Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Alper Akçam şiiri : SEN


ŞİİR Köşesi..

portresi
Dr. Alper AKÇAM

divider_yesil_fiyonk

SEN

AVM’ler gibi
saplandın bağrıma
kestin yollarımı / kırdın kollarımı
sevdiğim…
ne yana baksam sen / nereye dönsem imgen…
tüm sokaklarımda gölgen
senden başkasına
gidemez / bakamaz / dönemez
gönlüm
dilimde / düşüncemde sen
çılgın seller gibisin
gece gündüz ışıl ışıl / yangın yeri
enerji darboğazı varmış
memleketin tüm derelerine zincir vurulmuş
“bir elinde cımbız / bir elinde ayna”
“umurunda mı dünya?”

Ne adaletine kurban! / o yüksek yargı
ne yüzyıllık orman
ne dünya dillerinde üniversite
geçemez önüne 
ne yüzbinlerle oy verip 
şehrime başkan kıldığım lider
hepsi önünde
el pençe
divan durur
kanal kanal
medya / medya
ayakkabı kutularında 
dolarlar
bölük bölük / çevik kuvvet
ne zehirli sulu tomalar
ne göz çıkaran kapsül kapsül
gazlar
kimi Taurus oldun / kimi Second Level
kimi Ambrossia
öyle yaban adların
soğuk bir çelik
bir sökebilsem içimden
ah bir yaşayabilsem sensiz
kanatlanıp uçacağım inan
yalçın kayalıklarda kartal bakışı
kır çiçekleriyle / dağ rüzgârlarıyla / vadilerde
çöl sıcaklığında / göz alabildiğine
sınırsız ve duvarsız
köpüklü sularda sıçrayan / ala gözlü balıklara
dört nala koşan
bir atın / terli sağrısında
hayal meyal anımsadığım
özgür geleceklerine hayatımın
yettin artık sevdiğim!
Çek çivini yüreğimden…

06. 01. 2014, Alper AKÇAM

divider_cizgi

Sevgili meslektaşımız Dr. Alper Akçam‘ın nefis hiciv yüklü şiirini paylaşalım..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

İstanbul Gaziosmanpaşa’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..


İstanbul Gaziosmanpaşa’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..

10 Haziran 2014 günü web sitemizde yayımlamıştık :

“Diyarbakır’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..”

başlığını taşıyan yazımızı. 29.6.12’de de güncelledik.. (https://ahmetsaltik.net/2014/06/29/diyarbakirda-indirilen-bayrak-ve-kritik-kodlari/)

Aradan 20 gün gibi çoook uzun bir zaman geçti..
Ne yapıldı belirgin olarak?
Siyasal iktidarın başı, Fırat’ın – Dicle’nin kıyısında yitirilen koyundan bile
kendisinin sorunlu olduğunu belirten Başbakan R. T. Erdoğan hangi iradeyi sergiledi sorunun köklerine inmek ve çözmek adına??

Oysa bu konu değil 20 gün, değil 20 saat, 20 dakika içinde atak – kesin – kararlı bir tutumla üstüne gidilmesi ve kökünün aydınlatılması gereken bir konudur.

28.6.2014 günü basından öğreniyoruz ki, İstanbul’da benzer bir olay daha oluyor ve
bir özel hastanenin gönderinden bayrağımızı indiren sefil, hızını alamayarak İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Emniyet Müdürlüğü önündeki bayrak direğinden de bayrağımızı indirmeye kalkışınca, uyarı ve biber gazı etkili olmayınca,
polis ayağından vurarak düşürüyor.. Yarası çok hafif ve Ali yürüyebiliyor..

Bayrak indirene tek kurşun(İstanbul Gaziosmanpaşa’da 28 yaşındaki Ali Uçkun ‘Kürtlere özgürlük’ diye bağırdı. Daha sonra hastane yakınındaki İlçe Emniyet Müdürlüğünün Türk bayrağını indirmeye çalıştı. Polis ekipleri Ali Uçkun’u önce uyardı ve biber gazı sıktı. Bayrağı indirmeye çalışan Ali U. polis tarafından bacağından vuruldu. Ali Uçkun’un 15 gün önce
Muş’tan İstanbul’a geldiği öğrenildi.
 Hürriyet haber portalı, 28.6.14)

Bu olay apaçık, Diyarbakır’daki bayrak indirme girişiminin düzenleyenlerin AKP’nin “tepkisini” nasıl okuduklarını, bir anlamda ciddiye almadıklarını ortaya koymaktadır.

Çıplak ayakla geldi tutuklandı

Yaralanan Ali Uçkun ‘Kürtlere özgürlük’  diye bağırmış..

Sevgili Ali evladım,

Kürt kardeşlerimiz bu ülkede “tutsak” mı?
Neden hep kendini hem halkımızı kandırmaya çalışıyorsun?
Neden seni kullanmak isteyenlerin maşası oluyorsun?

Bu yaptığın düpedüz provokasyon..

Karakolda, polislerin gözü önünde bu çok yanlış ve senin de bir parçası olduğun ulusumuzun onuru olan bayrağa en ağır saygı kusurunu işliyorsun..

Eyleminin doğru ya da yanlış olduğunu değerlendirmekten (tefrik) aciz olduğunu
hiç sanmıyoruz. Hukuksal olarak bu bağlamda “ergin” (farik) olduğunu düşünüyoruz. Dahası, bu eyleminin ne gibi sonuçlara yol açabileceğini öngörmekten de aciz olduğunu sanmıyoruz. Yani Ceza hukuku ve adli tıp bakımından ek olarak “sezgin” sin (mümeyyiz) eminiz. Ceza sorumluluğun var. Nitekim yetkili mahkeme seni tutukladı!
Şizofreni hastalığı raporunun olduğu ileri sürüldü ama mahkeme seni

“Türk bayrağına hakaret” ve “Terör Örgütü üyesi olmamakla birlikte örgütü övmek” suçlarıyla tutukladı. 

Bu ülkede Kürt kardeşlerimiz Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan, Bakan…. olmuyorlar mı? Örneğin  İsmet İnönü Malatya’lı Kürt asıllı bir devlet büyüğümüz
değil miydi?? Sayısız örneği hepimiz gibi sen de bilmelisin..
Kürt kardeşlerimiz tutsak olsa böyle bir şey görülebilir mi?

Bu bölücü emperyalist oyunlara gelmeyelim; birbirimize düşmeyelim.

  • Asıl düşman seni de bizi de sömüren ve ülkemizde inanç ve etnisite temelinde bölücülükle iç savaş çıkarmaya çalışan emperyalizm!

Kol kola girerek, gönül gönüle,Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi gene işbirliği yapmamız ve omuz omuza dövüşerek emperyalizmi ülkemizden kovmamız gerekiyor.

Şu 2 gerçeği sakın unutma:

1. Kanlı ve iğrenç, insanlık düşmanı Emperyalizmin yeryüzünde özgürlüğüne kavuşturduğu halk yoktur; çünkü dokusuna, tarihsel işlevine, karakterine uymaz..
O bölücü, köleleştirici ve sömürgendir.

2. Özgürlük düşmanı Emperyalizm ile işbirliği yaparak özgürlük savaşı verilebilir mi?
Bu durum çok derin bir çelişkidir ayrıca ahlak dışıdır; hiçbir devrimciye yakışmaz.

Kavga birbirimizle değil anlıyor musun evladım Ali?

Sen, sözde Türk ırkçılığı yapılarak Kürtlerin haklarının gasp edildiğini belki de
Türkiye ve dünya  gündemine taşımak istiyorsun ama Kürt ırkçılığı çıkmazına düştüğünün ayrımında mısın??

Bak, İsrail Başbakanı B. Netanyahu İspanya’da yaptığı bir açıklamada Kürt Devleti kurulmasından söz ediyor (Hürriyet haber portalı, 30.6.14). İsrail, Kürtlerin özgürlüğü ve bağımsızlığı için içtenlikli mi sanıyorsun? Bölgede hemen hemen tüm ülkelerle
başı dertte. Yeni sorun niye yaratsın? Derdi bölge ülkelerini bölerek zayıfatmak,
iç kargaşa ile meşgul etmek ve oluşacak küçük küçük güçsüz devletlerin de başına yandaş yönetimler getirerek bölgeye egemen olmak, doğal kaynakları kullanmak.

Hatta bu bağlamda “Judaik Kürtler” diye bir assimilasyon politikası ile Kürtlerin aslında Yahudi kökenli oldukları çarpıtması bile uyduruldu..

