Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

WSJ: RT Erdoğan ile İslami dönüş gerçekleşiyor

Dostlar,

Gelişmeler giderek daha çok kaygı uyandırır durumda..
WSJ’ın aşağıdaki haberinin -doğrusu- bir psikolojik savaş ögesi olduğunu düşünmüyoruz.

(http://online.wsj.com/article/SB10001424052970203335504578089104230431168.html, 12.11.12, TURKEY’s ISLAMIST TURN: 10 YEARS LATER..)

Mızrak artık çuvala sığmıyor..

Kitleleri, ürkütücü gerçekler hakkında bilgilendirmek ve
siyasal olarak örgütlemek gerek
.

Sevgi ve saygı ile.
14.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================================

WSJ: İslami dönüş gerçekleşiyor

Wall Street Journal’da yayınlanan bir makalede,
Türkiye’de bir İslami dönüşün” gerçekleştiği savunuldu.

Cumhuriyet Haber Portalı, 14.11.12

 

ABD’nin çok satan gazetesi Wall Street Journal’da Ortadoğu Forumu Başkanı
Daniel Pipes imzası ile “Türkiye’nin İslami Dönüşü” başlıklı bir makale yayımladı.

Makalede, “Ülkenin istikrarlı, laik, Batı yanlısı geçmişinin son izleri kayboluyor. Seçmenler isyan ederse, demokrasi de tehlikede olabilir.” spotu kullanılarak;

“Türkiye, büyüklüğü, konumu, ekonomisi ve sofistike İslami ideolojisi nedeniyle Batı’nın Ortadoğu’daki en büyük sorunu haline gelecek mi?”
ifadeleri kullanıldı.

Türkiye’de Atatürkçü, sosyalist, Batıcı, askeri ve diğer güçlerin çöküşünün
son 10 yılın en şaşırtıcı gelişmesi olarak nitelendiği makalede;

AKP’nin iktidardaki ikinci 10 yıllık dönemine girilirken,

  • “Atatürk’ten bu yana hiçbir Türk politikacının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi ülkeye hakim olmadığı..” görüşü savunuldu.

Makalede şu ifadeler kullanıldı:

– Sayın Erdoğan’ın, sık sık Osmanlı İmparatorluğu’nun gücü ve itibarını yeniden kazanma hayaline bağlanan aşırı hırsı, Türk nüfuzunun sınırlarını ortaya koyabilir.

  • NATO’dan uzaklaşan, 
  • giderek daha hasmane olan devletlerle çevrilmiş, 
  • iç krizler ile boğuşan

Ankara, kendisini, her zamankinden izole ve büyük güç statüsünden daha uzak gibi buluyor.

– On yıllık makul demokratik yönetiminden sonra yaklaşan, ekonomik, Suriye ve Türkiye’nin Kürt azınlığı krizleri, Sayın Erdoğan’ın demokrasi tramvayından inme anına işaret edebilir. (Cumhuriyet, 13 Kasım 2012)

10.2 milyon çalışan hâlâ kayıtdışı!

Dostlar,

Her 5 çalışandan 2’si hala kayıt dışı..

Sosyal Güvenlikten yoksun..
Adlarına sosyal güvenlik primi yatmıyor, gelir vergisi de ödenmiyor..

Devlet, Maliye “tuttuğu kazları” bağırta bağırta yolmayı sürdürüyor..
Vergilerin 3/4ü dolaylı..
Emekçiler ulusal gelirin 1/4’ünü alıyor ama vergileri yarısını ödüyor..

Bu harami bezirgan düzeni, Küreselleşme = Yeni emperyalizm ile giderek vahşileşerek sürüyor.

Düzenin siyasal partileri ise kayıkçı kavgasında halkı oyalamada..

Uyanmak gerek..

Emeğe sahip çıkmak, emeği örgütlemek gerek.

**********

10.2 milyon çalışan hâlâ kayıtdışı!

TÜİK verilerine göre çalışan 25 milyon 498 bin kişiden 10 milyon 243 bini hâlâ kaçak çalışıyor.

Türkiye’de kayıtdışı istihdam oranı 3.2 puan azaldı, % 40.2 oldu. Ancak, Türkiye genelinde çalışan 25 milyon 498 bin kişiden 10 milyon 243 bini hâlâ kaçak çalışıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan saptamaya göre, Temmuz 2012’de kayıtdışı istihdam oranı geçen yılın aynı dönemine göre 3.2 puan gerilemeyle % 40.2 oldu.

