Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

MUHARREM İNCE

Celal TOPKAN
20. Dönem Adıyaman Milletvekili

Muharrem İnce 13 Ağustos 2020 tarihinde yaptığı basın toplantısında yaptığı konuşmada;

CHP İçişleri Başkanlığına verilen bir dilekçe ile kurulmamıştır” dedi.

Bu bilgi doğru değildir. Bu açıklama, Muharrem İnce’nin CHP’nin tarihini, CHP’nin başarı ve başarısızlığını bilmediğini gösterdi.

Halk Fırkası (CHP) 9 Eylül 1923 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasıyla İçişleri Bakanlığına sunulan dilekçe ile kurulmuştur.
***
İnce, Partide Milletvekili adaylarının önseçimle belirlenmesi gerekir dedi.

1977 Seçimlerinde, Genel Başkan Bülent Ecevit’in, Ahmet Taner Kışlalı’nın İzmir’de kontenjan adayı yapmak istemesini, İzmir İl Başkanı ile yaptığı konuşmayı örnek verdi.

Ancak aynı Muharrem İnce 2002, 2007, 2011, 7 Haziran 2015, 1 Kasım 2015 seçimlerinde merkez atamasıyla milletvekili seçildi.

CHP’nin Atatürk’ün kurduğu Parti olduğunu söyledi. CHP’nin Atatürkçü kadrolarla siyaset yapması gerektiğini, ancak Atatürkçü kadroların CHP’den tasfiye edildiğini söyledi. Çalışmalarını, Sivas Kongresinin yapıldığı tarih olan 4 Eylül’de Sivas’ta başlatacağını söyledi.

Ancak CHP Milletvekili Muharrem İnce, 14 Ağustos 2014 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’nin Atatürk karşıtı Ekmelettin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı göstermesine itiraz etmedi.

24 Haziran 2018 seçimlerinde hem cumhurbaşkanı adayı yapıldım hem de bana yakın olan, benimle birlikte siyaset yapan, cumhurbaşkanlığı seçim çalışmamda yanımda, seçim çalışmamam destek veren milletvekillerini aday yapılmadılar dedi. Ancak Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında, kendisini destekleyen bu milletvekillerinin aday yapılmamalarına itiraz etmedi.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarı olması, CHP Genel Başkan’ın Cumhurbaşkanı olması demektir dedi. Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine karşı çıkmadı.

Halbuki, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, parlamenter sisteme yeniden dönülmesini savunuyorlardı.

Basın toplantısında, sürekli kendisini anlattı. CHP’nin yapılanma ve işleyişindeki, yanlışları ve yaşanan sorunları anlattı. Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında aldığı oyları, bu oyları nasıl aldığını anlattı. Ancak ülkenin toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel sorunlarının çözümüne yönelik hiçbir proje açıklamadı.

Siyaset hamasetle, şovla yapılan bir iş değildir. Siyaset, bilgi ve projeye dayalı, ülkenin ve halkın toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel sorunlarına çözmek için yapılan bir iştir.

Lider kafasında projeleri, arkasında başarıları olan, bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma, bilgiyi yönetme, bilgiyi örgütleme, ekip ve takım çalışması yetenek ve becerisine sahip olan bir kişidir.

Muharrem İnce kafasında projeleri, arkasında başarıları olmayan, bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma, bilgiyi yönetme, bilgiyi örgütleme, ekip ve takım çalışması yetenek ve becerisine sahip olmayan, siyaseti kendisi için yapan bir kişi ve siyasetçidir.

Türk Toraks Derneği’nin “COVID-19 ve Bilim” konulu bilimsel yazısı The LANCET’te

Türk Toraks Derneği’nin “COVID-19 ve Bilim” konulu bilimsel yazısı (‘Letter’) dünyanın en önde gelen tıp dergilerinden The Lancet’de yayınlandı.

Türk Toraks Derneği (@ToraksDernegi) | Twitter

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

Dünyanın en eski ve en iyi bilinen genel tıp dergilerinden biri The Lancet bu haftaki sayısında Türkiye’deki pandemi süreci ve konuyla ilgili bilimsel çalışmalara yer verdi. Söz konusu yazının Türkçe çevirisine ve orijinaline ana sayfamızdaki
https://www.toraks.org.tr/site/community/news/10006 linkinden ulaşabilirsiniz. Yazıda ne anlatılıyor?

Yazıda, SARS-CoV-2 virüsünün 7 Ocak 2020 tarihinde Wuhan’da ortaya çıktığı ve hızla
dünyaya yayıldığı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart tarihinde pandemi ilan edildiği,
aynı tarihte Türkiye’de ilk vakanın rapor edildiği anlatılmaktadır. Yazıda ayrıca SARS-CoV-2
virüsünün genomik epidemiyolojik analizine göre Türkiye’deki tipinin İran ve Suudi Arabistan
kökenli olduğuna değinilmektedir.

Pandemi sürecinde Türkiye’de bildirilen olguların sadece PCR testi pozitif olan hastalara ait
olduğu belirtilip, resmi olarak bildirilenin üzerinde “artık ölüm” olması Dünya Sağlık Örgütü
tarafından belirtilen hastalık kodlama sisteminin kullanılmaması ile açıklanmaktadır.
Yine bu yazıda, pandeminin başlangıcında Bilimsel Danışma Kurulunun kurulması ile Sağlık
Bakanlığı, Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu ve Türkiye Sağlık Enstitülerinin bilimsel
araştırmayı teşvikinin çok takdir topladığı ifade edilerek ilerleyen süreçte konuyla ilgili meslek
kurumları ile işbirliği yapılmaması ve bilgi paylaşılmamasının, sağlık personelinin korunması
konusundaki eksikliklerin üzüntü yarattığı belirtilmektedir.

Pandemi konusunda yapılacak araştırmaların etik kurul onayı öncesi Sağlık Bakanlığı özel
iznine bağlanmasının Türkiye Cumhuriyeti tarihinde rastlanmamış bir girişim olduğu, Türk
Toraks Derneği ve birçok bilim insanının araştırma talebinin gerekçesiz reddedilmesinin kaygı
ile karşılandığı ifade edilmektedir. Türkiye’de bilimsel araştırma yapma ve yazı yazmanın
anayasal bir hak olduğundan bahsedilerek bu konudaki taleplerin yetkili mercilere sözlü, yazılı
ve basın aracılığıyla ulaştırıldığı aktarılarak bu yazı aracılığıyla kararın yeniden
değerlendirilmesi talep edilmektedir.

