Atatürk ve sosyal demokrasi

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

Atatürk ve sosyal demokrasi

28 Eylül 2020, Cumhuriyet
Karl Marx’ın temellerini attığı ve sosyalizmin bir türü olan komünizm, üretim araçlarındaki özel mülkiyetin ortadan kalkmasını ve sınıfsız toplumu hedefler. Sermaye sınıfının, üretimi yapan emekçi sınıfı sömürdüğü düzenin adı kapitalizmdir. Bu sömürünün temel nedeni de üretim araçlarının özel mülkiyette, yani sermaye sınıfının elinde olmasıdır. Üretim araçlarındaki özel mülkiyetin ortadan kalkmasının sonucunda sınıflar da ortadan kalkacak ve emekçilerin emeklerine, ürettiklerine ve kendilerine yönelik yaşadıkları yabancılaşma son bulacaktır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan önce sosyal demokrasi de sınıfsız toplumu hedefliyordu, ancak sınıfsız topluma geçme yöntemiyle ilgili farklı görüşlere sahipti. Örneğin, sosyal demokrasinin en önemli teorisyenlerinden birisi olan Eduard Bernstein, devrim yerine evrimi, sosyalizme adım adım geçilmesini savunuyordu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sosyal demokrasi, üretim araçlarındaki özel mülkiyetin kaldırılması ve sınıfsız toplum hedefinden vazgeçti, sınıflar arasındaki uçurumu dengelemek yolunu seçti. Sosyal demokrasi, üretim ve hizmet araçlarındaki özel mülkiyeti, yani özel sektörü ortadan kaldırmak yerine, güçlü bir kamu sektörüyle, ücretsiz ve nitelikli eğitim ve sağlık sistemiyle, emekçiden yana vergi politikalarıyla, sendikal hareketlerin desteklenmesiyle, özel sektörün yol açacağı sömürüleri asgari düzeye çekmeyi öncelikli hedef haline getirdi. Sosyal demokrat, demokratik sol ve demokratik sosyalist siyasi partilerin üye olduğu Sosyalist Enternasyonel, “karma ekonomi” adını verdiği modeli benimsedi. Olof Palme ve Willy Brandt gibi dönemin sosyal demokrat liderleri, bu modelin geliştirilmesine öncülük ettiler. Sosyal demokrasi bu anlamda, komünizm ile kapitalizmin bir sentezidir.

***

Mustafa Kemal Atatürk ile sosyal demokrasiyi karşı karşıya getirmek çelişkili bir saçmalıktır.

Çünkü karma ekonomik model Atatürk’ün savunduğu bir modeldi.

Atatürk komünist olmadığı gibi, serbest piyasacı ve özel sektörcü de değildi;

Atatürk günümüzde neo-liberal olarak tanımlanan politikaları hiçbir zaman savunmadı.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin 6 temel ilkesinden ikisinin devletçilik ve halkçılık olması da bir tesadüf değildir. Atatürk bir taraftan özel sektörün gelişmesinin yolunu açmış, bir yandan da devletçi ve halkçı ilkelerle, üretimin ve hizmetin, serbest piyasa ekonomisine ve özel sektöre terk edilmesini engellemişti.

Atatürk’ün kendisini sosyal demokrat olarak tanımlamaması son derece doğaldı. Çünkü, Atatürk’ün yaşadığı yıllarda sosyal demokrasi, komünizme oldukça yakın bir yerde duruyordu. Ancak sosyal demokrasi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geçirdiği dönüşüm üzerinden tanımlanacak olursa, Atatürk bir sosyal demokrattı.

***

1990’lı yıllardan itibaren, Sosyalist Enternasyonel’in içinde, sosyal demokrasiyi özelleştirmeci neo-liberal politikalarla ve emperyalist dış politikalarla sulandırmaya çalışanlar, gerçekten sosyal demokrat değildi. Tony Blair ve Gerhard Schröder bu liderlere dair örnek olarak verilebilir. Oskar Lafontaine, Lionel Jospin ve Jeremy Corbyn gibi siyasetçiler buna direndiler. Bu mücadelenin Sosyalist Enternasyonel içinde hâlâ sürdüğü, ancak Blair-Schröder çizgisinin büyük ölçüde zayıfladığı söylenebilir. “Liberal” ifadesiyle serbest piyasacı, özelleştirmeci neo-liberal çizgi kastediliyorsa, “sol liberal” ifadesi çelişki içerir.

  • Solcu olan neo-liberal olamaz.

