Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Suay Karaman : ÇATI ADAYI


ÇATI ADAYI

portresi_Anit_Kabir'de

 

Suay Karaman

 

 

Türkiye’nin sorunlarından uzak ve ne yaptıkları belli olmayan muhalefet partileri
CHP ile MHP, dış güçlerin önerisiyle cumhurbaşkanlığı için İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) eski Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdiler. CHP ve MHP açıkladıkları cumhurbaşkanı adayını, devlet tecrübesi olan, hukukçu, muhafazakar kesimden oy alabilecek, laik, demokrat kişilikli birisi olarak tanımladılar.

CHP ile MHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak açıkladıkları isim, 1924 yılında  Atatürk’e karşı olduğu için ülkeyi terk edip Kahire’ye yerleşen, Mustafa Kemal ve arkadaşları için ‘katli vaciptir’ fetvası veren, İngilizlerin himayesindeki son şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi adlı vatan haininin yanındaki Yozgatlı müderris İhsan Efendinin oğludur.
Bir insanın düşünce dünyasını belirleyen temeller aile çevresi, sosyal çevresi ve
eğitim sürecidir. 1943 yılında Kahire’de doğan, Mısır vatandaşı olarak, Mısır’da yetişen, siyasal İslam’ın üretim merkezi El Ezher Üniversitesi’nde görev yapan ve
hangi tarihte Türk vatandaşlığına girdiği belli olmayan bu çatı adayı, 1970’te
Türkiye’ye gelerek, İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın kurucu üyesi olarak,
günümüzdeki birçok şeriat yanlısıyla birlikte çalışmıştır. 1974’te Ankara Üniversitesi
Fen Fakültesi’nde organik kimya doktorası yapmış, 1975-77 arasında İngiltere Exeter Üniversitesi’nde doktora sonrası çalışmalarda bulunmuştur. 1978’de Ankara Üniversitesi’nde ‘Kimya Doçenti’ olmuş, 1984’te ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden hangi çalışmasıyla, nasıl kazandığı bilinmeyen bir ‘Kültür ve Bilim Tarihi Profesörü’ sanı almıştır. Bir akademisyenin doktora tezini, kendi makalesinde kullanarak bilimsel yolsuzluk (intihal) yaptığı da bilinmektedir.

AKP iktidarı tarafından desteklenerek İslam Konferansı Örgütü’ne Genel Sekreter olması için yoğun çaba gösterilen bu çatı adayı, örgütün genel sekreteriyken
‘İslam Ordusu’ kurulmasını istemişti. İKÖ, İslam dinini temel alan siyasi bir örgütlenmedir ve bu yüzden laik Türkiye Cumhuriyeti bu örgütün üyesi değildir.

  • Anayasamızın ilk üç maddesine aykırı olan şeriatçı bir örgütün
    has adamını, devletin başına aday olarak göstermek, akıl tutulmasıdır.

“Devrimler adına geleneklerimizi, demokrasi adına kanunlarımızı inkar ettik.” diyerek, Cumhuriyet’in Osmanlı’yla bağlarını kopardığından yakınan bu çatı adayı,
Haber Türk Televizyonu’ndaki Teke Tek programında; “Ortadoğu’da son 20 yıldaki
en büyük lider Tayyip Erdoğan’dır.” demişti. Yeryüzünde emperyalizme ilk kez yenilgi tattıran büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü, Napolyon Bonapart ve
George Washington ile kıyaslayacak kadar bilinçsiz
olan bu çatı adayın, Atatürk’ten söz ederken “mesele” dediği de unutulmayacaktır.

Bu çatı adayı özellikle sol görüşlü yurttaşlara benimsetmek için, Nazım Hikmet’in şiirlerini Arapça’ya çevirmesi gündeme getirilmiştir. Barış ve özgürlük şiirleri yazan dünya şairi Nazım Hikmet’in şiirlerini Arap toplumları anlayabilselerdi, bugün iç çatışmalardan kurtulur ve emperyalizmin kucağına oturmazlardı. Nedense bu çatı adayının, Madımak katliamından (AS: 2 Temmuz 1993) sonra “Allah’a şirk koşanları ateşle imtihan ederler.” demesi gündeme getirilmemektedir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde tarz olarak terbiyeli ancak AKP ile aynı ideolojiden gelme bir çatı adayla seçime katılmak topluma güven vermediği gibi,
CHP’ye yakışmamaktadır.

  • Tayyip Erdoğan ile Ekmeleddin İhsanoğlu’nun farkı yoktur,
    her ikisi de aynı yolun yolcularıdır.
  • Emperyalizm; denetimden çıkan ve iyice yıpranan BOP’un eşbaşkanı
    Tayyip Erdoğan yerine, başka biriyle Sevr projesine devam etmek istemektedir.
  • Ekmeleddin İhsanoğlu’na da oy verseniz oyunuz emperyalizmin hizmetine ve ülkenin bölünmesine gidecek,
  • Tayyip Erdoğan’a da oy verseniz oyunuz emperyalizmin hizmetine ve ülkenin bölünmesine gidecektir. 

Günlerdir medyada ve kamuoyunda yaratılan algı ile küresel güçlerin temsilcisi Ekmeleddin İhsanoğlu için el birliğiyle yoğun kampanya yapılmaktadır.

“Ekmeleddin’e oy verirseniz, Tayyip’ten kurtuluruz.” söylemiyle yapılan içi boş propaganda, topluma şirin gözükmektedir. Halbuki biri Tayyip’in kendisi, diğeri ise kopyasıdır. Erdoğan’ı öven çatı adayın, hiç AKP politikalarını eleştirdiğini duyan var mı? Tayyip, iyice bitmiş, sıfıra yaklaşmıştır. Zaten mevcut anayasa ile yapacağı cumhurbaşkanlığı görevi, başbakanlıktaki gibi fazla yetkisi olmayacağı için,
süreç farklı olacaktır.

Siyasal İslamcı biri, şimdi zaten Çankaya’da noterlik yapmaktadır. AKP’nin aday göstereceği Tayyip Erdoğan da siyasal İslamcıdır. Şimdi üçüncü bir siyasal İslamcıyı CHP ve MHP çatı adayı olarak göstermektedirler. Yani demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Atatürk’ün cumhuriyetine veda edilecektir.
Bunun taşeronluğuna da yeni CHP soyundurulmuştur.

  • Toplumu kırk katır mı, kırk satır mı ikileminden kurtarmak için, muhalefet milletvekillerine büyük görev ve sorumluluk düşmektedir.

Genel başkanların dayatmalarına kulak asmadan, yeniden seçilmemeyi göze alarak, ülkemizin bağımsızlığı için yurtsever bir adaya imza vermek zorundadırlar.
CHP milletvekillerine, genel başkan tarafından bu çatı adaya imza vermeleri için
baskı yapılmaktadır. İmza veren milletvekilleri TESEV’in Sorospularının, biat kültürünün ve vatan haini Seyit Rıza’nın (AS: Bu nitelemeyi paylaşmıyoruz..) müritleri olarak, güven kaybına uğrayacakları gibi, emperyalizme teslim olduklarını da kanıtlayacaklardır. İmza vermeyerek dik duran milletvekilleri ise, Mustafa Kemal Atatürk’ün özgür düşünen askerleri ve yurttaşları olduklarını kanıtlayarak, güvenirliklerini arttıracaklardır.

