Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

KANAL İSTANBUL JEOPOLİTİK İNTİHAR

Mustafa AYDINLIMUSTAFA AYDINLI

Kanal İstanbul gündeme geldiği günden beri konunun uzmanı bilim insanlarınca tartışılıyor. Hazırlanan raporlara göre, her geçen yıl Boğazlardan geçen ticari yük gemilerinin sayısı azalıyor. Çünkü farklı taşıma seçenekleri günümüzde artmıştır. Anlaşılan, iktidarın en önemli gerekçe olarak; “Trafiği rahatlatmak için kanal açıyoruz” sözü pek inandırıcı değil.

Bu azalmanın önemli nedenlerini Prof. Dr. Haluk Gerçek şöyle açıklıyor:

“Birkaç nedeni var. Bir kez gemi boyutları büyüdüğü için kapasitesi yüksek olan az sayıda gemiyle daha çok yük taşınabiliyor. İkincisi, özellikle petrol ve doğalgaz geçişleri konusunda alternatif (AS: seçenek) boru hatları oluşturuldu. Ayrıca Rusya, Karadeniz havzasındaki limanlar üzerinden yaptığı taşımacılığın bir bölümünü Baltık limanlarına kaydırdı. Bütün bunlar İstanbul Boğazı’ndaki trafiği azaltan nedenler.”

Kanal boyu güzide tarım alanları imara-inşaata açılacak, Katar’lı ortakları ile birlikte baştan paylaştıkları büyük bir rant getirisi sağlanacak. Ranta dayalı projeler ve arazi talanları eşi görülmedik bir çevre erozyonuna yol açacak. Üzücü olan bu felaketin geriye dönüşü yok. Bu yok oluş bilim insanlarının değerlendirmesidir. İktidar ne İstanbul halkını, ne de bilim insanlarını bu konuda ikna edemiyor. Kendine güvense İstanbul halkına sorar ve bu konuda referanduma (AS: halkoylamasına) gider. Gidemez, çünkü sonucu baştan biliyor. Bu bir zor projesidir. İstanbul’un yazgısı ile oynanıyor, ama halkına sorulmuyor. Oysa İktidar demokratlıkta sözü kimseye bırakmıyor. Görünüşe bakılırsa haksız da sayılmaz (!)

Alanında uzman bilim insanları, Kanal İstanbul’un büyük bir felakete yol açacağını değerlendiriyor. Sonuç olarak proje ekolojiyi tahrip edecek, su canlılarının önemli bir kesimini yok edecek, karada ve denizlerde biyoçeşitliliği geri dönülmez bir biçimde bozacak. Depremi tetikleme olasılığı artacak. Montrö Boğazlar Sözleşmesini tartışılır duruma gelecek. Sorunlu olan İstanbul trafiği daha da sorunlu olacak. İstanbul’un nüfusu en az 1.2 milyon artacak. İstanbul 3 parçaya bölünürken, Avrupa yakasında bir ada oluşacak. Marmara ve Karadeniz’de öngörülemeyen doğa olayları yaşanabilecek. Su havzaları kuruyacağı gibi, kalan sulara da deniz suyunun karışması sonucu içme sularının tuzlanacağı endişesi baskın kaygı.

İBB’nin düzenlediği Kanal İstanbul Çalıştayında konuşan eski TUBİTAK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Cemal Saydam, “Kanal İstanbul etkileriyle Marmara denizinde biriken sülfür dioksit, çürük yumurta kokusu ortaya çıkaracak. Çürük yumurta kokusu hayırlı bir koku değil. Sülfür dioksit’in etkileri ise erkekliği öldürür…Ayrıca Marmara denizinde balığı unutun. ” diyor.

İstanbul’u yöneten yerel yönetimin hiç mi söz hakkı, hiç mi görüşü yok? Yerel yönetimin görüşü neden alınmıyor? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu proje için “Bu proje İstanbul’a bir ihanet projesi bile değildir. Resmen bir cinayet projesidir. İstanbul için gereksiz bir felaket projesidir. Bu proje bittiğinde İstanbul bitmiş olacak. Bu şahane kent yaşanamaz olacak. Temiz hava, su, altyapı, trafik açısından çözülemez sorunlarla baş başa kalacak. Ne Boğaz geçişi, ne deniz trafiği yoğunluğu, ne de ekonomik olarak böylesi bir Kanal gereksinimi söz konusu değildir. Yalnızca yeni rant alanları yaratmak uğruna hazırlanmış, yol açacağı yıkıcı sonuçlar hiç düşünülmemiştir.” demektedir.