Devletçilik ve halkçılık, sosyal demokrasinin özünde olan ilkeler olduğu gibi, CHP’nin cumhuriyetçilik, ulusçuluk, laiklik ve devrimcilik ilkeleri de sosyal demokrasi ile çelişen ilkeler değildir. Cumhuriyetin yerine monarşinin, ulusun yerine ümmetin, laikliğin yerine teokrasinin, devrimciliğin yerine muhafazakârlığın olduğu bir yerde sosyal demokrasinin yaşayamayacağı açıktır.

Sosyal demokrasi, din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmasını da kabul etmez. Sosyal demokrasinin temelinde sınıf mücadelesi vardır.

Özetle, Atatürk ile sosyal demokrasiyi karşı karşıya getirmeye çalışan kesimlerin bir kısmı neo-liberallerdir, bir kısmı da okumuş cahillerdir. Bu kesimler de sadece, CHP’yi bölmeye hizmet etmektedir!

Tabipler Birliği’nin yeni başkanına kumpas mağdurlarından tepki… “Yazık olur”

Tabipler Birliği’nin yeni başkanına kumpas mağdurlarından tepki… “Yazık olur”

Şebnem Korur Fincancı’nın TTB Başkanı olmasına, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının mağdurları tepki gösterdi.

  
28.09.2020, https://odatv4.com/yazik-olur-28092016_m.html
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey seçimlerinde, “Etkin Demokratik TTB” grubu seçimi kazandı. Şebnem Korur Fincancı başkan seçildi.

Fincancı, “TTB bu döneme tek yürek olarak girmeli. Biz özgür ve bağımsız bir örgütüz hep öyle kaldık, böyle de devam edeceğiz” demişti.

Fincancı’nın TTB Başkanı olmasıyla birlikte yeni bir tartışma başladı.

Şebnem Korur Fincancı, Balyoz ve Ergenekon kumpaslarına verdiği destekle biliniyor. Fincancı, Ergenekon davasının müdahilleri arasında yer alıyor.

TEPKİ GÖSTERDİLER

Ergenekon kumpasında sanık olanlar, Fincancı’nın TTB’nin Başkanı olmasına tepki gösterdiler.

Tepki gösteren isimler arasında Ergenekon sanıklarından CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Evlatlarımızın katili Öcalan’a özgürlük isteyen, yetmez ama evetçi, dilinden insan hakları ifadesini düşürmeyip benim de yargılandığım kumpas dava Ergenekon’da müdahil olan Şebnem Korur Fincancı’yı Başkan seçen Türk Tabipleri Birliğini tebrik ediyorum.” ifadelerini kullandı.

“BU BÜYÜK VE ÖNEMLİ MESLEK BİRLİĞİNE YAZIK OLUR”

Gazeteci Merdan Yanardağ ise, tepkisini “Bugünkü cehennemin yolunu döşeyen, AKP-Cemaat koalisyonuna “Yetmez Ama Evet” diyen liberal solculardan Şebnem Korur Fincancı’nın Türk Tabipleri Birliği’nin yeni başkanı olacağı söyleniyor.. Umarım doğru değildir. Yoksa bu büyük ve önemli meslek birliğine yazık olur!” ifadeleriyle dile getirdi.

Gazeteci Adnan Bulut ise tepkisini şöyle dile getirdi:

“32 yıllık gazeteciyim. Resmi verileri hep Türk Tabipleri Birliği üzerinden sağlama yaparak değerlendirirdim. Şebnem Korur Fincancı yönetimindeki TTB’ye asla güvenmem, referans almam. Yetmez ama evetçi Fincancı’nın on binlerce doktorun katılmadığı seçimde oturduğu koltuk şaibelidir.

Bu sonuca en çok Tayyip Erdoğan sevinmiştir. Artık TTB’yi yatırır kaldırır pataklar. Oy vermeye gitmeyip TTB’yi “yetmez ama evetçi” Fincancı’ya teslim eden tuzu kuru doktorlara da yazıklar olsun. Meslek örgütünüz çok tartışmalı, ihanet odaklarıyla işbirlikçi Fincancı’ya teslim.”

“TIBBİYE BU UTANCI HAK ETMİYOR”

Deniz Yıldırım da tepki gösteren isimler arasında:

“FETÖ’nün kumpaslarında görev alan Fincancı, TTB’nin başkanı olmuş. Tıbbiye bu utancı haketmiyor.”

Emekli Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan da “Birileri TTB’ye operasyon çekmiş. Fincancı açık bir provokatördür” dedi.