Sözde Kürt kardeşlerimize sahip çıkıyor görünüyor ama amaç yukarıda yazdığımız gibi. O bakımdan emperyalizmin böl – parçala – yönet (Divida et impera!) oyununa gelmeden, T.C. topraklarında, hepimiz 1. sınıf yurttaş olarak devletimizin vatandaşları olmalı ve birlikte yaşamalıyız.

Büyük ATATÜRK, 1933 yılında Cumhuriyet Bayramı’nın 10. yılında, 29 Ekim günü verdiği 10. Yıl Söylevi’nde

  • “AYRICALIKSIZ – SINIFSIZ KANAŞMIŞ BİR KİTLE OLACAĞIZ”

hedefini göstermişti. Bundan ala hedef olabilir mi??

Hem ayağındaki hafif kurşun yarası için sana şifa diliyoruz hem de esas olarak
beynine – gönlüne sokulan akıl ve bilim dışı Kürtçülük hastalığı için şifa diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Cumhurbaşkanı Seçimleri..


Dostlar,

Sayın Prof. D. D. Ali Ercan yaklaşan Cumhurbaşkanı seçimleri için
belli varsayımlara dayalı olarak bir matematiksel çıkarım yapmış.

Bakalım…
Gün ola harman ola..
Son dakikaya dek pek çok olasılık vardır ve de hesaba katıl(a)mayanlar.
Bu seçimde % 1, % 49’dan “büyük” olacaktır örneğin!

Öyle anlaşılıyor ki, 4 adayla ilk tura gidilebilecektir.

Ekmel bey ve HDP adayı bellidir.
Çok büyük bir sürpriz olmazsa AKP adayı RTE ve Emine Ülker Tarhan
toplam 4 adayı oluşturabilir.

10 Ağustos’a (2014) yaklaştıkça yapılan kamuoyu yoklamalarında Sn. Tarhan,
Ekmel Bey’i 5 puana varan-aşan farkla geçerse, Ekmel bey Tarhan yararına çekilebilir
ya da CHP + MHP’ce değişen koşullar nedeniyle geri çekilmesi istenebilir.

Bu takdirde 2. turda AKP + HDP ile tüm ulusalcılar karşı karşıya kalır.
Bu çok tarihsel ve kritik bir hesaplaşma olur.
Basit olasılık hesapları ile öngörülemez..

Tayyip beyin başkaca yolsuzlukları, tapeleri, hatta görüntü kayıtları servis edilebilir.
HDP blok olarak AKP lehine çantada keklik değildir.
Bütün istedikleri henüz verilmemiştir. Seçim öncesi verilirse bu kez AKP’nin
kendi tabanından oy yitirmesi söz konusu olur. Anlaşılan kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar sürdürülmektedir, sürdürülecektir, asıl büyük turp henüz heybededir ve
seçim sonrasında görülebilecektir.

Bu seçimler pek çok sürprize, öngörülemeyen olasılığa gebe..
Karmaşık dış dinamikler de önemli belirleyicilerden..
Bekleyip göreceğiz..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Cumhurbaşkanı Seçimleri..

Portresi_gulumseyen

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

Değerli arkadaşlar,

Boşuna konuşmayalım, gerçekçi olalım; CHP’nin oy oranı ortada.
Hiçbir CHP adayının, kim olursa olsun, tek başına %30’dan çok oy alamayacağı açık. MHP için de aynı şey geçerli; bir MHP adayı tek başına
en çok %15 oy alır… CHP + MHP  ortak bir adayda birleşerek önemli bir adım attılar; bence bu bir başarıdır.. Bu aday, beğenirsiniz, beğenmezsiniz,  CHP’nin veya MHP’nin adayı değil, “Muhalefetin CB Adayı” dır.
Amaçlanan da aslında Adayın değil, Takımın yani Muhalefetin kazanmasıdır.

Peki sonuç ne olur? Muhalefet adayı kazanabilir mi?
Önümüzde 2 senaryo var;

1
– Son yerel seçimde (AS: Ankara) İktidar ve Muhalefet başa baş, (AKP %43 CHP + MHP %43) oy almıştı.. Yine aynı oy oranları gerçekleşirse, CB seçimi HDP dışında, geri kalan ve %8’i temsil eden bir düzine küçük parti seçmeninin vereceği oylarla belli olacaktır…  Sonuçta CB %51-%49 hatta %50,5-%49,5 gibi çok yakın oy farkı ile seçilecek demektir. Kısacası, Ekmel Bey’in seçilme şansı 1. turda %50’dir.
2. tura kalan bir seçimde RTE’nin şansı, HDP’nin de desteği ile %55 olur.
 
2– Muhalefet tabanında küskünler seçime katılmazlarsa; ne olur?
Görünen o ki, Parti Başkanlarının üzerinde mutabık kaldıkları Ekmel Bey,
Muhalefet Partilerinin tabanlarında, özellikle CHP tabanında sempatik değil.
Bu durumda CHP seçmeni seçime %60, MHP seçmeni de belki %70 oranında katılacak olursa sonuç ne olur? AKP seçmeninin ve HDP seçmeninin en az %95 oranında seçime katılacaklarından ve kendi Parti adayını destekleyeceklerinden
emin olabilirsiniz. Öbür partilerin de % 80 oranında katılacağını varsayalım;
şöyle bir olasılık tablomuz oluşuyor.
AKP……0,43×0,95 = 0,409CHP……0,26×0,60 = 0,156MHP……0,17×0,70 = 0,119

HDP……0,06×0,95 = 0,057

DİĞER…0,08×0,80 = 0,064

TOPLAM 1,00×0,80 = 0,805

Öbür küçük Partilerin tümünün Ekmel Bey’e oy vereceklerini varsaysak bile Ekmel Beyin 3 Adayın yarıştığı 1. Turda alacağı oy oranı en çok (156+119+64)/805=0,421’de (%42’de) kalır. RTE’nin 1. turda alacağı
oy oranı ise en az 409/805=0,508 olur.. ve HDP’ye bile muhtaç olmadan, %50,8 ile 1. turda CB seçilir.

Öbür partilerin oyları tümden Muhalefete gitmez, adaylar arasında yarı yarıya dağılırsa bu sefer Ekmel Bey %38’de kalır, RTE %54’le 1. turda
CB seçilmiş olur. 
Buradan da görülüyor ki, RTE’nin seçilmesini istemeyen muhalefet,
seçmenlerinin tümünün seçime katılıp Ekmel Bey’e oy vermeleri dışında bir seçenekleri kalmıyor; ya da Ekmel Beyi beğenmedikleri için seçimi boykot ederlerse, ister istemez, RTE’yi seçmiş olacaklar.Sevgilerimle..æ
29.6.14

İstanbul’da ve Diyarbakır’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..


Diyarbakır’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..

İstanbul Gaziosmanpaşa’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..

Güncelleme…

10 Haziran 2014 günü bu sitede yayımlamıştık yukarıdaki başlığı taşıyan yazımızı.
Aradan 20 gün gibi çoook uzun bir zaman geçti..
Ne yapıldı belirgin olarak?
Siyasal iktidarın başı, Fırat’ın – Dicle’nin kıyısında yitirilen koyundan bile kendisinin sorunlu olduğunu belirten Başbakan R. T. Erdoğan hangi iradeyi sergiledi
sorunun köklerine inmek ve çözmek adına??

Oysa bu konu değil 20 gün, değil 20 saat, 20 dakika içinde atak – kesin – kararlı
bir tutumla üstüne gidilmesi ve kökünün aydınlatılması gereken bir konudur.

28.6.2014 günü basından öğreniyoruz ki, İstanbul’da benzer bir olay daha oluyor ve
bir özel hastanenin gönderinden bayrağımızı indiren sefil, hızını alamayarak karakol direğinden de bayrağımızı indirmeye girişince polis, uyarılar ve biber gazı ile müdahaleden sonra ayağından vurarak düşürüyor..

Bayrak indirene tek kurşun
(İstanbul Gaziosmanpaşa’da 28 yaşındaki Ali U. ‘Kürtlere özgürlük’ diye bağırdı.
Daha sonra hastane yakınındaki karakolun Türk bayrağını indirmeye çalıştı.
Polis
ekipleri Ali U.’yu önce uyardı ve biber gazı sıktı. Bayrağı indirmeye çalışan
Ali U. polis tarafından bacağından vuruldu.  Ali U.’nun 15 gün önce İstanbul’a geldiği öğrenildi.
Hürriyet haber portalı, 28.6.14)

Bu olay apaçık, Diyarbakır’daki bayrak indirme girişiminin düzenleyenlerin AKP’nin “tepkisini” nasıl okuduklarını, bir anlamda ciddiye almadıklarını ortaya koymaktadır.
Cumhurbaşkanı seçimi öncesi R.T. Erdoğan’a bir ileti boyutu da olsa gerektir..

