Dostlar,
AYDINLIK Gazetesi’nin ilk sayfasını paylaşalım.. (15 Kasım 2012)
Sevgi ve saygı ile.
15.11.12, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
Dostlar,
AYDINLIK Gazetesi’nin ilk sayfasını paylaşalım.. (15 Kasım 2012)
Sevgi ve saygı ile.
15.11.12, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
Dostlar,
Çok varsıl içerikli bir dosya paylaşmak istiyoruz.
Aklı başında dindar arkadaşlarımızla hiçbir sorunumuz ol(a)mayacağı açıktır.
Derdimiz dini-dar olanlar, kutsal din duygu ve değerlerini her türlü çıkarlarına
alet edenlerdir.
Bir de dinsel inançlarını dayatanlar..
Herkes laik – seküler bir devlet – yaşam düzeninde özgürdür.
Bu özgürlüğün hukuksal güvencesi de elbette laik toplum -seküler devlettir.
İNSAN HAKLARI tüm inanç sistemlerinin, hukukun özüdür.
İslam inancında da Tanrı, “Bana kul hakkı ile gelmeyin, bağışlayamam..” demektedir.
Okumak için lütfen tıklar mısınız??
Sevgi ve saygı ile.
15.11.12, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
29 Ekim’in işgalci ve faşizan uygulamasından vaz geçilmişti. Bu sefer İstanbul‘dan ve Anadolu‘nun her köşesinden toplu olarak yola çıkan yüreği vatan ve Cumhuriyet sevgisi ile dolu insanlar ellerinde Al Bayrakları, Gazi’nin resimleri ve varsa mensup oldukları demokratik kitle örgütünün filamaları olduğu halde Başkente aktılar.
Bu kez Ankara‘ya çıkan yollar açıktı. Yasaklamaya ve engellemeye güçleri yetmedi!
Bu kez sıkardı biraz! Ankara‘ya yolları açan halktı. Artık 29 Ekim’de cin şişeden çıkmıştı ve tekrar onu şişeye sokmak imkânsızdı!
Yolları açan, barikatları aşan, gaz saldırısından kaçmayan ve sel olup meydanlara taşan halk, Cumhuriyete, milli değerlerine, Atatürk e, Türk Ulusal kimliğine, Türk Devrimlerine ve onun kazanımlarına her ne pahasına olursa olsun sahip çıkma kararlılığındaydı. Şişeden çıkan cin buydu!
10 Kasım 2012 sabahı saat 07.15′te Tandoğan Meydanı’ndaydım. Erken gittim çünkü daha çok insan ile temas etmek ve meydanda yavaş yavaş toplanan halkın duygularını ve tansiyonunu iyi analiz etmek istiyordum. Ayrıca yüzbinlerin hatta milyonların bir araya geleceği bu meydanda kötü niyetli girişimlere ve provokasyona karşı ne önlem alınmıştı onu görmek istemiştim.
İç çamaşırlarıma kadar ıslandım!
Hava soğuk ve çok yağmurluydu. Sanırım bu hava şartları bilindiğinden, katılımın
az olacağı tahmin edilmişti. Yine yanıldılar! Saat 08.30′da Tandoğan Meydanı iğne atsanız yere düşmeyecek gibiydi. O kadar hazırlıksızdılar ki, trafiğin kesilmesi bile düşünülmemişti.
Saat daha 9 olmadan, ayıptır söylemesi iç çamaşırlarıma kadar ıslanmıştım bile!
Bu durum yalnızca benim için geçerli değildi.
Bu kadar kötü hava şartları olmasına rağmen, 10 Kasım’a halkın gösterdiği teveccüh yaklaşık 2 milyon yurtseverin katıldığı 29 Ekim kutlamalarını sayısal olarak açık ara katladı diyebiliriz.
Böyle bir havada insanlara 100′er ABD doları verseniz, yanında bir günlük kumanya ve Ankara dışından gelenlerin yol paralarını karşılayıp hepsinin faturalarını TOKİ‘ye iş yapan müteahhitlere ödetseniz bile,
gerçekten bu kalabalıkları bir araya getiremezsiniz.
