Diyanet İşleri Başkanlığı kürtaj fetvası yayınladı..

Diyanet İşleri Başkanlığı
kürtaj fetvası yayınladı..

Diyanet’in 2016 Takvimi’ne konulan fetvaya göre, mecbur kalmadıkça yapılan kürtaj, “cinayet” demek. Kürtaj yaptıran da, bunun karşılığında ya 5 deve bağışlayacak ya da 212 gram altın
(21 bin lira) verecek. (Ali Ekber ERTÜRK / SÖZCÜ)

DİNDE YERİ YOK               : 

  • Yaşama hakkı erkek spermi ile kadın yumurtasının birleştiği ve döllenmenin başladığı andan itibaren Allah tarafından verilmiş temel bir hak olup, bu safhadan sonra ana baba da dahil
    hiç kimsenin bu hakka müdahale etmesine izin verilmemiştir. Ayet ve hadislerde yer alan
    genel prensipler ve özel hükümler anne karnındaki ceninin dinen meşru sayılan haklı bir gerekçe olmadan düşürülmesine, aldırılmasını ve gebeliğe son verilmesine müsaade etmez.

YA 5 DEVE YA 212 GRAM ALTIN

“Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin” ayeti, Hz Peygamber’in,

  • “Kasten çocuk düşüren ve buna sebep olanın maddi tazminat ödemesine hükmetmesi,
    anne karnındaki çocuğun hayat hakkında da güvence altını almaktadır. Bu itibarla İslam annenin hayatını doğrudan etkileyecek bir zaruret bulunmadıkça anne karındaki çocuğun düşürülmesini ve aldırılmasını kabul etmemektedir. Cenine karşı bir cinayet işlenmesi halinde gurre denilen bir ceza tazminat ödenir. Gurre miktarının sünnetteki tatbikat örneğinden
    yola çıkarak 5 deve, altın ve gümüş (212 gram altın) olduğu görülmektedir.

HATAYLA DA OLSA DÜŞÜK YAPANA CEZA

Gurre ceninin mirası kabul edilir. Düşmesine sebep olan kimse hariç varisleri arasında paylaştırılır. Gurrenin ödenmesi için çocuk düşürmenin kasten veya hatayla olması, anne veya baba tarafından işlenmesi fark etmez. Ruhun cenine 4 aylık iken üflendiğini bildiren hadisten hareketle bu sureden önce ceninin kürtaj edilebileceği yönünde görüş varsa da bu isabetli değildir. Bu yoruma göre ruhun üflenmiş olması, ceninin müstakil kişilik olması kabul edilmekte, ruh üflenmeden önce cenin bir et parçası sayılmaktadır. Oysa cenin döllenmenin gerçekleşmesiyle potansiyel bir insan haline gelmesiyle dokunulmaz bir insan haline gelmekte olup dokunulmazdır. Ruh taşıyan canlı bedeni imha etmek caiz olsaydı uykudaki insanı öldürmek caiz oldurdu. Allah Teala uyku halinde insan ruhunun bedenden ayrıldığını haber vermektedir.

*****

YAZI UTANDI…

Yazı utandı...

Bekir COŞKUN
SÖZCÜ,
10 Ocak 2016

Cübbeli Ahmet Hoca, giyenleri cennetin kapısına yönlendiren “Nal-ı Şerif” terliklerini piyasaya sürdü… Terliğe bin git… 135 TL…
Eğer diğer ürünlerden olan; Sakal-ı Şerif’in yıkandığı sudan (yudumu 3 TL) içersen hastalıklarından kurtulursan… Kabirde azap çekmeyi engelleyen ve cehennem ateşine dayanıklı kefenden de (370 TL) alırsan… Bir de hırsızlığa, depreme ve yangına karşı boynuna
Muska-ı Şerif’i (10 TL) asarsan… Ayağında zaten cennete götüren terlik… Daha ne olsun?…
*
Ben Cübbeli Ahmet Hoca derim…
*
Dini imanı kullanıp; insanlardan aldığı oy ile fabrika fiyatına uçaklar alıp binenlerden iyidir…
Hiç olmazsa terliği sen giyiyorsun…
*
Dini imanı kullanıp; aldıkları rüşveti elbise torbalarının içinde taşıyanlardan da iyidir…
En azından kefenin içinde sen gidiyorsun…
*
Dini imanı kullanan ama ülkeyi soyanlardan kat kat iyidir…
Bari Muska-ı Şerif ile salondaki televizyonunu çalmayacaklarını sanıyorsun…
*
İşte: Yoksulların, yetimlerin parası ile on üç bakanlıktan fazla bütçe ayrılan, ama “Babanın
öz kızını şehvet ile öpmesi, karısı ile nikahını düşürmez… Kızının dokuz yaşından
büyük olması gerekir…”
gibi utanç verici tartışmalara neden olan Diyanet İşleri…

İstediğin kadar yalanla… Toplumun saygısını ve güvenini yitirmişsen…
Din adına işlenen yalana-dolana sessiz kalıyorsan…
Dinin değil sarayın parçası olmuşsan… Her şey umulur…
*
Annelerin, babaların çocuklarından fellik fellik gizlemeye çalıştıkları dünkü yüz kızartıcı rezaletin yanında… Cübbeli Ahmet Hoca ve terlikleri derim…
*
İlk kez bir yazımı; anneler, babalar ve çocukları okumasın istedim…Yazı utandı

===========================================

Dostlar,

AKP iktidarında işler iyice yolundan (şirazesinden) çıkmakta..
Diyanet hurafe üretmeyi sürdürmekte ve ona haddini bildiren de yok..
Tersine, balık baştan kokuyor, DİB bu cesareti siyasal iktidardan alıyor..

25-30 önce yayımlanan kitaplarında merhum Prof. İlhan Arsel, “Diyanet hurafe üretiyor” diye uyarılarda bulunmakta, örnekler vererek bilim – akıl ve çağ dışı önermeleri örneklemekteydi.
Aradan geçen 2-3 onyılda Dünyada yaşanan bilimsel devrimler baş döndürücü.. Ama bizm Diyanet hala Peygamber döneminin Arabistan’ında donup kalmış durumda.. Muhammet Peygamber yaşasa idi eminiz bunları “gerici – izansız”.. benzeri nitemlerle suçlardı.

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Anayasanın üstünde midir? Kendisini ne sanmaktadır?
DİB açıkça Anayasa suçu işlemektedir!
Bu suç eylemlerine seyirci – sessiz – kayıtsız kalan başta siyasal iktidar ve
Cumhurbaşkanı olmak üzere, işlem yapmayan C. Savcılıkları da suça katılmaktadır.
Diyanet, Anayasada olmayan fiili bir yetki kullanmaktadır. Oysa Anayasa md. 6/son :

  • “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” 

Ayrıca Anayasa md. 24 / son şöyledir :

  • “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa,
    din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla
    her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri
    istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

*****
2827 sayılı “Nüfus Planlaması Hakkında Kanun” (RG 27.05.1983, 18059) bu ülkenin yasası değil midir? TBMM tarafından çıkarılıp Cumhurbaşkanınca onaylanmamış mıdır?
(1965 tarihli 557 sayılı aynı adlı yasayı güncellemiştir..)

Diyanet bu yasayı tanımamakta mıdır?
İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın TBMM kürsüsünde “Bu Anayasayı tanımıyoruz..” haykırışını unutamıyoruz.. (3 Mart 2015, Hürriyet ve öbür gazeteler..)
Anılan yasa, 10 haftayı geçmeyen gebeliklerin çiftlerin istemine bağlı olarak sonlandırılmasına olanak tanımaktadır; 2827 sayılı yasa md. 5/1 :

“Gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir.”

Zaten madde metninde anne adayının (yasa maddesinde hatalı olarak “annenin” deniyor)
sağlığı açısından sakınca olmaması koşulu getirilmiştir. Diyanet daha ne istemektedir?

Türkiye bir hukuk devleti midir (Anaysa md. 2), Diyanetin çiftliği midir?

1983’te 2827 sayılı yasa çıkarılırken, o zaman bir Devlet Dairesi olarak görüşü sorulan Diyanet, Başkanı aydın din bilgini Dr. Lütfi Doğan üzerinden “olumlu” görüş bildirmişti.
Aradan geçen 33 yılda İslamda yeni içtihat mı vardır, kim üretmiştir? 600 – 700 yıldır
İmam Gazali‘nin “hüneri” (!) ile İslamda içtihat kapısı kapalı değil midir?

Diyanet durup dururken neden bu tür toplumu geren çağdışı açıklamalar yapmaktadır?
Bağlı olduğu kuruluş olarak Başbakanlıkça uyarılacak mıdır?
Anayasa md. 104/1’de verilen yetki ve görevi R.T. Erdoğan kullanacak mıdır ?

“Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”

Ayrıca Anayasa md. 41/2, Devleti apaçık aile planlaması hizmeti vermekle yükümlemektedir :

  • “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve
    aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır,
    teşkilatı kurar.
    ” 

Ancak AKP iktidarı, Anayasanın bu buyurucu kuralını da açıkça çiğnemekte, bu hizmetleri halka gereği gibi vermemektedir.. 10 haftayı geçmeyen gebeliklerin isteğe bağlı sonlandırılması ise devletin sağlık kuruluşlarında neredeyse olanaksızdır. Bin dereden su getirilerek
bu hizmet verilmemektedir. Dileyen, bir telefonla bu amaçla randevu almayı deneyebilir.

Üst katmanlar zaten hem istemsiz gebelikleri önlemekte daha başarılıdır hem de kürtaj gereksinimini özel sağlık kurumlarında sorunsuz gidermektedir. Bu durumda AKP zulmünün bedelini yine yoksul – az eğitimli yurttaşlarımız ödemektedir. Ne hazindir ki bu kitleler AKP’nin oy deposudur.. Halkımız Stockholm sendromundaki gibi celladına mı aşık olmuştur?

Öte yandan doğurganlığını düzenlemek çiftlerin uluslararası hukuk metinlerinde de temel hakları içindedir (The U.N. Human Rights Committee and the Committee on the Elimination of Discrimination against Women). Ülkemizde hem kürtaja karşı olacaksınız, birtakım hurafeleri DİN diye yasaların – anayasaların – temel insan hakları metinlerinin önüne gözü kara koyacaksınız; hem de etkin – yaygın – nitelikli – kamusal aile planlaması hizmetlerini
topluma vermeyecek hatta engelleyeceksiniz.. Ha bire 3-5 çocuk yapma telkini vereceksiniz, doğurganlığı para yardımı, ücretsiz izin vb. düzenlemelerle teşvik edeceksiniz.. Bu kitleler okuyamayacak, yoksulluk ve eğitimsizlik zincirini kıramayacak ve AKP’ye oy deposu olacak öyle mi?

Başbakan RT Erdoğan‘ın, Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nın uygulanmasına ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı kapanış oturumunda yaptığı konuşmada

“Sezaryenle doğuma karşıyım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum.” sözleri unutuldu mu?

Oysa gebe kadının Devletin ve başkasının karışmasına kapalı istemli düşük (kürtaj) hakkı var :

– “Human Rights Watch believes that decisions about abortion belong to a pregnant woman without interference by the state or others.”(The U.N. Human Rights Committee; https://www.hrw.org/legacy/backgrounder/americas/argentina0605/

TNSA 2013 (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) verilerine göre Toplam Doğurganlık Hızı 2,26’dır. Yani 15-49 yaş arası doğurgan çağda Türkiye’de bir kadın 2,26 çocuk sahibi olmakta. Oysa kendilerine kalsa bu rakam 1,66 olacaktı. Yani etkin – yaygın – nitelikli – kamusal
aile planlaması hizmetlerine erişemedikleri için, 3 ve 4 çocuklu aileler son çocuklarına
istemsiz sahip olmuşlardır. Bir başka hesapla, 2014 içinde nüfus artışı 1 milyon 30 bin olmayacak; yaklaşık 756 binde kalacaktı (Nüfus artış hızı da %1,34 yerine %0,98 olacaktı). Fazladan ve halkın istemediği 254 bin nüfus artışının sorumlusu AKP’nin bu sorumsuz ve
hukuk dışı – insan haklarına aykırı dayatmacı – dinci, yatak odalarına bile müdahale eden…
insanlık dışı politikasıdır.

Devletin yasal düşük ve aile planlaması hizmetine erişemeyen alt katmanlar, bilim dışı
sağlıksız – sakıncalı yöntemlere başvurabilirler. İstemsiz gebeliklerin 10 haftaya dek yasal kürtajına engel olunursa bu kez sağlıksız – tehlikeli – ölümcül yöntemlere başvuran yoksul – eğitimsiz – çaresiz kadınlarımız ölür, engelli kalırlar.. 2827 sayılı yasa öncesi durum buydu!
Yılda birkaç yüz bin düşük yapılırdı, anne ölümleri yüz kızartıcı düzeyde yüksekti.

*****

AKP’nin bu politikasının insanlığa, dine – imana – ahlaka… sığar yanı var mıdır?
Haydi insanların bir bölümünü aldattınız, Allah’ı da mı aldatacaksınız?
Böye bir kaygı taşımıyorsanız o zaman siz müslüman mısınız??

Yoksa Türkiye bu sürede, özellikle Kasım 2002’den bu yana 13+ yıldır tek başına iktidar olan AKP yönetiminde fiili bir sivil darbe ile artık bir DİN DEVLETİNE dönüştürülmüştür de biz mi habersiziz?

Cuma namazına ilişkin açıkça Anayasayta aykırı 08.1.2015 tarihli Başbakanlık genelgesi,
AKP’nin dinci dayatmasının tuzu biberidir.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Görmez’in Alevilerin tapınç (ibadet) yeri Cemevlerini inatla reddetmesi ve bu tutumunu Alevi sorununda 2 kırmızı çizgisinden biri olarak bildirmesi
dehşet vericidir!

