Cumhur’un Başı-Saray’ın Başbakan’ı- Saray’ın Bakanları, ağız birliği yapmışlar,
yeri göğü inletiyorlar :
“Gerekirse Suriye’ye kara harekâtı yaparız,
PYD hedeflerini bombaladık yine bombalarız, Alçak Rus uçakları,
İşe yaramayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi,
Eyy Obama tarafını belli et!”
Demokratik rejim ve serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı ülkelerde, ülkeyi yönetenler çok dikkatli konuşmak zorundadırlar. Ağızlarına gelen her sözü, dokuz kez düşünmeli, tartmalı öyle konuşmalıdırlar. Neden mi? Birlikte bakalım;
Aklı başında, ülkesini seven, vatandaşına saygısı olan eğitimli ve dürüst bir Devlet Adamı
şu gerçekleri iyi bilmelidir;
– Dünyanın en korkak ve en hızlı kaçan varlığı PARA dır!
– İç çatışma veya bir savaş halinde, daha tek kurşun atılmadan ekonomi sallanmaya başlar!
Hele, ülke ekonomisi büyük ölçüde dışardan gelecek paraya muhtaç ise,
dışardan borç para gelmediğinde ekonomik çarkınız duracak hale geldiyse,
yöneticiler dokuz değil, doksan dokuz defa düşünmelidir…
Ama sizin yöneticileriniz bu gerçeklerden habersiz ise, ömürlerinde bir bakkal dükkânı bile çalıştırmadan maaş ile geçinmeye alışmışlarsa, senet-çek ödememişlerse,
yanlarında çalıştırdıkları kişilerin sorumluluğunun ne kadar ağır bir yük olduğunu bilmiyorlarsa, işiniz zor demektir…
İşte Türkiye’nin durumu tam da böyledir.
Davutoğlu, ömrü boyunca maaş karşılığı çalışmış biridir. Eleştirmek için söylemiyorum
ama bir tesisin nasıl kurulacağını, nasıl üretime geçeceğini, nasıl işletileceğini,
o çarkın nasıl döndüğünü bir sanayici gibi bilmesi mümkün değildir.
Ya Mehmet Şimşek? İngiltere vatandaşının aklı, daha önce maaşla çalıştığı
yabancı finans kuruluşlarında! Zaman kalırsa konuk olduğu Türkiye’yi de düşünecek!
Sizleri rakamlara boğmadan üç konu hakkında bilgi aktarmak isterim :
Anımsar mısınız, Erdoğan eskiden her ağzını açtığında,
“Kamu Bankalarının Görev Zararlarından” söz eder ve 2002 öncesi yönetimleri
yerden yere vururdu. Geçmişteki Kamu Bankalarının Görev Zararlarının oluşma nedeni, Çiftçiye-Köylüye-Esnafa aktarılan kaynaklar yüzündendi. Bu bankaların hesapları kezlerce incelendi, ne bir yandaş basına, ne bir yandaş müteahhite tek kuruşluk
kredi verilmemişti!
Şu an Kamu Bankalarının Görev Zararları tavan yapmış durumda!
T.C. Ziraat Bankası görev zararı; 1 milyar 367 milyon TL,
Halk Bankasının görev zararı; 690 milyon TL oldu.
17/25 Yolsuzluk-Hırsızlık-Rüşvet olaylarının tutanaklarını okuyunca,
bu bankaların yandaş medyanın ve sahtekâr işadamlarının kasası gibi kullanıldığı,
Genel Müdürlerin evlerindeki ayakkabı kutularından dolarların-avroların fışkırdığını hatırladım.
–Türk Hava Yolları, 2002 yılından bu yana tam bir AKP çiftliği gibi kullanılır.
İstediklerine reklam verirler, istemediklerine vermezler. Hatta işi terbiyesizliğe kadar götürürler. THY sanki babalarının malı imiş gibi, Sözcü, Cumhuriyet gibi gazeteleri havaalanlarına, uçaklara sokmazlar!
THY da tam tamına 410 milyon TL “Görev Zararı” açıkladı.
Bademlerin görev zararları, eşe dosta yapılan kıyaklardan oluşur.
Böyle olur Bademlerin Görev Zararı…
-Eskiden Örtülü Ödenek, Başbakanların namusuna emanet edilirdi.
Erdoğan, “Hoop dur bakalım birader! Seni Başbakan yapan kim? Tabii ki ben!
O zaman Örtülü ödeneğin, ödeneği benim, örtüsü senin. Sen neleri örtmedin ki? Tamam mı?” dedi ve oraya da çöktü.
2016 yılının bütçesi henüz yok, ülkemiz üç aylık geçici bütçe ile yönetiliyor.
Bademler bütçeyi-mütçeyi takarlar mı?
Örtülü ödenek, bütçenin geçicisini de, hakikisini de deldi geçti.
Yatırımlar durur, her şey durur ama örtülü ödenek durmaz…
Ülkeyi yönetenlerin, ülke ekonomisi bu halde iken, hiçbir noktasıyla bizim olmayan bir savaşa taraf olmalarını ancak şu şekilde açıklayabiliriz;
Çıldırmış bunlar, gerçekten çıldırmış…
Not; Her geçen gün terör batağına biraz daha batıyoruz.
Ankara’da yine facia yaşadık. Bu felaketin sorumlusu bellidir.
Kim
Sağlık ve başarı dileklerimle.
=======================================
Dostlar,
Sayın Rifat Serdaroğlu gene zülf-ü yâre dokunan sıkı bir yazı yazmış, sağolsun..
Bunca ağır ve kanlı bir tabloya karşın, hiç kimse ya da kurum çıkıp;
- “Arkadaş!
Bu ölümlerden, şehitlerden, kan ve gözyaşından, yıkımdan, ülkenin savaş eşiğine sürüklenmesinden sen ve senin bitmeyen, yeteneklerini çooooooooooook aşan
politik ihtirasların sorumlu..
Ülkenin başına bu cehennemi sen sardın..
Sorumlu ve suçlusun..
Gel bakalım Yüce Divan’da bunun hesabını ver..
Bırak yakamızı, çekil git başımızdan..
Bizden uzak Allah müstehakını (belanı!) versin…”
diyemiyor, diyemiyoruz.. Basiretimiz bağlandı, kilitlenip kaldık..
Bu bağlamda ağzını açan, birkaç saat içinde kendini ceza mahkemesinde buluyor..
Kısa bir sözde yargılama ve TCK 299’dan, 4 yıla kadar yallah hapse..
Olmayan TCK md. 299’dan.. AİHS ve AİHM kararları karşısında zımnen (örtülü olarak)
ilga edilen (yürürlükkten kaldırılan) bir madde yüzünden..
Anayasa md. 90/son açıkça çiğnenerek.. Göz göre göre ve de göstere göstere..
Türkiye’nin önünde 2 seçenek kaldı :
1. Ya Bay RTE diktatörlüğü (faşizm + şeriat ile duble dikta!)
2. Ya da halkımızın duruma el koyarak bu lanetli kuşatmayı püskürtmesi..
Gün doğmadan neler doğar..
Sevgi-saygı ve
Derin kaygı – acı ile.
18 Ocak 2016, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com