Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Sağlıkta Yalanlar ve Gerçekler 2002 – 2015

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz meslek örgütümüz TTB (Türk Tabipleri Birliği) 

  • Sağlıkta Yalanlar ve Gerçekler 2002 – 2015

Başlıklı bir belge yayımladı.. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi yayın organı
Tıp Dünyası Gazetesi’nin Mayıs 2015 eki olarak.

Bu özlü içeriği, pdf yansıları olarak aşağıdaki erişkeden (linkten) çağırabilirsiniz.

SAGLIKTA_Yalanlar_Gercekler_2002-2015

Okunmalı ve okutulmalı ki; AKP’nin sağlık efsanesinin nasıl duvara tosladığı görülsün.
Dönen dolaplar anlaşılsın..
Korkunç tahribatı bir an önce durdurmak gerekiyor…

Çare, 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde
AKP’yi mutlaka alaşağı etmekte…

Yoksa çok daha ağır tablolar ülkemizi ve ulusumuzu bekliyor..

ŞEHİR HASTANELERİ talanı bunlardan biri..
Aile Hekimliği merkezlerini zincir yapılarak sermayeye satışı bir başkası..
Kamu Hastanelerinin zincir halinde sermayeye devri bir diğeri..
Eczanelerin zincir biçiminde büyük sermayeye devri ile eczacıların da işçileşitirilmesi..
– Veeee. sosyal devletin hatta Devletin tasfiyesi ile sağlık hizmetlerinin çooook büyük ölçüde özelleştirilmesi; ABD’nin vahşi sisteminin ülkemize dayatılması…
…….

Ayrıntıları, 17 Mayıs 2015 günü Ulusal Kanal’da Bilim ve Toplum Programında açıkladık…
Erişkesi aşağıda..

http://izletvcanli.com/bilim-ve-toplum-17-mayis-2015-prof-dr-ahmet-saltik-prof-dr-sadi-yenen.html

Bizim notlarımız                :
Yansı 7’de hapis cezasından söz edilmekte; oysa Anayasa md. 38,
(Ek: 3/10/2001-4709/15 md.); “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” düzenlemesi var..
Akçalı yükümlülükleri yerine getir(e)memek hapis cezası ile cezalandırılamıyor.

Yansı 12’de geçen “Yeşil Kartlılar”.. Yeşil Kart Yasası kaldırıldı.. Prim ödeyemeyenlerin yerine Primsiz Ödemeler bağlamında Merkezi Yönetim Bütçesinden SGK’ya aktarım yapılıyor.

Yansı 14’te Türkiye nüfusu 77 milyon deniliyor.. 2014 yılı 31 Aralık günü 77,7 milyon nüfus var.. 2 milyon da Suriyeli.. TNSA 2013 verileriyle 0-6 yaş kayıt dışı nüfustan bile
söz edilmekte! Yılda 1 milyon dinamik nüfus (35 milyon turist ortalama 10 gün kalırsa…) olarak turistleri de hesaba katmalı..

Yansı 15’te “en ucuz ilaç fiyatı” değil, 28 AB üyesi içinde en ucuzdan başlayarak alttan
10 ülkenin ilaç fiyatı ortalaması taban olarak alınıyor..

Yansı 16’da, Nisan 2015 sonunda AKP döneminde Kasım 2002’den günümüze 12,5 yılda
15231 emekçi iş cinayetlerinde kurban edildi! AKP iktidarında ortalama 1219 işçi cinayeti / yıl..
2015’in ilk 4 ayında işçi cinayetleri (620 kurban!) 2014’ün ilk 4 ayından %50 fazla..
Ders almış mıyız?? AKP etkili önlem almış m??

Sevgi ve saygı ile.
21 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Birinci basamak sağlık çalışanlarının en uzun süreli GöREV’i başladı

Birinci basamak sağlık çalışanlarının
en uzun süreli GöREV’i başladı

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/asmgorev-5395.html, 20 MAYIS 2015 

Birinci Basamak sağlık çalışanlarının, Sağlık Bakanlığı’nın baskısı ve işten atma tehditlerine karşı düzenlediği 3 günlük G(ö)REV eylemi bugün, tüm Birinci Basamak sağlık birimlerinde geniş katılımla başladı.

Birinci Basamak sağlık hizmetleri sunan yaklaşık 70 bin sağlık çalışanı bugün (20 Mayıs 2015) tüm yurtta, en uzun süreli iş bırakma eylemini başlattı.

Sağlık Bakanlığı’nın Birinci Basamak sağlık çalışanlarına yönelik olarak haftalık 40 saat çalışma süresinin üzerine, Cumartesi günleri de nöbet zorunluluğu getirmesi ve Birinci Basamak
sağlık çalışanlarının bu dayatmaya karşı nöbet eylemlerini başlatmasının ardından,
işten atma tehditlerine varacak ceza puanı artışına gitmesi, Birinci Basamak sağlık çalışanlarını bu en uzun süreli eyleme zorladı.

Birinci Basamak sağlık çalışanları, tüm Türkiye’de Tabip Odalarının öncülüğünde gerçekleştirilen etkinliklerde, Sağlık Bakanlığı’nın bu dayatma ve baskısına karşı tepkilerini
dile getirdiler. Eylem ve etkinlikler bugün ve izleyen iki boyunca sürecek.
23 Mayıs Cumartesi günü de yine “nöbet eylemi”ne devam edilecek.

İllerden gelen fotoğraflara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

Aydın

Antakya

Balıkesir

Batman

Bursa

Diyarbakır

Gaziantep-Kilis

İzmir

Manisa

Mardin

Mersin 

Muğla

Şırnak

Urfa

Van

20.05.2015

BASIN AÇIKLAMASI

ANNE VE BEBEK ÖLÜMLERİ ARTARKEN, AİLE HEKİMLERİNİ, HEMŞİRELERİ İŞTEN ATMAKLA TEHDİT EDEN SAĞLIK BAKANI’NA:

EŞİT, NİTELİKLİ, ULAŞILABİLİR, ÜCRETSİZ SAĞLIK
VE ÖZLÜK HAKLARIMIZ İÇİN GÖREV’DEYİZ!”

Bu gün ve 21-22 Mayıs günleri Aile Sağlığı Merkezleri’nde (ASM) ve Toplum Sağlığı Merkezleri’nde (TSM) hizmet üretemeyeceğiz.

Birinci Basamak sağlık hizmeti sunan yaklaşık 70 bin sağlık çalışanı tüm yurtta,
en uzun iş bırakma eylemi yapmak zorunda bırakılıyor.

Sağlık Bakanlığı, 5 aydır ASM çalışanlarına hafta içi 40 saat çalışmaya ek olarak,
Cumartesi günleri ‘nöbet’ adı altında fazla çalışmayı dayatıyor.

Hafta içi, kendisine kayıtlı bebeğe, gebe kadına aşısını, izlemini yapan; hastasını muayene eden, tedavisini yapan, köy köy gezen, evlerde hastasını ziyaret eden, entegre sağlık hizmeti verilen yerlerde gece gündüz demeden gelen her hastaya bakan, tatillerde ölü muayenesini yapan,
ev ev, okul okul aşı kampanyası yürüten birinci basamak sağlık çalışanına, ek olarak
Cumartesi günleri de gel çalış deniyor.

ASM sağlık çalışanları bu haksız hukuksuz Cumartesi fazla çalıştırma dayatmalarına karşı 5 aydır direniyor ve çoğunlukla ASM’lerini açmıyor.

Sağlık Bakanlığı, ASM çalışanlarının 5 aydır sürdürdükleri kararlı ve başarılı direnişini kırmak için, 16 Nisan 2015’te yeni bir yönetmelik yayımlayarak, Cumartesi direnişini sürdürenleri
işten atmakla tehdit eden ağır ceza puanları getirdi.

Sağlık örgütlerinin, Sağlık Bakanlığı ile bu konuda yaptığı görüşmeler sonuçsuz kalmış,
en son TTB’nin Sağlık Bakanı ile bir kez daha görüşme talebi karşılık bulmamış;
aksine Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, basına verdiği demeçte TTB’ye halkın sağlık hizmeti almasını önemsemediği şeklinde suçlamalarda bulunmuştur.

Sağlık örgütleri, sağlık çalışanlarının haklarını savunurken, halkın sağlık hakkını savunmaktan hiçbir zaman geri durmamıştır.

Sağlık Bakanlığı’na soruyoruz                    :

Halktan, ödedikleri sağlık primlerine ek olarak katkı, katılım, muayene, ilave, ilaç farkı vb. adları altında 12 çeşit ücreti kim alıyor?

Özel hastanelere giden halkı, soyup soğana çeviren farkları %200’lere kim çıkardı?

Nüfusun %10’u sigorta kapsamı dışındayken, primlerini ödeyemeyen binlerce yurttaş
sağlık hizmeti için cebinden para ödüyorken,

Koruyucu sağlık hizmetlerinde; bebek ölümlerinden, anne ölümlerine artış yaşanırken;
tam aşılı çocuk sayısı düşerken, kızamık salgınları görülürken,

Muayene süreleri 2-3 dakikaya inmişken, tüm bu haksızlıkları halka kim reva görüyor?