  • Ülkemize dayatılan emperyalizmin tezgahından geçmiş bu iki adaya,
    toplum mahkum edilemez.

Bu büyük emperyalist oyuna karşı ulusal-yurtsever bir aday çıkarmak gereği vardır. Atatürk’ün cumhuriyetinin geleceği için, henüz vakit varken vatansever bir adayın
halkın önüne çıkarılmasını sağlamak ve bu tuzağı bozmak gerekmektedir.

İlk Kurşun Gazetesi, 23 Haziran 2014

ÇATI Adayı konusunda Prof. Dr. Süheyl BATUM’un değerlendirmesi


ÇATI Adayı konusunda Prof. Dr. Süheyl BATUM’un değerlendirmesi

Değerli Dostlar,

Cumhurbaşkanı ÇATI Adayı konusunda Prof. Dr. Süheyl BATUM’un “OdaTV” de
yer alan değerlendirmesini aynen sizlerle paylaşmakta yarar gördüm.
Selam ve saygılarımla.

Algan HACALOĞLU (22/06/2014)

****

Ekmeleddin İHSANOĞLU‘nun CHP tarafından “çatı aday” olarak gösterilmesi konusundaki itirazımın nedenlerini derli toplu ve son kez sizlerle paylaşmak için
yazma gereğini duydum. Başka kaynaklardan okumak zorunda kalmayın diye.
(Prof. Dr. Süheyl BATUM)

Bunun çok yararı da olacak.

Çünkü 10-15 yıldır alıştığımız “algı yaratma yöntemi ile kandırma” çabaları
yine aynı şekilde başladı.

Farklı gibi görünen aktörler, farklı televizyonlar, farklı gazeteciler, farklı yazarlar,
(üstelik bazıları da sizlerden görünenler) aynı hedefe kilitlendiler; Saçma sapan,
yalan yanlış bir sürü bilgi ve sözüm ona aptalca analizlerle, kafaları karıştırma
ve sizleri ikna (!) etme hedefine.

OYUNUN İÇİNDE OLDUKLARI İÇİN YALAN SÖYLÜYORLAR

SORU 1) “Tek başına CHP’nin adayı nasıl seçim kazanacak?” diye soranlar var.
“Bu nedenle ortak aday çıkarılması neden yanlış olsun?” diyorlar?

Bu soruyu soran iyi niyetliler dışında, çoğunun yanıtı bildiğine,
ama “oyunun içinde oldukları” için yalan söyleme yolunu seçtiklerine eminim.

Çünkü tabii ki ortak aday seçilebilirdi. Hatta seçilmeliydi de.

Ama insaf edin CHP- MHP ve diğer partilerin üzerinde anlaşabilecekleri tek aday

  • siyasal İslamcı, Rabıtacı, siyasal İslam’ın parasal kaynaklarını sağlayan vakıfların yöneticisinden başkası olmaz mıydı? Olamaz mıydı?

Olamazdı diye iddia edenler, bunun nedenini açıkça açıklamadan,
ikna olmamız mümkün değildir.

Hatta daha aday belirlenmeden önce de ileri sürdüm. Neden Mehmet Haberal olmasın? Akademik kariyer ise, akademik kariyer. Dünyaca ün kazanmak ise,
o da var. Uluslararası saygınlık ise, o da var. Her kesimden oy alabilecekse, alır.
Ama sakın bir tek şeyi eksik demesinler; uluslararası oyunun, projenin içinde değil.

Neden Murat Başesgioğlu olamazdı, neden İlhan Kesici olamazdı ?
Neden Sami Selçuk olamazdı?

Bir anlatsınlar görelim, duyalım bakalım !

UĞUR MUMCU’NUN, SONER YALÇIN’IN, YILMAZ ÖZDİL’İN YAZDIKLARI
GERÇEK DIŞI OLSUN

SORU 2) İhsanoğlu’na karşı çıkanlar, O’nu tanımıyormuş, tanıyınca çok seveceklermiş. Bunu ileri sürenler de var.

Bunu da cok ciddi bulmuyorum. Önemli olan sevip, sevmemek değil,
kendimize damat ya da baba aramıyoruz. T.C.’ne cumhurbaşkanı seçiyoruz.

Yeter ki, Uğur Mumcu’nun yazdığı Vakıfların içinde yer aldığı yalan olsun.
Bize onu söylesinler yeter.

Yeter ki Türkiye’de 1980’ler sonrası CIA desteği ve parası ile, Siyasal İslam üzerinden Türkiye’yi teslim alan şeriatçı oluşumlara gerekli finansı sağlayan Vakıfların yöneticisi olduğu yalan olsun.

Yeter ki Uğur Mumcu’nun, Soner Yalçın’ın, Yılmaz Özdil’in ve diğerlerinin tüm yazdıkları gerçek dışı olsun.

Bunlar bize yeter!

Yoksa oyunun bir parçası olarak, hemen bazı gazetelerde verdigi, düzmece Atatürk sevgisi demeçlerine ne gerek var. (zaten zorlama olduğu da, ikna oyunun bir parçası olduğu da çok açık anlaşılıyor, o da ayıp, kişiliğine, akademik kariyerine yazık)

BUNLARIN SAHTEKARLIKLARINI HERKES GÖRDÜ

SORU 3) İhsanoğlu’na karşı çıkanların Baykal’cılar, Ulusalcılar, olduğu,
onlar dışında herkesin memnun olduğu söyleniyor. Bunu yazan, iddia edenler var.

Tabii ki, algı yaratarak kandırma yöntemini uygulayan gazeteci, yazar, sözde aydınlara, siyasetçilere bir şey söylemeye gerek yok.

Türkiye’nin son 15 yılını izleyen herkes, bunların yöntemlerini ve söylediklerini, sahtekarlıklarını gördü. Ünlü (!) anchorman’lerden tutun, CIA ajanı gazetecilere kadar, RTE’nin uçağında gezdirdiği, midesinden bağladığı gazeteci, akademisyen, yazarlardan tutun, bunlara heves eden yeni yetmelere kadar,
bunların ne olduğu belli, açıkta.

Ama bunlara inananlar da olabilir. Tek şey söyleyeyim. Kesinlikle doğru değil.
Bunu söyleyenler, şu anda baskı altında olan milletvekillerine ya da yöneticilere
değil de, örgütlere, seçmenlere yani “aile üyelerine” bir sorsunlar bakalım.

Aldıkları yanıtı sonra konuşuruz.

PROJELERİ BOZULMASIN DİYE CHP’YE ETKİ YAPTILAR

SORU 4) Mansur Yavaş’a neden bir şey söylemediniz diyenler var.

Bu soruyu soranların da, iyi niyetli birkaçı dışında, yanıtı bildiğine ama
“oyunun içinde oldukları” için yalan söyleme yolunu seçtiklerine eminim.

Çünkü hiçbir gün, Cumhurbaşkanı mutlaka CHP milletvekillerinden biri olsun
düşüncesi içinde olmadım. Üstelik bunu açık açık da söyledim.