Temmuz 2011’de kayıtdışı istihdam oranı % 43.4 idi. Temmuz 2012’de kayıtdışı istihdam sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 586 bin kişi azalışla 10 milyon 243 oldu. Kriz öncesi döneme işaret eden Temmuz 2008 ile karşılaştırıldığında kayıtdışı istihdam da oransal olarak gerileme yaşanırken, kayıtdışı istihdam sayısı arttı. Temmuz 2008’de % 45.3 düzeyinde olan kayıtdışı istihdam oranı, 2012 yılı Temmuz döneminde % 40.2 düzeyi ile 4.1 puan düzeyinde geriledi. Bu dönemde istihdam edilen kişi sayısı 3 milyon 335 bin, kayıtdışı istihdam edilen sayısı ise 202 bin kişi arttı.

Kadınlarda kayıtdışı çalışma oranı % 56

Temmuz 2012’de kadınlar arasında kayıtdışılık oranı geçen yılın aynı dönemine göre 4 puan azalışla % 56’ya, erkeklerde 3 puan azalışla % 33.5’e geriledi. Temmuz 2012’de 7 milyon 571 bin kadın çalışanın 4 milyon 237 binini, erkeklerde ise 17 milyon 928 bin çalışanın 6 milyon 6 bin kişisini kayıtdışı çalışanlar oluşturdu. Başka bir anlatımla, 2012 Temmuz’unda 7 milyon 571 bin kişi düzeyinde belirlenen kadın istihdamı, toplam istihdamın % 29.7’sini, kayıtdışı istihdamın % 41.4’ünü oluşturdu. 6 milyon 6 bin kişi düzeyinde belirlenen kayıtdışı erkek istihdamının toplam istihdam içindeki payı %70.3, kayıtdışı istihdam içindeki payı ise % 58.6 oldu.

Sevgi ve saygı ile.
14.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

“EYALET YASASI” MECLİS’ten GEÇTİ..


Dostlar,

“Deliğe süpürmeyin, kullanın..” sözleri Cüneyt Zapsu’nun..
Muhatabı ise Atlantik ötesi trajik müttefikimiz..

Faturası Türkiye için artık kaldırılamaz sınıra dayandı.

Kritik ve anlaşılması son derece güç olan;
AKP’nin 326 vekilinin (TBMM Başkanı dışında) hala “blok” olarak davranabilmesi..

BDP’nin desteğinin ne anlama geldiği idrak edilemiyor mu?

Akıllar bu denli mi tutuldu?

Ülkeyi fiilen parçalama eşiğine taşıyan bu Eyalet yasasının
“pürüsssüz” blok, sosyal psikolojik teknik anlamda “sürü psikolojisi” ile onanmasının, bunca apaçık riskine karşılık “muazzam ödülü” ne acaba?

Çok da  geçmeden öğrenebileceğimizi umarız..

Gelinen yer, artık “sürdürülebilir” olmaktan çok uzaktır.

Sevgi ve saygı ile.
14.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================================

29 BEYLİK ÜSTÜNE DE PADİŞAH..


“EYALET YASASI” MECLİS’TEN GEÇTİ!

AKP’nin TBMM gündemine getirdiği “Eyalet yasası” olarak nitelendirilen “Büyükşehir yasası”
Genel Kurul’da kabul edildi
.

 

  • Eski Vali Isparta milletvekili Ali Haydar Öner, dağdakilerin silahla yapamadığını AKP’nin Meclis’te parmaklarıyla yaptığını ifade etti

Meclis Genel Kurulu’nda kamuoyunda “Eyalet yasası” olarak da nitelendirilen
13 ili büyükşehir yapan tasarı kabul edildi. Yasaya yalnızca BDP itiraz etmedi.

Kabul edilen yasaya göre

Aydın,
Balıkesir,
Denizli,
Hatay,
Malatya,
Manisa,
Kahramanmaraş,
Mardin,
Muğla,
Tekirdağ,
Trabzon,
Şanlıurfa ve
Van illerinde,

sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulacak ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülecek.

Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları
il mülki sınırları olacak. (AYDINLIK, 13.11.12)


(Haritayı biz ekledik.. www.ahmetsaltik.net)

10 Kasım 2012 Görüntüleri.. İlk kez Başbakansız 10 Kasım töreni..


Dostlar
,

Hafta sonu Denizli ADD programımızın çok yoğun olması yüzünden bu dosya bu güne kaldı. Hoşgörülmeyi dileriz. Bu yoğun programı size dün sitemizde kapsamlı olarak sunduk.

Eveeet…. 29 Ekim katılımı miyonu devirdi; 12 gün sonra 10 Kasım kararlılık etkinliği, gösterisi ise öncekini 2’ye katladı..

Cumhuriyet ve Atatürk asla sahipsiz değil.

Başta AKP iktidarı, ülkemizde ve dünyada her-kesin bu tabloyu doğru okuması gerek.

Sıra, dün de yazdık; bu kararlı ve coşkulu büyük kitlelere CHP’nin gerekli öncülüğü yapması ve yelkenlerini şişirerek iktidar olmasındadır.

Sevgi ve saygı ile.
13.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

İlk kez Başbakansız 10 Kasım töreni..

Brunei Sultanlığı’nda olan Erdoğan’a Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ vekâlet etti

Atatürk’ün ölümünün 74. yıldönümünde Anıtkabir’de düzenlenen resmi törene Brunei Sultanlığı’nda olan Başbakan Tayyip Erdoğan katılmadı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığındaki devlet erkânının katıldığı Anıtkabir’de düzenlenen törende Erdoğan’a Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ vekâlet etti.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, yaşamını yitirmesinin 74. yılında Anıtkabir’de düzenlenen devlet töreniyle anıldı.

  • Resmi anma törenlerine 74 yıldır ilk kez Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı katılmadı.

Anıtkabir’deki tören, saat 08.55’te devlet erkânının Aslanlı Yol’da yürüyüşü ile başladı. Yoğun yağmur altındaki yürüyüşte, Cumhurbaşkanı Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargıtay Başkanı Ali Alkan, Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, bakanlar kurulu üyeleri, kuvvet komutanları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bulundu. Bekir Bozdağ, Atatürk’ün mozolesi önündeki saygı duruşunda ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Anıtkabir Özel Defteri’ni imzaladığı Misakı Milli Kulesi’nde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun yanındaki yerini aldı. Gül’ün mozoleye çelenk koymasının ardından Atatürk’ün 74 yıl önce yaşamını yitirdiği saat olan 09.05’te sirenler eşliğinde 2 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

Ardından Gül ve devlet erkânı Misakı Milli Kulesi’ne geçti ve Anıtkabir Özel Defteri’ni imzaladı. Cumhurbaşkanı Gül başkanlığındaki protokol, Anıtkabir’den sonra, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından düzenlenen Atatürk’ü Anma Töreni’ne katılmak üzere Milli Kütüphaneye geçti. Gül, “Özellikle demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, kadın erkek eşitliği, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi alanlarda yapacağımız yeni hamle ve reformların ülkemizin uluslararası gücünü ve ağırlığını daha artıracağını hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıyız” dedi.

Bahçeli: Art niyeti gösterdi

MHP lideri Bahçeli ise yayımladığı mesajda, “Milli bayramları sabote eden yönetim anlayışının, 10 Kasım Anma törenlerine de soğuk ve mesafeli yaklaşması
elbette taşıdığı art niyeti göstermesi bakımından son derece anlamlıdır” dedi.

(Kaynak; Cumhuriyet ve basın.. 11.11.12)

Hükümetten ihale alan şirketlere garanti: Halkı daha fazla hasta edeceğiz!

Dostlar,

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) web sayfasında yayımladığı dehşet verici bir raporu paylaşmak istiyoruz..

Demek koluyor ki, artık öyle bir aşamaya geldik ki; kamunun mallarını sermaye ancak
belli güvencelerle lütfen satın alacak denli şımarmış.. Benzetmekte hata olmasın; insanlar bağlı, köpekler serbest..

Rapor aşağıda.. Okumalı ve okutmalısınız..
AKP kadroları ülkeyi nasıl bir bataklığa sürüklediler..

Demek ki, 900 dolayında Sağlık Bakanlığı hastanesini
87 Kamu Hastane Birliği’ne satmak üzere olan Sağlık Bakanlığı
,
bu Sağlık İşletmelerine “hasta garantisi de” vermekte..