İktidarın tek dayanağı bir varsayım üzerine, “Boğaz trafiğinin 2071’de 86 bin gemi geçişi / yıla dek çıkacağı ve güvenliği tehdit edeceği” yönündedir. Oysa bilimsel gerçekler ve eldeki veriler iktidarı tümüyle yalanlıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Gerçek’e göre “Boğaz’dan geçen gemi trafiğiyle ilgili istatistikler gerçekte çok ilginç. 2007 yılında 56.606 olan yıllık gemi trafiği, bugüne doğru geldikçe, istikrarlı bir biçimde azalıyor. Örneğin 2018’de bu sayı 44 bin düzeyine dek inmiş. Yani bir yandan geçiş sisteminde güvenlik artıyor, öte yandan gemi trafiğinde zaten bir azalma söz konusu…Tehlikeli madde taşıyan gemiler, örneğin 2018’de bu tür yük taşıyan gemilerin sayısı 9247 idi. Halbuki 2007’de bu sayı 10 binin üzerindeymiş. Dolayısıyla tehlikeli yük taşıyan gemi sayısında da bir azalma var… 2007’de toplam kaza sayısı 700’e yakınken, 2017’de bu sayı 250 dolayına düştü. Bu kazaların önemli bir bölümü makine veya dümen arızasından, bir kesimi de Tüzük ihlalinden, kaynaklanıyor.”

Yerel yönetimin ve bilim insanlarının görüşü,

  • “Kanal İstanbul ranta dayalı, doğayı tahrip eden ucube bir projedir.”

Öte yandan Montrö’yü tartışmaya açarak, ABD’ye göz kırparak iktidarda kalmanın payandası olarak kullanılmak isteniyor. Halkın oyuna dayalı seçilebilme şansını çoktan yitiren iktidar, Cumhuriyet’in tüm birikimlerini satmasına karşın ekonomiyi düzeltemiyor. Sıra Montrö gibi uluslararası sözleşmeleri geçersiz kılmaya geldi. Bu konuda TBMM Başkanı Mustafa Şentop “Cumhurbaşkanı Montrö’yü bile kaldırabilir” diyerek konuyu tartışmaya açmış oldu.

SÖZCÜ yazarı sayın Yılmaz Özdil “Montrö’yü bırak delmek, biraz esnetmek bile, jeopolitik intihardır… Darbe marbe palavraları, sinsi sinsi Montrö’yü delmeye çalışırken suçüstü yakalanmış olmanın öfkesidir, gerisi hikayedir.” ifadesini kullanıyor.

Kanal İstanbul, ülkemizde şu an yaşanan hiçbir güncel sorunu çözmüyor; işsizlik, pahalılık sürüyor hatta Türkiye’ye egemenlik, güvenlik, savunma, ekolojik denge, çevre ve şehircilik konusunda geriye dönüşü olmayan sorunlar çıkarıyor.

Yarın “Biz bu kente ihanet ettik, bunda benim de payım var” demek hangi yaraya merhem olur? Boğazlar ve Marmara Denizi ölür, İstanbul ölür!

Kısacası Kanal İstanbul’la Türkiye halkı kazanmayacak, aksine Katar ortaklığı ile ranta dayalı bu proje, ABD’nin çıkarlarına hizmet ederek, geriye dönülmez bir “jeopolitik intihar” gerçekleştirilmiş olacaktır.

TELE1 TV Programımız – 12 Nisan 2021

Dostlar,

12 Nisan 2021 Pazartesi sabah saat 09:00’da TELE1’de olacağız.. / OLDUK.

Salgının seyir defteri, çarpıcı özet verilerle aşağıda..

8 Nisan 2021 Perşembe akşamı yapılacağı duyurulan “Bilim Kurulu” toplantısı, salgın çooook ciddi – ağır bir seyir göstermiyor olmalı ki (!) AKP = RTE hazretlerine göre, iktidarın her gün  resmen 300’e yakın (gerçekte 3 katı!!) can aldığı salgından çoook daha önemli gündem maddeleri olmalı ki (!?) 4-5 gün ertelenebildi..

Bu gidiş gidiş değil.. İlan edilenin 3 katı, 100 bin dolayında insan doğrudan kovit-19 nedeniyle, yaklaşık yarısı da dolaylı / ikincil nedenlerle öldü.. 150 bin insanımızı salgına / AKP politikalarına kurban verdik..

Bu tablo trajiktir, asla kabul edilemez ve sürdürülemez.

Muhalefetin önce kendisinin hiç olmazsa salt salgın gündemiyle bir araya gelmesi ve toplumu da toparlayarak sendikası – meslek örgütü – dernekleri.. ile ülkeyi ayağa kaldırması gerekiyor YAŞAM HAKKINI iktidara karşı / karşın savunabilmek için..

İktidarın umurunda olmadığı, çooooooook daha açık ve de seçik söylemek gerekirse, adeta

AKP’nin DÜŞMAN HUKUKU uyguladığı bir konumda bulunuyoruz..

Saptama ve durum gerçekten çok ciddidir ve anamuhalefete kritik, tarihsel bir sorumluluk düşmektedir. Hem de çok ağır ve çok ivedi olarak..
Bunları konuşacağız.. / KONUŞTUK..
İzlemek ve paylaşmak için lütfen tıklayınız..
Yaşam hakkına iktidara karşın sahip çıkmak zorundayız..

(278) Ahmet Saltık: Yarım milyon insan aktif hasta, tam kapanma şart (12 NİSAN 2021) – YouTube

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 11 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

Meclis’e bütüncül önlem için ‘harekete geç’ çağrısı

CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, Covid-19 salgını karşısında iktidarın anayasada olmasına karşın sosyal devlet yükümlülüklerini uygulamadığına dikkat çekerek, “bütüncül önlem alınması” amacıyla TBMM Başkanlığı’na araştırma önergesi verdi.