  • Türk Toraks Derneği pandemi boyunca taleplerini kamuoyuna ve yetkililere açıkça
    sundu

Mart ayının ortasından bu yana Türk Toraks Derneği yönetimi;

-Hastalara tanı koyarken PCR testinin yeterli olmadığını, yüksek klinik şüphenin de tanısal değer taşıdığını,
– PCR testi güvenilirliğinin yüksek olmadığını,
– Dünya Sağlık Örgütü tanı kodlama rehberinin uygulanması gerekliliğini,
– Resmi hasta ve ölüm kayıtlarının artık ölüm verileri ile farklılık gösterdiğini,
– Sağlık çalışanlarının ve dernek üyesi göğüs hastalıkları uzmanlarının yeterince
korunamadığını,
– Ülke verilerinin ilgili meslek kurumları ile paylaşarak hastalık yükünün ve pandemi kontrol  planlanmasının yapılması gerekliliğini,
– Ülkeye özgü bilimsel çalışmaların hastalık yükü hesabı ve tedavi planlanması için elzem olduğunu,
-Başka ülkelerin verilerine ulaşılabilirken, ülkemizin verilerini bilemediğimizi,
-Bilimsel araştırma yapmanın anayasal hak olduğunu, etik kurulların tarafından onay
verilmesinin uygun ve yeterli olması gerektiğini,

yetkili makamlar ile ve basın aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmıştır.

Bu paylaşımlarımıza www.toraks.org.tr (https://www.toraks.org.tr/site/news/)

sayfamızdaki haberler arasından ulaşılabilir. COVID-19 mücadelesinde Türk Toraks Derneği’nin gerçekleştirdiği bütün etkinlikler Türk Toraks Derneği perspektifi olarak bir elektronik kitap hâlinde ISBN: 978-605-06717-1-1 numarası ile ana sayfasında yayınlanmıştır. Ulaşmak için https://www.toraks.org.tr/site/community/downloads/nDQxie_Cxq8IOotq linkine tıklayınız.

Ayrıca Turkish Thoracic Journal adlı dergide 10.5152/TurkThoracJ.2020.20174 DOI numarası
ile yayına kabul edilmiştir. Ulaşmak için https://turkthoracj.org/en/covid-19-pandemic-andthe-global-perspective-of-turkish-thoracic-society-131680 linkine tıklayınız.

Bütün bu çabalara, dernek üyelerimizin çalıştığı farklı merkezlerde izledikleri hastaların
verileriyle bilimsel araştırma makalesi ekleme girişimimize izin verilmemesi bilim dünyası
açısından önemli bir kayıp olmuştur.

Tıp Biliminin amacı, gerçekleri bulmak, sorunları doğru tanımlamak ve saptanan verileri genel
olarak doğru sağlık politikaları ya da bireysel düzeyde daha akılcı hasta yönetimi planlamalarını
uygulamak için kullanmaktır.

Bu süreç yalnızca bilimsel ve etik kurumlar tarafından denetlenir.

Ülkemizin deneyimleriyle bilimsel alana sunulacak her tür katkının pandemiyle mücadelede
Dünya için büyük önem taşıyacağı düşüncesiyle, araştırma yapmanın önündeki engellerin
kaldırılması talebimizi bir kez daha kamuoyu ve yetkililerle paylaşıyoruz.

Yazı Derneğimizin beş aydır yaptığı paylaşımların özetidir;
bilime, bilimsel özgürlüğe, bilim insanlarına saygımızın gereğidir.

Kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.

Türk Toraks Derneği
==========================

Dostlar,

Türk Toraks Derneği’nin yukarıdaki açıklamasına ve çabalarına bütünüyle katılıyoruz..

  • Sağlık Bakanlığının SAKLANACAK verileri var halktan ve dünya kamuoyundan; bunu anlıyoruz bir kez daha açık açık.. 

    Hatta bu Bakanlığın kurduğu Bilimsel danışma Kurulundan bile!Bu Kurulun kimi üyeleri de turkuvaz tabloda açıklananın ötesinde bilgileri olmadığını kamuoyu ile paylaştılar..Bu durumda, adı geçen kurul gerçekten salt “ad hoc” bir kurul mudur, neden eli – kolu siyasal yetkece (otorite tarafından bağlanmıştır.. Turkuvaz tabloda son 2 haftadır yoğun bakımdaki entübe edilenler dahil hasta sayısını bile artık bilmiyoruz. Nasıl toplandığı belli olmayan 3-5 rakam her gün Sağlık Bakanının kişisel tweet iletisi ile kamuoyuyla sözde paylaşılmaktadır. Sağlık Bakanı artık basın toplantısı da yapmamakta, kendisine hiçbir soru yöneltilememektedir.

    Niçin !!??

Bu tablo, demokratik bir toplumda asla kabul edilemez. Türkiye’nin rejimi nedir??

Öte yandan, kamuoyu ile paylaşılandan öte veri sahibi olamayan bir Kurula, Bilimsel Danışma Kurulu bile denemez. Siyasetin güdümünde vitrine konan kimi uzmanlar denebilir belki de ve bu kişilerin genel geçer bilimsel yazın (literatür) temelli önermelerden başka katkısı olamaz, beklenemez.. İktidar bu olgunun kuşkusuz bilincindedir. Ancak Kurul üyelerinin, kendilerine yüklenen işlevle yetinmelerini anlamak olanak dışıdır.

  • Saray’da “has uzmanlardan” oluşan paralel bir kurul mu TEK ADAMA gereğini arz etmektedir?

Kaldı ki, 160 gününü dolduran salgının ilk dalgası hala sönümlendirilememiştir.

  • Olgu sayısı resmen 250 bini, ölüm sayısı da resmen 6 bini aşmıştır. Gerçek verilerin bunların çok üstünde olduğu su götürmez bir gerçektir.

Dolayısıyla salgın yönetimi başarısızdır; aynı yöntemler / hatalar sürdürülemez.

AKP İktidarı, salgın verilerine dayalı bilimsel araştırma yapılmasını özel izin koşuluna bağlamıştır ve başvurular reddedilmektedir; Anayasal hak çiğnenmek pahasına!

Nedir paylaşılamayan ve SAKLANIP – GİZLENEN ve ne amaçla??

Gelinen yerde, tıkanmayı aşmada Bilimsel Danışma Kurulu üyelerinin alacakları tutum ve kamuoyuna yapacakları çooook geciken bir açıklama belirleyici olabilecektir.

Öte yandan, bunca uyarılara ortadaki net başarısızlığa karşın, MASUM İNSANLAR, ÖNLENEBiLECEK İKEN ÖLÜRKEN…  iktidar neden salgın yönetimi girişimlerinde anlamlı düzeltmeler yapmamaktadır??

Bu soru derin ve ciddi olup, zihinleri giderek daha çok kurcalamaya başlamıştır.