– Madde 136 : “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, Laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma
ve bütünleşmeyi amaç edinerek
, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”

Diyanet İşleri, eğer, siyasal iktidar ya da Cumhurbaşkanınca yönlendirilmek isteniyorsa, Anayasa’nın “kanunsuz emri” dinlememe hakkı ve yükümünü düzenleyen kuralına uymalıdır.
Ya da onurlu bir yol daha vardır… Yazmaya gerek var mıdır, Prof. Görmez onu gör(e)mez mi?

İnsan Hakları uluslararası kuruluşları nerededir? Ne için varlardır?
Salt etnik kümeleri kışkırtmak ve ayrıştırmak için mi görevlidirler??

AİHM’nin, AİHS’ne dayanarak Türkiye’de zorunlu din derslerinin kaldırılmasına ilişkin
kesin hükmünü (AKP hükümetinin temyiz istemi reddedildi!) uygulamayışını seyir mi edeceksiniz?

Eyy Avrupa, Avrupa Konseyi, AB ve ABD!

Tüm değerlerinizi – ilkelerinizi ayaklar altına alma adına, AKP iktidarı ile pazarlığınızda
masada hangi paha biçilmez istekleriniz var??

21. yy. başında insanlık nasıl bu denli sefil olabiliyor??

Sevgi ve saygı ile.
10 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bu yazımızın pdf biçimi : AKP’nin_DIN_DEVLETI_DAYATMALARI

Yandaş yazar Cem Küçük’ten yolsuzluk açıklaması: Rüşvet aldıkları doğru..

Yandaş yazar Cem Küçük’ten
yolsuzluk açıklaması:

Rüşvet aldıkları doğru..

Yandaş yazar Cem Küçük’ten yolsuzluk açıklaması: Rüşvet aldıkları doğru
Star gazetesi yazarı Cem Küçük, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında
adı geçen 4 bakanın rüşvet aldığını söyledi.

Gazeteci yazar Cem Küçük, Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan’ın kendisinden korktuğunu iddia etti. Küçük, “Aydın Doğan benimle görüşmek için daha 2 gün önce bir sürü aracı koyuyor araya ‘görüşelim edelim’ diyerek.” dedi. Küçük, ayrıca 17-25 Aralık yolsuzluk
ve rüşvet operasyonlarında adı geçen bakanlarla ilgili “Bana sorarsanız 4 bakanla ilgili
rüşvet kısmı doğru. Yani bu zaten doğru olmasa sayın Erdoğan onları görevden almazdı.”
diye konuştu.

Samsun Canik Belediyesi tarafından Canik Kültür Merkezi’nde düzenlenen
‘Yeni Türkiye Yolunda’ adlı konferansa konuşmacı olarak katılan gazeteci-yazar Cem Küçük, Aydın Doğan, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları, MİT krizi ve Gezi olayları ile ilgili açıklamalarda bulundu.

‘AYDIN DOĞAN BENDEN KORKUYOR’

17-25 Aralık sonrası muhafazakâr yazar ve gazetecilerin kendisi kadar cesur yazılar yazamadıklarını savunan Küçük, “Ben Zonguldaklı bir madencinin oğluyum. Ortalama ömür 75 yıl. 36 yaşındayım, 40 yıl ömrüm var veya yok. Ben de korku diye bir şey yok. Bunu bana babam ve annem eskiden beri söylerdi. Bir koku şeyi duymuyorum ben. Yani Aydın Doğan beni görünce o benden korkuyor, ama öte yandan bizden rahatsız olan AK Partililer de çok. Bunu her yerde duyarsınız ‘biraz fazla ileri gidiyor’ diye. Şundan o; zannediyorlar ki karşı tarafı entelektüelliğinle yenebilirsin. Onlar bu savaşı kazansaydı, acaba bizi ne yapacaklardı. 28 Şubat’ta gördük. Ben buradaki şeyi korku olarak görüyorum. Bu korku Müslümanlar’da çok fazla var. Hala biz muhalefetteyiz gibi yazı yazıyorlar. Adam hala Ertuğrul Özkök bir şey yazınca etkileniyor. İşte ben bunu görünce çıldırıyorum. Kurtulun bundan, daha sert yazın diyorum. Yönetin onu. Dalga geç, sen onu aşağıla, o sana telefon açmak zorunda kalsın. Aydın Doğan benimle görüşmek için daha 2 gün önce, dün bir sürü aracı koyuyor araya ‘görüşelim edelim’ diyerek. Şimdi adamı korkutacaksın. Zaten kimden korkarlar? Korkmayandan korkulur. Adam bakıyor ki, korkmuyor. Şu da var: Sol bir yayınevinden kitabı çıktığı için ben 1 hafta mutlu gezen yazar biliyorum.” ifadelerini kullandı.

‘4 BAKANLA İLGİLİ RÜŞVET KISMI DOĞRU’

17-25 Aralık büyük yolsuzluk soruşturmasında 4 bakanın rüşvet aldıklarına inandığını kaydeden Küçük şöyle konuştu:

“Bir iktidarı yıkmak için önce en güçlü liderin etrafına vurursunuz.  Yani liderin kendisi hedef alınmaz, etrafına vurulur. Orada da 4 bakan seçildi. Bu 4 bakanla ilgili yolsuzluk ve rüşvet iddiası… Bana göre yolsuzluk yoktu. Yani bana göre değil, savcıya göre de yolsuzluk yoktu. Yolsuzluk; devletin ya da belediyenin parasını alırsın, hiçbir iş yapmazsın
cebine atarsın, bu yolsuzluk. Rüşvet öyle değil; bir iş yaparsın, işin karşılığını alırsın. Bunun karşılığı bir rüşvet alırsın. Bana sorarsanız 4 bakanla ilgili rüşvet kısmı doğru.
Yani bu zaten doğru olmasa sayın Erdoğan onları görevden almazdı.”

‘SADULLAH ERGİN GÖREVDEN ALINMAYI İSTEDİ’

Küçük, 17 Aralık operasyonundan iki gün sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve o dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında yaşanan ve görevden almayla sonuçlanan, iddia ettiği konuşmayı da anlattı. 19 Aralık gecesi Sadullah Ergin’in uykulu gözlerle Erdoğan’ın yanına getirildiğini öne süren Cem Küçük, “Polisler eşliğinde uykulu gözlerle Sadullah Ergin’i Başbakanın karşına getirdiler. Sayın Başbakan dedi ki;

‘Bu yasaların değişmesi lazım. Yani HSYK’nın değişmesi lazım, tedbir almamız lazım. Polislerde bazı değişiklikleri yapmamız lazım. Bunları hazırla Meclis’e getir, tedbir alalım.’ diye söyledi.

Sadullah Ergin’in uykulu gözlerle söylediği şey;

‘Sayın Başbakanım, ben bu söylediklerini yapamam. Siz beni görevden alın.
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığım söz konusu, siz beni Hatay’a gönderin.’

Erdoğan, bu sözleri duyunca burada ifade edemeyeceğim sözleri sıraladı:

‘Bir sürü yasa geçmesi lazım. Biraz cesur ol, niye böyle yapıyorsun?’

Ergin de ‘Hayır efendim, ben bunları yapamam. Ya istifa ederim ya da beni görevden alın.’ dedi. O gece Erdoğan O’nu da görevden aldı. Bekir Bozdağ’ı O’nun yerine göreve getirdi.
Bu bire bir yüzde 100 doğru bir olaydır.” diye konuştu. (CİHAN haber ajansı, 09.01.2015)

=================================

Dostlar,

Bu muazzam yolsuzluk dosyası kapatılmak isteniyor..
3. yıla girdik.. 17-25 Şubat 2013 ve 9 Ocak 2016..
Eminiz, belgelerin örnekleri hala biryerlerde vardır.. Burası Türkiye..
Türk Ceza Yasası’nda öngörülen ceza ve dava zamanaşımı süreleri dolmadann yeniden yargı önüne gelir ve hesabı sorulur.. Örtbas etmek isteyenlerden de..

Mazlumun ahı yerde kalmaz..

Sevgi ve saygı ile.
09 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Altın kemerini Atatürk’e götürdü

Altın kemerini Atatürk’e götürdü

Altın kemerini Atatürk’e götürdü

Dünya Boks Şampiyonu Ünsal Arık, altın kemerini Atatürk’ün naaşının bulunduğu
Anıtkabir’e götürdü. (SÖZCÜ, 09 Ocak 2016)

Dünya Boks Şampiyonu Ünsal Arık, kazandığı Dünya Şampiyonluk kemerini,
Atatürk’ün naaşının yattığı Anıtkabir’e götürdü. Aslanlı yoldan yürüyerek mozoleye gelen Arık, saygı duruşunda bulundu, ardından Anıtkabir önünde hatıra fotoğrafı çektirdi.
Misak-ı Milli Kulesi’ne geçen Arık, özel deftere şunları yazdı:

  • “Çocuklarımıza seni ve kurduğun Cumhuriyeti anlatacağım.
    Doğruyu bilen yanlışı görür.”

Ancak Ünsal Arık, kemerini TSK Spor Okulları ve Özel Eğitim Komutanlığı’na armağan edemedi. Arık, bu konuda, “Bize kötü bir haber geldi. Önce müzeye kabul edilir mi edilmez mi karar verilecekmiş. Ben o kararın niye böyle verildiğini biliyorum.
Ama onu da konuşmaya gerek yok” dedi.

Henüz yöneticilerden tebrik telefonu almadığını da belirten Arık, “Benden sonraki nesiller
bu sorunu yaşamasın. Ben artık biliyorum. Ünsal Arık’ın önü kolay kolay açılmayacak.
Benim önüm her zaman kapanacak. Çünkü ben yolumu belirledim.

Bugün bu bayrak dalgalanıyorsa Ata’mın sayesinde..
Bunu hiç kimse unutmasın
” diye konuştu.

Bundan sonraki kariyerinin sponsorlara bağlı olduğunu belirten Arık,

  • “Her kapı kapalı. Sponsor olmak isteyenler veremiyor,
    şirketleri kapanacak diye korkuyorlar.

    Türkiye bu hale geldi.” dedi.

“TÜRKİYE’den ÇOK BİR ŞEY İSTEMİYORUZ, DESTEK OLSUNLAR YETER”

Ünsal Arık’ın babası Mustafa Arık ise şöyle konuştu:

“Şu ana kadar buralara kendi tırnaklarımızla kaza kaza geldik. 4500 lira Tekirdağ’a giderken
ben verdim. Allah oğluma dünya şampiyonluğunu nasip etti, bunun gururunu yaşıyorum. Almanya’da dünya şampiyonu olduğunda doğduğu şehrin belediye başkanı tören düzenledi. Altın defterlerine imza attı bizi onurlandırdılar. Biz Türkiye’den çok bir şey istemiyoruz, sırtımızı sıvazlasınlar yeter. Biz sadece destek istiyoruz. Maalesef bütün kapılar kapalı.
Yapmak isteyenler de yapamıyorlar.”

==============================

Dostlar,

İnsanın içi kararıyor, yüreği sızlıyor..
AKP’nin ülkemizde kurduğu baskı düzeni bunaltıcıdır ve kabul edilemez!
Dünya Boks Şampiyonu Ünsal Arık kardeşimizi gönülden kutluyoruz.
Ülkemizin adını yücelttiği için O’na ve yanındakilere şükranlarımızı sunuyoruz.
Hele altın kemeri ile Yüce ATATÜRK‘ü ziyaret etmesi ve başarısının Türkiye Cumhuriyeti sayesinde olduğunu belirtmesi göğsümüzü kabarttı.
NOBEL ödüllü Prof. Aziz Sancar hocamız da benezer bir vefa örneği vermişti..

Umuyor ve diliyoruz ki, Dünya Boks Şampiyonu Ünsal Arık ve babası yanılırlar ve
bu ülkenin Gençlik ve Spor Bakanlığı başta olmak üzere Başbakanı, Devlet Başkanı da
Dünya şampiyonu olması ndeniyle kendisini kutlar, ilgili mevzuat uyarınca
(Gençlik ve Spor Bakanlığı, “Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösterenlerin Ödüllendirmesi Hakkında Yönetmelik“) ev ve altın armağanı verir, sistematik – profesyonel destek verirler. Basın danışmanları sorunu elbette devlet büyüklerimize iletirler ve
önümüzdeki 1-2 günde olumlu sonuçları görürüz.

Ayrıca sponsor olmak isteyen kişi ve kurumlara da Hükümet – RTE çağrı yapmalı ve
iktidardan baskı göreceklerine ilişkin endişe edecek hiçbir durum olmadığını vurgulamalı,
kamuoyu önünde açık güvence vermelidirler.

Bu yazdıklarımız bizim de bu bağlamda açık görev çağrısıdır.
İnsanlar arasında ayrım yapmayınız, kul hakkı yemeyiniz, yasalar önünde herkesin eşit olduğunu unutmayınız.. Seçinden sonra artık tüm yurttaşların hükümeti olduğunuzu aklınızdan
hiç çıkarmayınız.

Dünya Boks Şampiyonu Ünsal Arık olarak ülkemizi onurlandıran sporcumuza
Türkiye Cumhuriyeti Devletine yakışır desteği  hemen ve yeter miktar, nitelik ve sürede veriniz..