Meclis’e bütüncül önlem için ‘harekete geç’ çağrısı

cumhuriyet.com.tr
11 Nisan 2021
Kaboğlu, “Kısıtlayıcı tedbirler uygulayıp, sosyal devletin gereklerini yerine getirmeyen iktidar, yaptığı kongreler ile insanların yaşamını tehlikeye attı” değerlendirmesinde bulundu.

‘POLİTİK ÖNCELİKLERİ VAR’

CHP’li Kaboğlu, önergesinde, Covid-19 salgını ile sosyal devletin anlam ve öneminin bütün dünyada fark edildiğini, devlet yöneticilerinin politik önceliklerini, halklarının sağlık ve ekonomi alanlarında korunmalarına yönlendirme çabasında olduklarını belirtti.

Kaboğlu, “Türkiye’de ise tek kişi yönetimi, sadece kısıtlayıcı tedbirler aldı ancak işsiz ya da dar gelirliye yeterli ekonomik desteği sunmadı.

  • Cılız sosyal yardımlar, toplumun önemli bir kesimini açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm etti.

Dar gelirli yurttaşların virüsten korunmasında zaaflar doğurdu” ifadelerini kullandı.

Anayasanın 56. maddesinde yer alan

  • “çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek”

şeklindeki üçlü yükümlülüğü anımsatan Kaboğlu, “Kaynakların çılgın projelere yönlendirilmesi, çok yönlü sosyal, ekonomik ve ekolojik kıyımları beraberinde getirdi.

Kanal İstanbul gibi projelerle ortaya çıkacak çevresel felaketler, başka hastalık ve salgınlara da neden olabilir” dedi.

Kaboğlu, eğitim alanında ise anayasanın,

  • Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.

fıkrasıyla başlayan 42. maddesinin asgari gereklerinin bile karşılanamadığına dikkat çekti.

‘İNSAN YAŞAMI TEHLİKEYE ATILDI’

Kaboğlu, toplum ve sağlık çalışanlarının salgın sürecinin belirsizliği ile uğraşırken Cumhur İttifakı’nın sosyal mesafesiz kalabalık kongreler yaptığını anımsatarak,

Türkiye genelinde yüksek risk tablosunun oluşmasına sebep oldular. Sosyal devletin gereklerini yerine getirmeyen iktidar, hukuk devleti ilkesini çiğnediği gibi insanların yaşamını da tehlikeye attı” değerlendirmesinde bulundu.

FAKİRLEŞTİKÇE ZENGİNLEŞEN ÜLKE : TÜRKİYE

Prof. Dr. (Nükleer Fizik)
Değerli arkadaşlar,
– ” Evet sizin geliriniz Dolar, Euro… bazında yükseldi, bizimki düştü görünüyor…. ammaa, Türkiye’de bizim kendi paramızla, TL ile satın aldığımız şeyleri aslında siz çok daha pahalıya satın alıyorsunuz.”
” Örneğin sizin ülkenizde 100 Dolara satın aldığınız bir “tüketim sepetini” biz 260 TL’ye alıyoruz; dolayısıyla 1 Dolarınızın bizim paramızla gerçek karşılığı 8,1 TL değil, onun 8,1/2,6 = 3,1’de biridir, !!!
Buna göre de bizim yıllık milli gelirimiz 650 milyar Dolar görünse de, PPP ölçeğinde 650 x 3,1 ~ 2 trilyon dolardır ! “
Böylece Türkiye Dünya listesinde PPP olarak gelir sıralamasında 11. inci sıradadır! Ama gerçekte Dünyanın en büyük 11. ekonomisi değil, 21.sidir.
***
Paritenin nasıl hesaplandığını, yani kıyasladıkları “sepete” neleri koyduklarını bilmiyorum; nasıl yapıyorlar da 1 dolar = 2,6 TL oluyor, anlayamıyorum. Örneğin biz Türkiye’de 1 litre benzine 88 Dolar sent öderken, Amerikan halkı daha çok değil, hatta biraz daha az 85 sent ödüyor..🙄
PPP üzerinden yapılan bu pembe tablolar gerçekten yabancı sermaye gelişini sağlar mı, onu da bilemiyorum; hele bir de bağımsız hukuk, şeffaf yönetim, Anayasal özgürlüklerin dokunulmazlığı vb. konularda Batı standartlarının gerisinde olan bir ülkede… anlayan varsa beri gelsin.
Sevgilerimle.æ
Bir şunu diyen bir yazı '84 83 TÜRKİYE'NİN GAYRİ SAFİ MİLLİ HASILASI (Milyar Dolar) 950.58 934.19 82 1000 873 81 832. 950 NUfUus 59.8 863.72 80 852.68 900 771 79 850 78 2010 800 754.41 2012 77 201 750 2016 76 2018 2020 700 Kaynak; Economic Forum, World Bank, 12340 650 gelir 2003 600 LARGEST ECONOMY IN THE WORLD Ranking of Economies by at PPP CHINA JAPAN GERMANY INDIA 2020 INDIA CHINA FRANCE GERMANY INDIA JAPAN GERMANY BRAZIL MEXICO INDONESIA INDONESIA BRAZIL FRANCE MEXICO ITALY TURKEY S.ARABIA 15. TURKEY ITALY MEXICO TURKEY CANADA S.ARABIA IRAN SoveAi21 CANADA SPAIN S.ARABIA AUSTRALIA INVEST TURKIYE' görseli olabilir

Kutuplaşma

Zafer Arapkirli
Zafer Arapkirli
Cumhuriyet
, 09 Nisan 2021

Elbette meseleyi güncel bağlamına oturtarak bu konudaki ilkemi kim bilir kaçıncı kez hatırlatarak savunmak istiyorum.

