Diyanet Fetva Makamı mıdır?

1982 Anayasası
İ. Diyanet İşleri Başkanlığı
MADDE 136. – Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.

Diyanet Fetva Makamı mıdır?

Laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir fetva makamının olamayacağını; TBMM Başkanı’nın ise “Diyanet’in web sayfasından” görüş alarak yanıt vermesinin anayasanın laiklik ilkesine aykırı olduğunu; dolayısıyla anayasal suç işlediğini tespit etmiş bulunuyor ve bu vesileyle “tarihe” not düşüyoruz.

Prof. Dr. Sebati ÖZDEMİR
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Cumhuriyet, 27.07.2012

TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in beyanında, Tunceli Milletvekili Sayın Hüseyin Aygün’ün Meclis’e cemevi isteğini, Diyanet’in cemevini ibadethane olarak kabul etmediği gerekçesiyle reddettiğini öğreniyoruz. Yani, Türkçesi, laik bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Meclis Başkanı, Diyanet’in web sayfasından bilgilenerek yanıt verdiği konusunda bilgi sahibi oluyoruz. Yine TBMM Başkanlığı’nın; yani Sayın Çiçek’in, demokratik cumhuriyetlerde “sembolik olması gereken Cumhurbaşkanını hesaba katmazsak”, cumhuru; yani halkı; yani Meclis’i temsil eden en “yüce” makam olduğudur ki, bu makamda oturan kişinin İslamda ruhban sınıfı tanımlanmadığı halde Alevileri yok sayan ve sadece Sünni-Hanefi İslamı temsil eden Diyanet’ten icazet aldığını; ancak, -farkında değil ama- anayasal suç işlediğini tespit ediyoruz; nasıl mı?

Bakalım…

Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasal bir kurum olup, görevleriyle ilgili olarak anayasanın 136. maddesi, “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir” demektedir.

Tekrar edelim: Laiklik ilkesine bağlı kalacak; bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalacaktır. Bu başkanlığın web sayfasında ise “Temel İlkeler ve Hedefler” başlığı altında “Toplumu din konusunda aydınlatırken dinin iki temel kaynağı olan Kuran ve Sünnet’e dayalı sağlam bilgiyi esas almak, Müslümanların 14 asırlık dini tecrübesini göz önünde bulundurmak, modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini de göz ardı etmemek. Din konusunda mezhep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına göre hizmet sunmak”denilmektedir.

Buna göre, Diyanet’in ve başkanının mensubu olduğu Hanefi mezhebi, bu ifadeye göre, hukuk deyimiyle“butlan”dır; yani “yokluğa” tekabül etmektedir. Çünkü İslamın; sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’in döneminde Hanefi mezhebi yoktur; daha sonra “inşa”edilmiştir. İkinci cümlede ise “Müslümanların 14 asırlık dini tecrübesini
göz önünde bulundurmak…” denmesine rağmen, bu Diyanet’e göre İslamda Alevilik diye bir“tecrübe” yoktur anlamı çıkmaktadır ki, bu da ilginçtir; çünkü bu Diyanet, cumhuriyetimizle birlikte var olmuş ancak “Alevilik” denilen “inancı” yok saymıştır.
Söz konusu beyanda en can alıcı nokta ise “Din konusunda mezhep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına göre hizmet sunmak”denmektedir ki, yine bu, Diyanet’i ve başındaki kimseyi“can evinden” vurmaktadır. Çünkü bu ifadeye istinaden, bu kurum ve yönetimindekilere, “örneğin, kendisi Alevi olduğunu beyan eden kişinin mezhebini sorgulamaksızın”hizmet sunmaları emredildiği halde bu kişiler yok sayılmaktadır. Sahi, bu Diyanet’e göre “ya da yıllardır bize okullarda öğretildiği üzere” Hanefi, Maliki, Şafi ve Hanbelî mezhepleri hak dinindedir; peki, “Alevilik”
bu TBMM Başkanı ve “Sünni” Diyanet’in başkanı nezdinde nerededir?

Bunun yanıtı verilememektedir. Yanıt neden verilemiyor? Çünkü bunlar, böylesi kişiler ve bu zihniyete sahip olanlar, meydanlarda, demeçlerinde ve her türlü icraatlarında, yeri geldiğinde “Bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman’dır” ve“Mesele Ali’yi sevmekse ben sizden daha da Aleviyim”demekte; ancak Maraş, Çorum, Sivas, Erzincan ve Madımak katliamları söz konusu olduğunda ise adli bir vakadan söz eder gibi konuşmakta
ve “Mum söndü oynuyorlar” ya da “Cemevi cümbüş evi” diye alay etmektedirler.
Bu tespitleri yapıyoruz; çünkü bunların ve bu zihniyetteki kişilerin artık
şunu öğrenmelerinin vakti gelmiştir.

Bu ülkede kendisini Alevi olarak tanımlayan insanlar vardır ve olacaktır. Ve bu insanların inançlarının ne olduğu; dini vecibelerini nerede ve nasıl icra edecekleri konusunda kimsenin söz sahibi olamayacağı ve yine bunlara Alevilerin, kendilerinin karar vereceği bilinmelidir.

Sonuçta, Aleviler hakkında Alevi olmayan kişiler yorumda bulunamazlar ve Alevilerin nasıl ve nerede ibadet edeceklerini belirleyemezler. Ve bu cümleden olmak üzere, ne devlet ne de kendisini İslamın uhdesinde olduğunu sanan kişi ve kurumlar, “Mademki, Müslümanlar, o halde camiye gelsinler” diyemez ve Alevilerin ibadet yerini kendilerince belirleyemezler.

Bu düşüncelerle, laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir fetva makamının olamayacağını; TBMM Başkanı’nın ise “Diyanet’in web sayfasından” görüş alarak yanıt vermesinin anayasanın laiklik ilkesine aykırı olduğunu; dolayısıyla anayasal suç işlediğini tespit etmiş bulunuyor ve bu vesileyle “tarihe” not düşüyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir