Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Dr. Taner Özek çizimi : GAZETE

 

Dr. Taner Özek çizimi : GAZETE

Meslektaşımız Dr. Taner ÖZEK‘ten, “hale tercüman” bir usta çizim daha…

Gazeteler iktidarın hedefinde..

Asıl hedef ise susturulmuş – karartılmış basın üzerinden Türkiye’yi karanlıklara itip
teslim almak ve koyu despotik Sünni İslamcın bir şeriat rejimi kurmak..

Mısır’ın sözde “Müslüman Kardeşleri” gibi.. Nijerya’nın Boko Haram’ı gibi,
Afganistan’ın Taliban’ı gibi..

Gazete_Taner_Ozek_2.9.15

Teşekkürler değerli meslektaşımız Dr.Özek…

Ama başaramayacaklar…

Hürriyet gazetesi yazarı Sayın Ahmet Hakan‘a dönük iğrenç saldırıyı lanetliyor ve saldırganların en ağır cezalara çarptırılmasını diliyoruz.. 3 saldırgan’ın AKP’li olduğunu
AKP sözcüsü Çelik bildirdi. Bu kişiler derhal AKP’den atılmalı ve bir daha asla alınmamalıdır.

Tayyip beyin ağzını açmayışına şaşıyoruz..
Evet Bay RTE, kınayabilir misiniz Ahmet Hakan’a alçakça saldırıyı, yarım ağız bile olsa??

Adalet hızla işlemeli ve Prof. Rennan Prkünlü‘ye aynı suçtan 2. kez ve yine ertlenemeyecek ölçüde sınırda 2 yıl 1 ay hapis cezasını (!?) verebilen yargı, burada da benzer cevvalliği göstermelidir.

Pekünlü kararı eminiz – dileriz AİHM’nden dönecektir.
O zaman 2 çift sözümüz daha olacak ilgililere – yetkililere..

AKP’ye de deriz ki; zerrece yiğitliğiniz varsa, yandaşınız olmayan basına tahammül gösterin ve edeple yanıt verin…

Sevgi ve saygı ile.
02 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü

3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-72

HÜTF Halk Sağlığı AD Toplum İçin Bilgilendirme Serisi-[Internet] http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/ 2.10.2015.

Fiziksel aktivite, kas ve eklemlerimizi kullanarak enerji tüketimi ile gerçekleşen herhangi bir bedensel hareket olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, fiziksel aktivitenin yararları konusunda toplum bilincini ve kişilerin sağlıklı davranışlarının artırılmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır. 1 Yürüyüş, tüm yaştaki bireyler için en yaygın ve kolay uygulanabilen fiziksel aktivitedir. Bu amaçla 1991 yılından beri Ekim ayının ilk hafta sonu “Dünya Yürüyüş Günü” olarak çeşitli yürüyüş aktiviteleri ile kutlanmaktadır. (1)

Yetersiz fiziksel aktivite dünya çapında yaklaşık 3,2 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır. (2)

Dünyada her dört yetişkinden biri, gençlerin ise %80’inden fazlası yeterli düzeyde fiziksel aktivite yapmamaktadır. (3,4)

“Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması” sonuçlarına göre erkeklerin %67,6’sının, kadınların %76,5’inin, toplamda da toplumun %71,9’unun hareketsiz yaşadığı belirlenmiştir.(5) Yaşam tarzı ile besin tüketimi arasındaki dengesizlik; fazla kiloluluk, obezite (şişmanlık) ve kronik/bulaşıcı olmayan hastalıkların gelişimine neden olmaktadır.

Yetersiz fiziksel aktivite, bulaşıcı olmayan hastalıklara yol açması nedeni ile toplum sağlığı için büyük bir risk etmeni durumuna gelmiştir. Kalp ve şeker hastalarının %30’u ile 60 yaşın altındaki 670000 kişi olmak üzere dünyada her yıl 3,2 milyon ölüm bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle meydana gelmektedir. (6)

Dünya Sağlık Örgütü, çocuklar ve ergenler için günlük en az 60 dakika orta (hızlı  yürümek, düşük tempolu koşular, dans etmek, ip atlamak, yüzmek, masa tenisi oynamak, yavaş tempoda bisiklet sürmek gibi) (7) ve yüksek şiddette (tempolu koşu, basketbol, futbol, voleybol, hentbol ve tenis oynamak, step-aerobik derslerine katılmak, tempolu dans etmek gibi) (7), yetişkinler ile 65 yaş ve üstü kişiler için haftada en az 150 dakika orta şiddette
ya da haftada 75 dakika yüksek şiddette fiziksel aktivite yapılmasını önermektedir. (3)

Kişilerin fiziksel aktivite programları belirlenirken kişiye özel programlar yapılmalıdır. Oluşturulan aktivite programlarında, kişinin yaşı, vücut ağırlığı, egzersiz yapabilme sıklığı, süresi ve yoğunluğu dikkate alınmalıdır. Bu özelliklere dikkat edilerek belirlenen programlara kişiler daha çok uyum gösterir ve böylece sağlık üzerindeki olumlu etkiler arttırılmış olur. (8)

Fiziksel aktivite alışkanlığı kazandırılmasında fiziksel aktivite ile ilgili özel gün ve haftaların etkin olarak kutlanması önemlidir. Bu kapsamda Ekim ayının ilk hafta sonu “Dünya Yürüyüş Günü” olarak çeşitli etkinliklerle düzenli olarak her yıl kutlanmaktadır.
____________________________________
1 [Internet]http://www.euro.who.int/en/health-topics/disease-prevention/physical-activity/activities/move-for-health-day Erişim:30.9.2015.
2 [Internet]http://www.tafisa.net/index.php/programs-events/tafisa-world-walking-day Erişim: 30.9.2015.
3 [Internet]http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs385/en/ Erişim:30.9.2015.
4 [Internet]http://www.who.int/topics/physical_activity/en/ Erişim:30.9.2015.
5 Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması 2010. T.C. Sağlık Bakanlığı Yayın No: 931. ISBN : 978-975-590-483-2.
6 http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3490463/ Erişim:24.6.2015.
7 [Internet]http://fizikselaktivite.gov.tr/tr/fiziksel-aktivite-ile-ilgili-bilgiler/fiziksel-aktivite-suresi-ve-sikligi/ Erişim:30.9.2015.
8 [Internet]http://beslenme.gov.tr/index.php?lang=tr&page=347 Erişim:30.9.2015

Bu doküman Dr. Can Keskin, Dr. Sema Attila ve Dr. Tülay Bağcı-Bosi tarafından 30.9.2015 tarihinde hazırlanmıştır. Bu bilgilendirme notunun aşağıda belirtilen şekilde kaynak gösterilmek şartıyla yazılı, elektronik, vb ortamlarda kullanılması önerilmektedir:
Keskin C, Attila S, Bağcı- Bosi T. 3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü. HÜTF Halk Sağlığı AD Toplum İçin Bilgilendirme Serisi-[Internet] http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/ Erişim:2.10.2015.

====================

Dostlar,

Meslektaşlarımıza teşekkür ederken; merkezi ve yerel yönetimlerin toplumun bu tür sağlıklı davranışlar edinebilmesi için altyapıyı hazırlamasını diliyoruz.. Yayalar için uygun yürüme alanları, bisiklet parkurları.. Lütfen…

Bir de kaldırım – sokak -caddelerde zemindeki çukur, çıkıntı, tümsek, logar kapağı, demir uçları vb. engellerin giderilmesini diliyoruz..

Bu engeller ciddi yaralanma nedeni olabilmektedir. Açolan logar kapağının geçmişte bir yavrumuzu yuttuğunu unutamıyoruz.. Özellikle yaşlı ve engelliler bu tür yol üstü çukur tümsek – demir çıkıntısı vb. varlığında daha da olumsuz etkilenmektedir. Hem yaşlılığın getirdiği denge sorunu hem de kemiklerin kolay kırılabilirliği ciddi sorundur.

Cumhuriyet yazarlarından değerli Dr. Erdal Atabek, kaldırımdaki önemsiz sayılan bir tümsek yüzünden düşmüş ve el bilek kemiği kırılmıştı (radius distal ucu). Bunları dikkate almak ve çözmek aynı zamanda bir gelişmişlik ölçütüdür..

Ama İ. Melih Gökçek nam yiğidin belediye başkanlığında kesintisiz 25. yıla yaklaştığı, görülmemiş bir dünya rekoru kırdığı Başkent Ankara’da, belediyenin otobüsleri kaldırımda bekleyen masum insanların üstüne çıkıyor ve 12 insanı feci biçimde öldürüyor, 12 insanı yaralıyor..

İnsana verilen değer ve akla – bilime dayalı olmayan yönetimin sonucu..

5 dönem üst üste “Ankara halkı” ne buldu bu adamda da seçip duruyor..
Acaba hak mı ediyor bu acı sonuçları? Tövbe tövbe..

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Ankara’da otobüs durağa daldı; 11 kişi yaşamını yitirdi!

 

Ankara’da otobüs durağa daldı,
11 kişi yaşamını yitirdi!

NTV, 

ego.jpg

Ankara Dikimevi kavşağında, freni arızalanan bir otobüsün durağa dalması sonucu ilk belirlemelere göre 11 kişi yaşamını yitirdi.

Ankara’da meydana gelen trafik kazasında 11 kişinin yaşamını yitirdiği bildirildi.

Edinilen bilgiye göre, Dikimevi kavşağında freni arızalandığı öne sürülen bir belediye otobüsü durağa daldı.

Otobüsün altında kalan yaralıların  kurtarılması için çok sayıda itfaiye ekibi olay yerine
sevk edildi.

Kazada ilk belirlemelere göre 11 kişi öldü! 8 de yaralı var..

========================================

Dostlar,

Çok üzgünüz, o kavşaktan sabah ve akşam yürüyerek geçen bir yayayız. .
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Caddesinden yokuş aşağı inerken,
Belediye otobüsünün freninin patladığı ilk bilgilerden..

Otobüs, TV görüntülerine göre eski değil.. Yeni otobüslerden.. Yine de bu “yeni” birkaç yıllık anlamına geliyor.. Bu otobüslerin frenlemede yüksek teknoloji olanakları var. İlki klasik ABS freni, ikincisi “retarder” denilen direksiyondan kolla kullanılan ve sıklıkla başvurulan fren ve
3. olarak da el freni..

Olayın teknik olarak tüm ayrıntılarıyla incelenmesini ve gerçeğin ortaya konmasını diliyoruz.
Bu otobüsün dönemsel (periyodik) bakım belgelerinin incelenmesi önemlidir. Sürücü yaşamda ise (sanırız ölenlerin hepsi kaldırımdaki masum yayalar..) hemen alkol başta adli tıp muayenesi yapılmalıdır. Yaşamını yitirdi ise kan, idrar, mide içeriği örnekleri alınmalı, otopsisi özenle yapılmalıdır. Otobüste kaç kişi olduğu bir başka önemli veridir.

Toplumdan hiçbir şey saklanmamalıdır. Görev ihmali görülenler hak ettiği yasal cezayı bulmalıdır. Olayın geniş boyutlu irdelemesi yapılarak dersler çıkarılmalı ve yinelenmemesi için etkili bilimsel önlemler alınmalıdır.

Klasik tümce ile bağlayalım…

Ölenler rahmet, kalanlara sabır diliyoruz…
Ne güzel klişe değil mi?? Kaşarlandık değil mi??

Bu gün ayrıca 2 de şehidimiz var…
13 “kurban” verdi Türkiye 1 Ekim 2015 günü..
İlkel, çok kötü yönetilen bir “kabile” gibi neredeyse..
Neden böyleyiz, adamakıllı sorgulamadan bir yere varabilir miyiz ??

*****

İroniye bakın ki, birazdan TBMM Anayasa gereği toplanacak!
Bay RTE nutuk atacak, çoook hatta ölçüsüz keyif aldığını biliyoruz konuşmaktan.
Bunun normal olmadığını dünya alem biliyor ve konuşuyor.. Ancak biraz daha ileri gidersek RTE’nin görevlilerinin dava açması işten değil.. Abdülhamit’in istibdat dönemi gibi tıpkı..

Ne konuşacak Erdoğan TBMM’de?? Açış konuşması.. Neyi açıyor? 25. dönem Parlamento çalıştırılmadı ki! Kadük edildi muktedir tarafından.. Göstermelik birkaç toplantıdan sonra kapısına kilit vuruldu.. Seçim sonuçlarını beğenmedi muktedir ve iktidarı devretmedi.
Böyle bir despotizm – keyfilik hangi demokraside var??

Cumhur halt etti çünkü.. Büyük hata yaptı.. AKP’yi tek başına iktidara getirmedi..
Muktedir içine sindiremedi, koalisyonla siyasal iktidarı paylaşmaya bile yanaşmadı..
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu‘nun bu gün basında yer alan demecine göre (Cumhuriyet)

AKP – CHP koalisyonu için RTE’nin koşulu,
“Bana ve aileme dokunmama güvencesi” istemek olmuş.

CHP de bu güvenceyi haliyle verememiş, “bu yargının işi..” demiş. O yüzden Başbakan Davutoğlu oyalandı oyalandı ve son görüşmede Kılıçdaroğlu’na koalisyon önermedi.. Kendilerinin kuracağı azınlık seçim hükümetine destek istedi.. Sonrasında da yalnız bırakıldı. Seçime gene AKP hükümetiyle gidiyoruz.. Seçim güvenliği ciddi sorun.. Parlamento süs..
Kanlı bölücü terörün Meclis görüşmesine ek Meclis Soruşturması ile incelenmesi önerisi,
AKP oyları + anlı şanlı stepne MHP oylarıyla reddedildi!?