Özellikle siyasetçilerin ama genelde kamuoyuna kanaat önderliği yapma durumunda ve iddiasında olanların sık sık başvurdukları bir klişedir:

“Aman kutuplaşmayalım. Bu memleket kutuplaşmadan çok çekti. Birlik beraberlik zamanıdır bugün. Bölünmeyelim. Kucaklaşalım…” vs.

Yanlış, gereksiz, gereksiz olduğu kadar da zararlı ve zehirli bir önermedir bu.
Neden mi?

Geçen pazar sabahından beri “Vay efendim, siz nasıl olur da duyuru yayımlarsınız, nasıl olur da bizimle aynı fikirde olmazsınız.. Vayy! Demek ki bize darbe planladınız. Bizi darbe ile tehdit ediyorsunuz!..” zevzekliği ile kamuoyunu kandırmaya çalışanların, emekli amirallere yönelik suçlamalarının temelinde, aslında tam da bu gereksiz “kutup hadisesi-sorunsalı” var.

İstiyorlar ki kimse aykırı bir görüş ve fikir beyan etmesin. Hatta, kafasından bile gönlünden bile geçirmesin böyle bir şeyi. Sussun, konuşmasın.

Yani “aynı kutupta” olsun.

Mesela Montrö konusunda onlarla aynı fikirde olsun. Tarihi Lozan Zaferi’nin “mütemmim cüzü” sayılan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden rücu edilmesi yolundaki “sinsi” hazırlık ve niyetlerin açığa çıkmasına kimse katkıda bulunmasın.

Bunu pişirip kotarmaya çalışanlarla bunu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün temellerini attığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekasını gözetenler aynı “kutupta” yer alsın.

Yağma yok!..

Ülkemizin geleceğini düşünenler, ülkenin selametini kendine dert edinenler, sizinle aynı kutupta asla yer almayacak.

Emekli amiraller (ve emekli büyükelçiler) örneğinde olduğu gibi, herhangi bir konuda bu konuyu en iyi bilen, en fazla birikimli ve donanımlı insanların, böyle bir konuda söz söyleme hakkını savunanlarla “Bizden (hatta bir tek kişiden – Reis’ten) başka hiç kimse bu konuda konuşamaz” diyerek çağdışı bir anlayışın arkasına gizlenenler aynı kutupta asla olmayacak.

Kendinden başka herkesin “darbeci ya da terörist” (hatta, her ikisi birden) olduğuna inanan paranoyaklarla, demokratik kural ve teamüller içinde itiraz ve şikâyet hakkını kullanmak isteyen barışçıl, ülkesini ve insanını sevenler aynı kutupta yer almayı ilelebet reddedecekler. Hatta reddetmelidirler.

Bu, demokrasi ile istibdat rejimlerinin asla bir arada bulunamayacağı kadar net bir tabiat kaidesidir.

Pandemi ile mücadelede “Herkes sıkıntı çeksin. Herkes kurallara uysun. Ama biz istediğimizi yapalım. Kimseyi dinlemeyelim, lebaleb kongreler yapalım. Binlerce insanın birbirine (dolayısıyla on binlerce yüz binlerce insana) virüsü yaymalarını sağlayalım, eleştirenlerle de ‘Yatay çekimde öyle görünüyor’, ‘Kar virüsü öldürür’ gibi saçma sapan kibirli ve alaycı demeçlere başvuralım” diyenlerle neden aynı kutupta olacakmışız ki?

Bugüne kadar emek sömürüsü ve muktedirler tarafından kollanmak marifeti ile elde ettikleri kârlarla 100 yıl geçinebilecek kompradorlarla, onların (pandemiyi fırsat bilerek) vicdansızca işten attıkları emekçiler ve aileleri nasıl olur da aynı kutupta yer alabilir?

İstanbul Sözleşmesi’ni hoyratça ve küstahça ayaklar altına alıp yırtanla can derdindeki bir kadının aynı kutupta yer alması için bana bir tek neden gösterebilir misiniz?

ATATÜRK devrimleri ile medeniyet, laiklik, üretilen değerlerin insanca hakça paylaşıldığı bir toplumda yaşamak isteyenlerle, bu ülkeyi şeriat düzenine, rant ve soygun düzenine, erkek egemen mafyatik bir topluma dönüştürmek isteyenleri hangi cüretle aynı kutupta tutmaya çalışıyorsunuz?