Bu mu halkı düşünmek!

Aile Sağlığı Merkezleri’ni, zincir hastanelerin patronlarına satmadan önce, sağlık çalışanlarını, az paraya, çok çalıştırıp pazarlamaya yönelik girişimlerinizi güçlendirmeye çalıştığınızı duymayan kalmadı.

  • ASM’lerin zincir hastanelerine satışı sonrasında, Birinci Basmakta verilen tüm hizmetlerin paralı olacağını biliyoruz.

Bizler;
– koruyucu sağlık hizmetlerin önemsendiği,
– halka yeterli muayene sürelerin ayrıldığı,
– her kesimin, eşit, ücretsiz, iyi sağlık hizmeti alabildiği,
– çalışanların haklarının gasp edilmediği,
– sağlık hizmetlerinin toplumun gereksinimlerine göre sunulduğu

bir sağlık ortamı istiyoruz.

Kimin halkı düşündüğü gün gibi ortada!

Birinci Basamak sağlık çalışanları, bu gün ve sonraki iki gün, Cumartesi fazla çalışma ve
işten atma tehditlerine karşı, kendi haklarını korumak için 3 gün hizmet üretemeyecek.

Taleplerimiz karşılık bulana dek eylemlerimizi kararlılıkla sürdüreceğimizin bilinmesini isteriz.

Saygılarımızla.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ 

==============================================

Dostlar,

Meslektaşlarımızın ve üyesi olduğumuz meslek örgütümüz TTB’nin
(TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ) bu eylemini;

1- Bütünüyle desteklediğimizi,
2- Doğru ve yerinde bulduğumuzu,
3- Haklı ve adil – yasal istemlere ve saptamalara dayandığını
4- Sağlık Bakanlığı’nın sağlık hizmetlerini ve sistemini iyi yönetemediğini
hatta çooook kötü yönettiğini
5- AKP’nin sağlık hizmetlerinin halka değil sermayenin çıkarlarına dönük olduğunu
6- AKP’nin sağlık politikalarının kökünün dışarıda, IMF – DB dayatması
“Health Transformation” (Sağlıkta Dönüşüm) olduğunu
7-  SGK’nın finansal yoğun bakımda olduğunu
8- Sağlık sistemi üzerinden yerli – yabancı sermayeye ulusal kaynakların aktarıldığını
9- GSS’nin sermayenin kârının sigortası durumuna geldiğini
10- Sağlığa harcanan onmilyarlarca Dolar (50+ Milyar $!) ulusal kaynağa karşın,
halkımızın sağlık düzeyi göstergelerinin beklenen ölçüde iyileşmediğini (Verimsizlik!)
11- AKP iktidarının lanetli bir denklem kurarak PRİM = EK VERGİ alarak
verginin karşılığı kamusal sağlık hizmetini unutturduğunu ve vergileri iç ettiğini
12- Devletin, yerli – yabancı sermaye adına, halkın sırtında sağlıkta sopalı tahsildara dönüştürüldüğünü….

……

Acı acı saptayarak İSYAN İÇİNDE des- tek – li – yo -ruz…

1971’den beri Tıbbiyeli olan (Hacettepe Tıp 1. sınıf) 44 yıllık bir sağlık emekçisi olarak saptıyoruz. Gidilen yol yol değildir..
AKP’nin iğneden ipliğe yanlış bu vahşi sağlık politikalarının durdurulması zo-run-lu-dur!

Ulusal sağlık politikalarına,
SAĞLIKTA SOSYALLEŞTİRME REJİMİNE geri dönülmelidir!

Bu bağlamda bir program, yalnızca VATAN PARTİSİ PROGRAMINDA var…

*****

56. Parasız ve Nitelikli Sağlık

Bütün yurttaşlar sosyal güvenlik kapsamına alınacaktır. Sağlık alanında her düzeydeki eşitsizliğe son verilecek, herkese nitelikli sağlık hizmeti verilecektir. Sağlık hizmetleri iki yıl içinde parasız hale getirilecek; işyeri, mahalle, köy ve okul temelinde yeniden örgütlenerek halkın ayağına götürülecektir. Türkiye bütün bu olanaklara sahiptir.
Sosyal güvenlik kurumları çökmekten kurtarılacak, hizmet için yeterli hekim ve hastabakıcı görevlendirilecek ve araç gereç tahsis edilecektir. Sosyal güvenlik kurumlarının özel kesimden alacakları hızla tahsil edilecektir. İnsan sağlığını piyasaya feda eden, hastayı müşteri olarak gören ve çoğaltan sistem değiştirilecektir. Para kazanmaya değil, hastalıkları önleyici sağlık hizmetine öncelik verilecektir. Halkın sağlık bilgisi yaygın eğitim kampanyalarıyla geliştirilecektir.
Sağlık hizmetinin planlanması, yönetilmesi ve denetlenmesine, sağlık görevlileri ile hizmetten yararlananların etkin katılımı sağlanacaktır. Bu bağlamda hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarının sorunlarına çözüm getirilecektir. 

57. Halka Ucuz ve Nitelikli İlaç

Sosyal güvenlik kurumlarına ve halka ucuz ve nitelikli ilaç sağlanacaktır. Millî Hükümet,
millî ilaç sanayisini yabancı ilaç tekellerine karşı koruyacak ve destekleyecektir. Araştırma çalışmaları özendirilecek ve geliştirilecektir. Millî güvenliğin gereği olarak, Dünya Sağlık Örgütü’nün 100 temel ilacı ve aşılar Türkiye’de üretilecektir. Türkiye’de üretilebilecek ilaçlar dışardan alınmayacaktır. Yabancı ilaçlara ruhsat, sıkı kayıtlara ve süreye bağlanacaktır.
Sağlığa zarar veren bilinçsiz ilaç tüketiminin kışkırtılmasına son verilecektir. Halk bu amaçla eğitilecektir.
*****

Son derece tutarlı ve gerçekçi…

Başka hiçbir siyasal partinin programı ile karşılaştırılamayacak ölçüde hem de..

23 sayfalık dolu dolu ve sistematik bütünselliği olan Vatan Partisi Programı‘nı okumak için pdf olarak indirebilirsiniz…

VATAN_PARTISI_Programi_2015
https://ahmetsaltik.net/2015/04/29/milli-hukumet-programi-vatan-partisi-programi/

Sevgi ve saygı ile.
21 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Metal işçileri tarih yazıyor!

ULUSAL KANAL portalı, 20 Mayıs 2015

Metal işçileri tarih yazıyor! 15 binden fazla işçi direniyor

Otomotiv devlerinde bu kez, “ayaklar baş oldu”. RENAULT, TOFAŞ, MAKO, ÇOŞKUNÖZ derken bugünde OTOTRİM’de işçi şartel indirdi, üretim durdu.

Sabah saatlerinde 4 firmaya yedek parça üreten OTOTRİM Fabrikası’ndaki işçiler de
üretime ara verdi. Talapler aynıydı.

780 işçi eyleme İstiklal Marşı okuyarak başladı.
TOFAŞ işçileri eyleme duyar duymaz araç konvoyuyla desteğe gitti.
1 dakika 20 saniyede 1 otomobil üreten TOFAŞ’ta hareketli saatler yaşandı.
Gece yarısı işçilere firmadan “işinize dönün maddi iyileştirme yapalım” mesajları gönderildi.
Öğle saatlerinde ise TOFAŞ yetkileri fabrikaya gitti.
İşçiler de fabrika önünde oturma eylemi başlattı.
Fabrikada Siparişler birikti. Cuma günden bu yana 3 binden fazla otomobil üretilmedi.
İşçiler, Türk Metal Sendikası’na tepkili.
Sözleşme şartları bir yana, sendikanın işçi ailelerini arayıp baskı yaptığı öğrenildi.

İşçilerin Hükümet’i de hem uyardı hem de yanıtı verdi.

İlk ateşin yakıldığı RENAULT’ta da işçi-işveren dün gece görüşme yaptı.
İşçiler ilk ay 500 lira verelim, üretime başladıktan sonra da iyileştirmeyi sürdürelim
teklifini reddetti.

Direnişi kırmak için öğle saatlerinde Emniyet, işçilere “fabrikayı boşaltın” dedi,
ancak işçiler savcılıktan tahliye kararı alınmadığı sürece fabrikadan ayrılmamaya kararlı.

ÇOŞKUNÖZ ve MAKO’da direniş devam ediyor.
DELPHİ, BEYÇELİK ve VALEO’da her an eylem başlayabilir, her an üretim durabilir.

===============================

Selam olsun emekçinin direnişine!

Bakar mısınız sermayenin kurnaz – ucuz tuzağına;
İşinize dönün, ücret iyileştirmesi yapalım...”

Sizi gidi uyanıklar sizi..

Yapsanıza haklı ücret iyileştirmesini hiçbir koşul dayatmadan..
İyi niyetinizi gösterin, sarı sendika ahlaksızlığınıza son verin..

Vahşi sömürüyü bırakın..

