Prof. Ali Ercan konferansı : TÜRKİYE DÜNYANIN NERESİNDE ?


İSTANBUL YÜKSEK TİCARET
ve 
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
İİBF MEZUNLARI DERNEĞİ ANKARA ŞUBESİ

K O N F E R A N S

TÜRKİYE DÜNYANIN NERESİNDE ?

-Ortadoğu Gerçeği-

Prof. Dr. D. Ali Ercan
ADD Bilim Kurulu Başkanı

8 Nisan 2015 Çarşamba, saat 15.00
Mithatpaşa C.16/6 Yenişehir – Ankara
Tel. 434 37 16

7 Nisan 2015 : DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ

“7 Nisan Dünya SAĞLIK Günü”

Logo_WHO_DSO

 

 

 

 

Nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü (WHO/DSÖ) Anayasası’nın yürürlüğe girdiği
7 Nisan (1947) günü tüm dünyada ‘Sağlık Günü’ olarak kutlanmaktadır.
2015 Yılıı Dünya Sağlık Günü’nün teması

‘Tarladan Tabağa Gıda Güvenliği’

olarak belirlenmiştir. Dünya genelinde “Gıda Güvenliği” konusunda farkındalık oluşturulması hedeflenmektedir.

Gıdalar ve beslenme, insanların en temel ve vazgeçilmez gereksinimlerinden biridir. Herkes güvenilir, nitelikli, uygun bedelle ve sağlıklı besinleri sürekli olarak
satın alabilme ve tüketme hakkına sahiptir.

Bu temel insanlık hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de güvence altına alınmıştır (md. 259.

Gıda güvenliği; gıda ürünlerinin tarladan sofraya dek üretimin ve dağıtımın
her basamağında gerekli denetimlerin düzenli yapılmasıdır.
Kimyasal, Fiziksel, Biyolojik ve Nütrisyonel bakımlardan alınan önlemler bütünüdür.

Sağlıklı toplum için, toplumun en küçük birimi olan tüm insanların sağlıklı olması gerekir.

Her – kes, dünyanın neresinde olursa olsun, gereksindiği besinlere ulaşma
ve nitelikli bir yaşam sürdürme hakkına sahiptir.

7 Nisan 2015 – 7 Nisan 2016 arasında 1 yıl boyunca bu yakıcı konuyu / sorunu
öncelikle konuşacağız.
Dileriz, küresel ölçekte yaygın beslenme hatta AÇLIK sorununun çözümünde yol alırız..

  • DSÖ / FAO verileriyle Dünyada 805 milyon insan karnını doyuraMAmaktadır =  AÇTIR! Bu, her 9 kişiden birinin
    AÇ olduğu anlamına gelmektedir; insanlık için yüz karasıdır!

Hemen hemen 5-6 ölümden biri (yaklaşık 10 milyon / yıl) AÇLIK nedenlidir
ve bu verilerle AÇLIK Dünyada 1 numaralı “temel” ölüm nedenidir!

Dünya Sağlık Günü, bu önemli hatta utanç verici halk sağlığı sorununun çözümüne anlamlı katkı sağlasın dileriz. Bunun için küresel emperyalizmin geriletilmesi ve
odağına kârı – sermayeyi değil; insansı – toplumu koyan bir yeni Dünya Düzenine
gerek var. Daha adil, daha sosyal, daha paylaşımcı bir dünya düzeni ve bu olanaklı!

Güney Amerikalı yoldaşlarımızın her yıl Porto Allegre‘de, Davos kepazeliğine seçenek olarak meydan okudukları gibi haykıralım :

  • OTRO MUNDO ES POSSIBLE!… OTRO MUNDO ES POSSIBLE!
    Başka Bir Dünya Mümkündür.. Küresel emperyalizme mahkum değiliz!

3. Bin Yıl Kalkınma Hedefleri (3rd Miilenium Developmental Goals – 3rdMDG) arasında 2000’den  2015’e 15 yılda Dünya’da AÇ insanların sayısını 400 milyonlara indirerek yarılama da vardı.. Olmadı, başarılamadı..

Temel nedeni KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizmden başka ne olabilir ki??

*****

Dünya Sağlık Örgütü / CENEVRE                :
– “Her yıl çoğu çocuk 2,2 milyon kişi gıda ve su kaynaklı hastalıklılar nedeniyle yaşamını yitiriyor”
– “Güvensiz gıdalar; böbrek ve karaciğer yetmezliği, beyin ve sinir hastalıkları,
uzun süreli engellilikler ve kanser de içinde 200’den çok hastalığın temel nedeni.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Dünya Sağlık Günü’nde güvenilir gıda tüketilmesi önerisinde bulunarak, her yıl 2,2 milyon kişinin güvenilir olmayan gıda ve su kaynaklı hastalıklılar nedeniyle yaşamını yitirdiğini bildirdi.

DSÖ, bu yıl Dünya Sağlık Günü’nün temasını “Gıda Güvenliği” olarak belirledi.

DSÖ’nün Cenevre’deki merkezinde düzenlenen basın toplantısında konuşan DSÖ
Genel Müdür Yardımcısı Keiji Fukuda; bakteri, virüs, parazit ve kimyasal maddeler içeren güvensiz gıdaların 200’den çok hastalığa neden olduğunu söyledi.

7_Nisan_2015_DUNYA_SAGLIK_GUNU

Fukuda, “Her yıl çoğu çocuk 2,2 milyon kişi gıda ve su kaynaklı hastalıklılar nedeniyle yaşamını yitiriyor.” dedi.

Gıda kaynaklı hastalıklar arasında en yaygın sorunun ishal olduğunu belirten Fukuda, güvensiz gıdaların böbrek ve karaciğer yetmezliği, beyin ve sinir hastalıkları, uzun süreli engellilikler ve kansere neden olabildiğini ifade etti.

DSÖ’ye göre, güvensiz gıdalar arasında;

– Pişirilmemiş hayvansal ürünler,
– Dışkı ile kirlenmiş sebze ve meyveler ve
– Biyotoksin içeren kabuklu deniz ürünleri yer alıyor.

Güvensiz gıda kaynaklı bağırsak hastalıklarının en çok görüldüğü yerler arasında
Afrika bölgesi başı çekiyor. Afrika’yı Güneydoğu Asya ülkeleri izliyor.

DSÖ Genel Müdür Yardımcısı Fukuda, gıda güvenliliğinin önemine vurgu yaparken, güvensiz gıdanın doğurduğu ekonomik risklere de dikkat çekti. DSÖ verilerine göre,
2011’de Almanya’da ortaya çıkan ölümcül E. coli (EHEC) salgınında çiftçilerin yitiği
1,3 milyar $ olmuştu.

DSÖ Genel Müdürü Margaret Chan ise yaptığı yazılı açıklamada,

  • “Herhangi bir yerel gıda güvenliği sorunu, çok hızlı bir biçimde 
    uluslararası bir bunalıma dönüşebilir.” uyarısında bulundu.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda
10 yılı aşkın bir zamandan beri verdiğimiz bir ders olan

GIDA GÜVENİĞİ ve SANİTASYONU 

başlıklı ders notlarımızı güncelleyerek paylaşmak istiyoruz..
Lütfen tıklar mısınız 148 yansıdan oluşan bu güncel ve varsıl dosya için?

