil. Onlar kendilerinin o cephede yer almadıklarını ve almayacaklarını söylemediler! Bununla ilgili tek söz etmediler. Hatta “Biz Vatan Partiliyiz” bile demediler. Vatan Partisinin bütün muhalefet cephesinde ne büyük bir nefretle karşılandığını biliyor olmalılar. İşçi Partisi ve onun devamı olan Vatan Partisinin karşıtları hiç eksik olmamıştır fakat bu karşıtlığın şimdi tavan yapmasının nedeni, partinin aldığı yeni tutumla ilgilidir. Parti, iktidar ortağı gibi gördüğü veya buna hazırlandığı AKP’nin aleyhinde bulunulmasını istemiyormuş. Bu duruma göre laik ve demokratik eğitim nasıl savunulacak?
Yapılan oylamada Vatan Partililerin listesi 43, sonradan çıkarılan öteki liste 34 oy aldı. Ulusal Eğitim Derneği, kapanın elinde kalmıştı. Kapan da örgütlü ve kararlı hareket eden Vatan Partisi oldu. Ulusal Eğitim Derneği, ad ve faaliyet olarak belki var olmaya devam edecek ama o artık eski Ulusal Eğitim Derneği değildir.
Şimdi bu durumu içlerine sindiremeyen üyeler, derneğe karşı alacakları tutumu tartışıyor. Dernekten ayrılma ve halkçı eğitim mücadelesi için başka bir platform oluşturma eğilimi ağır basıyor.
(Bu yazıyı her zamanki gerçekçiliğimle ve açık sözlülüğümle, konuyu gereksiz tartışmalara boğmadan, kişiselliğe kaçmadan, tümüyle olgulara dayanarak, nesnel bir gözle yazdım. Yanlışım varsa, konuyla ilgilenen arkadaşlar düzeltsinler.)
==============================
Dostlar,
Biz de 07.12.19 günü, Ulusal Eğitim Derneği üyesi olarak genel kuruda idik.
VP’liler adeta bir operasyon yürütürcesine, genel kurula çıkarma yaptılar.
Son günlerde 25 dolayında yeni üye kaydı yapmıştı yönetim. Bu da yetti seçimi almaya.
Çarşaf liste yapılması ve uzlaşma ile bir yönetim kurulması önerisi reddedildi.
Niyet ve plan belli idi, gerçekleştirildi, hatta bir genel başkan yardımcısı bile orada idi.
Sayın Zeki Sarıhan, bu Derneğin ve Derginin kurucusudur. Nitelikli ve tutarlı bir aydındır.
40 yıllık çok nitelikli ve çok terli, muazzam emeği vardır Dernekte ve Öğretmen Dünyasında..
Genel kurulda, kendisinin görevi devrettiği yönetimdeki arkadaşlarınca / arkadaşlarımızca oldukça sert eleştirilmesi vefa duygularını incitmiştir.
Şimdi, yeni başkan Sn. Fevziye Özberk ve seçilenler ne yapacaktır? Seçenekli midirler VP güdümü dışında çalışmaya? Hiç sanmıyoruz, önceki örnekleri biliyoruz..
Ulusal Eğitim Derneği, VP’nin bir uzantısı / birimi durumuna gelirse ülke bundan ne kazanacaktır? Yazık olacaktır onyılların emeğine..
Bu gözü kara politik ihtiras niye ve nicedir?
Sevgi ve saygı ile. 16 Aralık 2019, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com