Sümüklü Pennsylvania’lı Darbeci Vaiz FETO alçağının uşakları ile bu ülke sınırlarının, dağının taşının, denizlerinin savunmasını neredeyse lise talebesi iken üzerlerine giydikleri üniforma ile yaklaşık 50-55 yıl canla başla üstlenen vatansever askerleri bir tutup aynı kutupta görmek isteyenlere elbette ki tepki duyacağız.

Bizler rahat yataklarımızda uyurken, ömür boyu bu vatanı bekleyen savunan kahramanlara, yine bizler uyurken onlara kuru nezarethane yatağını reva görenle aynı kutupta yer almamı nasıl istersin benden?

Aklını mı yitirdin kardeşim?

İnadına kutuplaşma.
İnadına demokrasi.
İnadına laiklik.
İnadına hürriyet.
Senin kutbun başka.
Benimki başka.
Kusura bakma! 

HALK TV Programımız – 10 Nisan 2021

Dostlar,

10 Nisan 2021 Cumartesi günü saat 20:00’de HALK TV’de olacağız..

Sn. Fatih ERTÜRK‘ün konuğu olup sorularını yanıtlayacağız.

  • Türkiye son günlerde Avrupa’da günlük yeni tanı konan olgu sayıları bakımından 1. oluyor, dünyada ise 2. hatta kimi günlerde Dünya şampiyonu oluyor.

Erdoğan’ın “Şahsım Devleti” ne dönüştürülen Türkiye, böylesi bir cehennemi yaşamakta.

Son günlerde “resmen” 300’e yakın kurban veriyoruz salgına. Gerçekte ise 3 katına yakın..

  • 2. açılım – saçılım kumarına geçilen 1 Mart 2021 öncesi 28 Şubat’ta havuzda 99 bin aktif hasta vardı, 5 haftada 4 katından çok artarak 430 bini geçti!

Günlük ölüm sayısı 66’dan, 4 kata çıkarak 253 oldu.
Toplam hastalanan 2.7 milyondan 3,75 milyona tırmanarak son 40 günde 1 milyondan çok arttı. 3,75 milyona varan toplam olgu sayısının 1/3’ünden çoğu salt son 40 günde yaşandı.

Ama AKP = RTE iktidarı akıl almaz bir vurdumduymazlık içinde salgını adeta seyretmekte..

10 NİSAN 2021 verilerine göre    ;

ABD 80 bin yeni olgu / vaka (PCR+ hasta), 80 bin / 335 m = milyon nüfusta 239
Brezilya 89 bin yeni olgu / vaka (PCR+ hasta), 89 bin / 215 m = milyon nüfusta 379
Hindistan 132 bin yeni olgu / vaka (PCR+ hasta), 132 bin / 1,4 Bn = milyon nüfusta 94,3
TÜRKİYE 56 bin yeni olgu / vaka (PCR+ hasta), 56 bin / 84 m = milyon nüfusta 667!

Açık ara Dünya şampiyonu Türkiye, yukarıdaki nesnel değerlendirmeye göre.

Ayrıca, Dünya toplamı 786,147 yeni – günlük hastanın 55.791’i, %7,1’i!
Oysa Türkiye nüfusu dünya nüfusunun 84,3 milyon / 7.8 milyar = %1,1!i..
Nüfusuna oranla 7 kat aktif kovit-19 hastası var!

Bu mu destan??
Yazıklar olsun!!
***
Tüm bilimsel eleştiri ve öneriler – katkılar boşlukta yankılanmakta..

TEK ADAM REJİMİ, ülkemizde demokrasiyi ve insan haklarını yok etti.

Masum insanların yaşam haklarını bile korumuyor / koruyamıyor iktidar..

Muhalefet ortak hareket ederek bu can alan sorunu 1. sıraya taşımalı, orada tutmalı ve toplumu da arkasına alarak iktidara etkin baskı yapmalı..

Bunları dillendireceğiz olabildiğince..

İlgi ve bilginize sunarız.

Derhal 4 hafta TAM KAPANMA, başka çare kal-ma!

Sevgi ve saygı ile. 10 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

10 maddede Amiraller Bildirisi

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet, 08 Nisan 2021

1) Bildiride “darbecilik” ve dolayısıyla suç var mı? Yok. Olmadığı için de bildiriyi hedef alan iktidar, darbe “iması” ve darbe “çağrışımı” diyor. Ancak hukukta “teşebbüs” suçu var, “ima” ya da “çağrışım” diye bir suç yok!

2) Bildiri Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklamasındaki gibi “düşmanları sevindirdi” mi? Ya da çeşitli kesimlerin iddia ettiği gibi ABD ve Yunanistan seviniyor mu? ABD ve Yunanistan, amiraller bildiri yazdığı için değil, gözaltına alındıkları için sevinçliler. Dolayısıyla ABD ve Yunanistan’ı sevindirenler amiraller değil, iktidardır!

3) Nereden çıktı Montrö? İddia edildiği gibi ortada Montrö diye bir sorun yokken amiraller suni gündem mi oluşturuyor? Hayır, tersine; 19 Aralık 2019’dan itibaren “Montrö’de bize tanınan bir hak yok” diyerek konuyu tartışmaya açan bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır!

