Yıllık arşivler: 2015

Prof. Dr. Bilsay Kuruç Planlama Seminerleri

AÜ SBF’den Dr. Serdar ŞAHİNKAYA
dostumuzdan önemli bir ileti var…
21. Yüzyıl Planlama Kurultayları Kayıtlarına Erişim Hakkında..

Merhaba

Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un çağrısı ile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi,
SBF-KAYAUM ve Mülkiyeliler Birliği’nin ortak etkinlikleri olarak gerçekleştirilen
21. Yüzyıl İçin Planlama Kurultaylarına ilişkin sunumlar, kitaplar ve gazete yazılarına

http://yonetimbilimi.politics.ankara.edu.tr/?page_id=27

linkini (AS: erişkesini) kullanarak ulaşabilirsiniz.

Ayrıca, 2015 yılı Bahar döneminde gerçekleştirdiğimiz dört haftalık
21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerlerinin video kayıtlarını da

http://www.youtube.com/user/ausbfm

linki ile izleyebilirsiniz. En güncel tarihli etkinlik en üsttedir.

Bilgilerinize takdim olunur.

Selam ve saygılarımla.

=======================================

Dostlar,

Dr. Serdar Şahinkaya (İktisat, PhD) dostumuz kıdemli bir Mülkiyelidir.
Deyim yerinde ise “atom karınca” dır.
80’ine dayanan saygın bilim insanı Prof. Bilsay Kuruç‘un bitmeyen yurt sevgisi – bilim aşkının ateşlediği enerji ile son birkaç yıldır düzenleyegeldiği 21. Yüzyıl İçin Planlama Kurultayları sürüyor.

Sevgili Serdar Bey perde geerisinde, inanılmaz bir alçakgönülülükle, gösterişten uzak,
bu etkinlikleri omuzluyor.. Üstelik SBF kadrosunda olmadığı halde..

Dr. Serdar Şahinkaya, bize göre Mülkiye’nin akademik kadrosunda olmayı
çok ama çok hakediyor. Mülkiye dekanlığı bu düşüncemizi değerlendirmelidir.

Bu toplantıları kamera kaydına almak, konuşmaları metne dökmek ve üstelik de kitaplaştırmak, doğrusu bizim enerjimizi çoook aşan kocaman bir iş.
Dr. Şahinkaya tüm bunları gencecik bir avuç Mülkiye öğrencisi ile başarıyor..

Kamera kayıtları youtube’a yükleniyor..
Daha ne olsun..

Bu kurultayların hemen hepsini biz de izledik ve sağlık hizmetlerinde planlama…
bağlamında katkılarımız oldu.

Bu Planlama Kurultaylarına emek veren herkese şükranımız sunuyoruz.
SBF ve Mülkiyeliler Birliği‘nin kurumsal katkıları elbette çok önemli..

Dileriz Türkiye “bilimsel planlama” terbiyesi ve kültürünü geliştirir ve yaşama geçirir.

Değerli dostlarımız Dr. Serdar Şahinkaya‘ya ve Bilsay hocaya bir kez daha teşekkürler..

Kurultayların sürmesi dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
09 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

7 HAZİRAN 2015 SEÇİMLERİ ANALİZİ


7 HAZİRAN 2015 SEÇİMLERİ ANALİZİ :
KOALİSYON DÖNEMİ BAŞLIYOR..
2 milyon Oy çalındı !

portresi, Gülümseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,

TBMM 25. Dönem Milletvekili seçim sonuçları belirlendi…
Hiçbir Parti tek başına hükümet kurabilecek çoğunluk sağlayamamıştır.
Meclis’e giren Partilerin oy oranları ve Milletvekili sayıları şöyle:

_______________________________
CHP ve MHP toplamda AKP kadar oy aldılar, ama AKP 46 Milletvekili daha çok çıkardı! Baraj altında kalan Partilerin oyları da hesaba katılırsa, Meclise yansıyan oyların karşılığında AKP +21, HDP +5 Milletvekili fazla çıkardılar. CHP ve MHP 13’er Milletvekili eksik çıkardılar. Daha önceki iletimde +/- farklarını toplayarak yanlışlıkla
2 yerine 4 milyon demişim legal oy hırsızlığı için; özür dilerim. æ

*****

Dostlar,

Değerli hocamız Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan, değerli bir seçim sonuçları irdelemesi yapmış..

Sosyo – matematik bir çözümleme desek, anlamlı bir terim üretmiş oluruz sanırız..
Ercan hocanın matematik bilgisi tartışma dışı.. (O gerçekte nitelikli bir Nükleer Fizikçi..)
Sosyo-politik konulara ilgisi de oldukça derin..
Her 2 ilgi alanının arakesitinde çok üretken ve ufuk açıcı irdelemeleri oluyor Ali hocanın..
Biz de öğrenerek paylaşıyoruz sizinle..

Kendisine bu çalışması ve paylaşımı için de teşekkür ederiz.
Yolladığı word dosyasında tablolar ve emekli çizimler var..
Formatları bozulmasın diye bu dosyayı pdf olarak sunacağız.
(Yer yer dilini arıtma ile birlikte ufak tefek makyaj katkımız bizim de oldu..)

Lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

2015_SECIM_ANALIZI_ALI_ERCAN

Bizim de bir küçük eklememiz olacak :

Ali hocanın Tablo 3’te “CHP 473 bin oy yitirdi” notu var. Bizim verilerimize göre CHP oyları sayısal olarak 300 bin dolayında arttı. Ancak hem bu artış hem de fazladan 173 bin Oy, seçim sisteminin adaletsizliği yüzünden vekil kazanımı sağlamadı! Kimi CHP yöneticileri bu bağlamda partilerinin ağır bedel ödediğini dile getiriyor. Yani CHP’den örtük – açık HDP’ye destek verildiği söyleniyor.. Bu olgu da son derece ciddi – ağır bir tarihsel – politik sorumluluk
CHP için.. Bakar mısınız Türkiye’niz hazin hallerine!

AKP’den kurtulabilmek için 40 katır ya da 40 satır..

Biri AKP öteki HDP.. Türkiye böylesi derin ve kritik bir açmaza sürüklenmemeliydi.

Kazanılan milletvekili sayılarından çok, alınan oylara, bunların toplamdaki oranlarına odaklanmak daha doğru olacak.. Barajlı d’Hond’t sistemi bir afet ve dünyada örneği yok
bizden başka.. Tek başına d’Hond’t sistemi zaten 2 ya da 2,5 parti üretmeye dönük..
Biz bir de Demirel sayesinde bu adaletsiz sisteme bir de baraj ekleme hünerini sergiledik (1968).. Çifte kamburlu Barajlı d’Hond’t sistemini biz türettik ve AKP’yi 3 Kasım 2002’de
% 34 ile iktidar eyledik TBMM’de neredeyse 2 katı oranda temsil gücü vererek!
O günden bu yana da 12,5 yıldır kıvranıyoruz..
Bu seçimde ayrılıkçı – bölücü partiye destekle AKP belasını marjinal düzeye indirebildik..
Yağmurdan kaçtık.. Ya doludan??

25. Dönem TBMM’de, bir rejim bunalımı kaynağı olan bu çok adaletsiz sistem mutlaka kaldırılmalıdır.

Yönetimde istikrar uğruna seçim adaletini kurban edemeyiz.
Koalisyonlara alışmalıyız.. Toplum zaten kompartmanlara ayrışmış durumda.
Bırakalım TBMM’de temsil de edilsinler ve uzlaşma kültürümüz gelişsin..

Sevgi ve saygı ile.
09 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Savaş mı çıkaracaksınız?

Savaş mı çıkaracaksınız?

????????????????????????????????????????????????????????????

Naci BEŞTEPE
AYDINLIK, 8.6.15

 

Zonguldaktayım. Köyleri dolaşıyoruz.Birkaç köylü ile bir köy kahvesinde sohbet ediyoruz.
İçlerinden biri köyün emekli imamı.
Vatan Partisi’ni anlatmaya çalışıyorum.
Ermeni soykırım yalanına karşı verilen mücadeleyi özetliyorum.
Bölücü teröre karşı politikamızı anlatıyorum .
Hoşlanmıyor imam.
AKP gibi düşünüyor. “Analar ağlamasın” söylemi aklına yatmış.

“Açılımda ne var?” diyorum, herkes gibi bilmiyor.
RTE ne diyorsa onun doğrusu o. Sorgulama yok.