Hatta Yalova ve Mahmudiye seçimlerinden sonra açıkça yazdım.

Görüntü çok açıktı. Mahmudiye ve Yalova seçimleri çok açık göstermişti ki,
AKP seçmeninden (hele bu dönemde) oy almak çok zordu. Yapılması gereken,
CHP-MHP-DP -İP ve diğer partilerin bir aday üzerinde anlaşması idi.

Bu sayede tekrarlanan Yalova seçiminde de, Mahmudiye’de de,
AKP aynı oyu almasına karşın kazandık. Yapılması gereken yine aynı şeydi.

Ama bunun için birçok aday çıkabilecek iken, aynı RTE çizgisinde olan bir
Siyasal İslamcının gösterilmesi zorunlu muydu? Neden zorunluydu?

Ve açıkça söylüyorum, doğru bir adayda birleşilmesi durumunda başarı şansı da
çok yüksekti.

Zaten inanıyorum ki, “birileri” bu gerçeği gördükleri için, oyun bozulmasın,
her durumda siyasal İslam projesi sekteye uğramasın diye, CHP’ye de etki edip, Sayın İhsanoğlu’nu aday gösterttiler. Hem de dikkat edin MHP’ye bile değil, CHP’ye.

BU SORU YANLIŞ

SORU 5) Yanıtlanması gereken son soru da şu; birileri “Ne var, önemli olan
RTE’ye karşı mücadele etmek, O mu kazansın?” diye soruyorlar.

Bu soru da yanlış. Maalesef inandığını söyleyen dürüst gazeteciler de,
partililer de, Cumhuriyet yanlıları da olabiliyor.

Oysa gerçek şu; Türkiye Cumhuriyeti, özellikle bu bölgede o zamana kadar olmayan, pırıl pırıl parlayan bir model yaratmıştır. “Demokratik, laik, sosyal, bağımsız bir Cumhuriyet” modeli.

Ve yıllarca bazıları, bu modelin karşısına farklı bir model çıkarmaya çalıştılar.

– “Yeşil kuşak” projesinden başlayarak,
– siyasal islam projesi,
– mikro milliyetçilikler projesi,
– hatta Arap Baharı ve
– BOP projeleri de,

bizim “demokratik, laik projemizin” karşısına çıkarılan projelerdir.

Bu projelerin tümü uygulandıkları ülkelerde, CIA desteği ile de inanılmaz değişikliklere yol açtı.

Örneğin Hüsnü Mübarek, Mısır’da 2005 yılında oyların yüzde 88,6 sini aldı. Sonra tam tersini Mursi aldı. Daha sonra da onu idama mahkum eden Sisi yüzde 99 aldı.

Yine örneğin Gürcistan’da devrim sonrasında, halk, sözüm ona Şevardnadze’yi bile istemeyip, hiç tanımadıkları, ABD’de avukatlık yapan Saakaşvili’yi işbaşına getirmek (!) istedi (!)

Yine örneğin Libya’da, halk, Kaddafi’yi linç edip, yerine hiç tanımadığı,
40 yıldır ABD’de yaşayan Abdurrahim El Keib’i getirmek istedi (!)

Ne tesadüf (!) değil mi? Size tanıdık geldi mi dersiniz?

Ama bu projeleri yapan “laboratuvarların yöneticileri” ya da CIA,
Türkiye’de ise, hep şaşırdılar.

Baktılar ne olursa olsun,
“Atatürk ve Cumhuriyet projesinden” vazgeçmeyen bir kitle var.
Evet %20 olabilir, %25 ya da 30 olabilir. Ama hiç vazgeçmiyor.

Evet bu kitle, iktidar olamıyor. Ama en azından 1 Mart tezkeresini geçirtmiyor.
Suriye’ye müdahaleyi engelliyor. Öcalan’ın “Türkler, Kürtler, Araplar, bizi birbirimize bağlayan tek bağ İslam birliğidir, ulus devlet yerine İslam birliğine dayalı bir yeni devlet kuralım..” söylemini reddediyor. Bir daha ağzına almasına bile engel oluyor.

Bu kitle, bu %20, 25, 30 hiç korkmuyor ve geri adım atmıyor da! “Al senin o ılımlı İslam projeni, BOP projeni, Cumhurbaşkanı uçaklarını, kömürlerini, makarnalarını, başına çal, bana demokratik, laik, bağımsız Cumhuriyet modeli yeter!” diyor.

İşte önemli olan CHP ve MHP ve diğer partilerin bu “demokratik, laik Cumhuriyet modelini” temel alan bir kişiyi ortak aday göstermeleri idi.

Yani RTE’nin de içinde olduğu siyasal İslam görüntülü küresel sermaye modeline karşı “Atatürk Cumhuriyeti” modeline sahip çıkan birini aday göstermeleri.

Ve böylece başarı şansı da çok yüksekti. 1 Haziran seçimleri bunu açıkça göstermişti. O kadar güçlü olduğu iddia edilen RTE, üstelik partisi iktidarda iken, yerel yöneticiler genel olarak iktidara bağlı iken, Yalova ve Mahmudiye’de, Çorum’da kaybetmişti.

Nitekim Atatürk ve arkadaşları da, bu Cumhuriyet modelini kurarken, devrim yasalarını yaparken, birilerinin “biz yapamayız, gelin Amerikan ya da İngiliz mandasını
kabul edelim, gelin biz halife olup, halifeliği devam ettirelim” taleplerini görmezden gelmişlerdi, itibar etmemişlerdi.

Ama bugün ne yapılıyor? Biz normal birini seçtiremeyiz, gelin başka bir siyasal islamcıyı aday gösterelim, bari onunla vuralım” deniyor.

Yani Atatürk’ün partisi, Atatürk’ün yapmadığını yapıyor. Yani bir anlamda “bırakın cumhuriyeti, ilk önce halifeyi biz seçelim, sonra işimize bakarız, Cumhuriyeti o zaman kurarız” demiş oluyor.

Aynen böyle denmiş oluyor.

İşte bu nedenlerle bu projeye de, uygulanmasına da, adayına da karşıyım.
Ve Cumhuriyetçilerin, Cumhuriyete gönül vermiş insanların,
CHP’lilerin de büyük çoğunluğu eminim ki karşılar.

Şimdi tüm dostlarıma, bu sorulara ve verdiğim yanıtlara bir de bu gözden bakmalarını rica ediyorum. Yeter ki, “malum koronun” algı yaratma ve kandırma yöntemlerine kapılmasınlar. Aldanmasınlar.

Çünkü göreceksiniz, Balyoz davasında olduğu gibi, mutlaka kazanacağız.
Belki yarın, belki yarından da yakın…

Prof. Dr. Süheyl BATUM
Odatv.com

Bugün Soma’da Madenci Mitingi’ndeyiz


Bugün Soma’da Madenci Mitingi’ndeyiz

portresi

Dr. SERHAN BOLLUK
AYDINLIK
, 22.4.16

Maden-İş sendikamızın düzenlediği “Kamulaştırma” mitingi bugün Soma’da yapılıyor. Türk-İş Konfederasyonu da Başkanlar Kurulu kararıyla mitingi destekliyor.