Tarafsızlığını yitirmiş, anaasal yeminini ayaklar altına almış Tayyip bey ne konuşacak TBMM’de? Neyin demagojisini yapacak, hangi mağduriyeti oynayacak?
Sermaye bitmedi mi daha??
TBMM, ülkenin 1 numaralı sorunu olan KANLI – BÖLÜCÜ TERÖR SORUNU‘nu araştırmayacak da ne yapacak? Bu araştırmayı hangi kurum yapacak TBMM yerine??
TBMM rejimin kalbi değil mi??

Ülke sahipsiz..
Karayolları değil “kanyolları” nda kurbanlar sıra sıra.. 9 günlük “Kurban” bayramında kanyollarında kurbanlar 150’ye yaklaştı.. 850 dolayında yaralı..
Bu Fıtrat mı, KÖTÜ YÖNETİM” mi??
Dağlar taşlar çatışma alanı.. Her gün şehitler.. gaziler..
13 yıldır neden çözmediniz de 2 aydır sözde ataktasınız??
Ülkede alan egemenliği ve yurttaşın can ve mal güvenliği yok..
Ankara’nın ortasında kaldırımda beklerken pisi pisine 11 yurttaş kurban edildi..

13 yıldır iktidarda tek başına AKP var..
Tüm bunlardan AKP sorumlu.. Mutlaka hesabı sorulmalı, sorulacak da..

İlk fırsat 1 Kasım 2015 seçimleri..
Dileriz halkımız akıl tutulmasına uğramaz ve kendisini bu beladan,
bu uğursuz Fetret Döneminden kurtarır..

Sevgi ve saygı ile.
01.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kılıçdaroğlu 1 Kasım seçim bildirgesini açıkladı

 

Kılıçdaroğlu 1 Kasım seçim bildirgesini açıkladı

Zeynep GÜRCANLI – Aysel ALP / Fotoğraflar: Selahattin SÖNMEZ – ANKARA

Kılıçdaroğlu seçim bildirgesini açıkladı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ATO Kongre Merkezi’nde partisinin Seçim Bildirgesi ve Aday Tanıtım Toplantısı’na katıldı. Kılıçdaroğlu, CHP iktidar olduğu takdirde gazilerin milletvekillerinin yararlandığı sağlık haklarından yararlanacağını söylerken,
“Her şeyden tasarruf edilir, gazinin taleplerinden, şehit yakınlarının taleplerinden tasarruf edilmez.” dedi. CHP bildirgesinde İran’la ilişkilere ayrılan bölümde ilginç ifadeler yer aldı. Bildirgede isim verilmedi ama İran’la Türkiye arasındaki ticari ilişkilerden bahsedilen bölümde
Reza Zarrab’a atıf yapıldı.

KILIÇDAROĞLU İSİM VERMEDİ AMA REZA ZARRAB’IN BAHSİ GEÇTİ

İşte Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması:

Bugün 30 Eylül 2015. Seçimden bu yana 5 ay geçti. 5 ay sonra yeni bir seçim bildirgesi ile karşınızdayız. Bu seçim bildirgesini gençlere adıyoruz. Gençler yarının umududur. Ama gençler bugünün de ortaklarıdır. Baskıya karşı direnen, özgürlüğü savunan gençlere adıyoruz bu seçim bildirgesini. ‘Ali İsmail’lere, ‘Özgecan’lara adıyoruz bu seçim bildirgesini.

Öğrenci, memur, işçi, işsiz, çiftçi… bütün gençlere. Taşeron işçisi olan gençlere, merdiven altı atölyelerde çalışmak zorunda olan gençlere, asgari ücrete mahkûm gençlere, mevsimlik işçi gençlere adıyoruz bu seçim bildirgesini.  Soma’da yaşamını yitiren genç maden işçilere adıyoruz bu seçim bildirgesini. Üniversitelerimizde okuyan 6 milyon üniversite öğrencisine adıyoruz bu seçim bildirgesini.

TOMA’lara biber gazlarına karşın polis barikatlarının önünde elinde karanfille bekleyen kitap okuyan yarattığı mizahla bir diktatöre diz çöktüren gençlere adıyoruz bu seçim bildirgesini.


Fotoğraf: Selahattin Sönmez

“ÜVEY EVLAT MUAMELESİ ÇEKTİLER”

Neden gençler? Büyüklerin kabahatlerinin faturasının gençlere ödetildiği için gençler diyoruz. Ve bugün ülkemizin nüfusunun yarısı gençlerden oluşuyor. En ciddi sorun olarak işsizlik duruyor. 13 yıldır iktidar olanlar gençlerin hangi sorununu çözdüler? Üvey evlat muamelesi çektiler. Gence sen sus senin konuşma hakkın yok dediler. Oysa o babalarından daha iyi yetişmişti. Daha iyi sorguluyordu. O nedenle biz gençleri baş tacı yapacağız. Gençleri bu ülkenin umudu olmanın yanında ortağı yapacağız.

Genç erkeklerde işsizlik oranı yüzde 18,9, genç kadınlarda yüzde 22,6. 6 milyon 62 bin üniversite öğrencilerinden söz ettim. Mevcut yurtlar yüzde 10’nunu bile karşılayamıyor. Yüzde 90’ının nerede barındığını iktidar bile bilmez. Adım bile atmadılar

CHP BİLDİRGESİNDE ‘ESAD’ ÇIKIŞI

“BİZ GENÇLERİ BAŞ TACI YAPACAĞIZ”

Oysa gençlik, genç potansiyelimiz bu ülkenin en büyük üstünlüğü. 2035’e kadar bu üstünlüğümüz devam edecek. Sonra Türkiye yaşlılar grubuna girecek. Onlar gençleri göz ardı ettiler, biz gençleri baş tacı yapacağız.

“GENÇLERİ OLAĞAN ŞÜPHELİ SIFATINDAN ÇIKARACAĞIZ”

Bir süreç başladı. 12 Eylül hukukuyla başladı. Gençler olağan şüpheli olarak görünüyorlar. Bakın gençlerle ilgili maddeye orada da aynısı var. Gençleri olağan şüpheli sıfatından çıkaracağız. Onları olağan şüpheli olarak değil onları olağan yurtsever olarak göreceğiz.

Gençlerden ne bekliyoruz? Beklediğim bir şey var. İster burada, ister sokakta caddede, ister işyerinde olan bütün gençlere sesleniyorum. Görülmeyen gençler var, merdiven altı atölyelerde çalışanlar, çöplerden kağıt toplayanlar var, yeraltında yüzlerce metre çalışan alın teri döken işçiler. Bu gençler var.

“SİYASETİ DİNOZORLARDAN TEMİZLEYİN”

Bir gördüğümüz gençler var. Üniversite gençleri. O zaman yapmamız gereken şu. Biz bu gençlerden ne bekliyoruz? Sizlerden istediğim sadece bir şey var. Siyasete ilgi gösterin. Siyaseti dinozorlardan temizleyin. Siyasette aktif olarak yer alın.

Eğer sizler siyasete girerseniz emin olun Türkiye’de bugün yaşananların hiçbiri olmazdı. Ülkeye barışı sizler getirirdiniz.

Yüzde 10 gençlik kotası getirdik. Oran az diyorsanız önümüzde kurultay var. Gelin kurultaya oranı yükseltin ben size destek vereceğim. Siyasete girin aktif unsur olarak öne çıkın diyorum. Biliyorum içinizden şunu söylüyorsunuz. “Su başlarını devlet tutmuş nasıl gireceğiz? Babamız amcamız bize izin vermiyor siyaset yapalım.”

Gençler, Kılıçdaroğlu ile selfie çekti

“SİZDEN SADECE SİYASETE GİRMENİZİ İSTİYORUM”

Mücadele ruhunuzu kaybetmeyin, kesinlikle başaracaksınız. Peki biz size ne vaat ediyoruz? Sizden sadece siyasete girmenizi istiyorum. Zaman zaman şikayet ediyordunuz, partiye üye olmak istiyoruz ama kabul etmiyorlar. Hiçbir partinin yapmadığını yaptım. Buradan bütün gençlere sesleniyorum. CHP’nin internet sitesine girin internet üzerinden partiye üye olun. Hiçbir engel yok önünüzde siyaset için.

“ANNEYE BABAYA ASLA YÜK OLMAYACAKSINIZ”

Biz size ne vaat ediyoruz? En büyük sorun işsizlik miydi, evet. Üniversiteyi bitiren işsiz, liseyi bitiren işsiz. İşsizlik diz boyu. Düşündük taşındık. İşsizlik sadece bugünün değil geleceğin de sorunu ve çözmemiz gerekiyor. O zaman dedik ki iş garantili eğitim yapacağız. Bütün organize sanayi bölgelerinde yatılı meslek liseleri olacak. Anneye babaya asla yük olmayacaksınız. Üçüncü sınıftan itibaren fabrikalarda staj yapacaksınız. Mezun olduğunuz gün işiniz hazır.  Bütün anne babalara sesleniyorum. Oğlunuzu meslek lisesine gönderdiniz işsiz. Ama bizim getireceğimiz düzende oğlunuz kızınız asla işsiz olmayacak, asla.

 CHP’NİN EKONOMİK VAATLERİ

“TAŞERON İŞÇİLERİN TAMAMI KADRO ALACAK”

800 bin taşeron işçi var. Bunların yüzde 80’i genç. İş güvenceleri yok. Ömür boyu asgari ücrete mahkum. Geçen seçim bildirgesinde de söylemiştim. Sözümün kapı gibi arkasındayım. Taşeron işçilerin tamamı kadro alacak. Sendikalı olacak.

“ASGARİ ÜCRET CHP İKTİDARINDA NET 1500 LİRA OLACAK”

Yine işçilerin yüzde 80’i asgari ücretle çalışıyor. Şu anda mevcut asgari ücretle çalışanların yüzde 80’i genç. 1054 liraya çalışıyorlar, aldıkları para bu. Söz verdim, sevgili gençler size sözüm söz. Asgari ücret CHP iktidarında net 1500 lira olacak. Bunun yeterli olmadığını ben de biliyorum. Ama bir adım atıyoruz. Mali disiplini bozmadan bu işi çözeceğiz. Herkes rahat yaşayacak, bir nefes alacak. Bin liradan 1500 liraya çıkması rahat nefes almanızı sağlayacak.

“İŞ BULDUKTAN SONRA PARAYI SİZDEN İSTEYECEĞİZ”

Burada bitmiyor, daha devamı var. Üniversitede okurken öğrenim için kredi alıyor. Mezun olunca devlet yakasına yapışıyor. Borcunu öde… İyi de işi yok. İcraya veriyor. Sevgili gençler CHP iktidarında iş buluncaya kadar bu borçların tahsili engellenecek. İş bulduktan sonra parayı sizden isteyeceğiz, faizler de silinecek.

“CHP İKTİDARINDA BÜTÜN MEYDANLAR SİZİN OLACAK”

Ve sevgili gençler, bir ülkede diktatöre diz çöktüren sevgili gençler sizinle gurur duyuyoruz. CHP iktidarında bütün meydanlar sizin olacak. Meydanlarda özgürce gezeceksiniz. Biber gazı CHP iktidarında olmayacak. Çünkü biz düşünceden korkmuyoruz. Yasaklar, yasaklar da kalkacak. Gençler özgür bir ülkede olmanın havasını teneffüs edecekler.

Az önce söyledim. 6 milyon 62 bin üniversite öğrencimiz var. Sadece yüzde 10’u yurtlarda kalabiliyor. Sadece gençlere değil, çocuklarını üniversiteye gönderen bütün anne babalara söylüyorum. 13 yıldır çözemediler bu sorunu. Sözüm söz 1 yıl içinde hiçbir üniversite öğrencisi benim yurdum yoktur demeyecektir, herkesin yurtta yeri olacaktır. Yurtlar öyle koğuş sistemine göre de değil. birer ikişer kişilik odalar. İnternet erişimi olacak ve dolayısıyla her anne baba benim oğlum kızım güvenli bir ortamda okuyor diyecek.

PASSOLİG VAADİ: SÖZ KALDIRACAĞIM BU BELAYI

Ve önemli bir uygulama. Gençler maça gitmek istiyor. Passolig nedeniyle maça gidemiyorlar. Söz kaldıracağım bu belayı. Özgürce maçlara geleceksiniz. Niye getirdiler? Efendim slogan atılıyor da beyefendiler rahatsız oluyorlar. İyi de o sloganlar boşuna atılmıyor ki orada, bir nedeni var. Sormuyor nedenini. Passolig’i kaldıracağız herkes özgürce maça gidebilecek, istediği sloganı da atabilecek.

“YÖK BELASINI KALDIRACAĞIZ”

Üniversite öğrencileri, mezun oluyorsunuz, kaymakam, vali oluyorsunuz. Polis oluyorsunuz, doktor oluyorsunuz. Ama üniversitedeyken sizi yönetimin dışında tutuyorlar. Biz YÖK belasını kaldıracağız ve öğrencilere üniversite yönetiminde söz ve karar imkanı sağlayacağız. Sizin söz hakkınız olacak.

Mevsimlik tarım işçileri hepsi sigortasız çalışıyor, tamamının sosyal güvencesini sağlayacağız.

“SON SINIF ÖĞRENCİLERİNE LİSEKART GETİRECEĞİZ”

Lisekart. Aile sigortası kapsamında lise öğrencileri, son sınıf öğrencilerine lisekart getireceğiz, tamamını sosyal devlet karşılayacağız.

