Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

SÖYLEV’den seçkiler : Prof. Özer OZANKAYA ve Yrd. Doç. Orhan ÇEKİÇ


SÖYLEV’den seçkiler :

Prof. Özer OZANKAYA ve
Yrd. Doç. Orhan ÇEKİÇ

Dostlar,

Saygın öğretmenimiz Mehmet AYHAN, Devrim Tarihi uzmanı Sn. Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç’in Büyük ATATÜRK’ün SÖYLEV’inden yaptığı bir seçkiyi paylaşmış sağolsun..

Power point yansıları biçiminde, çok rahat okunan çok iyi bir seçki – özet..
Ancak bu değerli sunuyu biz 26.9.2013’te web sitemizde paylaşmışız..

Erişkesi şöyle : https://ahmetsaltik.net/2013/09/26/17948/

Bu bakımdan, teşekkür ederek, Sn. Ayhan’ın salt iletisini paylaşalım.. o da çok sıcak ve öğretici..

Bir de Sn. Prof. Dr. Özer Ozankaya‘nın 30 A4 sayfasına yakın word metni olarak
SÖYLEV Özeti olduğunu (Aralık 1997) anımsatmak isteriz. Biz bu metni de web sitemizde yayımlamış bulunuyoruz (Mayıs 2012). Erişkesi (linki):

https://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/05/SOYLEV_seckisi_O_Ozankaya_-Aralik1997.pdf

Sevgi ve saygı ile.
29 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=================================================

portresi

 

Mehmet Ayhan

 

 

Batılı bir gazeteci Mustafa Kemal’e sorar:
“Silah arkadaşlarınızı dışladığınız, ekarte ettiğiniz söyleniyor, ne dersiniz?”
Mustafa Kemal;
” Ben kimseyi dışlamış, ekarte etmiş değilim. O değerli arkadaşlarımla bu Yurdu,
bu Ulusu kurtarmak için yola çıktık ve yürümeye başladık. Onlar kendi görüş ufuklarının sonuna geldiler ve orada durdular. Ben ise yürümeye devam ettim !…”

Bu rejimdeki insanlık onuruna uygun niteliği sezmek görmek ve yürürlüğe koyabilmek için, “Özgürlük ve bağımısızlık benim karakterimdir” diyebilen kafa ve yürek gerekir.
Atatürk sevgisi kuru bir ifade değildir. Atatürk sevgisi;

– Cumhuriyet,
– Yurt,
– Ulus,
– Bağımsızlık,
– Özgürlük,
– Bilim – teknik,
– Sanat – Kültür,
– Eğitim,
– Kalkınma,
– İnsan – insanlık,
– Yaşamseverlik…. sevgisidir.

Anmak, anlamaktır…
O’nu  salt ulusal günlerimizde değil, her zaman anmalıyız, duyumsamalıyız !..
Yaptıklarını unutmamak,  daha iyi anlamak için bilgilenelim bilgilerimizi tazeleyelim.
Ekteki dosyayı okuyalım (AS: yukarıda erişkesini – linkini verdiğimiz SÖYLEV Seçkisi), yüceliğini bir kez daha anlayalım ve anlatalım.

Atatürk, Yurt – Ulus sevgisiyle kalınız.

Saygıyla !…
29.12.14, Ankara

KKTC Karambole Kurban Edilmesin..


KKTC Karambole Kurban Edilmesin..


Dostlar,

Türkiye’mizin içeriden – dışarıdan elbirliği ile içine sürüklendiği bilinçli karmaşada (karambolde) KKTC sorunu ne aşamada??

Kuruluşunun 31. yılında (15 Kasım 1983; o günkü yazımıza sitemizden bakılması..) bir halkın, Rumlarca soykırımının eşiğinden döndürülmüş bir halkın evrensel – meşru kendi geleceğini belirleme (self determinasyon) hakkını Küresel emperyalizm bir türlü tanımıyor..
Ama bizim gibi çevre ülkelerde azınlıklar yaratarak, mikromilliyetçilikle, etnik ayrımcılıkla yepyeni (!) minik devletçikler yaratmayı sürdürüyor..

Böl, parçala ve yönet! 

KüreselleşTİRmeciler = Yeni emperyalistler, kanlı “DIVIDA ET IMPERA” geleneğini sürdürüyor. Ama Kıbrıs’ta, dili – dini – kültürü – tarihi… her şeyi apayrı 2 toplumu
zorla tek devlet altında toplama baskısını sürdürüyor. Üstelik son 60-70 yıldır Rumlar,
Ada  Türklerini tam bir etnik temizliğe uğratma çabası içindeler.. Üstelik kezlerce..
Meslek büyüğümüz Dr. Fazıl KÜÇÜK‘ün kahramanca ve akıllıca savaşımını – direnişini
vefa ile anmak ve sürdürmek zorundayız.

1974 Mutlu Barış Harekatı
nı Türkiye, tüm zorluklarına ve de ödediği ağır faturaya karşın
(3 yıl ağır ABD askeri ambargosu) yap(a)mamış olsaydı, kanlı papaz Makarios‘un
insanlı dışı buyrumu (direktifi) yerine getirilmiş olacak ve

“Türkler Ada’da, Akdeniz’in sıcağında tereyağı gibi eritilmiş” olacaktı!

Dostumz Sayın Ahmet GÖKSAN, Kıbrıs sorununda yetkin bir yurtsever uzmandır.
O’nun yazdıklarını okumak gerekir.

Yineleyelim; Türkiye bilinçli bir karmaşaya itilmiştir.
Bu arada AKP iktidarının KKTC hakkında da yaşamsal ve fakat Ulusal çıkarlarımız ve
tarihsel gerçeklerle asla örtüşmeyen dönüşümsüz ödünlere dayalı adımları beklenebilir!
Dikkatli, uyanık olmak zorundayız..

Bu yüzden Sn. Göksan’ın Temmuz 2014’te yazdığı makaleyi özellikle paylaşalım..

Sevgi ve saygı ile.
29 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

==============================

PAZAR’LIK
GÜCÜN BİRLEŞTİRİCİSİ

portresi

Ahmet GÖKSAN
ahmetgoksan45@gmail.com

 

 

  • “Yıllardan beri özlemini çektiğimiz barışla güvenliğe, özgürlüğe ve 96 yıllık hasretimiz
    al sancağımıza bizi tarihin en şanlı ordusu kavuşturdu. Dünya durdukça büyük Anavatanı’mız
    ve O’nun güçlü ordusuna minnettarız. Kıbrıs Türk’ü 20 Temmuz kurtuluşunu ebediyete kadar
    bu coşkun hislerle anacak, bizim için toprağa düşenleri rahmet, şükran ve saygı ile yad edecektir.”
     Dr. Fazıl KÜÇÜK, 1974 

            İnsanlar, yaşadıkları güzel ve mutlu olayları olduğu kadar iz bırakan olumsuzlukları ve mutsuzlukları da unutamıyor. Bu bakış ve yaklaşım insan doğasının bir ürünü olsa gerek.
Buna karşın gerek ulusal gerekse dinsel bayramların birleştirici ortak özelliklerinin olduğu da biliniyor. Bayramların kısa süreli de olsa kırgınlıkların unutulmasına katkısı olduğu
hemen herkes tarafından kabul ediliyor. Bu nedenle bayramların birleştirci gücünün
uzun süreli olması yalnızca dileklerle yansıtılır.

Kıbrıs Türklerinin de yaşamlarında unutulmaz iz bırakan bayramlardan ve önemlilerinden
bir tanesi de 40. yılına ulaştığımız 20 Temmuz Barış ve Özgürlük bayramıdır. Aradan geçen
bu süreçte kendi iç kamuoyumuza olayın nedenlerini ve niçinlerini anlatabildiğimizi ne yazık ki söyleyemiyoruz. Aynı şekilde 1974 yılında gerçekleştirilen barış harekatlarının da uluslararası hukuktan kaynaklanan bir hak olduğunu yeterince ve ısrarla anlatamadığımızın kabul edilmesi gerekiyor. İçinden geçmekte olduğumuz bugünlerde, yaşamakta olduğumuz olumsuzlukların temelinde bu olgunun yattığının unutulmaması gerekiyor.