İş güvenliği ve sağlığı madencinin büyük sorunu. Ancak şimdi daha büyüğü
130 bin nüfuslu ilçenin üstüne çöküyor: İşsizlik. Katliamın yaşandığı Karanlıkdere (Eynez), Işıklar ve Atabacası ocakları halen kapalı. Üretim yapılmıyor.
Ne zaman başlayacağını bilen de yok. Bu üç ocak 6 bin işçi demek.
Soma havzasındaki madencilerin yarısı.

PAROLA: KAMULAŞTIRMA
İŞARETİ: BARET

Büyük çözüm işte bu koşullarda parlıyor. Madenciden doğan sihirli sözcüğü,
esnafından aydınına, ziraatçısından kamyoncusuna her Somalı benimsemiş.

Yalnız Soma mı? İşsizliğe çözüm arıyorsanız, metropoller dahil Türkiye’nin irili ufaklı
her il ve ilçesi için onu ilk maddeye yazmak zorundasınız.

Maden-İş’in açıklamasında söylendiği gibi:

“İçinde kamulaştırma barındırmayan her çözüm fasa fisodur.”

MAKARNA SÖKMEZ

Havalide devletçiliğe karşı çıkan da var. Mülki amirler!
Sadece onlar ısrarlı biçimde “Devletçilikle olmaz” diyorlar.

Tuhaf gelmesin. Tayyip-Gül’lerin devlete soktuğu makarna virüsünün etkisidir. Görmüyorlar, o virüs ocaktaki yangında kavruldu gitti.

Üretim mi istiyorsunuz? Soma’da tek çareniz var.
“Madenler kamuya!” diyeceksiniz. Özelleştirme artık üretim düşmanlığıdır.

‘SON, DUR, HAYIR’ BİTTİ

ŞİMDİ ÇÖZÜM GÖSTERİLECEK

Tayyip-Gül’lerle mücadeleyi “Yapamazsın, edemezsin” demekten ibaret gören “muhalefet” kafası da maden labirentlerinde kaybolup gidiyor.

Oysa AKP iktidarı çaresiz. Devlet yönetimini üretmemeye göre kurgulamış.
Terse çevirmek ne kelime. Kendisi de gelmiş o en haksız kazancın tam üstüne oturmuş. Toplumsa üretmek hevesinde. İşte bu çelişmeyi çözecek kuvvetin
ayak seslerini bugünkü mitingde duyacaksınız.
Madenci, “Özelleştirmeye Hayır” demekle yetinmiyor, “Kamulaştırma” diyor.

Görülecektir, Soma-Yatağan’dan çıkan çözüm programı,
yakın zamanda bütün ülkeyi sarıp sarmalar.

YENİDEN KAMUCULUK ÇAĞI

12 Eylül Amerikancı darbesiyle başlayan bir devrin sonuna geldik.
Cumhuriyet yıkıcısı Özal’lar, Çiller’ler, Tayyip-Gül’ler bunun için iktidara oturtuldular.
24 Ocak (AS:1980) kararları, küresel saldırının en önemli ayağını,
özelleştirme denen belayı uygulamak için alındı.

Soma faciası hem bir son oldu hem de başlangıç.

Kamuculuk çağı kömür yüzlü madencinin elleriyle açılıyor. Ne güzel değil mi?

ŞEMSİ DENİZER DİLLERDE

Sendikacılar, yeniden Şemsi Denizer’i hatırlıyor. Dillerde o var.

İşçi Partisi’ne üye olan pırıl pırıl işçi önderlerini gördükçe kıvanıyoruz.
Umudumuz artıyor.

301 şehidin listesine bakıyoruz. Ali’ler, Davut’lar, Fazıl’lar… Ne çok Mehmet var.
Hepsi Mehmetçik. Madenci Mehmetçikler.

Şehitlerimiz, en büyük kuvvetimiz hemen arkamızda duruyor. Elleri omuzlarımızda.
Nihai çözüme varana kadar da oradan ayrılmayacaklar.

DOĞU PERİNÇEK‘in notu : Bu gün saat 15.00’te Silivri Nöbet Çadırı‘ndayız. Ergenekon ve Balyoz tutsağı dostlarımızla buluşuyoruz.

ÖLÜMÜNÜN 4. YILINDA İLHAN SELÇUK ve AYDINLANMA

K O N F E R A N S I M I Z A   Ç A Ğ R I …

Aydınlanma Bilgesi” İlhan SELÇUK’a…

portresi

ÖLÜMÜNÜN 4. YILINDA İLHAN SELÇUK ve AYDINLANMA

A. Salt_k cumartesi konferansı_Page_1

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği,
geleneksel Cumartesi Konferanslarını sürdürüyor.
Yılın son konferansı için Dernek yönetimi bizi görevlendirdi.

Gece ve gündüzün eşit olduğu bir sıcak Haziran gününde,
bundan 4 yıl önce, “Aydınlanma Bilgesi” sanı ile haklı bir ün kazanmış
Sn. İlhan SELÇUK’u yitirmiştik..

Olasıdır ki, 83 yaşında sabahın köründe evine baskın yapılarak aranması
ve utanç verici – hukukun yüz karası Ergenekon tertibinde sanık yapılması
kendisine çok ağır gelmişti.
Belki de birkaç yıl” daha yaşayacak ve Cumhuriyet’teki PNCERE’sinden yayımladığı
çoook değerli AYDINLANMA yazılarını sürdürecekti..
Bu kuşku bile uygar, demokratik, aydınlanmış bir toplum için zûldür!
Bu rezil “komplo”, 2013’ün son ayı içinde bizzat Başbakan R.T. Erdoğan tarafından da itiraf edildi ancak gidenler geri gelmiyor..

O’na çoook derinden borçluyuz.. Yerinin doldurulması çooooook zor çok.

Biz O’nu yapıtlarıyla anacak ve bize vermek istediklerini irdeleyeceğiz.
Sanırız O da böyle anılmak isterdi..

Bir önemli anımsatma : Konf. 15:00’te başlayacak..
21 Haziran 2014, Cumartesi günü..
(Bizim o gün 14:00 – 14:45 arasında Üniversitede resmi görevli dersimiz nedeniyle..)

Şimdiden siz katılımcılara ve Dernek Yönetimine, emekçilerine ilginize teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile.
21 Haziran 2014, Cumartesi, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

HAKKA YÜRÜYÜŞÜNÜN 4. YILINDA İLHAN SELÇUK


HAKKA YÜRÜYÜŞÜNÜN 4. YILINDA İLHAN SELÇUK

AYDINLANMANIN ÇELEBİ BİLGESİNE BU DÜNYADAN SELAM OLSUN!

Dostlar,

4 yıl önce bu gün, 21 Haziran 2010’da, ülkemizin yetiştirdiği seçkin aydınlardan
Sayın İlhan SELÇUK‘u yitirmiştik.

Bu gün O’nu, bize bıraktığı çok değerli düşünsel kalıtı üzerinden bir konferansla anacağız. Bu konferansın duyurusu sitemizin girişinde (manşette) ve günün
ilk dosyasında görülebilir.