“İKİNCİ ÖĞRETİM HARÇLARINI KALDIRACAĞIZ”

Ve atama bekleyen öğretmenler. İkinci öğrenimde harçlarınız var onları da kaldıracağız. Eğitimi parasız yapacağız. Göreceksiniz gençler için düşündüğümüz her şey aslında ülkenin geleceği için düşündüklerimizdir. Sizin için aldığımız her karar ülkemizin geleceği için alınmış bir karardır.

“BİRİSİ GELİP SİZE, “İNANÇ ÜZERİNDEN SİYASET” YAPARSA BİLİN Kİ…”

Ve gençler sakın tuzağa düşmeyin. İster üniversitede, ister meydanda, ister caddede eğer birisi gelip size, “inanç üzerinden siyaset” yaparsa bilin ki o bu ülkeye en büyük ihaneti yapan insandır. Yine birisi gelir “etnik kimlik üzerinden” siyaset yaparsa o kendi ülkesini seven birisi değildir. Ayrıştırıcıdır bölücüdür.

Ve bir başka konu. Yaşam tarzı. Herkesin yaşam tarzına saygılı olacağız. Herkesin inancına saygılı olacağız. Bunları siyasette kullanılan araçlar olmaktan çıkaracağız. Etnik kimlik üzerinden, inanç üzerinden, yaşam tarzı üzerinden siyaset. Bunları kabul etmeyin. Ülkenin dünya kadar sorunu var. Onlara odaklanın. Ama şunu unutmayın, herhangi bir yurttaşımız inancı dolayısıyla ötekileştiriliyorsa onun sorununu çözeceğiz. Etnik kimliğinden ötürü ötekileştiriliyorsa eşit yurttaşlığı savunuyoruz diyeceğiz.

Daha önce bu salonda 19 nisan 2015’te “yaşanacak bir Türkiye” adıyla seçim bildirgemizi açıklamıştık. Bunu açıkladıktan sonra yurtiçi ve yurtdışında ciddi yankıları oldu. CHP’nin ürettiği politikalarının çok önemli olduğu, tutarlılığı pek çok çevre tarafından vurgulandı. Çünkü seçim bildirgesiyle biz, var olan sorunları çözmeye yönelik ciddi öneriler üretmiştik.

“HEMEN HEMEN BÜTÜN SİYASİ PARTİLER ÖRNEK ALDILAR”

Bizim seçim bildirgemizi hemen hemen bütün siyasi partiler örnek aldılar. Bunu da alacaklar göreceksiniz. Örnek aldılar diye üzülmüyoruz, tam tersine mutluluk duyuyoruz. Bu şunu gösteriyor demek ki ülkenin sorunlarını en iyi analiz en iyi çözüm üreten parti CHP’dir. Demek ki devlet yönetiminde en iyi kadrolar CHP’de var. İktidar olduğumuzda diyorlar ya CHP’nin kadroları var mı, evet CHP’nin kadroları var. Eğer bu seçim bildirgesini diğer partiler bizi örnek alıyorlarsa, bundan gurur duyuyoruz.

“HER KURUŞUN HESABINI YAPTIK”

Ve biz ayrıca sadece üreten değil hakça bölüşen bir stratejiyi de izledik. Bir şey daha politikamızı açıkladık önce “kaynak nerede nerede” diye sordular. Onlar da baktılar ki kaynak var, “en iyisi biz alalım biraz değiştirip bunu uygulamaya koyalım” dediler. Seçim bildirgelerimizin ne kadar büyük bir ciddiyetle hazırlandığını gösteriyor bu. Her kuruşun hesabını yaptık. Uygulanması mümkün olmayan bir projeyi asla gündeme getirmedik.

“KOALİSYON KURULACAKTI KİM ENGEL OLDU?”

Şu soru akla gelebilir. Beş ay önce bildirgeyi açıkladık. 7 Haziran’da sandığa gittik. 1 Kasım’da gidiyoruz, neden? Hangi gerekçeyle gidiyoruz? Birinci soru bu. İkinci soru, kim engel oldu buna? Koalisyon kurulacaktı kim engel oldu?

Önce şunu söyleyeyim. Düne kadar hep milli irade milli irade derlerdi. Biz de saygılıyız. Hiçbir zaman sandıktan çıkan oylara saygısızlık etmedik. Halk kimi iktidara taşıdıysa ona saygı gösterdik. Ama demokrasinin gereği olarak varsa bir yanlışları onları gündeme getirdik. Haksızlıkları gündeme getirdik. Bu bizim görevimizdi. Bütün ülkelerde iktidar vardır, ama sadece demokrasilerde muhalefet vardır.

Seçimden çıkan sonuç… Bir, halk diyordu ki ben başkanlık sistemini kabul etmiyorum, tek adam yönetimini de kabul etmiyorum. İkinci sonuç, 13 yıldır tek başına yönetiyorlar Türkiye önemli bir noktaya geldi, ciddi sorunları birikti, oturun kendi aranızda anlaşın ve ülkeyi yönetin. Peki bunu en iyi okuyan parti hangisi?

“OYUNA SAYGI GÖSTERDİK, HEMEN SEÇİM DEMEDİK”

Buradan bütün yurttaşlarıma söylüyorum. Sizin oyunuzu yani milli iradeyi, yani sizin hedefinizi en iyi okuyan parti CHP’dir. Oyuna saygı gösterdik, hemen seçim demedik. Ülkenin biriken sorunları var. Bakın bu seçimde sloganımız “Önce Türkiye” biz bir sonraki seçimi düşünmedik hiçbir zaman. Türkiye ciddi sorunlarla karşı karşıya ve bu sorunların önemli bir kısmı bir partinin çözebileceği sorunlar değil. En iyi okuyan biziz, mütevazı değiliz. En iyi okuyan bizsek sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyun ve öyle oy kullanın.

Bu süre içinde MYK’nın il başkanlarını, belediye başkanlarını topladık, çıkan sonucu değerlendirdik. Ve yeni bir anlayışla yol almamız gerektiğini düşündük. Madem ki vatandaşımız, “gerginliklerden uzak durun, siz kavga ediyorsunuz zararı biz çekiyoruz” diyorsa, o zaman yeni bir anlayışı egemen kılmamız lazımdı. Bu toplantılardan sonra dedik ki, “evet ülkenin koalisyona ihtiyacı var.”  14 madde halinde koalisyon ilkelerini belirledik ve paylaştık. Dedik ki “bakın bizim ilkelerimiz bunlar. Sizler de koalisyon yanaysanız sizler de belirleyin. Kimin kiminle koalisyon kuracağı değil, hangi ilkelerle kurulacağı önemli.”

“MHP’NİN MALUM NEDENLERİYLE BU GERÇEKLEŞMEDİ”

Ve şunu da söyledik: “Bizim gönlümüz, yüzde 60’lık blokun ki 292 milletvekili ediyor, hükümet olmasıdır.” Bunu da paylaştık. Ama siz de biliyorsunuz, vatandaşlarımız da biliyor. MHP’nin malum nedenleriyle bu gerçekleşmedi. Daha sonra görev Sayın Davutoğlu’na verildiğinde, sayın Davutoğlu geldi. Biz bir ilki daha gerçekleştirdik. Dedik ki “14 ilkeden yola çıkıyoruz, 5 temel sorunu var. Bunları çözmemiz lazım. Eğer bunları yapabiliyorsak koalisyonu kuralım.” Kendilerine bütün ayrıntıları anlattık. Öyle  30 -35 gün değil, YAŞ ve bayramın girmesi nedeniyle koalisyon görüşmelerinin süresi 10 gündür.

“KOALİSYON HÜKÜMETİ NEDEN KURULAMADI?”

Sonra dediler ki “üç aylık seçim hükümeti kuralım.” Biz bunu kabul etmedik. Milli iradeye duyduğumuz saygı nedeniyle kabul etmedik. O zaman seçim ne olacak? Seçimden sonra aynı tablo çıkarsa bir daha mı uzlaşamayacağız? Bunu gayet açık şekilde ifade ettik. Koalisyon hükümeti neden kurulamadı. Neden kurulamadı? Biliyorsunuz herhalde? Bilmiyor musunuz?

“SARAY’DA OTURAN ZATIN BASKISINI OMUZUNDA, SIRTINDA, DÜŞÜNCESİNDE HİSSEDİYORSA O KİŞİ LİDER OLAMAZ”

Eğer bir siyasi lider, özgür iradeye sahip değilse, eğer bir siyasi lider kendi iradesini bir başka iradeye ipotek ettiyse o lider koalisyon kuramaz ve o ülkeyi yönetemez. Tablo bu.

Saray’da oturan zatın baskısını omuzunda sırtında düşüncesinde hissediyorsa o kişi lider olamaz. Lider vesayeti reddeden kişi demektir. Özgürce karar alan kişi demektir. Arkadaşlarıma söyledim, “görüşmelerde ne soruyorlarsa bütün samimiyetinizle cevap verin.” Ve görüşmelerin tamamını tutanaklara aldık. Çünkü biz zaman zaman bize yöneltilen iftiralardan çok rahatsızdık. Bakın tutanakları aldık kimse bize yönelik eleştiri dile getirmiyor. Varsa eleştiri, bizim söylediklerimiz kamuoyunu rahatsız edecek söylemlerse zaten çoktan paylaşırlardı. Bu nedenle koalisyon gerçekleşmedi.

“MİLLİ İRADEYİ BİR KİŞİNİN DUDAĞINDAN ÇIKAN SÖZ OLARAK
KABUL EDİYORLAR”

Ülkenin cumhurbaşkanı meydan meydan dolaşıp “400 vekil verin, vermezseniz bu tablo çıkar” dedi. Toplumun önüne acı kan ve gözyaşı şantaj malzemesi olarak konmuştur. Şimdi buradan, bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. CHP olarak biz üstümüze düşen görevleri yerine getirdik, kıl payı kadar saygısızlığımız yoktur. Ama onlar senin iradeni kabul etmediler. Önüne bir şantaj tablosu koydular, ya oy verirsin ya ben hep seçime giderim diye. Çünkü onlar milli iradeyi bir kişinin dudağından çıkan söz olarak kabul ediyorlar. Ben milli iradeyi senin iraden olarak kabul ediyorum.

“EĞER KOALİSYON KURULSAYDI EMEKLİLERİMİZ İLK İKRAMİYELERİNİ ALMIŞ OLACAKLARDI”

Eğer koalisyon kurulsaydı. Geçen kurban bayramında emeklilerimiz ilk ikramiyelerini almış olacaklardı. Halka ne söz verdiysek, tamamını kendilerine söyledik. Bunlar bizim olmazsa olmazlarımızdır. Ne veriyoruz emekliye zaten? Asgari ücretliye ne veriyoruz? Bizi işverenlere şikayet ettiler, CHP’ye niye karşı çıkmıyorsunuz diye? Aslında iktidarsız olan bir iktidar, tablo bu.

“NEDİR O BEŞ TEMEL SORUN?”

Bir ilki daha başardık. Dedik ki ülkenin 5 temel sorununa çözüm üretmemiz gerekiyor. Nedir o beş temel sorun?

1. Türkiye’de demokrasinin hukukun üstünlüğü.
2. Ekonomi. 13 yılda buraya getirdiler.
3. Dış politika.
4. Eğitim, ve
5. Toplumsal barışımız yani Kürt sorunu.

Şimdi buradan diğer siyasetçilere sormak istiyorum. Bizim dışımızda, Türkiye’nin 5 temel sorununu dillendiren başka bir siyasi parti var mı? Herkes bir ucundan tutuyor. Oysa sorunu bileceksiniz. Neden bizim seçim bildirgelerimiz örnek alınıyor? Çünkü bunları yapacak kadroları yok, bilgileri yok, birikimleri yok. Bilgi birikim ve kadro sadece ve sadece
CHP’de var.

Hukukun üstünlüğü… Eğer siz 12 Eylül darbe hukukunu değiştirmezseniz hangi demokrasiden söz edeceksiniz? Darbe hukukunu tahkim ederseniz hangi demokrasiden söz edeceksiniz? Yargı bağımsızlığının olmadığı ülkede demokrasiden mi söz edeceğiz? Bir kişi konuştuğu  zaman bütün savcıların harekete geçtiği ortamda demokrasiden mi söz edeceksiniz? Lise öğrencilerinin hapse atıldığı ülkede demokrasiden mi söz edeceksiniz?

“YÜZDE 10 SEÇİM BARAJINI KALDIRACAĞIZ”

“Ben anayasaya uymuyorum, anayasayı bana uydurun” denilen bir ülkede demokrasiden mi söz edeceksiniz? Yasama yargı ve yürütme organlarının, güçler ayrılığı ilkesini getireceğiz. Yüzde 10 seçim barajını kaldıracağız, YÖK’e tamamen sona erdireceğiz. Anayasayı değiştireceğiz. Eşit yurttaşlığı getireceğiz. Hiç kimse etnik kimliğinden ötürü ötekiyim diye düşünmeyecek. Siyasi ahlak yasası getireceğiz. Her kuruşun hesabını siyasetçi vermek zorundadır.

“KESİN HESAP KOMİSYONUNU KURACAĞIZ”

Ödenen vergiyi vatandaş ödüyor. Gençlerimiz de ödüyor, otobüse binerken vergi ödüyorlar. Vergi ödüyorsam, verginin nerelere harcandığının hesabını vermek zorunda. Kesin hesap komisyonunu kuracağız.

“CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKANDAN GİZLİ ÖRTÜLÜ ÖDENEĞİ NASIL KULLANACAK?”