Gida_Guvenligi_ve_Sanitasyonu

Sevgi ve saygı ile.
07 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not   : Türkiye, DSÖ Anayasasını 5062 sayılı yasa ile 1947’de TBMM’de benimseyerek bu BM uzmanlık Örgütünee üye olmuştur..

==========================

 

DSÖ Açıklamasının
İngilizce tam metni aşağıdadır..

World Health Day 2015:
From farm to plate, make food safe

News release

New data on the harm caused by foodborne illnesses underscore the global threats posed by unsafe foods, and the need for coordinated, cross-border action across the entire food supply chain, according to WHO, which next week is dedicating its annual World Health Day to the issue of food safety.

World Health Day will be celebrated on 7 April, with WHO highlighting the challenges and opportunities associated with food safety under the slogan “From farm to plate, make food safe.”

“Food production has been industrialized and its trade and distribution have been globalized,” says WHO Director-General Dr Margaret Chan. “These changes introduce multiple new opportunities for food to become contaminated with harmful bacteria, viruses, parasites, or chemicals.”

Dr Chan adds: “A local food safety problem can rapidly become an international emergency. Investigation of an outbreak of foodborne disease is vastly more complicated when a single plate or package of food contains ingredients from multiple countries.”

Unsafe food can contain harmful bacteria, viruses, parasites or chemical substances, and cause more than 200 diseases – ranging from diarrhoea to cancers. Examples of unsafe food include undercooked foods of animal origin, fruits and vegetables contaminated with faeces, and shellfish containing marine biotoxins.

Today, WHO is issuing the first findings from what is a broader ongoing analysis of the global burden of foodborne diseases. The full results of this research, being undertaken by WHO’s Foodborne Disease Burden Epidemiology Reference Group (FERG), are expected to be released in October 2015.

Some important results are related to enteric infections caused by viruses, bacteria and protozoa that enter the body by ingestion of contaminated food. The initial FERG figures, from 2010, show that:

  • there were an estimated 582 million cases of 22 different foodborne enteric diseases and 351 000 associated deaths;
  • the enteric disease agents responsible for most deaths wereSalmonella Typhi (52 000 deaths), enteropathogenic E. coli (37 000) and norovirus (35 000);
  • the African region recorded the highest disease burden for enteric foodborne disease, followed by South-East Asia;
  • over 40% people suffering from enteric diseases caused by contaminated food were children aged under 5 years.

Unsafe food also poses major economic risks, especially in a globalized world. Germany’s 2011 E.coli outbreak reportedly caused US$ 1.3 billion in losses for farmers and industries and US$ 236 million in emergency aid payments to 22 European Union Member States.

Efforts to prevent such emergencies can be strengthened, however, through development of robust food safety systems that drive collective government and public action to safeguard against chemical or microbial contamination of food. Global and national level measures can be taken, including using international platforms, like the joint WHO-FAO International Food Safety Authorities Network (INFOSAN), to ensure effective and rapid communication during food safety emergencies.

At the consumer end of the food supply chain, the public plays important roles in promoting food safety, from practising safe food hygiene and learning how to take care when cooking specific foods that may be hazardous (like raw chicken), to reading the labels when buying and preparing food. The WHO Five Keys to Safer Food explain the basic principles that each individual should know all over the world to prevent foodborne diseases.

“It often takes a crisis for the collective consciousness on food safety to be stirred and any serious response to be taken,” says Dr Kazuaki Miyagishima, Director of WHO’s Department of Food Safety and Zoonoses. “The impacts on public health and economies can be great. A sustainable response, therefore, is needed that ensures standards, checks and networks are in place to protect against food safety risks.”

WHO is working to ensure access to adequate, safe, nutritious food for everyone. The Organization supports countries to prevent, detect and respond to foodborne disease outbreaks—in line with the Codex Alimentarius, a collection of international food standards, guidelines and codes of practice covering all the main foods.

Food safety is a cross-cutting issue and shared responsibility that requires participation of non-public health sectors (i.e. agriculture, trade and commerce, environment, tourism) and support of major international and regional agencies and organizations active in the fields of food, emergency aid, and education.

For more information, contact:

Paul Garwood, WHO
Telephone: +41-22-7911578
Mobile: +41-79 603 72 94
E-mail: garwoodp@who.int

Fadela Chaib, WHO
Telephone: +41-22-7913228
Mobile: +41-794755556
Email: chaibf@who.int

Olivia Lawe-Davies, WHO
Telephone: +41-22-7911209
Mobile: +41-794755545
Email: lawedavieso@who.int

Hedef Kemalist Devrimi tamamlamak


Hedef Kemalist Devrimi tamamlamak

Doğu Perinçek Türkiye’nin öncülerini Vatan Partisine katılmaya çağırdı

Konuşmasına Mersin’de tecavüz edildikten sonra yakılarak katledilen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ı anarak başlayan Perinçek, “Özgecan’ı alevler içinde, çığlık çığlığa bırakmanın utancıyla Arena’da toplanmış bulunuyoruz. Kendimizi affetmiyoruz. Bu karanlık manzara karşısında Cumhuriyet öncüleri olarak kendimizi affetmiyoruz” dedi. Perinçek, konuşmasının devamında şunları söyledi:

‘SÖZ VERİYORUZ!’

Cumhuriyet geleceğin belirleyicisidir. Devrimle kurduk biz bu Cumhriyet’i, Türkiye’yi; bu vatanı devrimle kazandık. Ve şimdi yine büyük işlerin eşiğindeyiz. Medeniyet devrimcisi Hz. Muhammed’in belirttiği gibi, cennet anaların ayağının altındadır. Kadınımızı bu karanlık rejimden, cehennem zebanilerinin ayaklarının altından kurtaracağız, söz veriyoruz. Türkiyemiz, şeyhler, dervişler, müritler, çelebiler, cemaatler ve tecavüzcüler ülkesi olamaz. Şimdi hep birlikte ayağa kalkıyoruz. Atatürk Cumhuriyeti’ni devlet katında ve toplumda yeniden kurmak için, büyük devrimci önderimiz Atatürk’ün önünde yemin ediyoruz. Bu karanlık saltanatı, Tayyip Erdoğanların karanlık saltanatını yıkacağız. Söz veriyoruz. Ve bağımsız başı dik aydınlanmış, Kürdünü kurtaran, Türküyle, Kürdüyle, Sünnisiyle, Alevisiyle, milleti birleştiren, vatanı birleştiren, üreten Türkiye’yi kuracağız, söz veriyoruz.

Soma işçilerine, Yatağan işçilerine, Zonguldak maden işçilerine, Ermenek işçilerine söz veriyoruz. Onları o karanlık kuyulardan çıkaracak memleketin efendisi yapacağız söz veriyoruz. Taşeron işçilerine söz veriyoruz taşeron kölesi olmayacağız.

Germencik Moralı köylüsüne, Mustafa Kemal Paşa’nın Sarılar köylüsüne, Mardin’in Alakuş köylüsüne söz veriyoruz. Köylüyü Atatürk’ün dediği gibi memleketin efendisi yapacağız. Şu anda bizi Alakuş köyünde televizyondan izleyen ilkokul 4. sınıf öğrencisi, 20 sene sonraki Cumhurbaşkanımız Aziz Yıldız’a söz veriyoruz.

Türkümüzü, Kürdümüzü, Türk milleti için eşitlikle, özgürlükle, kardeşçe birleştireceğiz söz veriyoruz.