Ulusal Eğitim Derneği düzenliyor ve saat 15:00’te biz sunmaya çalışacağız.
(Necatibey Cd. 13/13, Sıhhiye – Ankara)

2 yıl önce bu gün, Sayın Selçuk ile ilgili olarak yazdıklarımızı sizinle paylaşmak isteriz.
(Sn. Emre Kongar‘ın yazısından esinlenerek..)

pdf olarak aşağıda, lütfen tıklar mısınız ??

Olumunun_2._yilinda_Ilhan_Selcuk

Sevgi ve saygı ile.
21.06.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltk@gmail.com

NÜSED’den ULUSLARARASI KONFERANS : NÜKLEER SİLAHLARIN YASAKLANMASININ İNSANİ ZORUNLULUK BOYUTU


ATO_logosu

 

 

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz (önceki 2. Başkan) NÜSED (Nükleer Tehlikeye Karşı
Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği) uluslararası bir konferans düzenliyor
Ankara Tabip Odası ile (yine üyesi olduğumuz) birlikte.. 

Ankara’da, 21 – 22 Haziran 2014 günlerinde ve Kızılay’da Alba Otel’de..

Program aşağıda..

Dünya Türkiye gündemine kilitli değil..
İlgi ve bilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile.
20 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=====================================================

NÜSED’den ULUSLARARASI KONFERANS :
NÜKLEER SİLAHLARIN YASAKLANMASININ İNSANİ ZORUNLULUK BOYUTU

Değerli Meslektaşımız,

Kara mayını, misket bombası ve nükleer test mağdurları ‘nükleer silahlar yasaklansın demek için uzmanlar Türkiye’ye geliyor.

ICAN (Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Kampanya) tarafından 21 – 22 Haziran 2014’te Ankara’da düzenlenecek

‘Nükleer silahların yasaklanmasının insani zorunluluk boyutu’ başlıklı konferansa

Orta Doğu, Doğu Avrupa ve Kafkasya’dan toplam 20 ülkede yaklaşık 40 sivil toplum kuruluşu temsilcisi, uzman ve nükleer karşıtı aktivistler katılacak.
Konferansta özellikle mevcut ve olası çatışmaların giderek arttığı günümüzde
nükleer silahların bilerek ya da kaza ile kullanılması durumunda insanlık ve gezegen için oluşturacağı olası tehlikelere ve sonuçlara dikkat çekilecek ve tüm dünyaya
bu konuda harekete geçilmesi için çağrıda bulunulacak.

Konferans herkesin katılımına açık olup ücretsizdir.
Konferans boyunca simultane (AS: eşzamanlı) tercüme (çeviri) yapılacaktır.
Aşağıda etkinlik programını inceleyebilirsiniz.

Saygılarımızla.

Ankara Tabip Odası

ULUSLARARASI KONFERANS:
NÜKLEER SİLAHLARIN YASAKLANMASININ İNSANİ ZORUNLULUK BOYUTU

ANKARA, 21-22 HAZİRAN 2014 [1]
Alba Ankara Otel, Yüksel Caddesi No:19Kızılay / Ankara
Tel : 00 90 312 419 10 20

21 HAZİRAN 2014 

Toplantıda İngilizce-Türkçe eşzamanlı çevir yapılacaktır.

12:30–14.00 Nükleer Silahların Yasaklanmasının İnsani Zorunluluk Boyutu

ModeratörDr. Özen Aşut  IPPNW Türkiye 

Nükleer silahların sağlık üzerindeki etkisi
Dr. Ahmed Saada– IPPNW Mısır

Nükleer silahların çevre üzerindeki etkisi
Hilal Atıcı– Greenpeace Türkiye

Evrupa – Akdeniz bölgesinde kitle imha silahları
Dr. Aytug Atıcı – CHP Milletvekili

Nükleer silahların yasaklanmasına sivil toplumun katkısı
Ms. Arife Köse- ICAN Türkiye

Çözümsüzlüğü aşmak – nükleer silahsızlanmaya yeni yaklaşımlar-
Mr. Richard Lennane,
– Uzman– Biyolojik Silahlar Anlaşması’nın Uygulanmasına Destek Birimi eski başkanı

14:00 – 15:00: Varlığı Kabul Edilemez Silahlara Daha Fazla Kurban Vermek İstemiyoruz!

Kara mayını ve misket bombaları kampanyalarından dersler
– 
Ms. Jelena Vicentic, Assistance Advocacy Access

Fransa’nın yaptığı nükleer denemelerin sonuçları
Prof. Smail Debeche Cezayir Üniversitesi

Kabul edilemez silahların kurbanlarından konuşmalar:
Mr Branislav Kapetanović: Misket Bombası Koalisyonu Sözcüsü
Mr. Karipbek Kuyukov– Atom Projesi Elçisi- Kazakistan

Kahve arası

15:20-17:00 Nükleer Silahsızlanma Tartışmalarında Bir Sonraki Adım
Chair: Yard. Doç. Selin Bölme

  • Ms. Martha Barcena Coqui – Meksika Büyükelçisi
  • Ms. Sabine Kroissenbrunner – Avusturya Büyükelçisi Yardımcısı
  • Ms. Susi Snyder – Pax /ICAN
  • Dr. Derman Boztok – IPPNW Türkiye

17:00 Kokteyl

İŞ CİNAYETLERİNE KURBAN VERDİĞİMİZ ONBİNLERCE EMEKÇİ ADINA BİR PULSUZ DİLEKÇE ve REÇETE


22 Haziran 2014 Pazar,

S O M A   M İ T İ N G İ N E  Ç A Ğ R I...

******************

13 Mayıs 2014.. SOMA KURBANLARINI UNUTMAYALIM…

İŞ CİNAYETLERİNE TÜRKİYE’de KURBAN VERDİĞİMİZ
ONBİNLERCE EMEKÇİ ADINA BİR PULSUZ DİLEKÇE ve REÇETE

SOMA_icimiz_komur_karasi_13.5.2014

ÇOK RİSKLİ YERALTI MADEN OCAKLARI BAŞTA OLMAK ÜZERE,
ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ ILO’nun BELİRLEDİĞİ
ENAZ SAĞLIK-GÜVENLİK KOŞULLARINA UYMAYAN İŞYERLERİ
HIZLA BELİRLENEREK, STANDARTLARA UYANA DEK İVEDİLİKLE KAPATILSIN!
BURALARDA ÇALIŞAN EMEKÇİLERİN İŞ GÜVENCESİ MUTLAKA SAĞLANSIN.

TÜRKİYE ARTIK YENİ İŞ CİNAYETLERİNE SAHNE OLMASIN.
BU KAZALAR KADER – FITRAT DEĞİL DÜPEDÜZ EMEKÇİ KATLİAMIDIR.
TOPLU CİNAYETİ SERMAYE ADINA ÖRTMEK İÇİN DİNCİ SÖMÜRÜ YAPMAK KAHREDİCİDİR; BU SİYASETÇİLER LANETLENMELİDİR, LANETLİDİRLER!
BİLİMSEL OLARAK İŞ KAZALARININ %98’i ÖNLENEBİLİR.
KÜRESEL KAPİTALİZM ARTIK EMEKÇİLERDEN “KAN ve CAN VERGİSİ” ALMASIN!
EMEKÇİLER DE YAŞASIN; ÇOCUKLARINI BÜYÜTEBİLSİN ve YAŞLANABİLSİNLER

SAĞLIKLI – GÜVENLİ – ONURLU – SENDİKALI İSTİHDAM İNSAN HAKKIDIR!