İki örtülü ödenek kullanan makam var. Biri cumhurbaşkanlığı, biri başbakan. Cumhurbaşkanı, başbakandan gizli örtülü ödeneği nasıl kullanacak? Ne için kullanacak? Aklınız kabul ediyorsa bir sorun yok. Ya böyle bir şey olmaz diyorsanız elinizi vicdanınıza

“TAMAMINI ÇÖP SEPETİNE ATACAĞIZ”

Bu garabete beraber son vereceğiz. Can ve mal güvenliğinin olmadığı bir yerde üretim olmaz. Demokrasinin olmadığı bir yerde üretim olmaz. İş adamının elinde vergi sopasıyla üretim olmaz. Makul şüpheyle iş adamını, öğrenciyi, genci içeri atacaksın. Dosyaya gizlilik kararı koyacaksın, avukat savunamayacak. Kaldıracağız bunları. Tamamını çöp sepetine atacağız.

Benim insanım neden üçüncü sınıf demokrasiye layık olsun? Neden bu ülkenin insanları düşüncelerini özgürce dile getirmesinler? Düşünceyi kabul eder etmeyiz, ama mutlaka birinci sınıf demokrasiyi getireceğiz.

“BU SEÇİMLERDE CHP’YE OY VERMEK ZORUNDASINIZ”

Ayrıca eğer Türkiye bölgesinde ve dünyada saygınlık kazanmak istiyorsa birinci sınıf demokrasiyi getirmek zorundadır. Yabancı sermaye Türkiye’den kaçıyor. Neden? Mal güvenliğimiz yok. Hatta bazı Türk işadamları şirketlerinin merkezlerini yabancı ülkeye taşıdılar. Buradan iş dünyasına da sesleniyorum. Bu seçimlerde CHP’ye oy vermek zorundasınız. Üretmek istiyorsanız, çalışmak istiyorsanız, düşüncelerinizi özgürce dile getirmek istiyorsanız oy vermek zorundasınız. Ha vermeseniz ne olur? Bize bir şey olmaz, biz maaşımızı alırız. Nasıl olsa vergiyi sen ödüyorsun, dert senin derdin olacak. O derdi çözmek istiyorsan, demokrasi istiyorsan CHP iktidarında CHP’yi açık yüreklilikle açık net eleştirme özgürlüğüne kavuşmak istiyorsan oyunu CHP’ye vereceksin.

EKONOMİ

Bunlar bunu görmüyor, göremiyorlar. Türkiye ekonomisi “orta teknoloji” ve “orta gelir” tuzağına yakalanmış durumdadır. 10 bin Dolar olan kişi başına milli gelir 9 bin dolara düştü. Teknoloji? İleri teknoloji yok. Katma değeri yüksek ürün yok. Üretemiyoruz, çakıldık kaldık. Güven endeksi yerlerde sürünüyor, güvenmiyorlar. Türkiye iyi yönetilmediği için, iki başlı bir yönetim olduğu için Türkiye toparlanamıyor. Toparlamak mı istiyorsun adres belli. Adres CHP.

Bakın size Haziran 2015’ten rakamlar vereyim.

Tüketici kredisi ve Kredi kartı borcu: 396 milyar TL.
Bankalara borcu bulunan vatandaş sayısı: 24 milyon 800 bin. Bunun adı iyi ekonomi mi?
Bankaların takibe aldığı kişi: 2 milyon 600 bin. İcra dairelerinden kaçıyor bunlar, yakalanıp içeri atılmayalım diye.
Son 7 yılda vatandaşların Tüketici kredisi ve kredi kartları için bankalara ödediği faiz: 205milyar TL.

“DOLAR 3 LİRAYI GEÇTİ, KİM İKTİDARDA?”

Ne diyorlardı? Sakın ha CHP’ye oy vermeyin, iktidar olursa dolar fırlar. E dolar 3 lirayı geçti, kim iktidarda? CHP’ye oy vermeyin sakın faizler fırlar… E faizler fırladı kim iktidarda? Biz bunları biliyorduk. Kendisi sorun olan bir siyasal iktidar sorunlara çözüm bulamaz.

“EKONOMİDE EN İYİ KADROLAR BİZDE”

Vatandaş borç batağında. Kim borç batağından kurtaracak? Bir daha sorayım vatandaşı kim kurtaracak? Buradan tüketici kredisi ve kredi kartı borcu dolayısıyla sizin omuzlarınıza yüklenen faizlerin en az yüzde 80’ini silme sözü veriyorum. Diyorlar ya nasıl? Şimdi diyemiyorlar. Biz dünya uygulamalarına da baktık, hiç endişe etmeyin. En az yüzde 80 diyorum.  Ekonomide en iyi kadrolar bizde. Türkiye’yi krizden çıkaran kadrolar şu an CHP’de.

“EĞER SEN BORCUN DAHİ OLSA HASTANELERDE İNSANCA TEDAVİ OLMAK İSTİYORSAN, OY VERECEĞİN TEK PARTİ VAR CHP”

Esnaf kardeşim, o da beni dinlesin. Çalışıyor, emekli oluyor. Emekli maaşıyla geçinemiyor, dükkanda devam edecek. Vay sen misin devam eden, sosyal güvenlik destek primi kesiliyor. Esnaf kardeşim, maaşını tam almak istiyorsan oyunu CHP’ye vereceksin.
Prim borcu olan esnaf… Sağlık hizmeti alamıyor yasak. Böyle bir kanun çıkardılar. Eşine de bakmıyorum diyor. Eğer sen borcun dahi olsa hastanelerde insanca tedavi olmak istiyorsan, oy vereceğin tek parti var CHP.

“CUMHURİYET TARİHİNİN EN BÜYÜK BÜROKRATİK DEVRİMİNİ YAPACAĞIZ”

Buradan bürokrasi konusunda yapacağımız bir değişiklikten söz ediyorum. Cumhuriyet tarihinin en büyük bürokratik devrimini yapacağız. Bir iş veren düşünün. Yanında çalıştırdığı işçiler için beyannameyi SGK’ya veriyor. Vergiyi gelir idaresine, işçilerin beyanlarını da veriyor. Esnaf da iki ayrı yere veriyor. Niye iki ayrı yere veriyorlar? Milyonlarca kağıt harcanıyor. Milyonlarca harcamalar yapılıyor. Biz bütün gelirleri sadece ve sadece gelir idaresi başkanlığının toplayacağı bir düzenleme yapacağız. En büyük kağıt tasarrufunu gerçekleştirmiş olacağız. Bir yere muhatap olacaklar.  Yeminli mali müşavirler, muhasebeciler sizin de eliniz rahatlayacak.

“MAZOTU SADECE DOLARDAKİ ARTIŞ NEDENİYLE 1 LİRA 80 KURUŞTAN VERECEĞİZ”

Ve çiftçi kardeşim. Ekonomide biliyorum sorun olduğunu. Mazotu sana 1,5 liradan vereceğimizi söylemiştim. Çiftçi kayıt sistemine göre. Kimin ne kadar ekeceği, ne kadar yakıt kullanacağı belli. Buna göre mazotu sadece dolardaki artış nedeniyle 1 lira 80 kuruştan vereceğiz. Her kuruşu hesaplıyoruz.

Bugüne kadar orman köylüsüyle ilgili hiçbir şey denmedi. Kişi başına gelirin en az olduğu kesimdir orman köylüleri. orman genel müdürlüğü kaçak işçi gibi çalıştırır onları. Bu uygulamaya son vereceğiz, orman genel müdürlüğü seni çalıştıracak, sigortalı yapacak ve sen çalışacaksın ve zamanı geldiğinde emekli olacaksın. San bu hakkı biz vereceğiz.

Bir ülke nasıl güçlü olur? Bir ülkenin gücü üretmesiyle olur. Eğer üretmiyorsanız güçlü Türkiye olmaz. Tüketen hiçbir toplum güçlü olmamıştır. Saygınlık kazanmamıştır.

Birinci soru şu… Türkiye nasıl rekabetçi bir ülke olacak? Üreterek. İki, uluslararası alanda güçlü olması için neyi üretmesi gerekiyor? Katma değeri yüksek ürün üretmesi gerekiyor. Soru üç, katma değeri yüksek ürünü nasıl üreteceğiz? Türkiye’yi bilgi toplumuna taşıyarak öğreteceğiz. Soru, bilgi toplumuna nasıl taşıyacağız? Üniversiteleri bilgi merkezi haline dönüştürerek. Neden YÖK’ü kaldıracağız diyoruz, üniversitelerde her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı her görüşün özgürce dile getirildiği mekanlar haline gelmesi lazım.

Bizim bir projemiz var. KOBİ’lere ve esnafa, sigorta ve prim borcu olmayanlara ödediği vergi ve sigorta primi kadar sıfır faizli kredi açacağız. Alacak, işini büyütecek. Bütün işveren kardeşlerim dinlesinler. Bir tahsilat sorunu kalkacak. İki, kayıt dışı kalkacak. Üç, yatırım artacak. Krediyi alıp ne yapacak, yatırım yapacak. Dört, işsizlik azalacak. Yatırım yapınca işsizlik azalmış olacak. Beş, devlet daha az borçlanacak ve faiz ödemeyecek. Bir taşla üç kuş değil, beş kuş.

“EĞİTİMSİZ BİR TOPLUMUN DEMOKRASİYİ YAKALAMA ŞANSI YOKTUR”

Üçüncü sorun alanımız eğitim, milli eğitim. Ne kadar milli onu bilmiyorum. 12 yılda 13 kez eğitim politikaları değişmişse orada millilikte sorun var. Bakın şuradan söylüyorum, hiçbir anne ve baba bu eğitim sisteminden memnun değildir. Bir sefer anne baba çocuğunu hangi okula göndereceğin bilmiyor. Çocukların neyi nasıl okudukları da belli değil. Velilerin isyanlarını zaman zaman görüyoruz. Eğitim aklın özgürleşmesi demektir. Eğitim dünyayı iyi okumak demektir. Eğitim bir ülkenin geleceği demektir. Eğitimsiz bir toplumun demokrasiyi yakalama şansı yoktur.

“ÜÇÜNCÜ SINIF YURTTAŞ KONUMUNA GETİRİLDİ ÖĞRETMENLER”

Hele öğretmenler… Üçüncü sınıf yurttaş konumuna getirildi öğretmenler.  Toplumun lideri ve önderi olacak öğretmenler. Gençlerimize iyi eğitim vermiyoruz… OECD PİSA sonuçlarına göre bizim çocuklarımız matematik, okuma becerisi ve fen alanlarında en sonlarda.

“ANKARA’DAKİ BEYLER ÖĞLE YEMEĞİ YER, TAŞRADAKİ ÖĞRETMENE YASAK. NİÇİN YASAK?”

Taşımalı eğitime son vereceğiz. Nerede öğrenci varsa, öğretmen orada olacak. Tam gün eğitim yapacağız, tam gün. Çocuk öğle yemeğini okulda yiyecek, beslenme çantası değil. Öğretmeniyle beraber oturacaklar, ücretsiz yemeklerini yiyecekler. Sonra okullarına devam edecekler. Ankara’daki beyler öğle yemeği yer, taşradaki öğretmene yasak. Niçin yasak? Çocuklarımızı teslim ettiğimiz kişidir öğretmen. Boşuna demiyoruz, öğretmeni toplumun lideri yapacağız diye.

“HER YIL EN AZ 15 BİN ÜNİVERSİTE BİTİREN ÇOCUĞUMUZU YURTDIŞINA DOKTORAYA GÖTÜRECEĞİZ”

YÖK’ü kaldıracağımızı söyledim. O beladan kurtaracağız. Her yıl en az 15 bin üniversite bitiren çocuğumuzu yurtdışına doktoraya götüreceğiz. Bu politikayla beş yıl, sonra Türkiye çok farklı bir noktaya gelecektir. Biz şu hedefi güdüyoruz. Şu anda insani gelişmişlik endeksinde Türkiye 69’ncu sırada, biz yirmi yıl içinde Türkiye’yi ilk yirmiye sokmak istiyoruz. Amaç ne? Türkiye’yi uygar dünyanın parçası haline getirmek.

Okul aile birlikleri. Onlarla da toplantı yaptık. Bir dokunun bin ah işitirsiniz. Yasal statüye kavuşturacağız. Öğretmen ve aile bir arada çocukları yönetecekler. Okulu da beraber yönetecekler.

“İMAM HATİPLERİ AÇAN PARTİ CHP’DİR”

Özellikle bir kesimin beklediği, zaman zaman bize suçlama olarak yöneltilen İmam hatipler… Hep bize diyorlar ki, CHP gelecek imam hatibi kapatacak. Hayatımda duyduğum en büyük iftiralardan birisidir. Hiç kimse şunu unutmasın, imam hatipleri açan parti CHP’dir. Orada okuyan çocuklarımız bizim çocuklarımız. O çocukların da öğle yemeklerini okullarında yemesini isteriz, oradaki öğretmenlerin de toplumun lideri olmasını isteriz. Hiçbir okulun bir siyasi partinin arka bahçesine dönmesini kabul edemeyiz. Bizim imam hatipleri kapatma gibi bir düşüncemiz asla ve asla yoktur.

Sayın Davutoğlu geldiğinde de söylemiştim, dış politikanın 180 derece değişmesi gerekir.  Biz Cilvegözü’nü unutmadık. Biz Reyhanlı’yı unutmadık. Niğde’yi unutmadık. Biz Suruç’u unutmadık. Tamamı yanlış dış politikanın bedelidir. Bu dış politikanın değişmesi lazım.