İŞGAL EDİLEN ADALARIMIZ 

Yunanistan’ın Ege’de işgal ettiği 150’den fazla ada-adacık ve kayalıklardan haberiniz var mı? diye sorduğumda hayretle yüzüme bakıyorlar.

“Olmaz öyle şey” diyorlar.

Aynı durum Zonguldak’ın çok yerinde oldu.
Doğal. Çünkü Ulusal Kanal izlemeyen, Aydınlık okumayanın bunu bilmesi çok zor.

Vatan Partisi’nin verdiği uğraşı anlatıyorum.

AKP iktidarı sorumlularını ağır ceza mahkemesine vereceğimizi söylüyorum.

“Adalarımızı geri alacağız” deyince İmam sertçe soruyor :

“Savaş mı çıkaracaksınız?” 

“Gerekirse evet” yanıtımdan hoşnut olmuyor.

*****

SIRA NEREYE GELİR? 

Kararlı ve mücadeleci olmadan bir şey kazanılamayacağını vurguluyorum.
Sorularımı sıralıyorum;

Güneydoğu’da “analar ağlamasın” diye bölünmeye göz mü yumalım?

Ermenilerle sorun çıkmasın diye “soykırım yalanını” kabul edip ardından tazminat ve
toprak taleplerine kapı mı aralayalım?

Savaş çıkmasın diye vatan topraklarımızı işgal edene mi bırakalım? 

İmamın gözünün içine bakarak son sorumu soruyorum;

– Densizin biri gelip eşini istese, kavga çıkmasın diye verecek misin?

*****

VATAN NAMUSTUR 

Ben “vatan namustur” öğretisi ile yetiştim.
Gerektiğinde vatan için seve seve ölmeye yemin ettim.
Vatanımın bir karışına yapılan tecavüzü kabul edemem.
Asker olan her Türk genci aynı yemini eder.
Öyle anlaşılıyor ki bazı Türk gençleri ettiği yeminin anlamını bilmiyor veya o yeminin
yalnızca silah altında iken geçerli olduğunu sanıyor.
Az da olsa vatan toprağına karşı duyarsızlığa üzüldüm.

AKP SONUCU VE SONU 

Kardak Kayalığı için savaş kararı veren ve Yunan askerini oradan gönderen devlet yöneticileri ve kahraman askerlerimizi anımsadım.
Askerlerin hemen hepsi Ergenekon-Balyoz-Poyrazköy davalarında yıllarca hapis yatırıldı.
Millet duyarlı olsa hapse atılabilirler miydi?
AKP’nin ülkeyi ve ulusu getirdiği sonuç budur.
Ve dilerim 8 Haziran 2015 iktidarlarının sonu olur.
Türk ulusu yeni yönetimlerle milli benliğine, onuruna yeniden kavuşur.

***

PAZARTESİ İĞNELERİ 

PARALEL

RTE, Sivas mitinginde “tek devlet “ yerine, “paralel devlet” dedi.
Dil bile paralel…

MELİH

Başbakan Davutoğlu, İ. Melih için Arınç’a “Muhatap alma, seçimden sonra hallederiz.” demiş.
AK hesaplaşma günü gelmiş…

ADALET

Dünya Adalet Projesi oluşumuna göre, Hukukun Üstünlüğü endeksinde Türkiye bir yılda
21 sıra gerileyip 102 ülke içinde 80. sıraya indi.
İktidarda adı Adalet olan parti var da…

VALLAHİ

Davutoğlu, “Vallahi o tırlar Bayırbucak Türkmenlerine gidiyordu.”
Şimdi yemin etsin. Mahkemede sanıklar yemin edemiyor.

==========================================

Dostlar,

E. Tümg. Naci Beştepe dostumuz Zonguldak’ta onca dar olanaklarla çoook yoğun ve
yorucu bir seçim kampanyası yürütürken bir yandan da nitelikli bir aydın olarak
AYDINLIK Gazetesindeki aydınlatıcı yazılarını eksik etmiyor..

Yukarıdaki yazısı da ne çok öğretici değil mi??

AKP, 18 Mart Çanakkale Zaferi anmalarında Zaferin gerçek komutanı – yaratıcıcı
Yarbay Mustafa Kemal‘in adını geçirmedi. DİB hutbelerde Yarbay Mustafa Kemal‘den
söz ettirmedi. Onlara göre din – iman gücüyle ve dua ile bu zafer kazanıldı!
Dua eden imamlar Zonguldak’takinin ataları mıydı acaba?
Öyleyse vay halimize..
Bu gidişle duanın da bereketi kalmayacak!

Bir de; AKP cenahı şu son 7 Haziran seçim hezimetini neden dualarıyla engelleyemedi?
Parayla adam tutup topluca dua ettirmekteydiler..

Tanrı da Tayyip’i ve AKP’sini boşadı korkarız!

Sevgi ve saygı ile.
09 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

“Tayyip Erdoğan’a Yüce Divan göründü!” mü??


Tayyip Erdoğan’a
Yüce Divan göründü!”mü??

Tayyip Erdoğan’a Yüce Divan yolu göründü mü?

Erdoğan da bunu bildiği için panik içinde hareket ediyor.
Siyasi kulislerde, “Tayyip Erdoğan için yolun sonu göründü” yorumları yapılmaya başlandı.

Hukukçular da önümüzdeki dönemde Erdoğan için Yüce Divan’ın gündemde olduğunu bildiriyor. Erdoğan’ın son aylarda Anayasayı, ettiği yemini çiğnemesi, açıkça seçim yasaklarını çiğneyerek meydanlara çıkması da buna bağlanıyor.

“Erdoğan panik içinde. Başına gelecekleri bildiği için her riski aldı.
Ama kurtulması çok zor” deniyor.

7 Haziran 2015 sonrası Türkiye, Tayyip Erdoğan’ın Yüce Divan Dosyası ile meşgul olacak. Hazırlıklar başlamış durumda. Bugüne dek ön hazırlıkları tamamlanan dosyalara son yıllardaki suçlar da eklenerek harekete geçileceği ifade ediliyor. Erdoğan’ı Yüce Divan’a götürecek suçlardan kimileri şunlar:

PKK ile masaya oturmak:  

Terör örgütü PKK ile masaya oturularak “açılım” adı altında Türkiye’yi bölme girişimini başlattı. Müsteşar Yardımcısını Oslo’ya göndererek PKK ile işbirliği içine girdi.
Bu süreçte TSK’nın eli kolu bağlanarak Güneydoğu bölgesinde otorite PKK’ya terk edildi.

Yolsuzluk:  

Başbakanlığı döneminde Cumhuriyetin kurduğu fabrikaların yandaşlara peş keş çekilmesi. Büyük ihalelerin yandaşlara verilmesi. İhalelerden komisyon alınması. Telefon tapelerinde de ortaya çıktığı gibi terör örgütleri ile bağlantılı işadamları ile komisyon karşılığı işler yapılması.

Wikileaks belgelerine de yansıyan İsviçre bankalarındaki hesapların, oğlu Bilal’le yaptığı telefon görüşmelerinde sözü edilen milyonlarca Dolar ve Avro’nun kaynağı.

Komşu ülkelere terörist ihracatı: 

Başta Suriye ve Irak olmak üzere komşu ülkelere karşı düşmanlık.
Bu ülke yönetimlerinin devrilmesi için terör örgütlerine silah, mühimmat yardımı.
Türkiye topraklarının teröristlere açılması, terör örgütlerine lojistik merkezi olarak kullandırılması. Kendi vatandaşlarımızın yaşamının tehlikeye sokulması.
IŞİD, El Nusra, ÖSO, … gibi örgüt yöneticilerini Türkiye topraklarında ağırlamak.
Vatandaşın vergilerinden oluşan örtülü ödeneğin terör örgütleri için kullanılması.

Kıbrıs’ta ihanet: 

Türkiye’nin milli Kıbrıs politikasına ihanet. KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a tertip kurulması. Annan Planı’na destek verilerek KKTC’yi bitirme girişimi.

BOP eş başkanlığı:

BOP eşbaşkanı olarak başka ülkelerin hesabına çalışmak.
Bu plan çerçevesinde Türkiye’nin bölünmesine hizmet etmek. 

F tipi örgütle TSK’ya kumpas kurmak: 

2007’de Washington’da Bush’la yaptığı görüşme sonrası F tipi örgütle birlikte TSK’ya ve yurtseverlere kumpas kurmak. Yüzlerce asker, siyasetçi, öğretim üyesi, gazeteci ve aydını yıllarca hapiste tutmak.