“Yataklarınızın % 70’ini dolduracak ölçüde hastayı size garanti ediyoruz… “ demeye getiriyor Sağlık Bakanlığı.

Ülkede 200 bine yakın hastane yatağı var. Bunların yaklaşık 120 bini Sağlık Bakanlığı’nın. Bunların da % 70’i 84 bin hasta yatağı ediyor. Demek ki iktidar, ne yapıp edip, izlediği politikalarla her yıl 84 bin yurttaşı hastanelik, pardon “sağlı işletmelik” edecek.

Bir başka deyimle Kamu Hastane Birliklerinin Sağlık İşletmelerine her yıl
84 bin “müşteri” Sağlık Bakanlığından garanti!

Bir şeyi daha artık çok iyi anlamak gerekiyor :

Devr-i AKP’de Sağlık Bakanlıklarının görevi insanları iyileştirmek, sağlık kazandırmak değil, tam da tersine hasta ederek özel sağlık sektörüne müşteri kazandırmak!

KüreselleşTİRme dedikleri, bu olmalı..
Ya da postmodernite, yahut postmodern sağlık hizmetleri??!!

Anlaşıldı değil mi?
AKP’ye oy veren necip milletimize, vermeyenlere, “kuru” lara ve de “yaş” lara,
ne kuru ne yaşlara ve de hem yaş hem kuru tüm cumhura bir kez daha hayırlıı olsun!

Sevgi ve saygı ile.
12.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
================================================

Hükümetten ihale alan şirketlere garanti:
Halkı daha fazla hasta edeceğiz!    

Kamu özel ortaklığı ihale sözleşmelerinde hastanelerde en az %70 doluluk oranı taahhüt edildiği tesbit edildi. Böylece KÖO işine giren büyük patronlara hastane işinde daha çok kar garantisi veriliyor. Bir başka deyişle hastahaneler bundan böyle karhane!

“5 yıldızlı otel konforunda hastaneler” yapacaklarını duyuran ve ihale yapmaya devam eden Sağlık Bakanlığı ihaleyi alan şirketlere % 70 doluluk vaat ediyor. Hastanelerin %70 gibi yüksek oranda dolu olmasının nasıl sağlanacağı ise belirsiz. Ancak bu oran tutturulamaz ise Sağlık Bakanlığı ihaleyi alan şirketlere aradaki farkı ödemeyi taahhüt ediyor. Dolayısıyla bu doluluk oranını tutturmak için vatandaşın daha çok hastalanması ve hastanelere başvurması gerekiyor.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulandığı dönem boyunca yatak doluluk oranları giderek artsa da şirketlere vaat edilen % 70’lik doluluk oluşmamış durumda.
Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2011 verilerine göre yatak doluluk oranları şöyle:

Yıllara ve Sektörlere Göre Hastanelerde Yatak Doluluk Oranı, (%), Türkiye.
(Kaynak: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü.)

Peki bu grafiklerdeki verilerden ne anlamalıyız? Yataklı tedavi hizmetlerini değerlendirmek için kullanılan pek çok kavram vardır. Bunlar 100 kişiye düşen yatak sayısı, hasta yatırılma oranı, polikliniğe başvuran hastaların ne kadarının hastaneye yatırıldığı, bir yatağın yılda kaç gün boş kaldığı, yatakların ne kadarının dolu olduğu gibi verilerdir. Bu veriler daha nitelikli bir yataklı tedavi hizmeti vermek için bir planlama aracı olarak kullanılmalıdır.

Hasta yataklarına kârlılık gözlüğüyle bakmak, turistik tesis yatakları ile karıştırmak ancak AKP iktidarına mahsustur.

Turistik tesislerde doluluk için çaba harcanabilir. Ama sağlıkta bu çaba daha çok insanın hastaneye yatacak denli hastalanması için çaba harcamak demektir. Hastaneler
halkın sağlık gereksinimine göre değil de kârlılık üzerinden yıkılıp yapılırsa
“garantili” bir biçimde doldurulmaları da gerekir. Ne günlere kaldık!