ÖZERK BİR TÜRKİYE İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ KURUMU KURULSUN..
ÇALIŞMA ORTAMLARININ ENAZ STANDARTLARI, DENETİMİ, YAPTIRIMLARI..
BU ÖZERK-DEMOKRATİK-KATILIMCI KURUMA BAĞLANSIN.
ABD’de, AB’de, Japonya’da.. pek çok uygar ülkede (NIOSH, OSHA) örnekleri var..

İŞ CİNAYETLERİNİN ADLİ-İDARİ CEZA YAPTIRIMLARI AĞIRLAŞTIRILSIN..
BAŞTA SİYASETÇİLER, TÜM SORUMLULAR MUTLAKA HESAP VERSİN.

TÜRKİYE ve DÜNYA İŞVERENLERİ, ARTIK BU UTANÇ VERİCİ DURUMDAN KURTULSUN; MERKEZE ENÇOK KAZANÇ DEĞİL EMEĞE SAYGI KONSUN.
İNSAN OLMANIN BAŞ KOŞULUNUN EMEKÇİYE SAYGI OLDUĞU UNUTULMASIN!
SAĞLIKLI – GÜVENLİ – ONURLU BİR İSTİHDAM İLE DE SERMAYE KAZANABİLİR VE EMEKÇİLERLE – YAŞAMLA TOPLUMSAL BARIŞ BU UZLAŞMAYA BAĞLIDIR.

KüreselleşTİRme = YENİ EMPERYALİZM
 ARTIK DURDURULSUN;
ÖZELLEŞTİRME – TAŞERONLUK – SENDİKASIZLAŞTIRMA SON BULSUN!
BU AMAÇLA;
DÜNYANIN BÜTÜN EZİLEN – SÖMÜRÜLEN EMEKÇİLERİ BİRLEŞSİN;
D İ R E N İ Ş    K Ü R E S E L L E Ş T İ R İ L S İ N !

İş Cinayetlerine her yıl kurban verdiğimiz 2+ milyon emekçi adına
Tüm Dünyalılara  kısa bir pulsuz dilekçemiz ve de reçetemizdir;
hükümsüz kalmasın, şifa versin  dileriz.

SOMA_da_toplu_mezarlar_15.5.14

Sevgi, saygı ve derin ACI ile.
21 Mayıs 2014, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
İşçi Sağlığı – İş Güvenliği ve Meslek Hastalıkları Kıdemli Öğretim Üyesi
Eski Yeraltı Maden İşletmesi (vd.) İşyeri Hekimi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun Bayrak İndirilmesi – Musul Rehineleri ve Güncel Hakkkında Değerlendirmesi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun
Bayrak İndirilmesi – Musul Rehineleri ve Güncel Hakkında Değerlendirmesi

Dostlar,

TBB (Türkiye Barolar Birliği) Başkanı ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
önceki dekanlarından Sn. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu‘nun birkaç gün önce (14.6.14) ODATV’de yayımlanan kapsamlı bir demeci oldu..

2 tema Diyarbakır’da bayrağımızın indirilmesi ve
Musul Konsolosluğumuza baskın; çok sayıda rehin..

Ek olarak da genel bir değerlendirme ve çıkış önerileri.

Son derece yerinde, gerçekçi saptama ve öneriler içeriyor.
Dolu dolu 5 sayfa.. O yüzden pdf olarak vereceğiz..

Bizce yaygın olarak okunmalı ve okutulmalı..

Teşekkür ederiz ODATV’ye ve Sayın Prof. Feyzioğlu’na..

Sevgi ve saygı ile.
20 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================================

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun 
Bayrak İndirilmesi – Musul Rehineleri ve Güncel Hakkında Değerlendirmesi

portresi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
Ceza Hukuku Uzmanı

 

Şöyle giriyor Sn. Feyzioğlu kapsamlı değerlendirmesine :

  • Sözü dolandırmayacağım. Madde madde yazıyorum :

    BAYRAĞIMIZIN İNDİRİLMESİ

    1.  Tarih 9 Haziran 2014. Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı’nın kuzey nizamiyesindeki Türk Bayrağı, içeri giren bir gösterici tarafından gönderinden indirildi.

    2.  Bu eylem sonucunda, milli gururumuz yerle bir oldu; devletin hem içte hem dışarıda itibarı ağır şekilde zedelendi.

    3.  1 Mayıs’ta Taksim’i barışçıl gösteri hakkını kullanmak isteyen işçilerden ne pahasına olursa olsun korumaya (!) and içmiş Emniyet Teşkilatı, Hava Üssü’nün önünde toplanan kalabalığa karşı aynı kararlılığı göstermemeye kararlıydı anlaşılan.

    4.  Bir gösterici, tek başına Hava Üssü’nün yüksek güvenlikli olması gereken tel örgülerinden içeri atladı; dışarıda düşmanca sloganlar atan kalabalık sebebiyle teyakkuz halinde olması gereken nöbetçilere rağmen direğe tırmandı; bayrağı söktü; indi ve dışarı çıktı. Bayrağımız, dışarıda nefretle elden ele atıldı ve sonra kaybedildi! Türk Silahlı Kuvvetleri; en güvenlikli hava üssüne girilmesini, bayrak direğine tırmanılmasını, bayrağımızın indirilmesini ve üsten dışarı kaçırılmasını seyretti. Elbette bayrak direğine tırmanan provokatörü vurup öldürmekten söz etmiyorum. Hadi içeri girmesini önleyemediniz, direkten inerken direğin altında niçin beklemediniz ve yakalayıp savcılığa teslim etmediniz diye soruyorum. Anlaşılan o ki, asker sindirilmiş, ne yapacağını şaşırmış durumda…

    5.  “Bayrağı indirene müdahale edilseydi barış süreci zarar görürdü” diyenlere cevabım: Asıl Türk Bayrağı’na hakaret edilmesi, toplumsal barışa büyük zarar vermiştir. Bayrağımıza yapılan saldırı; huzura, barışa, birlikte yaşama iradesine yönelik bir saldırıdır. Çünkü bayrak; Devletin bağımsızlığını ve egemenliğini, birlik ve beraberliğini temsil eder. Egemenlik olmadan devlet olunamayacağına göre, bayraksız devlet de olmaz. Bayrak, görevi yurttaşına hizmet etmek olan devletin bağımsızlık ve egemenlik simgesi olduğu içindir ki, kutsalımızdır. Devlet, bağımsız ve egemen değilse, ülkede yaşayan insanların canları, malları, namusları silahlı çetelerin insafına terk edilir.

    …………………….
    …………………….

