83 Yıl Sonra Kubilay’ı Anmak…


83 Yıl Sonra Kubilay’ı Anmak…
 

Evet dostlar,

23 Aralık 1930’da, günümüzden 83 yıl önce, Memenen’de ayaklanan kanlı irtica,
genç öğretmen asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay‘ın boğazını bağ bıçağı ile keserek
şehit etmişti… Katil Derviş Mehmet şürekası robotlaştırdığı müritleri ile
bununla da yetinmeyip Kubilay’ın kafasını gövdesinden ayırarak bir sopaya geçirmiş
ve Menemen sokaklarında yeşil irtica bayrağı ile dolaştırmışlardı.

1374 yıl önce de Kerbela‘da da Muhammet Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin’in başını kesen Yezit’in askerleri, çölde O’nun başı ile ayak topu oynamışlardı!
(Alevilerin bir bölümü, bu nedenle futbola sıcak bakmaz..)

Mustafa Kemal Paşa Kırklareli’nden Edirne’ye geçtiğinde Menemen’deki acı olayı öğrenmiş ve duyduğu tarifsiz acı ile, Başbakan İsmet Paşa‘ya Menemen’in yerle bir edilmesi buyruğunu vermişti. İsmet Paşa çooook deneyimli bir devlet adamıydı..
Dava ve silah arkadaşını çoook yakından tanıyor, yüreğindeki yangını derin empati ile
kavrıyordu.. Buyruğu birkaç gün askıya almış ve Cumhurbaşkaı Kemal Paşa‘yı yatıştırmıştı.

İstiklal Mahkemesi kuruldu ve 1 aya varmadan yargılamayı bitirerek 30’a yakın
katil sürüsü (28 kişi) olay yerinde idam edildi.. Devrim, meşru savunmada idi..

*****

Bu elleri kanlı sefil katillerin torunları günümüzde milletin vekili  görevindeler..

Sivas katliamında insanları Madımak otelde tasarlayarak yakarken (2 Temmuz 1993)

  • “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu; burada yıkılacak!”

diye nara atarak seyredenlerin avukatlığını üstlenen kimilerinin Bakan olması gibi..

Acaba İNSANLIĞA KARŞI İŞLENEN SUÇLARDA da -üstelik tasarlayarak
35 insanı yakanlar için de- savunmanlık üstlenmek avukatlık meslek etik kurallarında
var mı? Yoksa Baro, kutsal savunma hakkı adına zoraki görevlendirdiğinde
zorunluluk nedeniyle mi üstlenilir böylesi bir görev?

Bugün AKP kabinesinde Bakan olan zat, nasıl üstlenmiştir katillerin savunmanlığını??

ADD, önceki yıllarda olduğu gibi, bu yıl da Devrim Şehidi öğretmen asteğmen
Mustafa Fehmi Kubilay’ı ve şehit bekçiler Şevket ve Hasan’ı yerinde anacak
tören düzenliyor..

Program aşağıda..

menemen2013

Derdimiz acıları ve toplumsal travmayı tazelemek değil..

Tersine, meslektaşımız Dr. Erich Fromm’dan bu yana çölün suya özlemi gibi nedenlerini arayageldiğimiz insanın içinde hemcinsine karşı yer alan
sevginin de şiddetin de bilimsel kaynaklarını anlamak ve yönetmek..

Erich_Fromm_Sevginin_ve_Siddetin_Kaynagi
İkinci olarak tarih bilinci geliştirmek.. Kin ve intikam dürtülerini dışlayıp denetleyerek dünü öğrenmek ve bugünü irdeleyebilmek; ardından da geleceği yordayabilmek..

Başbakan R.T. Erdoğan’ın dediği gibi “dininizi ve kininiz eksik etmeyin! asla değil..

Bu söylem, dar anlamda yasalara karşı ayrımcılık ve insanları düşmanlığa sevk etme suçu!

Geniş anlamda ise bir başka insanlık suçu.. Her türlü akıl ve izandan yoksun
çok sakıncalı bir söz.. Aklı başında hiç kimsenin ağzından çıkmaması gerekir..
Ne yazık ki öznesinin dokunulmazlığı var..
Dileriz ileride bu çook tehlikeli söyleminin de hukuksal hesabını verir..

Geçen yıl bugünlerde Kubilay için birkaç dosya koymuştuk web sitemize..

Bakılması uygun olur.. Adları ve erişkeleri (linkleri) aşağıda..

1. KUBİLAY’dan GÜNÜMÜZE DEVRİM ŞEHİTLERİMİZ
https://ahmetsaltik.net/2012/12/23/kubilaydan-gunumuze-devrim-sehitlerimiz/

2. 82. YILINDA KUBİLAY OLAYI ve DERVİŞ MEHMET’İN ARABASI
https://ahmetsaltik.net/2012/12/23/82-yilinda-kubilay-olayi-ve-dervis-mehmetin-arabasi/

3. MENEMEN OLAYI ve ŞEHİT ASTEĞMEN KUBİLAY
https://ahmetsaltik.net/2012/12/23/menemen-olayi-ve-sehit-astegmen-kubilay/

Sevgi ve saygı ile.
23 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türkiye Büyük Hekim Meclisi SAĞLIK TORBA YASA TASARISINI Oybirliğiyle Reddetti


Dostlar,

Takdirinize ve bilginize sunuyoruz…

Sevgi ve saygı ile.
22 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TTB_logosu

Türkiye Büyük Hekim Meclisi Oybirliğiyle Reddetti

SAĞLIK TORBA YASA TASARISINI

GİDERAYAK SAKIN BİR DAHA GÜNDEME ALMAYIN

Türkiye Büyük Hekim Meclisi, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) çağrısıyla
22 Aralık 2013 günü Ankara’da toplandı.

Duyuru ve hazırlık süreci çok kısa olmasına karşın Türkiye Büyük Hekim Meclisi toplantısına, yüz otuz bin hekimi temsilen, Türkiye’nin dört bir yanından gelen
iki yüz ellinin üzerinde hekim katıldı.

Başta tabip odalarının ve uzmanlık derneklerinin Başkan ve yöneticileri, TTB Büyük Kongre Delegeleri, kol/komisyon/çalışma grubu üyeleri, tabip odası aktivistleri,
çok sayıda tıp öğrencisi olmak üzere bütün hekimlerin katılımına açık olan toplantının tek gündem maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmekte olan
Sağlık Torba Yasa Tasarısı oldu.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin sabah oturumunda,  ilk olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşmeleri ertelenmiş olan Sağlık Torba Yasa Tasarısını görüşülerek oylandı.

Oylama sonucu:

  • Son haliyle artık “Tam Gün”le hiçbir ilişkisi kalmayan,
  • Ve fakat kamuda çalışan hekimlerin muayenehane, tıp merkezi veya polikliniklerde çalışmasını yasaklayan,
  • Öte yandan; Rektörlüklere üniversite öğretim üyelerinin, Bakanlar Kurulu’na da eğitim ve araştırma hastanelerindeki akademisyenler ve eğitim görevlilerinin % 50’sini özel hastanelere kiralama, pazarlama hakkı tanıyan,
  • “Bıçak parasını ortadan kaldırıyoruz.” bahanesiyle yaptığı düzenlemede akademisyenlere ve eğitim görevlilerine özel hastanelerde de olsa tanıdığı ikinci işte çalışma hakkını kamuda görevli diğer uzman ve pratisyen hekimlere tanımayarak onları töhmet altında bırakmaya
    devam eden,
  • Sülükçüye, hacamatçıya sertifika zorunluluğu getirirken işçi sağlığı ile ilgili alanda işyeri hekimliğinde sertifika zorunluluğunu delen,
  • Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlı çalışan aile hekimlerine nöbet zorunluluğu getiren, bu şekilde Birinci Basamakta zaten yaygın olan angarya çalıştırmayı
    aile hekimlerinin çalışma saatlerini artırarak genişleten,
  • Daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından gayet açık bir şekilde iptal edildiği halde hekimler, sağlık çalışanları sanki toprak kölesiymiş gibi
    ikamet zorunluluğu getiren,
  • Yurtiçinde okuyanı, ihtisas yapanı yıllarca zorunlu hizmete gönderip
    yurtdışında okuyanı, üç gün bile çalışanı kayıran,
  • Dünyada eşi benzeri görülmemiş ve bu nedenle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden Dünya Tabipler Birliği’ne, İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nden Avrupa Hekimler Daimi Komitesi’ne dek dünyanın dört bir yanından tepkiyle karşılanan bir düzenlemeyle, diplomamızın bize verdiği yetkiyi kullanarak hekimlik mesleğimizi yerine getirmeyi “Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” a
    dı altında bir suça dönüştürüp 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon TL (eski parayla
    2 trilyon lira!) ceza öngören,
  • İnsanların en mahrem sağlık bilgilerini paylaşmayan hekimleri cezalandıran, paylaşma ile ilgili masrafları hekimlere, sağlık kurumlarına yükleyen,
  • Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önlemeyi sağlamayacak, kâğıt
    üzerine yazılı olmaktan öteye geçecek bir düzenleme içermeyen

SAĞLIK TORBA TASLAĞI OYBİRLİĞİYLE REDDEDİLDİ

Türkiye Büyük Hekim Meclisi, öğleden sonraki oturumunda Sağlık Torba Tasarısı’nın
bir kez daha Meclis’e gelmesi durumunda yapılacak eylem programını görüştü.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çağrısıdır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde dördüncü kez ertelenmiş olan

SAĞLIK TORBA TASARISINI
GİDERAYAK SAKIN BİR DAHA GÜNDEME ALMAYIN!

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin bütün tabip odalarına, bütün uzmanlık derneklerine, bütün hekimlere, bütün sağlık çalışanlarına çağrısıdır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin reddettiği
Sağlık Torba Taslağı’nı bir kez daha Genel Kurul gündemine alacak olursa,
görüşmelerin yapılacağı günden başlayarak

SÜRESİZ EYLEME HAZIR OLALIM!

Kamuoyuna duyururuz. 22.12.13

TÜRKİYE BÜYÜK HEKİM MECLİSİ

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/tbhm-4234.html, 22.12.13

Rektör’den borç tepkisi: “Hastaların fişini mi çekelim!”

Dostlar,

Bir üniversite hastanesinin rektörünün basın toplantısı yaparak feryadını kamuoyuna duyurmaya çabaladığını görüyoruz.. (Trakya Üniv., Prof. Yener Yörük)

  • Üniversite hastanesi zarar ediyor!

Niçin ??

Sayın Rektör onu da apaçık ortaya koyuyor..

  • SGK’nın geri ödeme bedelleri gerçekçi değil, gerçek maliyetin altında!

Peki SGK ve Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu gerçeği bilmez mi?

Bal gibi bilir!

Bu Üniversitede biz de 1988 – 2004 arasında 16 yıl çalıştık.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen ABD-AB dayatması kökü dışarıda yıkıcı sağlık sistemi 2003 Haziran’ında AKP hükümetince başlatılmıştı. Sağlık Bakanı
Prof. Recep Akdağ
kıraldan çooook daha kıracı idi.. Hiçbir uyarımızı dinlemiyordu.. Sanırız 2004 Haziran’ında TTB (Türk Tabipleri Birliği) genel kurulunda idik.
Sayın Bakan da gelmişlerdi. Açılışta bulundular, kısa bir konuşmanın ardından salondan ayrılmaktaydılar ki, koridorda yetişerek ayak üstü, Genel Sağlık Sigortası rejiminin Türkiye’de işlemesinin olanaksılığını kendisine MATEMATİKSEL kesinlikle
2-3 dakika içinde anlatabileceğimizi söyledik dinlerlerse..

-“Zamanımız yok hocam..” demişlerdi.
Biz de;

Sayın Bakan, biz saçlarımızı bu konulara kafa yorarak ağarttık.
Birkaç dakikanız yok mu, ülke felakte sürüklenir..
dedik.

Bakan yumuşamıyordu.. Bunun üzerine, akademik titrimizi ve kurumumuzu da
yazan kartımızı uzattık (gerçekte bizi kısa süre önceki 27 Mayıs 2004 Kızılcahamam toplantısında çok iyi tanımışlardı; orada yüzlerine, çok yakından, 17 dakika boyunca
bu Sağlıkta Dönüşümün neden başarılı olamayacağını ve kökünün dışarıda oluşunu
çok net, edepli ama çok sert anlatmıştık..)
, uygun zamanınız olunca görüşelim.. diye rica etmiştik.. Fakat Bakan Recep Akdağ, sonraki 9 yılda bizimle doğrudan
hiç görüşmedi..  Akıl hocaları hep yabancılar oldu, bu ülkenin uzmanları değil..

2011 Şubat’ında Çalışma Bakanlığında bir toplantıya gelmişlerdi, orada bu Bakanlığın çağrılısı idik ve İş Sağlığı – Güvenliği -Meslek Hastalıkları.. sorunları konuşuluyordu.
Biz de konıuşma sıramız geldiğinde, bu alanda 30 yılı aşan çalışmanın birikimiyle 10 öneride bulunmuş ve yazılı olarak her 2 bakana da kürsüden inince sunmuştuk..
(Çalışma Bakanlığı, o on önerimizden 3-4’ünü yürürlüğe soktu..)

*****

Yıllar sonra, GSS (Genel Sağlık Sigortası) rejiminin batağa girdiğini apaçık herkes görüyor.. SGK “temel teminat” paketinin bile içini boşaltarak hemen hemen 9 ayrı yerde “katkı payı” diye sigortalısı yurttaştan ek para alıyor.. Özel hastaneleri 5 sınıfa ayırarak “paran kadar sağlık” ayıbını yerleştirdi.. Üstelik %200 ek para alabileceklerini de hükme bağladı.

Fakat Kamu Üniversite hastaneleri en karmaşık, komplikasyonlu hastalara bakıyorlar. Buna karşıb SGK paket fiyat ödemesi yapıyor.. Hastada komplikasyon çıkarsa bile
ek ödeme yapmıyor. Rektörün anlatımından da açıkça görüyoruz ki, Üniversite Döner Sermayesi SGK tarifesiyle dönmüyor.. Bilinen kamusal desteklere karşın dönmüyor..

Borçlu olmayan hiçbir tıp fakültesi hastanesi yok..
Marmara tıp battı ve Sağlık Bakanlığı’nın işlettiği bir hastaneye sığınmak zorunda bırakıldı..

Hacettepe tıp bile ciddi borçlar altında..

Bizim çalıştığımız Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde de durum benzer.. 2 bini aşkın yatağı ve 2 dev hastanesi ile (+ Kalp Hastanesi ve Göz Hastalıkları Hastaneleri) bizim döner sermayemiz de zararda.. Bu zarar, Başbakan’ın kerameti kendinden menkul yargısında olduğu gibi bizlerin  bu kurumları yönetme aczimizden kaynaklanmıyor. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM öncesi pek ala Döner sermayelerimiz işliyor ve bizsağlık çalışanları da günümüze göre daha doyurucu döner sermaye tazminatı alabiliyorduk..
4-5 yıl önce 3 bin TL/ay dolayında döner sermaye katkısı alan biz, günümüzde 2500 TL bile alamıyoruz.. Enflasyon ve refah payı bir yana, nominal oleak bile aynı rakamı alamıyoruz. Yıllık izinlerimizde geçmişte sorun yoktu, şimdi sıfır ödeme var.. 1 gün hasta olsanız o gün döner sermaye payınız kesiliyor.. Böyle bir vahşet ve gene de SGK genel sağlık sigortasını parasal olarak döndüremiyor..

Bu ülkenin mali gücü, böylesine pahalı ve ülke ekonomisini batırıcı bir sistemi
-ki deneyen pek çok ülke de ağır bedeller ödeyerek geri döndüler..- karşılayamaz!
Şimdi bu kaçınılmaz sonuca doğru koşar adımlarla ilerliyoruz.. SGK bütçesi 2014 için 196 milyar TL öngörülüyor.. Merkezi yönetim bütçesi ise 436 milyar TL.. Hmen hemen bütçenin yarısı gibi devasa bir boyut.. Ne denli açık vereceğini birlikte göreceğiz.. Bütçe açığının başlıca sorumlusu olarak..