Bunları yazarken amacımız kimseyi incitmek veya tarih öğretmek değildir.
Geldiğimiz bu noktada sıkıntıların ve sorunların hamaset yapılarak çözülemeyeceğini, olumsuzlukların giderilemeyeceği ger – çe – ği – nin artık görülmesi gerekiyor.
Bu nedenle önümüzdeki dönemi doğru değerlendirmemiz gerektiğine inanıyoruz.

Bir gül bahçesine girercesine gözünü kırpmadan şehitlik şerbetini içen kardeşlerimizi
sevgi, saygı ve Yüce Tanrının rahmeti ile anıyoruz. Kahraman gazilerimize de sağlıklı bir yaşam diliyoruz. Bu satırları yazarken Irak Türkmenlerinin yiğit evladı, mücadele arkadaşım,
sevgili kardeşim Sadun Köprülü’yü yitirdiğimizin acı haberi geldi. Yaşamı boyunca
verdiği onurlu mücadelesi ve dik duruşu unutulmayacaktır. Yaptıkları, günümüzde de
var olma mücadelesi vermekte olan Iraklı Türkmen kardeşlerimizin yolunu aydınlatmaya
devam edecektir. Yüce tanrının rahmeti üzerine olsun.

Yaşamın sürprizlerle dolu olduğunun unutulmaması gerekiyor. Yaşadığımız bütün acılara karşın sağlıkla ve mutlulukla dolu geçecek bir Şeker Bayramını geçirmenizi diliyoruz.

Yüreğinizdeki insan sevgisinin hiç eksilmemesi dileklerimle…

SEVGİ ile kalınız… 25 Temmuz 2014  –  Ankara

Tayyareci Vecihi Hürkuş

Dostlar,

“Tayyareci Vecihi Hürkuş” adıyla bize ulaşan bir havacımızın
ilginç öyküsünü içeren görsel dosyayı sizinle paylaşmak istiyoruz..

Lütfen tıklar mısınız??

Tayyareci_Vecihi Hürkuş

Hem ülkemizin – dünyanın boğucu gündeminden biraz uzaklaşalım hem de
Büyük ATATÜRK‘ün “İSTİKBAL GÖKLERDEDİR” sözlerinin ne denli ileri görüşülülüğü yansıtığını anımsayalım..

1936’larda uçak yapan ve dışarıya satan bir ülkenin günümüzdeki durumu..

Siyasal iktidarın Türk Hava Kurumu‘na dönük düşmanca tutum ve uygulamaları,
gelir kaynaklarını kurutma çabaları..

Çok ama çok can sıkıcı ve o ölçüde de haksız – hukuksuz..

AKP Türkiye’yi Dar-ül Harp alanı görüyor ve
hedefine erişmek için tüm ama tüm yolları geçerli (mübah!) sayıyor..
Ülkede basınç giderek artıyor..
Türkiye demokrasi dışına, baskı rejimine savruluyor..
Bir yandan da yoksullaştırılıyor.
Bilim ve teknolojiden, çağdaş sanattan  koparılıyor..
Dünya bilim – sanatına anlamlı katkılar veremiyor..
AKP içindeki sağduyulu milletvekillerinin ve seçmenlerin bu tehlikeli ama çok tehlikeli sürüklenişi gör(e)mediklerini / gömezden geldiklerini varsaymayı onlara haksızlık sayıyoruz.

Umarız yanlışta değilizdir..

Bu yanlışta ısrar edilirse, Halk “evrensel meşru direniş hakkı” nı kullanmak zorunda kalabilir.. Bu aşamaya gelindiğinde ülke yüksek bedeller öder ama her durumda da diktatörler
alaşağı edilir.. Ya idam edilir, ya vurulur, ya intihar eder.. Tarihin öğrettiği hazin gerçek bu!

Sevgi ve saygı ile.
29 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Terörün çözümü ‘milli siyasi otorite’


Terörün çözümü ‘milli siyasi otorite’

Terörün çözümü ‘milli siyasi otorite'

Aydınlık / Ankara
http://www.aydinlikgazete.com/turkiye/terorun-cozumu-milli-siyasi-otorite-h59606.html

Türkiye’de Bölücü Teröre Çözüm Sempozyumu’nda terörün ekonomik ve örgütsel boyutu masaya yatırılırken askeri faaliyetler de tartışmaya açıldı. 2 gün süren panelde, terör uzmanları günümüzden bugüne PKK’nın faaliyetlerini ve AKP hükümetinin yanlış politikalarını değerlendirdi. Sempozyumu düzenleyen Ulusal Strateji Merkezi (USMER) Başkanı emekli Tümgeneral Naci Beştepe, kapanış konuşmasında terörün çözümünün milli siyasi otorite olduğunu vurgulayarak “Milli iktidarı oluşturacağız.” dedi.

Terörün çözümüne ilişkin önemli çıkış yollarının gösterildiği sempozyumun 2. gününde de önemli konuşmacılar vardı. İlk oturumda “Açılım”ın etkilerinin ayrıntılarıyla anlatıldığı oturumu Doç. Dr. Sait Yılmaz yönetirken, Talatpaşa Komitesi Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, emekli Tümg. Armağan Kuloğlu ve Muş Varto’dan Hürriyet Mahallesi Muhtarı Niyazi Bingöl konuşmacı olarak yer aldı.

2. Oturumdaki bölücü teröre son vermek için çözüm yolları tartışmasında ise TESUD Başkanı emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Bedri Gültekin, Mardin Alakuş Köyü’nden Abdülkadir Yıldız ve eski Sanayi Genel Müdürü
Bülent Esinoğlu birer konuşma yaptı.

‘PKK ABD SİLAHLARIYLA GÜÇLENDİ’

E. Tümg. Armağan Kuloğlu, açılımda gelinen noktayı anlattı.
AKP Hükümetinin Öcalan ve PKK ile müzakere yolunu seçmesinde iki gerekçe gösterdiğini belirten Kuloğlu, “Terörle mücadele ederek bir yola varılmadı o yüzden biz bu yolu seçtik’, diyorlar. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran ahaliye Türk milleti denmiştir. Türk tabiri bir ırkı ifade eden bir tabir değil, o topraklarda yaşayan ve o devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan kişi demektir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter olması, TBMM’nin tek egemen olması ve tek başkentin Ankara olması demektir.” ifadelerini kullandı.

Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, açılımın TSK ve güvenlik güçleri üzerindeki etkilerini anlattı. “Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davalarla yapılan tasfiyeler, TSK ve toplumun sinir uçlarını oluşturan aydınların etkisizleştirilerek halkın baskı altına alındığını özellikle belirtmeliyiz.” diyen Pekin, “Terör örgütleri Öcalan’ın yakalanmasından sonra inisiyatifini kaybetti, 2003’te Irak’ın işgalinden sonra bölgede yönetim boşluğunu doldurdu,
PKK ABD’nin verdiği silahlarla güçlendi” diye konuştu.

Eski Sanayi Müdürü Bülent Esinoğlu da ABD dolarının PKK’ya etkisini anlattı.
Esinoğlu şunları söyledi:

“Amerika Türkiye’de PKK’yı, Arap ülkelerinde IŞİD ve El Kaide’yi fiziki terörü olarak kullanıyor. Öte yandan da yalnızca örtülü savaşlarla işin olmayacağını bildiği için çok geniş finans terörü uyguluyor.  Üretimi Hindistan, Çin gibi doğu ülkeleri yapıyor ama o ürünlerin fiyatı Dolarla belirlenmiş oluyor. Dolayısıyla Dolar terörün araçlarından biri oluyor.
Bundan zarar gören de bizim gibi teröre maruz kalan ülkelerin dışında Çin, Rusya, Brezilya birleşerek Doların dünya parası olmasına karşı çıkıyorlar.”
(AS: BRIC ülkelerine South Africa da eklendi ve BRICS oldu.. Keşke Türkiye de eklense!)