  • “Oyumuzu istiyorsan istediklerimizi ver, yoksa terör vb……yaratırız…”

Yaralanan Ali U. ‘Kürtlere özgürlük’  diye bağırmış..

Sevgili Ali evladım,

Kürt kardeşlerimiz bu ülkede “tutsak” mı?
Neden hep kendini hem halkımızı kandırmaya çalışıyorsun?
Neden seni kullanmak isteyenlerin maşası oluyorsun?

Bu yaptığın düpedüz provokasyon..

Karakolda, polislerin gözü önünde bu çok yanlış ve senin de bir parçası olduğun Ulusumuzun onuru olan bayrağa en ağır saygı kusurunu işliyorsun..
Eyleminin doğru ya da yanlış olduğunu değerlendirmekten (tefrik) aciz olduğunu
hiç sanmıyoruz. Hukuksal olarak bu bağlamda “ergin” (farik) olduğunu düşünüyoruz. Dahası, bu eyleminin ne gibi sonuçlara yolaçabileceğini öngörmekten de aciz olduğunu sanmıyoruz. Yani Ceza hukuku ve adli tıp bakımından ek olarak “sezgin” sin (mümeyyiz) eminiz. Ceza sorumluluğun var..

Bu ülkede Kürt kardeşlerimiz Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan,
Bakan….bile olmuyorlar mı? Örneğin  İsmet İnönü Malatya’lı Kürt asıllı bir
devlet büyüğümüz
değil miydi?? Sayısız örneği hepimiz gibi sen de bilmelisin..
Kürt kardeşlerimiz tutsak olsa böyle bir şey görülebilir mi?

Bu bölücü emperyalist oyunlara gelmeyelim; birbirimize düşmeyelim.
Asıl düşman seni de bizi de sömüren ve ülkemizde inanç ve etnisite temelinde bölücülük yaparak iç savaş çıkarmaya çalışan emperyalizm!

Kol kola girerek, gönül gönüle, Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi gene işbirliği yapmamız ve omuz omuza dövüşerek emperyalizmi ülkemizden kovmamız gerekiyor.

Şunu sakın unutma :

1. Kanlı ve iğrenç, insanlık düşmanı Emperyalizmin yeryüzünde özgürlüğüne kavuşturduğu halk yoktur; çünkü dokusuna uymaz.. O köleleştirici ve sömürgendir.

2. Özgürlük düşmanı Emperyalizm ile işbirliği yaparak özgürlük savaşı verilebilir mi?
Bu durum çok derin bir çelişkidir ayrıca ahlak dışıdır; hiçbir devrimciye yakışmaz.

Kavga birbirimizle değil anlıyor musun evladım Ali?

Sen, sözde Türk ırkçılığı yapılarak Kürtlerin haklarının gaspedildiğini
belki de Türkiye ve dünya  gündemine taşımak istiyorsun ama
Kürt ırkçılığı çıkmazına düştüğünün ayrımında mısın??

Hem ayağındaki kurşun yarası için sana şifa diliyoruz hem de
asıl olarak beynine – gönlüne sokulan Kürtçülük hastalığı için şifa diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
29.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Dostlar,

İçimiz çok acılı, öfkemiz büyük ama bu iğrenç saldırının ulusal bilinci iyice uyarması bakımından bir parça teselli buluyoruz..

Tüm doğrudan – dolaylı sorumluların derhal bulunmasını ve adalete teslim edilerek cezalandırılmasını istiyoruz.

Bu konuda, zerrece içtenlikleri – dürüstlükleri varsa, HDP yetkililerinin ve
Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak hanımefendinin de desteğini dileriz.

  • Dileriz ki; hiç utanmadan ve acımadan kullanılan bu genç bulunsun ve
    aynı yerde bayrağımızı göndere çekerek özür dilemesi sağlansın..
  • Bu girişimi HDP – PKK – KCK – Akiller (!) ve de açık – örtük yerli -yabancı uzantıları üstlensin..Fantazi işte..

*****

Korkarız altından gene AKP – RTE çıkacak..

Bunca kuru gürültüye – şamataya bakmayın.. Tam tersine, ne denli çok esme-gürleme,
o denli suçluların telaşıdır ve bilinçaltı kendini elevermedir.
Gariban yurdum insanı – AKP tabanı halk yutar nasılsa..
Üstelik gene mağduru da oynayabilirsiniz..
1 taşla vurulacak kuş sayısı öyle birkaç tane değil; epey..
Politik – stratejik mühendisliğin hiç de “fena” sayılamayacağını itiraf etmeliyiz.

Başbakan R.T. Erdoğan‘ın bugünkü AKP grubu konuşmasını çok yüksek mega piksel çözünürlüklü (UHR-UHD) kameralarla kaydetme ve yetkin NLP uzmanlarıyla
ultra HD ekranlarda teknik çözümleme olanağımız olsaydı daha neler yazabilirdik..

Ama bu olanaktan yoksun olan biziz..
Başta büyük yabancı ülkelerin ülkemizdeki temsilcileri, bu teknik yeteneğe sahipler…
Veee, vee onlar söylenene bakarak söylenmeyeni – saklananı ayırdedebiliyorlar..
Böylelikle tam denetim de kurmuş oluyorlar kurbanları – ajanları üzerinde..
Halimiz budur..
Türkiye’de de sınırlı birkaç yerli odak bu teknolojiyi kullanıyor olabilir..

*****
“Korkarız altından gene AKP – RTE çıkacak.. ” 
dedik yukarıda..
Nedeni mi?
Çok basit : Cumhurbaşkanı seçimleri çok yaklaştı, HDP – PKK – Öcalan – Akiller – KCK ve dış payandaları – gerçekte kukla oynatıcıları (AB-ABD emperyalizmi!) sıkıştırıyorlar
Tayyip beyi en zayıf – kırılgan olduğu dönemde.

Yaşamsal ödünleri koparmanın tam da zamanı..
Üstad Cumhurbaşkanı olmak istiyor ya.. HDP – Kürtçü oyları %5-6 dolayında ve yaşamsal önemde.. Son kamuoyu yoklamalarına göre bu bile yetmiyor RTE’ye gerçi ama umut işte. RTE %40’larda çivilenmiş gibi.. Asla düşmemesi, tersine tırmanması gerek..

Ne yapıp yapıp Kürtçü oyları ile % 50’yi yakalaması gerek ki, aday olabilsin!..

Geçen hafta Diyarbakır’daki “açılım” (!?) çalıştayında 3 bakanın kuru vaatleri kesmedi.. Öcalan “yetmez” buyurdu, “sorun sokakta çözülecek” ve iyice tırmandırılacak.
“Biraz daha sabredin ..” kodlu yalvar – yakar ricacı iletiler reddedildi..
“Ya şimdi, ya yarın çok geç diyor” Kürt ayrılıkçıları..
Dedirtiliyor ya da dışarıdaki asıl aktörlerce..

Ne yapsın Tayyip bey, çıldırmak üzere.. Artık verilecek “sıradan” ödün kalmadı..
Apaçık ÖZERKLİK istiyorlar..
Arkaları da sağlam, bölücü AB-ABD emperyalizmine dayamışlar sırtlarını..

Tayyip bey giderek yalnızlaştırılıyor..

Bunun kökü dışarıda planın ne denli ayırdında acaba??

Dolayısıyla AKP tabanı, oy verenleri, müritleri, sadaka mahkumları, devşirilenleri,
öyle ya da böyle bağlananları.. bir arada tutmak yaşamsaldan da önemli
AKP’nin RTE’si ve RTE’nin AKP’si için..

Allta sakal, üstte bıyık.. Aşkolsun Tayyip beye.. Bunca stres nasıl yönetilir ki??
Adam en azından kurdeşen döker, uykularından karabasanlarla çığlık çığlığa uyanır..

*****
Bir olay çıkaralım, hem gündemi değiştirelim hem de PKK-HDP ve türevi uzantıları halkın genelinin gözünde birazcık itibarsızlaştıralım, halk tepki koysun, bunlar da biraz gerilesin.. Ben de zaman kazanayım, Cumhurbaşkanı seçimini geçirelim..
Sonra Allah kerim, gene içerden – dışardan istediklerini vermeye çabalarız…

Bizce senaryo böyle..