Öyle ki, yaratılan canavar özelleştirmeci sağlık sektöründen geri dönüş de yapılamıyor..
Doğan fatura da ödenemiyor.. Tam bir kısır döngü ve sorun giderek ağırlaşıyor,
bırakın sürdürülemezliği (un-sustainability!), içinden çıkılmaz duruma geliyor..

Böyle giderse, birkaç yılda ülkenin amiral gemisi 5-6 büyük tıp fakültesi
döner sermayesi de batar ve bu güzelim kurumlar
– hem hizmet veremezler
– hem tıp eğitimi yapamazlar,
– hem de tıp bilimlerine katkı veren araştırmaları yürütemezler.

Meydan tümüyle özel sağlık sektörünün hastaneciliğine kalır..

Bu çoook ağır bir tablodur ve o aşamda yaşanabilecekleri kestirebildiğimiz için
çok ürküyoruz.. Bir kez daha uyarmış olalım..

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM ÇIKMAZ SOKAKTIR!
Yalnız sağlık sistemi değil, Ülke duvara dayanmıştır.
Bu sistemin sürdürülmesi başta finansal iflaslar nedeniyle olanaksızıdır.
Hovarda – batırıcı ve dışarıya borçlanıcı ağır sağlık harcamaların dayatan talancı sistem SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM’den derhal vazgeçilmelidir.

Kamu öncülüğünde ve ağırlıklı olarak, KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNİ öne alan bir toplumcu (sosyal) sağlık sistemine geri dönülmelidir. Yarın çok geç olabilir ve
çöken sağlık sistemi, bu geri dönüşümü bile üstlenemeyecek duruma düşebilir..
Trakya Üniversitesi rektörünün feryadı, yaklaşan çöküşün habercisidir..
Duyabilirseniz..

Bu bağlamda yazdığımız kapsamlı makaleye bakılmasını öneriyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
22 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

 

 Rektör’den borç tepkisi: “Hastaların fişini mi çekelim?!”

Trakya_Univ._Logo
Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yener Yörük, Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi’nin 50 milyon dolayında
borcu olduğunu açıklayarak,

“Şöyle bir problemimiz var, biz ağır hastaları alıyoruz.
Yoğun bakımda hasta yattığı zaman bize zarar yazıyor.
Peki onun fişini çekip, öldürelim mi? Biz kamu hizmeti yapıyoruz. Borç kamunun borcu.” dedi.

Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yener Yörük, geçen yıl göreve başlamasının ardından ilk kez basın toplantısı düzenleyerek yürüttüğü çalışmaları anlattı.
Ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Rektör Prof.Dr. Yener Yörük,
üniversiteye bağlı Tıp Fakültesi Hastanesi’nin ne kadar borcu olduğu sorusuna
ilginç bir yanıt verdi.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin 2010 yılında Devlet tarafından borçlarının silindiğini belirten Rektör Yörük, şu anda borcun 50 milyona ulaştığını kaydederek,

  • “Tüm Türkiye’de olduğu gibi bizim hastanemizin de borcu var. Bu tüm tıp fakültesi olan üniversitelerin bir sorunu. SGK fiyatlarından dolayı, acil gelen bir beyin ameliyatı yaptığımızda bize zarar yazıyor. Rakam aylara ve muhasebeye göre değişiyor ama
    ciddi bir borcumuz var. 50 milyon dolayında bir borç var ama bu rakam Aralık’ta 45 olur, Ocak ayında 55 milyon TL olabilir. Borcumuz var ama bunu karşılama oranımız kötü değil. Bu üniversitelerde yapısal bir genel sorun. Biz ağır hastaları alıyoruz, örneğin yoğun bakımda bir hasta yattığı zaman bize zarar yazıyor.Peki onun fişini çekip öldürelim mi?

    Biz kamu hizmeti yapıyoruz. Borç kamunun borcu.
    Trakya Üniversitesi’nin borcu değil.
    Yoğun bakımda her yatış zarar yazıyor.
    Her beyin ameliyatı zarar yazıyor.”

    diye konuştu.

BÖLGENİN TEK HASTANESİ

Borcun ayrıntılarına girmeden SGK ile fiyat farklarını anlatan Prof. Dr. Yener Yörük,

  • “Allah göstermesin bir kalp krizi geçirseniz, bunun tedavisinin olacağı tek yer burası. İstanbul’a kadar başka bir yer yok. Aort anevrizması patlarsa tedavi olacak
    tek yer burası. Hocalarımla gurur duyuyorum. Sağlık işi fedakarlık gerektiriyor. Ameliyat yaptığız zaman zarar yazıyorsunuz, bir ameliyat yaptığınızda
    400 lira veriyor SGK, biz bin liraya satın alıyoruz. Bugün yoğun bakımda yatan hastanın ilacını tek tek devlet ödüyordu. Devlet günlük 50 lira ödüyor.
    Biz bu hasta için 10 bin liralık ilaç harcıyoruz.
  • Kolay hasta alırsanız, muayene ettiğinizde kâr kalıyor, ama hastayı zorlaştığı an sevk ederseniz tıp fakültesine, zararı Tıp Fakültesi ödüyor.
  • Feda olsun önemli olan sağlık hizmeti sunmak, bu kamusal bir borçtur.”
    diye konuştu.

Hastaneye büyük yatırımlar da yaptıklarını kaydeden Rektör Yörük,
tüm  yatakların ve birçok cihazın da yenilendiğini sözlerine ekledi.
2010 yılında Trakya Üniversitesi’nin 16 milyon 501 bin lira olan borcu silinmişti.

Uğur Dündar: Ürkütücü gerçeği açıklıyorum!


Ürkütücü gerçeği açıklıyorum!

portresi


Uğur Dündar
SÖZCÜ
, 21.12.13

 


“Bü­yük Rüş­ve­t” ope­ras­yo­nu
y­la il­gi­li bir ha­ber,
ha­fı­zam­da­ki ka­yıt­la­rı bir­den can­lan­dı­rı­ver­di.
80’li yıl­la­rın ikin­ci ya­rı­sı…

O yıl­lar­da al­tın it­ha­la­tı­nın ser­best ol­ma­ma­sı­na kar­şın,
Ka­pa­lı­çar­şı­’da kül­çe kül­çe al­tın sa­tı­lı­yor.

Ara­da bir ope­ras­yon ya­pıl­dı­ğın­da da bu kül­çe­le­rin, va­tan­da­şın yas­tık al­tın­da­ki al­tın­la­rı­nın eri­til­me­siy­le üre­til­di­ği söy­le­ni­yor. Oy­sa ger­çek çok fark­lı:

Tür­ki­ye üze­rin­den Ba­tı­’ya gi­den uyuş­tu­ru­cu pa­ra­ları­ ­İsviçre­’de
top­la­nı­yor, dö­viz ve al­tı­na çev­ri­le­rek ak­la­nı­yor!
Dö­viz­ler
ha­ya­li ih­ra­ca­tın kar­şı­lı­ğı ola­rak res­mi yol­dan,
ya­ni ban­ka­lar ka­na­lıy­la Tür­ki­ye­’ye in­di­ri­li­yor.

Al­tın­lar ise, Zü­ri­h’­ten kal­kan uçak­lar­la ön­ce Bul­ga­ris­ta­n’­a, ora­dan­da da
İs­tan­bu­l’­a gi­den oto­büs­le­rin zu­la­la­rı­na (giz­li böl­me) yer­leş­ti­ri­le­rek,
Ka­pa­lı­çar­şı­’ya gön­de­ri­li­yor.

Dö­viz ve al­tın tra­fi­ği­ni, İs­viç­re­’de ya­şa­yan Lüb­nan asıl­lı Mu­ham­med Şe­ker­ci­’ye ait Scha­kar­go şir­ke­ti, bu ül­ke­de­ki Türk dö­viz ve al­tın ka­çak­çı­la­rıy­la iş­bir­li­ği ha­lin­de
yü­rü­tü­yor.

Bu ün­lü Türk­ler­den bi­ri de, “Ber­ber Ya­şa­r” la­kap­lı Ya­şar Ak­türk.