Sevgi ve saygı ile.
09 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Korsika sorunu ve ulus devlet

 

Fransa’nın 13 bölgesinden biri olan Korsika adası ülkenin güneyinde, Akdeniz’de dağlarla kaplı bir ada. 6-13 Aralık 2015 tarihlerinde yapılan Bölgesel seçimlerde, adanın özerkleğini ve bağımsızlığını savunan partilerin ortak adayı 1. olarak Bölge Meclisi başkanlığını kazanmıştı.
Korsika’daki bağımsızlıkçıların bu zaferi Fransa kamuoyuna hemen hemen hiç yansımadı. Bütün değerlendirmeler, tartışmalar metropoldaki 12 bölge üzerine yapıldı.
Adadaki seçim sonuçları görmezden gelindi.
Bağımsızlık yanlıları bu zaferlerini bir şekilde Fransa kamuoyunun gündemine taşımak istiyordu. Bölge yönetimi Başkanı seçilen Gilles Simeoni “seçim gecesi yalnızca 12 bölgenin konuşulduğunu ve kendi bölgelerinden hiç söz edilmediğinden” dert yanıyordu.
PROVOKASYONUN ARDINDAN ÖZERKLİK İSTEMİ

Nasıl olduysa görünmez bir el tarafından, Noel gecesi, yabancıların yoğun olduğu Ajaccio kentinin “Jardins de l’Empereur” mahallesinde bir okul yağmalandı ve araç lastikleri yakıldı. Çıkan yangının söndürülmesi için çağırılan itfaye ekibine saldırıldı; iki itfaiye eri ve bir polis yaralandı. Provokasyon tutmuştu. Bir gün sonra, bu kez de başka bir küme itfaye takımına
saldırıyı protesto amacıyla, “Burası bizim evimiz” ve “Araplar dışarı” sloganlarıyla, müslümanların mescidine saldırarak içerideki Kur’an-ı Kerim nüshalarını yakmaya çalıştı.
Böylece Korsika sorunu Noel -Yılbaşı arasında Fransa’nın bir numaralı konusu durumuna gelmişti. Korsika’nın Fransa’dan ayrılarak bağımsız olmasını savunan Gilles Simeoni’nin Korsika dilinin Fransızca ile birlikte resmi dil olması, yeni vatandaşlık tanımı yapılması,
yasa yapma ve bağımsız vergi toplama yetkisine sahip bir Korsika’nın Anayasaya yazılması istemleri ortalığı karıştırdı.
Simeoni öyle sıradan biri değil: Korsika’nın bağımsızlığı için çarpışan simgesel lider
Edmond Simeoni’nin oğlu ve Korsika Valisi Claude Erignac’ı öldürmekten yargılanan
Yvan Colona’nın avukatı.
VALSS: KORSİKA MİLLETİ YOK FRANSIZ MİLLETİ VAR!

Adadaki bu gelişmeler üzerine Fransa Başbakanı Manuel Valls “Korsika Milleti” ifadelerini reddederek “Yalnızca tek bir millet var o da Fransız milletidir!” açıklamasında bulundu ve “Bölgede Fransızcanın yanı sıra Korsika’nın dilinin de resmi dil olmasını asla
kabul etmeyeceklerini”
söyledi. Valls, 1982 ve 1991’de Korsika’ya yine sosyalistler tarafından tanınan özel statüyü hedef alarak “Bölgede merkezi yönetimin daha da güçlendirilmesi gerektiğini..” ifade etti.
1991’de sosyalistlerin kabul ettiği Korsika’ya “özel statü tanınmasını” isteyen yasa tasarısında geçen “Fransız halkını oluşturan Korsika halkı” ifadesi, Fransız Anayasa Konseyi tarafından reddedilmiş “Korsika Halkı” tanımlamasının Cumhuriyetin bölünmez bütünlüğü ilkesinine aykırı olduğu kararını vermişti.

Büyük Fransız Devriminden bu yana Fransa, birliği ve bölünmezliği güvenceleyen güçlü bir merkezi devlet ilkesi üzerine kurulmuştur. 1793 Anayasasının 1. maddesinde Fransa’nın “tek ve bölünmez bir Cumhuriyet” olduğu” yazılıdır. 1958’de yeniden yazılan bügünün Anayasası,
ulus devletin temelini oluşturan bu maddeyi aynen almış ve 1992 haziran ayında,
Avrupa Konseyi’nin “Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi” dayatmasına karşı,
anında tepki göstererek 25 Haziran 1992’de bir anayasa değişikliği yaparak 2. maddesine
şu eki yapmıştı: “Cumhuriyetin dili Fransızcadır”.
Sosyal Demokrat Lider François Hollande ise bu yıl tekrar “Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi”ni Meclisten geçirdi ama bu sözleşme Senato tarafından reddedildi.

Avrupa’da Ulus devletlerin parçalanması, yerine etnik ve bölgesel temele dayalı devletçiklerin kurulması çabası bir ABD projesi olarak gündeme getirilmekte ve projenin gerçekleşmesi
için de sosyal demokratlar başı çekmektedir.

Bakmayın siz Başbakan Valls’ın yüksek perdeden ulus devlet yapısını savunmasına.

======================================

Dostlar,

Dünya alem, Atalantik ötesinin Avrupalı müttefiklerinin bile altını oymaya çabalamaktan
geri durmadığını görüyor; oyunun büyüklüğü ve iğrençliğinin ayırdında.

Türkiye’de ise oyunun okkalısı sergilenmekte.. ABD ve altını oymaya çalıştığı
Batılı “müttefikleri” (!?) dahil, bir SEVR takıntısı içideler.
Sevr paranoyası” içinde olan biz Ulusalcılar değiliz; biz gerçekçi bir savunmadayız.
AB Parlamentosu’nun çok sayıda kararını biliyoruz Türkiye’de Lozan yerine
Sevr’in uygulanmasını isteyen ve daha uygn olacağını öne çıkaran..

Dolayısıyla, Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün

– “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

tanımı evrensel Ulus Devlet kuramının özüne uyumludur.
Bu tanımı iyi anlamak ve Türk milletini oluşturan tüm ahaliyi – halkı – etnsiteleri… bir arada tutmaya vargücümüzle çalışmalıyız..

Bölünüp emperyalizme lokma olmaya herhalde niyetimiz yoktur..

Ya da 9 Eylül 1922’de bitirdiğimiz şanlı Kurtuluş Savaşımızın ölçüsüz bedellerle sağlanan kazanımlarını üzerinden 100 yıl bile geçmeden altın tepsi içinde kanlı Batılı emperyallere sunacak denli aklımızdan olmadık henüz..

Sevgi ve saygı ile.
07 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

ANAYASADA ETNİK KİMLİK OLMAYACAKMIŞ…


ANAYASADA ETNİK KİMLİK OLMAYACAKMIŞ…


Aslına bakarsanız gerek emperyalizm, gerekse ülkedeki işbirlikçileri halka asla gerçeği söylemezler. Söylemek istediklerini, amaçlarını her zaman güzel süslü kavramların arkasına saklarlar ki çok daha etkili olabilsin. Ben bunu biraz hediye kutusu içinde ya da bir çiçeğin arasında teslim edilen bombaya benzetiyorum.

Çünkü bilinir ki, görünen, açıkça ne olduğu anlaşılan bir bombayı kimse teslim almaz.
Ama getirilen çok güzel bir çiçekse, bir hediye kutusuysa… İnsanlar hiçbir kaygı gütmeden
çok daha rahat teslim alabilirler ki toplum olarak…
Ülkemizde yıkıcı etki yapabilecek, toplumsal yapımızı kökten değiştirecek anayasa değişikliği önerileri tam da öyledir. Bunu neden söylüyorum?
Uzun bir süredir iktidar partisinin dilinde bir kavram bulunuyordu. Hatta bu konu
7 Haziran 2015 seçimlerinden önce seçim bildirgesine bile yazılmış. Deniliyor ki :

  • “Yeni anayasada milletimizin kültürel ve toplumsal çeşitliliğini tanıyan herhangi bir
    etnik veya dini kimliğe referans yapmayan bir vatandaşlık tanımını esas alacaktır.”

Ne anladınız? Biliyorum kafanız karıştı ama isterseniz açıklamasına geçmeden bir de
ana muhalefet partisinin aynı konuda söylediklerine bakalım, arada fark var mı?

  • “Devlet yönetiminde dil, kültür, inanç ve yaşam tarzları arasında ayrım yapmaksızın
    Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı ortak paydasını esas alacağız.”

Peki; ya özerklikçi parti, o Anayasa değişikliği konusunda ne düşünüyor bir de ona göz atalım :

  • “Biz’ler Türkiye’nin çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli yapısına uygun,
    insanlık esaslı yeni bir anayasayı hep birlikte yapacağız.”

Yani kelime farklılıkları var ama söylenmek istenen şey aynı. Tek millet olmayacak.
Yani bu partiler Anayasa değişikliğini yapmak üzere uzlaşmaya varabilirlerse,
bundan sonra Anayasa’da Türk Milleti diye herhangi bir kavram olmayacak.
Ne mi olacak?

Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap,
Ama asla millet değil.
Böyle olunca haliyle ortak dil diye herhangi bir kavram olmayıp;

  • “.. herkes bulunduğu yerde hatta eğitimde, kamu hizmetinde bile kendi dilini kullanacak..” denilse sanıyorum yanlış olmayacak. Peki, bu durumda ortak Tarih, Kültür, Dil ya da
    bir etnik kimliği anımsattığı için Türkiye adı kalır mı?

Burada önemli olan şey şu :

  • Dünyada hiçbir devlet yalnızca bir etnik kimlik üzerine kurulmamıştır Türkiye de içinde olmak üzere devletlerin neredeyse tamamı kendini oluşturan birden çok etnik kimliğin bir araya gelip birleşip, kaynaşmasıyla oluşmuşlardır…

Demem o ki; Gerek “anayasal vatandaşlık…” gerek “Türkiye Milleti…” gerek çok demokratik görünümlü “insan esaslı anayasa” kavramları… her ne denli kulağa çok güzel kavramlarmış gibi gelse de; gerçekte Türk Milletini Anayasa’dan kaldırıp, federatif bir başkanlık sistemi kurmanın öteki adıdır…
Bilinsin istedim…

06–01–2016
Nusret KEBAPÇI

=========================================

Dostlar, 

Gündelik işlerin yoğunluğundan dün sitemize zaman ayıramadık.
Ancak gündem arkasından yetişilir gibi değil.
Bir yandan dış politikada Türkiye sorunlar sarmalında, bir yandan da içeride
Anayasa – Başkanlık gündemine “zoraki nikahlanmış” gibi..
Aklımıza Tanzimat Dönemi yazarlarından Ahmet Vefik Paşa’nın ünlü Fransız yazar Molieré’den uyarlaması sayılabilecek “Zoraki Nikah” ı geliyor.. O dönemler en çok dış ilişki Fransa ile.

Ülkenin temel ve yakıcı sorunları adeta halka unutturulmak istenircesine toplumsal gündem mühendisliği yapılmakta. Yandaş basın, uydurma kamuoyu yoklamaları ile daha şimdiden
olası bir halkoylaması için “yığınları” koşullandırmaya girişti.. Başkanlığa rekor destek varmış, her geçen gün artıyormuş, hiç bu denli yüksek oran şimdiye dek çıkmamışmış..

İnsanların ahlakı bozulunca din – iman – peygamber- Allah kaygısı ve saygısı da kalmıyor.

Örneğin kutsal topraklara Umre’ye gidiyorsunuz ama otel odasında Viagra ve enerji içeceği ile fahişe (erkek? kadın?) ile birlikte iken ölüyorsunuz!.  Ayrıntılar sansürlü, öğrenemiyoruz..
(Dr.AS: aşırı yüklenmeye bağlı kalp yetmezliği olmalı! Keşke otopsi yapılıp rapor açıklansaydı!)
Gene de ülkenizde cenazeniz büyük ilgi görebiliyor!?

Gerçek dışı her şeyi, küçük bile olsa birtakım dünya çıkarları adına yapmaya başlıyorsunuz.
Bir süre sonra yaptıklarınızı kanıksıyor ve giderek kendiniz de inanmaya başlıyorsunuz.
İşte orası, başkalaşıp – yozlaşıp insanlıktan çıktığınız yer; metamorfoz! Dahası, yalan – yanlış yapageldiklerinizi üstelik fanatik biçimde savunarak içselleştiriyorsunuz. İşte orası,
bir kez daha söyleyelim; ipin koptuğu, insanlıktan çıkıp “insansılaşılan” yer..
“Quacy modo”laşılan yer.. Bir başka anlatımla yaşamın gerçekliğinden kopulan,
Tıptaki karşılığı isle “şizofreniform” durumlar ya da kişilik kategorisine giriliyor.
Ne yazık ki tarihte ve sosyal psikiyatride – sosyal psikolojide toplumsal ölçekte örnekler çok.
En tipiklerinden biri Alman toplumunun Hitler’in ardından adeta afsunlanarak sürüklenişi; Alman sosyal şizofrenisi!

Biz namuslu aydınlar, yukarıdaki makalenin yazarı Sayın Nusret Kebapçı dostumuz gibi,
an geliyor, çaresizleşleştiriliyoruz.. Sesimiz kitlelere ulaş(a)mıyor.. Sistem bunu etkili biçimde bilerek engelliyor.. Toplum adeta “de-kapite kurbağa” (başı kesilmiş) benzeri spinal (omurilik) refleksleri ile can telaşına düşürülüp teslim alınıyor. Göstermelikleşen halkoylamalarında
politik-şizofrenik milyonlar egemen koşullandırma doğrultusunda oy kullanıyor.
Adı da referandum, doğrudan halk oylaması ve HALKIN DOĞRUDAN SEÇTİĞİ BAŞKAN.. oluyor.. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bile erişemediği iltifat (!)