Sevgi ve saygı ile. 18 Ağustos 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

HALK TV ve TELE1 TV Programlarımız – 15 Ağustos 2020

Dostlar,

15 Ağustos 2020 Cumartesi günü;
Sabah saat 09:15’te HALK TV’de Sn. Fatma Nur AK ile
Ne yazık ki DENETLEYEMEDİĞİMİZ KORONA SALGININI konuşacağız.. / KONUŞTUK

izlenmesi ve gereğinin yapılması dileğiyle.. (28 dk.)

ve ardından

15 Ağustos 2020 Cumartesi günü;
Sabah saat 11:00’de TELE1’de Sn. Namık KOÇAK ile olacağız..

Şehir Hastaneleri talanını konuşacak ve salgına bağlayacağız.. / BAĞLADIK!

  • Özellikle Şehir Hastaneleri TALANI
  • Ve…. salgının bunca kötü – akıl ve bilim dışı yönetiminin nedenini sorguladık.
  • AKP, salgın nedeniyle OHAL ilanı mı tasarlıyor?! Sorguladık ve SAKIN HAAA – ASLA HAA dedik!

    İlgi ve bilginize saygı ile sunarız. (46. dakikada başlıyor; 45 dk.)

Sevgi ve saygı ile. 15 Ağustos 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

BİRGÜN GAZETESİNE DEMECİMİZ : ATAKÖY – ŞİRİNEVLER

BİRGÜN GAZETESİNE DEMECİMİZ

BIRGUN’e_demec_13.08.2020

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Ataköy, İstanbul’un sosyo-ekonomik açıdan Şirinevler ile karşılaştırılamayacak derecede daha üst kesimlerin yaşadığı bir bölge. Ayrıca Ataköy bulunduğu konum bakımından denize kıyı, o yüzden başka insan topluluklarıyla ilişkisi yok. Ama Şirinevler kuzeyinden, doğusundan, batısından kuşatılmış durumda, öbür nüfus topluluklarıyla yoğun bir ilişkisi var.

Sosyo-ekonomik farklılıklar nedeniyle Şirinevler’de insanlar çok katlı apartmanlarda, dairelerde kalabalık yaşıyor.

Ortalama hane halkı sayısı belki de 5’in üstünde, Türkiye ortalaması 3,5 iken. Ancak Ataköy’de insanlar daha çok yeşil alana sahip ve daha az katlı binalarda yaşıyor. Dolayısıyla insanların yaşadığı konutlara da bakarak fiziksel temasın az olduğunu görüyoruz.

Ataköy ve Şirinevler arasında insanların gelir düzeyi bakımından büyük fark var.

Bu denli küçük bir coğrafyada dikey kentleşme nedeniyle metrekareye düşen nüfus yoğunluğu salgın riskini büyütüyor. Bu yüzden nüfusu coğrafyaya yaymak önemli. Çok katlı yapılardansa 2-3 katlı binalarda yatay yerleşim sağlamak, toplumsal hareketliliği azaltmak, sosyo-ekonomik durumun zor koşullarını iyileştirmek ve de mutlaka aile ve nüfus planlaması yapmak gerekmektedir.

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK! Zamanı geldi de geçiyor da!
  • Tüm dünya için böyle, salt Türkiye değil.

Ataköy ve Şirinevler’i karşılaştırırken bu makro ölçütleri gözden kaçırmamak gerekiyor.

Eldeki veriler bize hep şunu gösteriyor:

  • Dünyada da alt katmanlardaki yoksul insanlar hastalığa daha çok yakalanıyor, daha çok ölüyorlar.
  • Ne yazık ki HASTALIK – YOKSULLUK arasında bir neden – sonuç ilişkisi var.

Sağlık Bakanlığı Türkiye ile ilgili çok veri açıklamadı ama örneğin New York oldukça tipik.
New York’ta daha çok Siyahiler, İspanyol kökenliler (Hispanikler) ve Kızılderililer daha çok işsiz, daha çok yoksul, daha çok güvencesiz ve evsiz.

Bu yoksul – işsiz – evsiz insanların daha çok hastalığa yakalandığını, daha çok öldüğünü görüyoruz.

  • Yoksullukla hastalık arasındaki ilişki nedensel bir ilişkidir.
  • Yoksullar daima daha çok hasta olur, daima daha çok ölürler.
  • Bu kısır döngü ne yazık ki sürüp gidiyor.

Ataköy ve Şirinevler karşılaştırmasında gördüğümüz de bunun tipik bir yansıması. (13.08.2020)

ANAYURT GAZETESİ’ne demecimiz…

ANAYURT GAZETESİ’ne demecimiz…

Saltık: 1. dalga başkaldırdı

Prof. Dr. Ahmet Saltık, son günlerde koronavirüs (Kovid-19) vaka sayılarının artmasını, henüz 2. dalga aşamasını yaşamayan Türkiye’de 1. dalganın ‘hızla baş kaldırışı’ olarak yorumladı. (U. Duyan, Ankara, 8.8.20)

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, Türkiye’de Kurban Bayram sonrasında olgu artışlarının hızla yükselme eğilimi içine gireceğini belirterek, “Kurban Bayramı’nda arife gününden başlayarak 5 gün sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi gerekirken, bu yapılmadı. Biz bunu bayram öncesinde kezlerce önermiştik. Kurban kesimi dahil, yasağın gerekli hatta zorunlu olduğunu vurgulamıştık. Şimdi önümüzdeki 14-28 gün içinde vaka sayılarının daha da artarak yükselme eğilimi içine gireceğini göreceğiz. Ne hazindir ki, Türkiye 1. Dalgayı sönümlendiremeden bu dalganın hızla başkaldırışı ile yüz yüze kalmak zorunda bırakıldı ” diye konuştu.
Türkiye’de henüz 2. Dalgadan söz edilemeyeceğini kaydeden Saltık, “1. dalganın yükselme eğiliminin nedenlerini 11 Mayıs’ta AVM’lerin çok erken ve epidemiyolojik gereklilikler sağlanmadan açılamasına dek götürmek olanaklı. 1 Haziran’da vaka sayısının 500’ün altına düşeceği varsayılarak atılan bu adımın ağır sonuçları oldu. Varsayımlar ile önlemleri gevşetmezsiniz. Önce günlük olgu sayısını öngörülen rakamın altına düşürür, sonrasında önlemleri adım adım, sıkı denetim altında gevşetirsiniz” görüşünü savundu.

HAZİRAN’DAKİ TOPLUMSAL HAREKETLİLİK
Almanya’nın günlük olgu sayısını 100’ün altına düşürdükten sonra önlemleri gevşetme sürecine girdiğinin altını çizen Saltık, “Almanya olgu sayıları 100’ün altına düştüğünde, restoran, kafe, bar ve öbür diğer mekanları aşamalı olarak açtı. Biz bu noktada da ölçüsüz davrandık” dedi.
Siyasal iktidarın ticari kaygıları öne alarak, normalleşme sürecine kademesiz ve hızlı bir geçiş yaptığını aktaran Saltık, “1 Haziran öncesinde hafta sonu, dinsel ve ulusal bayramlarda ilan edilen 2-4 günlük sokağa çıkma kısıtlamalarının en az 14 günlük bir sokağa çıkma yasağı TAM KAPATMA biçiminde uygulanmasının gerekirken, iktidar ticari ve ekonomik kaygılarla davrandı. Ayrıca Her ikisi de haziran ayı içinde iki büyük sınav yapıldı. 20 Haziran’da LGS’de 1,4 milyon, 27-28 Haziran’da YKS’de 2,5 milyon öğrenci sınava girdi. Velileri ile birlikte milyonları bulan çok büyük ve çok riskli toplumsal hareketlilikler yaşandı” şeklinde konuştu.