Dö­ne­min dü­rüst­lü­ğüy­le ün­lü Ma­li Po­lis Mü­dü­rü Sa­det­tin Tan­ta­n’­dan
al­dı­ğım bil­gi­ler­le ha­re­ke­te ge­çi­yor ve ka­me­ra eki­biy­le bir­lik­te İs­viç­re­’ye
uçu­yo­ruz.

O yıl­lar­da ça­lış­tı­ğım Hür­ri­yet ga­ze­te­si­nin İs­viç­re tem­sil­ci­si Er­dinç
Is­par­ta­lı­‘nın unu­tul­maz kat­kı­la­rıy­la Zü­rih-Sof­ya-İstan­bul üç­ge­nin­de­ki
ka­ran­lık tra­fi­ğin pe­şi­ne dü­şü­yo­ruz.

Scha­kar­go­’nun önün­de çe­kim ya­par­ken gö­zal­tı­na alın­ma­mı­za rağ­men,
Zü­ri­h’­ten Sof­ya­’ya gi­den uça­ğa al­tın ko­li­le­ri­nin yük­le­ni­şi­ne ka­dar,
tüm tra­fi­ği gö­rün­tü­le­me­yi ba­şa­rı­yo­ruz.

Ha­ber­le­ri­miz Hür­ri­ye­t’­e man­şet olu­yor, TRT te­le­viz­yo­nun­da ya­yın­la­nan
“O­la­y” prog­ra­mı­mız da, adı gi­bi olay ya­ra­tı­yor.
İs­viç­re ba­sı­nının da ha­re­ke­te geç­me­siy­le, ge­le­ce­ğin Cum­hur­baş­ka­nı ola­rak gös­te­ri­len Ada­let Ba­ka­nı Eli­za­beth Kopp, eşi­nin Scha­kar­go ile iliş­ki­si
ne­de­niy­le is­ti­fa et­mek zo­run­da ka­lı­yor.

Tür­ki­ye­’de ise Ad­nan Kah­ve­ci­’nin öne­ri­siy­le Baş­ba­kan Turgut Özal
ra­di­kal ka­rar­lar alı­yor, kam­bi­yo re­ji­mi­ni de­ğiş­ti­re­rek, al­tın it­ha­la­tı­nı
ser­best bı­ra­kı­yor.

Böy­le­ce İs­viç­re­’yi me­kan edi­nen Türk al­tın ve dö­viz ka­çak­çı­la­rı da bi­rer bi­rer mem­le­ke­te dön­mek zo­run­da ka­lı­yor. Ba­zı­la­rı emek­li olup kö­şe­le­ri­ne çe­ki­li­yor, bir bö­lü­mü de iş­le­ri­ni ya­sal çer­çe­ve­de de­vam et­ti­ri­yor.

* * *

“Ber­be­r” Ya­şar Ak­türk, “Bü­yük Rüş­ve­t” ope­ras­yo­nu­nun ta­pe­le­rin­de
yıl­lar son­ra tek­rar kar­şı­mı­za çı­kı­yor.

İd­di­aya gö­re, ope­ras­yo­nun bir nu­ma­ra­lı şüp­he­li­si olan Rı­za Sar­ra­f’­ı (Re­za Zar­rab) ba­kan­lar­dan bi­riy­le, geç­mi­şin bü­yük al­tın ve dö­viz ka­çak­çı­la­rın­dan Ak­türk ta­nış­tı­rı­yor. Ko­nuş­ma­lar­dan Ak­tür­k’­ün Sar­ra­f’­ı çok ya­kın­dan ta­nı­dı­ğı an­la­şı­lı­yor.

De­di­ğim gi­bi Rı­za Sar­raf, bu ope­ras­yo­nun ki­lit is­mi.
Ön­ce­ki ak­şam Halk TV’­de­ki Hal­k Are­na­sı­’n­da açık­la­dı­ğım bel­ge­de­ki id­di­aya gö­re Sar­raf, du­dak uçuk­la­ta­cak, hat­ta eko­no­mi­yi sar­sa­cak bo­yut­lar­da
ka­ra pa­ra ak­la­ma ve al­tın işi ya­pı­yor.

Sar­ra­f’­ı ya­kın­dan ta­nı­yan bi­ri, yak­la­şık bir yıl ön­ce, ka­ra pa­ra tra­fi­ği­nin
bo­yu­tu­nun 87 mil­yar do­la­rı bul­du­ğu­nu dev­le­tin en üst ma­kam­la­rı­na
ih­bar edi­yor.

İh­ba­rı ya­pan ki­şi, bu tra­fik­te dev­re­ye gi­ren ba­zı ban­ka şu­be­le­ri­nin,
pa­ra­van şir­ket­le­rin isim­le­ri­ni ve­ri­yor, ban­ka he­sap nu­ma­ra­la­rı­na ka­dar
ay­rın­tı­lı bil­gi su­nu­yor.

İh­bar üze­ri­ne Ma­li­ye Ba­kan­lı­ğı­’nın baş­lat­tı­ğı in­ce­le­me, ha­len sü­rü­yor.

“Bü­yük Rüş­ve­t” ope­ras­yo­nun­dan med­ya­ya yan­sı­yan ha­ber­ler, Sar­ra­f’­ın
ka­ran­lık iş­le­ri­ni ba­zı yet­ki­li­le­re rüş­vet ve­re­rek yü­rüt­tü­ğü, Tür­ki­ye­’nin İra­n’­dan al­dı­ğı do­ğal­ga­zın pa­ra­sı­nın da, Du­ba­i üze­rin­den al­tın ola­rak ulaş­tı­rıl­ma­sı­nı üst­len­di­ği an­la­şı­lı­yor.

Du­ba­i’­de ise kar­şı­mı­za bil­dik bir isim, Mu­ham­med Şe­ker­ci çı­kı­yor.

İs­viç­re­’nin ka­ra pa­ra ak­la­ma yol­la­rı­nı tı­ka­ya­rak, ban­ka­cı­lık iş­lem­le­ri­ni
şef­faf­laş­tır­ma­sın­dan son­ra, Mu­ham­med Şe­ker­ci­’nin de iş­le­ri­ni Du­ba­i’­ye
ak­tar­dı­ğı ve çok bü­yük bir al­tın ra­fi­ne­ri­si kur­du­ğu bi­li­ni­yor.

* * *

Sev­gi­li okur­la­rım.

Ka­mu­oyu şim­di­lik ka­ra pa­ra tra­fi­ği buz­da­ğı­nın sa­de­ce ucu­nu
gö­re­bi­li­yor.

Muh­bi­rin 87 mil­yar do­lar, CHP’­nin yol­suz­luk­lar­la mü­ca­de­le­de sim­ge­le­şen
is­mi, İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Ay­kut Er­doğ­du­’nun da 70-75 mil­yar Eu­ro ol­du­ğu­nu öne sür­dü­ğü

  • ka­ra pa­ra ve al­tın tra­fi­ği, eko­no­mi­yi sar­sa­bi­le­cek bo­yu­ta ulaş­mış
    bu­lu­nu­yor.

Ay­rı­ca “Tür­ki­ye­’nin öde­me­ler bi­lan­ço­sun­da­ki ra­kam­lar ger­çe­ği
yan­sıt­mı­yor mu?” so­ru­su­nu da gün­de­me ge­ti­ri­yor.
Bu ne­den­le sa­de­ce ik­ti­da­rı de­ğil, ma­ale­sef ül­ke­mi­zi de dün­ya önün­de çok zor du­rum­da bı­ra­kı­yor.

Bu­nu bi­lip ne­ler ya­şa­na­bi­le­ce­ği­ni tah­min et­mek, yak­la­şık ya­rım asır­lık
mes­lek ha­ya­tım­da ina­nın be­ni ilk kez ür­kü­tü­yor.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi Toplantısına Çağrı..

TTB_logosu
Türkiye Büyük Hekim Meclisi Toplantısına Çağrı..

Dostlar,
Sayın Meslektaşlarım;

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) önemli çağrısı bütünüyle aşağıda..

Okunmasını ve hak ettiği duyarlığın gösterilmesini diliyoruz çok doğallıkla..

Sevgi ve saygı ile.
22.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================

Tıklayınız...