“SURİYE POLİTİKASININ YANLIŞLIĞINI ANLATAN BİR MEKTUBU
24 AĞUSTOS 2012’DE DÖNEMİN BAŞBAKANINA GÖNDERDİM”

Suriye konusu… İki milyonu aşkın mültecimiz var, onlara bakıyoruz. Suriye’de barışı inşa ettikten sonra, Suriyeli kardeşlerimizi göndereceğiz. Bunu hemen çarpıttılar. Evet göndereceğiz, Suriye’de barışı sağlayacağız. Suriye’de de Ortadoğu’da da barışı sağlayacağız. Yurtta sulh, cihanda sulh. Kural budur. Suriye politikasının yanlışlığını anlatan bir mektubu 24 ağustos 2012’de dönemin başbakanına gönderdim.

“BUGÜN AĞIR AĞIR DÖNÜŞ YAPMAYA ÇALIŞIYORLAR”

Bize dediler ki “hayır biz bildiğimizi okuruz.” Bugün ağır ağır dönüş yapmaya çalışıyorlar. Sanki beylerin gücü yetkisi var da bunu yapacaklar. Şimdi onu kaybettiniz, trenden ayrıldı Türkiye. Kuzey Irak dışında hiçbir yere mal satamıyoruz. Böyle bir dış politika olabilir mi? Herkesle kavgalı bir Türkiye. Herkesin içişine

“ONLARIN İÇİŞLERİNE DOĞRUDAN MÜDAHALEYİ ASLA KABUL ETMİYORUZ”

Sana ne Mısır’dan kardeşim sana ne. Biz demokrasiyi savunalım, kim baskı yapıyorsa eleştirelim. Ama onların içişlerine doğrudan müdahaleyi asla kabul etmiyoruz. Doğru değil. sözde biz oyun kurucu olacaktık, hadi buyur git bakayım Ortadoğu’ya. Beş ülkede büyükelçimiz yok. Cumhuriyet tarihinde bir ilktir. Biz gönderiyoruz, onlar almıyorlar. Türkiye’yi bu hale soktular. Ürettiğimiz ürünleri satamıyoruz.

“Yurtta sulh cihanda sulh” Atatürk’ün sözü. Ömrünün büyük kısmı savaş meydanlarında geçmiştir. Savaş ve savaşın getirdiği acımasızlığı en iyi bilen kişi odur. O savaşın yarattığı atmosferi çok iyi bildiği için yurtta barış dünyada barış demiştir. Ama şimdi bu sözcüğün içi bile boşaltılmaya başlandı. Avrupa Birliği, tamamen unuttuk. Yurtdışındaydım, Strazburg ve Brüksel’de yetkililerle görüştük. Bizim taşıdığımız bütün kaygıları onlar da taşıyorlar.

Biz espri için de soruyoruz ya “ne olacak bu memleketin hali” diye, inanın onlar da soruyorlar. Şimdi ağır ağır U dönüşü başladı. AB yetkililerine şunu söyledim, “Türkiye 2 milyon mülteciyi alarak görevini yaptı. Ama siz sesinizi kestiniz, Türkiye’yi sadece alkışladınız. ne zaman ki mülteciler Avrupa kapılarına dayandı, o zaman bağırmaya başladınız. Suriye’de kan akarken siz de ses çıkarmıyordunuz. Şimdi mülteciler geldiler, aman önlem alın.”
Sordular nasıl çözülür? “Önce iç savaş bitecek” dedim, “sonra yıkılan kentlerin tekrar yapılması lazım. Sonra Suriyeliler kendi ülkelerine dönerler” dedim. Ve şu cümleyle bitirdim “mülteci sorunu Türkiye sorunu değil artık Avrupa dünya sorununa dönüşmüştür” neden? Nedeni sizsiniz dedim.

KÜRT SORUNU…

İki baldırı çıplak hikayesiyle başladı. Bu sorun da bir siyasi partinin çözebileceği sorun olmaktan çıkmıştır. Daha ciddi ele alınması gereken sorundur.

Soru 1                      :
Kürt sorunu güvenlik politikalarıyla çözülür mü? Hepimiz biliyor ki çözülmez,
30 yıllık tecrübe bunu gösterdi.

Soru 2                      :
S
iyasal partilerin ilk duruşları ne olmalıdır? İlk duruşları, bütün siyasi partilerin teröre karşı ortak tavır takınmalarıdır. Ama fakat lakin olmayacak. Biz teröre, terör örgütüne de karşıyız diyecekler, korkmayacaklar.

Kürt sorununu nasıl çözeceğiz?

Toplumsal uzlaşmayla çözeceğiz. Birlikte çözeceğiz.
Dört, toplumsal uzlaşmanın merkezi neresi olacak? Onun merkezi TBMM’dir.
Soru beş, bu temel sorunu çözmek için siyasi partiler hangi ilkelerden hareketle yola çıkmalı? Onu da söyledim, samimi ve dürüst olacaksınız. Gizli kişisel bir ajandanız olmayacak. Üç, halka hesabını veremeyeceğiniz angajmanlara girmeyeceksiniz, muhalefete ve topluma bilgi vereceksiniz. Birilerinin gizli ajandası vardı, birilerinin halka hesabı veremeyeceği yükümlülüklerin altına girdiklerini biliyoruz. Tutanakları açıklayamıyorlar. Bu sorunu çözmeye talibiz, CHP dışında kimse çözemez, açık ve net söylüyorum.

“CHP DIŞINDA HİÇBİR PARTİ BU SORUNU ÇÖZEMEZ”

Sorunun çözümüyle ilgili 6 haziran 2012 yol haritasını dönemin başkanına götürdüm, elden teslim ettim. Parlamentoda uzlaşma komisyonu, parlamento dışında akil adamlar, oturup çalışmalıyız. Kabul etmediler, kanun teklifi verdik. Onu da kabul etmediler. Sorunun çözümüyle ilgili bizim kadar çalışan, emek harcayan, yol yöntem öneren ikinci bir parti yoktur. Bu sorunu kim çözer? Açık net söylüyorum, CHP dışında hiçbir parti bu sorunu çözemez.

Neden biz çözeriz? Bizim gizli ajandamız yok. Bizim halka hesabını veremeyeceğimiz angajmanlara girme düşüncemiz yok. Biz bu ülkenin kurucu partisiyiz, bayrağımız ortak ve bu sorunu çözeceğiz.

“ŞEHİDİN OLDUĞU HER EVE ATEŞ DÜŞÜYOR”

Bugün müziğimiz yoktu, şehitlerimiz olduğu için. Şehidin olduğu her eve ateş düşüyor. Anneler ağlıyor. Düne kadar ne söylüyorlardı, bugünkü tablo ne? Ben şehit yakınları ve gazilerle zaman zaman bir araya geliyorum. Hep şikayet ediyorlar, bir protezi almak için ne tür zorluklarla karşılaştıklarını bana anlatıyorlar.

“MİLLETVEKİLLERİNİN SAĞLIK HAKLARI NEYSE AYNI HAKLARI GAZİLERE TANIYACAĞIZ”

O gazi kardeşlerime sesleniyorum. CHP iktidarında milletvekillerinin sağlık hakları neyse aynı hakları size tanıyacağız. Hatta mümkün olsa daha ilerisini sağlamak zorundayız. Bu ülke için canını bedenini veren insandan ne fedakârlık bekliyoruz? Her şeyden tasarruf edilir, gazinin taleplerinden, şehit yakınlarının taleplerinden tasarruf edilmez. Hepimizin onlara minnet borcu var. ve yine şikayet ediyorlar, derdimizi anlatacak makam bulamıyoruz diyoruz. beni iyi dinlesinler, başbakanlığa bağlı, şehitler ve gaziler yüksek kurulu oluşturacağız. Ve bütün sorunlar buradan çözülecek. Öyle kapı kapı kimse dolaşmayacak.  Bu kadar açık ve net. Tedavi mi? Kapı kapı dolaşmak yok, dert anlatmak yok. Milletvekili nereye gidiyorsa aynı haklar sağlanmış olacak.

Beş sorun alanı birbiriyle bağlantılıdır. Toplumsal barışı sağlayamazsanız, ekonomide, dış politikada sorunlar çıkar. Dış politikayı sağlam temele oturtamazsanız, ekonomide, AB’de sorunlar çıkar. Siz eğitim sorununu çözemezseniz, dünya lideri Türkiye’yi yaratamazsınız. Bütün bunlar hepsi iç içe geçen mekanizmalar. Beş sorun alanını bizim kadar açık ve net ortaya koyan ikinci bir parti yoktur. Sizin önünüze bir siyasetçi geldiğinde ona şu soruyu sorun. Türkiye’nin beş temel sorununu sayın kardeşim deyin. Biz bütününü görmek zorundayız.

“CHP İKTİDARININ İLK YÜZ GÜNÜNDE NE YAPACAĞIZ?”

Emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramlarında birer maaş ikramiye verilmesine dönük düzenleme yapılacak
Aile Sigortası Kanunu TBMM’den çıkacak. Hiçbir ailenin geliri 720 liradan az olmayacak.
Kamuda taşeron işçiliğe son verilecek, mevcut taşeron işçiler kadroya alınacak.
Kredi kartı ve tüketici kredisi borçlarında faizlerin en az % 80’inin silinmesine dönük düzenleme yapılacak.
Siyasi Ahlak Yasası çıkacak.
TBMM’de Kesin Hesap Komisyonu kurulacak. Siyasiler vatandaştan topladığı her kuruşun hesabını verecekler.
Passolig uygulaması kalkacak. Her gencimiz maçlara istediği gibi girecek.
Üniversite mezunlarının okurken aldıkları kredilerin faizleri silinecek ana para geri ödemesi iş buluncaya kadar ertelenecek.

İLK BİR YILINDA…

Çiftçiye mazot 1 lira 80 kuruşa verilmeye başlanacak.
Asgari ücretin vergisi kalkacak net asgari ücret 1500 Liraya çıkacak.
Esnafın emekli aylığından kesilen Sosyal Güvenlik Destek Primi kaldırılacak.
Yüzde 10 Seçim Barajı kalkacak.

Bir yıl içinde öğrencilerin yurt sorunu çözülecek.
Teşvik sistemi değişecek. Katma değeri yüksek üretimi özendiren sektörel teşvik politikası uygulanacak.
Vergi ve sigorta prim borcu olmayan KOBİ’lerin, ödedikleri vergi ve sigorta primi kadar sıfır faizli krediye erişimini sağlayacak düzenleme çıkarılacak.
Vahidi fiyat uygulamasına son verilecek, orman köylüsü sigortalı işçi statüsüyle çalıştırılacak. Böylece emeklilik hakkı kazanacak.

=================================

Dostlar,

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,  1,5 saat süren bir konuşma ile Partisinin
1 Kasım 2015 seçim bildirgesini kamuyoyuna açıkladı. HÜRRİYET, oldukça kapsamlı bir özet verdi. (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/30195510.asp)

Umut veren bir program.. Yapılabilir pek çok vaat içeriyor.
Ülkemize hayırlı olsun diliyoruz..
Türkiye’yi AKP belasından kurtaracak her adım, her girişim desteklenmelidir.

SEÇİM İŞBİRLİĞİ için ne yazık ki GEÇ oldu..
Keşke yapılabilseydi.. Altın bir fırsat kaçırıldı.
Şimdi hedef seçime katılımı artırarak AKP’nin oy oranını düşürmekte..

7 Haziran’da seçime aktılmayan 9,1 milyon seçmenin yarısı bu seçimde CHP’ye oy verse CHP 1. parti bile olabilir, olmalı!

Sevgi ve saygı ile.
01 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

14 sayfalık pdf biçimi :. 1_Kasim_2015_secim_bildirgesi

GAZİLER ve FANTOM (HAYALET) AĞRILARI..


GAZİLER ve FANTOM (HAYALET) AĞRILARI..

 

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Sayın Koray Gürbüz‘ün AYDINLIK Gazetesinde 29.9.2015 günü yayımlanan, bir Gazimizden kalkarak aktarılan “Hayalet Uzuv Sendromu” başlıklı yürek yakan makalesinde dile getirdikleri gerçektir ve abartılı değidir. Bir hekim olarak yabancı olmadığımız bir sorundur. Değindiğimiz makale (https://ahmetsaltik.net/2015/10/01/hayalet-uzuv-sendromu-ve-bize-dusundurdukleri/)
bizi bu yazıyı yazmaya zorladı.

*****

Fantom / Hayalet ağrıları, bu hastalarımızın yakasını bırakmamaktadır. Bilindiği gibi Fantom “hayalet” anlamına geliyor ve sesten hızlı uçan bu uçaklar, önce bir noktadan “sessizce” (!) geçiyorlar, denk gelirse o anda görülebiliyorlar. Motorlarının gürültüsü, kendileri gözden yittikten sonra duyuluyor. Böylelikle, gökyüzünde uçak yokken (!), uçak gürültüsü algılanmış oluyor. Bu bir sanrı (hezeyan) değil, gerçek. Salt Gaziler için değil, başkaca tıbbi nedenlerle de (trafik kazası, iş kazası, tümör, sigara içimine bağlı Buerger hastalığı ürünü damar tıkanıklığı.. gibi) özellikle bacakların (kolların da!) kesilmesinden sonra, dayanılmaz ağrılar sürebiliyor!

Öyle ki, sigaraya bağlı Buerger hastalığı yüzünden gelişen damar tıkanıklığı yüzünden hastalar dayanılmaz ağrılar duyumsar ve an gelir, bacaklarının / kollarının kesilmesi için adeta yalvarırlar! Ne var ki o dayanılmaz ağrılar sürer gider.. Merkezi sinir sisteminin (Beynin) koşullanmasına bağlı gelişen bu sanrısal ağrı yolaklarının (pathway) kırılması  (sönümlendirilmesi), uzun süreli ciddi psikiyatrik – psikolojik rehabilitasyonu gerektirebilir.