Erdoğan, daha yeni, 5 Nisan 2021 akşamı Amiraller Bildirisi’ne yanıt verirken “Daha iyisi için imkân bulana kadar Montrö’ye bağlılığımızı sürdürüyoruz” demiştir. Bu sözler, sözleşmeden rahatsız olan taraflara “daha iyisi” diyerek “yeni masa kurma” teklifi sunma fırsatı doğurur…

ERDOĞAN’IN KANAL’DAN SAVAŞ GEMİSİ GEÇİRME HEDEFİ

4) Kanal İstanbul ile Montrö arasında hiçbir ilişki yok mu? Kanal İstanbul Montrö’yü riske atmıyor mu? Kanal İstanbul, Montrö’yü büyük riske sokuyor. Bizzat Erdoğan, 5 Ocak 2020’de “Savaş gemileri gerekirse Kanal İstanbul’dan geçer” diyerek Montrö’nün zeminini torpilliyor! Yine Erdoğan 5 Nisan 2021’de amirallere yanıt verirken “Şu anda İstanbul Boğazı’nda egemen miyiz? Maalesef. Kanal İstanbul Boğaz’daki egemenlik haklarımızı güçlendirecektir” diyerek kanalla Montrö arasında bağ olduğunu ortaya koymuştur.

5) Erdoğan’ın iddiasının tersine, Kanal İstanbul, Boğaz’daki egemenlik haklarımızı güçlendirmeyecek, Montrö’yü tartışmaya açarak egemenliğimizi de tartışmaya açmış olacak. Zira şu şartlarda Montrö’den “daha iyisi” yok! Çünkü Montrö feshedilirse, taraflar 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni zemin alarak uzlaşma aramak durumunda kalacaktır ve o sözleşmeden hareketle kazanacağımız haklar, Montrö’nün gerisindedir.

MONTRÖ’DEN ABD RAHATSIZ

6) Montrö’den kim rahatsız? Montrö’den en çok rahatsız olan ABD’dir. Çünkü ABD, Montrö kısıtlamaları nedeniyle Karadeniz’e “sınırsızca” girememektedir.

Örneğin ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, 4 Mart 2006’da “Montrö Antlaşması oldukça açık. Ve biz Karadeniz’in uluslararası sularda bulunmasından kaynaklanan haklarımızdan yararlanmak istiyoruz. Yani gerektiğinde gemilerimiz buraya girebilir” demişti!

7) ABD, bu amaçla Ankara’ya çeşitli öneriler getirdi. İmzacı amirallerden Atilla Kıyat açıklamıştı. Dönemin ABD Büyükelçisi James Jeffrey, Türk ordusuna Montrö’yü delmeyi önermişti. Teklife itiraz eden amiraller, FETÖ’nün Ergenekon-Balyoz kumpaslarına uğramıştı!

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği daha geçen yıl Karadeniz’deki bir tatbikatla ilgili mesajında “Karadeniz’in dünyanın tüm milletlerine açık ve serbest olması umuduyla” diyerek Montrö rahatsızlığını ortaya koymuştu.

8) Ruslar nasıl bakıyor peki? Haliyle Rusya, ABD’nin Karadeniz’e girmek istemesinden oldukça rahatsız. Örneğin Rusya Deniz Kuvvetleri Komutanı Vladimir Visotskiy, Türkiye ile Karadeniz’de çıkarlarının örtüştüğünü, Karadeniz’in sorunlarının sadece Karadeniz ülkeleri tarafından çözülmesi gerektiğini, bunun zemininin de Montrö Sözleşmesi olduğunu, Moskova ve Ankara arasında bu konuda “kesin mutabakat” olduğunu belirtmişti. Yine o dönemde Orgeneral İlker Başbuğ, “Karadeniz, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelere ait bir konudur” demişti.

KARADENİZ-MONTRÖ’YE ‘DARBECİLİK’ ÖRTÜSÜ

9) Darbecilik tartışması, bildirideki Montrö ve Karadeniz uyarılarının örtüsüdür. 126 emekli diplomat yaklaşık bir yıl önce, bir tehlikeyi görerek o uyarıyı yapmıştı. O tehlike, şimdi Ukrayna merkezli olarak Karadeniz’deki yeni cepheleşme nedeniyle artan bir tehdide dönüşmüştür. İşte emekli büyükelçilerden sonra emekli amirallerin de dört ay sonra aynı uyarıyı yapması bu nedenledir. Darbecilik tartışmasıyla Türkiye’nin önündeki bu çok önemli tehlikenin üstü örtülmektedir.

10) Devletin Anadolu Ajansı, tam da bu süreçte, 5 Nisan 2021’de, güya iktidarın pek hazzetmediği ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Jamess Jeffrey ile bir söyleşi yaptı. Jeffrey özetle “Türk-Amerikan ilişkilerinin sakinleşme döneminde olduğunu, 6 ay sonra çok daha iyi olacağını” söyledi.