Kamuoyunda daha çok (yanlış şekilde) “Tam Gün Yasası” olarak bilinen
“Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, kısaca “Sağlık Torba Tasarısı – STT” hâlâ Meclis’te.

İlk olarak 26 Haziran 2013 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) gönderilen Tasarı’nın, Meclis tatile girmeden çıkarılacağı açıklanmış,
ancak gündeme alın(a)mamıştı.

Sonrasında, Meclis Ekim ayında açılır açılmaz yasalaştırılacağı söylenmiş,
Genel Kurul’a gelen 41 maddelik STT, 19 Kasım 2013’de Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu’na geri çekilmiş ve 56 madde olarak yeniden düzenlenmişti.

TBMM Genel Kurulu’nun 4 Aralık 2013 Çarşamba günkü oturumunda
STT’nin ilk 20 maddesi kabul edilmiş, 5 Aralık’ta devam edecek olan görüşmesi ise 9 Aralık Pazartesi gününe ertelenmişti.

Genel Kurul’da 9 Aralık Pazartesi günü STT’nin 20 maddesi daha kabul edildi ancak 10 Aralık’tan başlayarak Bütçe görüşmeleri başladığı için,
kalan maddeler ve tümü görüşülüp oylanamadı, yasalaşmadı.

2014 yılı Bütçesi Genel Kurul’da aralıksız 11 gün görüşülüp,
20 Aralık’ta oylanacak.

Daha sonra, daha önceki yıllarda olduğu gibi, Meclis’in 15 gün tatile girmesi,
bu nedenle STT görüşmelerinin gelecek yıla (2014’e) kalması bekleniyor.

Ancak, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu STT’yi çıkarmak için Meclis’in tatil vermeden 24 Aralık 2013 Salı günü toplanacağını, konuyu muhalefet partileriyle de görüştüklerini açıkladı (Muhalefet partilerinin bunu
kabul etmeyeceklerine inanıyoruz).

TTB olarak, STT’yi Meclis’e ilk gönderildiğinden başlayarak izledik ve
her aşamada Tabip Odalarımızı ve meslektaşlarımızı bilgilendirdik.

Özetle;

Son haliyle artık “Tam Gün”le hiçbir ilişkisi kalmayan,

Ve fakat Kamuda çalışan hekimlerin muayenehane, tıp merkezi veya polikliniklerde çalışmasını yasaklayan,

Öte yandan; Rektörlüklere üniversite öğretim üyelerinin, Bakanlar Kurulu’na da eğitim ve araştırma hastanelerindeki akademisyenler ve eğitim görevlilerinin
% 50’sini özel hastanelere kiralama – pazarlama hakkı tanıyan,

“Bıçak parasını ortadan kaldırıyoruz.” bahanesiyle yaptığı düzenlemede akademisyenlere ve eğitim görevlilerine
özel hastanelerde de olsa tanıdığı 2. işte çalışma hakkını
kamuda görevli öbür uzman ve pratisyen hekimlere tanımayarak onları töhmet altında bırakmayı sürdüren,

  • Sülükçüye, hacamatçıya sertifika zorunluluğu getirirken işçi sağlığı ile ilgili alanda işyeri hekimliğinde sertifika zorunluluğunu delen,

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlı aile hekimlerine,
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’nda nöbet zorunluluğu getiren,

Daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından çok açık bçimde iptal edildiği halde; hekimler, sağlık çalışanları sanki toprak kölesiymiş gibi ikamet zorunluğu getiren,

Yurtiçinde okuyanı, ihtisas yapanı yıllarca zorunlu hizmete gönderip yurtdışında okuyanı, üç gün bile çalışanı kayıran,

Dünyada eşi benzeri görülmemiş ve bu nedenle
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden
Dünya Tabipler Birliği’ne,
İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nden
Avrupa Hekimler Sürekli Komitesi’ne

dek dünyanın dört bir yanından tepkiyle karşılanan bir düzenlemeyle, diplomamızın bize verdiği yetkiyi kullanarak hekimlik mesleğimizi
yerine getirmeyi

“Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” 
adı altında bir suça dönüştürüp

3 yıla dek hapis ve 2 milyon TL (eski parayla 2 trilyon lira!) ceza öngören STT, her şeyi apaçık gözler önüne seriyor;

Sorun “Tam Gün” sorunu değil,

Sorun  Hekim Emeği Sömürüsü Sorunu !

Baştan beri söylediğimiz gibi;

Tam Gün Kölelik Düzeni!

Akademisyeninden uzman hekimine, asistanından aile hekimine dek hepimiz için zararlı olan bu STT’yi, bütün örgütsel gücümüzü kullanıp,
bütün meslektaşlarımızı eyleme çağırarak Meclis’in çöp kutusuna atmak hepimiz için tarihsel bir görev.

Bu amaçla,

22 Aralık 2013 Pazar günü,
Türkiye Büyük Hekim Meclisi’ni (TBHM) topluyoruz.

Önce, TBMM’de dördüncü kez ertelenen “Sağlık Torbası”nı TBHM’de
tek celsede oylayacağız,

Sonra da STT yine Meclis’e gelecek olursa, yapacağımız eylemi
hep birlikte kararlaştıracağız.

Ardından da fener alayı oluşturup Sıhhiye’ye yürüyor, oylama sonucunu ve eylem kararımızı Sağlık Bakanlığı’nın demir parmaklıklarına asıyoruz.

Başta Tabip Odalarımızın ve uzmanlık derneklerimizin Başkan ve yöneticileri, Büyük Kongre Delegelerimiz, kol/komisyon/çalışma grubu üyelerimiz,
Tabip Odası eylemcilerimiz olmak üzere bütün meslektaşlarımızın
çağrılı olduğu Türkiye Büyük Hekim Meclisi’ne katılım,
takdir edeceğiniz gibi, son derece önemlidir.

Mesleğimiz adına utanç verici olan Sağlık Torbası’nın hâlâ Meclis’te olduğu günlerde toplanacak olan Türkiye Büyük Hekim Meclisi’ne
olanak olduğunca çok sayıda meslektaşımızla birlikte katılımınızı bekler, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Saygılarımızla,

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

*****

Türkiye Büyük Hekim Meclisi

Tarih: 22 Aralık 2013 Pazar

Yer: TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Necatibey Caddesi No:57 Kızılay-ANKARA

Program:

10:00 Kayıt

10:30 Açılış: Prof. Dr. Özdemir Aktan
(TTB Merkez Konseyi Başkanı)

10:45 Sunum: Mesele Tam Gün Meselesi Değil,
Mesele Hekim Emeği Sömürüsü Meselesi!

12:00 Siyasi Parti ve Sağlık Meslek Örgütü, Sendika Başkanlarının Konuşmaları

13:00 Sağlık Torba Tasarısı’nın Görüşülüp Oylanması

14:00 Ara

15:00 Sağlık Torba Tasarısı’nın Bir Kez Daha Meclis’e Gelmesi Durumunda Yapılacak Eylem Programının Oluşturulması

16:30 Sağlık Bakanlığı’na fener alaylı yürüyüş

17:00 TBHM oylama sonucu ve eylem kararının Sağlık Bakanlığı önünde açıklanarak demir parmaklıklarına asılması

SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMLERİ SÜRÜYOR.. 21 Aralık 2013 Günü de Yapılacak


SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMLERİ SÜRÜYOR..

VARDİYA BİZDE PLATFORMU / ANKARA…

Yarın da, 21 Aralık 2013 Cumartesi günü saat 13:00 – 14. 00 arası
Ankara Mamak Askeri Cezaevi önünde

Dayanışma için bekliyor..

Sessiz_ciglik_konusmamiz_30.6.13

 

 

30 Haziran 2013 günü Sessiz Çığlık eyleminde konuşurken..

(Bu konuşma metni web sitemizde :
https://ahmetsaltik.net/sessiz-ciglik-eyleminde-neler-soyledik/

VARDİYA BİZDE PLATFORMU / ANKARA…

yarın da, 21 Aralık 2013 Cumartesi günü saat 13:00 – 14. 00 arası

  • Ankara Mamak Askeri Cezaevi önünde..

Ve büyük kentlerde de..

65’inci kez SESSİZ ÇIĞLIK Eylemindeyiz.