“TSUNAMİ ETKİSİ”

“Kurban Bayramı’nda arifeden başlayarak beş günlük bir sokağa çıkma kısıtlamasının ve kurban kesiminin salgından ötürü bu yıla özgü yapılmayıp ertelenmesini, nakit bağışa dönüştürülmesini önerdik. Türkiye’de bunun bir tsunami etkisi yaratabileceğini söyledik.” diyen Saltık, Şubat ve Mart aylarında, sayıları 21,500’ü aşan umrecilerinin salgını Türkiye’de yaydığını anımsatarak sözlerini şöyle sürdürdü:
21.500 umreci Suudi Arabistan dönüşünde, -gerçi bir bölümü karantinaya alındı- ancak çok büyük bir toplumsal hareketliliğe neden oldular. Kurban Bayramı öncesinde turizmi de açtılar. Kurban Bayramı’nda insanlar salt kurban kesimi ile sınırlı kalmadılar. Birbirlerini ziyaret ederek, bayramlaştılar. Turistik yörelere akın ettiler. Ne hazin, insanlar büyük ölçüde özensiz davrandılar. Hem kamu yönetiminin hem de insanımızın özensizliği çarpan etkisi yaratarak, Türkiye 1. dalganın ciddi başkaldırışı ile karşı karşıya bırakıldı.”

“OKULLARIN AÇILMASI OLANAKLI GÖZÜKMÜYOR”

Kurban Bayramındaki muazzam hareketliliğin sonucu olarak, okulların öngörüldüğü gibi 31 Ağustos’ta açılmasının artık çok zor olduğunu söyleyen Saltık, “Salgın yönetiminde izlenmesi gereken ilk yöntem, insanların birbirlerine değinmesini (teması) engelleyerek / en aza indirerek süreci denetim altında tutmaktır. Ülkemizde 12 yıllık zorunlu eğitimde 18 milyon öğrenci, 1,1 milyon öğretmen var. Bu rakama ek olarak idari personel, hizmetliler… eklendiğinde 25 milyonluk devasa bir kitle. Bu da ülke nüfusunun neredeyse 3’te 1’ne denk düşüyor” dedi.
Kurban Bayramından sonraki 14 günlük kuluçka süresine dikkat çeken Saltık, eğitim ve öğretime başlanacak tarih için, ancak bu süre dolduktan sonraki salgının gidişine bakılarak karar verilebileceğini söyledi.

TÜRKİYE AŞI ÇALIŞMALARININ ÇOK UZAĞINDA

Aşı çalışmalarına değinen Saltık, dünyada 5 ülkenin aşı çalışmalarında öne çıktığını kaydederek, “Dünyada 3. faza geçen beş aşı çalışması var: İngiltere, ABD, Almanya, Çin ve Rusya” dedi. Saltık, Türkiye’nin dünyada 75 ülke tarafından oluşturulan aşı çalışmaları finansman havuzuna (konsorsiyum) ekonomik yetersizliklerden dolayı dahil olmadığını ve aşı çalışmaları tamamlandığında aşıdan ilk yararlanabilecek ülkelerin yine bu 75 ülke olacağını ifade etti. Türkiye’nin ekonomik ve teknik yetersizliklerden ötürü aşı çalışmalarının çok uzağında kaldığını kaydeden Saltık, “Türkiye aşıdan fersah fersah uzakta, BSL-4 düzeyinde uluslararası standartta viroloji laboratuvarı yok!” görüşünü paylaştı.
Dünyada en kısa sürede üretilen aşının kabakulak aşısı olduğunu ve 4 yılda tamamlandığını belirten Saltık, “HIV aşısının 40 yıldır bulunamadığını belirtmeliyim. Kısa sürede koronavirüse aşı geliştirilemeyeceği gibi bu aşı hiçbir zaman bulunamayabilir de. Bir başka boyut ise bu hastalığa karşı aşı üretilse bile lojistik sınırlıklar var. 7,8 milyarlık dünya nüfusunun 18 yaş altı bölümünü dışarıda bıraktığımızda geriye kalan 5 milyarlık nüfus için 5 milyar doz aşının üretimi ve ne denli kısa sürede üretileceği, yine soğuk depolama ve soğuk taşıma (soğuk zincir) koşullarına göre ulaştırılması gerekiyor. Bu ne demek, eksi 21 santigrat derecede saklanması ve yine eksi 21 santigrat derecede taşınarak tüm ülkelere ulaştırılması gerekiyor. Bu lojistik donanım dünyada yok.” diye konuştu.

En etkili yol koruma / korunma   :

14 temel kural içinde özellikle

  • EVDE KAL / MASKE TAK / 1,5 m korunma uzaklığını koru / EL HİJYENİNE DİKKAT et..

Sağlıklı kişiler için grip, risk grubundakiler için hem grip hem zatürre aşısı öneriliyor

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlker İnanç Balkan, sağlıklı kişilerin de grip aşısı yaptırmasının önerildiğini, Covid-19 pandemisi sürecinde grip aşısının daha çok rağbet görmesinin beklendiğini dile getirerek, zatürre aşısı yaptırmanın risk grubundaki kişilerin grip ve Covid-19 enfeksiyonunu daha sorunsuz atlatmasına katkıda bulunduğunu belirtti.Balkan, influenza (grip) virüsünün çok hızlı mutasyon geçiren bir virüs olduğu için her yıl yenilendiğini anlatarak, geçen yıl grip aşısı yaptıranların da bu yıl aşı olmasının önerildiğini söyledi.

EN UYGUN ZAMAN KASIM AYI

Aşı ile oluşan antikorların koruyucu etkisi zamanla azaldığı için grip aşısının, mevsimsel grip salgınından hemen önce, Türkiye için kasım ayı içinde yapılmasının en uygun zamanlama olacağına işaret eden Balkan, şu bilgileri verdi: “Grip aşısı, 6 ayını doldurmuş çocuklar dahil, salgın zamanlarında herkese ve risk grubunda olan kişilere yıllık olarak önerilmektedir. Kronik hastalıkları bulunanlar, kronik hasta ve yaşlılara bakım verenler, sağlık çalışanları, salgın açısından riskli kapalı ve kalabalık alanlarda çalışanlar için grip aşısı özellikle önerilmektedir. Grip aşısı inaktif (ölü) aşı olduğu için bağışıklığı baskılanmış kişilere, hatta ilk 3 ayını geçmiş gebelere de uygulanabilmekte, uygulanması önerilmektedir. Grip aşısının koruyuculuğu salt gribe karşıdır ve %100 değildir. Bazı yıllarda koruyuculuk %50’nin altında kalabilmektedir. Bununla birlikte Covid-19 pandemisi sürecinde, birbirine klinik olarak benzeyen iki virüsten hiç olmazsa birine karşı, hiç olmazsa belli düzeyde korunma sağlamak amacıyla bu yıl grip aşısının daha çok rağbet görmesi beklenmektedir ki bu doğru bir yaklaşımdır.”