Bu bakımdan, Gazilerimizin ve benzer durumdaki hastalarımızın bu yakıcı süreğen (kronik) sorununu iyi kavramak ve başetmeleri için tam aile desteği, tıbbi destek… sağlamak gerekir.

*****
Hal böylesine çok boyutlu ve yürekleri sızlatan nitelikte iken,

– Askerlik yan gelip yatma yeri değildir..
– Bu mesleğin fıtratında ölüm var..
– Şehitler.. birkaç kelle..
– Birkaç Mehmet öldü diye Meclisi toplayacak değiliz..
– Ahlakı bozuk şehit babası..

gibi çok incitici / aşağılayıcı  sözleri Başbakan – 12. CB RT Erdoğan, eski M.E. Bakanı Hüseyin Çelik gibi AKP’li üst düzey yöneticilerin ağzından duymak kahredicidir. Ulus olarak acımızı katlamaktadır.

Bu tür olumsuz (patolojik) davranış sahiplerine bir nebzecik olsun empatik (özdeşimsel) davranabilme yetisi diliyoruz.

Şehit cenazelerinde isyan eden şehit yakınları aleyhine dava açmak / açtırmak artık sözün tükendiği yerdir, katmerli zulümdür. Bu davalar hemen geri alınmalıdır.

Erdoğan, kimi söz ve davranışları ile insanları çileden çıkarmaktadır.

Bir hakaret suçu oluşuyorsa, bunda Erdoğan’ın doğrudan tahrik gibi ağır kusuru – sorumluluğu vardır ve davalarda bu husus sanık yapılan çok sayıda insan lehine değerlendirilmeli ve yaşamın olağan akışı içinde ağır eleştiri sayılarak tazminat ve ceza yaptırımına gidilmemelidir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin de Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) dayalı “ifade özgürlüğü – ağır da olsa eleştiri hakkı” kapsamında (md. 10) kalıcı içtihat niteliği kazanan çok sayıda istikrarlı kararı vardır.

Bir devlet başkanı, özellikle kamuoyu önünde, söz ve davranışlarına en üst düzeyde özen göstermek zorundadır. Çok ağır da olsa eleştirilere demokrasi gereği dayanç (tahammül) göstermeli, hoşgörmelidir.

Erdoğan aynaya bakmalı ve artık insaf etmelidir.

Şehit ve Gazilerimizin sevgin (aziz) anıları önünde ödenemeyecek bir minnetle eğiliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
01 Ekim 2015, Ankara

Yazının pdf biçimi : GAZILER_ve_FANTOM_HAYALET_AGRILARI

Türkiye savrulurken ne yapmalıyız?..

 

92 yıllık cumhuriyetin bu kadar eziyet çektiği başka bir kaos ve karmaşa dönemi olmuş mudur sizce?.. Türkiye en son hangi dönemde bu kadar paslı bir kıskaçta tutulmuştu ki?..

Türkiye Cumhuriyeti en son hangi zamanda bu kadar pervasızca savrulmuş, yıkım ve yağma süreci yaşamış ve toplum olarak umutlarını kaybetmişti acaba?..
Osmanlı Devleti’nin kuruluş, yayılma, büyüme, zirveye çıkma, zayıflama, dağılma, bölünme, küçülme ve nihayet üç denizin ortasına sıkışma dönemlerini bir tarafa bırakalım… Çünkü konumuz eski hanedanlıklar değil… Konumuz “cumhuriyet” ve son yıllarda sürüklendiği belirsiz mecra…
Söyler misiniz; 10 milyon insanın canını dişine taktığı, “yedi düvel”le savaştığımız Kurtuluş Savaşı’nda böylesine sosyopolitik bir girdap içinde miydi ülke?..
Dört bir yandan kuşatıldığımız buhran yıllarında, Çanakkale geçilmesin diye kan terleri dökerken, ülke bu kadar çıkmazda mıydı?..
Size abartılı gelecek ama bunların hiçbirinin bugünkü kadar ulusa ve vatana gelecek korkusu yaşattığını sanmıyorum…
Çünkü savaştı onlar!.. İki seçenekli; ölüm-kalım savaşları… Yenmek uğruna, zafere odaklanmış savaşlardı onlar ve sonunda cumhuriyetin kurulması da vardı…
Dost ve düşman da belliydi o savaşlarda… Hedef de belliydi, beklenti de, mücadelenin rotası da… Tarafların, orduların içinde hainler, ajanlar, işbirlikçiler olsa da savaşların da namusu vardı…
Yıkım, yağma, ihanet!..
Peki ya yokluktan-işgale ve kurtuluştan kuruluşa geçen savaşlardan çok sonralarını nasıl sorgulamalı?..
Örneğin, Demokrat Parti iktidarının ülkeyi uçuruma sürüklediği ve cumhuriyeti erozyona uğrattığı 1950’li yıllar mı bugünlerden daha kötüydü acaba?..
Ya da terörün “sağ-sol” bahanesiyle ülkeyi iç savaşa sürüklediği 1970’ler daha mı kaotikti bugünlerden?..
Yoksa terör-darbe-işkence hattında kardeş kavgasının ne yazık ki tank sesleriyle bastırılabildiği 1980 sonrası da mı bugünlerden beterdi?..
Sanmıyorum… Çünkü siyaset kaosunun büyüdüğü 1960 ve 1980’de, sosyopolitik çıkmazlar ne yazık ki darbelerle aşılsa da, askeri düzenin yaşattığı belirsizlik bugünkü kadar sarsıcı değildi…
Ve de işkence, ölümler, sürgünler, eziyetler, hapisliklerle idamların yaşattığı acılara rağmen Türkiye Cumhuriyeti bugün olduğu kadar yıkım ve yağmayla bu kadar karşı karşıya kalmamıştı!..
Konumuz savaşlar ya da bugünlerdeki çıkmazların da temellerini atan, gericiye-bölücüye önayak olan ve demokrasinin yerle bir edildiği darbe dönemlerinin öncesi ya da sonrası değil aslında…
Savaş koşullarında bile görülmeyen belirsizliklerin ülkeyi tamamen işgal etmesidir asıl mesele… Bizi toplum olarak vuran ve hızla tüketen bu mesele, 78 milyon insanı bir belirsizlik tünelinde hızla karanlığa çekmeye devam ediyor!..
Sessiz toplumun çöküşü!..
Baksanıza; dostla düşmanın birbirine karıştığı, eski “paralel” dostun bir anda düşman olduğu, hatta “terörist” ilan edildiği ikiyüzlü bir süreçteyiz…
Baksanıza; terörizmle masaya oturulmasının ardından teröre yeniden savaş açılan ürkütücü bir dönem cumhuriyetin geleceğini adeta esir almış durumda!..
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, savaş ya da darbe koşullarında bile görülmeyen bir belirsizlik, umutsuzluk, mutsuzluk sarmalında, bir bilinmeyene doğru hızla sürükleniyor…
Hem de bu belirsizlik yalnızca iktidarın değil, onunla bir türlü mücadele edemeyen muhalefetin gözleri ve gafleti önünde yaşanıyor!!!
Özellikle son yıllarda yaşanan olaylar, çelişkiler ve siyasal takiyeler, dünyada eşi benzeri görülmemiş ilişkiler ağının utanç verici cenderesinde büyürken; sosyal, siyasal ve ekonomik buhran tuhaf bir sessizlik ve teslimiyetin bağrında ülkeyi kuşattıkça kuşatıyor…
Baksanıza; ABD Doları 6 ay içinde 2 lira 30 kuruştan 3 TL’ye yükseldi… Ülkede tepki sıfır!!! Sanayi durmuş, fabrikalarda şalterler inmiş, ekonomi rotasını şaşırmış, Türk Lirası’nın değeri yerle bir olmuş, işsizlik artmış, rantiye büyümüş, iş ve emek dünyası karanlıkta yolunu şaşırmış ama toplumsal tepki nedense sıfırrrr!..
Gafletten uyanma zamanı…
Evet; bayram sonrası iç karartıcı bir manzara çizmemden yakınıyor olabilirsiniz… Diyeceksiniz ki, rüşvet-yolsuzluk batağındaki AKP’nin halen ayakta olabildiği bir ülkede, toplumdan ne bekliyorsunuz ki?..
Hiç kuşkunuz olmasın, cumhuriyetin kuruluşu öncesinde de, 1960’tan itibaren başlayan darbe dönemlerinde de gafil ve işbirlikçi kitleler vardı…
Cumhuriyet, bugünlerde adları gerici-bölücü takımınca meydanlara verilen işbirlikçi hainlere rağmen kuruldu…
Darbeler demokrasiye aşık çevrelerin direnişiyle yinelenemedi…
O halde söyler misiniz, çoğumuzun sinerek gözün kapattığı bu tablonun girdabından nasıl kurtulacağız acaba?..
Çözüm bellidir; özellikle önemli bir genel seçim yaklaşırken, Atatürk’ün ve Cumhuriyetin kuruluş mücadelesi toplumun ışığıdır, yol göstericisidir…
O halde “düşmanımın düşmanı dostumdur” hastalığının pençesine düşen gafilleri uyandırarak, rotasından savrulan siyasetle kurtarıcı arayan kitleleri “Altıok”ta buluşturamazsak, gerici-bölücü kumpas cumhuriyete erozyon yaşatmaya devam edecek…
İşte bu nedenle cumhuriyeti var eden Aydınlanma Devrimi’ni rehber edinemezsek, iktidar ihanetindeki faşizmden de siyasal gafletteki girdaptan da kesinlikle kurtulamayız… Savrulmayın, bütünleşin, güç olun, iktidar olun…

=================================

Dostlar,

Sayın Mehmet Faraç‘a bu yazısı için teşekkür ediyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
30 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Karakteri bozuk şehit babaları…

Karakteri bozuk şehit babaları…

Oğlu doğduğunda baba 30 yaşlarındaydı…
Kasabanın hastanesinin önünde bütün gece beklemişti, sabaha karşı kadınlar “Bir oğlun oldu” haberini getirdiklerinde merdivenleri koşarak çıkıp bebeğini görmeye gitti, cebindeki elli liranın yirmisini hademelere bahşiş olarak verdi… O günlerde babalar çok hayal kurar… Bebek kız ise, süslü salonda oyun havası çalar hayalinde, beyaz gelinlikler içinde gözleri ıslak kızı ile oynar baba. Oğlansa, önemli birisi olur oğlu, çatısı ve bahçesi olan bir ev alır babasına…
*
Oğlunu şımartmamak için daha çok o uyurken sevdi… İpek gibi saçlarını okşadı, eğilip kokusunu içine çekti, üstünü örttü ve onun hastalıksız, kazasız, belasız büyümesi için dualar okudu geceleri… İlkokula başladığı gün, kendi düğünlerinden kalan son bileziği bozdurup ona çanta, defter, renkli kalemler aldılar… Ama sıra yüksek öğretime geldiğinde, ne bozduracak altın, ne avuçta para pul vardı… Genelde oğulların yazgısı babanın devamıdır, en güzel yıllarında sabahların karanlığında kalkıp yaşama savaşına katıldı o küçük bebek…
*
Bir gün… Şehrin otobüs terminalinde davullar çalıyordu… Yer gök kırmızı bayrağımızdı…  “Sevkıyat” günüydü, arkadaşları onu sevkıyat otobüsünün önünde
“En büyük asker bizim asker” diye havaya atıp tutarken, annesi ile sevgilisi gölgelere sığınıp ağladılar… Baba ağladığını belli etmedi… Yoksul aile, oğlunu vatan savunmasına gönderiyordu, gururluydu, ama yüreğinde bıçak gibi, ona iyi bir hayat verememenin acısı sızlatıyordu canını babanın…
*
Baba bu kez, oğlunun askerden dönüşünün hayallerini kurdu… Geceleri onun büyüdüğü boş yatağa kim bilir kaç kez gidip baktı… Ta ki bir gün o bebek tabut içinde kapının önüne getirilene kadar…
*
“Hangi şehidin babası bu?” derseniz, hepsinin…
Otuz şehit ailesinin öyküsünü okudum, ne kadar benzeşiyor, bu hepsi birden…
*
Kendi oğulları askerlik yapmamış, ama gemi filoları olan, külliyeler sahibi olmuş Cumhurbaşkanı o babaların kim olduğunu söyledi bize:

“Karakteri bozuk şehit babaları…”

=======================

Dostlar,

Üstad Bekir Coşkun‘un bu yazısı İNSANLIK TARİHİNE NOT DÜŞECEK kırattadır.
Mutlaka hak ettiği yankıyı bulacaktır.
Okunmalı ve okutulmalıdır, yayılmalıdır. (Uygun görülürse bizim yorumumuzla birlikte..)
İleride Edebiyat, Tarih, Ekonomi, İnsan Hakları, Hukuk, Felsefe, Siyaset Bilimi… derslerinde üniversitelerde okutulacak ve üzerinde uzunboylu tartışılacaktır..

Dileriz, bu acı olay, AKP yandaşlarının vicdanında küçücük bir uyanış doğursun öncelikle..
Daha da önemlisi, bu ağır ve bir ulusun değerlerini hoyratça aşağılayan sözlerin sahibi, bir vicdan muhasebesi yapsın ve ızdırap duyarak özür dilesin kamuoyu önünde.. Böylesine yakıcı yoksulluklar ve yoksunluklar içinde büyütülen bir evladını yitiren babanın yüreğinin yangınını değerlendiremeyen, onunla zerrece özdeşim (empati) kuramayan bir kişiliğe ne denebilir ki??