‘MİLLİ İKTİDARI OLUŞTURACAĞIZ’

Kapanış konuşmasını yapan USMER Başkanı E. Tümg. Naci Beştepe,

portresi_kucuk

İnsanımızın ihtiyaçlarına, eğitimine, kültürüne katkı yapacak olan kimdir? Sanayiyi götürememişiz, elindeki tarım ve hayvancılık olanaklarını da bitirmişiz. Onun yaşam düzeyini yükselteceğimize, varolan düzeyini de dibe vurdurmuşuz. PKK’nın uyuşturucu ve silah kaçakçılığını önlemek için içeride ve dışarıda önlem almamız gerekiyor.

Bu mücadeleyi kim yapacak? Silahlı kuvvetlerin eli kolu bağlanmış, mücadele etmemeleri için gereken her türlü oyun oynanmış. Bunları kim yapacak?”

sorularını yönelttikten sonra

Bütün sorularımın cevabı tektir. Milli siyasi otorite. Türkiye’de bugün bu yolu açanlar bellidir. Milli iktidarı seçeceğiz, milli iktidarı oluşturacağız.” dedi.

PARTİYE GİRECEĞİZ!

Türkiye’nin çıkış yolunun örgütlü mücadeleden geçtiğini vurgulayan Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Bedri Gültekin de yurttaşları İşçi Partisi’nde birleşmeye çağırdı. Türkiye’nin önemli bir dönemeçten geçtiğini hatırlatan Gültekin,

“Bu dönemeci sağ salim dönebilecek bir örgütümüz var mı? Kritik soru budur. Tam bağımsızlık ve feodal kalıntıların tasfiyesi Türkiye’nin önünde duruyor. Bir yanıt vereceğiz ve örgütlü olacağız, partiye gireceğiz.” dedi.

Gültekin, terörün çözüm yolunun Batı Asya Birliği olduğunun altını çizerek;

“İran, Irak ve Suriye’yle aynı kaderi paylaşıyoruz. Bu bölgesel birliği engelleyen AKP iktidarıdır. AKP iktidarını yıktığınız zaman beraber hareket edersiniz.” diye konuştu.

==========================================

Dostlar,

25-26 Aralık 2014 günlerinde Ankara’da, Türkiye Barolar Birliği salonlarında gerçekleştirilen

Türkiye’de Bölücü Teröre Çözüm Sempozyumu başarılı biçimde sonlandı.
Mesai günlerinde olduğundan üzülerek katılamadık. Ama ilk günün de 2. günün de özetlerini AYDINLIK’tan okuyarak, Ulusal kanal’dan izleyerek web sitemizde paylaştık.

Başta USMER Bşk. dostumuz E. Tümg. Naci Beştepe olmak üzere emek verenleri selamlıyoruz.
27.12 14 günü Sakarya Meydanı’nda (Ankara) 117. SESSİZ ÇIĞLIK eyleminde kendileriyle konuştuk.. kitaplaştırılacağını sevinçle öğrendik. CD / DVD olarak da dağıtımını önerdik. Umarız yeterli parasal kayak sağlanabilir ve bu yol gösterici önemli toplantının görüntülü ve yazılı içeriğine erişir ve arşivleriz..

Sevgi ve saygıyla.
29.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

Pekünlü Komitesi göreve başladı


Pekünlü Komitesi göreve başladı

Cezaevinde bulunan Prof. Dr. Rennan Pekünlü için İzmir’de akademisyenlerden siyasilere, sanatçılara kadar geniş bir katılımla ‘Rennan Pekünlü Komitesi’ kuruldu.

Pekünlü Komitesi göreve başladı

Ege Üniversitesi Fen Fakültesi’nde öğretim üyesi olduğu dönemde yasaları uygulayıp
türbanlı öğrencileri okula almadığı gerekçesiyle
, ‘eğitim hakkını engellemek’ suçundan
dava açılan Prof. Dr. Rennan Pekünlü’ye, 2 yıl 1 ay hapis cezası verildi. Bu süreçte emekli olan Pekünlü, Yargıtay’ın kararı onamasının ardından Foça Açık Cezaevi’ne girdi. Pekünlü için, akademisyenlerden siyasilere, sanatçılardan, sivil toplum örgütü temsilcilerin bir araya gelmesiyle, “Rennan Pekünlü Komitesi” kuruldu. Pekünlü’nün eşi Belma Pekünlü’nün de destek verdiği komiteyi tanıtmak için basın açıklamasını komite sözcüsü Av. İrfan Koçana yaptı.

Rennan Pekünlü ile birlikte laiklik, hukuk devleti, aydınlanma, bilim ve üniversite kavramlarını da mahkum ettiğini sanan zihniyetle mücadele için komiteyi kurduklarını belirten Koçana,
şöyle konuştu:

Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararlarıyla hareket eden Rennan Pekünlü,
hapis cezası almıştır. Bu dava, son zamanlarda örneklerini sıkça gördüğümüz hukukun ayaklar altına alınmasından birisidir. Pekünlü davasındaki ağır haksızlıkları gündemde tutmak, Pekünlü’nün eyleminin suç olmadığını toplumun geniş kitlelerine anlatmak, Pekünlü davasında, hukuka aykırılıkları uygulayan kişileri ortaya çıkarmak için komiteyi kurduk. Pekünlü davasının takipçisi olacağız. Siyasal iktidar ve yargıya egemen olduğunu düşünen güçler,
tarihin karanlık dönemlerinde olduğu gibi hukuku, yargıyı bir zulüm aracı olarak kullanarak bir yere varabileceklerini, kitleleri sindirebileceklerini zannediyorlarsa büyük bir yanılgı içindedirler. Cezalar bizi korkutmayacaktır.”

Komite dönem sözcülüğüne İzmir Barosu Temsilcisi Av. İrfan Koçana seçildi.
Yürütme kurulu ise şu adlardan oluşuyor;

Rennan Pekünlü’nün Avukatı  M. Fatih Ülkü, TÜMÖD İstanbul Şubesi Başkanı Prof. Dr. Kürşat Yıldız, TGB İzmir İl Başkanı Meltem Ayvalı, Ege Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği Başkanı Can Ceylan, Eğitim-İş İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Ömer Lütfi Değirmenci,
Cumhuriyet Kadınları Derneği İzmir Şube Başkanı Zuhal Of, Aydınlık Gazetesi Editörü
Füsun İkikardeş, Bilim ve Ütopya Kooperatifi Başkanı Prof. Dr. Semih Koray, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, TÜMÖD Genel Sekreteri Suay Karaman, İzmir Tabip Odası,
Atatürkçü Düşünce Derneği. (http://www.aydinlikgazete.com/egitim/pekunlu-komitesi-goreve-basladi-h59612.html, 28.12.14)

=====================================

Dostlar,

Çok sevindik bu Kurulun oluşmasına..
Rennan hocanın hapse atılmasını izleyen günlerde, TÜMÖD İzmir Şb. Başkanı ve
Pekünlü hocamızın yakın arkadaşı Sn. Prof. Dr. Kayhan Kantarlı ie telefon görüşmemizde böylesi bir fikri ortaya atmış ve biz de katılmak istediğimizi belirtmiştik…

Her neyse.. arkadaşlar yol almışlar (3 sayın üye ile doğrudan dostluğumuz var…)..
Bize düşen ne görev olursa katkı vermeye hazırız..

27 Aralık 2014 günü TGB (Türkiye Gençlik Birliği) öncülüğünde Güven Park’ta Devrim şehidi
Kubilay’ın katlinin 84. yılında ve Yüce ATATÜRK‘ün Ankara’ya gelişinin 95. yılında
mitingde ve Anıtkabir’e yürürken

  • “Dün Galile bugün Pekünlü; kahrolsun AKP diktatörlüğü”

diye gümbür gümbür ilerliyorduk.. Gazi Mustafa Kemal Bulvarı tarihsel bir gün daha yaşamıştı.