*****

Hal ve durum budur..
CHP ve MHP bu oyuna alet olmamalıdır; derhal masadan kalkmalıdır.
AKP ve HDP’nin maskeleri bir kez daha böylelikle düşürülebilir.
Ülkenin acil iç ve dış sorunlarına eğilmek gerekir. Bir seferberlikle bu sorunlara odaklanmalıyız.
Örnek olarak Ülkemiz iç ve dış savaş eşiğindedir. Coğrafyası ateş çemberidir, emperyalistler güdümlü taşeron – uydu dış politika bu konjonktüre Türkiye’yi sürüklemiş, tek dostu olan komşu ülke kalmamıştır.

İçeride ÜRETİMSİZLİK – İŞSİZLİK – YAŞAM PAHALILIĞI – YOKSULLUK – GELİR DAĞILIMINDA AĞIR BOZULMA – SAĞLIK SORUNLARI – AŞIRI DOĞURGANLIK – DEMOKRASİNİN BOĞULMASI – BİLİM SANAT VE KÜLTÜR YAŞAMIDA KISIRLIK – EĞİTİMDE DİNCİLEŞME VE YOZLAŞMA – KONUT SORUNU VE TOKİ TALANI….

bütün hızyla AKP – RTE eliyle sür – dü – rül – mek – te -dir!
Topluma deli gömleği giydirilmiştir. Kitleler mankurtlaştırılmak istenmektedir.
Ceza yasasında gerçekte olmayan, AİHS gereği zımnen ilga (yürürlükten kalkmış) edilmiş
299. madde zulmü yüzünden 17 yaşında çocuklar hapistedir…

Hangi birini sayalım.. Olumsuzluklar bitecek gibi değil..
Sonuç olarak; yine tarihten biliyoruz ki, böylesi tablolarda halk ancak acı sonucu yaşayarak akıllanabiliyor. Öncesi uayrılar sınırlı ve etkisiz kalıyor. Deneme – yanılma süreci ne yazık ki.
Türkiye de sanırız ve korkarız ki o eşiğe sürüklendi hatta aştı.
AKP – RTE ve yandaşları, muazzam bir enerji yüklüyorlar bu politikalarına..

Elden geleni sürdüreceğiz elbet.. AKP – RTE’nin çoook ciddi fay hatları da var kuşkusuz.
Bu fay hatları AKP – RTE’yi “Yeni anayasa – Başkanlık” hedefine adeta kilitliyor.
Tek ve biricik kurtuluşlarını yalnız ve yalnız onda görüyorlar. Ok yaydan çıkmış..
Türkiye, 1930’ların Almanyasında yaşanan tipik trajediye sürükleniyor koşar adım..
Fazları var : Salt politik bir ideoloji olan Faşizme de değil; Dinci faşizme..
Üstelik Batı Almanya’yı ıslah – terbiye edip ayağa kaldırdı;
Türkiye Ortadoğu’da 2. bir ilkel – rezil, koyu dinci Suudi rejimine dönüşmüş, umurlarında mı? Tepe tepe kullanmaya devam ederler..

Korkarız ki bedeli; Ülkemize, bu talihsiz – lanetli oyunun aktörleri başta olmak üzere
çok ama çok ağır olacak..

Herkesi son bir kez daha düşünmeye ve uçurumun eşiğinden geri dönmeye çağırıyoruz.
En başta CHP ve MHP’yi! Bir kez daha, bir kez daha.. Kalkın masadan, duyuyor musunuz??

Sevgi ve saygı ile.
06 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yaazımızın pdf biçimi : YENI_ANAYASA’da_TURK_KIMLIGI_ OLMAYACAKSA…

Suay Karaman : FARKINDA MIYIZ?

FARKINDA MIYIZ?

portresi

 

Suay Karaman        

 

 

2015 yılının son günlerinde Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyaret öncesinde
basın açıklaması yapan Tayyip Erdoğan, 26 Aralık 2015’te özerklik açıklamalarında bulunan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş‘a sert sözlerle yüklendi ve şunları söyledi;

  • “Malum eşbaşkan, Rusya ziyareti sonrasında birtakım hezeyanlar ifade etmiştir.
    Bu eşbaşkanın yaptığı açık ve net olarak provokasyondur, ihanettir. Türkiye üzerinde
    ameliyat yapmak isteyen herkes boyunun ölçüsünü almıştır, bunlar da alacaktır.”

Demokratik Toplum Kongresi’nin olağanüstü kongresinde özyönetim tartışılmış,
14 maddelik özerklik istemleri sıralanmış ve devlete meydan okunmuştur.
İleri sürülen istemlerin, demokrasi ve barış ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu istemler
ülkemizin varlığına, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelik olarak,
küresel emperyalizmin planladığı büyük işgal projesinin son aşamasıdır.
Özerklik ya da özyönetim, açıkça ülkenin bölünmesini istemek ve bu yönde
bir kalkışma çağrısıdır.

“Özyönetim” kongresinde açıklanan istemler, sürekli olarak yeni demokratik ve sivil anayasa ile ilişkilendirilmektedir. Siyasal iktidar tarafından da taahhüt edilen ve girişimlere başlanan
yeni anayasa ile hedeflenen asıl amaç, ülkemizin bölünmesidir.

Yaşadığımız sıkıntılar ortadayken, bu ortamda yeni bir anayasa tartışmak ihanettir.
CHP ve MHP, yeni anayasa görüşmelerine katılmayı kabul etmezlerse, anayasa değişiklikleri AKP ve HDP ile sınırlı kalacaktır. Bu da meşruiyet sorgulamasına yol açacak,
görüşmeler tıkanacak, Başkanlık rejimi önlenecek ve ileri faşizme geçiş frenlenmiş olacaktır. Yaşanan bu kargaşanın çözümünün bölünme ve parçalanmada değil, ortak aidiyet duygusunun temeli olan ulus devlete sımsıkı sarılarak, birlikte emperyalizme karşı mücadele etmekten geçtiğini bilmek zorundayız.

Tayyip Erdoğan, Selahattin Demirtaş’ın yaptıklarına “ihanettir” derken haklıdır.
Ancak, bu ihanetlerin hazırlayıcıları ve ortakları da vardır.

– ABD’nin hazırladığı ayrılıkçı raporları “çözüm süreci” diye sunmak da ihanettir.
– PKK terör örgütüyle Oslo’da görüşmek, gizli pazarlık yapmak da ihanettir.
– Terör örgütünün militanlarını Habur’da törenle karşılamak, çadır mahkemeleri kurarak, aklanmalarına aracılık etmek de ihanettir.
– PKK terör örgütünün bombaları ve silahları saklamalarına göz yummak da ihanettir.
– Sahte belgelerle vatansever insanları Silivri zindanlarına atmak ve “bu davanın savcısıyım” demek de ihanettir.
– Dar görüşlü politikalar sonucunda, ülkemizde bugün yaşanan terör ve ölüm olaylarına
neden olmak da ihanettir.
– Emperyalist güçlerin isteği doğrultusunda ülkemizin bölünmesine aracılık ve hizmet etmek de ihanettir.

*****
Gerekli, gereksiz her konuda konuşmayı alışkanlık haline getiren Tayyip Erdoğan’ın sözlerinden Orta Doğu Teknik Üniversitesi de (ODTÜ) payını almıştır.

“Utanmak yok, sıkılmak yok. ODTÜ’de namaz kılan gençlerin üzerine saldırıyorlar.
Gereği neyse bunun da YÖK tarafından yapılması gerekir.”

diyen Tayyip Erdoğan, yine gerçekleri saptırmaktadır. ODTÜ’de yeterli miktarda mescit ve
iki bin kişilik cami bulunmaktadır ancak buralarda ibadetten daha çok siyasal etkinlik yapılmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın “ibadet edenlere saldırılıyor” dediği olayın aslı şöyledir:

Mescitte namaz kılan bir araştırma görevlisinin, mescitte siyasi etkinlik ve
İslamcı terör örgütünün propagandasının yapılmasına karşı çıktığı için darp edilmesidir.

2002 yılında 76 olan üniversite sayısı, AKP hükümetleri döneminde 114 kamu, 76 vakıf üniversitesi olmak üzere 190’a ulaşmıştır. AKP hükümetleri döneminde 81 ilin tamamında üniversite açılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılan protokole göre, her üniversiteye
cami yapılması da gündeme getirilmiştir. İşin esasında üniversitelerde mescit, cami, kilise..
gibi ibadet yerleri olmaz. Avrupa’da bilim kurumlarında din yoktur. Din halkın vicdanında özgürleştirilmiştir. Din ve bilim ayrıdır. ODTÜ’ye yönelik gerici saldırı, eğitimin üniversite dahil medreseleştirilmesi girişiminin yeni bir boyutudur. Yeryüzünde dincilikle gelişen hiçbir ülke yoktur ve olamaz da.

Siyasal iktidar tarafından siber saldırılar ile başlayan tartışmalar, mescit provokasyonu ile
devam ettirilmektedir. Amaç ülkemizin en saygın yükseköğretim kurumlarından olan ODTÜ’yü ele geçirmektir. Ardından ODTÜ ormanları ile Eymir Gölü ranta açılarak, yeni kazanç kapıları yaratılacak ve kimi kişilere servet aktarılacaktır.

Ülkemizin gündemi sürekli değiştirilmektedir.

Asıl amacın yeni bir anayasa yaparak, başkanlık sistemini getirmek isteğiyle,
ülkemizin bölünmesinin amaçlandığının farkında mıyız?

Bütün bu yaşananların sonucunda ülke olarak yeni yıla değil,
bölünme sürecine, eski ve ortaçağ karanlığına girdiğimizin farkında mıyız?

=================================

Dostlar,

Sevgili kardeşimiz Suay Karaman yine son derece içerikli bir yazı kaleme (klavyeye!) almış.
Yazdıklarını içerik olarak biz de paylaşıyoruz.
Bir noktaya değinelim yalnızca :

RTE, Devlet Başkanı olarak, ODTÜ’de olanlaları çarpıtacağına, büyük ve çok sorunlu bir ülkeyi 13 yıldır yöneten çok deneyimli bir insana yakışır sorumlulukla kamuoyunu sükunete çağırsa ve olayların dikkatli ve yansız olarak incelendiğini, gerçeklerin hızla kamuoyu ile paylaşılacağını… söylese idi daha iyi olmaz mıydı?
(Sitemizin manşetindeki ODTÜ yazımıza bakılmasını dileriz..) 

Ortalama bir yurttaş olarak bizim dikkat çektiğimiz bu husus RTE’nin aklına gelmez mi? Danışmanları bu yönde içerikli bir bilgi notunu önüne koymaz mı, koyamaz mı?

Öyleyse niyet nedir? Neden Türkiye’yi üst üste, üst üste germeyi sürdürüyorsunuz?
Nereye varmak istiyorsunuz? Türkiye’ye acımıyorsanız kendinize de mi acımazsınız siz?

*****

Suudi Arabistan’daki Şeriatçı İdamlar…

Çağdışı ve insanlığın yüz karası bir krallık rejimi olan Suudi Arabistan yönetiminin
ülkesindeki Şii lider Ayetullah Bakır‘ı ve sayıları 50’ye varan Şii insanı idam etmesini
nefretle lanetliyoruz. Tayyip beyin o ülkedeki ziyaretine denk gelen bu ilkel – vahşi infazı anlayamıyoruz, kabul edemiyoruz. Tüm insanlığı, uluslarası toplumu, bu ilkel yönetimi
artık terbiye etmeye çağırıyoruz. ABD Irak’a, Suriye’ye…. demokrasi, insan hakları götürüyor güya!? S. Arabistan ise ABD’nin nedense kadim müttefiki ve maşası Ortadoğu’da!

Nedir bu utanç verici tablo? 
ABD’nin, AB’nin… uygar – demokrat – hümanist kamuoyu nerede?
Yerin dibine mi girdi??

BM Güvenlik Konseyi derhal toplanmalı, S. Arabistan’ı şiddetle kınamalı,
diplomatik yaptırımları görüşmeli ve benzer uygulamalara kesinkes son vermesi için
kararlı bir dille uyarmalıdır. (04.01.2016)

Sevgi ve saygı ile.
04 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

PRENS SABAHATTİNCİLER İŞBAŞINDA

PRENS SABAHATTİNCİLER İŞBAŞINDA

portresi_genc

 


Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER

 

Prens Sabahattin padişah Abdülmecit’in torunuydu; Sultanzade idi, adındaki “Prens”
bu özelliğini anlatır. 1906’da Teşebbüsi Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti’ni (Özel Girişim
ve Yerinden Yönetim Derneği) kurmuştu. Dernek 1908 yılında İttihat ve Terakki’ye karşı
duran Ahrar Fırkası’na temel oldu. Dernek gibi partisi de İngiliz düşüncesine ve
parti deneyimine yaslanmıştı. 1913’te iktidara suikast girişimi nedeniyle Avrupa’ya kaçmıştı, 1924’te de Hanedan üyelerinden biri olarak yurt dışına çıkarıldı. 1948 yılında İsviçre’de öldü.

*
Prens Sabahattin’in görüşleri, 31 Mart 1909 isyancılarından yine İngiliz destekli Derviş Vahdeti tarafından benimsenmişti. Derneğiyle partisine azınlıklar ile tüccarlar destek vermişti; kendisinin de benimsediği adla bunlar liberal idi. Ademi merkeziyetçilik düşüncesi bugün de aynı çizgiler tarafından desteklenir. Bu zihniyet, merkez-sağ çizgide ana damara ve merkez-sol içinde yer tutmuş kalınca bir damara yerleşmiştir. 20. yüzyıl içinde “bürokratik sosyalizm”e karşı çıkan Batı Avrupa solculuğunun eklenmesiyle, bugünkü cepheleşme tamamlanmıştır.