Yıllara Göre Hastanelerde Yatak Doluluk Oranı, Tüm Sektörler, (%), Türkiye.
(Kaynak: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü) 

Şirket Temsilcileri Hastaneleri Yönetecek

Hazine arazileri üzerine inşaat yapacak bu şirketlere hem 25 yıl “kira” ödenecek hem de hastane içindeki görüntüleme ve laboratuvar dahil pek çok hizmet devredilecek. Yani Sağlık Bakanlığı hem kiracı olacak hem de hizmet satın alacak. Son yapılan yasal değişiklikle bu şirketlere tam KDV muafiyeti de getirilmişti.
O halde bu ihalelerde kamunun yararına olan ne? Ayrıca 25 yıl kiracı olarak kullanılacak bu hastanelerin Kamu Hastaneleri Birliği süreci ile birlikte “kamu sağlık tesisi” olacağı söyleniyor. Oysa 2 Milyon TL’ye yapılan hukuk danışmanlığı ihalesini alan şirketlerce hazırlanan sözleşme taslağına göre hastane “şirket temsilcisi” tarafından yönetilecek. Sağlık Bakanlığı döner sermaye bütçesinden ödenecek “kiralar”
11 ihalede yılda 2 Milyar TL’nin üzerine çıktı. Önümüzdeki 25 yıl için şimdiden 50 Milyar TL (eski para ile katrilyon) borçlandırıldık. Açıklanan ve planlanan 45 ihale ile bu tutarın tüm döner sermaye bütçesiyle bile karşılanamayacağı hatta Sağlık Bakanlığı bütçesinin de büyük bölümünün sadece bina kullanmak için harcanacağı açık.

Türk Tabipleri Birliği’nin açtığı davalarda Ankara-Etlik, Ankara-Bilkent ve Elazığ ihalelerinin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi. Mahkeme ayrıca dayanak
3359 Sayılı Yasanın da Anayasa Mahkemesine gönderdi. Anayasa Mahkemesi
ilk incelemesini yaparak davanın esastan görüşülmesine karar verdi.

Türk Tabipleri Birliği Kamu Özel Ortaklığı sürecini ve yaratacağı kamusal zararı yakından izlemeyi sürdürüyor.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/hukuk-3420.html, 9.11.12

 

21. Yüzyılın Sorunlarına Atatürkçü Çözümler.


Dostlar
,

ADD Bilim Kurlu Başkanı değerli hocamız Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ın
10 Kasım 2012 günü Ankara’da Yüksek Ticaretliler Derneği‘nde verdiği konferansın yansılarını izlemek için lütfen tıklar mısınız??

21._Yuzyilin_Sorunlarina_Ataturkcu_Cozumler

 Ali hocamızla Atatürk’ü, Hak’ka yürüyüşünün 74. yılında anma bağlamında birlikte sunu yapacaktık. Fakat bizim Denizli’de kapsamlı görevimiz çıkınca görev Ali hocamıza kaldı. 

Dernek Başkanımız Sayın Davut Özdemir’den öğrendiğime göre salonda insanlar ayakta kalmış.. Ali hocamız çok başarılı bir sunum yapmış. Ali hocaya durumu sorduğumda ise, her zamanki alçakgönüllülüğüyle “fena olmadı galiba..
demekle yetindi..

Sunu 20 dolayında yansı içeriyor ama çok özlü.. Umarım Dernekte kamera kaydı da yapılmıştır. Bana ulaşırsa web(youtube’a) koymaya çalışırız.

Teşekkür ederiz Sn. Ercan’a sunumunu bizlerle paylaştığı için..

Sevgi ve saygı ile.
12.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Atatürk’ün Son Dönem Fotoğrafları..

Dostlar,

10 Kasım Atatürk’ü anma haftası kapsamında,
Büyük Atatürk’ün yaşamının son dönemine ilişkin kimi fotoğrafları
sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Yansıları arka fon müziği de vardır, bilgisayarınızın sesini açmalısınız.

İzlemek için lütfen tıklar mısınız??

ATATURK’un_son_donem_fotolari

Sevgi ve saygı ile.
11.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Attila İlhan : MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im!


Dostlar
,

Üstad Attila İlhan‘ın

“MUSTAFA’m MUSTAFA KEMAL’im!”

başlıklı görkemli şiirini paylaşalım..

pdf olarak okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız?

MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10 Kasım 2013

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

divider_cizgi

10 Kasım 1938, Dolmabahçe'de öldüğü oda

MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im!