Rennan hocanın kulağına mutlaka gitmiştir..
3,5 ay kaldı şunun şurasında..
Dayan Rennan hoca, bu akıl dışı AKP operasyonu Bumerang gibi sahiplerine dönecek, dönmekte..

Daha güzel bir 2015 diliyoruz sevgili Rennan hocamıza ve ailesine, insanlığa..
Koğuş arkadaşları ile birlikte 2015’i umut ve bilenme ile karşılamasını da bekliyoruz Rennan Pekünlü’den..

YeniYil 2011

Sevgi ve saygıyla.
29.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

İşyeri Hekimlerinin Mesleksel Bağımsızlığına Yargıdan Oy Birliğiyle Destek


İşyeri Hekimlerinin
Mesleksel Bağımsızlığına
Yargıdan Oy Birliğiyle Destek

Istanbul_Tabip_Odasi_logosu
Meslektaşımız Dr. Ahmet Tellioğlu İstanbul’daki Organik Kimya AŞ’de işyeri hekimi olarak çalışmakta iken hakkında işvereni tarafından ‘doğruluk ve sadakate aykırı davranmak’tan soruşturma açılmış, sonra da ‘yeterliliği ve davranışından kaynaklanan sebeplerle işine son verilmişti.

Bunun üzerine meslektaşımız ve İstanbul Tabip Odamız ülkemizin iş/işçi sağlığı alanındaki gerçek fotoğrafını görünür kılan bir hukuk mücadelesi yürüttüler.

2012’nin Şubat ayında Organik Kimya’da göreve başlayan meslektaşımız her hekimin yapması gerektiği gibi öncelikle risk değerlendirmesi çalışmalarına başlamış ardından da bu kapsamda gerek çalışanların sağlık gözetiminden gerekse çalışanlara İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen ‘toksik kimyasallara maruziyet’ raporlarından derlediği verilerle şirket yöneticilerini toksik kimyasallarla ilgili alınması gereken öncelikli önlemler konusunda kezlerce uyarmıştı. Öneri ve uyarılarının şirket yöneticileri tarafından
dikkate alınmaması üzerine de bunları noter onaylı iş sağlığı ve güvenliği defterine yazmıştı.
Bunun üzerine Organik Kimya meslektaşımıza soruşturma açtı. Meslektaşımız da durumu
ilgili mevzuata uygun olarak İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü‘ne bildirdi. Meslektaşımız bu bildirimi yaptığı günün akşamında işten çıkarıldı.

Dr. Ahmet Tellioğlu Organik Kimya’daki 30’a yakın çalışan için İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından ‘toksik kimyasallara maruziyet’ raporları düzenlenmiş olduğunu,
kendisinin de bu raporları hasıraltı etmeyip bilakis meslek hastalığı yönünden üzerine gittiği için işten çıkarıldığını söyleyerek işe iade davası açtı.

İstanbul 16. İş Mahkemesi‘nde görülen davada Organik Kimya, Dr. Ahmet Tellioğlu’nun çalışanları Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne yollayarak onları kışkırttığı yönünde
bir savunma yaptı.

Davada meslektaşımızı savunan İstanbul Tabip Odası avukatları ise bu davranışın açıkça hekimin meslekse bağımsızlığının ihlali anlamına geldiğini söyleyerek işe iadesini talep ettiler.

Mahkeme kararında “yapılan yargılama sonunda toplanan deliller ve bilirkişi raporu ile
tüm dosya kapsamından davacının … işyerindeki çalışmasını yasal düzenlemeler, kendisine verilen görev ve yetkiler dahilinde yürüttüğü, meslek hastalıkları hastanesine sevk ve onaylı görüşlerini (noter onaylı deftere) yazmak konularının olumsuz bir davranış olmadığı,
aksine öngörülen davranışın davacının görev ve yükümlülüğü olduğu” denilerek
Dr. Ahmet Tellioğlu’nu haklı bulmuş ve işe iadesine karar vermişti.

Bu karar, Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından oybirliğiyle onanmış bulunuyor.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası‘nın ardından işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının mesleksel bağımsızlığını sağlayacak yeterli düzenleme bulunmadığını dile getirmiş ve eklemiştik: ‘Uzman ve hekimin bağımsızlığının olmadığı koşullarda iş sağlığı güvenliği hizmetleri hakkıyla verilemez’.

Dr. Ahmet Tellioğlu ile ilgili olarak yürüyen ve Yargıtay tarafından son noktası konulan
bu davada işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının mesleksel bağımsızlığın işyerlerinde
nasıl bir tehdit altında olduğu, işverenlerin mesleksel bağımsızlığa zerre kadar saygı duymadığı gözler önüne serilmiştir.

Soruyoruz                    :

Hekimin iş güvencesinin işverenin iki dudağı arasında olduğu koşullarda hekim bu hastalıkları, bu ölümleri nasıl ortaya çıkaracak ? İşyerlerinde toksik kimyasallara maruz kalmış olan işçilerin sağlığı ve hukuku ne olacak?’

Çalışma Bakanı‘nın Tabip Odalarının ve Türk Tabipleri Birliği’nin işçi sağlığıyla ilgili yetkilerini ortadan kaldırmak ve işyeri hekimliği hizmetlerini taşeronlaştırmak dışında
atacağı bir adım var mıdır?

Bu olayda meslektaşımız Organik Kimya’yı

“Bağımsız çalışmamı engelliyorlar, yasal yetkim kapsamındaki uyarma görevimi işveren onayına bağlıymış gibi gösteriyorlar, çalışanlara Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne başvurmamaları yönünde gözdağı veriyorlar..”

diyerek Çalışma Bakanlığına da şikayet etmiş idi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından meslektaşımıza bugüne kadar herhangi
bir yanıt bile verilmedi ki, Bakanlığın ‘mesleksel bağımsızlığı yok sayan’ bu tutumunu da önümüzdeki günlerde idari yargıya taşıyacağız.

Bu vesileyle tekrar belirtmek isteriz:

Ölümlü iş kazaları tam anlamıyla buz dağının görünen bölümüdür.
Dipte devasa bir meslek hastalıkları kütlesi vardır.

Dünya Çalışma Örgütü (AS: ILO), Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel örgütlerin kestirimlerine göre bir yerde iş kazasından ölen 11 kişi varsa, bu 11 kişiye karşılık en az 19-60 kişi de
meslek hastalığı/işle ilgili hastalıktan ölmektedir.

  • Her yıl 1500 dolayında çalışanın iş kazalarında öldüğü ülkemizde, işyeri hekimlerinin
    mesleksel bağımsızlığı ve buna bağlı olarak meslek hastalığı tanı süreçleri ivedilikle
    yeniden ele alınmalıdır.

    İSTANBUL TABİP ODASI

    http://www.istabip.org.tr/index.php/haberler/3693-yeri-hekimlerinin-mesleki-bamszlna-yargdan-oy-birliiyle-destek.html, 24.12.14

    ===================================================

    Dostlar,

    Meslektaşımız Dr. Ahmet TELLİOĞLU’nu ve O’na kapsamlı hukuksal destek veren
    İstanbul Tabip Odamızın değerli yöneticilerini – hukukçularını kutlarız..

    Organik Kimya adlı kuruluşun hukuk dışı ve emeğe saygısız davranışlarını ise
    üzüntüyle karşılıyoruz.. (Haydi “kınıyoruz” demeyelim..)

    ÇSGB’nın (Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı) vurdumduymazlığına ne demeli??

    İvedilikle soruna eğilmeleri gerekmez mi?

    Dilekçe hakkı Anayasal bir hak değil midir?