Esnafımıza, zanaatkarımıza söz veriyoruz; çarşılarımıza zenginlik getireceğiz. Kepenklerin, siftah etmeden kapatıldığı Türkiye değil, gül alınıp gül satılan çarşılar kuracağız. Söz veriyoruz. Milli sanayicimize, milli tüccarımıza, üretime katkısı olan bütün yurttaşlarımıza söz veriyoruz. Üreten Türkiye’yi kuracağız. Üret Türkiye diyoruz.

‘GENÇLİKTEN KUVVET ALIYORUZ’

Gençliğimize söz veriyoruz. Güveniyoruz. Umudumuz gençlik, herkesin iş sahibi olduğu emeği ve hayatını kazandığı bilim yaptığı aydınlanmış Türkiye için gençliğimize söz veriyoruz. Onlardan kuvvet alıyoruz. Borçlu bir Türkiye yarattılar. Sıcak para ihtiyacı içinde çırpınıyorlar, kıvranıyorlar. Yıkılacaklar. Sıcak para diktasını yıkacağız, söz veriyoruz.

‘YAŞAR KEMAL’E SÖZ VERİYORUZ’

İzmit Körfezi’nin balıklarına, Fırtına Deresi’nin kadınlarına, Ergene Nehri’ne söz veriyoruz. Irmakları temiz akan, körfezleri mavi tertemiz Tükiye’yi kuracağız. Börtüsüne, böceğine hepsine söz veriyoruz. Torosların eteklerinde Fikret Otyam’a, Yaşar Kemal’e söz veriyoruz. Birleşen üreten Türkiye’yi kuracağız, söz veriyoruz. Parolamız vatan, işaretimiz emek ve namus. Emeğin Türkiye’sini, namuslu insanların Türkiye’sini, namusun Türkiye’sini kuracağız. Bütün milletimize, Hakkari’nin Cilo dağlarındaki çobana, Istranca’daki çiftiçiye, Çerkezköy’deki, Adana’daki Gaziantep’teki, İstanbul’daki, İzmir’deki emekçilere söz veriyoruz.

‘ÇALIŞKAN TÜRK MİLLETİNE VE PARTİMİZE GÜVENİYORUZ’

Güveniyoruz. Milletimize güveniyoruz. Binlerce yıllık tarihin içinden gelen milletimize güveniyoruz. Çok cefalar çekmiş, görmüş geçirmiş büyük tecrübelerden geçmiş, büyük milletler kurmuş, çalışkan Türk milletine sonuna kadar güveniyoruz.

Partimize güveniyoruz. İşçi Partisi’nden gelen, Vatan’da birleşen, partimize sonuna kadar güveniyoruz. Tarikatları yıka yıka buraya geldik. Her zaman Türk ordusu, Türk milletini kurtarırdı. Ergenekon, Balyoz, Casusluk davalarında partimiz barikatları yıktı, duvarları yıktı, TSK’yı milletimizle birlikte NATO’nun esiri  olmaktan kurtardık.

Ergenekon’dan çıktık demirci gibi. Milli hükümeti, milli meclisi kuracağız. Cumhuriyet’in siperlerinden geliyoruz; Yatağanlardan, Sümerbanklardan, Telekomların önündeki siper savaşlarında, Tek Gıda işçilerinin mücadelelerinden, yol işçilerinin mücadelelerinden, Cumhuriyet’in ekonomisinin siperlerinde savaşa savaşa geliyoruz. Güveniyoruz kendimize. Sandılar ki okyanus ötesinden ferman gelince Kemalist devrim biter. Küresel devletler de Kemalizm biter dediler.

Türkiye’de Atatürk devrimcileri, Türkiye’nin geleceğini kuracak büyük karar olarak, Türkiye’nin geleceğini kuracak büyük güç olarak ayaktadır. Bölemediler. Böleriz dediler yenildiler. Suriye’ye Amerika yenildi. Kobani dedikleri, Ayn el Arap’ta yenildi. Suriye’ye, İran’a, Irak’a, Azerbaycan’a, Lübnan’a, Tunus’a Ortadoğu’da ayağa kalkan aydınlanmaya, vatanseverliğe komşularımıza sonuna kadar güveniyoruz. Komşularla barışı, komşularda barışı ve yurtta barışı inşa ede ede bugüne geldik. Bu nedenle de partimize güveniyoruz.

 ‘MİLLETİMİZİN GÜCÜYLE SOYKIRIM DAYATMASINI GÖĞÜSLEDİK’

‘Ermeni soykırımı’ Türkiye’ye dayatılan Avrupa’nın, Amerika’nın 4 şartından biriydi. ‘Böleceğiz sizi’ diyorlardı. İlk şart özerklik diyorlardı. 2. şart ‘Ermeni soykırımını kabul edeceksiniz, diz çökeceksiniz’ oldu. Halka dayanarak, yurttaşlarımıza dayanarak ve bütün dünyayla birleşerek Amerikan emperyalizmini ve Avrupalıları ve onların dayatmalarını göğüsledik. Milletimizin gücüyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne adaleti ve hakikati götürdük. Atatürk’ün gençliğe seslenişindeki o son cümleyi kendisine şiar edinen Vatan’a her şeyini veren, Cumhuriyet’e her şeyini veren bir gençlik yarattık. Gençliğimize sonuna kadar güveniyoruz. Ve şimdi Vatan’da birleşiyoruz. Vatan’da birleşenlere güveniyoruz. Vatan’da birleşmek, geleceği yaratmanın bugünkü eylemidir. Hepimiz hepimize ve partimize ve Türk milletine güveniyoruz. Programımız var. Bize Mustafa Kemal Atatürk’ün, büyük devrimci önderimizin, Anayasamızın başına yazarak bıraktığı milli programımız var. Aynı zamanda partimizin programı, 6 ok; halkçılık, laiklik, devrimcilik, milliyetçilik, devletçilik, cumhuriyetçilik. Programımıza sonuna kadar güveniyoruz. Ve bütün Türk milletini, milliyetçilerini, halkçılarını sosyalistlerini, devrimimizin programı olan Namık Kemallerden Mustafa Kemal’e büyük devrimci tecrübeler içinde sınanmış denenmiş 6 ok programında, bütün milletimizi birleşmeye çağırıyoruz. İşte bu programla yürüyoruz.

Arslanlı Yol’da yürüyoruz!

Arslanlı Yol’da çelenk koymak için değil devrim yapmak ve hükümet olmak için yürüyoruz!

Soma, Yatağan işçileri, Zonguldak kömürcüsüyle, Germencik köylüsüyle, Trabzon’un köylüsüyle, nehirlerimiz, ırmaklarımız ve derelerimizle, hayvanlarımızla geleceğe doğru hükümet olmak için yürüyoruz. Bütün Cumhuriyet öncülerimizi bu yürüyüşe çağırıyoruz. Birgül Ayman Güler’i ve Süheyl Batum’u çağırıyoruz. Emine Ülker Tarhan’ı Vatan’a çağırıyoruz. Anadolu, Trakya değil; Vatan’a çağırıyoruz. Yaparız arkadaşlar. Bu büyük milletle, 2 yüzyıla 4 devrim sığdırmış emperyalizme karşı eğilmemiş bükülmemiş, bu büyük Türk milletiyle yaparız.

HEDEF KEMALİST DEVRİMİ TAMAMLAMAK’

Hedefe kilitleniyoruz. Hedefimiz Kemalist devrimi tamamlamak. Bağımsız, başı dik, Ankara Kalesi gibi dimdik duran Türkiye’yi kurmak. Üreten Türkiye’yi kurmak. Feda olsun!