“KOVİD SÜRECİNİN MEHMETÇİK ÖZVERİSİNDEKİ DOKTORLARIMIZA YAZIK”

Balyoz kumpası sanıkları arasında olan emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel de tepkisini şöyle dile getirdi:

“Maalesef doktorlarımızın çok büyük kısmı seçime katılmıyor. Sonra bu Türkiye karşıtı kafa %10-15 katılımla kazanıyor! Nasıl bir ülkedeyiz? İhanet bu kadar arsız, saldırgan ve pervasız olur da karşı durulmaz mı? YAZIK!

Bu kadının kim olduğuna bakın, nasıl patlamaya hazır bir bombanın TTB’nin başına getirildiğini anlarsınız! Yazık yahu şu ülkeye… Ötesi Kovid sürecinin Mehmetçik özverisindeki doktorlarımıza yazık!”

Odatv.com

TTB’nin yeni başkanı, Barış İçin Öcalan’a Özgürlük platformunda yer almış

TTB’nin yeni başkanı, Barış İçin Öcalan’a Özgürlük platformunda yer almış!

Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) Merkez Konseyi seçimlerinde, “Etkin Demokratik TTB” grubu seçimi kazandı. Şebnem Korur Fincancı başkan seçildi.

Yurt Gazetesi 28.09.2020
https://www.yurtgazetesi.com.tr/guncel/ttb-nin-yeni-baskani-baris-icin-ocalan-a-ozgurluk-2-h162455.html

  • TTB’nin yeni başkanı Barış İçin Öcalan’a Özgürlük platformunda yer almış!

TTB'nin yeni başkanı Barış İçin Öcalan'a Özgürlük platformunda yer almış!

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) Merkez Konseyi seçimlerinde, “Etkin Demokratik TTB” grubu seçimi kazandı. Şebnem Korur Fincancı başkan seçildi. 28 Eylül 2020 Pazartesi 10:40’ta Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı seçimlerinde, Şebnem Korur Fincancı başkan seçildi. Fincancı, “TTB bu döneme tek yürek olarak girmeli. Biz özgür ve bağımsız bir örgütüz hep öyle kaldık, böyle de devam edeceğiz” demişti.  Fincancı’nın “Barış İçin Öcalan’a Özgürlük Platformu” içinde yer aldığı ortaya çıktı.

 