“Narsisistik kişilik bozukluğu” diyen 30 yıllık uzman doktor meslektaşımız hakkında ceza ve giderim (tazminat) davası sürüyor.. (bkz. https://ahmetsaltik.net/2015/03/19/narsistik-kisilik-bozuklugu-ve-erdogan/ ve https://ahmetsaltik.net/2015/03/19/erdoganin-akil-sagligi/). Savcı, bozukluğusözcüğünün kullanılmış olmasını dava gerekçesi yaptı! Oysa tamı tamına bu kişilik tipinin tıptaki adı aynen böyle.. “Bozukluğu” sözcüğü İngilizce “Disorder” karşılığı Türkçemize çevrilmiştir. Kullanımı tümüyle tıbbi adlandırma gereğidir. Hakaret kastı taşımadığı, taşıyamayacağı gibi, bu yönde yorumu savcının ne denli “bilgili” olduğunun da bir göstergesidir.. Dileriz bilirkişi savcıyı ikna eder..  (Bkz. ABD Psikiyatri Birliği
http://www.dsm5.org/Documents/Personality%20Disorders%20Fact%20Sheet.pdf)

EMPATİ YAPAMAMA“, “Narsisistik kişilik bozukluğu” olanların tipik özelliklerinden biri.

Umut yok…
Türkiye’nin işi çooook zor çok..

Sevgi ve saygı ile.
30 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yılmaz Özdil : KURBAN

KURBAN

Yılmaz Özdil

SÖZCÜ, 30 Eylül 2015

Teröre “kurban” verdiğimiz şehit er Barış Akkabak, bebekken annesini kaybetmiş, cami avlusuna bırakılmış, dedesi tarafından büyütülmüştü. 78 yaşındaki dedesi, ayda sadece 293 lira engelli maaşı alıyordu, başka geliri yoktu. Taziyeleri kabul ederken gördük ki, pantolonunun dizleri yamalıydı, gömleği lime lime erimişti.
*
Taşeron katliamına “kurban” verdiğimiz şehit madenci Tezcan Gökçe’nin 75 yaşındaki babası Recep amca, ayda sadece 140 lira yoksulluk maaşıyla geçiniyordu. Cenaze töreninde şahit olduk ki, sekiz liralık cızlavetleri yırtıktı, ceketi delik deşikti.
*
İşsizliğe “kurban” verdiğimiz üç çocuk babası vatandaşımız, borçtan bunaldı, üstüne benzin döktü, TBMM önünde kendini yaktı.
*
Yoksulluğa “kurban” verdiğimiz 40 günlük Ayaz bebek, soğuktan donarak öldü. Henüz nüfusa kaydedilmemişti. Babası askerdeydi. 20 yaşındaki annesi, çöpten kağıt toplayarak ayda 120 lira kazanıyor, üç çocuğuna bakmaya çalışıyordu. Tek odalı kerpiç evde yaşıyorlardı, ısınmak için odunları bitmişti, camları kırıktı, naylon örtülüydü.
*
Kölelik düzenine sırf bu yıl 47 çocuğumuzu “kurban” verdik. Kimisi pres makinesine sıkıştı, kimisi elektriğe kapıldı, kimisi kaynak yaparken tutuştu, kimisi inşaat iskelesinden düştü. Nazar’ın babası işsizdi, eline bez parçası alıyor, kırmızı ışıklarda otomobil camı silerek, evine üç beş kuruş götürmeye çalışıyordu, demir yüklü TIR’ın tekerlekleri altında ezilerek son nefesini verdi. Dokuz yaşındaydı.
*
Teröre “kurban” verdiğimiz 19 yaşındaki şehit er Birol Elmas, askere gitmeden önce pazarcılık yapıyor, zihinsel engelli ağabeyine, iki kız kardeşine ve kalp hastası annesine bakıyordu. Evladınız şehit oldu diye annesine haber vermeye gittiklerinde görüldü ki, geliri olmayan kadıncağız, biri engelli üç çocuğuyla karanlıkta oturuyordu. Faturayı ödeyememiş, dört ay önce elektriğini kesmişlerdi. Konu komşu ne yemek verirse, onunla karınlarını doyuruyor, Birol’un yolunu gözlüyorlardı.
*
Hal böyleyken…
“Yerli” ve “milli”den söz eden Tayyip Erdoğan, garibanlara bi kap kavurma olması için, Kızılay’a ve Diyanet Vakfı’na 14 adet kurban bağışı yaptı. Üçü Myanmar’a, ikisi Somali’ye, ikisi Gazze’ye, gerisi Moritanya’ya Bangladeş’e Kudüs’e Makedonya’ya Kosova’ya Etiyopya’ya Çad’a gitti.
*
Allah kabul etmesin. Amin.

==================================

Dostlar,

İzni kısa da olsa sevgili Yılmaz Özdil‘in güzelim yazılarını özledik..
İnsanın içine işleyen bir yazı daha yazmış gelir gelmez..
Üstüne ne söylenir ki?? Bir somut TÜİK verisini paylaşalım :

AKP 2002 sonunda iktidar olduğunda ulusal gelirin (GSMH) 2/3’ü ne (yaklaşık %67) en varlıklı % 10’luk nüfus el koyuyordu. Bu oran 13 yılda 10 puan daha yükseldi, % 77’yi buldu.. Yani 2014’te ülkemizin yaklaşık 800 milyar $ olan ulusal gelirinin 3/4’ü, her 4 TL’den 3’ü, 800 milyar Doların 600 milyar Dolarını ülke nüfusunun en varlıklı % 10’u (yaklaşık 7,6 milyon zengin!) gasp etti… Gelir dağılımı daha da adaletsizleşti, teknik anlatımla Gini Katsayısı daha da büyüdü, Lorenz eğrisi iyice bel verdi..

Oysa AKP’nin Acil Eylem Planı‘nın sacayağı 3 Y ile savaşıma dayanıyordu :

1- Yoksulluk
2- Yolsuzluk
3- Yasaklar…

3’ü de tepe yaptı.. Ama bu siyasal kadrolar 13 yıldır iktidarda.. Halkımız 7 Haziran’da bir tokat attı ama yetmedi AKP’ye.. 1 Kasım’da “tekme tokat” iktidardan uzaklaştırışmalı.. Bu yapılmazsa 3 Y daha da katılaşarak ülkemizi – halkımızı kıskıvrak teslim alacak, kavuracak..

Erdoğan ve ailesi, oğulları.. muazzam servetlere ulaşırken…
17-25 Aralık 2013 yolsuzluklarının üstü örtülerek..
Erdoğan’ın İsviçre bankalarında milyarlarca dolarlık hesapları olduğu savları “İspatlamayan şerefsizdir..” naraları arasında karartılarak.. Oysa Erdoğan İsviçre hükümetine 2 satır izin yazısıyla hesaplarının 10 yıl geriye dönük olarak 1. derece yakınları ile birlikte açıklanmasını sağlayabilirdi.. Yapmadı, yapamadı, yapmayacak, yapamayacak..

Bir kez daha söylemiş olalım..
Halkımız 1 Kasım’da oy kullanırken bu gerçekleri unutmasın.

Sevgi ve saygı ile.
30 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Muharrem İnce’den Erdoğan’a zor soru!

 

Muharrem İnce’den Erdoğan’a zor soru!

 

 

 

 

 

 

 

Muharrem İnce, Erdoğan’ın terörle mücadele hakkında son günlerde yaptığı açıklamalara ilişkin sosyal medya hesabından paylaşımlarda bulundu. İnce, Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı “Çözüm sürecinde valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği, ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı.” şeklindeki açıklamasını hatırlattı.

Muharrem İnce daha sonra ise Erdoğan’ın, “Kamu görevlilerinin gelişmeleri eksik veya yanlış değerlendirmesinin, bu konuda zafiyete yol açtığı anlaşılıyor.” açıklaması ile kamu görevlilerini suçladığını belirtti.

“Madem kamu görevlileri gelişmeleri eksik veya yanlış değerlendirdiler, zafiyet oluştu, hakkında soruşturma açılan kamu görevlisi var mı?” diye soran CHP’li İnce, takipçileriyle paylaştığı mesajlarında,

  • “Tüm kamu görevlilerine sesleniyorum, verilen kanunsuz emirleri yerine getirmeyin” ifadelerini kullandı. İşte Muharrem İnce’nin kendi Twitter hesabından paylaştığı mesajlar:
  • RT ERDOĞAN : ”Çözüm Sürecinde valilerimiz KENDİLERİNE VERDİĞİMİZ TALİMATLAR GEREĞİ ciddi manada terör örgütlerine karşı operasyonlara girmiyorlardı”.

-17 Eylül’de TRT’de bu sözleri söyleyen Cumhurbaşkanı dün muhtarlar toplantısında çark etti.

  • RT ERDOĞAN : ”Kamu görevlilerinin gelişmeleri eksik veya yanlış değerlendirmesinin, bu konuda zafiyete yol açtığı anlaşılıyor.” sözlerini kullandı.

Cumhurbaşkanı çark ederek kamu görevlilerini suçlamaya başladı, kamu görevlilerini sattı.

-Madem kamu görevlileri gelişmeleri eksik veya yanlış değerlendirdiler, zafiyet oluştu,
hakkında soruşturma açılan kamu görevlisi var mı?

-Tüm kamu görevlilerine sesleniyorum, verilen kanunsuz emirleri yerine getirmeyin!

-Valilere verdiğimiz talimat gereği terör örgütüne operasyon yapılmadı diyenler gün gelir
çark eder kamu görevlilerini suçlar!

-Kardeşim dediklerini satanlar, yolda bırakanlar kamu görevlilerini hayli hayli yolda bırakır, sorumluluğu onların üzerine yıkmaya çalışır.

-Daha önce aldatıldım diyenler şimdi sorumluluğu kamu görevlilerinin üzerine yıkarak sorumluluktan kurtulamaz.Aldatıldım sözü de kurtarmaz

-Seçime 1 ay var, kamu görevlilerini bir kez daha uyarıyorum, kanunsuz emirleri yerine getirmeyin, suça ortak olmayın.

==================================

Dostlar,

Dün  bu sitede, Sayın E. Tümg. Naci BEŞTEPE‘nin “Açtırmayın Bayramlık Ağzımı
adlı yazısının altında irdeleme olarak şunları yazmıştık :
(https://ahmetsaltik.net/2015/09/29/naci-bestepe-actirmayin-bayramlik-agzimi/)

*****
…….
İktidarda olamayan AKP, batan gemiyi önce farelerin hızla terk etmesi gibi terkedilir, ihbarlar başlar ve parti hızla dağılır… (ANAP örneği!)

Bir örneğini bu gün gördük.. Muhtarlarla 11. toplantıyı yapan 12. CB Bay RTE, kimi kamu görevlilerinin AÇILIM SÜRECİNİ eksik, yanlış anlamaya dayalı uygulamalar içinde olduğunu..” söyledi.. Bu çok önemli bir kırılmadır.. Tüm sorumluluk 13 yıldır tek başına
iktidar olan AKP – RTE’de değil de emir kulu bürokratlarda mıdır??

Çaycısına dek kendilerinin atadığı bürokrasi de mi kendilerini kandırmaktadır?
Bu ne ölçüsüz kandırılma hezeyanı – masalıdır? Halk bu denli aptal yerine konabilir mi?

Eeeeey bürokratlar duydunuz mu? AKP – RTE daha şimdiden sizi satmaya başladı.
Yarın iktidardan düşer de yargı önüne çıkarılırlarsa siz seyreyleyin gümbürtüyü

Bilirsiniz ama, bir kez daha, Anayasa’nın yasa dışı buyruk maddesini anımsatalım :

*****

J Kanunsuz emir
ANAYASA madde 137 – Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.
*****

Namuslu bürokratlar, yasa dışı buyruk veren siyasileri hukuksal engelleri göstererek
ikna etmelidirler. Olmuyorsa görevden çekilmelidirler.
Ülkemizin – ulusumuzun yüksek yararları bunu gerektirmektedir.
Göz yuman, sessiz kalan suça ortak olur. Vebali çook ağırdır.
Böylesine sorumlu bir bürokrat tutumu, siyasal iktidarı da sınırlar ve sağduyuya çeker.
Bu hepimizin yararına olur. Türkiye’nin bugünlerde böylesi bir eksene çook gereksinimi var.

*****

Sayın İnce yazdıklarımızı okumuş olmalı!

Seçim mitinglerinde işlenecek önemli konulardan biri bu..

Daha da düşündürücü olan ise;

12. CB. Erdoğan neden bunca açık ve derin çelişkiye düşüyor??

Sevgi ve saygı ile.
30 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

 

ADD’nin SAYGIN EMEKÇİLERİNDEN PINAR ÖZER’in İŞİNE SON VERİLDİ..


ADD’nin SAYGIN EMEKÇİLERİNDEN
PINAR ÖZER’in İŞİNE SON VERİLDİ!


Sevgili Pınar ÖZER
‘i, ADD Genel Merkezi’nde görev aldığı ilk günlerden bu yana tanıyoruz. Biz, Şubat 1996’da ADD Edirne Şubesi Başkanı seçilmiştik. Kendisi 1998 ya da 1999’da Sekreter olarak göreve başlamıştı. 2000-2004 döneminde Genel Yönetim Kurulu Üyesi idik
biz de Genel Merkezde. İzleyen 2 yılda ise (2004-2006) Genel Başkan Yardımcısı olarak
görev üstlendik. En az 6 yıl yakın çalışma arkadaşımız oldu.

Pınar, sınırlı olanaklara ve ADD’nin oturmamış kurumsal yapısına ve büro yönetimi sorunlarına karşın, arşivden her isteneni bulur ve hizmete sunardı. Bitmeyen ricalarımızı, çok genç yaşına karşın sabır ve olgunlukla yerine getirirdi. Bilgisayarda ofis programlarını ustaca kullanırdı.