Böyle zor zamanlarda nefesler daraldıkça, çember sıktıkça gözler iyice kararır
ve daha riskli eylemler göze alınır. O ölçüde de hata yapılır ve iz bırakılır..

Bir süre sonra da, bakarsınız yıllar geçmeden, tüm gerçekler ortaya çıkar, okuruz.. Dileriz çoook da uzamaz..

Vah AKP, vah RTE ve de asıl kocaman vaaaah sizlere ki;
akılları – vicdanları mühürlü AKP’liler ve sadık mürit yandaşları..
Bürokrasideki tam teslim her düzeyden elemanlar..
Bakın nelere alet ve de suç ortağı ediliyorsunuz..
Vebaliniz, bu kezlerce cehennemlik suçu işleyen asıl faillerden çoook daha ağır..
Siz azıcık “olmaaaz” diyecek olsanız neler neler düzelmez ki..
Siz hiç utanmaz mısınız??

Sevgi ve saygı ile.
10 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA


Dostlar,

Sayın Mustafa Yıldırım,

“Sivil Örümceğin Ağında: Project Democracy

adlı görkemli kitabını – belgeselini Toplumsal Dönüşüm Yayınları eliyle
yayımlamasının üzerinden 10 yıl geçti..(İstanbul, 2004, 597 syf.)

600 sayfalık bu görkemli kitap hangi kritik uyarılar ve saptamalar yapıyordu?
Bugün Türkiye nerede? Geçen 10 uzun / kısa yıl Sn. Yıldırım’ı neredeyse tümüyle
haklı çıkardı..

Aşağıda bir miktar seçki (alıntı) paylaşıyoruz..
En azından gelecek yıllar adına ders çıkarılabilir mi acaba??
Kritik zamanlar hızla akıyor ve Türkiye’nin manevra alanı olabildiğine daralıyor..

Kendisine, ufuk derinliği ve çoook değerli uyarıları için şükranlarımızı sunarken; Türkiye’yi de artık uyanmaya ve kendine gelmeye, “kritik yılları yitirmemeye” çağırıyoruz..

Lütfen aşağıdaki seçkiyi özenle okur musunuz, üzerinde düşünür müsünüz,
paylaşır mısınız??

Sevgi ve saygı ile.
28.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Özet – seçki metni aşağıda olup, pdf biçimi için tıklayınız.

SIVIL_ORUMCEGIN_AGINDA_kitap_ozeti

==================================================

ARŞİVİMİZDEN…

SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA



Mustafa YILDIRIM

21 Adım’da bir ülke demokratikleştiriliyor diye nasıl bölünür, sömürgeleştirilir?

1. İktisadi ortamı denetleme: Borç ekonomisinde dalgalanmalar yaratmak üzere,
para piyasalarının dışardan gelen uluslararası vur-kaç tefecilerine sonuna dek açılması.

2. Ulusal bunalımlar yaratılması: Ülkede sık sık iktisadi dalgalanma yaratılarak
bunalım aralarının azaltılması. ulus devlet merkezinin elindeki en önemli güç olan
para kaynaklarının, bankaların, devlet şirketlerinin kapatılması, yabancı şirket egemenliğine geçirilmesi.

3. Merkez devlete güvensizlik yaratma: Kritik dönemlerde iktisadi bunalım yaratılmasıyla umutsuzluğa düşürülen yerel sanayicilerle ve üreticilerle konferans, sempozyum adı altında doğrudan ilişkiye geçilerek, devlet merkezine karşı güvensizlik aşılanması.

4. İşadamlarını örgütleme: Yerel işadamı örgütlerinin ve ilişki bürolarının kurulması; başına buyruk, devlet denetiminden giderek uzaklaşan “serbest ekonomi” ve
“serbest pazar” düzeninin kabul ettirilmesi.

5. Yolsuzluk kampanyaları: “Yerinden yönetim” istemlerini yükselterek,
devletin egemenliğinin zayıflatılması, yolsuzluk olaylarını abartarak topluma
aşağılık duygusunun yerleştirilmesi, halkın çaresizliğe itilmesi.

6. Belediye hizmetlerinin yabancı şirketlere devredilmesi: Yerel yönetimi güçlendirme adı altında, toplumsal hizmetlerin “kârlılık” esasına oturan şirketlere devredilmesi,
su-elektrik gibi kentsel işletmelerin yabancı şirketlere devredilmesi için gerekli
düşünsel alt yapının oluşturulması.

7. Ulusal sanayinin yıkımı: Ulusal iktisadın çökertilmesi için, ulusal sanayileşmenin
ve enerji kaynaklarının yıkıma uğratılması için toplum ile devlet arasında çatışmayı da içerecek biçimde çevreci akımların, örgütlerin desteklenmesi ve ulusal madenciliğin, doğal yakıt üretim kaynakları işletmeciliğinin ulusal egemenlik alanının
dışına çıkarılması.

8. Kamuoyu oluşturucuları -bizdeki adlandırmalarıyla, aydınlara, yazarlara,
bilim adamlarına- yönelik içerde ve dışarıda, giderleri karşılayarak, konferanslara çekmek. katılımcılarla doğrudan ilişki içinde, ilgili ülke hakkında bilgi almak ve “düşünce” ve “örgütlenme” özgürlüğü başlığı altında yeniden yapılanma düşüncesini benimsetmektir.

9. Alt örgütler yoksa, hemen Helsinki Nihai Senedi kapsamında
Helsinki Yurttaşlar ve Ortak Zemin Merkezleri Örgütlemek ve koşullar olgunlaştıkça, uzaktan yönlendirilebilecek bir ilişkiler ağı altında insan hakları dernekleri ve
benzeri örgütlenmelerin kurulması.

10. Bilimsel ve toplumsal konferansların çoğaltılması.
Yerel vakıf ve “think tank” derneklerinin kurulması.

11. İşadamları derneklerinin, sendikaların kurulması, varolanların içine bilim danışmanlarıyla sızılması. Siyasali partilere eğitim programlarıyla, particilik dersleriyle yaklaşarak kadroların yönlendirilmesi, gençliğin “düşünce özgürlüğü” ve
“siyasal katılımcılık” propagandasıyla örgütlenmesi.

12. Yeni propaganda aygıtlarının (radyo, gazete, dergi, TV, video yayını)
devreye sokulması. bilimsel ve magazinsel içerikli, insan hakları ilkeleri üstüne sürdürülen yayınların yoğunlaştırılması. İnsan hakları ihlallerinin yaratılmasıyla
sürecin hızlandırılması.

13. Casuslar yerine yayın muhabirleriyle yerinden bilgi elde etmek için
yaygın bir yayıncı eğitim programının gerçekleştirilmesi.

14. Gizli ve yarı gizli istihbarat çalışmalarının azaltılması, buna karşılık
medya muhabir ağıyla açık ve yaygın istihbarat toplanması, olanaklıysa
Amerikan televizyonlarının yerli şubeleriyle yayına geçilmesi, eksik-yanlış bilgilendirmeyle kitlelerin yönlendirilmesi, eğitim-konferans-gezi düzenleyerek
yerel medya ile kalıcı bağlar oluşturulması.

15. Yanlış ve eksik bilgilendirme: Kitlelerin akıl denetimlerini ele geçirmek üzere yoğun propaganda ve yanlış bilgilendirmeyle tarihsel devlet kurumlarının ve etnik sürtüşmeleri önleyen geleneksel kurumların yıpratılması, toplumsal kimliği karıştırmak için tarihsel ve toplumsal gelişim gerçeklerini tahrif ederek, yeni kimlikli topluluklar yaratılması.

16. Etnik kışkırtıcılık: Etnik ayrılıkları güçlendirmek üzere kültür anımsatma programlarına başlanarak yerel toplantılardan uluslararası toplantılara adam taşınması, ulusal-bölgesel tarihin bütünleştirici özelliklerinin azımsanılarak, yerel tarih, yerel kültür araştırması adı altında en eskiye özlem yaratılması.