İnsanlar Gaziantep’ten, Adana‘dan, Antalya‘dan, İzmir den, İstanbul‘dan, Samsun’dan, Trabzon‘dan, Kars‘tan ve diğer illerden geldiler.
Analarının, babalarının ve atalarının, yaşadıkları kent dışında bulunan mezarlarını,
başta ekonomik zorluklar olmak üzere çeşitli nedenlerle yılda bir kez bile olsun ziyaret edemeyen insanlar, nasıl olur da şahsen hiç tanımadıkları Atatürk‘ün ebedi istirahatgahı olan Anıtkabir‘e koşa koşa geliyorlardı? Hem de devletle çatışmayı da göze alarak!
Gerek 29 Ekim‘de gerekse 10 Kasım’da bir araya gelen bu kalabalıklar,
AKP Hükümetine ve Erdoğan‘a karşı olumsuz düşünce ve duygulara sahipti.
Bu bir kışkırtmanın sonucudur arka planı yoktur diyebilir misiniz?
Anıtkabir’e doğru yürüyüşe geçtiğimiz zamana kadar yaklaşık 2,5 saat Tandoğan Meydanı‘ndaydım ve etrafı iyice inceledim. AKP yönetiminde devlet mekanizması, burada toplanan ve sayıları milyonlara ulaşan halkın güvenliği için
hiçbir tedbir almamıştı.
Allah belalarını versin !
Tandoğan Meydanı, en azından bir gece öncesinde bomba aramasına tabi tutulmamıştı. Meydanda bomba ve patlayıcı maddeler için potansiyel zula mevkileri olabilecek araçlar park halindeydi. Uygar ülkelerde geniş halk kitlelerinin toplanacağı alanlarda bir gün öncesinden itibaren araç parkına müsaade edilmez.
Çatılar bomboştu! Hâlbuki buralara halkı korumak içim keskin nişancılar
ve gözetleyiciler yerleştirilmeliydi. Sadece helikopterle zaman zaman
“bunların gücü ne kadar?” bağlamında kötü niyetli keşifler yapılmaktaydı.
Halkın güvenliği için hiçbir şey yapmama olarak özetlenebilecek
“Saldım çayıra mevlam kayıra” yaklaşımı bile iyi niyetli sayılırdı, 29 Ekim ve
10 Kasım’da kasten alınmayan ve düşmanca tedbirleri görünce. Yoksa “azdılar,
Allah belalarını versin” yaklaşımı mı egemendi AKP yönetimindeki devlette!
Sormak isteriz; Ankara Valisi Alaaddin Yüksel başkanlığında Ekim ve Kasım ayı başlarında yapılan emniyet ve asayiş toplantılarında 29 Ekim ve 10 Kasım’da
halkın güvenliğini sağlamak için ne tedbirler alınması planlandı?
Planlandı da uygulanmasını Başbakan mı engelledi?
10 yıllık AKP iktidarında Ulusal değerlerimize karşı gittikçe artan ve dayanılmaz boyutlara ulaşan düşmanlık karşısında artık halkın köşeye sıkışacağı yer kalmamıştır. Yapılması gereken, korkuyu yenip köşeden çıkmak, saldırıyı cepheden karşılayarak yarma harekatı yapmak ve karanlığı aşarak aydınlığa ulaşmaktır.
29 Ekim ve 10 Kasım bunun habercisidir!
Saygılar sunarım.
13 Kasım 2012, İlk Kurşun
Dr. Erdal ATABEK
Sevgili Atatürk,
Obama Amerika başkanı seçildi ya, biliyorsun. Senin milletin pek sevindi buna.
Hani, “bağımsızlık benim karakterimdir” dediğin milletin.
Obama da Obama. O da sevimli adam.
Eşi Michelle çok canlı kadın, çocukları çok şeker kızlar. Büyüdüler.
Amerika canımıza okuyormuş, kimin umurunda.
Bizi Suriye’ye itekliyorlarmış, ne gam.
Bizimkiler çok üzülüyor, Suriye’de demokrasi yok diye.
Suudi Arabistan’da çok iyi demokrasi var demek ki.