İkiz sözleşmeleri Meclis’ten geçirmek: 

BM İkiz Sözleşmelerine konan çekinceleri kaldıran kararı Meclis’ten geçirerek,
Türkiye’nin egemenlik haklarından vazgeçmesine yol açmak.

(http://www.aydinlikgazete.com/politika/tayyip-erdogana-yuce-divan-gorundu-h71540.html, 9.6.15)
…….

==========================================

Dostlar, 

Liste uzatılabilir.. Başlıcaları bunlar..
Seçimden 1 gün önce bile Tayyip bey, AKP adına propaganda konuşması yaparken gövdesini ortaya koyuyordu.. Anayasa ve demokrasinin temel kurallarını ayaklarının altına almıştı.
HSYK ve Yargıtay’ın yargıç – savcıların da türban takması için tam da seçim öncesi paslaşmasını (ne acı değil mi!?) kurgusu gereği görmüştü. Meydanlarda “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.. ” diyerek duygu sömürüsü yapıyor ve “türbanı – Kuranı – dini” gene hiç sıkılmadan siyasete alet ediyordu. Cumhuriyet kurumlarını – laikliği suçluyordu.
Bu arada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu da herhalde “şükranla” (!) anmamız gerekecek.. Türkiye’de laikliğin tehlikede olmadığını buyurmuşlardı (22 Eylül 2010).
Türban’ın üniversitelerde önünü açma cevvalliğini göstermişlerdi. Kamusal alanda  türbanı yasaklayan – bir insanlık hakkı olarak görmeyen Anayasa Mahkemesi, Danıştay, AİHM kararları kapı gibi orta yerde dururken üstelik.. Sözde AKP’nin elinden türban oyuncağını almış olacaklardı. AKP’nin türban istismarını engelleyip oy almasını sınırlayacaklardı..

Öyle mi oldu?? Türban tüm ülkenin başına geçirildi.. TBMM’ye bile sokuldu!
Karaçarşaflı öğretmenler ve üniversite öğrencilerimiz, türbanlı Rektörlerimiz… oldu..
İlkokul çocuklarının başı bohçalandı.. Yetmedi, AKP hep meydanlarda bu sorunu istismar etti..
Tayyip bey de Davutoğlu da gırtlaklarını yırtarcasına “Türbanı kim kaldırdı, kim kaldırdı,
kim kaldırdı???”
sorularıyla meydanları inlettiler ve din – inanç istismarlarını sürdürdüler..

AİHM’nin Büyük Dairesi’nin AKP metinin temyiz istemini reddetmesine karşın
zorunlu din dersi dayatmasını sürdürdüler. Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, AKP’nin Alevi açılımını ciddiye almadığını ve içtenlikli bulmadığını söyledi. Prof. Doğan,

Osmanlı devletinde dahi böyle soytarılıklar yoktu. Siyasi şovlarla, iftar yemekleri düzenleyerek hiçbir sorunu halledemezsiniz. Bunlar, ülkede yeniden bir gerginlik yaratmak amacıyla yapılıyor.” dedi (http://turkcutoplumcu.org/fikirmeydani/showthread.php?t=5975, 9.6.15).

Alevileri 12,5 yıldır oyalıyorlar.. Cemevleri statüsünü tanımama başta olmak üzere zorunlu din dersi dayatması ile assimilasyon yüz kızartıcı biçimde AB ve uygar dünya önünde sürdürülüyor.
Tayyip bey İstanbul Belediye Başkanı iken Karaacahmet Cemevini yıkmaya
kalkışmamış mıydı?

(Erdoğan Cemevini yıkacaktı : Başbakan Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde, kaçak bina olarak nitelediği Karacaahmet Sultan Dergahı bitişiğindeki Cemevini yıktırmak istemişti. 7 Eylül 1994’te gece yarısı saat 03.00 sıralarında Cemevine gelen buldozerlerle dergah yerle bir edilmek istenmişti. Ancak, Alevi vatandaşların yoğun tepkileri üzerine yıkım gerçekleşmemişti. (http://turkcutoplumcu.org/fikirmeydani/showthread.php?t=5975, 9.6.15)

Tüm bunlar milyonlarca mazlum insanın ahını – masum ve meşru haklarını zalimce, yıllarca, ölçüsüz biçimde gasp etmek değil de nedir?? Bunların hukuksal hesabı elbette sorulacaktır.
Eğer gerçekten inanıyor olsaydı Erdoğan, bunca mazlum ahı alır mıydı, bu da ayrı bir sorudur..
Bu soruyu Prof. Yaşar Nuri Öztürk hoca da aydın ve gerçek bir din bilgini olarak hep soruyor.

Dahası, Cumhurbaşkanı Tayyip bey eline Kürtçe Kuran mealini alıp, meydanlarda Kürt oylarını devşirmeye çabalamadı mı?? Gerçekte eli titriyordu ve korkusu mimiklerinden okunuyordu.

Önceleri de, “..Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldan bir parti olduklarını..” haykırıyordu. Ağzından ne “Atatürk” ne de “Türk milleti” sözcükleri çıkıyordu..
40 tür etnik küme yaşıyordu bu ülkede.. Saya saya bitiremiyordu, ezberlemişti / ezberletilmişti kendisine.. Fakat bir türlü, en az bin yıldır Anadolu’da birlikte yaşayan bu insanların
artık kaynaşarak mozaik falan olmaktan çıkarak ayrılmaz bir bütün – bir alaşım olduğunu görmek istemiyordu. 2 milyon Türk – Kürt evliliği kocaman bir gerçek olarak orta yerde..
Bu 4 milyon insandır.. Yakınlarıyla kadın ve erkek için 10’ar yakınını sayarsak
20 x 2 milyon = 40 milyon = TÜRKİYE’nin yarısı yapar.. Kimi kimden ayıracaksınız??

Türk de bizi, Kürt de biziz..
Dolayısıyla biz hep birlikte TÜRK MİLLETİYİZ..
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkıyız!”
Mustafa Kemal ATATÜRK işte tam da böyle tanımlıyor Türk Milletini..
Asla ırkçı – etnik temelde değil.. Ülkü ve tarih birliğinde, sosyolojik bir sentez olarak.
Tüm çağcıl / çağdaş “ulus devlet” ler gibi..

Durum böyleyken tersine zorlama eylemin tek bir adı kalıyor.. BÖLÜCÜLÜK…
İşte bu da BOP Eşbaşkanlığı maskesi ile  örtülmek isteniyor.

Yüce Divan’da yargılanmayı Türkiye tarihinde hiçbir politikacı Erdoğan kadar çok hak etmedi..
İstanbul Belediye Başkanı olduğu 1996’dan bu yana neredeyse 20 yıldır öyle çok mazlumun ahını aldı ki; Yüce Tanrı’nın bile isyanda olduğunu, Dünyasal ve ilahi adaletin mutlaka ama mutlaka gerçekleşeceğini en iyi kendisi biliyor.. Çıkacak aheste aheste.. Ödeyecek bedelini.

Bu daha başlangıç!..

*****

AKP’nin omurgası kırılmıştır ve Erdoğan, Danıştay’ın perçinli kararları ile KAÇAK olan sarayında (ne yazık ki bu konuda da Erdoğan halka gerçek dışı bildirimde bulunarak
Danıştay’ın kaçak sarayını onadığını söyleyebildi!?!).
.

Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden Bay RTE, artık, siyasal bilim yazınındaki (literatüründeki) tanımıyla topal ördektir (lame duck)..
Dönülmez ve durdurulmaz çöküş başlamıştır.

Erdoğan bu dönemde direnerek yeni suçlar işlemek yerine; özeleştiri vererek,
halktan açık özür dileyerek derhal hukuk içine çekilmelidir.
Yüce Divan Yargılamasında bu pişmanlık dönemi hafifletici neden olarak dikkate alınabilir..

******

Vatan Partisi Genel Başkanı, Kamu Hukuku Doktoru Doğu Perinçek yine sağlam belgelere dayalı olarak yazdı..