17. Kültürel kaynaşmanın yıkımı: “Çok kültürlülük” propagandasıyla toplumsal
ortak kültürün temellerinin yıkılması. uluslararası karşı kampanyalar ile ulusal kurtuluşun simgesi olan anma günlerini ve toplumun tarihten kalma bağımsızlık ve onur simgesi özelliklerini sözde dostluk adına silikleştirerek güdülebilir bir topluluğa dönüştürmek.
din kültürünün parçalanması, geleneksel akışın kesilmesi ve ulusal dayanışmayı pekiştirici etkisinin yok edilmesi için, “medeniyetler / dinler arası diyalog” programıyla, Batı’nın dinsel kurumlarının güdümünde eritilmesi. böylece azınlık
din kurumlarıyla, ulusal egemenliğin karşısında ortak, dinsel cephe oluşturulması

18. İnanmış örgüt liderlerinin yetiştirilmesi: Liderlik programlarıyla, güdümlü,
yeni dünya düzenine tapınan ultra-liberal önderlerin üretilmesi ve
yeni partiler kurulması, varolanlara yeni liderler yerleştirilmesi; parti programlarının rejimle hesaplaşmaya yönelik, birer kışkırtma programına dönüştürülmesi.

19. Silahlı gücün zayıflatılması: İktisadi bunalımı bahane ederek, toprak bütünlüğünü koruma aracı ulusal ordunun, silah donanımlarında, komuta kontrol ve iletişim sistemlerinde yenilenme alımlarının kısıtlanarak, zayıflatılması ve ulusal sınırların gevşetilmesi.

20. Orduları ulusal savunma kimliğinden koparma: Güvenlik güçlerinin
ulusal yapıların korunmasına yönelik müdahalelerini önlemek için, profesyonelleştirmek. Devlet egemenliğine sahip çıkmaya çalışan orduları geriletmek için, kışkırtmalara başvurularak, ordu yönetimlerinin günlük siyasete çekilmesi,
Ordu içinde politik tartışma, Ordu ile halk arasında cepheleşme yaratılması.

21. Devlet yönetiminin kargaşayla ele geçirilmesi: Seçim darbesiyle
egemen devletin ele geçirilmesi. merkezi direniş olursa, yaygın ve sürekli
kitle gösterileri düzenlenmesi. Bu sürecin hızlandırılması için halkı ikna edici
etnik çatışmaların düzenlenmesi, ölümle sonuçlanan kışkırtmalarla etnik
ya da mezhepsel kimliklerin kemikleştirilmesi.

…”Ulusal egemenliklerinden ödün vermeye yanaşmayan bu tür devletlerin sınırlarının eleğe döndürülmesi işi, örtülü, kirli işlerle becerilemez ve ilgili ülkelerin insanlarının onayı alınmadan gerçekleştirilemezdi. Bu nedenlerle, “hür dünya” işlerinden,
“insan hakları” ve “din hürriyeti” bekçiliğine evirilen operasyon ile ABD’nin
uygun göreceği türden demokrasiler kurulmalıydı. Demokrasi ihracını konu edinen
bu incelemenin amacı, adı “project democracy” olarak ABD Başkanı R. Reagan tarafından konulan ve 1980’lerin başından bu yana 92 ülkede uygulanan ve
yeni-mandacıların işbirliğiyle örülen ağ’da, yani “Örümcek Ağı” içinde çırpınmakta olan Türkiye’de olan bitene az da olsa ışık tutmakta ve toplumsal-siyasal yaşamın
yabancılar tarafından ele geçirilişini bir parça olsun sergilemektedir.”…

…”Yabancı bir devletin, bir ülkenin içinde örgütler kurmasının, eski örgütleri, sendikaları, odaları yönlendirmesinin, onlardan raporlar almasının, bu raporlara göre o ülkeye
yön vermesinin bir tek anlamı olabilir. O da, ülkede varolan devlete paralel,
merkezi dışarıda bir yönetim oluşturmak. bunun tek sonucu da operasyon
nesnesi olan devletin egemenliğinin örtülü olarak yok edilmesidir.”

…”İçine sızılan devletin bürokratlarının da yardımıyla, yaygın bir “medyatik” ve “entellektüel” yedek güç operasyonuyla, Amerikalıların “manifacturing
public perception”
dedikleri ‘kamuoyunun algılama dizgesini üretme’ sürecinde,
aşamalar bir bir geçiliyor. ‘Algılama dizgesi üretimi’ sonucunda, o ülke insanları,
aslında kendilerine benimsetilmiş olan düşünceleri ya da eylem planlarını,
doğrudan  kendi kurumlarının, kendi beyinlerinin ürünüymüş gibi algılayıp,
eyleme geçiyorlar.” (AS. Algı yönetimi)

…”Ülke yasalarının ve anayasalarının çok etnikli, federatif bir yapı oluşturacak biçimde yeniden düzenlenmesi, operasyonun temel aşamaları arasında, küçük ya da büyük, kanlı ya da kansız olaylarla testler yapılarak, oluşumun düzeyi ölçülerek hız ayarlanması ve küçük program değişikliklerinin gerçekleştirilmesi asıldır…”

…”Aşamalar birer birer geçilirken, ülke dışında da paralel süreç yürütülür. Çok kültürlülük propagandasıyla etnik ayrıştırma ve çatışma sürecinin güçlendirilmesi için, insan hakları raporları giderek etnik azınlık hakları raporlarına dönüştürülür. Avrupa ve Amerika’da etnik ve dinsel ayrılıkçı “diaspora”ya parasal ve siyasal destek verilir.
Küllenmiş tarihsel çatışmalar, acılar yeniden ateşlenir. Ülkede özgüveni sarsılmış halkın, gün geçtikçe yabancı kültürüne, yabancı düzenine özenme eğilimleri kışkırtılır.”

…”Yıllardır barış içinde yaşayan toplumlar inanılmaz bir hızla önce ayrışır, sonra da çatışır. Sonuç, ekonomisi yabancıların eline geçmiş, zayıflamış merkezi egemenliğiyle dış politikada bağımsız karar verebilme yetkinliğini yitirmiş, yabancıların dayattığı kararlara mahkum olmuş bir devlet ve tarihsel-kültürel kimliğini yitirmiş Batı’nın
alt dereceli bir hizmetkarına dönüşmüş bir halk topluluğu…”

“Her ülkede olduğu gibi, şirketler için esas olan devlet politikalarına ve kararlarına
yön vermektir. Yön verilecek olan devlet yönetimi ve yasama organları olunca, yönlendirici elemanların niteliği de önem kazanıyor. Bu nedenle elemanların
büyük çoğunluğu, devlet deneyimine sahip eski ve yeni görevlilerden seçiliyor.
İkinci eleman kaynağı ise, yine devlet organlarıyla içli dışlı olmuş akademisyenleri barındıran üniversitelerdir…”

“..Dış ülkelerde izlenecek ABD çıkarlarına uygun ayarlama işlerine denk düşen araştırma, inceleme, değerlendirme çalışmalarını gerçekleştirecek olan dernek,
vakıf, enstitü adı altında kurulan, eski memurları, akademisyenleri, şirketlerin
seçkin yöneticilerini bir araya getiren örgütlenmeler “think tank” (düşünce topluluğu) adı altında toplanıyorlar. Bu sivil örgütlerin (öbür adı ile NGO) Amerika’daki merkezlerinde, emekli dışişleri ve istihbarat elemanları, Amerika’ya yerleşmiş
3. Dünya elemanları, operasyonlarda dünya deneyimli CIA eski istasyon şefleri ve akademisyenler görev alıyor. “Think tank” örgütlerinin en önemli yararı, ABD yönetimini sorumluluktan kurtarmalarıdır. ABD resmi organlarının başka ülkelerde araştırma ve incelemeler yapması, o ülkelerce, şimdilerde pek kullanılmayan eski deyimle “casusluk” etkinliği olarak değerlendirilebilir ve devletler arası anlaşmazlıklara neden olabilir.
Teslim edilen raporlar, ABD resmi belgeleri olarak ele alınıp, casusluk suçlamalarına yol açabilir.”

Project democracy” adı altında sürdürülen bu operasyon için CIA eski direktörü William Colby:

“CIA’nın örtülü olarak yaptıklarını açıktan yapıyoruz.” demiştir.