Peygamberiniz (pardon, Liberalizmin babası!) Adam Smith “maksimum kâr” tunç yasasını 1776’da atmıştı.. (The Wealth of Nations adlı klasik kitabı ile).
Köprülerin altından çoooook sular aktı.. Araya Sanayi Devrimi girdi,
2 tane dev paylaşım savaşı girdi..
Bilişim devrimi girdi..
Daha neler neler girdi…
Artık geçmişe takılı olmayı bırakın; yeni birşeyler söyleyin..

Biz önerelim :

“MAKSİMUM KÂR DEĞİL; MAKUL KÂR!”

ILO’nun ünlü 1944 Filadelfiya Bildirgesi‘ni anımsayınız :

“Kalıcı ve evrensel bir barış, ancak sosyal adalet temelinde kurulabilir.”

Ulusal ve uluslararası hukukun temel kurallarına uyun..

AKP iktidarı Maliye Bakanı Mr. Mehmet SIMSEK ve Başbakan Yard. Ali Babacan üzerinden örtülü tehdit yağdıracağına, Anayasal yükümlülüklerini yerine getirsin..

Anayasa md. 49                : 

Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.
(Değişik: 3.10.2001-4709/19 md.)
Devlet, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli önlemleri alır.

****
1989 AT Sosyal Şartı 
İşçilerin Temel Hakları (12. md.)

Çalışma ve adil ücret isteme hakkı,
Çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi,
Sendika özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkı,
Sosyal koruma,
(Avrupa Konseyince 1996’da kabul edilen, Türkiye’nin 6.10.2004’te imzaladığı ve 3.10.2006 günlü, 26308 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5547 sayılı yasa ile onaylanarak,

Anayasa md. 90 son fıkra uyarınca iç hukukta yasa gücünde..)
*****AB Temel Haklar Şartı
(Nice, 7 Kasım 2000) http://ek12 utup.dpt.gov.tr/ab/hukuk/temelhak.pdf 

Md 31   : Adil ve hakça çalışma koşulları
Her işçinin, sağlığını, güvenliğini ve saygınlığını gözeten çalışma koşullarına sahip olma
hakkı vardır. Her işçi, azami çalışma süresinin sınırlandırılması hakkına ve günlük ve haftalık dinlenme izni ile yıllık ücretli izin hakkı sahibidir.
***

Türkiye’nin taraf olduğu ILO Sözleşmelerine de yer verelim mi??

Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına
İlişkin
87 sayılı ILO Sözleşmesi ayaklar altında.. Niçin ??

ILO-C098 – Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi, 1949 (23.01.1952)

İşveren ve AKP iktidarını, tarih önünde ulusal ve uluslararası hukuka uygun,
EMEĞE SAYGILI davranmaya çağırıyoruz.

Video erişkesi (linki) : https://youtu.be/ykB8i4eSUMU

Anımsatıyoruz :

  • Emek en yüce değerdir.. ve
    Emeğe saygı, insan olmanın baş koşuludur..

Sevgi ve saygı ile.
21 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Atatürk’ün hatırasına hakaret etti; 3 yıl 9 ay hapis cezası aldı!

DHA, 20 Mayıs 2015

Kendisine ait internet sitesinde Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle
“Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” suçlamasıyla yargılanan kişiye
3 yıl 9 ay hapis cezası verildi.

“YAYINLARIN ARKASINDAYIM”

Anadolu 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan sanık Tuncay Tokay (34) suçlamaları
kabul etmediğini belirterek,

“Sitemde yaptığım yayınların arkasındayım. Benim söylediğim, paylaştığım yazı ve sözler sadece kaynaklardan edindiklerimi paylaşmaktan ibarettir. Türk Tarih Kurumu‘nun yayınlarından Rıza Nur‘un kitaplarından yapılmış alıntılardır” dedi.

AĞIR VE AŞAĞILAYICI: 3 YIL 9 AY HAPİS CEZASI

Mahkeme, sanık Tuncay Tokay’ın “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” suçundan 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. Mahkeme ceza kararının gerekçesinde ise
Tokay’ın kendisine ait 3 internet sitesinde Atatürk aleyhine hakaret içeren yazılar yazdığını, Cumhuriyet’in kurucusu olan Atatürk’ün hatırasına ağır, alenen, zincirleme bir şekilde hakaret edildiğini ifade etti. Mahkeme, gerekçeli kararında yazıların kendisine ait olmadığı yönünde Tokay’ın savunma yaptığını ancak yazıları paylaşmakla sanığın da hakaret eylemine katıldığı kanısına varıldığını belirtti. Kullanılan söz ve yazıların ağır ve aşağılayıcı olduğunu kaydeden mahkeme ayrıca Tokay’ın, kamu görevlerini üstlenmekten, seçme ve seçilme haklarını kullanmaktan hapis cezasını tamamlayana kadar yoksun bırakılmasına hükmetti.

İDDİANAMEDEN

Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Tuncay Tokay’ın kendisine ait 3 internet sitesinde 2013 yılının Mayıs ayında yazdığı yazılara yer verildi.
Tokay’ın yazılar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Atatürk’e zincirleme bir biçimde basın yayın yoluyla ve alenen hakaret ettiği belirtilen iddianamede 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun uyarınca “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” suçlamasıyla 2 yıl 3 aydan 5 yıl 3 aya kadar hapis cezası istemiyle
Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi’ne dava açıldı.

=========================================

Dostlar,

Yüce ATATÜRK de eleştirilebilir kuşkusuz.
Bunun için ilk koşul, Atatark’ü yapıp ettikleriyle bir bütün olarak devrinlemesine kavramaktır.
Örneğin Büyük SÖYLEV’i (NUTUK’u) dikkatle okuyacak, karşı belgeniz varss koyacaksınız.

2. olarak terbiyeli olmak, adam olmak gerekir.
3. Kin ve intikam kusarak, kör nefret duygularıyla nesnel eleştiri olmaz.
4. Hakaret kimseye birşey kazandırmaz; “kem söz sahibinindir” sözü büyük atasözüdür.
5. Müslüman iseniz, inanıyor iseniz kul hakkı yemeyeceksiniz;
Allah bile kendine kul hakkını bağışlamayı çok görmüştür..

Kanıta dayalı görüşlerinizi yazınız; yanıtlayalım, efendi efendi konuşalım.
Şunu da ekleyelim; ortada düşman işgalini kaldıran ve bize bir vatan bağışlayan – devlet kuran adamın adıdıdır.

Atatürk’ün eylemi ve başarısı evrensel, muazzam ve somut olarak ortadadadır.
Sayısız yabancı bilim insanı takdir ve teslim etmektedir bu tarihsel olguyu.

Bugüne dek hiçbir ciddi eleştiri getiremediniz.
Örn. Bandırma vapurunu nerdeyse transatlantik yaptınız ama 1878 yapımı, 42 yaşında idi.
40 m dolayında uzunluğu vardı. 3 kez batmış ve yüzdürülmüştü, pusulası da biraz bozuktu.

Mustafa Kemal’i Vahdettin yolladı... dediniz.. 19 Mayıs’tan 22 gün sonra 8 Haziran’da
neden İngiliz talimatıyla geri çağırdı. Dönmeyince de idam fermanı verdi Vahdettin!
Niye, İngilizlerin beklentisi olan Rum çetelerinin korunması için Türklerin silahsızlandırmasını yapmadığı için..

23 Nisan bayramının coşkusunu örtmek için Kutulu Doğum Haftası uydurdunuz..
Peygamberin belli bile olmayan doğum gününü bu haftaya denk düşürdünüz ve 1 doğum günü ile yetinmeyip 1 haftaya yaydınız.. Hiç utanmadan, Hicri takvim gereği her yıl bu haftanın
11 gün daha erken gelmesi gerekirken (Kurban ve Ramazan gibi!) sabitlediniz..

Daha hangi akıl dışı saçmalıklarınızı yazalım??

Dolayısıyla bu saçmalıklarınıza ayıracak çok zamanımız da yok..
Ciddi olun arkadaşlar ciddi..
Müslüman olun efendiler müslüman; kul hakkı yeneyin, iftira – çamur atmayın, bühtan etmeyin; büyük günah işliyorsunuz..

Allah sizleri ıslah etsin; kendinizi ve masum yığınları Allah ile aldatmak gibi bir
günah-ı kebirden korusun!

Sevgi ve saygı ile.
20 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

BETON RECEP MODELİ!


BETON RECEP MODELİ!

‘Beton Recep’ modeli AKP döneminde yapılan özelleştirmelerle ekonominin bel kemiği olan KİT’ler yağmalandı, fabrikalar kapanıyor, işsizlik çığ gibi…
Erdoğan ekonomisinde yalnızca imar rantı için beton gökdelenler yükseliyor

Yurt Gazetesi portalı, 20.5.15
http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/beton-recep-modeli-h88189.html

'Beton Recep' modeli

AKP 2002 sonunda iktidar koltuğuna oturduğunda Türkiye IMF hesaplamalarına göre
533 milyar dolarlık Gayri Safi Milli Hasıla ile dünyanın 16’ıncı ekonomisiydi.
2014 sonunda ise 16. sıraya aday!