 **İSTANBUL – (Beşiktaş Özgürlük Anıtı)
 **ANKARA – (Sakarya Meydanı)
 **İZMİR – (Konak Meydanı)
 **GÖLCÜK/Kocaeli-(Değirmendere Meydanı)
 **BURSA – (Şehreküstü Meydanı)
 **ANTALYA – (Kapalıyol, Büyük Havuz Yanı)
 **TRABZON – Beşikdüzü (Şehit Er Kahraman Dilli Parkı) (Perşembe)
 **MARMARİS – (Atatürk Anıtı)
 **ESKİŞEHİR – (Adalar, Doktorlar Cad.girişi, Yapı Kredi Bankası yanı)….


(http://www.odatv.com/images/resimler/2356677.jpg, 26.10.13)

Dayanışma için bekliyor..

Fotoğraf


(http://www.odatv.com/images/resimler/bvzep7diqaakyvy.jpg, 26.10.13)

Sevgi ve saygı ile.
20 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TANRILAR ve DİLENCİLER DİYARI NEPAL ve HİNDİSTAN


Dostlar
,

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ Cumartesi Konferansları sürüyor..

Bu haftanı konusu :

TANRILAR ve DİLENCİLER DİYARI NEPAL ve HİNDİSTAN
1513279_10202254708121993_139177016_n

Sevgi ve saygı ile.
19.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

EĞİTİMDE ZİHİN ÖZGÜRLÜĞÜ

Dostlar,

Geçtiğimiz Cumartesi, 13.12.13 günü KÖY ENSTİTÜLERİ ve ÇAĞDAŞ EĞİTİM       VAKFI‘ında sıra dışı bir konferans izledik.

Büyük keyif aldık..

Sunucu, Cumhuriyetimizin ağabeyi,
91 yaşındaki bilge insan Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN Beyefendi idi.

Portresi_Ali_Nejat_Olcen

Belirlenen konu : EĞİTİMDE ZİHİN ÖZGÜRLÜĞÜ idi..

Vakıf Başkanı Sn. Erdal Atıcı’nın açışının ardından
Sn. Ölçen konuya girdi.

 

Yaklaşık 50 dakikalık bir anlatımı “ayakta” ve önündeki notlardan satır başlarına
göz atarak gerçekleştirdi. Zarif üslubu ve nezih davranışlarıyla, sunumunun içeriği de eklenince büyük alkış aldı.

Ardından tartışmaya açıldı konu.. Vakıf Başkanı Sn. Atıcı’nın hoş yönetimiyle, Sayın Ölçen ile kısa süreli bir polemik bile yaşadık!

Biz, “özgürleştirilen zihne” bir de pusula gerekebileceğini salt akla ve bilime dayanmanın
yetemeyebileceğini, bir de ahlaksal değerler kümesi ve erdem ortamına gereksinime değindik.. Bizim de uzatmak istemediğimiz kısa polemik sonunda Sn. Ölçen bize
hak verdi..

İnanılması güç ama yaklaşık 2,5 saat sürdü toplam katkı ve sorular bölümü..
Sn. Ölçen bu süre boyunca oturmadı.. Oturması önerilerine de

  • “Ben yorulmazsam yoruluyorum..” dedi!

Konuşma metnini yazmış, çoğaltmış ve salona getirmişti.
Bu davranış az rastlanan örnek bir yaklaşımdır, biz de edindik.

Daha sonra rica ederek e-ileti ekinde word dosyası olarak edindik. 16 sayfalık bu değerli metni pdf olarak siz site okuyucularımızla paylaşıyoruz :

Egitimde_Zihin_Ozgurlugu_13.12.13

Bir noktayı özellikle belirtmek gerek : Dr. Ölçen ve eşi Makbule Ölçen çiftinin
Down sendromlu oğlu Demir yaklaşık 2 ay önce aramızdan ayrıldı. Yaklaşık 52 yıl yaşadı ve son yıllarda tek başına yaşayabiliyordu. Son 2 olgu, bir Down sendromlu için sıra dışı olguladır.. İkisi de neredeyse olanaksızdır.. Daha kısa yaşarlar ve bağımlıdırlar.

Ama rahmetli Demir, Ölçen çifti tatafından inanılmz bir özen ve insanüstü çaba ile yetiştirildiler.. Dr. Ölçen bu yöntemin özünü, Demir’in zihninin özgürleştirilmesi ekseninin oluşturduğunu özellikle vurguladı. Ortadaki görkemli başarı örneğinin gizi, Demir’in bu yöntemle özgür düşünceyi benimseyecek ve davranış kalıbı edinecek biçimde yetiştirilmesinde saklıydı..

Sn. Ölçen yine katılımcılardan içten alkışlar aldı..

97. sayısı çıkmak üzere olan TÜRKİYE SORUNLARI kitapçık dizisi için de bir kez daha takdir aldı.. Bu diziyi 2 ayda bir çıkarıyor Sn. Ölçen.. www.olcen.net adresli web sitesinde de yayımlıyor. CHP’den 14. ve 15. dönem milletvekilliği yaptıktan sonra vekil aylıklarındaki bir artışı haksız bularak halka iade ermenin yolunu aradı..
Bu yol söz konusu kitap dizisi olabilirdi. İsteyene ücretsiz yolluyor.. Dileyen maddi katkı da koyabilir.

Bu çok değerli ve niteliki Aydınlanma hizmeti 17. yılında..

Son olarak, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “bir sistem” olduğunu, O’nun düşün ve eylemlerinin ideolojik bir bütünlük taşıdığını ve bir ATATÜRKOLOJİ ENSTİTÜSÜ kuracağını belirtti ve

  • “Bu Enstitüyü kurmadan ÖL – ME – YE – CE – -ĞİM!” dedi!..

Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN, son irdelemede, Cumhuriyet’in ürünüdür!

Bu olguyu iyi kavramak gerekir..
Cumhuriyetin eğitim dizgesinini zihnini özgürleştirdiği bir onurlu yurttaş prototipidir..

  • Yaşasın Sayın Ali Nejat ÖLÇEN, Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!

Sevgi ve saygı ile.
20 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Atatürk’ün Dehasına Bir Örnek: “İlk Türk Operası ‘Öz Soy’un Ders Veren Öyküsü”


Dostlar
,

Sayın Akbulut’un bu sitede daha önce en az 3-4 yazısına, kitap tanıtımına yer verildi.

AKP kükümeti ise TÜSAK (Türk Sanat Kurumu) yasa tasarısı ile
Ulusun sanat – kültür alanını ve yaşamını çökertme girişimini sürdürüyor..

Çok yazık..

Her tarafı yolsuzluklara bulaşmış bir siyasal kadro, uygarlık adına ülkemizde
Cumhuriyet devrimi ile ne biriktirilmişse “tar-u mar etme” vahşetini sürdürüyor..

Sayın Akbulut’un aşağıdaki makalesi bu bağlamda çok düşündürücü ve yol gösterici.

Büyük ATATÜRK‘ün devrimlerinin yaşamın hemen her alanına dönük olmak üzere bütünselliğini ve kapsayıcılığını da izliyoruz bu değerli derleme ile..

Sayın Akbulut’a teşekkür ederken,

  • AKP iktidarını Türk sanat – kültür yaşamını yıkıcı girişimlerden
    geri durmaya bir kez daha çağırıyoruz..

Öncelike ellerini temizlesinler..

  • Bakanların oğullarının evlerinde ayakkabı kutusu içinde 5 (beş!) milyon dolara yakın paranın – servetin ne aradığını ve kaynağını açıklasınlar..

Ortalık çok iğrenç kokuyor ve mide bulandırıyor; feci düzeyde asap bozuyor.. 

Çekip gidin artık..

Sevgi ve saygı ile.
19 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

=========================================

Atatürk’ün Dehasına Bir Örnek: 

“İlk Türk Operası ‘Öz Soy’un Ders Veren Öyküsü”

portresi

Hüseyin Akbulut
ADD Bilim Danışma Kurulu Üyesi

 


Atatürk’ün sanata, müzik sanatına ve özellikle de “opera”ya olan ilgisini biliyoruz.