“Türkiye’deki sivil toplum kuruluşu ,think tank, enstitü veya vakıf adı verilen dernek,
yani genel adıyla örgüt, Türkiye’de gerçekleştireceği araştırma, çalışma veya proje için bu iş ya da bu işleri bitirince bir rapor, bir kitap, radyo yayını, televizyon belgeseli,
hatta roman hazırlayıp, size sunacağım; şu tür bir ekiple çalışacağım ve paraları
şöyle harcayacağım… Bu işler için, sizden şu denli Dolar/ Sterlin / Euro istiyorum diyerek, başvuru özet-raporu hazırladığında, bu ön rapor ABD’nin Dışişleri Bakanlığı’na, hem de siyasal işler bölümüne verilmektedir. İşin bir başka yönü daha yakıcı olabilir. Para verilmeden önce, ABD Dışişleri’ne ön rapor sunulmasının öteki yüzünde,
ABD Dışişlerinin ya da ABD NSC’nin (National Security Committee / Milli Güvenlik Kurulu) isteği doğrultusunda “project” hazırlanması olasılığıdır. NED’e (National Endowment for Democracy / Demokrasi İçin Ulusal Fon) bağlı olan bu örgütler Türkiye’de yürütecekleri projeler için paraları da NED’ten almaktadırlar.
Aslında para kaynağı doğrudan ABD hazinesi, yani devlettir. NED ise paranın kasasıdır.
NED ile ABD Dışişleri Bakanlığı şu konularda anlaşmışlardır:

a) NED herhangi bir “project” işine girişip para vermeden önce ABD Dışişleri’ne
bilgi verecektir.

b) NED yönetim kurulunun onayına sunulan tüm “project” önerilerinin bir kopyası,
ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasal İşler Yardımcılığına verilecektir.

Yüzlerce bağıştan birkaç örnek:

1988’ten bugüne öbür bağışlar için 56-69 arası sayfalara bkz.

1991- Parayı veren: NED / Bağış alıcı: CIPE (Centre International Private Enterprise) /
alt bağış alıcı: Türk Demokrasi Vakfı NED (National Endowment for Democracy, TDV) / Konu: İş ve ekonomi / miktar: 80.000 $ / TDV’nin, Türkiye’de özelleştirme için
18 aylık programı desteklenecek.
1997- parayı veren: NED / bağış alıcı: Cipe / alt bağış alıcı: Liberal Düşünce Topluluğu (LDT) / Konu: İş ve ekonomi / miktar: 61.710 $ / serbest piyasa ekonomisinin
İslam diniyle bağdaştığı anlatılacak.

– Bu sivil toplum örgütlerinin ne denli sivil olduğunun yorumu size kalıyor.

“…Kendi ülkelerinin iç düzenine karşıt olan gruplar, ABD gibi bir kurtarıcı bulmuş olmaktan mutlu olduklarından, yaşadıkları ülkelerini bu sivil örgüt adı altındaki
Amerikan misyonerlerine / istihbaratçılarına ihbar etme fırsatını kaçırmamalarının yanında, dünya egemeni olarak gördükleri ABD devlet aygıtı tarafından desteklenmekten de son derece hoşnut kaldılar.”

…”Dünyada yerleştirilmek istenen yeni düzenin, demokratik bir düzen olacağı
sonucuna varılabilir!?

  • Bu düzen içinde dünyanın tüm ülkelerinde devletler merkezi otoritelerini yitireceklerdir. 

Olabildiğince etnik ayrıma uğramış küçük eyaletlere ayrılmış ülkelerde
(Not: Dünyada 1000 adet ülke olması öngörülmektedir, şu an sayı 200 dolayında, 1980’lerdeki sayı 182 adet).

Tarihsel partiler eriyecek, vakıflardan, düşünce topluluklarından, ticaret odalarından, insan hakları denetim örgütlerinden oluşan bir siyasal yapı oluşacaktır. Bu oluşumlar, doğrudan doğruya ABD’nin siyasal partilerine bağlı enstitülere, konseylere,
ABD şirket vakıflarına bağlanacaktır. Ülkelerdeki eğitim kurumları da vakıflaşacak ve ABD akademik dünyasıyla organik bağlar kuracaktır.

Merkezi otoritesini yitirmiş, salt denetleyici kurullara dönüşmüş Devlet örgütlerinin yanı sıra Ordular da ulusallığını yitirmiş devletlerin savunma gücü olmaktan çıkacak ve ortak güvenlik güçlerine katılacaklardır. Herhangi bir bölgesel başkaldırıya (bu bağımsızlık uğruna bir başkaldırı da olabilir) karşı anında silahlı müdahalede bulunulması…”

Bu son derece ileri projeye engel olabilecek en önemli kurumlardan biri de dinsel kurumlardır. Dünya egemenliğinin kurulmasında engel oluşturacak dinsel çatışmaların önlenmesi için ‘dinlerarası diyalog’un geliştirilmesiyle birlikte kurumsal yapının da oluşturulması gerekir. En yaygın ve güçlü dinsel kurumlardan başlayarak, tüm dinlere
bir yeni merkezi eşgüdüm gereklidir. Eşgüdümün merkezi elbette Washington’da bulunacaktır. Öncelikle Amerikalılardan oluşturulan bu kurumsal yapı, IRFC’dir (International Religious Freedom Committee / Uluslararası Din Özgürlüğü Komitesi).
Bu Komitede belli başlı dinlerin ve mezheplerin temsilcileri bulunmaktadır.

“Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki;
şöyle veya böyle Amerika ile dostça geçinmeden, destek almak değil, Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. (..) Bu realite kabul edilmeli. Amerika gözardı edilerek şurada, burada bir iş yapmaya kalkılmamalı.”

Fethullah Gülen, (Fethullah Hoca ile New York sohbeti-4, Yeniyüzyıl, 23 Temmuz 1997) Kasım 1996’da, ABD’nin Devlet Sekreteri Warren Christopher, “Din ve inanç hürriyetini yaygınlaştırmanın Birleşik Devletler’in çıkarlarının artırılmasını sağlayacağı” gerekçesiyle ACRF’yi (Advisory Committee on Religious Freedom Abroad /
Dış Ülkelerde Din Hürriyeti Danışma Komitesi) oluşturdu.

Bu yeni kurumlaşmanın gerekçesi olarak “ABD’nin kuruluşunun temelinde
dinsel kurumların bulunduğunu ve Birleşik Devletlerin dünyada din özgürlüğünü gözetleyerek yaptırımlarda bulunma hakkı olduğu belirtildi.”

23 Ocak 1998’de, “Din ve inanç hürriyetinin yayılmasının ABD dış politikasında
birincil önceliğe sahip olmasını,” Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bir
“Uluslararası Din Hürriyeti Bürosu” kurulmasını sağlayacak yasa taslağı hazırlandı.

Aynı yıl Ulusal Kongre’de çıkarılan yasa:

“Din hürriyetinin yaygınlaştırılması ve (bu hürriyetin) baskı altında tutulmasına karşı çıkma görevi temel (olarak) Amerikan değerleri içindedir ve Birleşik Devletler’in (politikalarına) uygun, önemli ve gerekli bir dış politika hedefidir. Birleşik Devletler, evrensel insan haklarına bağlı bir dünya lideri olarak ve değişik dinsel nüfusa sahip
bir ülke olduğundan, dinlerin tümüyle ilgili haklardan (da) sorumludur.”

“Dinsel özgürlük taahhüdümüz Amerikan ideallerinin ifade edilmesinin de üstündedir
ve dünyadaki gücümüzün temel kaynağıdır.”

Madeleine Korbel Albright, ABD Dışişleri Bakanı

Kaynak: Sivil Örümceğin Ağında: Project Democracy,
Mustafa Yıldırım,
Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2004, 597 sf.

Tüm Çalışanların İş Sağlığı – İş Güvenliği Eğitimi


Tüm Çalışanların İş Sağlığı – İş Güvenliği Eğitimi

Dostlar,

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası 30 Haziran 2012’de RG’de yayımlandı.
Aşamalı olarak yürürlük alıyor.

30 Haziran 2014’te hemen hemen tümüyle yürürlüğe girmiş olacak.
Bu bağlamda TÜM ÇALIŞANLARIN temel iş sağlığı – güvenliği konularında eğitilmesini zorunlu kılıyor. Bu eğitimin sürekli olmasını da..

Ankara Üniversitesi de bu bağlamda bir program kapsamında söz konusu
yasal yükümünü yerine getirmeye çabalıyor.

Binlerce çalışanını (Profesörler dahil!) eğitime aldı bir takvimle.
Bu kapsamda bize bir görev verildi ve toplam 7 ayrı kümeye 7 saat eğitim vermemiz Rektörlükçe istendi. Bunlardan 3 saatini 3 ayrı kümeye 21 Haziran 2014 günü gerçekleştirdik.

28 Haziran günü de farklı kümelere eğitim görevimiz ve çabamız sürdü.

Son hafta olarak 5 Temmuz’da görevimiz şimdilik yamamlanacak.
Daha sonra da yineleme eğitimleri..

Bu eğitimlerde kullandığımız power point sunusunu sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Büyük emek ve toplumsal maliyet yükleyen bu çalışmanın yararlı olması dileğiyle..

Dileriz daha sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamına erişiriz.