CHP Lideri: YPG devlet kuruyor Erdoğan’ın sesi çıkmıyor

28 Eylül 2020, http://www.krttv.com.tr/gundem/chp-lideri-ypg-devlet-kuruyor-erdogan-in-sesi-cikmiyor-h48151.html

CHP Lideri: YPG devlet kuruyor Erdoğan'ın sesi çıkmıyor
  
Sözcü’den Saygı Öztürk’ün haberine göre, “Sıradan vatandaşın gündeminde ekonomik sıkıntılar var” diyen Kılıçdaroğlu, izlenimlerini şöyle aktardı:
‘MİLLET İLLALLAH DEDİ’
“Bir şoför kardeşimiz, oğlunun üniversite bitirmesine rağmen bir yıl iş bulamadığını anlattı. Askere gitmiş. Askerlik dönüşü iş aramaya devam edecek. Bugün, ülkemizde işsizlerin sayısı 11 milyona tırmandı. Evlerde tencere kaynamıyor. İktidar ise vatandaşın dikkatini başka bir alana çekmek istiyor. Erdoğan, Gaziantep’te 300 fabrika açtı. 45 bin yeni istihdam yaratıldığını söyledi. Ama Gaziantep’te, ‘Benim çocuğum da işsiz. Bu 45 bin kişi nerede istihdam edildi?’ diye soruyorlar.
Bizi, Gaziantep’ten sanayiciler de işsizler de aradı, böyle bir şey olmadığını bildirdi. İktidar, ‘Eriyen oylarımızı nasıl tutarız’ diye çıkış arıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar artık bunlar gittiler. Millet illallah noktasına geldi.”
İktidarın dış politikasını eleştiren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bakın, kuzey Suriye‘de YPG ayrı bir devlet kuruyor. ABD ve Rusya yanlarında. Peki, Erdoğan’ın buna hiç sesi çıkıyor mu? Suriye’nin parçalanmasını emreden (ABD Başkanı) Trump, emri yerine getiren de Erdoğan’dır. Erdoğan ses çıkarıyor mu? Çıkarmıyor.
  • Çünkü Erdoğan, mal varlığı nedeniyle eli kolu bağlanmış vaziyette.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ne demişti: ‘Türkiye, Suriye’de terör örgütlerine operasyon yapmayacak.’ Erdoğan çıkıp ‘Doğruyu söylemiyor’ dedi mi? Diyemedi, söyleyemedi.
  • Çünkü Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) eş başkanıdır.”
KOBANİ SORUŞTURMASI
Kılıçdaroğlu, Kobani soruşturmasını ise şöyle yorumladı:
“Akılları 6 yıldır neredeydi? Eğer bir soruşturma açılacaksa, dosyayı 6 yıl bekletenlere açılmalı. Ama amaç farklı. Vatandaşın dikkatini kime çekecek? Kobani’ye.” Bu operasyonun, CHP-İYİ Parti ittifakını dağıtmaya yönelik olduğuna ilişkin yorumlar yapıldığını hatırlattığımızda da Kılıçdaroğlu, “Doğrudur. Millet İttifakı’nı dağıtmaya çalışıyorlar” demekle yetindi.
‘ALACAKLILAR KAPIMIZA DAYANDI’
ABD büyükelçisinin, Türkiye’nin ABD’li ilaç şirketlerine 2,3 milyar Dolar borcu olduğunu söylemesi büyük tartışma yaratmıştı. Kılıçdaroğlu, bu açıklamayı “Alacaklılar kapıya dayandı” diye yorumladı ve şunları söyledi:
“İlk kez yabancı bir ülke temsilcisi sanki kendi memuruymuş gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kapısını çaldı. ‘Benim ülkemin ilaç fabrikalarının ürettiği ilaçlardan aldınız, 2 milyar 300 milyon Dolar borcunuzu ödeyin. Yoksa size ilaç vermeyiz‘ diyor. Düyun-u Umumiye‘den bu yana ülkemizin böyle bir pozisyona düştüğünü kimse görmemişti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, yabancı ilaç şirketlerinden aldığı 2 milyar 300 milyon dolarlık ilacın borcunu ödeyecek takati, gücü kalmadı. Bir ülkenin büyükelçisi, kapımızı çalıp ‘Paramı vermezsen ilaç vermem’ diyorsa bunu sindiremeyiz. Bunu sindirecek olanlar devlet yönetemezler. T.C.’ni bu duruma düşüren başka bir iktidar oldu mu?”

Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın bu açıklamalara tepki vermemesini de eleştirdi.

YAVAŞ: 300 BİN İŞ BAŞVURUSU ALDIK

Kılıçdaroğlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile Karum Taksi Durağı’nı ziyaret etti. Esnafın derdini dinledi. Yavaş, CHP liderine çalışmaları hakkında bilgi verdi. Yavaş 300 bin kişinin kendilerine iş başvurusu olduğunu anlattı.

TUNCELİ’YE DERSİM DİYENLER…

TUNCELİ’YE DERSİM DİYENLER…

Özü sözü doğru ADAM Televizyon programındaki 4 konuktan ikisi, Sırrı Sakık ile Murat Bozlak’tı. Öbür ikisi ise Kamer Genç ile Mehmet Gül‘dü.
Programın ortasında Sırrı Sakık, Kamer Genç’e hücum eder:

-”Siz Atatürk’ü savunarak soykırıma uğrayan Dersimli Kürtlere ihanet ediyorsunuz.”

Kamer Genç anında şu karşılığı verir:

-”O kullandığınız cümlede birkaç tane büyük yalan var.”

Sırrı Sakık: Ne imiş o?

Kamer Genç: “Birincisi Dersim bir ilin değil bölgenin adıdır ve benim ilim Cumhuriyetle birlikte Tunceli olmuştur.”

Kamer Bey devam eder:

  • “İkinci husus Dersim’de olanlar soykırım değil, yeni kurulan bir devletin başkaldıranlara karşı önlem almasıdır.

Bir başka yanlışınız ise Tunceli asla Kürt değildir.

Biz Hazar kökenliyiz. Dilimiz de sizden farklı yani ne Kırmançi ne de Zazaca konuşuyoruz.”

Sırrı Sakık: Seyid Rıza’ya ne diyeceksin?

Kamer Genç: “İngilizlerin oyununa gelmiştir. Tuncelililerin o dönem önderi, Atatürk’ün yoldaşı olan Diyap Ağadır…

  • O yıllarda Şeyh Said ve Seyid Rıza’yı kullananlar şimdi PKK’yı kullanıyor.”

İşte Kamer Genç’i bu milli duruşu için seviyor ve saygı duyuyoruz.