“RİSK GRUBUNDA YER ALMAYANLARIN ZATÜRRE AŞISI YAPTIRMASINA GEREK YOK”

Balkan, zatürre aşısının (konjuge pnömokok aşısı) ise belirli risk grubunda bulunan kişilere ömür boyunca bir kez veya polisakkarit zatürre aşısının da ek olarak 5 yıl arayla iki kez uygulanmasıyla toplam üç kez uygulandığını belirtti.

Zatürre aşısının, 65 yaş ve üstü kişilere, KOAH, astım, diyabet, böbrek yetmezliği, kanser, organ nakli alıcısı, bağışıklık baskılayıcı tedavi gören, kronik HIV enfeksiyonu gibi kronik hastalıkları olan kişilere ve dalağı alınmış kişilere önerildiğini anlatan Balkan, “Bu gruplarda yer almayan kişilerin -sağlık çalışanları ve toplu bulunulan kapalı alanlarda çalışan kişiler dahil- zatürre aşısı yaptırmasına gerek yoktur. Mevcut aşı önerileri bilimsel rehberlerde bu şekilde yer almaktadır” diye konuştu.

Balkan, aşı ile önlenen zatürrenin etkeni olan pnömokok bakterisinin, hastalardan yayılarak salgın yapan grip ve Covid-19 etkeni virüslerden farklı olarak üst solunum yolunda zaten bulunduğunu, kişinin yaş ve kronik hastalıklara bağlı olarak bağışıklık yanıtının bozulması sonucunda alt solunum yoluna inerek zatürreye yol açtığını belirterek, şunları söyledi: “Gerek grip gerekse Covid-19 hastalığı seyrinde görülen ölümlerin bir kısmı, viral enfeksiyona ikincil olarak gelişen bakteriyel enfeksiyon (zatürre) nedeniyle ortaya çıktığı için zatürre aşısı yaptırmış olmak, risk grubundaki kişilerin grip ve Covid-19 enfeksiyonunu daha sorunsuz atlatmasına katkıda bulunmaktadır. Bununla birlikte bağışıklık sorununa yol açan bir kronik hastalığı veya altta yatan bir kronik akciğer hastalığı bulunmayan kişilerin pandemi sürecinde zatürre aşısı yaptırması yönünde bir öneri bulunmamaktadır.”

Grip veya zatürre geçirenlerde akciğer grafisi bulguları ve klinik bulgular Covid-19’a benzediği için bu hastaların bazen yanlışlıkla Covid-19 tanısı ve tedavisi aldığını ve yanlışlıkla Covid-19 pandemi servislerine yatırıldığını dile getiren Balkan, “Bu da hastaların doğru tedavilerinin gecikmesine, tanılarının gecikmesine, tanı karışıklığına yol açmakta. Bu nedenle Covid-19 pandemisi sürecinde risk grubundakilerin mutlaka grip ve zatürre aşılarını tamamlamaları, tanının gecikmesini, tanı karışıklığını ve pandemi servislerine yanlışlıkla yatırılmayı önlemek için de öneriliyor.” diye konuştu.

“SAĞLIKLI KİŞİLERİN DE GRİP AŞISI YAPTIRMASI ÖNERİLİYOR”

Doç. Dr. İlker İnanç Balkan, sağlıklı kişilerin bu aşıları yaptırmasında sakınca olup olmadığı konusunda, “Grip, çevreden bulaşan ve salgın yapan bir enfeksiyon olduğu için sağlıklı kişilerin de grip aşısı yaptırması önerilir. Ancak bu risk pnömokok bakterisi ile gelişen zatürre için geçerli olmadığından, risk grubunda yer alanların zatürre aşısı yaptırması yeterlidir” dedi.

Grip aşısı belirli bir takvime göre (kıştan önce) yapılırken, zatürre aşısı için bir zaman sınırlaması bulunmadığını vurgulayan Balkan, çocuklara, çocukluk aşı takvimi içinde ülke genelinde ücretsiz uygulanan zatürre aşısının, risk grubundaki erişkinler için de hastanelerin “erişkin aşı” birimlerinde ücretsiz uygulandığını hatırlattı.

Balkan, grip aşısının da belirli risk grubunda yer alan kişiler ve sağlık çalışanları ile sınırlı olarak il sağlık müdürlükleri tarafından tedarik edilip erişkin aşı birimlerinde ücretsiz yapıldığını söyledi.

2020 model siyaset

Zafer Arapkirli
14 Ağustos 2020, Cumhuriyet

Neden yapılır siyaset?
Ya da şöyle sorayım:

İnsanlar neden örgütlü bir yapı içinde, mesela dernek, parti vs. kurup siyasete girerler? Fikirlerini ve programlarını iktidara taşımak için değil mi?

Yani, özellikle bir “dava”, program ve tüzük etrafında toplanıp ülke çapında örgütlenen siyasi partileri, “gayri resmi baskı gruplarından, lobilerden” ayıran en önemli özellik nedir?

İktidara gelebilmek için milletin oylarını alıp seçim kazanmak değil mi?

Bugün Türkiye’nin siyaset sahnesine baktığımızda ise yukarıda saydığım bu temel doğruların inkârı anlamına gelecek bir tavır içinde olduklarını görüyoruz.

Daha açık ve net, kıvırmadan, eğip bükmeden yazayım: İstisnasız tüm partiler, kendi başarıları ile iktidara gelmek (ya da AKP özelinde iktidarda kalmak) için değil, amiyane ama gerçekçi bir tabirle “başkalarının çuvallaması” için mümkün olan herkesle işbirliği içine girip mücadele etmek şeklinde bir politika izliyor.

Yalan mı?

İktidar partisi AKP’den (ve küçük ortağından) başlayalım:

Bütün umutlarını bağladıkları 2 siyasetçiye bakar mısınız?

Biri, geçen haftaki yazımda bir hayli cömert davranıp “tek bir cümle” ayırmaya ancak tenezzül edebildiğim “Artık, kapasitesi-alım gücü, hırsının gerisine düşmüş ve artık adeta İtalyan Lireti hükmünde” bir eski muhalif milletvekili. Diğeri, bir siyasetçiye yapılabilecek en ağır ithamların ve bir kadına yapılabilecek en aşağılık, en adice saldırıların hedefi yaptıkları halde tekrar (ve özür bile dilemeden) kendilerince “yeniden itibar lütfedip” cepheye katmak istedikleri bir siyasi parti lideri.