*
Prens Sabahattin şöyle diyordu: “Ademi merkeziyet, tevsii mezuniyet (yetki genişliği)
ve tefriki vezaiften (görevler ayrılığından) başka bir şey değildir.” 

Bunu 1876 Anayasasındaki 108. maddeyi kendine destek sayarak söylüyordu. Oysa madde ademi merkeziyeti değil, illerin idaresi nasıl olacak sorusunu düzenliyordu. Buna göre
illerin yönetimi “yetki genişliği ve görev ayrılığı” üzerine kurulacaktı, bunun bireşimi yasayla belirlenecekti: “Vilayatın usuli idaresi tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif kaidesi üzerine
müesses olup, derecatı nizamı mahsus ile tayin kılınacaktır.”

1913 yılında kurulan Meclis Komisyonu, tam tersine bir yorum yapmıştı.
“Tevsii mezuniyet, merkezi kudretin maiyet memurlarınca kullanılmasıdır;
oysa tefriki vezaif “bilakis ahaliye taalluk eder.” 
Yani diyordu ki, yetki genişliği
merkezden yönetime aittir; yerinden yönetim denen şey görevler ayrılığı ilkesinden ibaret.

*
Prens Sabahattin bu yorumla İngilizlerin kendi sömürgelerinde kurduğu düzeni öneriyordu. Aslında Osmanlı Devleti’nin burnuna 1878 Berlin Anlaşması‘yla dayatılan parçalama reformlarının üstüne bir idari kılıf geçirmişti. Devlet örgütlenmesini merkeziyetçilik esasından ademi merkeziyetçilik esasına çevirmeyi, bunu da federal-esaslı-yerinden-yönetim usulüyle (özerklik) yapmayı öneriyordu.

Karşısındakiler dediler ki; bu dediğin türden “ademi merkeziyet, Midilli’nin, Sakız’ın
hep birer Girit olmasıdır.”
Yetki genişliği verilen kısım idari memurlardır; bunlar merkeziyete bağlıdır. Tefriki vezaif konusunda ise çok dikkatli olunmalıdır. Öyle görev ayrımı yaparsın ki devlet kuvvetlenir; ama öyle yaparsın ki sonu “siyasi ademi merkeziyet”, yani parçalanıp gitmek olur.

*

İlginçtir, 2. Dünya savaşından sonra akıp geçen yıllarda, Prens Sabahattin düşüncesi akademik dünyanın adeta kaptan köşküne yerleşmiştir. Kimi “saf akademik”, kimi “sol”, kimi “sağ” görünümlü akademisyenlerce işlenen bu düşünce, yerini şaşılacak ölçüde basit bir sınıflandırmayla elde etmiştir.

Bunlara göre merkezden yönetim (merkeziyet), devlet merkezinden ibarettir. Mülki idare denen il ve ilçeler temelindeki taşra yönetimini, bunu yaratan yetki genişliği usulünü kapsamaz.
Aynı Prens Sabahattin gibi düşünürler, yaptıkları sınıflandırmada mülki idareyi yerinden yönetim sayarlar.

Elbette Prens Sabahattin anılmadan, söze yüksek bir akademik görüntü verilerek kitaplara
şu acayip cümle yazılır: Denir ki; “Yerinden yönetimin iki biçimi vardır: Biri yetki genişliği, öbürü yerinden yönetimdir.” Bu bilgi yıllardan beri, büründüğü “saf akademik” görüntü altında büyük tarihsel kapışmanın yerelcilik cenahını besler durur.

Bilimin temelinde sınıflandırma vardır; bu cümle de bir sınıflandırma yapıyor.
Konunun derinliklerine girmeden, yalnızca cümleyi bir kez daha okumakla yetinelim:
Yerinden yönetimin iki türü vardır; biri (x), diğeri (yine kendisi)!
Şöyle demek gibi bir şey: Canlının iki türü vardır; bir cansız öbürü yine canlı!
Sınıflandırmada tepeden tırnağa bir bozukluk olduğu açık değil mi?
Bu “bilgi”yle canlı – cansız ayırımını yapamazsınız; canlı denen şeyin bitki, hayvan,
insan türlerini bir türlü keşfedemezsiniz, vb. vb…

*

Bizim, hem tarihi hem bugünü net bir biçimde gösteren sınıflandırmamız ise şöyledir:

Merkezden yönetim biri merkezi öbürü mülki (yetki genişliği, tevsii mezuniyet) olmak üzere
iki ana parçadan oluşur.

Yerinden yönetim biri coğrafi (yerel yönetimler) öbürü hizmet (KİT’ler, üstkurullar,
meslek odaları) bakımından iki türe sahiptir.

Hem coğrafi hem hizmet yerinden yönetiminde de iki usul vardır:
Biri üniter-ilkeye-göre idari vesayet usulü,
öbürü federal-ilkeye- göre özerklik (yeni zamanlarda verilen adla subsidiarite) usulüdür.

*

Bugünkü plan projeler, Prens Sabahattin’in istediği gibi şu noktalara odaklanmıştır: 

(1) mülki parçayı eritmeye,
(2) yerinden yönetimde geçerli vesayet usulüne son vermeye,
(3) yerinden yönetimi özerklik usulüne göre kurmaya,
(4) merkezi parçada asgari sayıda görev-yetki bırakıp onu daraltmaya,
(5) siyasi iktidarı yereller – bölgeler arasında paylaştırmaya.

*
Günümüzde silahlı – hendekli özerkçilik kendisini, kendi için pek verimli olan
bu arazi sayesinde basitçe “yerinden yönetimcilik” diye sunabiliyor.
Bu çaba, 100 yıl önceki ortaklarca destekleniyor.
Günümüzde buna harcıalem akademik bilginin sessiz sedasız ve derinden desteği eklenmiş bulunuyor. Demek ki bizim de büyük tarihsel mücadelemizde
siyasal direnişi, bilimsel bilgi ve ideolojik mücadeleyle örerek yürütmemiz gerekiyor.

===============================

Dostlar,

Sayın Prof. Birgül A. Güler hocamızın yukarıya aktardığımız yazısı oldukça kuramsal sayılabilir. Ancak biraz sabırla okunursa, günümüzde sergilenmek istenen, özyönetim vb.
kulağa hoş gelen sözcüklerle maskelenmeye çalışılan bölücülüğün yakın geçmişte
Osmanlı’nın parçalanmasında nasıl uygulandığı çarpıcı olarak görülecektir.

Bu bakımdan, özellikle yakın tarih, günümüde olup bitenleri kavrayabilmek için son derece değerli ipuçları vermektedir. Yaygın halk kitlelerinin az okuması ve bilgi birikiminin sınırlılığı, siyaset mühendislerine ciddi malzemedir. Yığınlar, çok da zorlanmadan sosyal psikolojik yönlendirmelerle denetim altında tutulabilmektedir. Bu süreç, ülkenin yurtsever aydınlarının yükümünü daha da büyütmektedir.

Ancak öncü aydının yığınlarla buluşması egemenlerce etkili biçimde engellenmektedir.
Bu süreçte en etkili araç da yazılı basın ve özellike TV’dir.

Ancak ne yapıp edip, halkımıza örtülmek istenen acı gerçekleri anlatmak zorundayız.
Mustafa Kemal Paşa, boynunda Osmanlı Padişahı Vahdettin’in idam fermanı ile
Anadolu’da Kongrelerle, telgrafın başında… yılgın – bitik bir halkı Kurtuluş Savaşı için örgütlemeyi başardı.

– “Demek ki bizim de büyük tarihsel mücadelemizde siyasal direnişi, bilimsel bilgi ve
ideolojik mücadeleyle örerek yürütmemiz gerek
iyor.”
demekte Sayın Güler.

Bizim de Batı emperyalizminin utanmaz ve uslanmaz YENİ SEVR Dayatmaları
kumpasları – kalleşliği – ihaneti.. karşısında başkaca bir seçeneğimiz görünmüyor..

Uluslararası dengelere çok ustaca oynayarak..

Günümüzün zayıflayan – zayıflamış hegemonlarının ve yeni hegemon adaylarının
küresel arenadaki kapışmalarını çok iyi değerlendirerek..

Yine kazanacağız…
Türkiye Cumhuriyetini kuran Anadolu halkı = Türk Milleti, ülkesinde bölünmeden, birlikte yaşamayı sürüdrecek..
Tarih, milletlerin meşru haklarına – direnişlerine nankör kalmamıştır, kalamamıştır.

Sevgi ve saygı ile.
03 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com 

Korkut Boratav : 2016’da AKP’nin fay hatları

2016’da AKP’nin fay hatları

portresi1

 

Prof. Dr. Korkut Boratav

AKP’nin, devleti ve toplumu İslamcı faşizm doğrultusunda biçimlendirme programı pürüzsüz sürdürülebilecek mi? Bana kalırsa, görünüşte sağlam olan iktidar blokunu aşındırabilecek kırılganlık öğeleri, “fay hatları” var. 2016’da bunların çatlaklara yol açması mümkündür.
Bu fay hatlarından bazılarını tartışalım.

Belki de başta gelen Kürt sorunudur. Burada birkaç soru söz konusudur.
İktidar blokunun Kürt hareketine karşı son aylarda uyguladığı şiddet yöntemlerinin arka planı,
iç gerilimleri nelerdir? Kısa vadede tasarımı nedir?
Kürt hareketinin de silahlı ve siyasi kanatlarının kısa ve uzun vadeli hedeflerinin,
mücadele yöntemlerinin arka planındaki farklılaşmalar, iç gerilimler nelerdir?
Bu sorulara ışık tutacak, uzantıları kavrayabilecek bilgiden, melekeden yoksunum.
Kürt sorununun AKP için oluşturduğu fay hattını bu nedenle tartışmaya kalkışmayacağım.
***
İkinci fay hattı, Başkanlık rejimini hayata geçirme hedefi tıkandığı takdirde aktif hale gelecektir. Zira, Türkiye’de faşizme biçimsel geçişin en kritik adımı başkanlık rejimidir.
Anayasa modellerini tartışmak gereksizdir. Bu gündemde ısrar eden Erdoğan’ın kimliğine,
1982 Anayasası’nı ihlâl eden uygulamalarına bakın, tasarımın ana öğeleri ortaya çıkacaktır.

Hedeflenen rejimde, muhalefetin de yer aldığı bir parlamento varlığını sürdürecek;
veto hakkı kesin olacak; ülke büyük ölçüde Başkanlık Kararnameleri ile yönetilecek;
yargı tamamen Başkan’ın denetimine geçecek; düzen-dışı muhalefet adım adım yasa-dışı kılınacak; emniyet ve ordu yetersiz kalınca

sınıfsal tahakküm sivil milisler, gerekirse “ölüm mangaları” ile hayata geçirilecektir.

Bu, Latin Amerika-türü faşizmlerin başkanlık rejimidir. Gündemde olan da budur.

1982 Anayasası ile İslamcı faşizme geçiş mümkün olabilir; ama acele ediyorlar.
Anayasa değişikliği TBMM’de gerçekleşecektir. Parlamentodaki partiler anayasayı görüşmeye başladıklarında sonraki yol haritasına katılmış olacaklardır.

Kritik parti CHP’dir.

Katılmayı reddederse, anayasa müzakereleri fiilen iki parti ile sınırlı kalacak;
meşruiyet  sorgulamasına yol açacak; tıkanabilecektir.

CHP yönetimi bu algılamayı yapmaktan ısrarla kaçınıyor.
AKP’nin projesine katılıyor; “hangi tür başkanlık?” sorusunu dahi tartışacağını belirtiyor.

Kasım seçimlerinden sonra şunları yazmıştım:

CHP yönetimine, milletvekillerine, örgütlerine bir çağrı yapmalıyız:
AKP ile Anayasa müzakeresine oturmayınız; zira hedef 2010 Anayasa değişikliklerini
bir adım öteye taşımak; Başkanlık rejimi aracılığıyla faşizmin yasal altyapısını oluşturmaktır. İki parti anlaşarak Anayasa değiştirilemez. Kapıyı aralamayın; durduramazsınız.”

Bu ve benzeri çağrılar yaygınlaşırsa, etkili olabilir;
CHP’yi bu teslimiyet  çizgisinden caydırabilir.
Başkanlık rejimi arayışının önlenmesi faşizme geçişi frenlediği için iktidar blokunu da zayıflatacaktır.
***
Üçüncü fay hattı, AKP’nin Ortadoğu projesinin bir skandala dönüşmesi halinde çalışacaktır.
Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi bu projeyi iflas ettirmiştir. Esad’ın katılacağı
barış müzakereleri kesinleşmektedir. AKP’nin 2011 sonrasında Sünni Ortadoğu liderliğine dönük hedefi, Müslüman Kardeşler’in yenilgisiyle çökmüş;
Esad karşıtı Suudi-Katar-Türkiye cephesi düzlemine gerilemişti.

Hayalperest bir liderlik tutkusunun iflasını aşan, daha ağır sonuçlar gündeme gelebilir.

Batı medyası, bir süreden beri Türkiye’nin sözü geçen ve diğer cihatçı gruplarla kirli ilişkilerini haberleştirmekteydi. Suçlamalara, ABD’nin yarı-resmi çevreleri de katılmaktaydı.
Son bir örnek  vereyim: Amerikalı emektar ve emekli istihbarat personelinden oluşan
Veteran Intelligence Professionals for Sanity grubu, ABD ve Rusya Dışişleri Bakanları’na (Kerry ve Lavrov’a) açık bir muhtıra yolladı ve iki bakanı, Ağustos 2013’te Suriye’deki
sarin gazı saldırısına ilişkin gerçekleri açıklamaya davet etti. Mektup, Türkiye’yi suçlayan bir dizi olguyu sıralamaktaydı. (Bkz. consortiumnews.com, 22 Aralık 2015).