Biz Vatan Partisi’nde birleşiyoruz. Vatan Partisi, Namık Kemaller tarafından Belgrad ormanlarında kurulmuştur. Tıbbıye’nin bodrumlarında hürriyet kahramanları tarafından kurulmuştur. 4 Eylül 1919 gibi Atatürk ve arkadaşları tarafından Sivas’ta kurulmuştur. Sivas’ta kurulan Vatan Partisi’nin ben birinci üyesiyim. Herkesi üye olmaya çağırıyoruz.

‘BANDIRMA VAPURU’NA KENDİMİZİ FEDA EDEREK BİNİYORUZ’

Şu anda Bandırma Vapuru’na biniyoruz. Bandırma Vapuru’yla pazarlık yapmıyoruz. Biz Bandırma Vapuru’na kendimizi feda ederek biniyoruz. Biz hepimiz Afyon Ovası’ndan İzmir’e 9 günde koşan piyade neferiyiz. Ve o Kuvayı Milliye’nin süvarileriyiz. Pazarlık yapmıyoruz; geçitlerle, dağlarla, sellerle, ırmaklarla, geçitleri tutan düşmanla pazarlık yapmıyoruz. Pazarlık yapmıyoruz, davaya kendimizi veriyoruz. Partimiz Vatan’da büyüyor.

Vatan’da birleşiyoruz. Milliyetçiler, halkçılar, sosyalistler bunlar 19. Yüzyılın sonunda beraberlerdi. Devrimleri beraber yaptılar. Atlantik sistemi böldü. Biz tekrar vatanlaşıyoruz. Cumhuriyetçiler, milliyetçiler, halkçılar, devrimciler, sosyalistler şimdi Vatan’da birleşiyoruz ve ayağa kalkıyoruz. Bugüne kadar partimize emek veren, baş koyan bu davaya bütün arkadaşlarıma sesleniyorum. Büyümekten birleşmekten korkmayacağız. Omuz omuza elele vermekten, tecrübelerle birleşmekten başka deneyimlerle buluşmaktan, kavuşmaktan korkmayacağız. Vatanımızı birleştirmekten, üreten Türkiye’yi kurmaktan sakınmayacağız.

Küçük kalarak, birleşmekten uzak durarak, iktidar-devrim yürüyüşü olmaz. Onun için birleşiyoruz. Vatan’da birleşirken kıdemli kıdemsiz ayrımını kabul etmiyoruz. Herkes kendi deneyimiyle geliyor. Hizip kabul etmiyoruz. Hiziple grupla vatan kurtarılmaz. Bencillikle vatan kurtarılmaz. Bu birleşme kuşkusuz aynı zamanda önümüze her büyük atılımda olduğu gibi çeşitli sorunlar da getirecek. Vatan Partisi’nde hukuk uygulanacak. Parti hukukunu, Cumhuriyet hukukunun bir parçası olarak uygulayacağız. Parti, tepeden aşağı değil, tabandan yukarı halka dayanan parti olacak. Parti kuralları uygulanacak. Mafyaların yönettiği parti olmayacağız. Ahlak-namus partimizin esasıdır. Bütün üyeleriyle, yöneticileriyle, belde, köy, sokak, mahalle yönetici ve üyelerinden genel merkeze kadar en temel ilkemiz namustur. Yunus Emre gibi, Pir Sultan Abdal gibi, Mehmet Akif gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi namuslu olacağız. Partimizin esası emektir. Çalışmaktır. Örgütlü bir parti inşa edeceğiz. Ordu gibi herkesin birliği, vazifesi belli olacak. İş başı yapıyoruz. Vatan’da iş başı yapıyoruz. Tarihi bir eşikteyiz.

SARAYLARINI BİLİM YUVASI YAPACAĞIZ’

O saraylar AKP iktidarının mezarı olacak. Yıkacağız. O sarayı, bilimler akademisinin karargâhı yapacağız. ‘Çalış arkadaş’ diyeceğiz bilim adamlarımıza ‘Proje üret, bilimsel araştırma yap, uzaya çık, ayı fethet, yıldızları fethet’ diyeceğiz. O sarayları, bilim yuvası yapacağız. ‘Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir’ diyoruz.

‘KOŞ VATAN BAYRAĞI ALTINA’

Buradan milletimize çağrı yapıyoruz; gülümse Türkiye! Türkiye’nin öncüleri, emekçileri Vatan’da birleşiyor. Üretim ekonomisi geliyor, çalış, üret Türkiye. Vatanı birleştireceğiz. Türk de, Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz. Ve Türkiye’nin bütün öncülerine Vatan’da birleşme çağırısı yapıyoruz. Koş saflara, gel saflara, parti bayrağı altına, Vatan bayrağı altına.

Konuşmasına Mersin’de tecavüz edildikten sonra yakılarak katledilen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ı anarak başlayan Perinçek, “Özgecan’ı alevler içinde, çığlık çığlığa bırakmanın utancıyla Arena’da toplanmış bulunuyoruz. Kendimizi affetmiyoruz. Bu karanlık manzara karşısında Cumhuriyet öncüleri olarak kendimizi affetmiyoruz” dedi. Perinçek, konuşmasının devamında şunları söyledi:

http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/haberler/hedef-kemalist-devrimi-tamamlamak-12667, 16.2.2015

İran’la nükleer anlaşmanın düşündürdükleri

İran’la nükleer anlaşmanın düşündürdükleri

Portresi_ATA_ile

Onur ÖYMEN
6 Nisan 2015

İran’ın nükleer silah üretmeye hazırlandığı yolunda uzun zamandan beri Batı ülkelerinde ciddi kaygılar bulunuyordu. Sonunda İran’ın nükleer çalışmalarını denetim altına alabilmek için ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin ile Almanya’nın İran’la uzun zamandan beri yürüttükleri müzakerelerde ilke anlaşmasına varıldı. Buna göre :

– İran, elindeki 19,000 santrifüjün sayısını 6,104’e indirecek. (Atom bombası üretmek için en az 80,000 santrifüje sahip olmak gerekiyor. İran’ın bunu sağlayabilecek teknolojiye sahip olduğuna inanılıyor.)

-Elindeki zenginleştirilmiş uranyum stokunu 10 tondan 300 kiloya indirecek. Bundan sonra Uranyumu yalnızca % 3.67 oranında zenginleştirebilecek. (Atom bombası üretimi için %90 oranında zenginleştirme gerekiyor.)

-Fordow santralında 15 yıl süreyle uranyum zenginleştirilmesi çalışması yapmayacak.

Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu (IAEA) İran’ın bütün nükleer çalışmalarını denetleyebilecek.

-İran yükümlülüklerini yerine getirdiği IAEA tarafından onaylanırsa, ABD ve AB İran’a yönelik yaptırımlarını kaldıracaklar. Yaptırımların kaldırılması İran ekonomisine yaklaşık 110 milyar dolarlık bir avantaj sağlayacak.

Bu ilke anlaşması Batı ülkelerinde ve İran’da sevinçle karşılandı. Obama, anlaşmanın İran’ın nükleer silah üretimini olanaksız duruma getirdiğini söyledi ve bunu bir diplomatik utku olarak ilan etti. Anlaşma tam olarak uygulanırsa, İran’la ABD arasında 35 yıldan beri süren gerginlik, yaptırım ve siyasal çatışma ortamı büyük ölçüde sona erecek.