Jeffrey neye dayanarak bunu iddia ediyor peki? Biz söyleyelim: ABD, Türkiye’yi NATO üzerinden, Karadeniz’de ve Ukrayna cephesinde Rusya’yla karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Bu konudaki gelişmeleri bu köşede sık sık yazıyorum. Risk büyük. Türkiye kamuoyu, emekli büyükelçilerin ve amirallerin bu uyarısını o nedenle önemle dikkate almalı ve tartışmalıdır. Konuyu “darbecilikle” boğmak, üzerini örtmek, Türkiye’ye kötülüktür!

Akp’yle aranıza mesafe koyun

YILMAZ ÖZDİL

SÖZCÜ, 9 Nisan 2021

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Tam kapandık, olmadı. Hafta sonu kapandık, olmadı.
Akşamları kapandık, olmadı. Restoranları kapattık, gene olmadı.

Bu işten kurtulmak istiyorsak… Hiç denenmeyen yöntemi öneriyorum.
Akp’yle aranıza mesafe koyun!
“Lebaleb” doldurulan Akp kongrelerine gitmiş tanıdığınız varsa mesela, aranıza sosyal mesafe koyun, görüşmeyin.

“Virüsten korunmak için dut pekmezi yiyin, köme yiyene pestil yiyene korona bulaşmaz, kar yağışı mikropları öldürür” diyen… Akp kongrelerini “tıklım tıklım” dolduranlara “maşallah barekallah” diyen asrın liderimizle aranıza sosyal mesafe koyun, dinlemeyin.

“Şeffaf bilgi aktarıyoruz, salgın başladığından beri Türkiye’de toplam ölüm sayısı bile azaldı, her vaka hasta değildir, ulusal çıkarları korumak için pozitif çıkanları açıklamıyoruz, açılan sınıflarda açılmayanlara göre vaka düşüşü görüyoruz, salgın kontrol altına alındı, katıldığım cenazenin kalabalık olabileceğini öngöremedim, herkese yetecek kadar aşımız var, günde iki milyon kişiyi aşılayacağız, lebaleb kongreleri gündemde tutmanın kimseye faydasının olmadığı kanaatindeyim” diyen sağlık bakanımızla aranıza sosyal mesafe koyun, Fahrettinden masallara kanmayın.

“Salgınla mücadelede dünyanın en başarılı ülkesiyiz, dünyanın en iyi hastanelerine sahibiz, Almanya şehir hastanelerimizi kıskanıyor, virüse karşı yerli ilaç ürettik, yerli aşımız hazır, sağlık sistemi çöken ABD’ye tıbbi yardım yaptık, sağlık bakanımıza Nobel ödülü verilmeli, Tbmm madalyası verilmeli, Kadir Savun gibi babacan, örnek devlet adamı” diyen Akp medyasıyla aranıza sosyal mesafe koyun, yalaka pozitif’in virüs pozitif’ten daha tehlikeli olduğunu unutmayın.

Bilim kurulu olması gerekirken “ne biliim” kurulu haline gelenlerle aranıza sosyal mesafe koyun,
Ahmet Saltık, Kayıhan Pala, Esin Davutoğlu Şenol,
Bengi Başer, Gaye Usluer
gibi, varlığıyla onur duyduğumuz profesörlerimize
kulak verin, yoksa ölürsünüz.


Murat Emir, Aytun Çıray, Mustafa Adıgüzel, Aylin Cesur gibi saygın milletvekillerimizin uyarılarını yakından takip edin, “kongrelerimizde yatay çekim yapıldığı için insanlar üst üste binmiş gibi gözüküyor” diyen Akp milletvekilleriyle aranıza sosyal mesafe koyun, aksi taktirde virüsten olmasa bile gülmekten ölürsünüz.

Biz bize yeteriz” diyerek, iban numarası verenlerle aranıza sosyal mesafe koyun, bağışlarınızın yandaş müteahhitlerin cebine değil, salgında zarar gören gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını istiyorsanız, Chp’li belediyelerin yardım kampanyalarına destek olun.

Market pahalı. Pazar pahalı.
Doğalgaz pahalı. Hayat pahalı…
185 ölü.
193 ölü.
211 ölü.
276 ölü.
İnsan sudan ucuz.

Kader değil bu… İddia ediyorum, düzeltmenin tek yolu var.
Akp’yle aranıza mesafe koyun!
=================================

  • Değerbilirliği için yurtsever ve yürekli, araştırmacı yazar – gazeteci dostumuz Sayın Yılmaz Özdil’e şükranlarımızı sunarız…

    9 Eylül Üniversitesi Hastanesinin 9.4.2021, 16:15’te açıklaması :

  • COVID-19 PANDEMİSİ NEDENİYLE HASTALARIMIZIN DOĞRU VE UYGUN KOŞULLARDA SAĞLIK HİZMETİ ALABİLMESİ İÇİN 12.04.2021 TARİHİNDEN BAŞLAYARAK TÜM POLİKLİNİK RANDEVULARI (ÇOCUK HEMATOLOJI – ONKOLOJİ DIŞINDA) İPTAL EDİLMİŞTLR.