Türkiye kişi başına gelirde ise 66’ıncı sırada.

Dün açıklanan Dünya Ekonomik Forumu İnsani Sermaye Raporu ve Endeksi’nde
Türkiye 8 sıra birden gerileyerek Kolombiya, Azerbaycan, Çin, Arnavutluk ve Trinidad Tobago gibi ülkelerin ardından 68’inci sırada yer aldı.

  • AKP hükümetleriyle geçen 13 yılda ekonominin bel kemiği olan KİT’ler ve
    önemli kamu kuruluşları özelleştirme yoluyla satıldı.

Üretime değil ranta yönelen ekonomide fabrikalar birbiri ardına kapanırken,
işsizlik çığ gibi arttı. Bu tabloya karşı, yükselen tek şey imar rantı için kentleri, tarihsel
ve doğal dokuyu tahrip ederek yükselen inşaatlar oldu.

Özelleştirme 8 kat arttı!

AKP, özelleştirmenin başladığı 1986’dan, 2002’ye dek yapılan 8 milyar dolarlık satışı
12 yılda neredeyse 8 katı artırarak 61.8 milyar dolara çıkardı.

Bu neoliberal saldırganlığa yakından bakıldığında yağmalanan kamu çıkarlarını net olarak görmek mümkün.

AKP döneminde özelleştirilen Türk Telekom’un %55 hissesi 6,5 milyar dolara Lübnanlı Öger grubuna satıldı. Türk Telekom yaklaşık 12 milyar dolar ediyordu! Oysa aynı şirket son beş yılda 6 milyar dolar kar elde etti. Türk Telekom’un stratejik konumu ve yarattığı istihdam bir yana, kamuya sağladığı yıllık 1,5 milyar dolardan, salt on yıllık kârı karşılığında vazgeçildi.

Benzer biçimde petrokimya devi TÜPRAŞ, 4,1 milyar dolara satıldı ve son beş yılda 3,3 milyar dolar kar etti.

Yine endüstrinin bel kemiği Ereğli Demir Çelik, 2006’da 2 milyar dolara satıldı,
son beş yıllık karı ise 2,5 milyar dolar.

Batı iştahla saldırdı

Çarpıcı olan; Türkiye kamuyu küçültmek için özelleştirme yaparken, bu özelleştirmeye iştahla saldıran teklif sahipleri arasında Batı’nın “kamu ve devlet şirketleri” olmasıydı.

Özelleştirme “toplumsal mülkiyetin tabana yayılması” gerekçesiyle savunuluyordu,
ancak kamunun yıllar içinde biriktirdiği değerlerin yandaş şirketlere yok pahasına satışından başka bir sonuca yol açmadı. Buna karşılık,

mülkiyetin tabana yayıldığı üretici kooperatifleri
adeta parçalandı ve yok edildi.

Özelleştirme giderek kamu mallarının yandaş şirketlere peş keş çekilmesine dönüştü. Ekonomiye ciddi bir katma değer sağlayan KİT’ler, birer ikişer yok edilerek,
üretim ekonomisinden rant ekonomisine geçildi.

Yok pahasına satılan kamu malları arasında
– Selülöz ve Kağıt Fabrikaları (SEKA),
– PETKİM,
– TEKEL,
– Sümerbank,
– Etibank ve önemli maden işletmeleri,
– gaz ve elektrik dağıtım şirketleri,
– Türk Hava Yolları,
– gübre fabrikaları,
– limanlar,
– Şeker Kurumu,
– Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba Şeker fabrikaları…

gibi pek çok işletme vardı.

Enerji ve petrokimya sektöründe yer alan TÜPRAŞ, Petrol Ofisi ve PETKİM yılda ortalama 175 milyon dolar temettü geliri sağlıyordu. Sümerbank ve Etibank gibi karlı bankalar, özelleştirildikten sonra yine kamunun üstleneceği milyarlarca dolarlık zarara yol açtı.

SEK’e (Süt Endüstrisi Kurumu) ait 32 işletmeden 25’i, EBK’na (Et Balık Kurumu) ait
16 kombinadan 9’u kapatıldı.

BMC’nin Sancak’a devri

Yakın dönemdeki özelleştirmelerden en ilginci, 925 milyon lira bedelle ihaleye çıkan BMC fabrikalarının 725 milyon liraya Ethem Sancak’a verilmesiydi.

Sancak, daha önce de devletin el koyduğu yine

– Çukurova grubuna ait olan Skyturk360 Televizyonu,
– Akşam ve Güneş gazeteleri ile
– Alem, Platin, Stuff, Autocar ve FourFourTwo dergileri,
– Lig Radyo ve Alem FM radyolarını da almıştı.

Yeşil alanlar yok oldu

AKP döneminde üretim yerine rant tercih edilirken, inşaat sektörü de bunun motoru oldu.

Yoksulların sürülmesine yol açan kentsel dönüşüm
hız kazandı

Bankacılık sistemi açtığı kredilerle talebi besledi.
Şehirlerin silüeti bozuldu, tarihi doku ve kültür eserleri tahrip edildi, yeşil alanlar hızla yok oldu.

======================================

Dostlar

Az önce, AKP iktidarının ulusal ve uluslararası hukuku çiğneyerek nasıl korkunç boyutlara varan bir çevre talanı sergilediğini sitemizde yayımladık..

2 yazı birbirinin tamamlayıcısı oldu..

Ne yazılsa az..
Ethem Sancak bu gerekçelerle “Tayyip Erdoğan idolüm, O’na tapıyorum..” buyurdu..
Böylelikle neye “taptığını”, Tanrısının gerçekte çıkarları olduğunu, “İdolüm” dediği Erdoğan’a taptığı, gerçekte kendi ağzından itirafıyla öğrenilmiş oldu.. Ne diyelim, Allah söyletti herhalde?

Talan ve soygun öyle büyük boyutta, öyle yıkıcı ki..
İktidar değiştiğinde bunların kanıtları ortaya teeeek tek dökülecek ve sorumlu AKP’liler
ve yandaş bürokratlardan hesabı yargı önünde mutlaka sorulacak..
Haksız edinimlere (iktisabata) el konulacak, Devlet hazinesine iade edilecek..

Bir örnek de biz verelim… Balıkesir SEKA 50 milyon Dolar’a peş kel çekilmişti.
İşçiler Bursa İdare mahkemesinde dava açtılar.. Bilirkişi 1,2 milyar Dolar değer koydu!..
24’e 1 değerine talan edilmişti, mahkeme “gabin” nedenli iptal verdi..
Ertesi gün ABD Ankara Büyükelçisi Mark Parris hazretleri, herkes anlasın diye olmalı,
Türkçe konuşarak buyurdu ki;

– DANİSTAY KALKSİN…

Zaten Tayyip bey yargıyı ayak bağı görüyordu..
Türban kararında 2. Daireyi paylamış, ertesi gün bu Daire basılarak üyeler silahla taranmış
ve Yargıç Mustafa Yücel Özbilgin şehit edilmişti (17 Mayıs 2006)

2577 sayılı İYUK (İdari Yargılama Usulü Kanunu) değişiklikleri ile yönetsel yargının eli kolu bağlandı. Sonra da 12 Eylül 2010 anayasa değişiklikleri ile perçinlendi; dikensiz gül bahçesi yaratıldı. Bunlar da yetmedi, kaçak AK SARAY örneği, Danıştay kararı çiğnenerek
saray yapıldı. Geçen hafta da kuzu kuzu Danıştay’ın kuruluş yıldönümü kutlandı..
TBB Başkanı Prof. M. Feyzioğlu dışlanmıştı; asayiş berkemal idi!??

*****

Balıkesir SEKA talanının altında Özelleştirme İdaresi Başkanı’nın, Özelleştieme Yüksek Kurulu üyesi bakanların ve Başbakan’ın imzası vardı..

Daha ne yazalım??
Bunlar Yüce Divanlık suç değilse, bizim yazma eylemimiz mi suç??

Türkiye kendisini ancak bir büyük silkinme ile arıtabilir ve yoluna devam edebilir..

Edecek de…

Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacak…
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak…

Böyle buyurmuş, okunu şaşmaz biçimde hedefe böylesine atmıştı
Yüceler Yücesi ATATÜRK’ümüz!

Sevgi ve saygı ile.
20 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kontrgerilla dimdik ayakta!

Kontrgerilla dimdik ayakta!

Hakan Gülseven

Hakan Gülseven
hakan.gulseven@yurtgazetesi.com.tr
YURT Gazetesi, 19 Mayıs 2015

Mevcut iktidar döneminde pek çok müsamere izledik. Müsamerelerin en bayağısı ‘Ergenekon’ denen tasfiye harekatıydı. Birkaç mafyozun ve kontrgerilla artığının ırkçı manyaklarla ilintilendirildiği, ardından devletin millici unsurlarının dağıtıldığı bir operasyona tanık olduk. Operasyonu devletin kabuk değiştiren kontrgerillası, ‘büyük birader’ ABD’nin gözetiminde yürüttü. Şimdi aynı kuvvet HDP’yi bombalıyor.