TAYYİP ERDOĞAN’ın YÜCE DİVAN dosyası…

“Bu dosya bir iddianame değildir; Cumhuriyetin hükmüdür. Biz, okuyucuya Cumhuriyet’in ve tarihin yargısını sunuyoruz..” denmekte Tayyip Erdoğan’ın Yüce Divan Dosyası kitapta
şu bölümlerden oluşmakta :

– ABD Marifetiyle İktidar Koltuğuna… 
– ABD’nin BOP Görevlisi… AB Kapısındaki Suçlar…
– Kıbrıs’tan Hançerleme…
– Vatan Satıcılığı…
– Haçlı İrticanın Cumhuriyet Yıkıcılığı…
– AKP İktidarı Gayrimeşrudur ve Yıkılacaktır…
– Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na…

Dr. Doğu Perinçek, AKP’nin laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğuna ilişkin dosyayı da hazırlamış ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı davada AKP, “laikliğe karşı eylemlerin odağı” olarak Anayasa Mahkemesince (AYM) suçlanmıştı. Ne var ki AYM,
bu ağır eyleme karşın AKP’yi kapatma kararı vermeyerek Hazine yardımından yararlanmada
kısıt getirmekle (sanki çok önemliymiş gibi!) yetindi (30.7.2008).. “AKP MESAJI ALACAK” buyurmuştu Başkan Haşim Kılıç. Mahkemeden çıkan kararın çok iyi tahlil edileceğine,
çok iyi değerlendirileceğine ve AKP’nin alması gereken mesajı alacağına inandığını söylemişti Haşim bey.. (http://www.milliyet.com.tr/karar–font-color-red-bugun-mu—font–aciklanacak-/siyaset/siyasetdetay/30.07.2008/972729/default.htm, 9.6.15)

Ve geldik bu günlere…

*****

Yeni TBMM bileşiminde kapatılan 17-25 Aralık yolsuzlukları, Yüce Divan’dan kaçırılan
4 Bakanın durumu ve yukarıdan beri yazılanlar mutlaka sorgulanmalı..

Ekonomideki yangın elbette çok önemli ama hiçbir gerekçe ile HESAP SORULMASI ertelenmemeli.. Ekonomideki çöküşün nedeni de bu muazzam yolsuzluklar – talan ekonomisi değil mi?? 2002 sonunda ulusal gelirin % 39’unu nüfusun tepedeki en zengin % 1’i alırken
2014 sonunda bu oran %54’e tırmandırıldı AKP’nin yandaş peş keşleriyle. 800 milyar Dolar 2014 sonu GSMH’sının yarıdan çoğu 800 x .54 = 432 milyar Dolarına 77,7 milyon nüfusun
% 1’i olan “777 bin AKP karunu” el koymaktadır!

AKP iktidarı onlarca yandaş Dolar – Avro milyarderleri üretmiş ve bu kişiler de
kirli AKP siyasetini finanse etmişlerdir. Bu dönemde milyarder yapılanlar kimlerdir ve
bu muazzam servetlerini nereden bulmuşlardır? Ne denli vergi vermişlerdir?

TBMM bir Komisyon kurarak bu akıllara durgunluk veren soygunun sorumlularını
ortaya koymalıdır. MASAK etkili biçimde çalıştırılmalıdır.

Kimse kendini aldatmasın.. Kişi başına 10 bin Dolar yıllık gelir kocaman bir aldatmaca..

777 bin süper zenginin el koyduğu “kayıt içi” ulusal servet 432 milyar Dolar çıkıldığında,
geriye kalan 368 milyar Doları 77 milyon paylaşmaktadır ve ortalama kişi başına 2014 yılı geliri 10 bin Dolar değil yalnızca ve yalnızca 368 milyar Dolar / 77 milyon = 4779 Dolardır!

İşte AKP’nin ADALETSİZ – KALKINMASIZ PARTİNİN sefil icraatı budur.
Bunca işsizlik, yoksulluk, 600 milyar doları aşan ülke borcu, iflaslar, 12,5 yılda toplamda %75’i bulan devalüasyon (Dolar 1,6 TL’den alındı, bu gün 2,8 TL; 2,8 – 1,6 = 1,2;  1,2 / 1,6 = %75!)

Bu hazin ve dehşetli yıkım – soygun tablosunun yasal – politik – tarihsel – ahlaki hesabı sorulmadan ülkede hiç – bir – şey düzelmeyecektir!

AKP mutlaka hükümet dışı bırakılmalıdır.

Unutulmamalı; ADALET MÜLKÜN – ÜLKENİN TEMELİDİR..”

Yazının pdf biçimi : Tayyip_Erdogan’a_Yuce_Divan_gorundu


Sevgi ve saygı – kaygı ve UMUT ile.
09 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TARİHİN EN KANUNSUZ SEÇİMİ… AKP ve Erdoğan tüm yasaları çiğnedi; YSK seyretti


TARİHİN EN KANUNSUZ SEÇİMİ…
AKP ve Erdoğan tüm yasaları çiğnedi;
YSK seyretti

7 Haziran seçimleri adil ve eşit koşullarda yapılmadı.
Seçim kampanyası boyunca anayasa ve yasalar çiğnendi.

Dün gerçekleştirilen genel seçimler baştan sona eşit olmayan koşullarda yapıldı.
Daha kampanya sürecinde seçimlere gölge düşerken, seçime katılan partiler adaletsiz bir mücadele verdi. 7 Haziran seçimlerinin üzerine gölge düşüren gelişmelerden bazıları şöyle: 

HAZİNE YARDIMI

Seçime katılan 20 partiden yalnızca AKP, CHP ve MHP hazine yardımı aldı.
Bu 3 partiye seçim nedeniyle verilen Hazine yardımı 531 milyon TL olurken,
bu durum seçimlerin eşit koşullarda yapılması kuralına gölge düşürdü.

DEVLET KAYNAKLARI

Özellikle AKP seçim kampanyasında kamu kaynaklarını kullandı.
Davutoğlu seçim kampanyasını devletin uçağı, helikopteri ve araç gereçleriyle sürdürdü.
Örtülü ödenek de önemli ölçüde seçim kampanyası için harcandı. AKP, CHP, MHP ve HDP seçim kampanyası için kendilerinde olan belediye olanaklarını da sonuna dek değerlendirdi.

ERDOĞAN FAKTÖRÜ

Anayasaya göre tarafsız olması gereken ve tarafsız olacağına yemin eden
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan devletin uçağı, devletin helikopteri, devletin parasıyla AKP için meydanlara çıktı.

Önce temel atma ve açılış, sonra da “halkla buluşma” gerekçesiyle mitingler yaptı ve
AKP’ye oy istedi. Seçime 10 gün kala başlayan seçim yasakları da O’nu durduramadı.
Seçim yasaklarına açıkça aykırı olmasına ve yasada açıkça anılmasına karşın
Ziraat Katılım Bankası’nın açılışını yaptı.

HDP SEÇİM KAMPANYASI

HDP seçim kampanyası sırasında açıkça PKK ile birlikte çalıştı.

Terör örgütü, Doğu ve Güneydoğu’da HDP’nin seçim kampanyası için işadamları
ve esnaflardan tehditle para tahsil etti. PKK’nın sigara, petrol ve
uyuşturucu kaçakçılığından kazandığı paralar da HDP için kullanıldığı konusunda istihbarat örgütlerinin elinde bilgi olmasına karşın hükümetin talimatıyla hiçbir işlem yapılmadı. 

PKK’lılar Doğu ve Güneydoğu kırsalında muhtarlara HDP dışında başka partilere
oy çıkmaması için baskı yaptı. Ölümle tehdit ettiler.

Alevi köylerine yönelik tehditlerini artırdılar. Birçok Alevi köylüsü PKK tehdidi nedeniyle Kars’ın Selim ve Sarıkamış ilçelerinde olduğu gibi evlerindeki Atatürk fotoğraflarını bile gizlemeye başladı. Güvenlik güçleri AKP iktidarının “açılım zarar görmesin” talimatı uyarınca olayları yalnızca seyretti. 

YSK SEYRETTİ

Seçimlerle ilgili bunca şaibe olmasına, Tayyip Erdoğan’ın açıkça anayasayı çiğneyerek meydanlara çıkmasına, AKP’nin kamu kaynaklarını doğrudan seçim kampanyasında kullanmasına karşın YSK hiçbir işlem yapmadı.

PKK’nın Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgesinde silah göstererek seçim sonuçlarını etkilemeye çalıştığı bilinmesine karşın görmezden gelindi.

YSK gerek Erdoğan, gerek AKP, gerekse PKK terörü konusunda sessiz kaldı.
Yapılan başvuruları reddetti.

İş o aşamaya geldi ki, Vatan Partisi’nin Yüksekova mitinginde bir polis memuru,
“Türk bayrağı taşınması için Emniyet’ten izin alınıp alınmadığını” bile sordu!?