    Son salgın verileri şöyle (9 Nisan 2021) :

  • Hindistan 132 bin, milyon nüfusta 94
    Brezilya
    89 bin, milyon nüfusta 414
    ABD 80 bin, milyon nüfusta 239
    Türkiye 56 bin, milyon nüfusta 667

Yani; nüfusuyla orantılı olarak milyon nüfus başına 9 Nisan 2021 günü yeni tanı konan Kovit-19 hastası sayısı bakımından Türkiye açık ara ile Dünyada birinci!

Ama RTE, 11 Mart 2021 günü, salgının 1. yılında yaptığı yazılı basın açıklamasında, “salgında mücadelede destan yarattık” diyebildi!!??

Hatta bir de kitap yayınlandı; tam anlamıyla algı yönetimi..
Pes dedirtiyor pes…
“Müslüman” bunu yapar mı, halka yalan söyler mi, halkı aldatır m?
Masum insanların yaşam hakkını korumak iktidarın en başta gelen tartışmasız ödevi değil mi?

Ne yapıp edip yeterli, etkili ve güvenli aşı bularak hızla uygulamak gerekiyor.

İdeal olanı, bu yaygın seferberlik aşılmasını ülkeyi 4 hafta TAM KAPATARAK yapmak.

Ancak aşı sağlanamasa da 4 hafta tama yakın kapanma tek çare kaldı, ertelemeden!

Sevgi ve saygı ile. 09 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

 

 

IMF’nin 2021 Dünya ve Türkiye Tahminleri

Dr. Mahfi EĞİLMEZ
08 Nisan 2021

 2021 Yılı İçin Dünya Tahminleri

IMF, 2021 yılında dünya için oldukça iyimser tahminler yapmış görünüyor. Gelişmiş ekonomilerin %5,1, ABD’nin %6,4, Euro Bölgesinin %4,4 oranında büyümesi ancak salgın sorununda ileri bir çözümle ve baz etkisiyle mümkün olabilir. Benzer bir iyimserlik gelişmekte olan ülkeler için de geçerli.

IMF’nin Türkiye için 2021 tahminleri de aynı iyimserliği yansıtıyor. Yıl ortası ve yılsonu kur hesaplamalarını TL ve YSD cinsi GSYH tahminlerini ve önceki yıla ait yılsonu kesinleşmiş USD kurunu kullanarak ben yaptım. 2021 yılsonu kurunun 7,78 olması yönündeki tahmin bana çok iyimser geldi. Çünkü kur şu anda 8,15. Yılsonu enflasyon ve işsizlik oranlarının da oldukça iyimser olduğu görülüyor. Kurdaki yukarı yönlü her değişikliğin USD cinsinden GSYH ve kişi başına geliri aşağıya çekeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Değerlendirme

Özetle söylemek gerekirse IMF’nin gerek dünya (özellikle gelişmiş dünya) ve Türkiye için yaptığı tahminler ancak Covid – 19 Salgınının önemli ölçüde çözülmesi ve baz etkisiyle mümkün olabilir. Salgın sorunu istenen ölçüde çözülemese bile baz etkisinin göstergeler üzerinde olumlu etkisinin olacağını beklemek yanlış olmaz. Buna karşılık geride bıraktığımız yılın ilk çeyreğindeki gelişmeler bize, salgının yarattığı olumsuzlukları kalan 9 ayda hızla değiştirebileceğimiz yönünde bir izlenim vermiyor.

IMF’nin Dünyanın Ekonomik Görünümü Raporu’ndaki tahminler iyimser bir senaryo üzerine kurulmuş, hatta biraz temenniyle karışmış bir havayı yansıtıyor.

RUDAW TV Programımız – 9 Nisan 2021

Dostlar,

9 Nisan 2021 Cuma günü saat 15:00’te Erbil’den yayın yapan Rudaw TV’de olacağız./ OLDUK..

Rudaw TV’nin internet adresinden (www.rudaw.net/turkish) erişilerek canlı yayın izlenebilir.

(20+) Watch | Facebook
(Türkçe, 17 dakika)

https://fb.watch/4M1RfytM_r/
(Kürtçe; 15-33. dakikalar arası)

(15-33.dakikalar arası bizim konuşmamız..)
***
Konumuz salgın yine…
Türkiye son günlerde Dünya 1.si ya da 2. si olmakta nüfusuna göre günlük olgu sayıları dikkate alındığında..

Şahsım devletinin patronu (CEO’su) RTE ise, salgının 1. yılında, 11 Mart 2021’de salgın yönetiminde destan yazdıklarını (!!!!????) açıklamıştı.

Doğru söylemediğini O da bal gibi biliyordu.

Biz de O’nun doğru söylemediğini biliyorduk.

İki taraf da gerçek durumu biliyordu.

Böylesine hazin – acınacak durumda iken gündem oyunları bitmiyor ve çoğunu 19 yıllık tek başına AKP = RTE iktidarının yarattığı ülkemizin gerçek sorunlarına eğilemiyoruz..

Günlük “resmi” kovit-19 ölümleri 300’e koşuyor.. Gerçek ise bunun 3 katı neredeyse!!

Bu sorunu ve çözüm önerilerimizi bir kez daha sunmaya çabalayacağız.

Bilgi ve ilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 09 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik