Bir Cenazenin Ardından..
Sözcü 17.10.2012
Sevgili okuyucularım,
İnönü Üniversitesi eski Rektörü Fatih Hilmioğlu’nun oğlu Emir Hilmioğlu bir trafik kazasında vefat etti. Ankara’da Başkent Üniversitesi öğrencisi pırıl pırıl bir gençti.
Allah rahmet eylesin. Fatih Hoca yıllardan beri Silivri Cezaevi’nde tutuklu.
Suçu: Ergenekon silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak!
Hayatı boyunca eline silah almamış, terörle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tıp doktoru profesör, AKP yargısının hışmına uğradı. Aynen aynı davada tutuklu yargılanan Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi. Türkiye’nin çok sayıda yurtsever, Atatürkçü insanını
bu gibi bahanelerle nasıl içeri tıktıklarını, nasıl yargıladıklarını, bu yargılamada hukukun ve adaletin nasıl çiğnendiğini hep birlikte görüyoruz.
– “Davanın bitmesi en az bir yılı bulur.Ergenekon davasında da çok ağır cezalar verecekleri şimdiden biliniyor. Burada hedef aldıkları özellikle üç kişi var. En ağır cezalar onlara verilecek.”
Celal Ülgen bu isimleri de söyledi ama yazmıyorum.
* * *
Şimdi yine dönelim Emir Hilmioğlu’nun vefatı sonrasında tutuklu babası Fatih Hilmioğlu’na yaşatılanlara. Rahmetli Emir’in cenazesi dün Ankara’da Kocatepe Camii’nden kaldırıldı. Ben de oradaydım. Fatih Hilmioğlu ile Silivri duruşmasında tanışmıştım. Duruşma arasında yanıma geldi ve bana hem bir not, hem de bir kitap verdi. Sadri Ertem’in Kaynak Yayınları tarafından yayınlanmış olan “Türk İnkılabının Karakterleri” isimli kitabı. Sayfalarını altını çizerek okumuş. Belli ki kitabı babası Doğu Perinçek gibi Silivri’de aynı davadan tutuklu olan Mehmet Perinçek’ten almıştı… Çünkü kitabın içinde Mehmet’in ismi yazılıydı. Fatih Hoca ile bütün tanışmamız bu kadardı. Duruşma salonunda konuşmamız bir dakika ya sürdü, ya sürmedi.
* * *
Silivri tutuklusu Fatih Hilmioğlu, saatler sonra mahkeme heyetinden alınabilen cenaze izni sonrasında uçakla Ankara’ya gönderildi. Yanında bir üsteğmen komutasında sivil giysili korumalar vardı. (Tutuklu sanık hem kendisinin, hem de korumaların yol masrafını cebinden ödüyor.)
Fatih Hoca Ankara’da evine getirildi. Evladı ölmüştü, aile bireyleri ve başsağlığına gelen insanlarla kucaklaşmak, biraz olsun zaman geçirmek en doğal hakkıydı.
Gündüz evine getirildi ama gece Sincan Cezaevi’ne götürüldü. Evladını yitiren, yüreği evlat acısıyla yanan bir baba, gece saatlerinde apar topar Sincan Cezaevi’nde bir koğuşa sokuldu, sabah evine getirildi. Karar öyle çıkmıştı, yapacak bir şey yoktu!
Acaba insanlık ölmüş müydü?..
Burada hükümete bir çağrıda bulunuyorum:
Bu insanlık dışı uygulamaya son verilsin. O ev koruma altına alınsın, tutuklu veya
hükümlü sanık hiç değilse bir gecesini evinde, acısını paylaşanlarla geçirsin.
* * *
Dün Kocatepe Camii’nde gördüklerimi size burada içim kan ağlayarak aktarmak zorundayım. Camide tek cenaze var, Emir Hilmioğlu. Anne ve baba, bir süre sonra cami avlusuna girdiler. Tahmin edersiniz ki, ikisi de perişan durumda.
Fatih Hoca’nın çevresinde korumalar. Gelenleri korumalar yönlendirmeye çalışıyor.
Bu yüzden biraz tartışma çıktı. Bazıları korumalara “Siz kimin nerede duracağına karışmayın” diye bağırmak zorunda kaldı. Korumalar asker…
Ama hepsi sivil. Bir üsteğmenin emrindeler.
* * *
Ben bugüne kadar hiçbir cenazede herkesin ağladığını, gözyaşları döktüğünü görmemiştim. Dün gördüm, istisnasız herkes ağlıyordu.
Bilirsiniz, bizim cenaze törenlerine bazıları “Müslüman kokteyli” der…
Çünkü ölenin yakınlarına bir başsağlığı dilenir, sonra cami avlusunda sohbet ve muhabbet başlar. Katılanlar küçük gruplar oluşturur, hasret giderilir, siyaset konuşulur, spor konuşulur, dedikodu yapılır. Hatta bu fırsattan yararlanıp iş takibi yapanlar,
iş bitirenler bile olur.
Gruplardan bazen kahkahalar bile yükselir! Dünkü cenaze böyle değildi…
Oraya sadece yüreği yanık insanlar gelmişti. Hem pek çoğunun hiç tanımadıkları bir genç, ama özellikle de annesinin, yakınlarının ve Silivri’de yatmakta olan babasının uğradığı haksızlıklar için gözyaşı döküyorlardı.
* * *
Şimdi işin en acı, en düşündürücü boyutuna geliyorum.
Camide sadece Emir Hilmioğlu’nun tabutu var. O yüzden, gelenlerin sayısını net olarak görebiliyorsunuz. Kaç kişi olduğunu tahmin edersiniz?
Siz deyin 200, ben diyeyim 300! Yani 301 kişi yok.
Bu ölüm olayından ve dolayısıyla cenazenin ne zaman ve nereden kaldırılacağından
hiç kimsenin haberi olmadığını söylemek mümkün değil. Dün gazetelerde bunun haberi vardı ve cenazenin Kocatepe Camii’nden kaldırılacağı biliniyordu.
* * *
Size yukarıda verdiğim rakamlar, Türk toplumunun nerelerden nereye getirildiğinin gerçek göstergesidir. Dün bir kez daha gördüm ki, toplum üzerinde AKP iktidarı tarafından kurulan korku ortamı, ne yazık ki amacına ulaşmış.
İnsanlar korkuyor. Korku imparatorluğu, baskısını olanca hızıyla sürdürüyor.
Dün neredeydi Cumhuriyet mitingleri için Ankara’da toplanan, meydanları inleten o kalabalıklar?.. Neredeydi Cumhuriyet rejiminin bekçisi olan laik, Atatürkçü kitleler?..
Ve üstelik neredeydi Kemal Kılıçdaroğlu?..
Dün beklerdim ki, Silivri tutuklusu Fatih Hilmioğlu hocamızın ve ailesinin cenazesinde
o kitleler boy göstersin, bir sevgi seli oluştursun ve hiç değilse bugün gazetelerde “Cenazeye onbinlerce kişi katıldı” diye haberler çıksın!
Lütfen, korkunun ecele faydası olmadığını artık anlayalım.
Bu çekingenliği, ürkekliği, kuzuların sessizliğini artık üzerimizden atalım.
Koyun sürüsü gibi yönetilmeye karşı çıkalım.
Biz korktukça AKP pervasızlaşıyor,
Türkiye’yi babasının çiftliği gibi yönetmeye kalkışıyor.
Bu ölü toprağını üzerimizden atmamız gerekiyor.
http://sozcu.com.tr/bir-cenazenin-ardindan.html