***

Evet, HDP bombalamaları, AKP’nin hizaya çekilme sürecinin bir parçasıdır.
Amerika tarafından süpürülmeyip kullanılan AKP liderliği kontrolden çıkmıştır ve
yeniden hizaya sokulması ya da yenilenmesi icap etmektedir.
HDP olağan hedeftir. AKP, seçim kampanyasını doğuda din sömürüsü, batıda milliyetçilik üzerinden kurduğu için siyasi ajitasyonunla HDP’ye saldırıyor. Böylece dine düşkün Kürt nüfusun ve milliyetçi Türklerin oyunu en azından kaçırmamaya çalışıyorlar.
İmralı görüşmelerini unutturmaya gayret ediyorlar. Bu sebeple HDP’ye vuruyorlar…
Haliyle bombalamaların olağan şüphelisi de AKP haline geliyor.
Oysa HDP bombalamalarından en son fayda sağlayacak parti AKP’dir.
Bombalamalar kontrgerilla işidir. Kontrolden çıkan kadronun yönetemez halde olduğunu göstermek istiyorlar, konu budur.

***

Aslında doğru. AKP yönetemez halde.

Çıplak polis zorbalığına ve istihbarat teşkilatına dayanan bir iktidarla muhatabız.

Polisin ve istihbarat teşkilatının aciz hale düşmesi, doğal olarak iktidarın etkisini sarsıyor.
23 Nisan Başbakanı’nı kimse ciddiye almıyor.

Bu sebeple, cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden unsur bizzat meydanlara çıkıp çırpınıyor.

Kolay değil, sıfırlanan onca paranın, katledilen onca gencin hesabını verecek.
Tökezlediği anda kabasına tekmeyi yiyecek olan O. Şimdi, hiçbir süreci yönetemediğini göstermeyi iş edinmiş olan bir güçle muhatap. Bombalamalar da o gücün marifeti.
Bu tür kontrollü kaos eylemlerinin artacağını söylemek için müneccim olmak gerekmiyor.

***

Bombalamalar aynı zamanda Kürt hareketine mesajdır.

Kürt hareketi, ortalama ulusalcı aklın iddialarının aksine, bölgedeki emperyalist gündeme eklemlenmiş değil. HDP’nin üzerinden Kürt hareketine emperyalist bir basınç oluşturmaya çalışıyorlar. Kürtleri Barzanici eksene oturtmak istiyorlar.
Barzani’nin ABD temasları son derece önemlidir. Oyun Erbil üzerinden kuruluyor.
Emperyalist gündeme biat etmeyen önemli bir Kürt kesimin olması,
ABD açısından bir karın ağrısıdır.

***

Adi hırsızlıkların üzerini örtmek için eşelenen iktidar, bu süreci yönetemeyecektir.

Sorun, iktidarın emperyalist komplolarla mı, halk hareketiyle mi yıkılacağında düğümleniyor. Birincisi halkın üzerindeki cendereyi sağlamlaştıracak, diğeri daha demokratik koşullarda ilerlememizi sağlayacaktır.

Otomotiv işçilerinin direnişi bizi umutlandıran bir gelişme. Bombaların patlamadığı,
özgür bir ülkeyi kurmak için işçilerin üretimden gelen kudretine ihtiyacımız var çünkü…

====================================

Dostlar,

Ne söylemeli??

Tek bir noktaya değinelim..

HDP kurulu (heyeti) “Kandil” e elini koluna sallaya salaya gidiiip geliyor…
Oradan İmralı’ya, terör örgütü ile ülkemiz, bölmeye çalışmaktan ağırlaştırılmış yaşam boyu hapse mahkum Apo’ya talimat almaya – kuryelik yapmaya geliyor..

Bunların binde birini sıradan bir vatandaş yapsa, Türk Ceza Yasası’nın terör örgütüne
üye olmaktan tutun örgüt kurmaya, terör örgütü ile işbirliği yapmaya, teröre yardım – destek – yataklık yapmaya… dek uzanan bir dizi zincirleme suçtan ağır mı ağır hapislere çarptırılırdı..
Hatta gerekirse sahte kanıt uydurularak Balyoz, Ergenekon vd. de yapılmadı mı?

Bu kuryeliği yapanların bir bölümü milletvekili..

Göz yuman hatta çanak tutan da AKP iktidarı ve Devletin MİT’i..

Kandil neresi??
Ülkemizi bölmeye çalışan emperyalizmin maşası kanlı terör örgütü PKK‘nın askeri üssü.
Nerede? Komşumuz Irak’ta..
Terörle gerçekten savaşan bir hükümet komşu Irak’a “Kapat şu Kandil’i!” diyemez mi,
neden demez, neden diyemez??
Stratejik / trajik müttefik (!) ABD’ye karşı neden net tutum almaz,

“Durdur şu PKK saldırısını, ülkemi bölme planlarına son ver!” demez, diyemez??

Ondan sonra da silahların gölgesinde “Çözüm süreci”! dayatması..

Bir siyasal kadro ancak bu denli zavallı – çaresiz – ihanet içinde olabilir..

Üstelik, “Sorunu çözüyorum..” yanılsaması ile halktan, özellikle Kürtler, Aleviler ve Milliyetçi tabandan oy almaya çalışarak..

Herhalde TÜRK ULUSU AKIL TUTULMASI içinde değil!?

Bu lanetli çember kırılacaktır..
Bir yandan da ekonomik yıkım..

  • 2013 Mayıs – 2015 Mayıs..
    2 yılda TL Dolar karşısında %40 değer yitirdi.

Niçin, neden, nasıl?? Nerde başarılı ekonomi yönetimi?
Kim verecek bu acı soygunun – yoksullaşTIRmanın hesabını??
Elbette fatura AKP’ye kesilecektir, 12,5 yıldır tek başına iktidardarır..

İlk hedef ve fırsat 7 Haziran 2015 seçimleridir.

Her halde bu kanlı ve insanlığa karşı suç niteliğinde politikanın 2 siyasal aktörü
AKP ve HDP’ye oy verilmeMEsi gerektiği açıktır.

Bu iğrenç oyunu bozacak tek siyasal kadro ve program VATAN PARTİSİNDE..

1000 selam olsun ATAMA, 1 oyum var VATAN’a!

Sevgi ve saygı ile.
20 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

AKP’nin seçim öncesi son dakikada ne yapacağını buldum!

AKP’nin seçim öncesi
son dakikada ne yapacağını buldum!

portresi

 

Cüneyt Ülsever
Odatv.com, 17.05.2015

 

 

Siyasal partiler seçimlerden hemen önce ceplerinden tavşan çıkarmayı
çok severler. Rakiplere son dakika golü atmaya bayılırlar.
CHP böyle bir girişimi olacağını önden açıkça beyan etti.
Ben de “AKP ne yapacak?” diye merak ediyordum.

***

Sanki yanıtı buldum. Önce iki habere göz atalım:

ABD Özel Kuvvetleri, terör örgütü Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Suriye’deki petrol ve doğalgaz operasyonlarından sorumlu komutanı
Ebu Sayyaf’ı ülkenin doğusunda önceki gece komandoların da dâhil olduğu nokta operasyonunda öldürdü. Operasyon,
ABD Başkanı Barack Obama’nın emriyle yapıldı. Ebu Sayyaf’ın Ümmü Sayyaf adlı eşi ise baskında sağ
ele geçirildi ve
Irak’ta bilinmeyen bir yere götürüldü.”
(Hürriyet web-17.05.2015)

AP’ye konuşan adını vermeyen bir ABD savunma yetkilisi de operasyona Amerikan Delta komandolarını taşıyan V-22 Osprey ve Blackhawk helikopterlerinin katıldığını söyledi. Bu görev gücü, Irak’tan Suriye’deki operasyon bölgesine uçtu. Deyr ez Zur vilayetindeki Al Omar petrol sahasında çok katlı bir bina olan hedefe ulaşıldığında Amerikan güçleri,
IŞİD militanlarının sert direnişiyle karşılaştı. Hatta bazı yerlerde göğüs göğüse çatışmalar yaşandı.”
(ibid)

24 saat içinde şu gelişme de oldu:

Türkiye sınırını ihlal eden Suriye’ye ait helikopter, Adana’dan kalkan
F-16’lardan atılan iki füze ile düşürüldü. Başbakan Ahmet Davutoğlu ve
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Suriye tarafından İHA olduğu
iddia edilen hava aracının, bir Suriye helikopteri olduğunu doğruladı.”
(Radikal web-17.05.2015)

Başbakan Ahmet Davutoğlu konu ile ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:

İlk anda puslu hava olduğu için Suriye hava aracı olarak tespit ediliyor, daha sonra helikopter olduğu anlaşılıyor. Yaklaşık 7 mil kadar içeriye girip Türk sınırını ihlal edince önce uyarılıyor. Daha sonra ihlal devam edince de bildiğiniz gibi Suriye olayları başladıktan sonra verdiğimiz talimatla oluşmuş angajman kuralları var. Kim olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun sınırımız ihlal edilmişse kesinlikle mukabelede bulunulur. Mukabelede bulunuyor jetlerimiz ve daha sonra Suriye sınırları içine o helikopter düşüyor.” (ibid)

***

Çoktandır dünya basınında ABD-Türkiye-Suudi Arabistan’ın ortaklaşa bir “Suriye Harekâtı”na girişeceği dile getiriliyordu. “Eğit-Donat” programları ile Türkiye’nin de dâhil olduğu, Suriye’ye komşu kimi ülkelerde Esad Muhaliflerine askeri eğitim verileceği, ardından bu kişilerin askeri malzeme ile donatılarak Suriye’ye geri gönderileceği yazılıyordu.