Dağ başını efkâr almış
gümüş dere durmaz ağlar
gözyaşından kana kesmiş gözlerim
ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar
ağlar ağlar cihan ağlar

mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür
altmış üç ilimiz altmış üç yetim
yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer
her geçen seni bizden parça parça götürür
Mustafa’m Mustafa Kemal’im 

Diz dövdüm
gözlerim şavkı aktı Sakarya’nın suyuna
Sakarya’nın suları nâmın söyleşir
hemşehrim sakarya öksüz Sakarya
Ankara’dan uçan kuşlar
Kemal’im der günler günü çağrışır
kahrolur bulutlara karışır
gök bulut yaşmak bulut
uca dağlar dev boyunlu morca dağlar
divan durmuş bekleşir
Mustafa’m Mustafa Kemal’im

Nasıl böyle varıp geldin hoşgeldin
çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin
şol yüzünde güneş südü sıcaklık
ellerinden öperim Mustafa Kemal
senin dalın yaprağın biz senin fidanların
biz bunları yapmadık
sen elbette bilirsin bilirsin Mustafa Kemal
elsiz ayaksız bir yeşil yılan
yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal
hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler
çün buyurdun kesenleri astılar
sen uyudun asılanlar dirildi
Mustafa’m Mustafa Kemal’im 

Karalar kuşanmış Karadeniz akmam diyor
dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor
bu gece kıyamet gecesi bu vapur Bandırma vapuru
yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal
ben ölümden korkmam diyor
korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu
değirmen döndü dolandı yıllar oldu
bir kusur işledik bağışlar mı kim bilir

O bize öğretmedi kazan kaldırmasını
günahı vebali öğretenin boynuna
erdirip oldurana ana avrat sövmesini
yüreğim kırıldı kanım kurudu
var git Karadeniz var git başımdan
mızıka çalındı düğün mü sandın
bir yol koyup gideni gelir mi sandın
Mustafa’m Mustafa Kemal’im 

Ankara’nın taşına bak
tut ki baktım uzar gider efkârım
çayır ağlar çimen ağlar ben ağlarım
gözlerimin yaşına bak

Ankara Kalesi’nde Rasattepe’de
bir akça şahan gezer dolanır
yaşın yaşın mezarını aranır
şu dünyanın işine bak
Mustafa’m Mustafa Kemal’im..

portresi_ATA_ile

divider_cizgi

Kriz yaratarak beslenen AKP ve Erdoğan


Kriz yaratarak beslenen AKP ve Erdoğan

Ali Rıza Aydın

AKP’nin on yılı üzerine değerlendirmeler arasına, Anayasa ve hukuk serüvenini de eklemek, on yıla sığan on Anayasa değişikliğini de madde madde incelemek gerekiyor. Bunların arasında kriz yaratarak yapılan Anayasa değişiklikleri hayli ilginç.
İki örneğe bakalım…

Birinci örnek yargıyla ilgili… 2010 Anayasa değişiklikleriyle ortaya çıkarılan “güdümlü yargı” operasyonu öncesinde, işlerine gelmeyen Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına karşı, eleştiriyi aşan saldırı ve toplanamayan HSYK krizi “organize işler” arasında öyle başarılı yürütüldü ki, bir taşla üç kuş vuruldu:

Hem Cumhuriyet ile hesaplaşmanın bütünleyicisi olarak “karargah yargısı” diye tanımladıkları yargıyla hesaplaşıldı, hem Cumhuriyet ile hesaplaşmada etkin bir yargı yaratıldı ve hesaplaşma onlar üzerinden yapıldı, hem de Anayasa Mahkemesi,
yargının üst yönetimi HSYK ve yüksek yargı organları ele geçirildi, yargıç ve savcılar da kendilerince hizaya getirildi.