  • MUSUL KONSOLOSLUĞUMUZUN İŞGALİ

9.  Tarih 11 Haziran 2014. Türkiye’nin Musul Konsolosluğu; dünyanın en tehlikeli ve en radikal terör örgütü Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından işgal edildi. Bu terör örgütü; Irak, Suriye, Filistin ve Ürdün’ü kapsayan bir şeriat devlet kurmak istiyor. İşgal ettikleri bölgelerde vahabi-selefi olmayan Müslümanları, bilhassa Şiileri, Nusayrileri ve Alevileri acımasızca katlettikleri biliniyor. Örgütün bugüne kadar sergilediği acımasız davranış biçimi, Konsolosluk görevlilerimizin ve ailelerinin büyük tehlike altında olduğunu gösteriyor.

10. IŞİD, Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’nu işgal etmek suretiyle, bölgenin yeni oyuncusu olduğunu dünyaya ilan etmiştir.

11. Bu eylem sonucunda, Türkiye’nin dış itibarı da ağır şekilde zedelenmiş, caydırıcılık gücü sorgulanır hale gelmiştir.

……………………..
……………………..

Ve şöye bağlıyor Sn. Feyzioğlu :

  • PEKİ NE YAPMALI ???
  • Görmüyor musunuz? Sınırlarımızda devlet kurma aşamasına gelmiş ve Türkiye’yi düşman ilan etmiş radikal terör örgütleri; muhtemelen şehirlerimizin içlerinde onların militanları. Ne olduğu, kim olduğu bilinmeyen provokatörler.

    Bir yanda Türk – Kürt, öbür yanda Alevi-Sünni iç savaşı çıkarmak için her türlü provokasyon. Siyasetçilerin günlük menfaatler uğruna gerdiği ve birbirini düşman gibi görmeye başlayan gruplar, belki de kitleler. Yeterli neden değil mi?

    YAPABİLİR MİYİZ?

    Elbette yaparız. Biz neleri başardık. Bunu da başarırız. Başaracağız, yapacağız.

    Aklımız başımıza bazen geç geliyor ama başarmak için gerekli olan güce sahibiz.

    Aklımız da var yüreğimiz de. Her siyasal partiden, her dünya görüşünden, mezhepten, dinden, cinsiyetten, dilden, etnik kökenden milyonlarca yurtseverimiz de….

    Sesimi duyuyorsunuz değil mi?
    Bu oyunu bozmamız mümkün!

    Metin Feyzioğlu, Odatv.com, 14.6.2014

******************************

Metnin tümünü okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Diyarbakir’da_Bayrak_indirilmesi_Musulbaskini_hakkinda

 

 

SONER YALÇIN : Adayımı yazabilirim


Adayımı yazabilirim

portesi
SONER YALÇIN

SÖZCÜ, 17.6.14

 

Sanırım CHP-MHP anlaştı.
Adayları; Ekmeleddin İhsanoğlu.
O halde: Hiçbir politikacıyla paylaşmadığım Cumhurbaşkanı adayımı artık yazabilirim.

Yıl: 1987…
“Nasıl yani, sen solcu Oğuz Hoca‘yla mı çalışacaksın?”
Tereddüt etmeden “evet” dedi. Prof. Dr. Oğuz Oyan‘ın kapısını çaldı;
“Hocam doktora tezi çalışmamı sizinle yapmak istiyorum.” Ardından ekledi:
“Yalnız hocam ben solcu değilim; benim İslami bakış açılarım vardır.”
Prof. Dr. Oyan gülümsedi; “Sizinle çalışmaktan memnun olurum.” dedi.
Birlikte Osmanlı vergi tarihini çalışmaya başladılar.
Bir gün evde çalışırken…
“Hocam namaz kılacağım, dedim. Lavaboyu gösterdi. Abdest alıp çıktıktan sonra, ‘salona seccadeyi serdim, kıble doğrudur.’ dedi. Ben bunu kime anlattıysam, inanmadı. Oysa bizzat yaşadım. Ben namaz kılacağım dediğim zaman hiç yadırgamamıştır;
çok saygılı davranmıştır. Bunu, farklı düşüncelere yaşama biçimlerine gösterilen
bir saygı olarak algılıyorum. Bu özellikleri nedeniyle her zaman Oğuz Hoca’yı
saygıyla anmışımdır.”

Öğretmen Prof. Dr. Oğuz Oyan bugün CHP milletvekilidir.
Doktora öğrencisi ise, Abdüllatif Şener’dir!..
Yani:
“Çatı” yıllar önce üniversitede kuruldu.
Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, Yalçın Küçük, Özer Ozankaya‘nın öğrencisiydi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak Siyasal Bilgiler’den okul arkadaşıydı.
DSP Genel Başkanı Masum Türker ile aynı üniversitede yıllarca hocalık yaptı.
“Özgür Üniversite”den Fikret Başkaya, Türk Ocağı’ndan Orhan Türkdoğan
yakın dostları oldu.
Evet, “çatı” yıllar önce
Ankara’da, Bolu’da kuruldu.
Ve keza…

Ecevit’i haklı çıkardı

Yıl: 1991
Abdüllatif Şener ilk kez “çatı” sayesinde milletvekili oldu: RP-MHP-IDP ittifakı sonucu Sivas’tan dördüncü sıradan TBMM’ye girmeyi başardı.
O dönem…
DSP lideri Bülent Ecevit sağ kolu Hüsamettin Özkan ile
RP lideri Necmettin Erbakan‘ı TBMM’deki odasında ziyaret etti.
Erbakan’ın yanında Şevket Kazan ile Oğuzhan Asiltürk vardı.
Laf lafı açtı. Ecevit

“Sizin partinizde Abdüllatif Şener diye bir milletvekiliniz var, O’nu izliyorum.
Çok düzgün konuşuyor; O’nda bir yetenek var. Siyaset açısından umut vaat ediyor;
O’nu iyi takip edin.” dedi.

Ve sonraki yıllarda Abdüllatif Şener, siyasetin basamaklarını teker teker çıktı.
Grup Başkanvekili oldu.
Maliye Bakanı oldu.
Başbakan Yardımcısı oldu…
Ve gün geldi; hırsızlığa tahammül edemeyip kurucusu olduğu
AKP’nin kapısını vurup çıktı! İstese Karun kadar zengin olabilir ama yapmadı.
Çünkü…
TCDD’nin “yol çavuşu” Bedirhan Şener’in oğluydu…

  • “Babam çok dindar bir insandı. Helal ve harama çok önem verirdi. Başkasının malına el sürmeme, kesin nasihatlerinden biriydi. (…) Beş yaşındaydım.
    Tren istasyonunun vagonunda karpuzlar vardı. Tanımadığım büyük ağabeyler vagondan karpuz alıp bahçelerde yiyorlardı. Üç dört kişiydik, ‘biz de yapalım’ dedik. Tam o sırada karşımıza babam çıktı. ‘Latif ne yapıyorsunuz’ dedi.
    ‘Şu vagondan karpuz çıkaracağız’ dedim. 
    ‘Bak’ dedi, ‘o karpuzların sahibi var; başkasına ait olanı alırsanız bu hırsızlık olur. Siz oynamaya devam edin,
    ben size karpuz alırım’…”

Bu olaydan bir süre sonra Abdüllatif Şener babasını tren kazasında yitirdi.
Baba nasihatını unutmadı ve hırsızlığa ortak olmayı hep reddetti.
Hırsızlığı elinin tersiyle iten birini, Çankaya Köşkü’ne çıkarmak
Türkiye’nin vefa borcuydu. Yapmadılar.