Kamer Bey’in şu sözü de alkışlanacak güzelliktedir:

  • Ben Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde okuyup milletvekili oldum. Cumhuriyet olmasa kuldum.”
    Seni hiç unutmayacağız KAMER GENÇ…

Hepimizin Demokrasi ve Hukuk Devletine Acil İhtiyacı Var!

 

Hepimizin Demokrasi ve Hukuk Devletine
Acil İhtiyacı Var!

Bugün, altı yıl önce yaşanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde araştırılması ve gerçeklerin açığa çıkarılarak kamuoyuyla paylaşılması siyasi iktidar tarafından engellenen olaylar gerekçe gösterilerek, aralarında üyemiz Ayhan Bilgen ve onur üyemiz Sırrı Süreyya Önder’in de olduğu çok sayıda Halkların Demokratik Partisi yöneticisi gözaltına alındı. Aynı saatlerde birçok aydın, akademisyen ve gazetecinin de Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri iddiasıyla gözaltına alındıklarını öğrendik.

Biliyoruz ki hukuk devletinin ve demokrasinin en temel ilkelerinin ortadan kaldırılmasının yıkıcı sonuçları, sadece hedef tahtasına konulanları değil, toplumun tüm kesimlerini etkilemektedir. Bu nedenle demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklarını, eşitliği, özgürlüğü ve adaleti ısrarla savunmak da her bireyin, her demokratik kurumun topluma karşı en temel sorumluluğu olmuştur.

Bizler, hukuku yok sayan, siyasal alanı kutuplaştıran, seçmen iradesini gasp eden, muhalif partileri düşmanlaştıran bir yönetim aklı karşısında herkesi daha fazla dayanışma içerisinde olmaya çağırıyoruz. Halkların Demokratik Partisi’ne ve Halkların Demokratik Partisi seçmenlerinin iradesine yönelen düşmanlaştırıcı politikaların son bulmasını, güçlü bir parlamenter sistemin ve diyaloğun demokrasi için olmazsa olmaz olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Yaşanan hukuksuzlukların bir an önce son bulmasını ve hepimizin demokrasi, toplumsal barış ve hukuk devletine acil ihtiyacı olduğu gerçeğinin görülmesini istiyoruz.

Saygılarımızla,

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu

 

 

Dolarizasyon Yeniden Zirveye Giderken

KENDİME YAZILAR

Dolarizasyon Yeniden Zirveye Giderken

Dr. Mahfi EĞİLMEZ
26 Eylül 2020

Dolarizasyon (teknik ifadesiyle para ikamesi); bir ekonomideki kişi ve kurumların yerel parayla birlikte döviz kullanmaları ve tasarruflarının bir kısmını döviz hesaplarında tutmaları olgusuna verilen isimdir. Bu olgunun tersine dönmesine yani döviz kullanan veya döviz mevduatında paralarını tutanların dövizlerini bozdurup yerel parayı tercih etmeye başlamalarına da ters dolarizasyon (teknik ifadesiyle ters para ikamesi) adı veriliyor.

Adı dolarizasyon olmakla birlikte bu olgu yerel para yerine ikame edilen diğer bütün yabancı para birimleri için geçerlidir. Bu olgunun en üst derecesi yerel para yerine tümüyle bir yabancı paranın kullanılmasıdır. Buna tam dolarizasyon deniyor. Mesela Ekvator ve Panama’da ABD Doları, KKTC’de de TL, Lihtenştayn’da İsviçre Frangı yerel para olarak kullanıldığı için bu ülkelerde tam dolarizasyon geçerlidir. Bunun yanı sıra konvertibiliteye geçmiş yani sermaye hareketlerini serbest bırakmış yüksek enflasyon yaşayan ekonomilerde yerel paranın yanında yabancı paralar kullanılmaya başlandığında bu duruma yarı dolarizasyon ya da yalnızca dolarizasyon deniyor. Birçok gelişme yolunda ülke ve Türkiye bu durumdadır.

Bir ülkede dolarizasyon oranını ölçmenin en kestirme yolu bankalardaki yabancı para mevduatının toplam mevduat içindeki payını hesaplamaktır (Dolarizasyon Oranı = Yabancı Para Mevduatı / Toplam Mevduat.) Aşağıdaki tablo 2002’den bu yana dolarizasyondaki gelişmeyi gösteriyor (tablo; BDDK, TCMB ve TÜİK verileri kullanılarak tarafımdan hazırlanmıştır.)