Böyle mi muhafaza edeceksiniz koltuğu? Unutun. Tek başına bu iki tarihi “gaf” niteliğindeki çaresiz girişiminiz bile “çürümenin, yok olmuşluğun” ifadesi değil mi?

Ana muhalefete bakalım:

Siyaseti, sadece iki “sözüm ona ilke” temelinde yaptıkları apaçık ortada…

Biri, “Nasıl Olsa Gidiciler Abi. Oturup çürümelerini izleyelim yeter” zihniyeti.

Diğeri ise “Bunları götürmek için kiminle olsa işbirliği yaparız” anlayışı. Bu uğurda, iktidardaki yıkıcı (ATATÜRK Cumhuriyeti’nin tüm temellerine dinamit koyup yıkan) zihniyetin tasarım ve icra ekibinde bulunan ama EgoKoltuk-Rant-Çıkar kavgası sonucu aynı ekibin dışına itilmiş (vagondan atılmak diyorlar) çapsız, müflis ve ne idüğü gayet açıkça belli bayat ve kokuşmuş siyasetçilerle kol kola girmeyi bile mideleri kaldıracak görülüyor.

Demokrasinin D’si ile ilgileri olmadığını, tüm siyasi hayatları boyunca ispatlamış bu insanlarla bırakın ittifak yapmayı, aynı binada tesadüfen bile bulunmamaları, tam tersine emekçi ve ezilen-horlanan kitleleri temsil edenlerle kol kola girmeleri gerekirken, nerelere savruluyorlar.

Bu mu yani?

Böyle mi iktidar olacak, böyle mi kitlelerin taleplerine karşılık vereceksiniz?

Güldürmeyin insanı.

Vandallıkta zirveye doğru

Bugün, ülkenin tüm tarihi ve kültürel zenginliklerine zarar vermekten kaçınmıyorlar. Hatta bu anlamda, IŞİD’e ve yüzyıllar boyu benzeri “vandallık” örneklerine imza atanlara rahmet okutuyorlar.

Tarihin en eski yerleşim birimlerinden biri olan ve başka bir ülke topraklarında bulunsa, her yıl on milyonlarca turisti tek başına çekebilecek Hasankeyf’e yaptıkları ortada.

İstanbul’un surlarına, tarihi çeşmelerine, camilerine, adeta bir “Açık Hava Arkeoloji Müzesi” niteliğindeki bu canım kente verdikleri zararı artık bilmeyen, duymayan kalmadı.

Neredeyse 1500 yıllık bir mabedi, müze olarak korumaya ve Türkiye’nin bir numaralı turistik ilgi noktası yapmaya yönelik Mustafa Kemal ATATÜRK imzalı kararı çiğneyip, hatta bu karara insafsızca “ihanet” damgası vurup kılıçla daldıkları Ayasofya’ya yaptıkları, asla affedilecek bir muamele değil.

Daha birkaç gün önce, yine yaklaşık 1500 yıllık bir tarihi esere, İstanbul’un simgelerinden, gözbebeği bir eser konumundaki Galata Kulesi’ne, ellerinde “hilti” (kırıcı-delici ağır matkap makineleri) ile dalmaları karşısında, insan diyecek bir şey bulamıyor.

Tarihin her döneminde insanlık yani kültür, bilim ve sanat düşmanlarının; geçmişte “haçlılar”ın, Timurlenk’in fillerinin, Afganistan’da Taliban’ın, Suriye’de ve Irak’ta IŞİD ve El Kaide ve türü sapık, örümcek beyinli insanlık düşmanı akımların yaptıklarını kopya etmek kimseye yarar sağlamaz.

Sadece, bundan sonraki yüzyıllarda lanetle, nefretle ve iğrenilerek anılırsınız.

Rusya’da Koronavirüs Aşısının ‘Onaylanması’ Üzerine

Olaylar ve Görüşler

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimi (Mülkiye)

Cumhuriyet, 14 Ağustos 2020
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/rusyada-koronavirus-asisinin-onaylanmasi-uzerine-prof-dr-ahmet-saltik-1758280

Rusya Devlet Başkanı Putin; Rusya Sağlık Bakanlığı, Gamaley Epidemiyoloji ve Mikrobiyoloji Enstitüsü tarafından geliştirilen koronavirüs aşısının tescil edildiğini açıkladı. Rusya böylece koronavirüs aşısını tescil eden ilk ülke oldu. Sputnik Türkiye’nin aktardığı habere göre, hükümet yetkilileriyle bir toplantıda Putin, “Bildiğim kadarıyla, bu sabah dünyada bir ilk olarak yeni tip koronavirüse karşı geliştirilen aşı tescillendi.”

Putin, “Yine de aşının oldukça etkili olduğunu, kararlı bir bağışıklık oluşturduğunu biliyorum. Yineliyorum: Aşı gerekli tüm denemelerden geçti” dedi. (https://www.birgun.net/haber/putin-duyurdu-koronaviruse-karsi-gelistirilen-ilk-asi-tescil-edildi-311533 11.08.2020)

ÜÇ TEMEL ADIM

Sevindirici bir gelişmedir kuşkusuz, ilk bakışta. Rusya’nın bu aşıyı geliştirip üretebilmesi için gerekli sağlık insangücüne ve teknik donanıma sahip olduğunu biliyoruz.. Başta BSL4 düzeyinde viroloji AR-GE laboratuvarı ve yetkin virolog – epidemiyolog – halk sağlığı uzmanı bilimsel takım (ekip). Ancak ülkenin Sağlık Bakanlığınca aşının onanıp ruhsatlandırılması yetmez. Mutlaka, DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) ya da yetkilendirdiği (akredite ettiği) uluslararası kaynak (referans) laboratuvarlarca da sonuçların test edilip onanması gerekir. 3 temel adım bu süreçte irdelenecektir:

GLP (Good Laboratory Practice): İyi Laboratuvar Uygulamaları
GMP (Good Manufacturing Practice): İyi Üretim Uygulamaları
GCP (Good Clinical Practice): İyi Klinik Uygulamalar.

Bu ana koşulların / standartların alt adımları da var elbette. Ruhsat almadan önce 3. aşamaya (faza) gelinmiş olması, yani birkaç on bin gönüllü insan üzerinde aşının denenmiş olması gerek.
Ek olarak 2 büyük sınav söz konusu ayrıca:

  1. Etkinlik: Yeterince koruyucu olacak; süre ve koruma düzeyi bakımından.
  2. Güvenilirlik: İstenmeyen / yan etki ve komplikasyonlar son derece sınırlı olacak maliyet / yarar irdelemelerinde. Çünkü milyarlarca sağlıklı insana uygulanacak hasta ilaçlarından farklı olarak.