    VII. Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı*

    MADDE 74.– Vatandaşlar (Ek ibare: 3/10/2001-4709/26 md.) ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir. Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir.

    ÇSGB hem biçimsel olarak Anayasal görevini savsaklamaktadır hem de toksik kimyasallarla çalışmak zorunda bırakılan emekçilerin sağlık – güvenlik hakkını görmezden gelmektedir.
    3. olarak da işyeri hekimi Dr. Ahmet Tellioğlu’nun hukukunu çiğnemektedir. İlle biçimsel süre yetkisi 60 günü beklemek niyedir??

    Özellikle 2. maddedeki hak çiğneminin (ihlalinin) telafisi yoktur ve bu yüzden de gecikmesinde sağlık açısından sakınca vardır. Devlet, yeri geldiğinde, temel insan hak ve özgürlüklerini bile “gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda…” diye sınırları belirsiz klişe bir gerekçe ile
    mülki amir (kaymakam, vali), savcı.. eliyle kısıtlayabilmekte, “makul şüphe” dayatması ile de kişi dokunulmazlığı, özel yaşamı… tehdit altına sokulmaktadır. Son olarak TİB’e verilen
    yasal yetki ile sanal iletişimin yargı kararı olmadan “ivedi durumlarda” (!?) engellenebilmesi yetkisi Anayasa Mahkemesinde iptal edilince, AKP Hükümeti bu kez aynı yetkiyi,
    yargıyı gene devre dışı bırakarak bu kez Bakan ya da Başbakan’ın TİB’e emrine bağlayarak kullanma azmindedir.

    Örnekler artırılabilir.. Hukuk tanımaz bir AKP iktidarı ile karşı karşıyayız..

    CSGB neden ivedi olarak Dr. Tellioğlu’nu yanıtlamaz, olaya denetçi göndererek karışmaz ve sakıncalı durumu durdurmaz??

    ÇCGB kimden yanadır??

    Mutlak biçimde sermayenin yandaşı mıdır ya da hizmetindedir?
    Yasal görevi bu mudur?
    Bu bakanlığın sorumlu yetkililerinin yönetsel (idari) yargıda mutlaka yargılanması ve
    hak ettiği yaptırıma çarptırılması gereklidir.

    Anayasa’nın 2. maddesinde T.C. Devleti’nin bir “hukuk devleti” olduğu yazılıdır..
    Yılgınlığa düşmeden savaşımı sürdürmek gerekir.

    Bu vesile ile İşyeri Hekimleri ve İş Güvenliği Uzmanlarının görevlerini mesleksel bağımsızlık içinde yürütebilmeleri için gerekli iş güvencesinin sağlanmasını ÇSGB yaşama geçirmek zorundadır. Bu süreçte Türkiye işvereni ilkel ve hukuk dışı engelleyici tutumuna son vermelidir. Sorun salt iç hukuk sorunu da değildir. Ülkemizin taraf olduğu kimi uluslararası andlaşma
    ve sözleşmeler esasen böylesi bir hakkı tanımlamıştır. Başta Yürütme organı (Hükümet),
    ulusal ve uluslararası (ulusalüstü) hukuka uygun davranmalıdır (AY md. 90/son).
    Örneğin AVRUPA SOSYAL ŞARTI md. 3,

  • “Tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı hakkı vardır.”
    içeriklidir ve Türkiye’yi bağlayıcıdır (AY md. 90/son).

    Artık Türk işvereninin de Küreselleşme çağında -çok gecikmiş de olsa- matüre olarak
    kendisini emeğe saygılı hukukla bağlı saymayı içine sindirmesini beklemek hakkımızdır. Küresel – yerel sermaye 21. yy’da artık ilkelliğini – vahşiliğini aşabilmeli, uygarlaşabilmelidir.

    Çağımız insan hakları çağıdır eğer sermayenin de haberi olduysa….

    Sevgi ve saygıyla.
    29.12.2014, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net

 

TTB : İşyeri cinayetleri ve meslek hastalıkları bu düzenlemelerle önlenemez!


İşyeri cinayetleri ve meslek hastalıkları 

bu düzenlemelerle önlenemez!

TTB, DİSK, KESK ve TMMOB, Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi‘nde kabul edilen “2014-2018 Politika Belgesi ve Eylem Planı” ile TBMM gündeminde bulunan
“İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile ilgili basın toplantısı düzenledi.

TMMOB’de 25 Aralık 2014’te düzenlenen basın toplantısına DİSK Genel Sekreteri
Dr. Arzu Çerkezoğlu, KESK Genel Sekreteri Hasan Toprak, TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Torun ile TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan katıldı.
Toplantıda dört örgüt adına ortak metni Mehmet Torun okudu.

BASIN AÇIKLAMASI

İŞ CİNAYETLERİ VE MESLEK HASTALIKLARI 
BU BELGELERLE, DÜZENLEMELERLE ÖNLENEMEZ!

Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çerçevesinde, “ülke genelinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili politika ve stratejilerin belirlenmesi için tavsiyelerde bulunmak” üzere 2005 yılında kurulmuştur.

Bu doğrultuda görevi gereği, iş kazaları ve meslek hastalıklarını azaltmak amacıyla politika belgesi ve eylem planı hazırlamakta ve tavsiye etmektedir. Konsey, daha önce 2006-2008 ve 2009-2013 dönemleri Ulusal Eylem Planları hazırlamış, şimdi de
2014-2018 dönemi Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgesi, 22 Aralık 2014’de kabul edilmiştir. Hazırlanan bu planın sorunları çözmeyeceğini dile getiren örgütlerimiz, taleplerimizin dikkate alınmasını, aksi halde böyle bir sorumluluğu alamayacağımızı belirtmesine karşın taleplerimiz kabul edilmediği için  yapılan oylama protesto edilerek salondan çıkılmıştır.

  • Kabul edilen eylem planının iş kazalarını ve meslek hastalıklarını azaltması
    mümkün gözükmemektedir.

Çünkü; iş kazalarının temel nedenlerinin başında bilgi ve teknoloji üretemeyen
ülkemiz sisteminin, dünya piyasaları ile rekabet edebilmenin en kolay yolu olarak,
ucuz ve güvencesiz emek üzerinden üretim yaptırmayı model olarak benimsemesi gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de uygulanan ekonomik sisteme rengini veren sermaye birikim rejiminin, yapısal olarak iş cinayeti üreten bir sistem olduğu açıktır. Türkiye’nin bu alandaki yapısal sorunlarının temelinde, gerek işveren kesimi
gerek kamu işvereni olan ve çalışma yaşamını düzenleme konumundaki devletin tercih ettiği ekonomik politikalar ve bu politikalara bağlı uygulamalar yatmaktadır.
Kabul edilen 2014-2108 Politika Belgesi ve Eylem Planı
ülkemizde artarak devam eden iş cinayetlerinin
ardındaki yapısal sorunları görmezden gelmektedir.

Ne yazık ki tercih yıllardır;

– özelleştirme,
– sendikasızlaştırma,
– kayıt dışı çalıştırma,
– taşeronlaştırma..

gibi sermayenin ihtiyaçlarına yanıt verecek yönde kullanılmaktadır.

Bu tercih ise çalışanların sağlığını ve güvenliğini tehdit eden güvencesiz çalışma biçimlerinin yayılmasını, kadın ve çocuk emeği sömürüsünü, kayıt dışı istihdamın artmasını,  alana ilişkin gerekli yatırımların yapılmamasını, yasalarda belirtilen denetimlerin yeterince yapılmamasını birlikte getirmektedir. Hiçbir politika metninde, neden – sonuç ilişkisi göz önüne alınmadan, yalnızca sonuçlar üzerinden yapılacak
bir çalışmanın başarıya ulaşma şansı yoktur. İş kazaları ve meslek hastalıklarının nedenleri ortadan kaldırılmadan bunların yarattığı sonuçların bitirilmesi veya azaltılması
olanaklı değildir.