Bunlar iyimser beklentiler. Bir de madalyonun öbür yanı var. İsrail Hükümeti bu anlaşmaya güçlü tepki gösterdi. Başbakan Netenyahu bu metnin İran’ın nükleer silah üretimini engellemeyeceğini, tam tersine kolaylaştıracağını iddia etti.

Anlaşmanın son biçimi 30 Hazirana dek ortaya çıkacak. İsrail’in ABD’deki güçlü lobisi ve Kongre’deki Cumhuriyetçi destekçileri aracılığıyla bu anlaşmanın onaylanmasını engellemeye çalışacağı anlaşılıyor.

İsrail İstihbarat Bakanı Yuval Steinitz,

“İran’ın nükleer silah edinmesine karşı askeri harekat dahil bütün seçenekler masadadır.” dedi.

Steinitz, İsrail’in 1981’de Irak’taki Osirak nükleer santralını hava bombardımanıyla imha ettiğini anımsatarak,

“O operasyon ABD’nın onayıyla yapılmamıştı..”

diyerek İsrail’in grekirse İran’a karşı tek başına müdahale edebileceği izlenimini verdi.

İsrail’in kaygısının İran’in nükleer silah üretmesinden ibaret olmadığı anlaşılıyor. Lübnan’daki Şii Hizbullah örgütüne İran’ın yaptığı silah yardımını engellemek de İsrail’in başlıca hedeflerinden biri.

Öte yandan İran’la varılan uzlaşmanın hiçbir maddesi İran’ın bölge ülkelerine yönelik siyasetini değiştirmesine ve ülke içinde insan haklarına dayalı demokratik bir düzene geçilmesine ilişkin ifadeler içermiyor.

İran’a yaptırımların kaldırılması kuşkusuz Türkiye’nin iktisadi ve ticari çıkarlarına de hizmet edecektir. Ancak Türkiye’yle İran arasında kapsamlı bir yakınlaşmadan söz etmek için henüz erkendir. İran’ın Irak, Suriye, Yemen gibi bölge ülkelerindeki Şii ögelerden yararlanarak nüfuzunu yaygınlaştırmak istemesi, buna karşılık Türkiye’deki iktidarın, laik ve demokratik politikaları savunmak yerine Sünni ögesine ağırlık veren bir yaklaşım sergilemesi, iki ülke arasındaki çıkar çatışmalarının sürebileceğinin işaretini oluşturuyor. Kaldı ki, İran’ın kendi güvenliğine karşı bir tehdit olarak gördüğü Kürecik’teki radar üssünün varlığı, öyle anlaşılıyor ki, iki ülke arasında bir gerginlik kayağı olmayı sürdürecek.

Özetle; 6 ülkenin İran’la vardıkları uzlaşmanın özenli bir iyimserlikle karşılanması ve aşırı beklentilerin içine girilmemesi önem taşıyor.

Saygılar, sevgiler.

YENİ TÜRKİYE’NİN VALİSİ


YENİ TÜRKİYE’NİN VALİSİ

portresi

 

Zeki Sarıhan
5 Nisan 2015

 

1977 yılının Ocak ayı idi. İnebolu Ortaokulu Türkçe öğretmeni olarak
İmam Hatip Lisesinde de ücretli olarak Türkçe dersine giriyordum.

Ders kitabında bulunan Türk gazeteciliğinin 100. yılı nedeniyle yazılan bir metni işliyordum. Yazıda Abdülhamit döneminde basına uygulanan sansür konusu da geçiyordu. Bunu anlattıktan sonra basın üzerindeki sansürün yalnız yasaklarla değil,
ekonomik ambargolarla, siyasal baskılarla günümüzde de sürdüğünü anlatıyordum…

Ki, sınıfın kapısı açıldı. İçeri 4–5 kişi girdi. Okul müdürü bana bunlardan birinin Kastamonu Valisi, birinin Millî Eğitim Müdürü olduğunu söyledi. Öbürleri de
valiye eşlik edenler olmalıydı. Vali “okulu ziyarete gelmişken” herhangi bir sınıfta
ders dinlemek istemiş. Rastlantı bu ya!

Vali, öğretmen kürsüsüne oturdu, ötekiler sınıfın birer köşesinde mevzi tuttular.
Bana hangi konuyu işlediğimi sordular ve benden derse devam etmemi istediler.
Konuyu söyledim ve derse devam ettim. Tabii, basın üzerindeki sermaye baskısı konusunda anlattıklarıma devam etmedim. Ne olur ne olmazdı? Ders kitabının
dışına çıkıyor, siyaset yapıyor sayılabilirdim! Kitapta anlatılanlara döndüm.

Ders bitti. Vali ve yanındakiler hiçbir şey söylemeden ayrıldılar…

Meğer Vali İnebolu’ya kapsamlı bir operasyon için gelmiş. O, ilçeden ayrılır ayrılmaz TÖB-DER arandı ve kapısına kilit vuruldu. Beş köy öğretmeni arkadaşımızın evlerinde arama yapıldı. Eşimle ben de valilik emrine alındık. (Valiliğin açığa alma hakkı üç aydır. Bu süre içinde Bakanlık müfettişleri hakkımızda soruşturma yürüttüler.
Suçlanmamızı kanıtlayacak bir suç bulamadılar. Valilik bizi göreve iade etmek
zorunda kaldı ama bu kez de Bakanlık görevine alındık. Neyse, uzun öykü.)

Kastamonu Valisi, bizi cezalandırmıştı ama hiç değilse sınıfta, öğrencilerin önünde
bana hakaret etmemiş, hatta bir eleştiri bile yöneltmemişti. Öğretmenlik mesleğinin öğrenci üzerindeki otoritesini biliyor olmalıydı. Olasılıkla Osmanlılardan beri gelen
bir menkıbeyi de duymuş olmalıydı.

PADİŞAH: HOCA BENİ BİLE DÖVER!

Sonradan İstanbul’u alarak “Fatih” unvanını kazanacak olan İkinci Mehmet,
altı yaşındayken Molla Gürani kendisine öğretmen olarak atanır. Şehzade O’nu saymaz
ve şımarık davranışlarda bulunur. Gürani, o zamanın terbiye usulleri gereği O’na iki tokat atar. Şehzade koşa koşa babası İkinci Murat’a gelerek hocasından yakınır ve Padişah babasının hocaya haddini bildirmesini ister. Padişah, oğlunun elinden tutarak
Molla Gürani’ye gider ve

“Sen benim şehzademi nasıl döversin!” diye çıkışır.
Molla Gürani “Sen benim işime nasıl karışırsın?” diye Padişah’ı şehzadenin yanında odasından kovar. Molla Gürani’nin Padişah’ı odasından kovması, öğretmenin otoritesini anlatmak için ikisi arasında kurgulanmış olmalıdır. Fatih, daha sonra “Hocamın atının ayağından sıçrayan çamur, benim üstümde süstür..” diyecektir. Meslekteki otoritemizin büyüklüğünü anlatmak için öğretmenlerimiz bize dersimize cumhurbaşkanının bile
izinsiz giremeyeceğini anlatırlardı.

Türkçe okuma kitaplarında yar alıyordu. Doğu’da bir eşkıyayı bir türlü ele geçiremezler. Adam, üzerine gönderilen jandarmaları perişan eder. Çaresiz kalırlar. Bir gün O’na öğretmenini göndermek akıllarına gelir. Tek başına dağa çıkan öğretmen, şakiyi elinden tuttuğu gibi getirip hükümete teslim eder. Bu şakiye hapishanede sorarlar :

“Üzerine gönderilen bunca kuvvete direndin de bir öğretmen seni nasıl alıp getirdi?”