Bir Alevi İmam Hatipli

Sürekli yineliyorum:
Kimseyi sağcı ya da solcu diye ayırmıyorum; ahlaklı mı, namuslu mu; vicdanlı mı;
tercih ölçütüm bu.
Cebiyle değil yüreğiyle Türkiye’ye bağlı devlet adamına ihtiyacımız vardı.
Ayakları bu topraklara basan politikacılara ihtiyacımız vardı.
Bir Sakin Güç‘e ihtiyacımız vardı.
Temizlenmeye / arlanmaya ihtiyacımız vardı.
Bir adam gibi bir adama ihtiyacımız vardı.
Türkiye’nin, laik demokratik rejimine inanan; kimseyi ötekileştirmeyen
Abdüllatif Şener’e ihtiyacı vardı.
Örnek vermeliyim…
Sivas Ali Baba Mahallesi’nin Küçükkazancılar sokağının çocuğu.
Acıktığında mutfaklarına girip yemek yiyecek kadar Alevilerle kardeş.
Yıllar sonra bakan koltuğunda otururken başından bir olay geçti:

“Hatay’daki bir toplantıda yanımdaki arkadaşlara ‘ben de Aleviyim, diyeceğim.’ dedim.

Hemen itiraz ettiler, ‘olur mu, yanlış anlaşılır; hiç değilse ‘Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse
ben de Aleviyim de’ dediler. Bu olmaz dedim. Önce kendi kafana göre bir Alevilik tanımı yapacak, sonra bu tanıma göre Alevi olduğunu söyleyeceksin. Olmaz.
Kimsenin kimseyi tanımlama hakkı yoktur. Bir Alevi kendini nasıl tanımlıyorsa öyledir.”

Madımak‘ta ölenlere gözyaşı döken bir İmam Hatipli O
Bırakınız şu “gardrop Atatürkçülüğünü” ve “gardrop Müslümanlığını”!..
Ben hiç orada değilim. Yazmalıyım:

Uğur Dündar geçen yıl Halk Arenası programına Abdüllatif Şener’i davet etti.
Yanında gencecik, başı açık güzel bir kız vardı. “Asistanınız mı” diye sordu.
Başı açık genç kızın adı, Elif Şener’di ve Abdüllatif Şener’in kızıydı.
Şaşırdınız mı; hiç şaşırmayınız; bu Türkiye gerçeğidir.
Bakınız…
Dindar Bedirhan Şener’in kızı Fatımat’ın da başı açıktı; bir Cumhuriyet öğretmeniydi.
Abdüllatif Şener’in diğer kızı Beyza ise başörtülüdür.
Halk Arenası bitti; Elif Şener Uğur Dündar’a, “Sizi çok seviyorum, nikah şahidim
olur musunuz?” dedi. Bu “nikah” Çankaya Köşkü’ne yakışmaz mıydı?

  • Devreye Cemaat ve Abdullah Gül girdi;
    Ekmeleddin İhsanoğlu aday yapılıverdi.

Türkiye sahipsiz değil, hepsini yazarız…

NOT: Bilgilerin bir bölümünü meslektaşım Çiğdem Toker’in
“Adım da Benimle Büyüdü” kitabından aldım.

Anayasa Mahkemesi Balyoz Davası Kararı ve Kısa Gerekçesi ve Düşündürdükleri


Anayasa Mahkemesi Balyoz Davası Kararı ve Düşündürdükleri

Dostlar,

AYM Genel Kurulu‘nun tüm üyeleriyle (17 üye) toplanarak kararlaştırdığı
(Anayasa md. 148) Balyoz davasında hak ihlaline / adil yargılanma hakkının ihlalinin saptanmasına ilişkin isteme olumlu yanıtı AYM’nin web sitesinde yayımlandı.
Kararın kısa gerekçesiyle ve gereği için ilgili mahkemeye (İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mhk.) kararın bir örneğinin gönderilmesini de karar metnine alarak…

pdf biçimindeki bu karar metni için lütfen aşağıdaki erişkeyi tıklar mısınız ??

AYM_Balyoz_karari_18.6.14

Biz bu gün sitemizde yer alan AYM’ne açık mektubu yazıp sitemizde yayımlanması için zamanladıktan sonra AYM’nin 17 kişilik Genel Kurulu’nda (AY md. 148) oybirliği ile verdiği tarihsel değerdeki

  • “Balyoz davası yargılamasında hak ihlali yapıldığı kararı” 

çok sevindirici olmuştur. Kısa karar UYAP’a (Ulusal Yargı Ağı Projesi) yüklenmiştir ve ilgili mevzuat gereği ilgililerine (başta İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi ve savcılığa) elektronik ortamda tebliğ edilmiş sayılmaktadır. AY md. 138/son fıkrasının der-hal
bu mahkeme ve savcılıkça yürütülmesi, 237 masum insan için hükme dayalı tutuklamanın infazının hemen kesilerek yeniden ve adil olarak yargılanmalarının
önünün açılması gerekmektedir..

Bu kurbanların arasında 77 muvazzaf askeri personel vardır ve hemen görevlerine döndürülmeleri gerekmektedir.
Yaklaşan YAŞ (Yüksek Askeri Şura) sürecinde terfileri de gözetilmek üzere..

Ne yazık ki, geçersiz – sahte – üretilmiş kanıtlarla (delilerle) “yeniden yargıla(n)ma” !? İşte Türk hukuk sisteminin içine düşürüldüğü derin açmazlar.. Verilen hukuk dışı hükümlerin tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması biçiminde bir hukuksal karar vermeye elvermeyen bir hukuk sistematiği..

En yüksek yargı organının bile bu yönde onarıcı- köktenci karar kurmasına izin vermeyen usul hükümleri; kutsal mevzuat hazretleri..

Majesteleri egemen sınıfların = küresel / yerli sermaye ortaklıklarının kalkanı
mevzuat kurallarının..

Hani “hukukun üstünlüğü” diyor ve mutlak itaat istiyorlar ya, ona işte!

5+ yıldır de facto dayatılan zulmün yasal hesabı da mut – la – ka ama mut – la – ka sorulacaktır, sorulmalıdır. AY md. 138/son fıkra : ..

  • Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez

Umarız bu önemli ve kritik yüksek yargı kararı;

  • Türkiye’nin normalleş(tiril)mesi sürecinin

kapısını aralamaya da katkı sağlar. Böylesi bir “normalleşme sürecine” Yurtiçi ve dışı hemen tüm aktörlerin şiddetle gereksinimi olduğunu gözlemliyoruz..

  • Kartların yeniden karılması zamanıdır;
    “son saldırılar” şimdilik püskürtülmüştür. 
  • Herkesin son tabloyu “doğru” değerlendirmesi kaçınılmazdır.

Çok mu iyimseriz ya da tablo gerçekten öyle mi??

Sevgi ve saygı ile.
19 Haziran 2014,

Ankara Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

yazının pdf biçimi için :  Anayasa_Mahkemesi’nin_Balyoz_Davasi_Karari_ve_Dusundurdukleri