Söz konusu aşının 2’li bir bağışık yanıt oluşturduğu belirtiliyor:

  1. Hücresel bağışıklık ki görece daha uzun süre kalıcıdır (T hücreleri)
  2. Hümoral bağışıklık; antikor üretimi.. (IgG ve IgM proteinleri)

Aşının bu yeteneklerini yayımlanacak bilimsel makalelerde göreceğiz dileriz. Öte yandan, “kalıcı” bağışıklık sağlandığını söylemek çok zor hatta olanaksız bu aşamada çünkü salgın daha 7-8 aylık “bebek” yaşında! Bu sonuca varabilmek için zaman boyutu çok kısa. Ancak bağışık yanıtın olsa olsa birkaç hafta, dahası 1-2 ay koruyucu düzeyde sürdüğünü söyleyebilirsiniz şimdilik, hepsi o denli!

Aşı örnekleri uluslararası yetkili kaynak (referans) laboratuvarlarda DSÖ gözetiminde test edilip onaylanmadan ölçüsüz bir iyimserlik yanlıştır. Doğru olan ise bilimsel özenliliktir (ihtiyatlılık; scientific precautionary principle).

Rusya’yı, başlangıç da olsa, bu doğrulanması gereken, doğrulanmasını dilediğimiz başarısından dolayı bilim emekçilerini ve onları destekleyen Rus devletini kutluyoruz.. İnsanlığın pek çok açıdan böylesine başarı öyküsü ve gerçekleşen büyük adımlara öyle çok gereksinimi var ki..
***
Öte yandan R.T. Erdoğan’ın, DSÖ verileriyle aşı geliştirme yolunda dünyada 3. ülkeyiz bağlamında sözleri çok acı vericidir. Bu içerik gerçek dışıdır, gerçekleşmesi olanağı da yoktur yukarıda belirtilen nedenlerle.

  • Ancak neden Erdoğan böylesine pervasızca yanıltılmaktadır çevresince?
  • Narsisistik kişilik danışmanlara yeter etik gerekçe, hukuksal güvence, meşru kalkan olabilir mi?
  • Bu uğurda bir ülke, bir halk feda edilebilir mi ve nereye dek?!!

ÜRKÜTÜCÜ OLGU

Kaldı ki R.T. Erdoğan’ın böylesi bir kısırdöngüyü algılayıp (?), dikkate alıp, doğrudan bilgi edinme kaynaklarını açık tutma yükümü yok mudur? Bu olgu ürküntü vericidir ülkemizin bekası için.

DSÖ kaynaklarında, 165 noktada aşı geliştirme çabası sürdüğü, 5 ülkede 3. aşamaya (faza) gelindiği geçen hafta açıklanmıştı.

İngiltere, Astra-Zeneca ile yürütülen aşı çalışmasıyla ilgili 20 Temmuz’da yayımlanan makalede 2. faz sonuçlarının umut verici olduğu ve istenen bağışıklığı sağladığı duyuruldu.

CanSino: Çin merkezli bir başka aşı çalışması olan Cansino da viral vektör türünde aşı geliştiriyor. Çin ordusunda 3. faz denemelerine başlanan aşının da daha önceki fazlardaki etkisi The Lancet dergisinde incelenmişti.

Sinovac: Eski bir yöntem olan “inaktif virüs” tekniğine göre hazırlanan bu aşıda, enfekte etme özelliğini yitirmiş olan virüs insana verilerek, vücudun hastalığa bağışıklık kazanması hedefleniyor. Haziran’da 1. ve 2. fazda kritik bir yan etki gözlemlenmediğini açıklayan şirket, 3. faz çalışmasını Brezilya’da sürdüreceğini duyurdu. Bu yöntemin dezavantajı, üretiminin uzun ve maliyetli olması. Zayıflatılmış ya da öldürülmüş virüs ile üretilen aşılarda bu virüslerin çoğaltılması için milyarlarca yumurta gerekli.

Sinopharm: Çin merkezli bir başka aşı çalışmasında da “inaktif virüs” yöntemi kullanıyor. Şirket 3. faz çalışmalarını Abu Dabi’de yürütüyor.

Moderna: ABD’de geliştirilen bu aşı, daha önceki aşılardan farklı olarak virüsün kendisinin değil, genetik materyalinin (RNA) vücuda şırınga edilerek bağışıklık oluşturmayı amaçlıyor. Üretimde büyük avantajlar sağlayacak bu yöntemin başarılı olursa, aşı teknolojisinde çığır açabileceği öngörülüyor. Moderna da 3. faz çalışmalarına geçtiğini duyurdu.

BEDELİ ÖDEYENLER AYNI

Görüldüğü gibi Türkiye ilk 3’te yok!

BSL4 düzeyinde Viroloji laboratuvarı yok! Refik Saydam Ulusal Referans Laboratuvarındaki BSL3 donanımlı.

Türkiye’nin mazlum – alınteri ulusal kaynakları 18 yıl boyunca talan edilmeyip, net 2 Tr $ servet yurt dışına aktarılmayıp, 0.5 Tr $ salt betona gömülmese idi; AKP iktidarı ve Türkiye bugün tıkanmazdı.. Geçelim BSL4 düzeyinde viroloji Ar-Ge laboratuvarı için yaklaşık 1+ milyar $ yatırım yapmayı; koronavirüs salgınını bastırarak sönümlendirmek için köktenci önlem olan 14 gün tam kapatmayı (lockdown) bile finanse edecek yaklaşık 50 milyar $ kaynağı, Tek Adam İktidarı bulamamaktadır!..
***
Salgın, yine ekonomik kulvardaki isyan ettiren çaresizliklerin ürünü irrasyonel popülist seçimlerle, alaturka açılım – saçılımlarla sürmekte ve kahrolası bedel; CEO sanrısıyla (hezeyanıyla), ne yazık ki bir anonim şirket gibi yönetilmeye zorlanan ülkemizde, masum binlerce insanımızın önlenebilecek iken ÖNLENEMEYEN biçimde kurban edilmesiyle ödenmekte!

21. yüzyılın şafağında bir insanlık suçu klasiği daha; sürüleştirilen yığınlar hiçbir şey algılayamazken..

Sevgi, saygı, kaygı ve tükenmeyen UMUT ile.

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Nisan ayından daha büyük rakamlarla karşı karşıyayız

Prof. Dr. Ahmet Saltık:
Nisan ayından daha büyük rakamlarla karşı karşıyayız

Begümhan Aydoğan’ın sunduğu Haber 15’in bu günkü konuğu; Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık oldu.

Saltık, Türkiye’de koronavirüsün güncel durumu, okulların açılmalı, Rusya’nın geliştirdiği aşı ve dünyadaki aşı ve tedavideki gelişmeleri yorumladı.