Belge; gerçeklere dokunmaktan imtina edilen (AS: kaçınılan), sorunu yalnızca belli istatistiksel verilerin toplanmasına indirgeyen, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının azaltılmasına yönelik olarak nasıl belirlendiği ve nasıl tutturulacağı tartışmalı olan hedefler tanımlamaktadır. Yine, kabul edilen 2014-18 Politika Belgesi ve Eylem Planının
büyük bölümü, 2006-2008 ve 2009-2013 belgelerinin tekrarından ibarettir. Bu yönüyle geçtiğimiz 8 yıllık dönemin hedeflerinin tutturulamadığının da bir belgesi niteliğindedir.

TBMM Başkanlığı’na 9 Aralık 2014’te Başbakan imzası ile “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” sunulmuştur. Bu torba yasayla toplam 19 kanun ve KHK değişikliğe uğrayacaktır. Çalışma yaşamında köklü sonuçlara yol açacak ve toplumu çok yönlü etkileyecek bu düzenlemelerin kamuoyu ile görüşülmeden, herhangi bir ön tartışma ve bilgilendirme yapılmaksızın adeta yangından mal kaçırırcasına TBMM’ye getirilmesi AKP’nin her zamanki uygulamalarından birisidir. Ülkemiz, çalışma yaşamı koşulları açısından hem hükümetin hem de kamuoyunun olağanüstü duyarlıkla üzerine eğilmesi gereken son derece olumsuz bir tablo ile karşı karşıyadır. İş cinayetlerinde,
işçi ölümlerinde dünyada en üst sıralardayız. Bu tablo AKP’nin iktidara gelmesiyle
daha da vahim bir hal almıştır. 2003’te günde ortalama 3 işçi yaşamını yitirmekte iken, bugün bu sayı 5-7 işçiye kadar çıkmıştır. Ne oldu da bu ölümler katlanarak arttı? Yatırımlar mı artmıştır bu ülkede, yoksa üretim mi?

Ülkemizde artan yalnızca talan, yağma ve işçi ölümleridir.

İşte tüm bu olumsuz tabloyu değiştirmek amacıyla ısrarla vurguladığımız öncelikler değişik bakanlıkların temsilcileri tarafından Ulusal Konsey’de kabul edilmemiştir.
Bu görüşlerimizi kamuoyuyla bir kez daha paylaşmayı  görev biliyoruz;

Özelleştirmeler iptal edilmeli, madencilik sektörü başta olmak üzere taşeronluk
ve rödevans ile her türlü güvencesiz çalışma uygulamaları kaldırılmalıdır.

–   İşçi sağlığı ve güvenliğinin ayrımsız tüm çalışanlar için bir hizmet değil, bir hak olduğu ve çalışanların bu hakkına karşı tek muhatabın devlet olduğu kabul edilmelidir.

–  Örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalı ve örgütlenme teşvik edilmelidir.

– İşçi sağlığı ile iş güvenliğinin birbirini tamamladığı gerçeğinden hareketle, tüm çalışanlar insana yakışır norm ve standartta bir sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalıdır. Sigortasız ve sendikasız çalıştırma önlenmeli, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalıdır.

– Bağımsız denetim mekanizmaları oluşturulmalı, işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının iş güvenceleri mutlaka sağlanmalı, ücretleri oluşturulacak bir fondan karşılanmalıdır. Bu meslek gruplarının eğitiminde TTB ve TMMOB yetkili kılınmalıdır. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının ilgili meslek odalarına üye olmadan çalışmalarına izin verilmemelidir.

– Denetim raporları; saydam olmalı ve ilgili sendikalara, meslek odalarına iletilmelidir.

–  Yıllardır ihmal edilen meslek hastalıklarının önlenmesi, gerekli taramaların yapılması hastalıkların saptanması için yasal düzenlemeler bir an önce yaşama geçirilmelidir.

– Koruyucu sağlık hizmetleri yerine tedavi edici sağlık hizmetlerine öncelik verilen uygulamalardan vazgeçilmeli, koruyucu sağlık hizmetleri geliştirilmelidir.

–  Eşit katılımlı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Konseyi kurulmalı ve bu çatı altında
özerk-demokratik, mali yönden bağımsız bir İSG kurumu oluşturulması hedefi
politika belgesi ve eylem planında yer almalıdır.

DİSK- KESK-TMMOB-TTB
http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/isyeri-5038.html, 25.12.14

==========================================

Dostlar,

İşte AKP’nin katılımcı – emekten yana – demokratik (!?) yönetim anlayışı..

AKP’li 12 yılda en az (kayda girmeyenleri bilmiyoruz..??) 14578 işçi,
Kasım 2014’te en az 123 işçi yaşamını yitirdi(Aralık 2014 katılmadan..)

Ortada olağan dışı bir durum varken bile AKP bildiğini (biliyor mu ki!?)
daha doğrusu kendine dikte edileni dayatmayı sürdürüyor..

2_kolu_kopan_tarim_iscisi_kardesler

Böylesi bir yönetim anlayışı Türkiye’de daha önce görülmedi!

Uyaralım : Bu alandaki her yanlışınız yeni EMEKÇİ CİNAYETLERİ,
“kan ve can vergisi” olacaktır.. Vebali çoook büyük, çook ağırdır.
Altından kalkamazsınız ya da altında kalırsınız..
Bir kez daha uyarmış olalım..
1977’de tıbbiyeden mezun olduktan bu yana İşçi Sağlığı – Meslek Hastalıkları –
İş Güvenliği alanında alın teri akıtmış bir hekim – bir akademisyen olarak..

Sitemizde epey yazı, ders notları var bu bağlamda yol gösterecek..
AKP hızla dağılmaya gidiyor.. Kendi olmaktan apaçık çıktı..
Görünmez (görünür!) eller yönetmekte bu çıkar grubunu..

Bütün emekçiler birleşin; direnişi büyütün, büyütün, büyütün..
Hatta Küreseleştirin direnişinizi.. Çünkü emperyalizm küreselleşti..
KüreselleşTİRmeci = Yeni emperyalist aşamaya – döneme girdi.

Söz konusu Rapora ulaşmak için :
ULUSAL_ISG_POLITIKA_BELGESI_ve_EYLEM_PLANI-3

Sevgi ve saygıyla.
29.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Erdoğan AYM’yi kaldırmayı planlıyor

Erdoğan AYM’yi kaldırmayı planlıyor!?

Yargiyi_gorevden_aliyorum

Erdoğan’ın talimatıyla Anayasa Mahkemesi’nin by pass edilmesi amacıyla çalışma başlatıldı. AYM’nin ‘denetleme’ yetkisinin Meclis’te kurulacak bir kurula devredilmesi planlanıyor.

CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan, gelecek seçimlerde AKP’nin tek başına ya da
“çözüm süreci” çerçevesinde HDP ile birlikte Anayasa’yı değiştirebilecek çoğunluğa ulaşmasını hedefliyor.

 

Erdoğan, bu gerçekleşirse, Anayasa Mahkemesi’nin “denetleme” yetkisini
Meclis’te kurulacak bir kurula devretmeyi planlıyor. Erdoğan’ın yakın çalışma grubunun
bu yönde bir çalışma başlattığı öğrenildi. Bu durum akıllara, Demokrat Parti dönemindeki ‘Tahkikat Komisyonu’nu getirdi.