2002 2005 2007 2010 2013 2017 2018 2019 22 Eylül 2020
Milyar TL
Mevduat Toplamı 138,0 236,2 338,5 584,1 903,8 1.668,9 2.036,1 2.334,2 3.432,7
TL Mevduat 58,9 150,9 220,7 413,5 566,5 897,8 1.041,9 1.106,9 1.590,4
YP Mevduat 79,1 85,3 117,8 170,6 337,3 771,1 994,2 1.227,3 1.842,3
Yüzde
Mevduat Toplamı 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0 100,0
TL Mevduat/Toplam Mevduat 42,7 63,9 65,2 70,8 62,7 53,8 51,2 47,4 46,3
YP Mevduat/Toplam Mevduat 57,3 36,1 34,8 29,2 37,3 46,2 48,8 52,6 53,7
YP Mevduat (USD Cinsinden) 48,8 63,5 100,6 110,9 156,1 196,1 189,0 196,0 242,0
Enflasyon 29,8 7,7 8,4 6,4 7,4 11,9 20,3 11,8 11,8
USD/ TL Kuru 1,50 1,34 1,30 1,50 1,90 3,65 4,81 5,85 7,66

Türkiye, 1990 yılında konvertibiliteye geçtikten sonra yüksek enflasyonla birlikte dolarizasyon olgusunu birlikte yaşadı. İnsanlar ellerine geçen paralardan harcamalarına yetecek kadar olanını TL cinsinden alıkoyup geri kalanını döviz cinsinden tutmaya yöneldiler. Mevduat olarak bankalarda tutulan paralarda da yabancı para mevduatın ağırlığı artış gösterdi ve para ikamesi ortaya çıktı. 2001 krizine gidilirken dolarizasyon zirvedeydi. Tablo bize 2001 krizinin de etkisiyle 2002 yılında dolarizasyon oranının (YP Mevduat / Toplam Mevduat) %57,3 düzeyine yükseldiğini gösteriyor. Sonraki yıllarda ekonomide yaşanan düzelmenin, enflasyon ve faiz oranının düşmesinin, AB ile tam üyelik müzakerelerinin ve komşularla yaşanan yumuşamanın sonucu olarak TL’ye dönüş ve dolayısıyla ters dolarizasyon yaşandı. Ters dolarizasyon eğilimi 2010 yılı sonuna kadar sürdü. Dikkat edilecek olursa 2002 – 2010 arasında USD/TL kuru da pek değişmeden kalmış görünüyor. Dolar kurundaki bu durağanlık büyük ölçüde ters dolarizasyon ve güven artışı sonucu ülkeye döviz girişinin karşılıklı etkileşimi sonucunda ortaya çıktı. Sonrasında ekonomiye güven kaybıyla birlikte yeniden dolarizasyona dönüş başladı. Bu eğilim 2017’den başlayarak TL’nin iç ve dış değerindeki hızlanan değer kaybıyla birlikte artış sergilendi. Bugün geldiğimiz %53,7 oranı 2002’deki % 57,3 oranına çok yaklaşmış görünüyor. 2010 sonrasında TL’nin iç değer kaybını (enflasyon) tablonun sondan ikinci satırından ve dış değer kaybını tablonun son satırından izlemek mümkün.

Bu anlattıklarımızı daha açık gösterebilmek için tablodaki dolarizasyon oranlarını (YP Mevduat/Toplam Mevduat) ve USD/TL kurlarını bir grafikte gösterelim:

Dolarizasyon olgusunun altında birçok neden yatıyor. Bunlar arasında yüksek enflasyon, negatif reel faiz, paranın dış değerinin hızla düşmesi en önemlileri. Bu saydıklarımızı besleyen neden de risk artışıyla ortaya çıkan ekonomiye ve yerel paraya karşı güven kaybı. Eğer 2002 – 2010 arasında başardığımız ters dolarizasyonu yeniden gerçekleştirmek istiyorsak riskleri düşürüp ekonomi ve TL için güven artırıcı önlemlerle işe başlamamız gerecek.

HALK TV PROGRAMIMIZ – 27 Eylül 2020

HALK TV PROGRAMIMIZ – 27 Eylül 2020

Dostlar,

Bu gün, 27 Eylül 2020 Pazar günü, HALK TV Haber Müdürü Sn. Şule Aydın’ın konuğu olduk saat 13:20 dolayında. Ne yazık ki,iktidarın sopasına dönüştürülen RTÜK, birkaç hafta ara ile bu kez de HALK TV’ye 5 gün süreli ekran karartma cezası (!?) uyguladı oy çokluğu ile. Yönetsel (idari) yargıya itirazlar da sonuç vermedi. Türkiye’de yaşamın her alanı, ne acı ki, iktidarın egemenlik alanına dönüştürüldü. Giderek açık faşizme savrulan bir ülkede yaşamaktayız AKP = RTE ürünü!