Artık, iç ve dış sermayenin de AKP’nin toplumu gerileştirme ve devleti dönüştürme politikalarının da önünde engel yok; yargı denetimi yok. Şimdilik memnunlar, işler yolunda, yargı paketleriyle oyalanıp duruyorlar. Eleştiri oklarını da yargının üzerine çevirerek, politikalarını “teknik” içinde gizliyorlar. Hatta gerçeği başka göstermeyi de beceriyorlar; eldeki davaları kaldırdık dedikleri DGM’lere baktırırken, bu mahkemeleri Terörle Mücadele Mahkemeleri olarak sürdürmeyi de “kaldırma” olarak anlatıyorlar.
En ufak sıkıntıları olduğunda, kendi kulelerini yıkma konusunda da duraksamazlar. Çünkü onların hukuk kuleleri, ilkesiz, esnek, üfleyince dağılır; üflemeyi severler…

Cumhurbaşkanlığı ile başlayıp “başkanlık sistemi”ne dayanan süreç yargı konusundan daha ilginç. 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi krizinin, Anayasa Mahkemesi aracılığıyla da aşılamaması üzerine, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini öngören
Anayasa değişikliği ile sonuçlanmasından sonra atılan zafer çığlıkları unutulmadı.
Ardından, bu Anayasa değişikliğiyle ilgili halkoylaması yapılmadan “kardeş Abdullah” Cumhurbaşkanı seçildi. Bu arada, seçimle ilgili geçici maddeler halkoylamasına sunulan Anayasa metninden çıkarıldı. Hesaplar Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin sonuna yaklaşılana kadar iyi gitti. Sonra yeni hesaplar yapıldı, Abdullah Gül’ün görev süresinin
7 yıl olması, ancak 2. kez adaylığının önünün kesilmesi uygun bulundu, yasa çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi 7 yılı onaylayıp 2. kez seçilme yasağını iptal edince başlayan adaylık tartışmaları, “Gül vefalıdır, aday olmayacak” falcılığına kadar yürüdü.
Araya “partili cumhurbaşkanı” söylemi sıkıştırıldı. 29 Ekim “barikat vakası” işi
“çift başlılık” tartışmasına taşıyınca da, kısık ateşte ısıtılan “başkanlık sistemi” kaynatılmaya başladı, önerisi TBMM’ye sunuldu.

Yeni krizle, 2007’deki “Cuhurbaşkanı’nın halk tarafından seçimi” sevdasına tekme atıldı. Böyle giderse, halk tarafından seçim, yaşama geçmeyen bir Anayasa değişikliği olarak gülümsemeyle anılacak. Bu konuda yaşama geçemeyecek bir başka “meçhul” ise
yeni anayasa olabilir ki; Erdoğan’ın, yeni anayasadan umudu kesmesi de, kendisi için mevcut Anayasa’da değişiklik yapmayı daha kestirme ve garanti görmesi anlamına gelir. Bu konudaki becerileri de bilinmektedir. 2007’de Ergun Özbudun başkanlığındaki
bilim kuruluna ısmarlanan yeni anayasa önerisini yaşama geçiremeyen AKP,
o dönemden sonra istediği değişiklikleri parçacı yöntemle yapmıştır.
Parçalara bakıldığında, demokrasi kılıfına sokulmuş “anayasal darbeler” görülecektir ki, başkanlık sistemi önerisi de bu yönde yapılan yeni bir girişimdir.

Krizlerin yaratılması ya da krizlerle beslenen politikaya, buna bağlı olarak yapılan
hukuk oynamalarına bakmak yeterli değildir. Sürekli duruma getirilen kriz basamaklarından kimin çıktığına da bakmak ve gerçeği görmek gerekir.
AKP için tek “çıkıcı” vardır, her şey ona bağlanmıştır. “Özal”sız ANAP’ın başına gelenlerin “Erdoğan”sız AKP’nin başına gelmemesi üzerine kurulu bu elbirliği, basamakların sonundaki bilinmezliği ve korkuyu da göstermektedir.

Krizli politika, AKP liderinin çevresinde tırmandırılıp dururken, aşağıda kalanın
canı çıkmış; onlara ne? Sermaye “memnun” gözüküyor. AKP’den kurtulmanın,
bu memnuniyetin “çelişkiye” dönmesine bağlanması ise boş hayal… Krizi çıkaran da, önerisini sunan da, dönüşümü istediği gibi gerçekleştiren de aynı beyin. Politikalarını iktidar partisinin gündemine bağlı olarak yürütenler de aynı gerekçelerle “Meclis’te muhalefet” olmaya devam ediyorlar. Çünkü onlar, aleyhte tezahürat yapan az sayıda seyirci gibi; maçı hep “başkan baba” kazanıyor. Sömürü politikasının temeli ile uğraşmadan, onların kural ve kurumlarıyla barışık yaşayarak “ihtiyatlı” tavırlar içine girmek toplumsal sorunları çözmüyor, sömürü sürüp gidiyor.