MAHKEME YERİNE KURUL BAKACAK

Aydınlık’ın ulaştığı bilgilere göre, Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildikten kısa bir süre sonra, çevresindeki yakın çalışma grubundan, belli konu başlıkları üzerinde “alternatifleri de kapsayan” ayrıntılı çalışma yapılmasını istedi. Anayasa Mahkemesi de Erdoğan’ın talimatıyla çalışma kapsamına alındı. Önce, mevcut sistem içinde Anayasa Mahkemesi’nin durumu incelenirken, Anayasa değişikliğine gidilmeden, bugün işleyen sistemin dışına çıkılamayacağı değerlendirmesi yapıldı. Bunun üzerine, olası bir anayasa değişikliği ile
Anayasa Mahkemesi’nin baypas edilmesi üzerine çalışma başlatıldı. Milletvekillerinden oluşacak bir kurulun, yasaları “Anayasa’ya uygunluk açısından” ön denetime tabi tutması öngörüldü. Buna göre anayasaya uygun olduğu düşünülen yasa teklifi ya da yasa taslakları
önce ilgili kurula sonra da Genel Kurul’a gönderilecek. Kurulun hangi çoğunlukla karar vereceği üzerinde ise birkaç seçeneği kapsayan çalışma yapıldığı öğrenildi.

Bu çalışma sırasında çeşitli ülkelerdeki örnekler de ele alındı. Özellikle “anayasaya uygunluk” açısından ön denetim yapan sistemler ve doğrudan yasama organı tarafından üyeleri atanan Anayasa Mahkemesi modelleri incelendi. Almanya, Belçika, Macaristan, Polonya gibi ülkelerde Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin doğrudan Meclis tarafından atandığı örneği üzerinde duruldu. Bu durum, Demokrat Parti döneminde kurulan ve 27 Mayıs Devrimi‘nin
en önemli gerekçelerinden birini oluşturan “Tahkikat Komisyonu”nu akıllara getirdi.

==============================================

Dostlar,

Haydi bakalım…. AKP – RTE… görelim sizi..
2015 seçimlerinde bakalım 276’yı çıkarabilecek misiniz??

Önce 367, olmadı Halkoyu ile 330 gerek..
HDP / BDP sizi kurtarabilecek mi??

Eridiğinizi biliyorsunuz ve tükenmeden ülkede ne denli yıkım yapabilirseniz kâr sayıyorsunuz..
Ve de bitmeyen gündem oyunları…

Sizi kimler nerede yetiştirdi bu denli Cumhuriyet – ATATÜRK karşıtı olarak??
(AYDINLIK portalı, 28.12.14)

Sevgi ve saygıyla.
28.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Yılmaz ÖZDİL : ÇOCUK CEHENNEMİ


Dostlar,

Çok yoğun bir gün geçirdik..

Öğlen 13:00 – 14:00 arasında SESSİZ ÇIĞLIK eyleminin 117. sinde idik.

14:00’te Güven Park’taki Devrim Şehidi KUBİLAY’ı anma etkinliğine katıldık.

TGB ile birlikte Anıtkabir’e dek yürüdük.

Mozoleye giremedik. çünkü saat 16:00’yı geçmişti.. (!?)

Ardından Birleşik Ressamlar Derneği yemeğinde idik.

Eve gireli birkaç dakika oldu.
Gün değişmeden web sitemize birşeyler yazmak istiyoruz.

Yılmaz ÖZDİL, SÖZCÜ’de ÇOCUK CEHENNEMİ başlıklı çok uzun ama tam bir belgesel nitelikli yazı yazdı. Tarihe not düştü. Kendisini kutlayarak bu yazıyı paylaşıyoruz.

Özenle okunması ve okutulmasında büyük yarar var..

Sevgi ve saygıyla.
27.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================================

ÇOCUK CEHENNEMİ

portresi_kravatli

 

Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ,
27.12.14

 

Bakan çocuklarının yatak odalarından kasaların fışkırdığı, paraların sıfırladığı gün… Konya’da henüz nüfusa kaydedilmemiş bir bebek, camları kırık, naylon örtülü, tek odalı kerpiç evde, donarak can verdi. Ayaz bebek 40 günlüktü.

*

Asrın lideriyiz, stratejik derinliğiz filan diye ortalıkta gezinen arkadaşlar, o kadar hazırlıksız, o kadar dünyadan bi haberdi ki… Musul konsolosluğundan kelle kesenler tarafından kaçırıldığında, Ela bebek 1 yaşındaydı.

*

Ankara’nın hataları yüzünden Reyhanlı havaya uçtu. 52 canımız gitti. Fatmanur’un sadece kolu bulunabildi. Elleri kınalıydı. Bileğinde bileziği vardı. Anca öyle teşhis edilebildi. Anneler Günü’ydü. Fatmanur 2 yaşındaydı.

*

Duble yollarla övünüyorlar, sağlık reformu yaptık falan diye atıp tutuyorlar. Van’ın Çeli mezrası beyaz örtüyle kaplanmıştı, Muharrem’in ateşi çıkmıştı, sayıklıyordu, hastaneye götürmek istediler, yollar kapalı, telefonla yardım çağırdılar, gelen olmadı, Muharrem öldü. Karayolları, sağlık ekipleri, karakol hakkında suç duyurusunda bulunmak istediler. Kolay mı? “Otopsi yapmamız lazım, cenazeyi getir” dediler. Babası, evladının cansız bedenini çuvala koydu, sırtladı, köye kadar 16 kilometre yürüdü. Muharrem 3 yaşındaydı.

*

Kuş gribi salgına dönüşmüştü, hala üstünü örtmeye çalışıyorlardı, hayatını kaybeden çocuklara “kuş gribi değil, zatürree” raporu verilmişti. Kim vermişti bu skandal raporu? Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Entsitüsü Başkanı vermişti. Basın peşine düştü. Aradılar taradılar, bu skandal raporu verdiği gün, hacca gittiği tespit edildi. Mekke’de beş yıldızlı Ümmül Kurra otelinde kalıyordu. Gazeteciler ısrarla telefon ediyor, başkan bey telefona çıkmıyor, eşi açıyor, “bizi rahat bırakın, buraya ibadetimizi yapmaya geldik” deyip, kapatıyordu. Zatürree diye toprağa verilenlerden biri, Şahide’ydi, 4 yaşındaydı.

*

Güneşli, pırıl pırıl bir İstanbul günüydü, kız çocuğu o sabah pek neşeliydi, annesiyle el ele tutuşmuş, hoplaya zıplaya yürüyordu, adımını attı, yok oldu… Evet, aniden yok oldu. Çünkü, karton bisküvi kutusunu ezmişler, düzleştirmişler, rögar kapağı olmayan kanalizasyon çukurunun üstüne örtmüşlerdi. Basan, içine düşüyordu. Mahmutbey’den düştü, kanalizasyonda sürüklendi, cesedini dört kilometre ötede, teee Ataköy’de yüzeye çıkan derede buldular. Yandaş-taşeron müteahhit faciasıydı. Senelik 15 milyar dolar bütçesi olan, rögar kapağı olmayan, bir de vicdanı olmayan şehrin kurbanı olmuştu. Dilara5 yaşındaydı.

*

İstanbul’da anaokulu öğrencisiydi, tuvalete gitti, elini yıkamaya çalışırken, lavabo yerinden söküldü, üstüne düşerken kırıldı, boğazını kesti. Oracıkta can verdi. Tuvaletler taşerona yaptırılmıştı, lavabo iki vidayla tutturulmuştu, taşıyıcı destek yoktu, nasıl olsa devlet okulu diye kakalanmıştı. Denetimsizliğe, ihmalkarlığa, sorumsuzluğa şah damarından yakalanan Efe, henüz 6 yaşındaydı.

*

Mardin’in Bilge köyünde “törerizm” yaşandı. Herifin biri, namus adı altında kalaşnikofla taradı, 6’sı çocuk, 16’sı kadın, 44 kişiyi katletti. Bu ilkel ülkede doğmaktan başka suçu olmayan çocuklardan biri Yasemin’di, 7 yaşındaydı.

*

Van’da deprem olmuştu, üç ay geçmişti, hala çadırda kalıyorlardı. Annesi dışardayken, ablası sobaya odun atmak istedi, kıvılcım sıçradı, çadır bi anda alev topuna döndü. Bahar uyuyordu, Mikail uyumuyordu ama kaçamadı. İki küçük kardeşini kurtarmaya çalışırken, onlarla birlikte can veren İsmail, 8 yaşındaydı.