18 dakikalık değerlendirmemizde ilk 3-5 dakikayı HALK TV’nin geçici ekran karartması ile hukuk dışı yaptırıma uğratılmasına ayırdık. Ardından da KORONA SALGINI temel gündem idi..

  • Yönetilemeyen ve denetimden çıkan bir salgın.

İlan edilen 1500’lerin altına inmeyen günlük “hasta” sayısı ve 70’leri aşan ölümler..
Artık ipliği pazara çıkarıldı çok sayıda çalışma ile ve kanıtlandı ki; gerçek sayılar bunların çok üstünde.
Örneğin CHP’nin 20 ilden elde ettiği ölüm sayıları, Türkiye geneli için açıklanan resmi verileri epey aşkın. Lürfen, dün sitemizde yayınladığımız ilgili yazıyı da okuyunuz, paylaşınız.. (https://ahmetsaltik.net/2020/09/26/chpli-torun-11-buyuksehirin-koronavirus-verisini-acikladi/)

Sevgi ve saygı ile. 27 Eylül 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Prof.Dr. Necati DEDEOĞLU’ndan tarihsel çağrı

50 Yıllık Halk Sağlığı Uzmanı
Prof.Dr. Necati DEDEOĞLU’ndan tarihsel çağrı

Prof. Dr. Halil Necati DEDEOĞLU @ » DergiParkProf. Dr. Necati Dedeoğlu

Değerli Meslektaşlarım,

Sağlık Bakanlığı şimdiye dek hiç bu ölçüde yeteneksiz, işbirliğinden kaçan, bildiğini uygulamakta ısrarlı, bilgi gizleyen, yandaş kadrolarca yönetilmemişti.

Bu kişilerin Halk Sağlığı Uzmanlarına karşı tutumları çeşitli arkadaşlarımız tarafından daha önce dile getirildi; zaten yönetim kadrolarına yapılan atamalarda görüldüğü gibi bu düşmanlık oldukça açık.

  • Bizler doğru söylediğimiz, yapılan yanlışları açığa çıkardığımız için sevilmiyoruz.

Çeşitli ortamlarda işbirliği yapma girişimlerimiz oldu ama düş kırıklığı ile sonlandı.
İşbirliği ve anlayış tek yanlı olmaz.

Bakanlığın bu tutumu Bilim Kurullarında da sürdürülüyor.

  • Bilgi saklıyorlar, bilimsel önerileri kulak ardı ediyorlar, bir yığın yanlış yapıyorlar.

Salgın yönetimini ellerine yüzlerine bulaştırdılar, olgular baş edilemeyecek düzeyde arttı.

Bakan belki iyi niyetlidir ama “Tek Adam” ın emirlerine uymak zorunda kalıyor.

Bilim Kurulunun böyle bir zorunluluğu yok!!!

Her şeyi en iyi kendi bildiğini düşünen bir anlayış ile zaten çalışılamaz, bir katkıda bulunulamaz. Alınan yanlış kararların sorumluluğu paylaşılmamalı.

Bakan “Salgın denetim altında. Ek tedbirlere gerek yok.“ diyor.
Türkiye’de yaptığımız filyasyon  dünyada en iyisi“ diyor.

Bilim Kurulu bu görüşlere katılıyor mu?

Katılmıyorlarsa topluma, doğrusunu, kendi bilimsel görüşlerini bildirme sorumluluğu yok mu?

Bilim Kurulu üyeleri salgının yayılmasından suçlandıkları zaman “Alınan kararlarda bizim bir katkımız yok.” diyorlar.

  • Göstermelik bir kurulda yer almayı arkadaşlarımız içlerine sindirebiliyorlar mı?

Ben, Bilim Kurulundaki meslektaşlarımın ellerinden geleni yaptıklarını biliyorum. Onların enerji ve çalışma şevklerini kırmaya da niyetim yok (Bu koşullarda hala çalışma şevkleri sürebiliyorsa).

Ama önerilerini göz ardı eden, güvenilip bilgi verilmekten bile kaçınılan bir Bakanlıkla çalışmayı sürdürmek ne denli anlamlı?

  • Salgın aldı başını gidiyor…

Yarın, “Bakanlık bir yığın yanlış yapıyorken Bilim Kurulu neredeydi?“ diye sorulmaz mı?

