AYDINLANMA
Emre Kongar
Sorular… Sorular…
Silivri konusunda gündeme gelmek için illa gazeteci mi olmak gereklidir?..
Silivri konusundaki haberlerde de asker-sivil ayrımı var mıdır?..
Cumhuriyet’ten başka içeriden yazılan mektuplara yer veren kaç yayın organı var?..
“Ahmet ve Nedim’in arkadaşları” ne oldu?..
CHP, BDP ve MHP için, Silivri olayı, sadece tutuklu milletvekilleri ile mi sınırlıdır?..
Silivri konusunda, hem muhbir, hem savcı, hem de yargıç görevini yüklenen medyamız ve onun seçkin mensupları yargısız infazlara her fırsatta devam ederken, geri kalan medya ve onun seçkin mensupları ne yapıyor; üç maymunları mı oynuyor?..
Mahkeme Başkanı, TÜBİTAK raporu için kesin yanıt isteyen bir soru sormuştu, TÜBİTAK’ın yanıtı ne oldu?..
Balyoz davası kararının temyiz aşamasında neler yaşanıyor, temyiz dilekçeleri verildi mi?..
Odatv davası da, kamuoyunda Ergenekon adıyla anılan davayla birleştirilmek isteniyor, neden; Soner Yalçın’ın Le Monde’da yayımlanan mektubu ne anlam taşıyor? Özal’ın zehirlenmiş olması dedikodularını da aynı davaya bağlamak isteyen bir politikacının söylemi ne anlam taşıyor?..
Kaldırılmış olan özel yetkili mahkemelerin davalara devam etmesi,
hangi hukuk sistemine göre açıklanabilir?..
Kaldırılmış olan bu mahkemelerin savcı ve yargıçları için, bu savcı ve yargıçların atanmalarından sorumlu olan HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur’un “ÖYM savcı ve hâkimlerinin ruh halini, basketbol ya da voleybol maçında başlamadan önce saha ortasında kafa kafaya vererek galibiyet kararlılığı sergileyen sporcuların ruh haline benzetiyorum ben. Bu psikolojinin de etkisiyle kendilerine eleştiri getiren herkesi, mesela beni, gerçekleri görmemekle suçluyorlar.” biçimindeki sözleri hiçbir hukukçuyu etkilememiş midir?..
Yaşanan olaylarla ilgili neden sadece İstanbul ve Ankara barolarının ve daha
birkaç baronun sesi çıkmaktadır; onlar mı hatalıdır, suskun kalanlar mı?..
Akademisyenler nerededir, “büyük hocalar” bu konularda ne düşünüyorlar?..
Kamuoyu, Kürt kökenli tutukluların açlık grevlerine (haklı olarak) kilitlenmiş durumda; peki Silivri’de yaşamsal tehlike arz eden hastalıklarla boğuşanların,
örneğin, Mehmet Haberal’ın, Fatih Hilmioğlu’nun ve diğerlerinin durumu ne;
onlar Kürt kökenli olmadıkları için mi gündemde değiller?..
Hayatı boyunca sol örgütlerle mücadele eden, cemaate yakın olduğunu yazdığı
kitapta da vurgulayan emekli Emniyet MüdürüHanefi Avcı, mücadele ettiği sol örgüt davasında sanık olarak ne durumda; arayanı soranı var mı?..
Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, 28 Şubat soruşturmasının tek sivil sanığı olarak nasıl ve hangi araçları kullanarak darbe yapacaktı acaba; yurtdışından seyahatini kesip gelerek teslim olduğu için mi, kaçma tehlikesi var diye tutuklu yargılanıyor?..
Ya yurtdışındaki görevlerinden gelip tutuklanan ve şimdi de mahkûm olan subaylar?..
- Bir insanın adı imzasız bir belgede geçti diye,
yıllarca hapse mahkûm edilebilir mi?..