Öyle bir noktadayız ki, AKP iktidarının Suriye’deki geçmiş ve süregelen ilişkileri
medya malzemesi olmanın ötesine geçmektedir. Zira, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Aralık’ta üst üste oybirliğiyle üç karar aldı.

  • IŞİD ve Nusra’nın terörist örgütler olduğu tekrar kayda geçti;
  • Suriye’deki diğer silahlı gruplardan hangilerinin “terörist” olarak tanımlanması için bir çalışma başlatıldı;
  • BM üyelerinin (dolayısıyla Türkiye’nin) bu gruplara giden para, insan ve teçhizat akımlarını durdurma yükümlülükleri de vurgulandı.

    Türkiye’nin Suriye’deki marifetleri, artık, BMGK kararları çerçevesinde mercek altındadır.

Türkiye, bu durumda Güvenlik Konseyi’nin kararlarını çiğneyen “terör destekçisi devlet” konumuna sürüklenir mi? Desteklediği örgütlerin işlediği savaş suçları, Türkiye’yi yönetenlere Güvenlik Konseyi üzerinden Uluslararası Ceza Mahkemesi yolunu açar mı?

2011 sonrasında AKP’nin Suriye’ye müdahalesi uluslararası hukuku, T.C. Anayasası’nı
ihlal etti. Ancak unutmayalım ki, Türkiye bu marifetleri tek başına işlemedi. 2013’e kadar
ABD Türkiye’yi suça teşvik etti; CIA-MİT ortaklığı oluştu. Bizimkiler ölçüyü kaçırınca Amerikalılar ses çıkarmadı; denetleyemeyince de önlemediler. Suç ortaklığı nedeniyle, Türkiye’nin geçmiş marifetlerine dönük iddialarda ABD Türkiye’yi yalnız bırakmaz.

Ne var ki, BMGK kararlarından sonra dahi sürdürülen “terör finansmanı” suçlamaları
söz konusu olunca durum değişebilir. Rusya IŞİD’in petrol ticaretinde Erdoğan ailesini suçlamıştır ve iddialarını sürdürmektedir. Bu dalga, BMGK kararının ihlali ötesine de taşınabilir. Rusya, Çin, ABD, Türkiye’nin de üye olduğu, terör finansmanını ve kara para aklamayı önleme amacıyla oluşmuş bir uluslararası kuruluş var: Financial Action Task Force (Türkçesi: “Finansal Eylem Görev Gücü”). Rus istihbaratının dosyaları,
Türkiye’nin bu örgütün “kara listesi”ne alınmasına yol açabilir.

  • Uluslararası kurumlara taşınan kara para dosyalarının AKP’nin iktidar blokunu
    sarsacak
    dış sarsıntılara yol açması söz konusudur.
    Bu fay hattı, AKP için sürekli bir tehdittir.
    ***

    AKP iktidarını tehdit eden dördüncü fay hattı, anti-faşist bir cephenin oluşması,
    yaygınlaşması ve etkili hale gelmesi halinde harekete geçebilecektir.

AKP, muhalefetin parlamento ile sınırlı kalmasını hedeflemektedir. Büyük medya adım adım teslim alınmakta; parlamenter muhalefet dahi kamuoyunca izlenememektedir.
Muhalefetin TBMM dışına taşınmasını gerekiyor. Sosyal medyanın, sokağın, bildirilerin, imza kampanyalarının, var olan tüm yayın olanaklarının sonuna kadar kullanılacağı bir
anti-faşist muhalefet dalgası oluşturulabilir mi?

Burada sosyalist bir çekirdeğin belirleyici bir rol taşıyabileceğini düşünüyorum.
Şu şartla ki, sosyalist akımların, hareketlerin, bireylerin önemlice bir bölümü, kuram, siyaset, taktik, strateji ayrılıklarını, örgütlerini korumakla birlikte,
anti-faşist bir cephe hedefi etrafında birleşebilsinler

Kürt siyasetini şimdilik dışarıda tutalım.
AKP’ye karşı “demokrat” başlığı altında toplayabileceğimiz muhalif çevreleri
sosyalist bir çekirdeğe göre nasıl sınıflandırabiliriz? İdeolojik-politik konumlardan
hareket edelim. Ortaya çıkan iki kanadın (sosyalistlerin de eklenmesiyle)
Türkiye halkının üçte birini temsil edebileceğini düşünüyorum.

Bir uçta liberal başlığı altında toplayabileceğimiz bir kanat var. Bir bölümü kendilerini
“liberal sol”, “sosyal demokrat” olarak da tanımlayabilir. AB ile yakınlaşmaya,
temsilî demokrasiye önem verilir. “Askerî vesayet” karşıtlığı birleştirici bir öğedir.
İnsan haklarına, hukuk devleti ilkelerine ve Kürt hareketinin taleplerine yüksek duyarlılıklar
söz konusudur.

Diğer uçta Cumhuriyetçi başlığı altında toplayabileceğimiz bir kanat var. Başta laiklik
olmak üzere “Cumhuriyet değerleri” üzerinde yüksek duyarlılık söz konusu. Pozitif anlamda bağımsızlık, negatif anlamda anti-emperyalizm bu değerlerin içinde yer alıyor.
Üniter devletin parçalanma olasılıklarına ilkesel karşıtlık önem taşır.
Sermayenin hegemonyasına, neoliberalizme direnen, kamucu eğilimleri içeren,
kendilerini solda gören öğeleri de var.

Bu kanatların fikir, medya ve siyaset  dünyalarındaki temsilcilerini adlandırmayı okuyucuya bırakayım. Ancak, her iki kanadın da 2015 ortamında Türkiye’nin faşizme sürüklenmesine karşı, farklı gerekçelerle de olsa, şiddetli rahatsızlık duyduğunu belirleyebiliyoruz.
Ne var ki, geçmişe uzanan, bugüne de taşınan çeşitli etkenlerle birbirlerini sevmiyorlar; kendiliğinden bir araya gelmeleri mümkün değil.

Anti-faşist bir cephenin oluşmasında sosyalist bir çekirdeğin sözünü ettiğim her iki kanatla da kişisel, organik ilişkileri, geçişlilikleri vardır. Bu önemli bir avantajdır. Bu kanatlar arasında anti-faşist bir mücadelenin köprülerini, olsa olsa sosyalistler kurabilir.

Bu köprüler, adı ne olursa olsun, anti-faşist içerik taşıyan bir cepheye dönüşebilirse,
iktidar blokunda ciddi kırılmalara yol açabilir. Haziran kalkışması kendiliğinden oluşan
bu türden (ve sola dönük) bir cepheydi. AKP, bu nitelikteki bir direnme hareketinden
ürktüğü için şiddete başvurdu.

Egemen odaklar, kendilerini tehdit eden güçleri, düşmanları kolayca teşhis ediyorlar.
Bir anlamda cephe yoldaşlarımızı bizlere gösteriyorlar; birleşmenin reçetesini veriyorlar.

Gereği bize düşüyor.

=============================================

Evet dostlar,

Üstad Prof. Dr. Korkut Boratav (DTCF’nden 1940’larda sürülen, yurt dışına gitmek zorunda bırakılan Prof. Dr. Pertev Naili Boratav’ın oğlu), SBF’den emekli İktisat hocası büyüğümüz,
80 yaşını aştı ama bereket hala ülkemize çooook değerli katkılarını sürdürüyor..
Katıksız bir toplumcu (sosyalist), doğrultu tutarlığı içinde, özsaygısı ve özgüveni dorukta, uluslarası ün sahibi İktisat hocası.. Ölçüsüz bir yurtsever…

Yüksek zekasının ürünü olan bu seçkin makale, ülkemize bir 2016 armağanı gibidir.
Mesajını doğru anlamak ve uygulamak, AKP’den kurtulmak zorundayız.
AKP – RTE’nin inanılmaz ağır suçlara bulaştığı – bulaştırıldığı artık biliniyor.
Elbette bu kullanışmışlığın, taşeronluğun ağır bir bedeli olacaktır, olmalıdır.
Öte yandan, bu veriler yabancıların elinde  çok ciddi şantaj aracı olabilirler.

AKP – RTE buradan, kendi suçluluğundan önemli çıktı elde edebilir;
yine mağduru oynar iç kamuoyu önünde.. Dış güçler üstüne gelmektedir.. İftira atmaktadırlar.. Bu basit manüplasyona Türkiye’de kanacak ve AKP’ye oy akıtacak milyonlar
yerli yerinde duruyor!

İkincisi tüm ülkemiz açısından daha da ciddi sakıncalar içeriyor :
Uluslararası Suça bulaştırılan / bulaşan AKP – RTE ikilisinin Batı’nın emperyalist
çıkarları doğrultsunda daha da acımasız – ölçüsüz kullanılması..

Bu tablo karşısında halkımız ne denli saflaşma sağlayabilir, öngörmek çok zordur.

Dünkü (02.01.2016) manşetteki yazımızı şöyle bağlamıştık :

  • Ülkemiz ve dünya gündemi çok ağır ve yakıcı sorunlarla dopdolu..
    2016’da işimiz hiç kolay değil.. Ama mutlaka başaracağız..
    Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacak, yaşatılacak;

    Yüceler Yücesi Atatürk’ümüzün kesin buyruğu – hedef attığı şaşmaz ok böyle!

*****
Reçetemiz birleşmekte
..
Kimlerin birleşmesi gerektiğini Emperyalizm ve AKP – RTE vurarak gösteriyor bize..

Asgari müşterek de belli..

– Türkiye’nin hızla bir İslami faşizme sürüklenmesini durdurmak:

Yani, daha önce de yazdığımız üzere FAŞİZME KARŞI BİRLEŞİK CEPHE!

En ivedi adımlardan biri de CHP’nin derhal, sözde yeni Anayasa yapma tuzağı masasından kalkması..
Tarihsel bir misyonla, kendine – özüne – köklerine dönerek önümüze düşmesi..

Sevgi ve saygı ile.
03 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

2015 Yılı AYDINLANMA Konferanslarımız

2015 Yılı AYDINLANMA Konferanslarımız


Dostlar
,

Dün, 2015 yılı içinde kaleme alııp bu sitede ve değişik yerlerde yayımladığımız
86 makalemizin listesini ve erişkelerini (linklerini), tarihlerini sizlere sunmuştuk.
(https://ahmetsaltik.net/2016/01/01/2015-yili-aydinlanma-makalelerimiz-ve-konferanslarimiz/)

Geçtiğimiz yıl içinde, mesleksel (profesyonel, tıbbi) sunuşlarımız dışında, halkımıza dönük AYDINLANMA konferanslarımızı (17 adet) bilgiye sunmak istiyoruz.

2015 Yılı  A y d ı n l a n m a  Konferansları  [ 17 adet ]


Sıra no

Konferansın konusu

Yeri

Tarihi
1 Soğuklar ve Sağlığımızı Korumak (Canlı TV programı, yakl. 20 dk.) Kanal A, Ankara
http://youtu.be/BL6KLmmF-qs
05.01.2015
2 Türkiye’de Aydın Cinayetleri Neden Durdurulamıyor?
Katiller kim??
(görsel konferans)
Ulusal Güç Birliği Girişimi, İsparta 24.01.2015
3 Yabancı Dilde Eğitim : Türkçe Bilim Dili
Olabilir mi?
Cevizkabuğu Programı
(11. Dk., telefonla katılım)
08.02.2015
4 Dengeli Beslenelim, Sağlıklı Büyüyelim Batıkent Metot Koleji,
4-8. Sınıf öğrencilerine eğitim
05.03.2015
5 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü Anısına :
Ülkemizde Toplumsal Şiddet ve Çözümü
Yüksek Ticaretliler Derneği
(Açıkoturum çerçeve sunumu)
06.03.2015
6 Türkiye’nin İçine Sürüklendiği Ekonomik Bunalım Ortamında Sağlık Giderleri Ulusal Kanal, Politika Kulisi,
İsmet Özçelik ile, 09:00-09:45
http://youtu.be/lNGeWe0HFy8
11.03.2015

7
Şarkılar – Türküler
Neyi Söyler??
Mozaik Radyo, FM 88.6, Ankara Eğitimci-Şair Abbas Turan ile, 2 saat 18.03.2015

8
Sağlık Hizmetlerinde Gelinen Çıkmaz;
Nasıl Planlamalı?
21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri : Kamu Yönetimi, Kamu Maliyesi,
Kamu Personel Rejimi
10.04.2015
9 21. Yüzyılda Sağlık Hizmetlerinin Geleceği Namık Kemal Üniv. Tıp Fak. 13.04.2015
10 28 Nisan Dünya İş Sağlığı Gününde Dünyada ve Türkiye’de Durum :
Ne Yapmalı??
MESKA (Meslek Hastalıkları ve İş Kazaları) Vakfı, İstanbul 25.04.2015
12 19 Mayıs 1919’un 96. Yılı : Yeniden Doğuş
(Prof. Seçil Karal Akgül ve Suay Karaman ile)
Açıkoturum konuşması,
Ulusal Eğitim Derneği ve Eğitim İŞ
Ankara 1 ve 2 sayılı şube etkinliği
16.05.2015
13 AKP’nin Sağlıkta Dönüşüm masalı tıkandı mı, SGK iflasa mı gidiyor? Halk Kandırıldı, Çernobil faciası
29. Yılında
Ulusal Kanal, Bilim ve Toplum,
Prof. Şadi Yenen ile, 15:00-15 :50
17.05.2015
14 AKP’nin Kökü Dışarıda Sağlık Politikaları ve Gelinen Çıkmaz   EKOPOLİTİK, Çetin Ünsalan ile
Ulusal Kanal’da, (51 dk., 2,25 GB, Youtube)
https://youtu.be/Y-h6WdPKRqQ
19.08.2015
15 Prof. Aziz Sancar’ın NOBEL Ödülü ve
Halk / Toplum Sağlığına Beklenen Katkıları
AÜ SBF 21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri ve Kurultayları. 11.10.2015
16 Türkiye’nin
Aydınlanma Sürecinde
Köy Enstitülerini’nin Bitmeyen İşlevi (Kuruluşlarının 75. Yılında Köy Enstitülerini
Neden Hala Anıyoruz?)
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, açıkoturum (panel)
https://ahmetsaltik.net/2015/11/26/24-kasim-ogretmenler-gunu-kutlamasi-kurulusunun-75-yilinda-koy-enstituleri/
24.11.2015
17 ATATÜRK’ün Ankara’ya Gelişinin 96. Yılı..
(Görsel konferans,
Özgün Sistem Çankaya Koleji, İncek / Ankara
https://ahmetsaltik.net/2015/12/27/ataturkun-ankaraya-gelisinin-96-yildonumu-konferansimiz/ 25.12.2015

Listenin pdf biçimi : 2015_Yili_Aydinlanma_Konferanslari_Listesi

Ülkemizin AYDINLANMA sürecine – kavgasına – savaşımına katkısı olması dileğimizdir.
Konferansa ilişkin kayıti power point sunumu vb. belgelerin erişkeleri (linkleri) verilmiştir. Olmayanlar için ise o tarihteki site dosyaları tarih ya da uygun anahtar sözcükler kullanılarak çağrıldığında ekli belgelere erişilebilir.