Şöyle yanıt verir:

Valiye karşı geldik, kaymakama karşı geldik, bir de hocaya mı karşı gelseydik yani!

BİR ÖĞRETMEN İÇİN ÖLÜMDEN BETER!

Yalova Valisi, bu kıssaları bilmiyor olmalıdır. Dersine girdiği Matematik öğretmenini sınıfta öğrencilerin önünde kılığından ötürü aşağılaması, O’nu dilenciye benzetmesi,
hızını alamayıp bu yoldaki sözlerine öğretmenler odasında da devam etmesi karşısında insanın aklına,

“Acaba bugünkü kimi yöneticiler pek mi bilgisiz ve saygısız??” sorusunu getiriyor.

Hükümetin O’nun gibi düşünmeyen ve davranmayan bütün valileri bundan
tenzih etme görevi vardır fakat Yalova valisini görevden almak koşuluyla.

Bir öğretmen için, hangi nedenle olursa olsun, öğrencilerinin karşısında azar işitmek, aşağılanmak ölümden beterdir. Matematik öğretmeninin, meslektaşları bu olayı
kınamak için yaptığı bir yürüyüş sırasında kalbine yenilmesi de bunu doğruluyor.

Yalova’daki olayı düşündükçe, beni 38 yıl önce görevden alan valiyi şükranla anasım geliyor! Eski Türkiye’nin ne de olsa öğretmeni sınıfta azarlamayan valisi idi.
Yeni Türkiye’nin adabına da bir hal olmuş… (5 Nisan 2015)

Halil Serkan Öz

Öğretmen
Halil Serkan Öz

 

NASIL BİR SİSTEM GELECEK?


NASIL BİR SİSTEM GELECEK?
 

Öyle görünüyor ki eğer herhangi bir engel ortada görünmediği takdirde
Başkanlığa doğru koşar adım gidiyoruz…
Gidiyoruz da…
Varacağımız yer, yani ülkemize örtülecek sistem ne mene bir şey,
işte bu hemen her şeyden daha önemli…
Şimdi burada bir algı yanılması yaratılmaktadır…
Deniyor ki; “Başkanlık ülkemize mutluluk getirecek…”
“Türkiye’nin önünü açacak…”
Hatta o kadar iddialı sözler kullanılıyor ki…
İş Türkiye’nin uçmasına kadar varıyor…
Elbette İnsan bunu duyunca sormadan edemiyor…
Bu parti 13 yıldır iktidarda değil mi?
Neden bugüne dek uçulmadı da bundan sonra uçulacak…
Ne değişti?
Yanıt hazır..
Başkanlıkla yönetilmediğimizden…
Hem başka neden olabilir ki.
Tek eksiğimiz o.
Onu da tamamladık mı bizi kimse tutamaz…
Sonunda ne olur…
İş nereye varır…
Onu da birlikte göreceğiz de…
Olay şu…
Başkanlık sistemi için hiç kimse seçimi falan beklemiyor…
Hatta 400 milletvekili gibi bir öngörüde bulunuluyordu ya…
Şimdilik ona da fazla bir ihtiyaç olacağa benzemiyor…
Aslında süreç…
Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesiyle birlikte başlamıştı…
Şimdi ise olgunlaştırılıp taşları adım adım döşenmektedir…
“Anayasa buna engel değil mi?”
“Biz parlamenter sistemle yönetilmiyor muyduk” gibisinden herhangi bir düşünce
aklınıza gelirse de kovun gitsin…
Ne demişti içişleri bakanı…(AS: Efgan ALA!)

“Bu anayasayı tanımıyorum.”

Peki, ya iktidar milletvekili bu konuyla ilgili ne söylemişti anımsıyor muyuz?
Neyse sizi fazla yormayayım.

“Eğer bu anayasayı paramparça etmezsek namert olalım!” demedi mi?

Tüm bunlara parlamenter sistemin bekleme odasına alındığı da eklenince…
Nasıl bir sistemle yönetildiğimiz çok açık değil mi?
Başkanlık…
Şimdi burada duralım ve soralım…
Nasıl bir başkanlık?
Meksika’da var.
ABD’de var.
Hangisi?
Baştan şu kadarını söyleyeyim…
Bizde istenen başkanlık sistemi ABD’deki değil…
Hem ABD’de yargının bağımsızlığı konusu çok önemli olduğu gibi, o ülkede 2 meclisli bir sistem yürürlüktedir. (AS: “Check & Balance – Denge – Denet sistemi çok etkili işler.)

Öyle bizdeki gibi yasaları torbaya doldur…  Kimse ne olduğunu anlayıncaya dek yasalaşsın türünden herhangi bir uygulamaları da yok…
Geriye ne kalıyor, Meksika tipi başkanlık…
Peki, yıllardır değişmedik bir yerini bırakmamalarına karşın anayasaya bu denli saldırılmasının nedeni ne olabilir??
Çünkü eldeki anayasa hala ulus devleti, üniter (AS: tekil) yapıyı savunuyor…
Hazretler de bunu istemiyor…
Sıkıntıları bu…

02–04–2015
Nusret KEBAPÇI

Neden Vatan Partisi’nde Birleştik?

Neden Vatan Partisi’nde Birleştik?

Emekli Korgeneral Ayhan Taş

8 Mart 2015 Pazar günü Ankara’da gerçekleştirilen üye katılım töreninde 1354 kişi Vatan Partisi’ne üye oldu. Vatan Partisi’ne katılan Emekli Korgeneral Ayhan Taş’ın, katılım töreninde yaptığı konuşmanın tam metnini köşemize alıyoruz: 

Vatan Partisi teşkilatının değerli mensupları,

Yüreği vatan sevgisinin coşkusu ile yanan, Cumhuriyetimizin muhafızları,

Vatan Partisi’ne katılan değerli yurtseverler,

Gününüzü kutladığımız, gelecek sene daha başka bir coşkuyla kutlayacağımız, Cumhuriyetimizin temel taşı ve çimentosu, vefalı Türk kadınları,

Vatan Partisi’ne güvenini ve teveccühünü esirgemeyeceğini umut ettiğim, Türk milletinin asil kanlı vatandaşları,

Hepinizi Vatan Partisi’nin en yeni üyesi kimliğimle selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.

VATAN NASIL ELDE EDİLDİYSE ÖYLE KORUNACAKTIR

Sözlerimin başında Başkomutanımız değişmez ve değiştirilemez önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü ve O’nun yakın arkadaşlarını minnet ve şükranla yad ediyorum. Atamızın mirası vatan topraklarımızın korunması ve kollanmasında canlarını feda etmiş aziz şehitlerimize Allah’tan rahmetler diliyorum.

Geçtiğimiz bir haftada 6 kahramanımızı vatan semalarından kutsal vatan toprağına şehitlik onuru ile uğurladık. Ailelerinin derin acılarını paylaşıyor, şehitlerimize vatanları ile ilgili ideallerini gerçekleştireceğimizin sözünü vererek, rahmetler diliyorum.