Birleşik Arap Emirlikleri aşırı demokrat.
Kuveyt, Katar Emirliği demokrasi örnekleri.
İşin özünü sen çok iyi biliyorsun sevgili Atatürk.
Amerika’nın dediğini yapan “cici”.
Amerika’ya karşı olan “kaka”.
Olay bundan ibarettir.
Bak, bıraktığın memlekete,
Kim Amerika’ya karşı çıkmışsa hapiste.
Ya darbeci, ya terörist diye hapse atılıyor.
Amerika’dan yanaysa hiç sorun yok.
İngiltere’nin yerini Amerika aldı.
Gerisi bildiğin hikâye.
***
Yedi düveli yenmiştin ya sevgili Atatürk,
Kendimize güveniyorduk, saygın bir ulustuk o zamanlar.
Fakirdik ama itibarımız vardı. Hiç kimseden bir şey beklemiyorduk.
Dünyayı şaşırtmıştık. O günler tarih oldu, biliyorsun.
Türkçe derdin, anadilimiz. Dil için kurum bile kurmuştun.
Şimdi İngilizce bilmedin mi adamdan sayılmıyorsun.
Kürtçe de ikinci anadilimiz olma yolunda. Sırada öteki anadillerimiz var.
Bir yandan da lüks “akıllı evlerimiz” yapılıyor. Evlerimiz “akıllı”.
Arabalarımız “akıllı”. Telefonlarımız “akıllı”.
Artık bize akıl lazım değil dedik, biz de akılsız olduk.
Böyle yaşayıp gidiyoruz sevgili Atatürk.
Ama bunları biliyorsun zaten. Oradan görüyorsundur.
***
“Laik Türkiye”yi kurmuştun. Bütün inançlar karşısında eşit, yansız, önyargısız.
Öyle devam etmedi. Türkiye “ılımlı İslam” olsun dediler.
Yani, “Amerika yanlısı İslam” demekti bu. Erbakan’ı bıraktılar, Erdoğan’ı iktidar yaptılar.
Türkiye’ye de “model ülke” dediler. Obama öyle demişti, söylettiler ona.
“Model ülke” şu demek:
Model bunun modeli. Bağımsızlık eskide kaldı.
Laiklik dinsizlik sayıldı. Atatürk demek darbecilik oldu.
Ulus demek faşizme tercüme edildi. Böyle bir yola sokuldu memleket.
***
Anıtkabir’e koşuyor millet her şeye inat. Ben gelmiyorum.
Terörist sayılmaktan korktuğum için değil. Sana gelmekten utandığım için.
Utanıyorum. Bıraktıklarını koruyamadığım için utanıyorum.
Sana buradan sesleniyorum:
YA HİÇ GELMESEYDİN; YA HİÇ GİTMESEYDİN.
(12 Kasım 2012, Cumhuriyet)
Erdoğan: “Açlık grevindeki BDP’lilerin rejime ihtiyacı var…”
Ölümle alay..
Erdoğan: “Açlık grevindeki BDP’lilerin rejime ihtiyacı var..“
‘Rejime ihtiyaçları var’ Açlık grevlerini 12 Eylül öncesi ‘darbe zeminini güçlendiren’ eylemlere benzeten Başbakan Erdoğan, BDP’li vekillerle de alay etti.
Erdoğan, “BDP’li vekiller açlık grevine varsın devam etsin.
Bunların bazılarının ciddi şekilde nefis terbiyesine,
ciddi şekilde rejim yapmaya ihtiyaçları var.” diye konuştu.
‘Kritik süre aşıldı’ Grevler 64. gününe girerken Mersin’de 2 eylemci,
grevi ölüm orucuna çevirdi. Cezaevi İzleme Komisyonu kritik sürenin aşıldığını, eylemcilerin sağlığının bozulduğunu belirterek ölümler başlamadan istemlerin karşılanmasını istedi.
Hekimler, zorla müdahale edilmemesi uyarısında bulundu.
(Cumhuriyet, 14.11.12, çizim : Musa Kart)
Derin insani kaygılarla..
Sevgi ve saygı ile.