  • Temel sorunun KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm olduğunu
    hiç ama hiiiiç akıldan çıkarmadan..

İzlemek için lütfen tıklar mısınız??

  • Hastalıklardan Korunma İlkeleri ve Uygulanması 

Hastaliktan_Korunma_Ilkeleri_Tekniklerinin_Uygulanmasi

Sevgi ve saygı ile.
28 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

 

 

 

 

TTB : Evrensel Hekimlik Değerlerine Gerici Müdahalelerin Karşısındayız


Dostlar
,

Bizimde üyesi olduğumuz Türk Tabipleri Birliği’nin (Ankara Tabip Odası)
yukarıdaki basın açıklamasını aynen paylaşıyoruz..

Meslektaşımız olmasından çok da haz duyAmadığımız Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Bay Prof. Dr. Haydar Şahinoğlu‘nu kınıyoruz.

Kendisine Anayasa’nın 24. maddesini anımsatıyor ve bir yurttaş olarak
Anayasaya sadakat borcu olduğunu, dahası bir Devlet memuru olarak da
Anayasaya uygun yönetim sergilemek zorunda olduğunu anımsatıyoruz.

AY md. 24 / son :

  • Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. 

Ayrıca YÖK‘ün ve Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörlüğü’nün,
Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Şahinoğlu hakkında Anayasanın başta 24 olmak üzere 2. maddesi (Değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek Devletin 6 temel niteliğinden biri olarak LAİKLİK) vd. ne aykırı davranmaktan yasal işlem yapmasını diliyoruz.

Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın oluşları veri kabul ederek kendiliğinden (res’en) bu kişi hakkında soruşturma başlatarak ceza davası açmasını istiyoruz. 

TTB yönetiminin de bu yönlerde yasal girişim başlatmasını bekliyoruz.

Yazıklar olsun…

Yaşamda en gerçek yol göstericinin akıl ve bilim (Bilimsel akılcılık!) olduğu
evrensel gerçeğini kavramaktan uzak kalmış bir Tıp Profesörü…

Oysa Batı, bu evrensel gerçeği kavrayalı birkaç yüzyıl oldu..
Bu yüzden AYDINLANMA Devrimini yaşadı.
Dinde reform yaptı, Endüstri (Sanayi) Devrimini başardı ve Dünyaya egemen oldu.
57 İslam Ülkesini de apaçık sömürgeleştirdi.
Türkiye iyi kötü yol aldı, yarı buçuk Laik rejimiyle..

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Şahinoğlu 

hangi devirde yaşıyor? Zaman tunelinde kendisini bunca geriye savuran olgu nedir?

Dekan, zaman – mekan algısını mı yitirmiştir ki, Hipokrat’ın da gerisine savrulmuştur?

*****
Akıllarını – fikirlerini DİNCİLİK (Din ya da dindarlık değil!) sarmış..
İflah olmaz gibi görünüyor..

Ama Anadolu AYDINLANMASI, bu çetin cevizleri de eğitecek güç ve birikimde..
Tarihin şaşmaz diyalektiğinin buyruğu böyle, Dekanın işgüzarlığı da nafile

Sevgi ve saygı ile.
27.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

TTB_logo

Türk Tabipleri Birliği :

Evrensel Hekimlik Değerlerine Gerici Müdahalelerin Karşısındayız

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Şahinoğlu‘nun tıp fakültesi mezuniyetinde öğrencilere Hipokrat Andı’nı değiştirerek okuttuğunu basındaki haber ve haberi belgeleyen videolardan öğrenmiş bulunuyoruz.

Evrensel hekimlik değerlerine bağlılık yemini olarak içilen Hipokrat Andı, hekimlerin meslek yaşamları boyunca bağlı kaldıkları etik değerler bütününün bir simgesidir. Mesleksel değerlerine sahip çıkan hekimlerin yargılandığı ülkemizde en yüksek sesle söylenmesi gereken tümce, yani

  • “Din, Milliyet, Irk, siyasi eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının
    görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime” 

cümlesi anddan çıkarılmış ve “şerefim üzerine yemin ederim” bitiriş cümlesi
“Allah’ın huzurunda yemin ederim” diye değiştirilmiştir.

Hekimlik üzerine hem yasal düzenlemelerle hem de pratik dayatmalarla uygulanan
gerici saldırılar yoğunlaşmış, dinin hekimlik değerleri arasına girmesi için
müdahaleler ciddi boyuta ulaşmıştır.

Üzücü olan, bilim ve aydınlanmanın yuvası olarak bilinen üniversite bünyesinde de
bu saldırıların görünür olmasıdır ve hatta bizzat bir hekim tarafından yapılmasıdır.

Her ne olursa olsun hekimlik mesleği, bilimsellikten asla ödün vermeyecek,
gerici saldırılara boyun eğmeyecek, etik değerlerine her koşulda sahip çıkacaktır.

Hastalarımızı, birileri andı değiştirmeye çalışsa da, “din, millet, ırk, siyasal eğilim
ya da toplumsal sınıf ayrımlarını” gözetmeksizin eşit göreceğimize
ve öyle davranacağımıza bir kez daha şerefimiz üzerine and içeriz.

Saygılarımızla.
24.6.2014

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

Milletvekillerine açık mektup: Yirminci değil ilk olmak

Dostlar,

Türkiye nefesini tutmuş, 20 yürekli vekilini arıyor..
Rejimin biçimsel kuralları gereği “asıl” ın (Milletin!) eli kolu bağlı,
bir anlamda Vekiller asılı teslim almış!?

Sn. Doğu Perinçek 3 gün önce aşağıdaki yazıyı yazdı, çağrı yaptı vekillere..

Sonunda bu akşam ULUSAL KANAL‘da CHP Eskişehir Milletvekili.
bizim de yılların dostu Sn. Prof. Dr. Süheyl Batum, kozanın uğrursuz kabuğunu kırdı!
Bir Anayasa hukuku uzmanı olarak Cumhurbaşkanı adayı göstermeye partilerin yetkisinin olmadığını, bu yetkinin doğrudan milletvekillerinde olduğunu ya da
% 10 oy oranını birleşerek sağlayan TBMM dışı partilerin olduğunu belirtti..

Bu yapılanın kendilerine karşı “ayıp” olduğunu cesaretle, Mustafa Mutlu’nun
KRAL ÇIPLAK programında dile getirdi. Daha da öteye giderek, canlı yayında
TBMM Başkanlığı’na dilekçe yazarak ilk imzayı attı ve Yargıtay inceleme (tetkik) yargıçlarından Sayın Emine Ülker TARHAN‘ı aday gösterdi!

Ülkemize hayırlı olsun..
Demirel’in ünü deyimini mi anımsasak ??

* Demokrasilerde çare tükenmez… miş..

Sevgili Süheyl hoca, bu gece tatirihe geçtin o yürekli ve önder eyleminle.
Seni kutluyor, şükranlarımızı sunuyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
27.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Milletvekillerine açık mektup: Yirminci değil ilk olmak

doguperincek

DOĞU PERİNÇEK
AYDINLIK
, 24 Haziran 2014

Sayın Milletvekili,

Cumartesi akşamı bir grup millî sanayici ile görüştüm. Dün Silivri Çadırı’nın önünde Mustafa Kemal’in askerleriyle birlikteydim. Gözlerimiz ve kulaklarımız ise
Soma’daki işçi yürüyüşü ve mitingindeydi.

İşçisinden asker ve sanayicisine kadar Cumhuriyetin yurttaşları,
Cumhuriyet Devrimine sahip çıkacak yirmi milletvekilini arıyor.

ARANANLAR BEKLEMEDE

Aranan yirmi milletvekili ise beklemededir. Sorumluluklar erteleniyor.
Devamlı toplantılar ve “istişareler” yapılıyor. Herkes birbirine bakıyor.
“Birisi öne çıksa da, ben de onu izlesem” gibi bir tavır var. Veya karamsar bir yorumla: “Aman kimse çıkmasa da sorumluluğu onların üzerine atıp rahatımı sürdürsem.”

Ve en çok söylenen şu: “Siz 19 milletvekilini bulun, ben hazırım.”
Gazetelerin yazdığına göre, Deniz Baykal,
“Siz 15 milletvekilini bulun, biz 5 milletvekili hazırız.” diyormuş.