Her zaman ağırbaşlı ve saygılı idi ve yüzünden hanımefendi tebessümünü hiç eksik etmezdi.
16 yıl ADD’ye büyük başarı ile hizmet etti. Özveri ile, beceri ile, güleryüzle, sevecenlikle ve üretkenlikle.. Adeta Derneğin belleği oldu. İstenen her belgeyi, yazıyı hızla bulup sundu.

Yazışmaları, randevuları… zarafetle anımsatarak izlenmesini sağlar, ADD yönetiminden nerede bir boşluk varsa ve el atılması gerekiyorsa, yüksek sorumluluk bilinci ve görev aşkıyla inisiyatif alarak çözüm üretmeye çabalar, üretirdi. ADD Genel Merkez bürosunun beyni, motoru idi.
Koca ADD Örgütünün adeta belleği (hafızası) idi..

*****

ADD yönetiminde Genel Başkanlık görevinde 2. kez 2 yıllık dönemin içindeki genel başkan, öğrendiğimiz kadarıyla, kişisel inisiyatifi ile Pınar’ın işine son vermiştir. Konu GYK’de
(Genel Yönetim Kurulu) görüşülmemiştir (?). İşe son verme yazısında ise klasik gerekçe ile “görülen gerek üzerine..” denmiştir. Sayın Genel Başkan, bu gerekçenin ne olduğunu açıklamak zorundadır. ADD Genel Başkanı, Danıştay Başsavcılığı görevinden emekli, 40+ yıllık kıdemli bir yüksek yargıçtır. Sanırız bu tür onlarca – yüzlerce idari işlemle görevinde karşılaşmış ve hukuka uygun nesnel gerekçelere dayanmayan…. idare işlemlerine “iptal” kararları vermiştir.

ADD bir kamu organı değildir ancak Kamu Yararına Çalışan Dernek özelliği (statüsü) vardır Bakanlar Kurulunca taa 1993’lerde edinilen.. Dolayısıyla, yapılan “işe son verme işlemi“nin
her durumda bir gerekçesi olmak gerekir. Bu gerekçe elbette hukuka uygun, nesnel,
kamu yararına ve hizmet gereğine.. dayanmalıdır.

ILO’nun 158 sayılı Sözleşmesi (ILO-C 158) Anayasa md. 90/son kapsamında olup,
çalışanın işine son verilmesi durumunda işverenin “hukuka uygun gerekçe” göstermesini yükümlü kılmaktadır. İşe iade davalarında hüküm kurulurken, bu bağlayıcı ve üstün hukuk kuralı (normu) dikkate alınmaktadır. Pınar‘ın kıdem tazminatı doğallıkla kendisine ödenmiştir.
Onurlu davranarak “işe iade davası” açma yoluna gitmemiştir. Bu yola yönelse idi çok yüksek olasılıkla kazanırdı. İşe son verme yazısından önce epeyce sürdürülen bir bezdiri (mobbing) dönemi yaşandığı da anlaşılmakta. Pınar istifaya zorlanmış ve bu olmayınca, kıdemli hukukçu
ADD Genel Başkanı, gerekçesiz olarak göreve son verme yazısı yazmıştır.

Pınar Özer‘in işine son verme işleminin pozitif -normatif- hukuka biçim olarak uyarlığı / uyarsızlığı bir yana, hakkaniyetle asla bağdaşmadığı açıktır.

Genel Başkan gerekçe göstermek zorundadır.

Ödenen kıdem tazminatı, Pınar‘ın 16 yıllık içten ve nitelikli emeği karşısında maddi olarak
çok değersiz olmakla birlikte, sınırlı ADD kaynaklarındandır ve ADD bir anlamda zarara uğratılmış olmaktadır. Genel başkan, bu keyfi tasarrufunun bedeli olarak,
Pınar’a ödenen kıdem tazminatını cebinden ödemelidir.

*****

ADD’de Bayan Çölaşan dönemi ne yapıyor??

Bir yaprak dökümü sürüyor görünen..
ADD Genel Sekreteri genç arkadaşımız Öner Tanık telefonumuza çıkmamakta,
cep iletimizi yanıtsız bırakmaktadır. Geçelim nesnel yönetici sorumluluğunu,
bu kabul edilebilir bir insani davranış mıdır? Üstelik yılların hukukuna karşılık??

Bayan genel başkan, 2014 Haziran genel kurulunda listesini oluşturarak 3. kez seçim kazandıktan sonra dışlamalara başlamıştır. Önceki döneminde bizi doğrudan kendisi
Bilim Danışma Kuruluna davet etmesine karşılık (Ağustos 2010, 45 dakika süren telefon görüşmesi ile), zaman içinde bizim beklediği “uysal kuzu” olmadığımızı farkedince
yolları ayırmıştır. Genel Başkan hemen tüm ADD Kurullarının toplantılarına katılmakta,
bitmek bilmeyen uzuuun mu uzun konuşmalar yapmakta, bu Kurulları işgal etmektedir.
2010-14 dönemi Yazmanlığını (Raportörlüğünü) üstlendiğimiz ADD Bilim Danışma Kurulu toplantılarında böylesi pek çok örneğe tanık olduk. Örneğin bir toplantıda 135 dakika (2 saat 15 dakika!) sonra ancak söz alabilmiş ve “kısa olsun” uyarısı ile yalnızca 2 (iki) dakika konuşabilmişidik. Sayın Çölaşan hiçbir biçimde eleştiriye dayanç (tahammül) ve hoşgörü gösterememekte, muhataplarından mutlak bir itaat ve uyum istemektedir. Pek çok kıdemli
ADD üyesi ADD kurullarından çekilmiştir. Örneğin ADD Bilim Danışma Kurulu hangi aralıklarla ve ortalama kaç kişi ile toplanmaktadır? Kararları – önerileri ne ölçüde uygulamaya yansıtılmaktadır? GYK üyesi seçkin insan, saygıdeğer meslektaşımız Prof. Dr. Naki Selmanpakoğlu son derece özveri ile (ciddi sağlık sorunlarına karşın) ADD dergisini çok başarılı bir düzeye getirmişken, neden hem bu görevini hem de GYK üyeliğini bırakmıştır? ADD kurucularından Prof. Dr. Anıl Çeçen en son ne zaman ADD’ye gelmiştir?

Neden Prof. Dr. Bige Aksu GYK üyeliğinden ayrılmıştır?

ADD mutlaka takım çalışmasına dayanmalıdır. Zaten Dernekler Yasası ve ADD Tüzüğü de
bu bağlamda buyurucu kurallar içermektedir. ADD, 25 kişilik GYK tarafından içten bir
takım ruhu ile çalışmazsa, “tek adam” anlayışı ile ancak çöküşe geçebilir. Olan da budur..

ADD yönetiminde demokrasi kalmamıştır, “tek kişi yönetimi” egemen kılınmıştır

ADD web sitesinde 1-1,5 yılı aşkın zamandır bizim hiçbir yazımıza yer verilmemektedir.
Dostlarımız, web sitemizde okudukları makalelerimizi görüyorlar. Bu içerikler neden
ADD webinde de yer almasın ve okunmasın ? Derneğin amaçlarına hizmet etmesin ki?
Genel Başkan, tarafımızdan eleştirildiği ve “tek adamlık” yerine takım ruhuna davet edildiği için bizi de “kendince” dışlamış ve yazılarımıza diskriminasyon (ayrımcılık) suçu işleyerek
ambargo koymuştur. Bunlar ADD genel başkanına, bir hukukçuya, ADD’ye ne denli yakışıyor? Ağırbaşlılığımız, efendiliğimiz ve ADD’nin zarar görmemesi sorumluluğumuz bizi frenliyor. Ancak artık sürdürülemez bir aşamaya gelinmiştir.

Sayın Çölaşan bu dizeleri okur ve bir özeleştiri vererek yanlışlarından döner mi?

İnsandan umut kesilmez.. Yazmaktaki ana muradımız da budur. Ancak üzülerek dile getirelim ki, hiç umudumuz yok bu bağlamda. Biz ve “dışlanan hocalar sorunu” çok önemli değil ama

Pınar, 16 yıllık nitelikli – özverili emeğinden sonra büyük bir vefasızlık,
değerbilmezlik (kadirbilmezlikle) ve hukuksuzluka İŞSİZ bırakılmıştır!?

Türkiye’nin bu yakıcı ortamında, işsizlik çok yüksek oranlarda iken nasıl iş bulabilecektir? Genel Başkan ve GYK üyelerinin vicdanı hiç sızlamamaktadır mı acaba??
GYK’da konu görüşülmüş müdür acaba??

*****

Sevgili kardeşimiz Pınar’ın facebook sitesinde kaleme aldığı ağırbaşlı ileti aşağıdadır
ve ilgililere adeta bir ders (tokat!) gibidir :
(https://www.facebook.com/pinarduru.nehir, 05.09.2015)

====================================

süleyman Polat suleymanpolat2009@gmail.com via googlegroups.com 

Sep 28

ADD kan kaybetmeye devam ediyor.
Pınar kardeşime yeni mücadele alanında başarılar dilerim.Süleyman Polat

Atatürkçü Düşünce Derneği’nin saygın örgütüne teşekkürümdür..

Yaklaşık 17 yıldır üyesi olduğum derneğimizin, yine yaklaşık 16 yıl çalışanı olduğum genel merkezindeki görevim “işlerin gerekliliği!?” sebebiyle 03.09.2015 tarihinde sonlandırılmıştır. 
Görev sürem boyunca “sıfır” sorun ile çalıştığım Genel Başkanlarım Sn. Yekta Güngör Özden, 
Sn. H. İbrahim Şahin, Sn. Ertuğrul Kazancı, Sn. M. Şener Eruygur nezdinde yüzlerce yönetim, denetim, disiplin kurulu üyelerime, şube başkan veyöneticilerime ve tüm üyelerimize
teşekkür ederim.

Benim için önemli ve üzücü olan; kurulduğu günden yakın tarihe dek Tüzüğün kuruluş amaçları doğrultusunda düşün mücadelesi veren, bu uğurda (hepsini saygıyla anıyorum) Kurucu
Genel Başkanı Muammer Aksoy’u, kurucu üyesi Bahriye Üçok’u, Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Taner Kışlalı’yı şehit vermiş Derneğimizin; son yıllarda aynı çizgide yoluna devam etmediğini, 26 yıl içinde Derneğin en üst kurullarında görev yapmış yöneticileri de, üyeleri de görmekte ve dile getirmektedirler. Üzücüdür. Aklın, enerjinin ve zamanın boşa tüketileceği
yer olmamalıdır Atatürkçü Düşünce Derneği.

Her zaman olduğu gibi bundan sonra da üye olarak görevim devam edecektir.

Saygılarımla. 05.09.2015
Pınar

========================================

Atatürkçü Düşünce Derneği’nin saygın örgütüne teşekkürümdür..

Yaklaşık 17 yıldır üyesi olduğum derneğimizin, yine yaklaşık 16 yıl çalışanı olduğum genel merkezindeki görevim “işlerin gerekliliği!?” sebebiyle 03.09.2015 tarihinde sonlandırılmıştır.
Görev sürem boyunca “sıfır” sorun ile çalıştığım Genel Başkanlarım Sn. Yekta Güngör Özden,
Sn. H. İbrahim Şahin, Sn. Ertuğrul Kazancı, Sn. M. Şener Eruygur nezdinde yüzlerce yönetim, denetim, disiplin kurulu üyelerime, şube başkan ve yöneticilerime ve tüm üyelerimize
teşekkür ederim.

Benim için önemli ve üzücü olan; kurulduğu günden yakın tarihe dek Tüzüğün kuruluş amaçları doğrultusunda düşün mücadelesi veren, bu uğurda (hepsini saygıyla anıyorum) Kurucu
Genel Başkanı Muammer Aksoy’u, kurucu üyesi Bahriye Üçok’u, Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Taner Kışlalı’yı şehit vermiş Derneğimizin; son yıllarda aynı çizgide yoluna devam etmediğini, 26 yıl içinde Derneğin en üst kurullarında görev yapmış yöneticileri de, üyeleri de görmekte ve dile getirmektedirler. Üzücüdür. Aklın, enerjinin ve zamanın boşa tüketileceği
yer olmamalıdır Atatürkçü Düşünce Derneği.

Her zaman olduğu gibi bundan sonra da üye olarak görevim devam edecektir.

Saygılarımla. 05.09.2015
Pınar

================================================

Sevgili Pınar,

Seninle yıllarca ADD yönetiminde çalıştık.
Dürüstlüğün, çalışkanlığın, becerin, saygın kişiliğin, güleryüzün, dostluğun, alçakgönüllülüğün….. saymakla bitmez güzel niteliklerinle ADD’ye verdiğin
çok değerli hizmetler için sana kendi adıma şükranlarımı sunuyorum.

Onurlu ve dik duruşun için seni saygıyla selamlıyorum.

İlk fırsatta, sana ve niteliklerine yaraşır daha iyi bir iş bulmanı dilerim.

Herkes kendine yakışanı yapıyor değil mi Pınar?

Başın öne eğilmesin, utanacak olan asla sen değilsin..

Sana bu haksızlığı yapanlar utansın, onları kınıyoruz, mutlaka utanacaklardır.
ADD Delegeleri Haziran 2016’da gereğini yapacaklardır..

Bayan Çölaşan herhalde 4. kez seçilemeyecektir!

Mazlumun ahı yerde kalmaz, çıkar aheste aheste..

Dostluk ile, sevgi ve saygı ile.
20 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazının pdf biçimi :  Pinar’in_Isine_Son_Verilmesi_Hakkinda_20.09.2015