  • Ekonomi politik değişmeden, hükümetlerin ya da yönetim sistemlerinin değişmesi, emekçilerin ve halkın çıkarlarının özünde bir anlam ifade etmiyor.

Toplum, ne AKP’den, ne AKP Hükümetinden ne de Erdoğan’dan ibarettir.

Onların oynak “oyalama politikaları”nın sahneyi ne kadar dolduracağının bilinmemesi, suskun ve seyirci kalmayı gerektirmiyor.

Aslında sorun “küçük kriz” oyukları değil. Toplumun içine atıldığı “büyük ve karanlık” batak

Hedefini bilen “toplumsal muhalefet”in bataktan çıkmaması için engel yok.
Yeter ki düşünceler, sınıf bilinciyle, parçalar halinde de olsa direnişe ve
somut eylemlere dönüşebilsin.

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ali-riza-aydin/kriz-yaratarak-beslenen-akp-ve-erdogan-62140, 8.11.12

==================================

Dostlar,

Anayasa Mahkemesi eski raportörü Sn. Ali Rıza Aydın dostumuz; çok öğretici,
nitelikli irdelemesini bize de e-ileti olarak yolladı sağolsun.

Hem yol gösterici yazısı hem de paylaşımı için teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
10.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Onur Öymen : 10 Kasım’ın Düşündürdükleri..


10 Kasım’ın Düşündürdükleri..

Onur Öymen

 

Bir 10 Kasım’da daha
Büyük Atatürk’ü giderek artan saygıyla, gururla, özlemle anıyoruz.

20. yüzyıla dünyaya damgasını vuran liderlerin başında gelen, düşünceleri ve eserleri hala milyonlarca insanı peşinden sürükleyen Atatürk, milli iradeye dayanan çağdaş, laik ve demokratik Türkiye’nin simgesi olmaya devam ediyor.

Yurt içinde O’nun laiklik ve özgürlük düşüncelerinden, yurt dışında da O’nun tam bağımsızlık ilkesinden rahatsız olanlar var.

Ama onların Atatürk’ü yıpratma, etkisiz kılma çabalarının başarı şansı yoktur.

Cumhuriyet fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diyen,

Fransa’dan 11 yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan bir lideri demokrasi karşıtı gibi göstermeye çalışanları ciddiye almak mümkün değildir.

Eski Fransız Başbakanlarından Edouard Herriot‘nun şu sözleri,
Atatürk’ün demokrat kişiliğinin dünyada da nasıl anlaşılıp takdir edildiğini gösteriyor:

Eski Fransız Başbakanlarından Edouard Herriot : 

  • “Atatürk bir demokrasi şampiyonudur. Halkı için ve halkıyla beraber çalışmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun, Hilafetin ve Saltanatın kalıntıları üzerinde demokratik ve laik bir Cumhuriyet, bir düzen ve kalkınma rejimi yerleştirmiştir.”
  • 1. Dünya Savaşındaki ve Kurtuluş Savaşındaki hasımlarından İngiltere Başbakanı Llyod George O’nu bir dahi olarak nitelendirmiştir.
  • Yunan Başbakanı Venizelos, O’nu Nobel Barış ödülüne aday göstermiştir.

Latin Ameika’dan Çin’e dek dünyanın en büyük liderlerinden biri olarak tanınan
Büyük Atatürk’ün ülkemizde bazılarınca haksız ve ölçüsüz biçimde eleştirilmesi hazin bir durumdur.

Ama Türk milletinin O’na büyük bir coşkuyla sahip çıkması ve O’nun gösterdiği yolu vazgeçilmez bir yaşam biçimi olarak benimsemesi, Atatürk’ün gerçek değerinin
Türk Milletinin ezici çoğunluğu tarafından anlaşıldığını gösteriyor.

Ne mutlu Atatürkçülere ve onun eserlerine sahip çıkanlara!

Sevgiler, saygılar. 9.11.12
Onur Öymen
==============================

Teşekkürler Sayın Onur Öymen.. 

Ne denli özlü ve içten, sıcacık ve de “kanıta dayalı”; duygusallığının yanı sıra..
Sevgi ve saygı ile.
10.11.12, AnkaraDr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net