O zaman, “Biz önerilerde bulunduk ama dinlenmedi.“ demek bizi kurtarır mı?

Şu anda pek çok gazete yazarının ve vatandaşın da söylediği gibi; “Bu durumda niye orada durdunuz?“ denmez mi?

Yarın Bakanlık, “Biz her şeyi Bilim Kuruluna sorduk, öyle yaptık.” derse nasıl yanıt veririz?

  • Kuruldaki arkadaşlar, yalnızca kendilerini değil, tüm Halk Sağlığı Uzmanlarını temsil ettiklerini unutmamalı.

Ben Bakanlığın bu salgının kötü yönetimindeki sorumluluğunun paylaşılmasından yana değilim.

Biz, sesimizi çeşitli düzlemlerde duyurmayı yine sürdürelim.

Ama Bakanlık bizim söylediklerimize eskiden de sağırdı, şimdi de sağır.

Yalnızca bize değil; TTB’ye, Türk Toraks Derneğine de sağır.

  • Saygı görmediğimiz, dinlenmediğimiz bir yerden ayrılalım.

Bilim insanının tutumu budur.

  • Bu ortamda çalışmaya ısrar etmemek gerekir ve onurunla ayrılmak da bir “Lüks” değildir.

Hiç olmazsa, “Bilim Kuruluna danışarak kararlar alıyoruz” propagandasına alet olmayız, bilimden yararlanılıyor oyununa katılmış olmayız.

Saygılarımla.

Yediğim yemekten insan parmağı çıktı

Fabrika işçisi                  :

Yediğim yemekten insan parmağı çıktı!

Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde bir tekstil fabrikasında çalışan Burhan Yılmaz (32), fabrikada yediği yemeğin içinde kopan bir insan parmağı çıktığını iddia etti. Hastaneye gidip midesini yıkattığını söyleyen Yılmaz, “Doktor yaptığı kontrolde insan parmağı olduğunu söyledi. Parmağın yarısını yemişim” dedi.

Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu bulunan bir tekstil fabrikasında işçi olarak çalışan Burhan Yılmaz, 4 gün önce

fabrikada yediği öğle yemeğinin içinden kopan bir insan parmağı çıktığını

iddia etti.

Hastaneye gidip muayene olan Yılmaz, insan parmağının yarısını yediğini öne sürerek, avukatı aracılığıyla savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu söyledi. Yılmaz, olayı şöyle anlattı:

*Çalıştığım fabrikada öğlen yemeğine çıktım. Yemeği yediğim esnada ağzımda sert bir cisme denk geldim. Dişlerim arasından çıkardığımda insan parmağı olduğunu fark ettim.

“PARMAĞIN YARISINI YEMİŞİM”

*Bu olaydan bir süre önce aşçıbaşının parmağının koptuğunu duymuştum ve onun parmağının olduğunu düşündüm. Yetkililere söyledim ama üstünü kapatmak için insan parmağına benzemediğini söylediler.

*Hastaneye gidip midemi yıkattım. Doktor yaptığı kontrolde insan parmağı olduğunu söyledi. Aldığım raporda da yazıyor ve parmağın da yarısını yemişim. Parmağı ise istifra ile birlikte çıkarmışım.”

ÜCRETSİZ İZNE ÇIKARILDI İDDİASI

Yaşanan bu olayın ardından fabrikanın kendisini ücretsiz şekilde izne çıkardığını iddia eden Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü;

*Bu olayın ardından çalıştığım fabrika hakkında suç duyurusunda bulundum. Fabrika aynı yemek firması ile halen çalışıyor. Bununla ilgili firmaya herhangi bir işlem yapılmadığını gördüm.

*Fabrika yetkilileri bana sus payı olarak 3 bin TL teklif etti ve 15 gün ücretsiz izne çıkardı.
Sağlık açısından ve maddi durumdan dolayı sıkıntıya düşürdüler.

“PSİKOLOJİM BOZULDU”

*Olayın ardından psikolojim bozuldu ve yemek yiyemiyorum. Pipet ile beşikteki çocuklar gibi besleniyorum. Hukuken bu işin takipçisi olacağım.

*Parmak yemekten çıktıktan sonra imha ettiler. 4 gün önce aşçının parmağı kesilince imha etmiyorlar, parmağın yarısını yedikten sonra imha ediyorlar. İnsan sağlığı gerçekten bu kadar ucuz mudur. DHA

https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/fabrika-iscisi-yedigim-yemekten-insan-parmagi-cikti-6056126/ 26.9.2020