Oysa lider, doğru eylem için öne çıkan ve yirmi milletvekilini örgütleyendir.
Lider, doğru bir iş varsa, önce kendisini ortaya koyacaktır. 
Aritmetik açıdan bakarsak, yirmiye varmak için birden başlamak zorundayız, 19’dan değil!
Yirminci milletvekili olmaya hazır olan belki de kırk milletvekili var.
Ama başkalarına bakmadan, sorumluluğunun gereğini yapan şu ana kadar
bir milletvekili çıkmadı.
Herkes birbirinin eteğinden çekiyor, “bekle” diyor, “ertele” diyor,
“biraz daha konuşalım” diyor. Ne konuşacaklarsa!

Onlar beklerken ve ertelerken, karşıdevrimin akrep ve yelkovanı beklemiyor.
Türkiye’nin takvimi, bizi beklemiyor.

KÜÇÜK ÇIKARLARIMIZIN SAATİ VE TÜRKİYE’NİN SAATİ

Sayın Milletvekili,

Türkiye’nin saati var, Türkiye’nin takvimi var.
Bir de kendi küçük çıkarlarımızın saati var, bireysel kaygılarımızın ve
korkularımızın takvimi. Türkiye’nin saati, bize vicdanımızdan sesleniyor,
“Haydi” diyor, “Korkma” diyor, “Sönmez bu şafaklarda” diye devam ediyor.
Şimdi ilkokul bahçelerinde ellerimizi bacaklarımızın yanlarına yapıştırarak söylediğimiz o dizeyi daha iyi anlıyoruz. Demek ki, eyleme geçilirken korkuluyormuş.

BİR MEHMET AKİF ÇIKSA VE…

Sayın Milletvekili,

Sizlere bir Mehmet Akif çıkıp “Korkma” diye seslense ne iyi olur.
Cumhuriyet yurttaşının gözleri, yirmi milletvekilini ararken, o yirmi milletvekili
göz ucuyla birbirine bakıyor. Vicdanlardaki birikim, bilinçlerdeki kıvılcım,
yüreklerdeki cesaret o adımı atmaya yetmiyor mu acaba?
Bu millet için sorumluluk üstlenmek gerekince, öne çıkmak bu kadar mı zor?
Gösteri ve gösteriş olduğu zaman, bu kadar zorlanmıyoruz.
Milletvekili olmak için Parti Genel Merkezine başvurularımızı bu kadar ertelemedik,
bu kadar toplantı yapmadık, bu kadar istişarede bulunmadık.

ÖZGÜR BİREY NE KADAR GEREKLİ İMİŞ

“Birey birey” deniyor, sevmediğim bir sözcük, felsefemi bozuyor.
Ama demokratik devrimin bireyine meğerse ne kadar ihtiyacımız varmış!
Özgür birey, yürekli öncüler bir ülke için ne kadar gerekli imiş!
Özel çıkar ve özel kâr için özgür birey olmak çok kolay, örnekler ortalıkta.
Peki, kamu için özgür olmak bu kadar mı zor!
Hayır, bu toprakların altındaki kemik yığınlarını düşününce,
insanlarımızın kendilerini her şeyleriyle ne kolay verdiklerini biliyoruz.

İMZA ATMAK ÖLMEKTEN ZOR İMİŞ

Sayın Milletvekili,

Bu vatan için ölmeye hazır olan en azından yüzbinler var. Gerekince ölecek milyonlar da var. Ama karşıdevrimin Çankaya planını bozmak için imza atacak yirmi milletvekili
şu anda yok, öyle deniyor. 
Bu Cumhuriyet için imza atmak, meğerse ölmekten bile zormuş! Bir an bunlar geliyor aklıma ve hemen kovuyorum bu münasebetsiz kuruntuları.

Biz Cumhuriyet aydınları, söylevlerimizde Namık Kemalleri, Mustafa Kemalleri
örnek alırız. Şimdi eylemlerimizde örnek almanın zamanıdır.

YİRMİ MİLLETVEKİLİ VAR BİLİYORUZ

Kuşkumuz yok, o 20 milletvekilinin olduğunu biliyoruz.
Yüreklerinde Cumhuriyetin ateşi yanan milletvekillerimiz var, onlara güveniyoruz.
Şimdi onlardan öncü tavrı bekleniyor.
Tarihi halk yazar, doğrudur. Ama bir halkın öncüleri yoksa, yazık o halkın haline.
Türk milletinin öncüleri var. Devrim tarihimiz, tanığımızdır.
Öncüler ölmez! Yarattıkları gelenek kor ateşidir, zor günler gelip çatınca alevlenir.
O öncüler, Meclis’te de var.

GÖZLERİ TÜRKİYE SAATİNDE OLAN İLK MİLLETVEKİLİ

Sayın Milletvekili,

Bugün millet, ilk adımı atacak milletvekilini arıyor.
Arkasına bakmadan, gözleri Türkiye’nin saatinde, bakışları Türkiye’nin ufkunda olan
o milletvekilini arıyor bu halk. Ödüller dağıtılırken, makamlar paylaşılırken ilk olmak insanlara mutluluk ve onur kazandırmamıştır. Ama bir milletin geleceği için,
bir Cumhuriyetin ayağa kalkması için ilk adımı atmak, ömür boyu mutluluk için yeter.

Bugün yirminci değil, ilk olmanın günüdür.

AKP’nin DIŞ POLİTİKASI ve TÜRKİYE’yi BEKLEYEN TEHLİKELER..


Dostlar
,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği,
geleneksel Cumartesi Konferanslarını sürdürüyor.

Bu dönemin son konferansını 28 Haziran 2014 Cumartesi günü
CHP Hatay Milletvekili Sayın Refik ERYILMAZ verecekler.
Konu da son derece önemli ve Sn. Eryılmaz süreçlerin yakın tanığı..

AKP’nin DIŞ POLİTİKASI ve TÜRKİYE’yi BEKLEYEN TEHLİKELER..

Duyuru posteri aşağıda..
İlgi ve bilginizi bekleriz..

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ21 Haziran 2014 günü konferansını biz sunmuştuk..

Ölümünün 4. Yılnda İlhan Selçuk ve AYDINLANMA...

Emeği geçen herkese teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile.
26 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

SOMA FACİASI ÜZERİNE KAPSAMLI TIBBİ DEĞERLENDİRME


SOMA FACİASI ÜZERİNE KAPSAMLI TIBBİ DEĞERLENDİRME

Dostlar,

SOMA Faciasının üzerinden 43 gün geçti..
6 hafta ya da 1,5 ay..

  • 301 masum emekçinin derin acısı yüreğimizde..

Onlar için “bir pulsuz dilekçe – reçete” yazdık..
Uzun süre sitemizin manşetinde tuttuk.
Birkaç gün önce de “Soma’yı unutmayalım – unutturmayalım” diye yine yayımladık..

(https://ahmetsaltik.net/2014/06/21/is-cinayetlerine-kurban-verdigimiz-onbinlerce-emekci-adina-bir-pulsuz-dilekce/, 21.6.14)

Bu ay, AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) son sınıftaki (6. sınıf) intörn öğrencilerimize Halk Sağlığı Stajları sırasında (1 ay) seminer konusu olarak
“SOMA‘yı; 301 masum emekçiyi kurban alan toplu kırımı” verdik.

Sağolsunlar, sevgili öğrencilerimiz emek vererek bir hazırlık yaptılar.
Biz de gözden geçirerek katkı verdik ve 102 yansıdan oluşan kapsamlı bir sunu oldu.
25.6.12 günü sabah 08:30 – 09:30 arasında sınıfta tüm arkadaşlarına sundular.

Gelenekleştirdiğimiz üzere  bu sunuyu sitemizde yayımlayarak yararlanmaya açıyoruz.

Sevgili genç meslektaşlarım – çocuklarım

İnt. Dr. E. Direnç KÜLÜNK
İnt.Dr. Y. Ezgi KÖSTEKCİ
İnt. Dr. H. Nejat KÜÇÜKDAĞ..

Sizlere teşekkür eder, bu ay sonunda mezun olacağınız için kutlarım.
27 Haziran 2014 akşamı mezun olma töreninizde görüşeceğiz.
Belki de diplomalarınızı size ben sunacağım??

“EMEĞE SAYGININ İNSAN OLMANIN BAŞ KOŞULU” olduğunu hiç unutmamanız dileğiyle..

Sunuyu izlemek için lütfen tıklar mısınız??

Haziran 2014, SOMA

Sevgi ve saygı ile.
26.6.2014, Gölbaşı – ADIYAMAN

Adıyaman – Gölbaşı Harmanlı beldesinde yapılması tasarlanan bir termik santral ile ilgili olarak sağlık – çevre sakıncalarını panelde konuşmak üzere çağrılı olarak bu ilçedeyiz..

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net