Bu alana o denli önem vermektedir ki,

  • “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikideki değişikliği alabilmesi kavrayabilmesidir.” (TBMM 1934)

sözüyle, müzikteki değişikliği, ulustaki tüm değişikliğe, yenileşmeye ve gelişmişliğe
ölçü olarak görüyor.

Anlayış; 2500 yıl önce yaşamış Çin bilgini Konfüçyüs’ün

  • “Bir ülkenin genel durumunu mu öğrenmek istiyorsunuz? Onların müziklerine bakınız. Eğer müzikleri bozulmuşsa orada her şey bozulmuş demektir.”

özdeyişindeki anlayışla da çok uyumludur. 

İlk kez izlediği Carmen operası Atatürk’te derin iz bırakmıştır. Mustafa Kemal 14 Ekim 1913 / 7 Kasım 1914 arasında Sofya’da askeri ataşedir. Fethi Bey (Okyar) ile
düpedüz birer sürgündürler. Orada yalnızdır ve kırgındır, biraz da unutulmuştur.
Aslında istenen de, o tarihte O’nu gözlerden uzak tutmak ve unutturmaktır.

Atatürk; operayı ilk kez bu duygular içinde Sofya’da izler. İzlediği opera, G. Bizet’nin ünlü Carmen operasıdır. Operadan çok etkilenmiştir, temsilden sonra yakın arkadaşı Şakir Zümre’ye duygularını aktarırken söyledikleri, O’nun sanata olan yaklaşımını
ortaya koyuyor:

“Balkan savaşında neden yenildiğimizi bugün daha iyi anladım. Bak Şakir, bizim çoban millet gördüğümüz Bulgarların, orkestrası, operası, sanatçıları, şarkıcıları varmış.”

Atatürk daha o gün, sanatı (operanın varlığını) gelişmişliğe ölçü olarak görüyor, toplumsal yaşamda sanatın işlevine ve önemine vurgu yapıyordu.

  • Bugün artık biliyoruz ki; sanat gelişmişliğin ve çağdaşlığın en belirgin ölçütüdür.

Vurgulanacak önemli nokta, Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra Atatürk’ün;

  • sanatı ve özellikle müzik sanatını, opera ve baleyi toplumsal değişmenin, gelişmenin ve ilerlemenin önemli bir aracı olarak değerlendirdiği gerçeğidir.

Yeni bir toplum yaratılacaktır…

Duygu ve düşünce dünyamızı değiştirme gücü ve işleviyle sanat alanındaki yoğun kurumlaşmaya bu nedenle önem verilmiştir.

Büyük Atatürk düşüncesini şu şekilde ifade etmektedir:

  • En güç devrim müzik devrimidir. Çünkü müzik devrimi, kişiye, önce kendi
    iç dünyasını unutturmayı, sonra da yeni bir âleme yöneltmeyi gerektirir.
    Onun için çok zordur. 
    Çok zordur ama mutlaka yapılacaktır.”

Cumhuriyeti kuranların müzik sanatına ve özellikle de opera sanatına olan ilgilerini, günün tanığı Cevat Memduh Altar’dan aktaralım:

“…Atatürk’ün operaya büyük ilgisi vardı.
Kendilerini çok yakından tanıyabilmenin mutluluğuna erdiğim o büyük insan,
adeta akademi niteliğini taşıyan sofralarına da katıldığım, tarihe sığmayan o büyük insan, operayı çok seviyordu. Yurt dışında seyrettiği operaları hiç unutmamıştı.
Örneğin Tosca operasını ve bu operadaki aryaları çok seviyordu. Günün birinde, 1936’da batıdan davet edilen Prof. Carl Ebert ve zamanın Milli Eğitim Bakanı
Saffet Arıkan
Beyle Cebeci’deki Musiki Muallim Mektebi’nin müdür odasındaydık. Başbakan İnönü de oraya geldiler. Saffet Arıkan Bey Prof. Ebert ile opera konusunda konuşuyordu ve Carl Ebert’e şöyle dedi:

“Sayın Cumhurreisimiz soruyorlar, Türkçe metinle bir opera ne zaman oynanacak?” Ankara’ya Carl Ebert yeni gelmişti, henüz bir sene olmamıştı çocuklarımızla uğraşalı. Ebert şöyle bir durdu, cevap verdi: “Beş yıl sonra”. Saffet Arıkan Beyin:
“Bunu Cumhurreisimize söyleyebilir miyim?” cevabına “Söyleyebilirsiniz.” dedi
Carl Ebert…”

Ben, sanat alanındaki uzun sayılacak yöneticiliğim döneminde, onlarla çok da iyi ilişkiler kuran bir sanatçı-bürokrat olarak, bakanıyla, başbakanıyla, cumhurbaşkanıyla, Cumhuriyetin çok daha varlıklı olduğu günümüzde sanat alanına bu boyutta bir duyarlığa sahip olunduğuna tanık olmadım. 

Konumuza dönelim, görülen; o gün, sanat alanındaki kurumlaşmada yoğun çalışmalar gerçekleştirilirken, bütün amacın bir an önce Türk Operasının kurulmasına hedeflendiği gerçeğidir. “Musiki Muallim Mektebi”nin, müzik eğitimcisi yetiştirme görevi yanında, besteci ve icracı sanatçılar yetiştirme uygulaması yetersiz kalınca,“Milli Musiki ve Temsil Akademisi”nin kurulmasına yöneliş, deneme niteliğindeki ilk Türk Operası
“Öz Soy”un icrasında yaşanan sorunlar ve görülen yetersizlik üzerine, ivedilikle “Konservatuvar”ın kurulması kararının alınması ve daha sonra Konservatuvar bünyesinde kurulan “Tatbikat Sahnesi” çalışmalarındaki başta gelen amaç,
adeta bir an önce “Türk Operası”nın kurumsallaşması içindir.

Bu olağanüstü ilgi, sonuçta ilk Türk Operasının bestelenişini de getirmiştir. Aktaracağımız örnek, 1934 yılında bestelenen ve seslendirilen Öz Soy Operasının renkli, bir o denli de ders veren öyküsüdür.

İran Şah’ı, 1934’te Türkiye’yi ziyaret edecektir. Atatürk, bu ziyarette Şah’ın huzurunda sergilenmek üzere bir opera yazılmasını ister. Opera, yurtdışındaki eğitiminden
yurda yeni dönen Ahmed Adnan Saygun tarafından bestelenecektir.

Operanın konusu da Atatürk tarafından özenle belirlenmiştir. Konu, Firdevsi’nin ünlü Şehnamesindeki “Kral Feridun Destanı”dır. Librettonun konuya uygun olarak yazılması için Münir Hayri Egeli görevlendirilmiştir. Librettonun hazırlanışında Atatürk’ün
sürekli uyarıları ve denetimi vardır.

Destanın kısa özeti şöyledir  :

Kral Feridun’un eşi Hatun doğurmak üzeredir. Bunun için bir şölen düzenlenmiştir. Gelen haber, Feridun’un Tur ve İraç adlı ikiz çocuklarının doğduğunu muştular.
Herkes neşe içindedir. Ancak şölene çağrılmayan kötülük tanrısı Ahriman çok kızgındır ve ikiz kardeşleri, sonsuza dek birbirlerinden ayrı yaşamaya ve birbirlerini tanımamaya ve birbirleriyle savaşmaya mahkûm eder.

Uzun yıllar geçmiş, savaşlar yaşanmıştır. Sonunda Anadolu’da barış dönemi gelmiş, düşmanlıklar bitmiş, Tur ve İraç’ın kardeş oldukları anlaşılmıştır. Operanın bitiş notalarında Tur’dan Türklerin, İraç’dan İranlıların doğduğu vurgulanmaktadır.
Özetle yazılan yapıt, Türkiye ile İran’ın dostluğunu, kardeşliğini vurgulamayı amaçlamaktadır.

Burada bir ayrıntıyı da verelim : Firdevsi’nin destanında doğan çocuklar aslında üçüzdür. Günün anlamına, senaryoya uygun olması bakımından
Atatürk’ün müdahalesiyle ikiz yapılmıştır.