Ancak, Türkiye ile Suudi Arabistan Esad’ın düşürülmesine odaklanmak isterken, ABD’nin İŞİD’in berhava edilmesine odaklanmak istediği de vurgulanıyordu.

Bazı kişiler bu görüş ayrılığından hareketle “ABD’ye karşı Türkiye ile Suudi Arabistan ittifak mı yapacaklar?” diye sorguluyordu.

En son gelen haberler ise bu görüş ayrılığına karşın ittifakın sürdürüleceği
ve Suriye’ye her durumda müttefiklerin saldıracağını iddia ediyordu.

***

Irak’ta yaşanan acı deneyimden sonra ABD’nin artık yabancı ülkelerde
kara harekâtı yapmayacağı kuvvetle telaffuz edilirken, dün Başkan Obama’nın emri ile ABD Özel Kuvvetleri Suriye’nin doğusuna girdi ve yukarıda alıntılandığı gibi IŞİD komutanlarından Ebu Sayyaf öldürüldü. Ayrıca 12 IŞİD militanının da öldürüldüğü iddia ediliyor. ABD kendisinin
hiç zayiat vermediğini beyan ediyor.

Öte yanda TSK sınır ihlali yapan bir Suriye helikopterini vuruyor.
7 mil sınırlarımızdan içeri giren helikopter önce uyarılıyor, uyarıları dikkate almayınca vuruluyor. Görgü tanıklarına göre üçe bölünüp Suriye tarafına düşüyor.

***

24 saat içinde cereyan eden her iki olay bana “Suriye Meselesi’nde
yeni bir dönem mi başlıyor?”
 diye sordurdu.

ABD’nin uluslararası hiçbir örgütten (örnek BM, NATO) izin almadan başlattığı karada vur-kaç taarruzu (Esad Hükümeti’nden izin alınıp alınmadığı, kendilerine haber verilip verilmediği şu satırlar yazılırken
henüz belli değildi.) diğer müttefiklere de cevaz verir.

Bundan böyle Türkiye’nin Suriye’de vur-kaç taktikli kara harekâtına girişmesi için önünde bir engel kalmamıştır.

(Sınırlarımız dibinde yapılan Süleyman Şah Türbesi operasyonundan
çok farklı olarak Suriye’nin iyice içine giren, çok daha derin,
çok daha kapsamlı operasyonlardan söz ediyorum.)

Türkiye Suriye’de Esad Ordularından zulüm gören Suriyeli muhalifleri korumak ve kollamak adına Suriye’de kara harekâtına girişirse artık ABD (dolayısı ile Batı) Türkiye’ye bir itirazda, ikazda bulun(a)mayacaktır.

Biz Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) sahip çıkmak, Türkmenlere korumak, Esad’dan zulüm gören insanlara insani yardımda bulunmak için Suriye’ye giriyoruz”, iddiası artık Esad’ı iyice zora sokmak için birer gerekçedir.

Nitekim Odatv’nin görüntülü haberine göre “Siirt’te esnaf ziyaretine çıkan AKP milletvekili adayı Yasin Aktay, vatandaşların tepkisi ile karşılaşıyor. Vatandaşların AKP’nin IŞİD’e destek verdiği ve MİT-TIR’larıyla IŞİD’e
silah taşındığı şeklindeki sözleri üzerine Yasin Aktay,
“MİT, TIR’larını ÖSO’ya gönderdi”
itirafını ağzından kaçırıyor.”

Böylelikle:

1) MİT’in kamyonlarla Türkmenlere yardım malzemesi göndermediği,

2)AKP Hükümeti’nin komşu ülkedeki muhalefete yalnızca diplomatik yollarla değil, askeri malzeme ile de çoktandır yardımcı olduğu,
bir AKP’li tarafından açık-seçik kabul ediliyor.

(Bu itirafın ardından Adana ve Hatay’daki MİT-TIR’larının durdurulup aranması nedeniyle açılan soruşturmada Tarsus 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan ve sonrasında tutuklanan 4 savcı ve 1 kurmay albayın davalarının seyri nasıl etkilenecek, çok merak ediyorum.)

***

Katiyen Suriye’ye ilan edilecek topyekûn bir savaştan bahsetmiyorum.
Böyle bir savaş bahane edilerek seçimlerin erteleneceği savlarına inanmıyorum.

Ancak, seçimler öncesi Suriye’de zulüm gören muhaliflere ve Türkmenlere sahip çıkmak adına Suriye’ye yapılacak kısa süreli birkaç kara harekâtı
bir “kahraman Başkomutan” (Cumhurbaşkanı RTE) yaratabilir!

Malum, muhafazakâr / milliyetçi Türk milleti hem askere kızar,
hem de onun “başarılarına” meftun olur!

=================================

Dostlar,

Değerli araştırmacı – dikkatli, çözümleyici (analizci) yazar
Sayın Dr. Cüneyt ÜLSEVER oldukça önemli bir makale kaleme almış.

Elbette dikkate almaya değer..

AKP Siirt milletvekili adayı sosyoloji profesörü Yasin Aktay ile bir TV programında birlikte olmuştuk. Konya Selçuk Üniversitesinde görevli idi ama Ankara’da, statüsünün ne olduğunu bir türlü anlayamadığımız bir “Stratejik Araştırmalar Enstitüsü”nde görevlendirilmişti??.. Son derece rahat, çalışmalarını sürdürüyordu. Beyaz TV’de Türban’ı konuşuyorduk ve yandaşı bir avukatla canhıraş biçimde türbanı savunuyordu. Biz de Denizli eski DSP milletvekillerinden Hasan Erçelebi ile din sömürgenliğini anlatıyorduk.

Biz, Türban’ın Seyyid Kutup projesi ile 1968’lerde şeriatçılığın üssü Mısır / Kahire El Ezher Üniversitesi’nde ABD güdümünde pişirildiğini, İslamın siyasallaştırılmasının simgesi olduğunu… anlattıkça karşılık verememenin çaresizliğiyle sinirleniyor ve ses tonu yükseliyordu…
(Türban Sorunu; Av. Mustafa Karaman, Prof. Yasin Aktay, Hasan Erçelebi ve biz;
Sağduyu Prog., Beyaz TV Ankara 11.11.2010).

Yasin bey AKP’ye danışman oldu… sonra da “sadakatla hizmetinin” karşılığı olarak
yıldızı parla(tıl)dı ve milletvekili adayı yapıldı.. Çok da parlak olmayan zekasıyla yaşamının gafını yaptı ve

“MİT, TIR’larını ÖSO’ya gönderdi” itirafını ağzından kaçırdı.”

Bu çok önemli bir itiraftır.. ve tutuklu asker – savcı sanıklarla süren yargılamayı
doğallıkla etkileyecektir..

Dileriz TSK, “2. bir paralel operasyonuna” uğramaz ve evlatlarını ilahlara yeni kurbanlar vermez!.. Gerekli dersler Balyoz, Ergenekon vd. den çıkarılmıştır ve Genelkurmay Askeri Savcılığı doğrudan kendisi araştırma – soruşturma – inceleme yaparak nesnel sonuçlara ulaşır;
2. bir tasfiye ile TSK’nın iyice çökertilmesine izin vermez.. Bu arada Özel Paşa da dileriz  hızla “iyileşsin” ve görevinin başına dönsün; ülkenin yazgısına şu kritik günlerde sahip çıksın..

Sevgi ve saygı ile.
18 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

İşçi katliamının yıldönümünde binler Soma’da buluştu


İşçi katliamının yıldönümünde
binler Soma’da buluştu

15.15: TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı ve TTB Başkanı Dr. Beyazıt İlhan‘ın konuşmalarının ardından miting programı madenci çocuklarının söylediği şarkılarla son buldu.
 
15.00: DİSK Genel Başkanı Kani Beko‘nun ardından KESK Eş Genel Başkanı Şaziye Köse konuşmasını yapıyor.
 
14.50: Beko konuşmasının devamında katliamın sonrasında verilen sözlerin tutulmamasını ve işten atma saldırılarını teşhir etti.
 
İş cinayetlerine karşı Türk-İş ve Hak-İş konfederasyonlarına ortak mücadele çağrısı yaptı.
14.45: Kani Beko, maden işçilerine dayatılan ölüm ve açlık ikilemini bir maden işçisinin

“Aşağıda ölüm var yukarıda açlık”

ifadesiyle özetledi. Soma’da gerçekleştirilen katliamı lanetleyerek AKP’nin bu katliamdaki rolünü teşhir etti. Devletin ve bürokratların iş cinayetlerinden hesap sormadığı gibi,
katliamın ardından insanlara TOMA’larla saldırmasını teşhir etti.
Soma, Ermenek ve Torun Center katliamlarını hatırlatarak
sermayedarların işçi kanı üzerinden servetlerini katladığına dikkat çekti.
 