Biz Türkler, dünyada toprağını, yurdunu, coğrafyasını vatana dönüştürmüş ender ve önder milletlerden biriyiz. Ancak, coğrafyadan vatana giden yolun güllerle kaplı olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu yolda, Sevr’in patronları ve destekçileri ile emperyalist güçlerin ülkemin bağrına dek sokulabilmiş güçlü orduları var iken; bizim ise güçlü imanımız, azim ve kararlılığımız ile kurtuluş için filizlenmiş umutlarımız vardı.

Azim ve kararlılıkla umudunun arkasından giden yüz binlerce şehidimizin kanları ile sulanan bu coğrafya işte böylece vatan oldu. Vatan nasıl elde edildiyse öyle korunur ve korunacaktır. Bu nedenle Türk milleti vatan hizmetini kutsallaştırmıştır.

VATAN PARTİSİ’NDE BİRLEŞME NEDENLERİ

Neden ve niçin vatanda, başka bir deyişle Vatan Partisi’nde birleştik?
Sizlerin de hissiyatına tercüman olacağını zannettiğim sebeplerim şunlardır:

1. Atatürkümüzün bizlere emaneti Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Altı Ok’la simgeleştirdiği Cumhuriyet’in temel ilkelerini ilelebet muhafaza, müdafaa ve yaşatmak için Vatan’dayım.

2. Dünyada pek az ülkeye nasip olmuş ulusal devlet kimliğimizi, Türk ulusu kimliğimizi taviz vermeden sürdürmek için Vatan’dayım.

3. ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkemizin elden gitmekte olduğunu görüyoruz. Ülkemde bölünmüşlük ve iç savaş istemediğim, komşularımızla milli menfaatlerimizin korunduğu bir barış ortamında yaşamak istediğim için Vatan’dayım.

4. Bulunduğumuz coğrafyada emperyalist güçlerin oyunlarına ortak olmamak ve güzel ülkemin bir karış toprağının bu oyunun bir parçası olarak kullanılmasını istemediğim için Vatan’dayım.

  1. Milli birlik, beraberlik, kardeşlik ve toprak bütünlüğümüzün devamını temin etmek için Vatan’dayım.
  1. Atatürk ilke ve inkılapları ile yoğrulmuş milli eğitim anlayışımızın yeniden tesisi, ortaçağ için değil, gelecek aydınlık çağlar için ilim ve irfanı rehber edinmiş çağdaş Türk nesilleri yetiştirmek için Vatan’dayım.
  1. Ülkemin gözbebeği Ordusuna kurulan kumpasları ve kirli oyunları başından beri gören, Ordusunun güzide evlatlarına en çok sahip çıkan, komutanlar evlerine dönmeden Silivri zindanının önündeki çadırını terk etmeyen gerçek yurtseverlere olan gönül borcumu ödemek için Vatan’dayım.
  1. Milli ordusunu sevmeyen milletlerin, bir gün yabancı orduları beslemek mecburiyetinde kalacaklarına inandığım için, Ordusunu çok seven Vatan’dayım.
  1. Din kutsal ve gerekli bir değerimizdir. Ülkemde dindarların dinini rahatça yaşayabilmeleri için, yobazların safsata ve söylemlerinden kurtulabilmeleri için, dinimiz üzerinden ticaret ve siyaset yapılmasını istemediğim için Vatan’dayım.
  1. Ülkemde; kadın-erkek ayrımından, cinsiyet ayrımından ve ayrımcılığından, din, dil, ırk farklılığı yaratacak ve bizleri ayrışmaya götürecek düşünce ve söylemlerden; çocuk haklarının istismarından, tecavüzlerden ve cinayetlerden ve suçsuz insanlara cezaevlerinde çile çektirilmesinden bıktığım için Vatan’dayım.
  1. Alınan dış borçların yükünden ülkemin milli kaynaklarını en iyi şekilde kullanarak kurtulmak için, dış borçları kazanılmış gelir gibi göstererek kişi başına milli gelirimizi 15 bin dolar (AS: kişi başına/yılda) gösteren yalancılardan kurtulmak için Vatan’dayım.
  1. İşsizlikten kimsenin yüzüne bakamaz olmuş, 3 milyon insanımızın yüzünün gülmesi için Vatan’dayım.
  1. Emekçinin, esnafın, öğretmenin, memurun, emeklinin, sağlıkçının, zanaatkârın ve sanatkarın, madencinin, işçi ve taşeron işçisinin ve daha milyonlarca insanımızın refahı, mutluluğu için güvenli ve onurlu yaşayacağı günlere kavuşacağı ümidimi taşıdığım Vatan’dayım.
  1. Çiftçimin, köylümün, emeği ile kendi kendine yeterli ülkeden biriyken, hayvan yemini bile ithal eden ülke durumundan kurtulmak için, bahçeden 30 kuruşa yalvararak satılan portakalı ve benzeri ürünlerimizi markette 300 kuruşa (AS: Kabzımal mafyası iktidarla ortak mı??) yedirenlerden hesap sormak için Vatan’dayım.

VATAN SANCAĞINDA BİR ARI OĞULU GİBİ

Daha yüzlerce örnek vererek sebeplerimizi ifade edebiliriz. Sizler de bunları çoğaltabilirsiniz. Ancak söz konusu olan vatanın bütünlüğü, bölünmezliği, birlik ve kardeşliği ise diğerleri teferruattır.

Sözlerimi bitirirken, Vatan Partisi’ne katılımınız için sizleri kutluyorum. Vatana hayırlı uğurlu olsun.

Yüce Türk milletinden de bir kerecik olsun hiçbir şeyin etkisi altında kalmaksızın düşünmesini ve aydınlık günlerin hayalinin Vatan Partisi ile gerçekleşebileceğini bilmelerini ve Vatan Partisi saflarında, Vatan sancağında bir arı oğulu gibi çoğalmasını yürekten diliyor ve umut ediyorum. 8 Haziran 2015 günü

‘Ey vatan gözyaşların dinsin kazandık çünkü biz’,

diyebilmek için; ‘Siyasal görüşümüz ne olursa olsun, ortak kaygımız Vatan olsun.’

Ne mutlu Türküm diyene!

**********

Emekli Korgeneral Ayhan Taş kimdir?

6 Mart 1947’de Konya Akşehir’de doğdu. 1966’da Kara Harp Okulu’ndan Topçu Asteğmeni olarak mezun oldu. 1967 yılında Topçu ve Füze Okulu’nu Teğmen rütbesiyle tamamladı. Erzurum, Kandilli’deki ilk kıta görevinden sonra Kara Harp Okulu’na öğrenci takım komutanı olarak atandı. 1976 yılında Kara Harp Akademisi’ni Kurmay Yüzbaşı olarak bitirdi ve kurmay subay olarak sırası ile Genkur. KH. Kara Harp Okulu, Kara Harp Akademisi Öğretim Üyesi, ABD Kurmay Koleji eğitimi, Yeni Delhi (Hindistan) Askeri Ataşeliği ve Topçu Alay Komutanlığı’ndan sonra generalliğe terfi etti.

General olarak; 4 yıl Tugay Komutanlığı, 2 yıl 3. Ordu Kurmay Başkanlığı, 3 yıl Topçu ve Füze Okul Komutanlığı ve 4 yıl Kolordu Komutanlığı yaptı ve 2006 yılında 6. Kolordu Komutanı görevinden Korgeneral rütbesiyle emekli oldu. Evli ve 2 çocuk sahibi olup, Fransızca (orta) ve İngilizce bilmektedir.