14.11.12, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
Dostlar,
Gelişmeler giderek daha çok kaygı uyandırır durumda..
WSJ’ın aşağıdaki haberinin -doğrusu- bir psikolojik savaş ögesi olduğunu düşünmüyoruz.
(http://online.wsj.com/article/SB10001424052970203335504578089104230431168.html, 12.11.12, TURKEY’s ISLAMIST TURN: 10 YEARS LATER..)
Mızrak artık çuvala sığmıyor..
Kitleleri, ürkütücü gerçekler hakkında bilgilendirmek ve
siyasal olarak örgütlemek gerek.
Sevgi ve saygı ile.
14.11.12, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
==================================================
WSJ: İslami dönüş gerçekleşiyor
Cumhuriyet Haber Portalı, 14.11.12
ABD’nin çok satan gazetesi Wall Street Journal’da Ortadoğu Forumu Başkanı
Daniel Pipes imzası ile “Türkiye’nin İslami Dönüşü” başlıklı bir makale yayımladı.
Makalede, “Ülkenin istikrarlı, laik, Batı yanlısı geçmişinin son izleri kayboluyor. Seçmenler isyan ederse, demokrasi de tehlikede olabilir.” spotu kullanılarak;
“Türkiye, büyüklüğü, konumu, ekonomisi ve sofistike İslami ideolojisi nedeniyle Batı’nın Ortadoğu’daki en büyük sorunu haline gelecek mi?”
ifadeleri kullanıldı.
Türkiye’de Atatürkçü, sosyalist, Batıcı, askeri ve diğer güçlerin çöküşünün
son 10 yılın en şaşırtıcı gelişmesi olarak nitelendiği makalede;
AKP’nin iktidardaki ikinci 10 yıllık dönemine girilirken,
Makalede şu ifadeler kullanıldı:
– Sayın Erdoğan’ın, sık sık Osmanlı İmparatorluğu’nun gücü ve itibarını yeniden kazanma hayaline bağlanan aşırı hırsı, Türk nüfuzunun sınırlarını ortaya koyabilir.
Ankara, kendisini, her zamankinden izole ve büyük güç statüsünden daha uzak gibi buluyor.
– On yıllık makul demokratik yönetiminden sonra yaklaşan, ekonomik, Suriye ve Türkiye’nin Kürt azınlığı krizleri, Sayın Erdoğan’ın demokrasi tramvayından inme anına işaret edebilir. (Cumhuriyet, 13 Kasım 2012)
Dostlar,
Her 5 çalışandan 2’si hala kayıt dışı..
Sosyal Güvenlikten yoksun..
Adlarına sosyal güvenlik primi yatmıyor, gelir vergisi de ödenmiyor..
Devlet, Maliye “tuttuğu kazları” bağırta bağırta yolmayı sürdürüyor..
Vergilerin 3/4ü dolaylı..
Emekçiler ulusal gelirin 1/4’ünü alıyor ama vergileri yarısını ödüyor..
Bu harami bezirgan düzeni, Küreselleşme = Yeni emperyalizm ile giderek vahşileşerek sürüyor.
Düzenin siyasal partileri ise kayıkçı kavgasında halkı oyalamada..
Uyanmak gerek..
Emeğe sahip çıkmak, emeği örgütlemek gerek.
**********
10.2 milyon çalışan hâlâ kayıtdışı!
TÜİK verilerine göre çalışan 25 milyon 498 bin kişiden 10 milyon 243 bini hâlâ kaçak çalışıyor.
Türkiye’de kayıtdışı istihdam oranı 3.2 puan azaldı, % 40.2 oldu. Ancak, Türkiye genelinde çalışan 25 milyon 498 bin kişiden 10 milyon 243 bini hâlâ kaçak çalışıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan saptamaya göre, Temmuz 2012’de kayıtdışı istihdam oranı geçen yılın aynı dönemine göre 3.2 puan gerilemeyle % 40.2 oldu.
Temmuz 2011’de kayıtdışı istihdam oranı % 43.4 idi. Temmuz 2012’de kayıtdışı istihdam sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 586 bin kişi azalışla 10 milyon 243 oldu. Kriz öncesi döneme işaret eden Temmuz 2008 ile karşılaştırıldığında kayıtdışı istihdam da oransal olarak gerileme yaşanırken, kayıtdışı istihdam sayısı arttı. Temmuz 2008’de % 45.3 düzeyinde olan kayıtdışı istihdam oranı, 2012 yılı Temmuz döneminde % 40.2 düzeyi ile 4.1 puan düzeyinde geriledi. Bu dönemde istihdam edilen kişi sayısı 3 milyon 335 bin, kayıtdışı istihdam edilen sayısı ise 202 bin kişi arttı.
Kadınlarda kayıtdışı çalışma oranı % 56
Temmuz 2012’de kadınlar arasında kayıtdışılık oranı geçen yılın aynı dönemine göre 4 puan azalışla % 56’ya, erkeklerde 3 puan azalışla % 33.5’e geriledi. Temmuz 2012’de 7 milyon 571 bin kadın çalışanın 4 milyon 237 binini, erkeklerde ise 17 milyon 928 bin çalışanın 6 milyon 6 bin kişisini kayıtdışı çalışanlar oluşturdu. Başka bir anlatımla, 2012 Temmuz’unda 7 milyon 571 bin kişi düzeyinde belirlenen kadın istihdamı, toplam istihdamın % 29.7’sini, kayıtdışı istihdamın % 41.4’ünü oluşturdu. 6 milyon 6 bin kişi düzeyinde belirlenen kayıtdışı erkek istihdamının toplam istihdam içindeki payı %70.3, kayıtdışı istihdam içindeki payı ise % 58.6 oldu.
Sevgi ve saygı ile.
14.11.12, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
Anadilde eğitimin (ya da öğretimin) ne anlama geldiğini ne yazık ki, koskoca gazete yazıcıları bile bilmiyor. Bunlardan İsmet Berkan’a göre anadilde eğitim-öğretim şu anlama geliyor:
“Ana dilde eğitim konusu, bilen biliyor, bu köşede devamlı savunuluyor.
Ben bazı derslerin isteyenlere Kürtçe verilmesinde, hatta Kürtler için özel ‘Kürt Dili ve Edebiyatı’ gibi ‘Kürt Tarihi’ gibi özel dersler konmasında sayısız yarar görenlerdenim. Ama bir an kabul edelim ki, hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı bu sabah tam da benim önerdiğim cinsten bir ana dilde eğitimi kabul etti. Böyle olsa bile ana dilde eğitimin gerçek anlamda başlamasının en az beş yıl sonra olabileceğini bilmeliyiz.
Öyle ya, ders kitapları yazılacak, öğretmenler yetiştirilecek… Bunlar bir günde olmaz.” (Hürriyet, 27.10.2012)
Hangi hak?
“Öğrenmek Hakkı” ile “Öğretim Hakkı” lütfen karıştırılmasın.
Bütün maraz bu iki kavramı birbirine karıştırmaktan kaynaklanıyor.
Anadilde öğretim hakkı için açlık grevi yapanlara İsmet Berkan’ın formülünü götürün, kabul etmeyeceklerdir. Çünkü anadilde öğretim sisteminde, eğitim ve öğretim, anaokulundan başlayarak bütün öğrenim sürecini (okul öncesi, ilk, orta, yüksek) kapsar. Ne var ki anayasanın 42. maddesine göre Türkiye’de “Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” Ayrıca Türkiye’nin üniter bir devlet olduğu da unutulmasın!
Açlık grevi yapanlar, anlamını bilerek “Anadilde Öğretim Hakkı” istiyorlarsa, bu isteklerinin yerine gelmesi için Türkiye’nin üniter yapısının değişmesi, üniter devletin yerine bir federal devlet kurulması gerekmektedir. “Demokratik özerklik” yapısı içinde bile grevcilerin isteğinin karşılanması pek mümkün olmayabilir.
Ne yapalım ki devletler hukuku böyle, evrensel hukuk böyle: Devlet yapısı değişmeden eğitim-öğretim öğretim sistemi değişemez. Anadilde eğitim ve öğretimin gerçekleşmesi için sistemin uygulanacağı toplumun (topluluğun) coğrafi sınırlarının belirlenmesi gerekir. Ülkenin belli yerlerinde Kürtçe konuşan vatandaşların fazla sayıda olması onlara anadilde eğitim-öğretim hakkı getirmez. Olsa olsa, 2000 yılı Türkiye için AB Katılım Ortaklığı Belgesi’ne göre bir “kültürel hak” olarak Kürtçe öğrenebilirler ki, bu durumda, İsmet Berkan’ın önerisi kısmen uygulanabilir.
Eski yazılar
Hürriyet gazetesinde, devletin resmî dili ve anadil konulu ilk yazım 1 Nisan 2001 tarihinde yayınlanmış. “Devletin Resmî Dili” başlıklı bu yazı Pazar Yazıları (Gendaş Yayınları, 2002) adlı kitabımda yer alıyor. Yazıda, “Anadilde öğretim” ile AB’nin 2000 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde işaret edilen “Kültürel hakların kullanılması” arasındaki farkı anlamayanlara anlatıyordum.
Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Kürtçe Eğitim?” (03.02.02) ve “Bir Örnek: İspanya” (07.07.02) başlıklı yazılarımı gene Pazar Yazıları” da okuyabilirsiniz.
Daha sonra Hürriyet Avrupa’da “Kendal Nezan’ın Kantarı” (07-19 Ocak 2005) adlı 6 yazı yayınladım. Gene Hürriyet gazetesinde “Ismarlama Yazar” (23.02.05) başlıklı yazı var. Bu, sözünü ettiğim yazıları Fesatlar Sarmalında Türkiye (Remzi Kitabevi, 2007) adlı kitabımda okuyabilirsiniz.
Son olarak Direnen Cumhuriyet (Destek Yayınevi, 2010) adlı kitabımda şu yazılar yer alıyor: “Cumhuriyet Limited Şirketi (Hürriyet, 20.06.09), “Anadilde Öğretim Mayını” (Hürriyet, 09.08.09) ve 15 yazılık “Kürtçülük Sorununun Tersi ve Yüzü” (Hürriyet, 02.09.2009-27.09.2009).
Ek olarak: “Anadilde Eğitim-Öğretim Çıkmazı” (Hürriyet, 21.10.2008) adlı yazım.
Bu yazıların hepsinde, bireylere ait olan “Anadili Özgürce Öğrenme Hakkı” ile devlete (kamuya) ait olan “Anadilde Öğretim Hakkı”nın ne anlama geldiklerini ve aralarındaki farkı anlattım.
Bunun ardından, Anadilde Öğretim hakkı ve uygulanmasının siyasal anlamını açıkladım. Şimdi bir kez daha açıklayacağım ama öğrenmesi gerekenler gene öğrenmeyecekler:
Çıkmazın çıkmazı
Diyelim ki yasalar elveriyor ve Diyarbakır’da ana dilde öğretim uygulanıyor. Demek ki bütün dersler Kürt dilinde yapılacak. Öğrenciler T.C. vatandaşı olduklarına göre Türkçe de öğrenecekler. Diyelim ki bir öğrenci Kürtçe öğrenim yapılan okuldan lise diploması aldı. Üniversiteye giriş sınavlarına girecek ama bütün sözcük ve derslerle ilgili terminolojinin Türkçesini bilmek zorunda. Şimdi bile zorluk çeken öğrenci böyle bir sınavda başarılı olabilir mi? Ha o zaman, (mümkün değil ama) üniversitenin Kürt dilinde olması istenecektir: Kürt dilinde hukuk, siyaset bilim, ekonomi, tıp, mühendislik, fizik, kimya, biyoloji, uluslar arası ilişkiler… Diyelim ki öğrenci Kürtçe öğrenim gördüğü fakülteyi bitirdi. Resmi dili Türkçe olan Türkiye’de hangi alanda iş bulup çalışacak?