“Almanya Sağlık Bakanlığı’nın yeni bir açıklaması oldu. DW Türkçe’ye henüz düşmedi. Almanya Sağlık Bakanı gelecek aylar için ‘iyimser’ olduğunu belirtti. Aşı için gelecek yıl kesin dedi. Almanya aşı üretiminde dünyada ilk 3-4’de” ifadelerini kullanan Saltık, “Bakan, konuşmasında gençler arasında KOVID-19’un hızla arttığını belirtti. Ortalama yaş Almanya’da Nisan ayında 52 iken Ağustos ayında 36’ya indi dedi. Bu korkunç bir şey. Şu cümleyi kullandı; “Kuşkusuz endişe verici bir durum” dedi. İnsanların topluca bir araya gelmesi gereken tüm etkinliklerin yasaklanmasını, futbol gibi binlerce insanın bir araya gelmesinin dehşet verici olduğunu söyledi. Türkiye’de bugünlerde halı sahaların açıldığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Saltık’ın açıklamalarından satır başları şöyle :

*”Son rakamları siz de biliyorsunuz. Almanya Sağlık Bakanının açıkladığı verilere göre 1226 olgu, Türkiye’deki son rakam 1212. Almanya’da toplam 219,519 toplam vaka dün açıklanan verilere göre, Türkiye’deki rakam 244,392. Dolayısıyla bizim rakamlarımız Almanya’nın biraz üstünde. Almanya Sağlık Bakanı “Kuşkusuz endişe verici” tümcesini kullanırken, bizim Sağlık Bakanımızın kullandığı tümceleri görüyoruz. Daima o klasik lafları ediyor.. tedbir, salgına karşı kaç kişiyiz”??!!

*”AB ülkeleri itirafta bulundu. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya açık açık itirafta bulundular, ‘salgını iyi yönetemedik’ diye. Herhalde Türkiye harikalar yaratıyor. Gelsinler Türkiye’den salgın yönetimi nasıl yapılır, verilerle nasıl oynanır (manüple edilir) öğrensinler”

*”Hastalar çok ağırlaşmadıkça evde tutulup hastaneye yatırılmadığı için bunlar kayıtlara da girmiyor. Rakamlar o yüzden 1212 dolaylarında. Gerçekte belki de bunun 10 katı dolaylarında. Nisan ayı ortalarındaki rakamlardan daha büyük dalgayla karşı karşıyayız”

Koronavirüs havada asılı kaldığı için kapalı ortamlarda 2 metrelik mesafe işe yaramıyor

“Kesin kanıt” bulundu: Koronavirüs havada asılı kaldığı için kapalı ortamlarda 2 metrelik mesafe işe yaramıyor

“Aerosol bazlı bulaşmaya karşı 2 metrelik fiziksel mesafe gibi önlemlerin kapalı ortamlarda yardımı dokunmayacak”

Aerosol bulaşımı adı verilen durumda virüslü küçük damlacıklar havada uzun süre asılı kalıyor ve bir metreden uzak mesafelere virüsü bulaştırabiliyor (Pixabay)

Sağlık camiasında aylardır süren spekülasyon ve ihtilaflar sonrasında bir araştırma ekibi, Kovid-19‘un havada taşındığını ve mevcut sosyal mesafe kurallarının daha fazla maruziyete ve salgına yol açabileceğini buldu.

Ön baskıdaki çalışmaların yer aldığı MedRxiv’de yayımlanan araştırmaya göre, Florida Üniversitesi viroloji ve aerosol bilimi uzmanları, 2 ve 4,8 m mesafelerde virüsün aerosollerle iletildiğini teyit etti.

Sars-Cov-2‘nin aerosol olarak bilinen küçük damlacıklar halinde havada canlı kaldığı ilk kez söz konusu çalışmada keşfedildi. Bu durum, öksüren, hapşıran ve konuşan taşıyıcıların yanında virüsün solunması riskine işaret ediyor.

Araştırmacılar, “Kovid-19’un yayılımını sınırlamaya yönelik en iyi uygulamaların özellikle sosyal mesafe, başkalarına yakınken maske takma ve el yıkama merkezli olması sebebiyle, halk sağlığı etkileri geniş” diye yazdı.

Aerosol temelli bulaşmaya karşı iki metrelik fiziksel mesafe gibi önlemlerin, kapalı ortamlarda yardımı olmayacak. Bunlar sahte bir güvenlik hissi verirken, maruziyetlere ve salgınlara yol açacak.

Koronavirüsün hava yoluyla bulaşıp bulaşmayacağına dair bilim çevrelerindeki ihtilafın kaynağı, daha önce aerosollerde viral RNA tespit edilmesine karşın canlı bir virüsün izole edilememesine dayanıyor. Genetik materyal ve canlı bir virüs arasındaki fark da bu.

Şimdiyse araştırmacılar, hastaneye yeni kabul edilen bir hastanın odasından alınan hava örneğinden Sars-Cov-2’nin genomunu başarıyla dizileyen ilk ekip olduklarını söylüyor. Havadaki canlı virüsün suşunun, hastadaki suşla aynı olduğu tespit edildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), aylar boyunca Kovid-19’un çoğunlukla yakın kişisel temasla bulaştığını ve havadan bulaşımasının hastane ortamı dışında pek mümkün olmadığını söylemiş ama Temmuz’da söylemini değiştirerek hava yoluyla bulaşımın göz ardı edilemeyeceğini ve daha fazla veri gerektiğini belirtmişti.

DSÖ, 9 Temmuz tarihli son tavsiyesinde, “Kısa mesafeli aerosol bulaşımı, özellikle de enfekte kişilerin uzun süre kaldığı kalabalık ve havalandırmanın yetersiz olduğu belirli iç mekanlarda göz ardı edilemez” demişti.

Bundan önce de 239 bilim insanı, Clinical Infectious Diseases’de yayımladıkları “Kovid-19’un havadan bulaşmasını ele alma vakti geldi” başlıklı makalede bir dizi laboratuvar çalışması ve vaka raporunu temel alarak aerosol bulaşımının tanınması çağrısında bulunmuştu.

Virginia Tech’ten virüslerin havadan bulaşması konusunda uzman Mühendislik Profesörü Dr. Linsey Marr, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Florida Üniversitesi’nin çalışmasının “kesin kanıt” gibi göründüğünü ifade etti.

Çalışmada yer almayan Profesör Marr, “Herkesin anlayabileceği bir dilde: Bu çalışma, benim görüşüme göre, (birkaç metre yol alabilecek kadar küçük) aerosollerdeki virüsün bulaşıcı olduğunu açıkça doğruluyor. Bundan şüpheleniyorduk ve şimdi kanıtımız var. ” dedi.

Bu açık bir kanıt değilse o zaman başka ne olabilir, bilmiyorum.

* İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/news/world
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik© The Independent
HAKKINDA DAHA AYRINTILI: ÇEVİRİKORONAVİRÜSKOVİD-19SALGIN