Doğu Perinçek 
AYDINLIK, 10 Mart 2015
http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/makaleler/neden-vatan-partisi-nde-birlestik-13059

İlber Ortaylı’dan Erdoğan’a: Ne başkanlığı kardeşim ya??…

İlber Ortaylı’dan Erdoğan’a:
Ne başkanlığı kardeşim ya??…

Türkiye’nin önemli tarihçilerinden Prof. İlber Ortaylı, ülke gündeminden düşmeyen
‘Türk tipi başkanlık sistemi’ tartışmalarına ilişkin konuştu:
  • “Ne başkanlığı kardeşim ya? Burası Uruguay mı?”

PORTRESI_5.4.15

Prof. İlber Ortaylı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın tavsiyeleriyle AKP’nin
seçim bildirgesine de giren “Başkanlık sistemi” tartışmalarına ilişkin olarak,

“Ne başkanlığı kardeşim ya? Burası Uruguay mı?
Bizde başkanlık sistemi olmaz!
Canı başkan olmak istiyor olsun ama Türkiye o sistemi kaldırmaz.
Çöker o sistem, daha çok çatışmayı artırır sadece.” dedi.

Ortaylı, Nazi dönemine göndermede bulunarak,

“Hitler tarihin en korkunç totalitarizmiyle iktidara geliyor ve hep destek görüyordu.”
ifadelerini kullandı.

İlber Ortaylı’dan Erdoğan’a: Ne başkanlığı kardeşim ya! – VİDEO
http://www.dailymotion.com/video/x2ls89q_ilber-ortayli-dan-erdogan-a-ne-baskanligi-kardesim-ya_news

Seçim sonuçlarının çok büyük bir sürpriz olmayacağını söyleyen Ortaylı,
seçimler nezdinde başkanlık sisteminin de halk tarafından onaylanacağını kaydetti.

‘Aman canım galip gelir’

Bu millet darbe anayasasına %92 verdi, başkanlık sistemi için de aynısını yapar…”
diyen Ortaylı, ‘Aman canım’ düşüncesinin seçimlerde galip geleceğini söyleyip,
“Bu seçimde de aman canım olur. Bu ülke küçük dünyaların büyük umutların ülkesi.” dedi

Ortaylı şöyle devam etti:

“Halkın ödeyeceği borçları, kredileri, küçük dünyaları ama büyük hayalleri var.
‘Aman canım verin gitsin’, ‘aman canım’ diye ev kadınları, kahvedeki adamlar söyler.
Daha da önemli adamlara yakışmaz böyle şeyler ama maalesef bu ‘aman canımlar’
Türk siyasi hayatı için bir önem taşıyor” dedi.

‘1933’te Almanlar ne yaptı sanıyorsunuz?’

CNN Türk’te Hakan Çelik’in sorularını yanıtlayan Ortaylı, Hitler Almanya’sıyla,
günümüz Türkiye’si arasında benzerlikler kurdu;

“1933’teki Almanya’daki insanlar ne yaptı sanıyorsunuz? Hitler tarihin en korkunç totalitarizmiyle iktidara geliyor ve hep destek görüyor. Ne zamana kadar?
Karşısındakiler birleşene kadar. İşte bu ‘aman canım‘ düşüncesidir.
İşsizlerden çok işini kaybetmek istemeyen küçük burjuvalar bu kararı verir.”

======================================

Dostlar…

Dileriz bu kez öyle olmaz Değerli İlber hocamız..

Tarihin aptallar için yinelemesini önleme bağlamında elden geleni yapmalı..

“Aman canım” deyip oturup beklememeli değil mi değerli Ortaylı??

Bir şey yapmalı, bir şey yapmalı..

Sonuç alıcı, çok akıllı, sıra dışı yaratıcı eylem ve girişimler yapılmalı..
Bunlar için yetkin ve birikimli beyninizi zorlayın lütfen Sayın Ortaylı..
Aydın yılgınlığı, teslim oluşu size yakışmaz..

Sevgi ve saygı ile.
06 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

AKP SONRASI TÜRKİYE.. Dr. Ali Nejat Ölçen Konferans Metni..


AKP SONRASI TÜRKİYE..

Dr. Ali Nejat Ölçen Konferans Metni..

Dostlar,

Sayın Dr. İkt. – Müh. Sayın Ali Nejat ÖLÇEN, aşağıdaki iletiyle birlikte 4.4.15 günü Ulusal Eğitim Derneği’nde verdiği “AKP SONRASI TÜRKİYE” konulu konferansının metnini bizimle paylaştı..

IM000959.JPG

*****

Değerli hocam,

İlginize teşekkür ederken, zahmete katlanarak değerli zamanınızı israf etmeniz nedeniyle de üzülüyorum. Eşim Makbule Ölçen .. rahatsız olduğu için ivediyldönmek zorunda kaldım. O nedenle saat 18den önce konuta dönmek zorunda kalıyorum. Fakabu, ilk fırsatta kadeh tokuşturmamıza engel olmayacaktır.

WEB sitesine dışardan müdahale oldu, çözümü için uğraşıyorum.
Becereme
z isem bir uzmana başvuracağım. (Bizim sitenize erişilemiyor.. bildirimimiz üzerine)

AKP Sonrası Türkiye konusuna ilişkin metin uzun olduğu için
dünkü konuşmamda
özetlemeye çalışırken, konuyu dağıttığımı sanıyorum.
Kusurumu hoş görürseniz sevinirim. Hazırladığım metni bilgilerinize sunuyorum.

Saygılarımla. 5 Nisan 2015
Ali Nejat ÖLÇEN

*****

Biz de aşağıdaki yanıtı yazdık :

Sayın Ölçen,

Yazınızı aldım.. Birkaç gün sürmez, knuşma kaydınızı da web sitemizde yayımlayacağız…
“Betz hücrelerinize sağlık”
diliyorum..

Eşinize de “İyileşin de gelecek olsun Makbule hanım..” diye ünlüyorum..
Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan öğrenmiştim böylesine şifa dilemeyi /
geçmiş olsun demeyi..

Sitenize de esenlik dilerim.. Umarım veri yitiği oluşmasın..
İçeriği çooook değerlidir.. Yedeklemesini yapıyordunuz değil mi?? 
Benim  siteme de çok saldırı oluyor.. Beyinsizlerin gücü salt bunlara yetiyor..
Yapmaya değil yıkmaya.. Birşey yaratmak mı??
Haşa, onlar, –kendilerince– Tanrı mı ki?
Zavallı Kullar değiller mi? Neyi yaratacaklar?
Anlamayı bile beceremiyorlar..

Oysa Hallac-ı Mansur “En’el Hak” dememiş miydi?
O’nu da anlamamş derisini yüzmüşlerdi insan kılıklı vahşiler
*****

Sayın Ölçen‘in büyük emeklerle hazırladığı 10 A4 sayfası oylumundaki konferans metni pdf olarak aşağıdadır (yakl 400 KB).

AKP_SONRASI_TURKIYE_ali_nejat_olcen_4.4.15

Konuşma kaydını da bu gün youtube’a yüklemiş olacaktık ama
bir teknik aksaklıkla bitiremedik yüklemeyi (Yakl. 4 GB, 34 dakika).
Önümüzdeki birkaç gün içinde onu da yüklemiş oluruz.

Bir kez daha teşekkürler Bilge insan Sayın Dr. Ali Nejat ÖLÇEN..

IM000958.JPG

Sevgi ve saygı ile.
05 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com