*

2013 senesinde 59 çocuk işçi, çeşitli iş kazalarında hayatını kaybetti. Kimisi pres makinesine sıkıştı, kimisi elektriğe kapıldı, kimisi kaynak yaparken tutuştu. Nazar’ın babası işsizdi, mecburen eline bir bez parçası alıyor, kırmızı ışıklarda otomobil camı silerek, evine üç beş kuruş götürmeye çalışıyordu. Kontrolden çıkan tır’ın tekerlekleri altında ezilerek son nefesini verdi. Nazar 9 yaşındaydı.

*

Soma’da…
432 çocuk yetim kaldı.
Yaş ortalamaları 10’du.

*

Konya’nın Balcılar beldesinde kaçak Kuran kursu yurdunda gaz sızıntısından patlama oldu. 17’si kız çocuğu, biri kadın hoca, 18 insanımız can verdi. Ne milli eğitimin izni vardı, ne diyanetin izni vardı, ne deprem raporu vardı, ne itfaiye raporu vardı, ne denetleyen vardı, ne hesap soran vardı… Takdiri ilahi deyip geçtiler. Beyza, Rukiye, Teslime, Hatice, Zehra, Huriye, Ümmünur 11 yaşındaydı.

*

Siirt Pervari’de 13 yaşında anne olan çocuk gelin, 14 yaşında av tüfeğiyle canına kıydı. İsmi Kader’di. Evlendirildiğinde 12 yaşındaydı.

*

Kız çocuğunu, babası yaşındaki, dedesi yaşındaki heriflere satıyorlardı. Para karşılığında 26 erkeğin koynuna sokmuşlardı. Aralarında subay vardı, astsubay vardı, öğretmen vardı, muhtar vardı, kaymakamlık memuru vardı, zabıta vardı, banka veznedarı vardı, esnaf vardı, korucu vardı. Yargılandılar. Çocuk suçlu bulundu… Mahkemeden resmen “kızın rızası vardı, isteseydi karşı koyabilirdi” kararı çıktı. Devlet tarafından ırzına geçilen kız, 13 yaşındaydı.

*

Sigarayı yasakladığını zanneden Türkiye’de uyuşturucu kullanımı, ilkokul seviyesine indi.
En son geçen ay, İstanbul Ağaçlı Rehabilitasyon Merkezi’nde bir çocuk bonzai’den öldü,
14 yaşındaydı.

*

Babalar Günü’ydü. Ekmek almak için evinden çıktı, polis tarafından bibergazı kapsülüyle kafasından vuruldu. Komaya girdi. 269 gün direndi. 16 kiloya düştü. Vebali en ağır 16 kiloydu. Ömrünün son beş gününde, epilepsi krizi geçirdi, kalbi durdu, makineye bağlandı, akciğerinde delik oluştu, beyin fonksiyonları çalışamaz hale geldi, kaybettik. Kaşı kara, gözü kara, o yiğit çocuk 15 yaşındaydı.

*

Devrim şehidi Kubilay’ı anma töreninde konuştu, vay efendim padişahımız efendimize laf söyledi dediler, okulunu bastılar, mahkemeye götürüp, tutukladılar. Hapse tıkılan lise öğrencisi Mehmet Emin,16 yaşında.

*

Çocuklarımıza “bayram” armağan eden Mustafa Kemal vizyonunu… Çocuklarımız için “kabus”a çevirdiler.

*

O nedenle, çocuklar direniyor.
Bakın, AKP iktidara geldiğinde, Ali İsmail Korkmaz 8 yaşındaydı, Mehmet Ayvalıtaş 10 yaşındaydı,Abdullah Cömert 11 yaşındaydı, Ahmet Atakan 11 yaşındaydı, Ethem Sarısülük tıpkı Mehmet Emin gibi 16 yaşındaydı.
Özgürlük bayrağı elden ele taşınıyor.

*

Yazın bi kenara.
Büyükler kıçından korkuyor ama…
Çocuklar götürecek bunları.

USMER: Türkiye’de bölücü teröre çözüm sempozyumu 25-26 Aralık 2014-Ankara


USMER , ”Türkiye’de bölücü teröre çözüm” konulu sempozyum yaptı

Güneydoğu’da terörle yaşamak zorunda kalan yurttaşlar ile PKK’yla mücadele etmiş komutanlar bir araya geldi. Türkiye’de bölücü teröre karşı çözümün nasıl hayata geçirileceğini tartıştı. Ulusal Strateji Merkezi‘nin düzenlediği Türkiye’de Bölücü Teröre Çözüm sempozyumunun
ilk günüde terörün nedenleri, evreleri, dış kaynakları üzerine konuşmalar yapıldı.
Emekli Albay Hasan Atilla Uğur, “ABD’nin arkasında bulunduğu bu oyun bozulacak.”
diye konuştu.

USMER , ''Türkiye'de bölücü teröre çözüm'' konulu sempozyum yaptı

Ulusal Strateji Merkezinin düzenlediği
“Türkiye’de Bölücü Teröre Çözüm” konulu sempozyumun ilk günkü oturumları yapıldı.

Türkiye’nin bölücü terör sorunu çözüm bulmak üzere konunun askeri ve akademik uzmanları ile bölgede terörle yaşamak zorunda kalan yurttaşlar bir araya geldi. Bölücü terörün
tarihsel geçmişi, sınıfsal ilişkileri ve ekonomik hayata etkileri masaya yatırıldı.
Sempozyum Türkiye Barolar Birliği’nin ev sahipliği yapıldı, açılışı Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Avukat Başar Yaltı yaptı.

USMER Başkanı Emekli Tümgeneral Naci Beştepe de sempozyımun amacını anlattı.
Sempozyumun ilk oturumunun konuşmacısı İşçi Partisi Genel Başkan Yard. E. Alb. Hasan Atilla Uğur’du. Uğur, 1980 öncesi terör olaylarına değinerek bölücü terörün başlama nedenlerini ve 2002 yılına kadar geçirdiği evreleri anlattı.
Sempozyuma katılamayan E. Tuğg. Levent Ersöz‘ün,  terörle mücadelenin yasal boyutu ve yasal düzenlemenin etkileri üzerine konuşması video kaydıyla sunuldu.

Prof. Dr. Metin Öztürk
, açılım sürecinin boyutlarına ele aldı. Ardından sempozyumun
2. otrumuna geçildi. Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Ünal‘ın başkanlığındaki oturumda CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler
PKK’nın özerklik iddialarını değerlendirdi.

Av. Mehmet Ali Aslan ve Mustafa Pamukoğlu da sorunun demokratik haklar ve ekonomik talepler yönüyle analiz etti. Bingöl Varto Mahallesi Muhtarı Niyazi Bingöl ile Mardin Alakuş Köyü’nden Dekorya Aşireti lideri Abdülkadir Yıldız da yarınki oturumunun konuşmacıları olarak toplantıya katıldı.

Sempozyuma İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek, TESUD genel başkanı Erdoğan Karakuş, CKD genel başkanı Canan Aritman, ADD Genel başkanı Tansel Çölaşan, Abdullah Öcalan’ı yargılayan Hakim Turgut Okyay, çok sayıda emekli komutan ve yurttaş katıldı. (ulusalkanal.com.tr, 25.12.14)

Haberi izlemek için lütfen tıklayınız.. (Ykl. 3 dk.)

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/usmer-turkiyede-bolucu-terore-cozum-konulu-sempozyum-yapti-h44862.html

Türkiye Barolar Birliği’nin Balgat’taki salomlarında süren simpozyum 25.12.14 günü başladı, 26.12.14 günü de sürerek akşam saatlerinde bitecek.

Kurultaya, başta USMER Başkanı dostumuz E. Tümg. Naci BEŞTEPE olmak üzere
başarı diliyoruz  içtenlikle..

Emek verenlere teşekkür ederek kendilerini saygı ile selamlıyoruz.

Sevgi ve saygıyla.
26.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net