Operanın bestelenmesinde de sergilenmesinde de zorluklar yaşanmıştır.
Çünkü zaman darlığı nedeniyle yapıt iki ayda yazılıp seslendirilecektir.
O yıllarda ülkenin opera sahneleyecek sanatçısı da yoktur.
Koro, Ankara Kız Lisesi ile Gazi Terbiye (Eğitim) Enstitüsü’nün öğrencilerinden oluşacak, orkestra, Riyaset-i Cumhur Orkestrası olacaktır.

Yapıtın seslendirilmesi çalışmalarında büyük sıkıntılar yaşanmıştır.
Yapıt aleyhinde söylenen sözler Atatürk’ü rahatsız etmiş olmalı ki;
provaları izlemeye, önce müzik zevkine güvendiği bir arkadaşını, sonra yabancı bir büyükelçiyi göndermiş, son olarak da kendisi gitmiştir. (Demek ki sanat çevresindeki bitmeyen çekemezlikler ve dedikodular o gün de varmış..)

Yaşanan sorunlar nedeniyle orkestra değiştirilmiş, yapıtın seslendirilmesinde güçlükler çıkartıldığına tanık olunca, Osman Zeki Üngör orkestra şefliğinden alınmış,
yerine Ahmed Adnan Saygun getirilmiştir.

Sonunda, deneme niteliğinde, ancak tarihsel değerdeki ilk Türk operası “Öz Soy” yaratılmış ve 19 Haziran 1934 günü Atatürk ve İran Şah’ının huzurlarında sergilenmiştir. Şah’ın çok etkilendiği olaya Atatürk’ün tanısı ise çok daha derindir.
Cumhuriyetin sanat alanındaki atılımlarına göndermede bulunarak şöyle demektedir:

  • “Bu bir devrim hareketidir.”

Yaşanan bu olayda, Atatürk’ün müzik sanatına, operaya verdiği öneme ve O’nun
sanatı diplomaside kullanmadaki ustalığına tanık olmaktayız.

İran Şehinşahı‘nı bu denli özenle konuk ederken Atatürk, Türkiye ve İran’ın
dostluğunun da ötesinde kardeşliğine vurgu yapıyor, onu kazanmak istiyordu.
Bunu gerçekleştirirken de sözle anlatım yerine bir sanat olayını, müziği tercih ediyordu.

Sonuçta Atatürk, müziğin sözden daha güçlü bir ifade aracı olduğunu biliyor,
duygu ve düşüncesini sözle anlatmak yerine, sanatla ifade ederek etkiyi artırmak istiyordu.

Atatürk’ün doğu kültüründen, İslam coğrafyasından gelen bir devlet adamını
bir opera temsili ile karşılaması ise,

kurulan modern cumhuriyetin Dünyaya çağdaş sanatla tanıtımıdır.

Yaşanan öykünün siyaset kurumuna da ders veren boyutu ise, Atatürk’ün sanata verdiği değer ve sanatı diplomaside kullanabilmesindeki inceliği ve dehasıdır.

1934 yılında bestelenerek sahnelenen ilk Türk Operası “Öz Soy”un tarihsel öyküsü,
sanat kurumlarımızı, tiyatroyu, opera ve baleyi, orkestrayı “özelleştirme, iş yasası ve
iş akdi” söylemleriyle boğdurmak isteyen günümüz siyasal iktidarına ve anlayışına
ders verir niteliktedir.

Biz ülkemize,

  • kültür – sanatı yaşamın merkezine yerleştiren Mustafa Kemal Atatürk
    gibi önderler dileyelim.

Hüseyin Akbulut
ADD Bilim Danışma Kurulu Üyesi

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : KOMAN PAŞAM


ÇARŞAMBA İĞNELERİ

KOMAN PAŞAM

portresi_kucuk

 


Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

 

76 yaşında tutuklandı, Parkinson hastasıydı,

Mahkeme saldı, savcı tekrar tutuklattı,

Bir yıldan fazla içerde kaldı,

Çıktıktan sonra üç aydan çok dayanamadı,

Bakan Hüseyin Çelik, “Hesap veremeden gitti.” diye hayıflandı.

Sayın Komutanım ışıklar içinde yatsın,

İnsanlığı kinine ve dinine tutsak eden vicdansızlar utansın…

KIZILDERİLİ

AKP iktidarı, ABD’deki Kızılderililere su getirmek için 200 milyon lira yardım etti.

Vatandaşını da simit-çayla geçindirmekle övündü…

TOMA

AKP iktidarı bizim paramızla Tunus’a TOMA gönderdi.

Kinci ve dinci polisten de yollamazsa işe yaramaz…

TERBİYESİZ

AKP’li Zeyid Aslan Mecliste gene küfür etti.

Partisinin ve şahsının terbiye anlayışını teyit etti…

ÇOCUK

Org. Bilgin BALANLI, emekli generallere orduevi yasağını ilkel ve çocukça buldu.

Bırakın çocuklar eğlensin…

TERBİYESİZ

RTE’nin oğlu Bilal, “Meclis terbiyesizlik yeri değildir” mesajı yazdı.

O işi Bilal’e bırakın.

CÜCE

Başbakan’ın seçim propagandasına araç yaptığı Tekirdağ toplu dev eser açılışında
bir tek büyük yatırım yok.

Cücelerin dev algısı,vatandaşı kandırması…

İNSANLIK

Kuşadası’nda , “Polisler insan haklarına aykırı çalıştırılıyor” yazılı afişler asıldı.

İnsanlıktan anlayan polisler sonunda ortaya çıktı…

RÜŞVETÇİLER

Enişte, Sağlık Bakanlığına rüşvet verdiğini açıkladı.

Rüşveti suç sayacak, açıklamayı duyacak savcı kaldı mı?..

PALAVRA

RTE, “Açıklarsam yer yerinden oynar”, Enişte,” Açıklarsam hükümet yıkılır”

Atış serbest…

İNSANOĞLU

BDP’li Sırrı Sakık, oğlu teröristlerce öldürülen Oya Eronat’a “Acının keyfini yaşayan kadın” diyerek saldırdı.

İnsan mı, yaratık mı?..

EDEPSİZ

B. Arınç, bavulcu Baransu için, “Bu gazetecilik değil, edepsizlik” dedi.

Ucu AKP’ye değmeden önce öyle değildi…

MOLLA

RTE ve Davutoğlu’nun  344 kişinin katili Bangladeşli MOLLA’yı ipten alma çabası
sonuç vermedi.

İmam’ın nefesi Molla’ya yetmedi…

AÇICI

RTE, 2010’dan bu yana işletmede olan GAZİPAŞA Havalimanı’nı yeniden açtı.

Aç, ne açarsan aç,

Açılmış olsa da yine aç (Mevlana’nın sözü böyle miydi?)

ALİLER

Beşir Atalay Hatay’lıları, “Sadullah’ı emanet ettik ama bunun karşılığını 30 Mart günü almazsak, biz de Hatay’lılara söyleyeceğimizi o zaman söyleriz.” diyerek tehdit etti.

Emanet, ALİ DİBO

Emanetçi, ALİ KIRAN BAŞ KESEN tayfası…

UMUDUMUZ

RTE, Gezi Direnişi’ni hedef alarak, diktiği ağaca “MİLLİ İRADE FİDANI” adını verdi.

Fidandan umutluyuz…

EFENDİ

Kasımpaşalılar, Beşiktaş maçında tribüne “EFENDİLERİN SEMTİ” pankartı açtı.

Unutmuşlar, RTE de Kasımpaşalı …

SAHİP

Geziye katılıp tutuklananların ailelerine” Çocuklarınıza sahip çıkın” demişti.

Yolsuzluk suçlamasıyla tutuklu Barış’ın babası İçişleri sahip…

YÜREK

Çanakkale’de  duvara “Faşizme Ölüm” yazan 13 yaşındaki çocuğa savcı altı yıl hapis istedi.

Bakalım ülkeyi soyanlara yürekleri yetecek mi?…

PERİNÇEK

Doğu Perinçek İsviçre’ye karşı AİHM’ne açtığı soykırım davasını kazandı.

Ödülünü cezaevi olarak aldı…

YÜK

RTE, “Yük olmaya değil, yük almaya geliyoruz (AB’ne) “

Alın alın, vatandaşa yükleyeceksiniz nasılsa…

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
(ÇARŞAMBA İĞNELERİ : KOMAN PAŞAM)