- Bir belgenin sahte olduğunun belirlenmesi için,
gerçeğe uygun olmayan kaç nesnel bilgi içermesi gerekir?..
Bir sivil sekreter ile bir kuvvet komutanı aynı darbe suçuyla aynı cezayı nasıl alır;
Güllü Hanım ile örneğin Orgeneral Balanlı veya bir kuvvet komutanı ya da bir başka orgeneral aynı askeri statüde midir?..
AKP iktidarı tarafından göreve getirilmiş olan, yıllarca uyum içinde birlikte çalıştıktan sonra emekli olunca tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın gözleri önünde nasıl bir suç işlemiş olabilir?..
- İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in yargılanma yeri Silivri mahkemeleri midir;
- Bir parti genel başkanı hangi mahkemede yargılanır?..
- Balbay ve Özkan daha kaç kitap yazana kadar içeride tutulacaktır?..
Kıdemli sanık ve tutuklu Yalçın Küçük,
“Ben böyle şey görmedim” diyor; ne demek istiyor?.. |
EMRE KONGAR AKLA UYGUN SORU SORMAYI BİLEMEMİŞ!..
Nazım Hikmet, birkaç Harbiye öğrencisi şiirlerini okuduğu, bir ikisi de evine geldi diye “Orduyu İsyana Teşvik Etmek”ten on beş yıl hapse mahkum edilmemiş midir?
Gene Nazım Hikmet, birkaç astsubayda şiirleri bulundu diye, “Donanmayı İsyana Teşvik Etmek”ten, yirmi yıl hapse mahkum olmamış mıdır?
Türkiye, Nato’ya girdikten sonra, “DOST BİR ÜLKENİN MİLLİ DUYGULARINI RENCİDE ETMEK SUÇUNDAN” kaç yüz ya da kaç bin kişi ceza alıp hapislerde yatmıştır?
Dersim’de kurulan Sünni Engizisyon Mahkemesi, idam cezası vermek için; Seyit Rıza’nın yaşını küçültmüş, bu kişinin oğlunun yaşını da büyütmüştür… Bugün Silivri’de buna benzer bir adalet anlayışı var mıdır?
Yılmaz Güney, 27 Mayıs’tan önce yazdığı bir hikayede fakir kız, zengin adama “bir gün bu suçun bedelini ödersiniz,” dediği için 27 Mayıstan sonra mahkup olup, bir buçuk yıl hapis yatmamış mıdır?
12 Mart’ta ve daha sonra, kaç bin kişi, “ANAYASAYI TEBDİL, TAĞYİR VE ILGAYA TEŞEBBÜSTEN,” yargılanmış ve kaçı bu suçun en ağır cezası olan idama mahkum edilmiş, kaçı bu suçun en hafif cezası olan altı yıl sekiz ayla kurtulabilmiştir?
Türkiye’nin, Cumhuriyet kurma ve Laiklik iddiasına rağmen, adalet, özgürlük, özellikle de eşitliğin lafı neden hiç olmamıştır?
Bugün Silivri’de belki bu adalet anlayışının devamı, belki bu adalet anlayışının benzeri vardır… Ama Türkiye’de şimdiye kadar hiç görülmemiş, Ak Parti ve Hükümeti’nin getirdiği özel bir adalet anlayışı olduğundan söz edilemez…
Bir de; tarihsel olarak ekileni biçmek vardır!.. Atatürkçüler, askerler, gazeteciler, masum olmanız yetmez!… Öldürülen on binlerce Dersimli de masumdu… Nazım Hikmet de masumdu, Yılmaz Güney de, Deniz Gezmiş de… Bir ülkede adalet yoksa ve hiç olmamışsa, masum olmak neye yarar?
Bir ülkede kuvvetli olan, daima haklı sayılıyorsa; kuvvetini kaybeden de Menderes gibi, Zorlu ve Polatkan gibi haksız sayılır… Bir düşünün, Kuvvet mi, Adalet mi?