Size işi kolaylaştıracak iki formül vereceğim:
1. Kültürel hak olan “Ana dili öğrenme hakkı” bireye aittir, evrenseldir.
2. Siyasal hak olan “Ana dilde öğretim hakkı” kamuya aittir ve bu hak sadece özerk devlette, federal devlette ve bağımsız devlette vardır. Kürtler en azından federe bir devlet kurarlarsa eğitim ve öğretimi Kuzey Irak’ta olduğu gibi istedikleri dilde (Kürtçe, İngilizce, Arapça ve Türkçe) yapabilirler.
***
Bu kaos ortamında görüşmenin yapılabilmesi, anlaşmanın olabilmesi için ilkin konuyla ilgili sözcük ve kavramların, kısacası terminolojinin ortak olması gerekli ve zorunlu.
Siyasal bağlamda özerklik ya da federasyon isteyenler neden anadilde öğrenim hakkını hemen masaya koyuyorlar? Önce özerklik ya da federe devlet olma hakkını al,
sonra istediğin dilde öğretim yaparsın.
Açlık grevi yapanların bunları bildiklerinden kuşkum var! (AYDINLIK, 13.11.12)
Dostlar,
“Deliğe süpürmeyin, kullanın..” sözleri Cüneyt Zapsu’nun..
Muhatabı ise Atlantik ötesi trajik müttefikimiz..
Faturası Türkiye için artık kaldırılamaz sınıra dayandı.
Kritik ve anlaşılması son derece güç olan;
AKP’nin 326 vekilinin (TBMM Başkanı dışında) hala “blok” olarak davranabilmesi..
BDP’nin desteğinin ne anlama geldiği idrak edilemiyor mu?
Akıllar bu denli mi tutuldu?
Ülkeyi fiilen parçalama eşiğine taşıyan bu Eyalet yasasının
“pürüsssüz” blok, sosyal psikolojik teknik anlamda “sürü psikolojisi” ile onanmasının, bunca apaçık riskine karşılık “muazzam ödülü” ne acaba?
Çok da geçmeden öğrenebileceğimizi umarız..
Gelinen yer, artık “sürdürülebilir” olmaktan çok uzaktır.
Sevgi ve saygı ile.
14.11.12, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
===================================================
29 BEYLİK ÜSTÜNE DE PADİŞAH..
“EYALET YASASI” MECLİS’TEN GEÇTİ!
AKP’nin TBMM gündemine getirdiği “Eyalet yasası” olarak nitelendirilen “Büyükşehir yasası”
Genel Kurul’da kabul edildi.
Meclis Genel Kurulu’nda kamuoyunda “Eyalet yasası” olarak da nitelendirilen
13 ili büyükşehir yapan tasarı kabul edildi. Yasaya yalnızca BDP itiraz etmedi.
Kabul edilen yasaya göre
Aydın,
Balıkesir,
Denizli,
Hatay,
Malatya,
Manisa,
Kahramanmaraş,
Mardin,
Muğla,
Tekirdağ,
Trabzon,
Şanlıurfa ve
Van illerinde,
sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulacak ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülecek.
Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları
il mülki sınırları olacak. (AYDINLIK, 13.11.12)
(Haritayı biz ekledik.. www.ahmetsaltik.net)
Kilis’e 7 milyar dolarlık güneş enerjisi yatırımı..
Güneş enerjisi panel fabrikası ve güneş tarlası yatırımı için Türkiye’deki olanakları araştıran uluslararası enerji firması ABD’li ICA, Kilis’te 7 milyar dolarlık yatırım kararı aldı.
Türkiye’de yapacakları yatırım için bir süredir olanakları araştıran ABD’li International Capital Alliance’nin (ICA) Yönetim Kurulu Başkanı Jane İlknur Un ve Yönetim Kurulu Üyesi Robert A. Richard, Kilis’teki temaslarının ardından Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün‘le görüştü.
Bakanlıkta yapılan görüşmede Richard, Kilis’te güneş enerjisi panel fabrikası ve güneş tarlası yatırımı yapmaya kesin karar verdiklerini söyledi.
Bakan Ergün’den arsa talimatı
Bakan Nihat Ergün, “Yatırım konusunda her türlü yardıma ve katkıya hazırız.
Organize Sanayi Bölgesi’nde yer tahsisini hemen yapıyoruz” dedi. (AA, 13.11.12)