14.35: Program, oğlunu katliamda yitiren Elmas Kara’nın madenci aileleri adına yaptığı konuşmayla başladı. Anne Kaya, katliama tepkisini gösterirken,
“Neden hep bizim çocuklarımız toprak altında kalıyor?” dedi.
 
Ardından DİSK Genel Başkanı Kani Beko söz aldı.
 
14.30: Miting programı Soma, Ermenek ve diğer iş cinayetlerinde katledilenler için
saygı duruşuyla başladı.
 
14.10: Soma Belediyesi önünde kurulan platformdan Soma Katliamı’nı teşhir eden konuşmaların yanı sıra Bursa’da mücadeleyi büyüten metal işçileri de selamlanırken “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganı haykırıldı.
 
13.50: İlçe merkezine girişler devam ediyor. İHD İzmir Şubesi de miting alanına giriş yaptı
(AS: girdi).
 
13.30: DİSK ve KESK’in arkasından TMMOB korteji de ilçe merkezine giriş yaptı (AS: girdi). Birazdan miting programı başlayacak.
13.20: Zonguldak Maden işçileri,
Ege Linyitleri İşletmesi önünde kurulan polis barikatına karşı oturma eylemi gerçekleştirdiler. “Asla boyun eğmeyeceğiz!” sloganıyla barikatı protesto ettiler.
13.15: Sloganlarla yürüyüş devam ediyor.
13.00: İlçe merkezine doğru yürüyüş devam ederken “Gün gelecek devran dönecek katil devlet hesap verecek!”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganları haykırılıyor.

 
12.55: DİSK kortejinin arkasından KESK korteji yürüyor. Konuşma ve sloganlarla
yürüyüş devam ediyor. TMMOB ve TTB‘nin arkasından da siyasal güçler yer alıyor.
 
12.50: DİSK korteji de yürüyüşe başladı.
12.45: Yürüyüş başladı. Binlerce kişi “Soma’yı unutma unutturma!”,“Soma’nın hesabı sorulacak!”
sloganlarıyla yürüyor.

 
12.40: En önde madenci aileleri yürüyor.
Miting başlamak üzere.
 
12.30: Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), DİSK pankartının arkasında “Unutmadık, unutturmayacağız” pankartıyla yerini aldı. Yürüyüş için hazırlıklar sürüyor.
 
12.10: Madenci Anıtı‘na düzenlenecek miting için sendikalar, meslek örgütleri, ilerici
ve devrimci güçler İstasyon mevkiinde (AS: bölgesinde) toplanıyor.
 
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin ardından ilerici ve devrimci güçler yürüyüşte yerlerini alacaklar. Mitinge aralarında BDSP, Halkevleri, BHH ve HDP’nin de bulunduğu siyasal güçler de katılım sağlıyorlar.
Zonguldak’tan maden işçileri de mitingde
yer alıyor.
 
Soma’da yüzlerce madencinin katledilişinin yıldönümünde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla bugün Soma’da gerçekleştirilecek miting için toplanmalar başladı.
 
Toplanmalar devam ederken aracı çekilmek istenen bir emekçiyle polisler arasında
gerginlik çıktı. Bıçakların çekildiği gerginlik miting için toplanan kitlenin araya girmesiyle yatıştı.

*******************************
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz TTB (Türk Tabipleri Birliği) önemli bir girişime imza attı..

DİSK, KESK ve TMMOB’ye çağrı yaparak 301 Soma kurbanının 1. yılında anılmasına
öncü oldu.

Acımızı içimize sığdıramadığımızı en başta siyasal sorumlu kadrolara biz de haykırıyoruz.

Önerilere, feryatlara kulak veriniz ve gereğini yapınız…

Gecikmeden.. oyalamadan.. sermayenin oyuncağı olmaktan çıkarak..
Taşlaşmış vicdanlarınızı yumuşatarak..

Sevgi ve saygı ile.
17 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TBB Kurultayı : ÇALIŞMA YAŞAMININ GÜNCEL SORUNLARI

tbb_logosu

ÇALIŞMA YAŞAMININ GÜNCEL SORUNLARI
KONULU SEMPOZYUMDA İŞÇİ SORUNLARI
4 ANA BAŞLIK ALTINDA DEĞERLENDİRİLDİ 

TBB Kurultayı :
ÇALIŞMA YAŞAMININ GÜNCEL SORUNLARI 

Taşeron Sistemi
İş Kazalarında Sorumluluk
Çalışma ve Dinlenme Süreleri
5510 Sayılı Kanunun Uygulaması

Türkiye Barolar Birliği, Kocaeli Barosu ve Kocaeli Üniversitesi tarafından ortaklaşa düzenlenen “Çalışma Yaşamının Güncel Sorunları” konulu Sempozyum, 9 Mayıs Cumartesi günü, Kocaeli Ticaret Odası Meclis Salonunda gerçekleştirildi.

Sempozyumun açılışında konuşan Kocaeli Barosu Başkanı Av. Sertif Gökçe, Kocaeli’nin
sanayi kenti olması nedeniyle çalışma ilişkilerinden kaynaklanan sorunlarla sıklıkla karşılaştıklarını söyledi. Soma’da yaşanan maden faciasına da dikkat çeken Gökçe,

“Soma maden faciası ve öbür sektörlerde meydana gelen iş kazalarının ‘işin fıtratında’ olmadığını, ancak ciddi önlemlerle bu tür kazaların önüne geçilebileceği hepimizin malumudur.” dedi.

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi ve Emek Komisyonu Koordinatörü
Av. Kürşat Karacabey’in oturum başkanlığını üstlendiği ilk oturumda
“Taşeron Sisteminin İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğine Etkileri” konusu ele alındı.

Pek çok sektörde işçilerin, canlarıyla sömürüldüğünü ve emeklerinin karşılığını da
hiçbir biçimde alamadıklarını kaydeden Karacabey, sorunun son derece önemli ve yakıcı olduğunun altını çizdi. Karacabey şöyle konuştu:

“Konunun teknik değerlendirmelerini uzmanlarımız ayrıntılı biçimde yapacaklar ama taşeronlukla bağlantılı olunca k,m, genel fotoğrafları tanımlama zorunluluğunu hissediyorum.

Taşeronluk çok genel bir kavram. Üretimde de bir mekanizma olarak yerini alıyor.
Dünyada emek ve emekçiler sürekli kaybediyor, özellikle son yıllarda hızla kaybediyor.
Hatta dünyanın genel insanlık fotoğrafına baktığımızda; bütün ülkelerin toplamda yarattıkları, ürettikleri gayrisafi ulusal gelirden alınan pay anlamında ya da pastanın bölüşümü anlamında çoğunluğu oluşturan yoksul ülkelerle, azınlığı oluşturan zengin ülkelerin aldıkları pay arasındaki denge hızla açılıyor. Ayrıca Bangladeş’ten İsviçre’ye, ABD’ye dek her bir ülkede de
aynı fotoğraf kendisini gösteriyor. Ulusal gelirin (gayrisafi milli hasılanın) büyük çoğunluğunu alan küçük azınlıkla geri kalanla yetinen büyük çoğunluğun payları arasındaki denge de
sürekli açılıyor. Bu, bana göre kapitalizmin doğasında olan bir özellik. Hele son yıllarda kapitalizmin hızla küreselleşmesi, kâr hırsında sınır tanımaması, hırçınlaşması bu sonucu
daha da belirgin duruma getirdi. İşte emek taşeronluğu da bu sürecin yarattığı sorunlardan biri olarak insanlığın önüne gelmiş bulunuyor.

Emek taşeronluğunu akademik tanımlamalardan azade (A: ayrı) şöyle anlıyorum;
Zor durumdaki insanlar genellikle asgari ücretten emeklerini bu işi meslek edinmiş bir şirkete teslim ediyorlar. O şirket, o emekleri 3. bir kişiye, kuruma ihaleyle, görüşmeyle, pazarlıkla pazarlıyor ve emeğin üzerinden kar elde ediyor. Bir ticaret var. Bu köleliğin belki cilalanmış ama ilk çağlardakinden çok daha çirkin bir yüzünü temsil ediyor. Bir kere emek taşeronluğunu felsefi açıdan mazur görmek, ona olumlu bakmak mümkün değil.