(http://www.aydinlikgazete.com/secim-2015/akp-ve-erdogan-tum-yasalari-cignedi-ysk-seyretti-h71628.html)

======================================================

Dostlar,

Bunlar çok acı tablolar..
Çok rahatsızlık verici, seçim adaletine ve toplumsal dinginliğe – barışa zarar verici..
Keşke olmasa idi..
Sonraki seçimler için mutlaka iyileştirici önlemler almalıyız..
Hatta RTE çıkıp kamuoyundan bu bağlamdaki hataları için özür dilese… ne hoş olur..

Seçimden 1 gün önce, 6 Haziran 2015 günü web sitemizde  bu bağlamda kapsamlı bir değerlendirme yapmıştık.. Okunmasını dileriz..

HOMO HOMINI LUPUS (İnsan insanın kurdudur) MU ?
https://ahmetsaltik.net/2015/06/06/homo-homini-lupus-insan-insanin-kurdudur-mu/

Sevgi ve saygı ile.
08 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Tarlanın cefakar emekçileri: Mevsimlik kadın işçiler..

Tarlanın cefakar emekçileri:
Mevsimlik kadın işçiler..

Aylarca evlerinden uzakta, gündüz tarlada çapada, akşam hanesinde temizlikte…
%76’sı okuma yazma bilmiyor. Hayata Destek Derneği’nin mevsimlik tarım işçileri araştırması kadın gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Tarlanın cefakar emekçileri: Mevsimlik kadın işçiler

Hayata Destek Derneği, Adana, Afyon, Düzce, İzmir, Konya Aksaray, Ordu, Samsun, Urfa, Yozgat’ta mevsimlik tarım isçilerinin yaşama, çalışma koşullarını araştırdı.

1353 kisinin verilerinin derlendiği araştırmanın sonuçları, Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği
2014 adıyla raporlaştırıldı. Kadın işçilerin anlatımları yoksulluğu ve yoksunluğu gözler önüne serdi.

Araştırma için görüşülen 168 haneyle ilgili kimi bilgiler şöyle:

– %80’ini çadırda yaşıyor,
– %56’sının elektriğe erişimi yok,
%62’si içme suyunu çeşmeden sağlıyor ve zor banyo ve tuvalet koşullarında yaşamlarını sürdürüyor.
– Radyo-tv ve buzdolabı kullananların oranı %10’un altında.
– Çamaşır makinesi, bisiklet ya da bulaşık makinesi kullanan aileler neredeyse yok.
– Mevsimlik tarım işçilerinin günlük çalışma saatleri sorulduğunda, günde ortalama 8 saatten daha az çalıştığını belirtenlerin oranı salt %12 çıktı. %45’lik bir oran 9-11 saat arasında, %45’lik bir oran da 11 saatten daha çok çalıştığını söyledi. Mevsimlik tarım işçileri, günde 9 saatten çok çalıştıkları gibi, haftanın hemen hemen her günü çalışıyorlar.

Mevsimlik tarımda tüm yoksulluk ve yoksunluk koşullarının ortasında ataerkil kültürün
örf ve adetleri içinde
kız çocuk olmak, kadın olmak, tuvalet kullanmadan, banyo yapmaya,
okula kaydolmaktan, eğitime devam etmeye daha da zor. Raporda kadınların durumu şöyle ifade edildi:

“Olmayan malzeme ile yemek yapmak, olmayan suyla çocukları yıkamak,
olmayanla temizlik yapmak… Olmayanla tüm aileyi yaşatmak ve tüm bunları
kadın olmanın getirdiği 
baskının altında tarlada, çadırda sağlığını yitirmiş bir durumda çalışarak sürdürmek.”

Araştırmaya katılan 18 yaş üstü kadınların %76,6’sı okuma-yazma bilmiyor.

Kadınlar örf ve adetler nedeniyle en temel gereksinimlerini bile görmekte sorun yaşıyor.
Bir kadın bu durumu,

“Açıktaki duşlara da örf adet yüzünden gitmiyoruz. Milletin içinde duşa girip çıkmak,
ulu-orta, bize uygun olmuyor.” sözleriyle anlatıyor.

Raporda kadınların anlatımlarına da yer verildi    :

Kocam başka bir aşiretten kız kaçırdı, onunla gitti. Ben çocuklarımla birlikte açıkta kaldım. Aşiret izin vermediğinden boşanamadım. Kocam öbür kadınla imam nikâhlı, bir çocukları olmuş, o da benim üzerime kayıtlı nüfusta. 7 sene oldu kocam gideli. Büyük oğlum o zaman
10 yaşındaydı, okuldan çıkardım mecbur. Lokantada çalıştı günlük 20 TL’ye. Babası kaçtığı için çalışmak zorunda kaldı çocuk. (Samsun)

‘KUMA OLUP KİMSENİN YUVASINI YIKMAM’

Doktor derdini içine atma, başkalarına anlat dedi. Kime söyleyeceksin? Suçsuz yere boşanmak, babanın evine misafirliğe gittiğinde 3 gün sonra gelme demek, onu sen nereye atacaksın. Kolay değil babamgilde kalmak çok zor… Yirmi beşimde boşandım, 27 yaşındayım ama herkes daha yaşlı göründüğümü söylüyor. Gelip 60 yaşında adam istiyor kumanın üstüne.
40 yaşında adam istiyor. Hiç 20 yaşında kızla 40 yaşında adam olur mu? Bazen diyorum ki
fark ne? Kız ne kadın ne? Valla, o biraz insanın ağırına gidiyor. Ne kumaya giderim,
ne kimsenin yuvasını yıkarım. (Sakine)

‘LİSEYE GİDENLER ‘BOZULUYORMUŞ’ DEDİLER OKULU BIRAKTIM’

– Ortaokula kadar okudum, okumayı seviyorum ama bıraktım. Liseye gidenler bozuluyormuş dediler. Ben de bozulacağıma hiç gitmem dedim. (Düzce)

Kızlar okula giderse şımarırlar, kimseyi saymazlar, arkadaşlarına uyarlar.
(Bir başka kadın işçi)

TARIM İLAÇLARI DÜŞÜKLERE NEDEN OLUYOR

Tarım ilaçlarının zararlı etkilerinin kadın sağlığındaki yansıması da incelenen bir konu.
GAP Tarımda Çalışanların Sağlığı Araştırması 2013 verilerinde bu durum ifade ediliyor.

“Vücuda ağız, deri veya solunum yoluyla giren pestisitlerin kadın sağlığı üzerindeki etkileri anne karnında başlamakta, plasentadan fetüse geçmekte, bunun sonucunda düşükler, anomalili doğumlar bildirilmektedir. Öbür yandan tarım çalışanı kadınlarda infertilite riskinin 4-16 kat arttığı da görülmüştür.”

==================================

Dostlar,

Türkiyemizin yakıcı sorunlarındandır.
Yaşanagelenler bir insanlık dramıdır.;
Biz, 1986’da Bingöl dağlarında Beritan göçeri aşiretlerle 1 ay birlikte dağlarda – çadırlarda yaşayarak bir bilimsel çalışma yapmış ve yayımlamıştık (Saltık A. Beritan Göçeri 15-49 Yaş Grubu 158 Kadını Kapsayan Mediko-sosyal Bir Çalışma. Trakya Üniv. Tıp Fak. Dergisi. 5: (1); 95-106 (1988). (2. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi Bildirisi, Antalya-1988).

30 yıldan bu yana bir arpa boyu bile yol alamadığımızı görmek çok üzücüdür.

Başta HDP, ülkemizin Doğu – Güneydoğusunda özellikle olmak üzere
feodalitenin tasfiyesi en başta gelen önceliklerdendir. İnsan hakları ve demokrasi için
feodal düzenin tasfiyesi vazgeçilmezdir. HDP, Kürt kardeşlerimize soyut kimi hak ve özgürlükler yerine, bunların da maddi temelini oluşturmak üzere Kürt ağaların sultasını
yok etmeyi öncelikli görev saymalıdır. Geçek bir devrimci parti etnik temelde siyaset yapmaz; bundan ancak utanılabilir.

Bir parça pozitif ayrımcılık yapma hakkı varsa HDP’nin, olsa olsa politikaları içinde
ilk sırayı, ana tabanı olan Kürt kardeşlerimizin çağdışı feodalitenin boyunduruğundan kurtarılması olmalıdır.