Dileğimşz ve hedefimiz, Büyük ATATÜRK‘ün bizlere hedef gösterdiği
ÇAĞDAŞ UYGAERLIK DÜZEYİNİN DE ÖTESİNE GEÇMEKTİR..

Görünen o ki; 2016 çoook zor bir yıl olacak.. 2015’ten de zor olasılıkla..

Ancak eytişimsel (diyalektik) olarak biliyoruz ki, bu zorluklar aynı zamanda bünyelerindeki kolaylıkları da bize sunarlar..

Türkiye’nin Devrimci – Kemalist – bağımsızlıkçı – yurtsever – namuslu – mazlum ve
meşru birikimi bu değerlendirmeyi yapabilecek deneyim ve yeteneğe sahiptir.

Önümüzdeki temel tarihsel sorun, Türkiye’nin

– Devrimci
– Kemalist
– Bağımsızlıkçı
– Yurtsever
– Namuslu
– Mazlum ve
– Meşru

birikimini bir araya getirmek, bu muazzam gizilgüce (potansiyele) önderlik edebilmektir.
Bu tarihsel özgörevi (misyonu) ya CHP kendine gelerek yerine getirir ya gereği yapılır..

Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği rastlantılara bırakılamaz.

Tıpkı Mustafa Kemal Paşa‘nın 31 Ekim’i 1 Kasım’a bağlayan 1922 gecesi sabah saatlerine doğru, Saltanat’ın kaldırılması hakkındaki önergeyi görüşen ve kasıtlı olarak sürüncemeye alan BMM Komisyonunda, sıranınn üstüne çıkarak verdiği ültimatom gibi..
Merak edenler bu kısa – çarpıcı ve derhal sonuç veren birkaç tümceyi okuyabilirler, okumalıdırlar.. Üzerinde de düşünmelidirler ucuz – düzeysiz etiketler iliştirmeden önce..

Türkiye’nin vatanseverleri olarak ussal (rasyonel) umudumuz ve inancımız tamdır;
bu biline.. Bunun böyle bilinmesinde muhataplarımızın yararı vardır..

Mutlu yıllar Türkiye ve ve mutlu yıllar tüm İnsanlık!

Sevgi ve saygı ile.
01 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

2015 Yılı Aydınlanma Makalelerimiz ve Konferanslarımız

Dostlar,

Bundan tam 1 yıl önce 2015’e de umutlar ve iyi dileklerle girmiştik..
Şimdi bir kez daha 2016’ya benzer duygu ve düşüncelerle giriyoruz.

Ancak bu kez işmiz 2015’te olduğundan daha zor.
Ülkemizin sorunları çok ağırlaştırıldı.
Aslında hala içinde çıkılabilir durumda.
Yeter ki siyasal iktidar bağımsız ve Ulusal politikalar izleyebilsin.
Ülkemizin 78 milyon insanı bir, eşit ve kardeştir.
Bir arada yaşar gideriz gül gibi.
BOP üzerinden ülkemize YENİ SEVR’i dayatmak isteyenleri ve yerli uzatılarını iyi tanımalı ve onlara asşa geçit vermemeliyiz. Erdoğan, BOP Eşbaşkanlığını kesin ve net olarak ve derhal bırakmalı. Aksi halde Türkiye bu sorunu da çözer, yitiren RTE olur.. Kendisine de mutlu bir 2016 dileriz.. Olabildiğince sağduyulu ve kendisini ülkesine hasreden bir yönetici olsun dileriz.

2015 yılında da ülkemiz için vargücümüzle çalıştık.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndak öğetim üyeliği görevimizi sürdürdük ve elden gelen sadakatle çalıştık..

Ülkemizin AYDINLANMA sürecine de katkılarımızı sürdürümeye çalıştık..
Yazı ve makalelerimizi bu sitede yayımladık.
Katıldığımız konferansların power point yansılaerını sitemizden paylaştık.

Web sitemizin ortalama günlük ziyaretçi sayısı binin altına düşmedi. Her gün okunan dosya sayısı da bunun 2 katına yakın. Bunlar doğrudan paylaşım ve okumalar. Zincirleme dağıtımda bu rakamların birkaç on katına ulaştıüğımızı düşünüyoruz.

Site dostlarımza destekleri için teşekür ediyoruz. İlgilerinin artarak sürmesini diliyoruz.

2015 yılı içinde bu sitede yer alan 86 Aaydınlanma makalemizin listesi aşağıda :

No Makalenin konusu Yayımlandığı yer(ler) Tarihi
1 “F savcıları görevden alındı” ama ?? https://ahmetsaltik.net/2015/01/01/f-savcilari-gorevden-alindi/ 01.01.2015
2 AKP İktidarının 12 Yıllık Özelleştirme Talanının
Dehşet Verici Muhasebesi
https://ahmetsaltik.net/2015/01/01/bir-yilin-degil-bir-iktidarin-ozellestirme-muhasebesi/ 01.01.2015
3 Atatürk’ün Ankara’ya Gelişinin 95. Yıl Dönümü ve Öncesi.. https://ahmetsaltik.net/2015/01/02/ataturkun-ankaraya-gelisinin-95-yil-donumu-etkinlikleri-ve/ 02.01.2015
4 ULUSAL İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ POLİTİKA BELGESİ –
2 ve 3 Üzerinde Düşünceler
http://ahmetsaltik.net/2015/01/03/ulusal-is-sagligi-ve-guvenligi-politika-belgesi-ii-ve-3-uzerinde-dusunceler/ 03.01.2015
5 118. SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMİNDE BULUŞALIM… https://ahmetsaltik.net/2015/01/03/118-sessiz-ciglik-eyleminde-bulusalim/ 03.01.2015
6 EKONOMİDE SULAR ISINIRKEN… http://ahmetsaltik.net/2015/01/08/turk-is-dunyasini-doviz-kuru-vurdu/, 08.01.2015 08.01.2015
7 CIA Türkiye İstasyon Şefi Mr. Fuller
Yine Operasyonda mı?
http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post.php?post=29536&action=edit&message=1, 08.01.2015 08.01.2015
8 EĞİTİM-İŞ’ten POLİS DEVLETİ GÖRÜNTÜLERİ SERGİSİNE ÇAĞRI.. https://ahmetsaltik.net/2015/01/09/egitim-isten-polis-devleti-goruntuleri-sergisine-cagri/ 09.01.2015
9 AYM; Askeri Casusluk davasında ‘hak ihlali var..’ TPK’nin Yürüttüğü Tarihsel Savaşım… ve Türkiye Gündemi.. https://ahmetsaltik.net/2015/01/10/aym-askeri-casusluk-davasinda-hak-ihlali-var-ve-turkiye-gundemi/ 10.01.2015
10 Doğu Perinçek, AİHM’de Savunma Hakkını Kullanmalıdır! https://ahmetsaltik.net/2015/01/11/dogu-perincek-aihmde-savunma-hakkini-kullanmalidir/ 11.01.2015
11 Paris’teki kanlı irtica saldırısını kınıyoruz; ama… https://ahmetsaltik.net/2015/01/11/paristeki-kanli-irtica-saldirisini-kiniyoruz-ama/ 12.01.2015
12 Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı Eylem Planı Üzerine https://ahmetsaltik.net/2015/01/12/dinamik-nufus-yapisinin-korunmasi-programi-eylem-plani/ 12.01.2015
13 Doğu Perinçek’in Yurtdışına Çıkış İznini
Kim – Neden Engelliyor??
https://ahmetsaltik.net/2015/01/15/dogu-perincekin-yurtdisina-cikis-iznini-kim-neden-engelliyor/ 15.01.2015
14 Başbakan Davutoğlu’nun Cumhuriyet’e “Bedeli olur” Sözü Üzerine.. https://ahmetsaltik.net/2015/01/17/basbakan-davutoglunun-cumhuriyete-bedeli-olur-sozu-uzerine/ 17.01.2015
15 Doğu Perinçek’in Yurtdışı Yasağının
AİHM Davası İçin Kaldırılması Üzerine
http://ahmetsaltik.net/2015/01/20/29763/ 20.01.2015
16 TBMM’de 4 Eski Bakan’ın Aklama Oylamasının Çağrışımları http://ahmetsaltik.net/2015/01/21/tbmmde-4-eski-bakanin-aklama-oylamasinin-cagrisimlari/ 21.01.2015
17 RTE’nin TCMB’na Çatmasının Arka Yüzü ve

Ülkeye Muazzam Maliyeti

https://ahmetsaltik.net/2015/01/23/doviz-acigi-ulusal-gelirin-yarisini-asti-ve-rtenin-tcmbna-catmasinin-arka-yuzu/ 23.01.2015
18 TÜİK 2014 Sonu Nüfus Verileri  :
2014’te Nüfus 1 Milyondan Çok Arttı; Gereksiz ve Hızla Çoğalıyoruz..
https://ahmetsaltik.net/2015/01/28/tuik-nufus-verileri-2014te-nufus-1-milyondan-cok-artti-gereksiz-ve-hizla-cogaliyoruz/ 28.01.2015
19 Yaşar Kemal’in Usta’ya! https://ahmetsaltik.net/2015/02/01/yasar-kemalin-son-durumuyla-ilgili-aciklama/ 01.02.2015
20 Aydınlanma Şehitleri Muammer Aksoy ile Abdi İpekçi’ye Utanç ve Acıyla.. https://ahmetsaltik.net/2015/02/01/aydinlanma-sehitleri-muammer-aksoy-ile-abdi-ipekciye-utanc-ve-aciyla/ 01.02.2015
21 RTE’nin TCMB’na Çatmasının Arka Yüzü ve  Ülkeye Muazzam Maliyeti : Devrim Şehitleri Uğur Mumcu’ya
ve Prof. Muammer Aksoy’a Armağan
https://ahmetsaltik.net/2015/02/09/29809/ 09.02.2015
22 Türkiye AKP-RTE’nin Cehennemi Kısır Döngüsüden Çıkarılmalıdır.. https://ahmetsaltik.net/2015/02/20/turkiye-akp-rtenin-cehennemi-kisir-dongusuden-cikarilmalidir/ 21.02.2015
23 TBMM’de AKP Vahşeti – Azgınlığı.. ve Muhalefetin Çığlığı… http://ahmetsaltik.net/2015/02/22/tbmmde-akp-vahseti-azginligi-ve-muhalefetin-cigligi/ 22.02.2015
24 Özgecan Aslan Cinayetinin 1. Haftasında AKP İktidarına Çağrımız… https://ahmetsaltik.net/2015/02/23/30292/ 23.02.2015
25 AKP’nin Türkiye’ye Yüklediği Ürkütücü Borçlar ve Düşündürdükleri https://ahmetsaltik.net/2015/02/26/akpnin-turkiyeye-yukledigi-urkutucu-borclar-ve-dusundurdukleri/ 26.02.2015
26 Yaşar Kemal Usta’ya Uğurlar Ola… https://ahmetsaltik.net/2015/03/01/29738/   01.03.2015
27 Seçime 95 Gün Kala Akp’nin Hazin Halleri… https://ahmetsaltik.net/2015/03/05/secime-95-gun-kala-akpnin-hazin-halleri/ 05.03.2015
28 Sağlıkta Dönüşümün Dönüşümsüz Çıkmazı… https://ahmetsaltik.net/2015/03/10/30629/ 10.03.2015
29 ‘Müşteri azalır’ diye sağlıktan vazgeçtiler (AYDINLIK Gazetesi) http://www.aydinlikgazete.com/toplum/musteri-azalir-diye-sagliktan-vazgectiler-h65052.html 12.03.2015
30 “Sosyal Demokrasi” Gerçekte Ne Demek?? https://ahmetsaltik.net/2015/03/15/sosyal-demokrasi-gercekte-ne-demek 15.03.2015
31 Narsistik Kişilik Bozukluğu Ve Erdoğan https://ahmetsaltik.net/2015/03/19/erdoganin-akil-sagligi/

 

19.03.2015
32 ÖCALAN’ın 21 Mart 2015 Nevruz İletisi Üzerine https://ahmetsaltik.net/2015/03/23/ocalanin-nevruz-mesajinin-dusundurdukleri/

 

23.03.2015
33 Borçlar Ürkütücü Boyutta TÜRKİYE SORUNLARI
sayı 104, Nisan 2015, syf. 52-55
Nisan 2015 sayısı
34 Bir Cumhuriyet Savcısı ile İki Eylemcinin Öldürülmesi, Hukuk Devletimiz ve, ve…. https://ahmetsaltik.net/2015/04/03/bir-cumhuriyet-savcisi-ile-iki-eylemcinin-oldurulmesi-ve/ 04.04.2015
35 E. Amiral Türker Ertürk’ün Savunması Üzerine https://ahmetsaltik.net/2015/05/04/turker-erturk-savunmamdir/ 04.05.2015 
36 TBB; TÜRK-İŞ; HAK-İŞ ve DİSK’ten

EMEĞİN HUKUKU KURULTAYI…

https://ahmetsaltik.net/2015/05/27/tbb-turk-is-hak-is-ve-diskten-emegin-hukuku-kurultayi/ 27.05.2015
37 ‘MİT TIR’ları” Silah Taşıyordu! https://ahmetsaltik.net/2015/05/30/mit-tirlari-silah-tasiyordu/ 30.05.2015
38 Dr. Kamil Furkun Cinayeti Üzerine… https://ahmetsaltik.net/2015/05/31/yastayiz-isyandayiz-1-haziran-2015-Pazartesi-gunu-hastanelerimize-girmiyoruz/ 01.06.2015
39 Sağlık Bakanı Dr. M. Müezzinoğlu’na 10 Soru
ve 1 Öneri.. Dr. Kamil Furtun cinayeti üzerine..
https://ahmetsaltik.net/2015/06/01/doktorlar-is-birakiyoruz-saglik-bakanina-10-ivedi-soru/ 02.06.2015
40 Yüksek Seçim Kurulu’na Açık Tarihsel Çağrımızdır.. https://ahmetsaltik.net/2015/06/04/aydinlardan-erdogana-karsi-bildiri/ 04.06.2015
41 HOMO HOMINI LUPUS : 7 Haziran 2015 Seçim Yazısı https://ahmetsaltik.net/2015/06/06/homo-homini-lupus-insan-insanin-kurdudur-mu/ 05.06.2015
42 “Tayyip Erdoğan’a Yüce Divan göründü!”mü?? http://ahmetsaltik.net/2015/06/09/tayyip-erdogana-yuce-divan-gorundu-mu/ 09.06.2015
43 Birleşik Büyük Kürdistan’a = 2. İsrail’e ve

Postmodern ya da Yeni Sevr’e = Bölünmeye Beş Kala…

http://ahmetsaltik.net/2015/06/20/isid-turkiyede-allah-sizi-korusun/

http://ahmetsaltik.net/2015/06/20/oğura-buyuk-kurdistana-2-israile-ve-postmodern-ya-da-yeni-sevre-bolunmeye-bes-kala/

20.06.2015
44 Büyük Kürdistan’ın Top Sesleri ve
Eşbaşkan’ın Sahte Çığlıkları..
http://ahmetsaltik.net/2015/06/29/buyuk-kurdistanin-top-sesleri-ve-esbaskanin-sahte-cigliklari/ 29.06.2015
45 Yunanistan’ın Borç Bunalımı ve Türkiye Dersleri… Yunanistan’in_borc_bunalimi_ve_Turkiye_Dersleri 30.06.2015
46 AKP İktidarı RTE Eliyle Hukuk Dışı Ama
de facto Sürdürülüyor..
http://ahmetsaltik.net/2015/07/09/akp-iktidari-rte-eliyle-hukuk-disi-ama-de-facto-surduruluyor/ 09.07.2015
47 Gökçek’in Otopark Mafyasının Cinayeti! http://ahmetsaltik.net/2015/07/09/ankarada-gokcekin-otopark-mafyasinin-cinayeti/ 09.07.2015
48 Bay RTE’nin Kaçak Sarayının Kaçacak Yeri Kaldı mı?? http://ahmetsaltik.net/2015/07/10/bay-rtenin-kacak-sarayinin-kacacak-yeri-kaldi-mi/ 10.07.2015
49 “Kürt sorunu” mu “Kürt yurttaşların sorunları” mı?? http://ahmetsaltik.net/2015/07/20/kurt-sorunu-mu-kurt-yurttaslarin-sorunlari-mi/ 20.07.2015
50 Suruç Katliamı; Devletin ve AKP’nin Sorumluluğu

Ne Yapmalı ??

http://ahmetsaltik.net/2015/07/22/suruc-katliami-devletin-ve-akpnin-sorumlulugu-ne-yapmali/ 22.07.2015
51 Suruç Katliamının Gerçek Sorumlusu ve Ne Yapmalı? http://ahmetsaltik.net/2015/07/22/suruc-katliaminin-gercek-sorumlusu-kim-ve-ne-yapmali/ 22.07.2015
52 Kıbrıs Mutlu Barış Harekatı‘nın 41. Yılı Kutlu Olsun! https://ahmetsaltik.net/2015/07/20/kibris-mutlu-baris-harekatinin-40-yili-2/ 23.07.2015
53 14 Yaşındaki Kıza Aile Boyu Tecavüz!

Ve Türkiye’nin “denetimli IŞİD Kaosu”..

https://ahmetsaltik.net/2015/07/24/14-yasindaki-kiza-aile-boyu-tecavuz-ve-turkiyenin-denetimli-isid-kaosu/ 24.07.2015
54 Erdoğan Nereye Koşuyor, Türkiye ve AKP’yi
Nereye Sürüklüyor?
https://ahmetsaltik.net/2015/07/27/32638/ 27.07.2015
55 NATO Toplantısı Üzerine… http://ahmetsaltik.net/2015/07/28/nato-genel-sekreterinden-guvenli-bolge-aciklamasi/ 28.07.2015
56 AKP – RTE’nin Yüz Kızartıcı Suriye Politkası
ve Gelinen Yer
https://ahmetsaltik.net/2015/08/01/akp-rtenin-yuz-kizartici-suriye-politkasi-ve-gelinen-yer/ 02.08.2015
57 AKP Dışında 3 Partiye 10 Maddelik
“Çekirdek Protokol” Koalisyonu Önerisi
https://ahmetsaltik.net/2015/08/03/32796/ 03.08.2015
58 AKP’nin IŞİD Oyunu ve Olası Sonuçları.. https://ahmetsaltik.net/2015/08/09/akpnin-isid-oyunu-ve-olasi-sonuclari/ 09.08.2015
59 ERDOĞAN’ın RUS RULETİ https://ahmetsaltik.net/2015/08/16/erdoganin-rus-ruleti/ 16.08.2015
60 Marmara Depreminin 16.; AKP – RTE Depreminin
13. Yılı
http://ahmetsaltik.net/2015/08/17/oğura-depreminin-16-akp-rte-depreminin-13-yili/ 17.08.2015
61 Dolar 3 Tl’ye Koşuyor.. Ya AKP – RTE ve
Sürükledikleri Türkiye ??
http://ahmetsaltik.net/2015/08/18/dolar-3-tlye-kosuyor-ya-akp-rte-ve-surukledikleri-turkiye/ 18.08.2015
62 TSK’dan önemli açıklama ve çağrışımları.. http://ahmetsaltik.net/2015/08/18/tskdan-onemli-aciklama-ve-cagrisimlari/ 18.08.2015
63 Şehit Cenazesinde Erdoğan Tepkisi ve Düşündürdükleri… http://ahmetsaltik.net/2015/08/20/sehit-cenazesinde-erdogan-tepkisi-ve-dusundurdukleri/ 20.08.2015
64 Mehmetçiğe Sesleniş! http://ahmetsaltik.net/2015/08/23/mehmetcige-mektup/ 23.08.2015
65 Danıştay, MEB’in İmam Hatip Liselerine Yönelik Kayırmacı Yaklaşımına “Dur” Dedi https://ahmetsaltik.net/2015/08/23/danistaydan-imam-hatip-liselerine-yonelik-kayirmaci-yaklasima-dur/ 23.08.2015
66 Sağlık Hizmetlerinde Dikenli Kirpi Dönemi… http://ahmetsaltik.net/2015/08/29/saglik-hizmetlerinde-dikenli-kirpi-donemi/ 29.08.2015
67 Suriyeli Sığınmacı Bunalımı ve Dehşeti.. http://ahmetsaltik.net/2015/09/04/suriyeli-siginmaci-bunalimi-ve-dehseti/ 04.09.2015
68 08 Eylül 2015 Gecesi Türkiye https://ahmetsaltik.net/2015/09/08/08-eylul-2015-gecesi-turkiye/ 08.09.2015
69 MHP’den ‘Açılımcılar’a suç duyurusu ve düşündürdükleri https://ahmetsaltik.net/2015/09/11/mhpden-acilimcilara-suc-duyurusu-ve-dusundurdukleri/ 12.09.2015
70 Ekonomik Büyüme Dolara Yenildi! https://ahmetsaltik.net/2015/09/12/ekonomik-buyume-dolara-yenik-dustu/ 13.09.2015
71 Toplumsal Baskının Sosyo-Politik Dinamiği ve Varacağı Yer.. https://ahmetsaltik.net/2015/09/15/toplumsal-baskinin-sosyo-politik-dinamigi-ve-varacagi-yer/ 15.09.2015
72 PKK’nın Silah Bırakma Koşulları https://ahmetsaltik.net/2015/09/28/altan-tan-pkknin-silah-birakma-sartlari/ 29.09.2015
73 1 Kasım 2015 Seçim Sonuçları ve 2023’e Doğru Türkiye http://ahmetsaltik.net/2015/11/03/1-kasim-2015-secim-sonuclari-ve-2023e-dogru-turkiye/ 02.11.2015
74 “Kürt Sorunu”nun Çözümü Toprak Reformu! https://ahmetsaltik.net/2015/11/04/kurt-sorununun-cozumu-toprak-reformu/ 04.11.2015
75 Erdoğan’ın Yeşil Ekonomi Hayali ve
Küresel Piyasaların Gazabı
http://ahmetsaltik.net/2015/11/10/erdoganin-yesil-ekonomi-hayali-ve-kuresel-piyasalarin-gazabi/ 10.11.2015
76 Doğu ve Güneydoğu’da PKK’dan Kurtarılan
İl – İlçeler Dramı
http://ahmetsaltik.net/2015/11/17/oğu-ve-guneydoguda-pkkdan-kurtarilan-il-ilceler-drami/ 17.11.2015
77 Cumhurbaşkanına Hakaret Davaları – Cezaları

Yasaya Uygun Görünse Bile Hukuka Uygun mu,
Meşru mu??

https://ahmetsaltik.net/2015/11/19/cumhurbaskanina-hakaret-davalari-yasaya-uygun-gorunse-bile-hukuka-uygun-mu/ 19.11.2015
78 AKP – RTE’nin Kanlı ve Batağa Saplanan Düşmanca ve

Hukuk Dışı Suriye Politikası…

https://ahmetsaltik.net/2015/11/25/akp-rtenin-kanli-ve-bataga-saplanan-dusmanca-ve-hukuk-disi-suriye-politikasi/ 25.11.2015
79 Tahir Elçi Cinayetinin Düşündürdükleri… https://ahmetsaltik.net/2015/11/30/tahir-elci-cinayetinin-dusundurdukleri/ 30.11.2015
80 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 67 Yaşında! https://ahmetsaltik.net/2015/12/10/bayrak/ 10.12.2015
81 Erdoğan’a Hakaret Davaları ve Cezaları Meşru mu ?? https://ahmetsaltik.net/2015/12/11/cumhurbaskanina-hakaret-sucununun-anayasaya-aykiriligi-ve-cozum-onerileri-calistayi/ 11.12.2015
82 NOBEL Ödüllü Prof. Aziz Sancar ile
R.T. Erdoğan Buluşması..
·          https://ahmetsaltik.net/2015/12/14/aziz-sancar-nobel-ataturk-ve-turkiyesi/ 14.12.2015
83 Doğu ve Güneydoğuda Ayrılıkçı İsyanı
Bastırma Operasyonu
https://ahmetsaltik.net/2015/12/18/bayrak/  (Günün yazısı) 18.12.15
84 Doğu – Güneydoğudaki İsyan Girişimini Bastırma Savaşımına CHP “Tarafsız” Kalabilir mi? https://ahmetsaltik.net/2015/12/20/chp-genel-baskani-sn-kilicdarogluna-acik-mektup/
(Günün yazısı)
21.12.2015
85 HDP’nin Başvurusuna AYM’den Red ve Düşündürdükleri… https://ahmetsaltik.net/2015/12/22/hdpnin-basvurusuna-aymden-ret/  (Günün yazısı) 23.12.2015
86 AKP’nin ODTÜ’de Mescit Tuzağı.. https://ahmetsaltik.net/2015/12/27/bekir-coskun-odtu/ (Günün yazısı)

 

28.12.2015

Makalelere,gösterilen erişkelerden (linklerden) ulaşmak olanklı.

Ayrıca bu listeyi pdf olarak da sunuyoruz. (6 sayfa)
Okunup okutulması, arşivlenmesi dileğimizidir.
Umarız bu yazıları ve daha fazlasını ardışık kitaplara dönüştürme olanağımız da olur..

2015_Yili_Aydinlanma_Makaleleri _Listesi

Yıl içinde sunduğumuz 17 AYDINLANMA KONFERANSIMIZI ayrı bir dosyada bilginize sunacağız. (https://ahmetsaltik.net/2016/01/01/2015-yili-aydinlanma-konferanslarimiz/)

Ülkemize yararlı olmas dileğimizdir.

2016’nın ülkemizde ve dünyada barış – sağlık- gönenç içinde geçmesini diliyoruz.

2016’nın ilk dosyası olaral bilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile.
01 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com