Bu sistem aynı zamanda işçi sağlığı ve iş güvenliğine de yansıyor. Geçen ay Soma maden kazası ile ilgili Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir süre yargılama devam etti. Biz de bir bölümünde bulunduk. Oradan çıkan sonucu paylaşmak istiyorum:

2008 yılına dek bir başka firma işletirken, daha önce devlet (TKİ) işletiyordu, 2008’de
son kazaya neden olan firmaya devrediyor. Devretmeden önce 450 işçi var. Bu 450 işçiye
yeter ekipman (AS: donanım), güvenlik personeli var ve o ana kadar bir kaza yaşanmıyor.
Böyle bir patlama, hatta tıpatıp aynısı olduğu söyleniyor, yaşanıyor ancak anında tahliye gerçekleştiriliyor ve bir kişinin bile burnu kanamıyor. Sırf bunu gerekçe göstererek bu firma
bu madeni, bu riske karşın bu şekliyle daha çok işletmenin mümkün olmadığını gerekçe gösterip TKİ’ye de bu durumu bildirerek devretmek istiyor ve devralan firmaya geçiyor. Devralan firma ilerleyen süreçte çalışan sayısını 3 bine çıkarıyor. Güvenlik donanımı aynı, önlemler aynı, güvenlik personeli aynı… Bu da yetmiyor taşeronluk sisteminin yansıması sonucunda üretimi % 50 artırıyorlar. Resmen orada taşeronluk görünmüyor sistem itibariyle ama anlatılanlardan
o sonuç çıkıyor. Aslında fiilen orada da taşeronluk var. Onun için taşeronluk doğrudan işçi sağlığı ve iş kazalarıyla ilgili. Maden gibi işletmelerin doğası gereği devlet tarafından işletilmesi kaçınılmaz. Aksi takdirde öbür yanda belirleyici olan sınırsız kar hırsı oluyor.

Pek çok sektörde işçiler, hem canlarıyla, hem terleriyle sömürülüyorlar ve
emeklerinin karşılığını da hiçbir biçimde alamıyorlar. Sorun son derece önemli ve yakıcı.”

Sempozyumun devam eden öbür oturumlarında da sırasıyla, “İş Kazalarında
Cezai Sorumluluk”
ve “İş Kazalarında Hukuki Sorumluluk ve Tazminat”,
“Çalışma ve Dinlenme Süreleri, Fazla Çalışma” ve “İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları Açısından 5510 Sayılı Kanun Uygulaması” konuları ele alındı.

===================================

Dostlar,

Bu yakıcı soruna duyarlığı için TBB’ye ve hukukçlarımıza teşekkür ederiz.
Emekçilerin iş kazası – meslek hastalığı alanında haklarını yasal süreçlerde alabilmeleri
hiç kolay oluyor. Davalar yıllarca sürüyor. İş Mahkemelerinin yükü ağır. Temyiz aşaması da uzuyor.. Sorunun bu boyutuyla da dikkate alınması gerek.

Öncelikle de iş kazalarını = iç cinayetlerini azalatmak.. Gelişmiş ülkelerdeki düzeye çekmek..
Bu “kazalardan” korunmanın % 98’e dek olanaklı olduğunu akıldan çıkarmamak.
Ülke genelinde bir GÜVENLİK KÜLTÜRÜ iklimi yaratmak.
Bunun için de öncelikle balığın baştan kokmaması gerek.
Başbakan. Çalışma Bakanı gibi en önemli sorumluların bu cinayetleri “fıtrat” a bağlamamaları gerek. Bu çok ağır bir sorumluluk.. Siyasetçilerin aklını başına toplaması gerek…

Türkiye’nin ölümlü iş kazalarında yüzbinde 21 (21E-05) dolayında bir hız (rate) ile
Avrupa’da 1.; Dünyada 3. sırada olması yüz kızartıcı bir durumdur.
Hele bu tabloyu fıtrat ile açıklamaya kalkmak daha da utanç verici bir davranıştır.
Düpedüz dinsel inanç sömürüsüdür!
ILO ölçütleri yüzbinde 14 iken (14E-05) Türkiye verisi bu rakamın 1,5 katıdır ya da
% 50 fazlasıdır. Neden?

Fıtrat yalnız Türkiye’de mi geçerlidir?

Tanrı Türk’ü korumaktan vaz mı geçmiştir?
Ya da terine Müslüman Türkleri özellikle mi cezalandırmaktadır?
“Fıtrat” çı politikacıların bu sorulara yanıt vermesi gereklidir. 

Halkı aptal yerine koyarak günümüz Türkiye’sinde hiçbir olumlu iş yapılamaz..

  • AKP’li 12+ yılda en az 15 092 işçi,
    Nisan 2015’te ise en az 130 işçi yaşamını yitirdi

Bu ağır tablonun vebali ve politik sorumluluğu AKP kadrolarının sırtındadır.

Sevgi ve saygı ile.
17 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

AİHM: Sağlık sistemindeki aksaklık yaşam hakkı ihlalidir

Ç

AİHM:

Sağlık sistemindeki aksaklık yaşam hakkı ihlalidir

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/aihm-5368.html, 13.5.15


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, prematüre doğan bebeği ölen bir annenin başvurusunda (Başvuru No. 24109/07)  devletin yaşam hakkını ihlal ettiğine hükmetti. Mahkeme

“Bir yandan gerekli acil tedavinin sağlanmamasına neden olan koşulları ve öbür yandan,
bu bağlamda iç hukukta yürütülen soruşturmaların yetersizliğini göz önünde bulundurarak, Devletin, başvurucunun bebeği ile ilgili olarak, Sözleşme’nin 2. maddesinden ileri gelen yükümlülüklerini yerine getirmediği” gerekçesiyle  başvurucuya manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Başvurucunun, 31 Mart 2005’te prematüre olarak dünyaya gelen bebeği, hastanelerin gerekli donanıma sahip olmaması nedeniyle nakil sırasında yaşamını yitirmişti. Bebeğin ölümünün ardından başlatılan adli ve idari soruşturmaların sonuçsuz kalması üzerine yapılan başvuruda AİHM, devletin sağlık hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi,
benzer olayların yaşanmasını önleyecek yeterli ve sorunları belirlemeye yönelik bir soruşturmanın da yapılmadığı vurgulandı.

Kararda “Devlet’in, devlet hastanesi hizmetinin ve daha genel olarak, sağlığın korunması sisteminin düzgün olarak organize edilmesiyle ve işleyişiyle yeterince ilgilenmediğini ve sorunun yalnızca hasta yoğunluğundan kaynaklanan öngörülemez bir yer olmayışına
bağlı olmadığını göstermektedir.” denilerek sağlık sisteminin bütününde devletin yükümlülüğü anımsatıldı.

Kararda ayrıca, yapılan soruşturmaların niteliği de göz önüne alınarak

Dava dosyasında,  bebeğin yaşamını kuşkusuz, hatta kesin olarak, riske atan tüm bu ögeler  hakkında valilik organları ya da savcılıklar veyahut idari mahkemeler tarafından yapılan
en ufak bir eleştiri ya da kınamanın bulunmaması belirleyici bir rol oynamaktadır.
Ancak risk altındaki kamu yararı göz önüne alındığında, eleştirel bir bakış açısı oluşturulması önemlidir. Tedavinin hangi koşullarda verildiğini ya da verilmediğinin ve olayların seyrinde bir etkiye sahip olabilecek olası eksikliklerin tespit edilmesi, esasen, karşılaştırılabilir hataların hastaların zararına tekrarlanmaması amacıyla söz konusu olabilecek sağlık hizmetlerindeki aksaklıkları gidermek için gereklidir.” denildi.

Mahkeme gerekçesinde, kamu sağlık hizmetlerinin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğinin araştırılmaması da hak ihlali nedenleri arasında gösterilerek şu ifadelere yer verildi: “Ancak hiç kimse, yenidoğanların acil servise kabul edilmesi ya da yenidoğan servisleri arasındaki koordinasyon konusunda uygulanabilir protokollerin uygulanma şeklini kontrol etmeye ve bu servislerde gerekli görülen teçhizatın bulunmamasının nedenlerini – ve bilhassa arızalı kuvöz sayısını- tespit etmeye çalışmamıştır Esasen, davayla ilgili olarak başvurulan ulusal mahkemelerden, somut olayda tespit edilen eksiklilerin kamu sağlığı hizmetinin gereklilikleriyle ve hastane yönetmeliğiyle bağdaşıp bağdaşmadığını, şayet bağdaşıyorsa hangi ölçüde bağdaştığını araştırmak ve gerektiği takdirde, bu bağlamda sorumluları belirlemek amacıyla hareket etmeleri yasal olarak beklenebilir”.

Yargı sisteminin yaşam hakkı ihlali karşısındaki tutumu da eleştirilen kararda;

“Türk yargı sisteminin söz konusu feci olaya karşılık verme biçimi, bebeğin ölümünün
kesin koşullarını aydınlatmaya elverişli değildi. Soruşturma, özellikle, sağlık hizmetleri idaresindeki kusurlarla ilgili olarak daha önce tespit edilen temel ögelerin hiçbiri
herhangi bir soruşturmaya konu olmadığından tamamlanmamıştır.”
gerekçesiyle
gerekli soruşturmanın yürütülmemesi de hak ihlalinin ögesi olarak kabul edildi.

Kararın tam metni için lütfen tıklayınız : AHIM_saglik_hakki_ihlali_karari

Teşekkürler AİHM…

Sevgi ve saygı ile.
14 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com