HDP, oylarını 2’ye katlayan oranda yüksek olan emanet oylara saygısını,
ülkemizi – halkımızı bölünmeye götürecek dış dayatmalı AÇILIM saçmalığını dışlayarak gösterebilir ancak.. Bunu yapmazsa, ilk seçimlerde yeniden baraj altında kalmaya mahkumdur. Oysa bu önemli konjonktürel avantajı değerlendirmesi çok yerinde olur.

Bu kadim Anadolu halkı / Ulusumuz, bölünüp – parçalanmayı ve emperyalizme yem olmayı
hem asla hak etmiyor hem de ne yapılsın yapılsın asla izin vermeyecektir.
7 Haziran 2015 seçimlerini izleyen günde bu yalın tarihsel gerçekliğin altını özellikle çizmek isteriz.. Kimse boşa kürek çekmesin.. Sınırlı kaynaklarımızı ülkemizin
yakıcı sorunlarına yöneltelim..

Bakınız Avro 3 TL’yi, Dolar 2.8 TL’yi aştı.. Yangın var…

Bir kez daha, 7 Haziran 2015 seçim sonuçları ülkemize “hayırlı” olsun..
Siyasal partilerimiz, önlerine şöyle ya da böyle getirilen kimi kökü dışarıda önermelere “hayır” diyebilsinler – diyebilmeliler..

Sevgi ve saygı ile.
08 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Gazeteci-Yazar Kerem Çalışkan’ın “Alman Cihadı ve Ermeni Sürgünü” adlı kitabı


Ermeni sorununda bir tanığın ifadeleri ortaya çıktı

ERMENİ BELGELERİYLE, RÖPORTAJLARLA, TANIKLARLA 1915 BELGESELİ!
İŞTE 1915’İN GERÇEK ÖYKÜSÜ…


Gazeteci-Yazar Kerem Çalışkan,
“Alman Cihadı ve Ermeni Sürgünü” adlı son kitabını Odatv’ye anlattı.
http://odatv.com/n.php?n=ermeni-meselesinde-bir-tanigin-ifadeleri-ortaya-cikti-0506151200,  ODATV, 5.6,2015

Gazeteci-Yazar Kerem Çalışkan, “Alman Cihadı ve Ermeni Sürgünü” adlı son kitabını Odatv’ye anlattı. Çalışkan’a göre 1915 yılında yaşananlar tamamen Almanya’nın kararıyla gerçekleşti. Çalışkan, “I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’da ordusunun yönetimi tamamen Alman subaylara verilmişti. Daha önemlisi kararların verildiği askeri karargah Berlin’di. Türkiye’de ise Enver İTC’ye askeri işlere karışmama şartı koşmuştu.” dedi.
Çalışkan, kitabında Osmanlı ordusunu I. Dünya Savaşı’nda yöneten Schellendorf’un
Talat Paşa lehine yapmak istediği tanık beyanlarını da ortaya çıkarmış.

Kerem Çalışkan, Remzi Kitabevi’nden çıkan yeni kitabında, “Ermeni Soykırımı” iddialarına ve Almanların Ermeni tehcirindeki rolüne dikkat çekti.

Ermeni tehcirinin 100. yılında, Almanların sorumluluğunu anlattığı yeni kitabına ilişkin
merak edilen soruları yanıtlayan Çalışkan,

100 yıl sonra bu konuya daha gerçekçi ve soğukkanlı bakmak gerekiyor.
Evet, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’da ordusunun yönetimi tümden
Alman subaylara verilmişti. Daha önemlisi kararların verildiği askeri karargah Berlin’di
” dedi.

İşte Kerem Çalışkan’ın yanıtları:

YÖNETİM ALMAN SUBAYLARDAYDI

Ermeni tehcirinin bütün sorumluluğunun Almanya’ya ait olduğunu söylüyorsunuz. Osmanlı ya da İttihat Terakki bu denli iradesiz miydi?
Salt Almanlar’ın aldığı kararları mı uyguladılar?

-1. Dünya Savaşı dönemi Cumhuriyet döneminde, günümüze kadar yeterince incelenmemiş bir konudur. Atatürk ve arkadaşları, bunun üstünü kapatıp beyaz bir sayfa açtılar.
Çünkü İstiklal Savaşı’nı yürüten kadrolar da I. Dünya Savaşı’nda aktif görevler almışlardı.

Yüz yıl sonra bu konuya daha gerçekçi ve soğukkanlı bakmak gerekiyor.
Evet, I. Dünya (AS: Paylaşım) Savaşı sırasında Osmanlı’da ordusunun yönetimi tümden
Alman subaylara verilmişti. Daha önemlisi kararların verildiği askeri karargah Berlin’di. Türkiye’de ise Enver İTC’ye askeri işlere karışmama şartı koşmuştu. Bütün askeri kararları Almanların direktifi doğrultusunda Enver tek başına veriyordu. Osmanlı Genelkurmayı’nda Almanlara direnen Hafız Hakkı, Kazım Karabekir gibi İTC’li subaylar ise Almanların emriyle Enver tarafından tasfiye edildiler. Kazım Karabekir bunları I. Dünya Savaşı anılarında acı acı anlatır. Merak edenler okursa, Almanların etkin rolünü ve İTC’nin iradesi olup olmadığını
o anılardan çok iyi anlar…

TEHCİR OLMAYABİLİR MİYDİ ?

İttihatçılar‘ın Almanlar’dan önce Rusya, İngiltere gibi müttefik arayışlarından
söz ediyorsunuz. Bu gerçekleşse tehcir olmaz mıydı?

-İttihatçılar Rusya, İngiltere ve Fransa ile ittifak aradılar. Ancak hiçbiri olmadı.
Çünkü hepsinin hedefi Osmanlı’yı parçalayıp paylaşmaktı. Bir tek Almanya’nın
dünya egemenliği planı Osmanlı’yı ayakta tutup, onun üzerinden Orta Doğu’ya denetlemeyi içeriyordu.

Büyük devletlerin hepsinin kendi çıkarına göre bir Ermeni planı vardı.

Almanlar için, Ermeniler Rusya’yı destekledikleri için bölgeden tasfiye edilmesi gereken
bir unsurdu. Ermeni militan güçleri aktif olarak Rusya desteğinde Doğu bölgesinde terör estirmeseler ve Osmanlı, Alman baskısına boyun eğmeden ve savaşa aktif olarak katılmadan ‘silahlı tarafsızlık’ politikasını uygulayabilse, belki bölgedeki Ermenilerin
böyle topluca ve sert tasfiyesi gerçekleşmeyebilirdi.
Ama tarihel açıdan bu tür farklı senaryolar artık yalnızca spekülasyon…

GOLTZ PAŞA’NIN TEORİSİ

Goltz Paşa’nın Ermeni sorunu dahil Osmanlı’ya ilişkin öngörülerinin kaynağı sizce ne?

– Goltz Paşa, Alman-Prusya politikasının, emperyal, militarist ekolünü temsil eden önemli kuramcılarından biriydi. Goltz’un 1883’te yazdığı ‘Silahlı Millet’ kitabı tüm sivil halkı
savaş ögesi olarak gören, tüm savaşın şifrelerini içeren önemli bir kitaptı. Goltz ve Alman emperyal güçleri Bağdat Demiryolu çerçevesinde dünyayı, bölgeyi ve Osmanlı’yı kafalarında dizayn ediyorlardı (AS: tasarlıyorlardı). Amaç Osmanlı üzerinden Almanya’nın Basra Körfezi ve Hindistan’a dek egemenlik kurmasıydı. Almanların Osmanlı-İslam politikası bu stratejik hedef nedeniyle geliştirildi. Goltz bu çerçevede Osmanlı’nın Avrupa’dan çekilip Arap-İslam alemine yönelmesini istiyordu. Huntington’un Türkiye’ye önerdiğini Goltz yüz yıl önce önermişti… Goltz’un ve Huntington’un öngörülerinin kaynağı bölgede emperyal hesaplar…Türkiye o hesaplara göre çekiştiriliyor yüz yıldır hala…

ALMAN CİHADI NEDİR ?

O dönem ‘Alman cihadı’ olarak tanımladığınız şey bugünkü cihada benziyor mu?

-O zaman Alman Cihadı ‘İslam fanatizmi’ni Osmanlı üzerinden kendi düşmanlarına karşı şiddete dönüştürmeye çalışıyorlardı. Bugün de yine bazı Batılı güçler, CIA ve İsrail’deki bazı güçler, şimdi IŞİD’in vahşi ‘İslam fanatizmini, IŞİD tarzı cihadı, Suudiler ve Türkiye üzerinden kullanıp bölgeyi dizayn etmeye çalışıyorlar.. Demek ki İslam fanatizmi Batı için hala kullanışlı bir alet…

Oppenheim’ın Osmanlı politikasını bu denli etkilemesinin sırrı ne?

-Max von Oppenheim Almanya’nın karanlık ve gizli bir casusu…Türkiye’de şimdiye kadar tarih çalışmalarında isminin hiç geçmemesi ve rolünün aydınlatılmaması da bunun kanıtı…Oppenheim 1914 Ekiminde ‘İslam İhtilallerini Kışkırtma Raporu’nu yazıyor…1915 Nisanı’nda İstanbul’a gelip bir yıl kadar buradaki Alman İstihbarat Bürosu’nun başında faaliyet yapıyor…Tarihçilerimizin bu faaliyeti ve etkilerini aydınlatması gerekiyor..Teşkilatı Mahsusa’nın faaliyetleri ve Oppenheim’ın gösterdiği hedefler aynı…Bu bağlantıyı incelemek gerekiyor…

NEDEN TANIK OLAMADI ?

Schellendorf’tan biraz bahseder misiniz?
Talat Paşa lehine neden tanık olmasına izin vermediler?

-Schellendorf, Osmanlı ordusunu I. Dünya Savaşı’nda yöneten Osmanlı Genelkurmay Başkanı. Enver, onun ve Berlin’in emirlerini yerine getiriyor. Ermenilerin o bölgeden tasfiyesini ilk gündeme getiren de Talat Paşa’nın anılarına göre yine Schellendorf. Tehcir kararında etkin rol oynuyor. Schellendorf’un Talat Paşa’yı savunmak için yazdığı metin bunu açıkça ortaya koyuyor. Ancak savaş sonrası Almanya’da belli ki yetkili çevreler, Ermeni meselesinde Almanya’nın rolünü ortaya çıkartmamak ve örtbas etmek için Schellendorf’u mahkemeye çıkarmıyorlar. O da tarihe kayıt düşmek için gazeteye yazıyor…Ben de Almanya’nın Ermeni tehcirinde rolünü açıklayan bu metni kitaba alarak, bu tarihi kaydı yeniden gün ışığına çıkardım…

TEŞKİLAT-I MAHSUSA ALMAN DESTEKLİ

Yıllardır liberallerin ‘derin devlet’ suçlamasına uğrayan Teşkilat-ı Mahsusa da mı
Alman organizasyonuydu?

-Teşkilatı Mahsusa’nın çekirdeği daha 1906’da İTC kurulurken onun bünyesinde yeralan gizli

‘Fedai gönülüler grubu’na dayanır. Bunlar hürriyet davası uğruna, tetikçilik ve terör faaliyetlerini gönüllü üstlenecek cesur ve gözüpek yiğit gençlerdir. İTC tüzüğünde ayrı bir madde olarak bu fedailer bölümü de vardır. 1911’de Enver ve Mustafa Kemal gibi Trablus’a savaşa koşan da İTC’nin bu fedailer grubundandır. Ancak 1914’te Enver kendi kurduğu resmi Teşkilatı Mahsusa’yı Almanya’dan gelen para ve lojistik destekle Almanların İslam ihtilalleri hedefine yöneltmiştir…Teşkilatı Mahsusa’nın bütün faaliyetleri Alman hedeflerine göre şekillenmiştir…Hüsamettin Ertürk bunu anılarında anlatır…Teşkilatı Mahsusa’dan Kuşçubaşı Eşref ve Mehmet Akif’in Almanya ve Arabistan gezileri de Alman planları ve organizasyonu çerçevesindedir…

TANER AKÇAM VE BASKIN ORAN KIZIYOR

Ermeni meselesine ilişkin tartışmalarında neden sözünü ettiğiniz Almanya’nın rolü irdelenmiyor?

-Bugün dahi örneğin Taner Akçam ve Baskın Oran gibi isimler, Ermeni tehcirini, onlara göre katliamını sadece İTC üzerinden Türklere ve bugünkü Türkiye’ye fatura etmek için Almanya’nın rolünü gündeme getirmekten ısrarla ve dikkatle kaçınıyorlar…Hatta Almanya’nın rolünü vurgulayanlara kızıyorlar…Çünkü Almanya’nın Ermeni tehcirindeki rolü, savaşı ve o dönemi objektif bir şekilde masaya yatırmayı gerektiriyor. Bunu yapınca olaya Türk-Ermeni kavgası olarak bakmanın saçmalığı ortaya çıkıyor…

ALMANYA’DA O KİTAP TARTIŞILIYOR

Almanya’da da son dönemde bu konu tartışılıyor galiba?

-Almanya’da şimdi Ermeni sorununda Almanya’nın rolünü ele alan ve tartışan yeni kitaplar yayınlanıyor. Benim kitabımdan kısa süre önce yayınlanan Alman gazeteci Jürgen Gottschlich’in ‘Beihilfe zum Völkermord’ (Halk katliamına destek) kitabı da bunlardan birisi. Bu kitap da Almanya’da şiddetli tartışmalara yolaçtı. Tabii orada da bu konuyu örtbas etmek isteyen Alman politik çevreler var…

NASIL ÇÖZÜLÜR ?
Sizce Ermeni sorunu nasıl çözülür?

-Ermeniler Türkiye’nin Doğusunu, Trabzon’dan Adana’ya ilhak hayallerinden vazgeçmedikçe
– ve Ağrı Dağı’nın iadesini istedikçe bu konuda çekişme alttan alta sürer.

Tabii kapıların açılması, ticaret ve kültür alışverişinin artması iki halk arasında 100 yıllık öfke, nefret ve kızgınlığı yavaş yavaş azaltabilir… Ama emperyal güçlerin bölgeden Türkleri kovarak ve o haritadan silerek Kürdistan ve Ermenistan kurma planları bu tür çatışmaların kolay bitmeyeceğini gösteriyor…

100 yıl sonra önemli olan,
100 yıl önceki olayların perde arkasını ve gerçekleri iyi bilmek…

CUMHURBAŞKANI NASIL YARGILANIR ??


CUMHURBAŞKANI
NASIL YARGILANIR ??

http://odatv.com/n.php?n=cumhurbaskani-nasil-yargilaniyor-0506151200

Bu yazıda Cumhurbaşkanı’nın sorumsuzluğunun sınırları üzerinde durmaya çalışacağız.

portresi
Bülent SERİM
Anayasa Mahkemesi Eski Raportörü

 

Öncelikle belirtmek gerekir ki, bir cumhurbaşkanının 3 tür sorumluluğu söz konusudur;

– cezai,
– hukuki ve
– siyasi.

Bizim burada incelemeye çalışacağımız, cumhurbaşkanının görevden doğan
ceza sorumluluğudur.

Anayasada, Parlamenter sistemin gereği olarak, siyasal alanda tüm sorumluluk hükümete yüklenmiş; Cumhurbaşkanı’nın “vatana ihanet” dışında suçlanamayacağı belirtilmiştir
(m. 105). Bu sorumsuzluk, 1961 Anayasası’nda (m. 98) daha net ifade edildiği gibi,
cumhurbaşkanları görevi ile ilgili işlemlerden dolayı sorumsuzdur.

Bir cumhurbaşkanı bu maddenin sözel anlamına (lâfzına – sözüne) dayanarak her türlü
anayasal kuralı ihlal eder, hatta anayasayı rafa kaldırır,
anayasal düzeni fiilen değiştirmeye kalkarsa da suçlanamayacak mıdır?

Vatana ihanet suçu kapsamı nasıl belirlenecektir?

İHANET-İ VATANİYE KANUNU

İhanet-i Vataniye Kanunu, 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin (BMM) açılmasından sonra kabul edilen 2. yasadır. Kabul tarihi 29 Nisan 1920’dir.
Amaç, BMM’ne yönelik olası direnişleri kırmaktır.

15 Nisan 1923’te çıkarılan 335 sayılı Yasayla, Saltanatın kaldırılmasına ilişkin Meclis kararına ve BMM’nin meşruiyetine yayın yoluyla muhalefet etmek vatana ihanet kapsamına alınmıştır.

25 Şubat 1925’te Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na eklenen bir maddeyle, “Dini ve
kutsal değerlerini siyasal amaçlara esas ve alet etmek amacıyla dernek kurmak”
 ile
“Dini ve dinin kutsal değerlerini alet ederek devlet şeklini değiştirmek, başkalaştırmak, devletin güvenliğini bozmak” da vatana ihanet kapsamına alınmıştır.

Bununla da yetinilmemiş, “Dini ve dinin kutsal değerlerini alet ederek halk arasına bozgunculuk ve ayrımcılık sokmak için, gerek tek başına gerek toplu olarak sözle yazıyla, eylemli olarak, nutuk söyleyerek ya da yayın yaparak harekette bulunanlar” da
vatan haini sayılmışlardır.

Savaş kazanıldıktan ve Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1926’da kabul edilen 765 sayılı
Türk Ceza Yasası’nın (TCY) 163. maddesiyle, irticai eylem ve propagandalara verilen ceza hafifletilmiştir.

İhanet-i Vataniye Yasası ve TCY’nın 163. maddesi, irtica temeline dayalı başkaldırılar, ayaklanmalar ile Türk Devrimi’ne vurulmaya kalkışılan darbeyi önlemek gibi kutsal bir amaca hizmet etmiştir.

Ülke insanının bilisizlikten (cehaletinden) kaynaklanan dinci yapısı bilindiğinden,
Devrimlerin başarıya ulaşabilmesi için bu korumacılık gerekli görülmüştür.

Ne yazıktır ki, irticai gelişmeleri ve propagandayı önleyen “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” ile eski TCY’nın 163. maddesi, Turgut Özal döneminde 12 Nisan 1991 günlü,
3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Özal, Kemalist Devrimi sonlandıracak dinci gelişmelerin önünü açmak için
bu yasa ve maddenin yürürlükten kaldırılmasını sağlamıştır.

Böylece, Anayasa’nın, 

– “Kutsal din duyguları devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamaz.” diyen başlangıç bölümü kuralı ile

– “Devletin sosyal, ekonomik, siyasal ya da hukuksal düzeninin din kurallarına dayandırılmasını; dinin ve dince kutsal sayılan değerlerin siyasal çıkar sağlama amacıyla kullanılmasını yasaklayan” 24. maddesi kuralı yaptırımsız kalmıştır.

Bugünkü pervasız dinci gelişmelerin, eğitimin dincileştirilmesinin, siyasal alanlarda ve
Meclis çatısı altında dinci söylemlerin artmasının, irticanın Milli Güvenlik Siyaset Belgesinden çıkarılabilmesinin, modern ve çağdaş yaşam yerine tarikat ve cemaatlerin toplumsal yaşama egemen olmasının, toplumsal ve kamusal alanın daha İslami bir yapıya büründürülmesinin nedeni budur.

VATANA İHANET SUÇU YOK MUDUR ??

Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun yürürlükten kaldırılmasından sonra ve yasalarda tanımının bulunmaması nedeniyle, “vatana ihanet suçunun” nasıl saptanacağı tartışma konusu olmuştur.

Öncelikle belirtmek gerekir ki,

Suçun adının “vatana ihanet” olmaması, onun bu niteliğini ortadan kaldırmaz.
Yani suç oluşturan eyleme takılan ad değil, onun niteliği önemlidir.

TCY’nın 302-309. maddelerindeki;

– Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak,
– Düşmanla işbirliği yapmak,
– Devlete karşı savaşa tahrik etmek,
– Temel milli yararlara karşı eylemde bulunmak,
– Yabancı devlet aleyhine asker toplamak,
– Askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma yapmak,

– Düşman devlete maddi ve mali yardım yapmak,
– Anayasayı ihlal etmek,

Suçları, geleneksel ve niteliksel olarak “vatana ihanet” kapsamına giren suçları içermektedir.

ÖĞRETİNİN YAKLAŞIMI

Öğretide de aynı yaklaşımı görmek olanaklıdır.

Fransa’da Cumhurbaşkanı, “vatana ihanet” yerine kullanılan “yüksek ihanet”le suçlanabilmektedir. Fransız Anayasası’nda ve yasalarında “yüksek ihaneti” tanımlayan
bir düzenleme yoktur. Ne var ki Fransız bilim insanları özetle, “anayasal görev ve yetkilerinin kötüye kullanılmasını”, “anayasanın uygulanmasının reddedilmesini” yüksek ihanet saymaktadırlar. (Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, s. 542)

İtalyan Anayasası’na göre de İtalya Cumhurbaşkanı “sorumsuzdur” ve “vatana ihanet”dışında suçlanması olanaksızdır. İtalyan hukukçu Manzini’ye göre; “Devletin birlik, bütünlük ve bağımsızlığına karşı” işlenen suçlar ve “Anayasayı ihlal” vatana ihanet suçunu oluşturmaktadır. (Vural Savaş, Devrimci Hukuk, s. 226-227),

Türk hukukçular da aynı görüştedir. Prof. Sulhi Dönmezer ve Prof. Sahir Erman’a göre,
Türk vatanının bütünlüğüne, devletin anayasa ile kurulu düzenine karşı işlenen suçlar
vatana ihanet suçu kapsamına girmektedir.

Prof. Faruk Erem’e göre, 765 sayılı eski TCY’ndaki; Devletin bağımsızlığını zarara uğratmak, ulusal birliği ve ülke bütünlüğünü bozmaya çalışmak (m. 125), Anayasayı cebren ihlal etmek (m. 146), dinci propaganda yapmak (m. 163), “vatana İhanet” suçunu oluşturmaktadır.

Öğretideki bu değerlendirmeler, vatana ihanet suçunu oluşturacak nitelikteki eylemleri
ortaya koyması yönünden önemlidir.

KİM KARAR VERECEK?

Vatana ihanet bir sadakatin ihlali anlamındadır.
Her alanda ihlal olabilir.
Ama en ağır ihlal, devlete karşı olanlar ile anayasal düzeni fiilen yıkmaya çalışılmasıdır. Çünkü anayasalar kuruluş sözleşmeleridir ve anayasaların ihlalinde
“Kurucu İradeye” ihanet söz konusudur.

Vatana ihanet, aynı zamanda, ülkenin yüksek çıkarlarına aykırı biçimde
yetkilerin
kötüye kullanılmasından doğan siyasal bir suçtur.

Anayasa’ya göre, ceza yasalarındaki hangi suçların vatana ihanet oluşturacağına Yasama Organı karar verecektir. TBMM’nde 184 milletvekilinin (1/3) önerisi ve 413 milletvekilinin (3/4) kararıyla, bir suçun vatana ihanet olduğuna karar verilip, suç faili Yüce Divan’a sevk edilebilir. (m. 105)

Meclis İçtüzüğü’nden de aynı sonuca ulaşmak olanaklıdır.
İçtüzük’te; Yüce Divan’a sevk kararında

– “Hangi ceza kuralına dayanıldığı ve bu kuraldaki suçun hangi gerekçeyle
vatana ihanet sayıldığının..”
 

belirtilmesi gerektiği yazılıdır. Bu kural, ceza yaptırımı gerektiren bir suçun vatana ihanet olarak nitelendirilebileceğinin Meclis tarafından kabul edildiğini göstermesi yönünden önemlidir.

Şunu da belirtmek gerekir ki, bir suçun vatana ihanet niteliği taşıyıp taşımadığına karar verecek Meclis yetersayısı, karar vermeyi neredeyse olanaksız kılacak denli yüksek tutulmuştur.
Bununla birlikte bu kuralın değişmez olmadığını da anımsatmak gerekir.

Kısaca, suçun yasalarda açıkça yer almamasına güvenip,

“Beni vatana ihanetten başka suçtan yargılayamazsınız!” efelenmesiyle

* her gün anayasayı ihlal etmek
* “özerklik veriyoruz” numarasıyla ülkenin bölünmesine çabalamak, 
* “bizden olan-olmayan”yaklaşımıyla ulusal birliğe zarar vermek,
* laik-demokratik anayasal düzeni fiilen değiştirip İslami cumhuriyete uygun eylem, söylem ve işlemlerde bulunmak, 
* “yeni anayasa”yapıyoruz bahanesiyle “başkanlık” adı altında “diktatörlük” rejimini getirmeyi amaçlamak,
* Suriye Devleti ve halkına karşı sürekli suç işleyerek ülke güvenliğini tehlikeye düşürmek, 

“hayra alamet” gelişmeler değildir.

Zaten istediği türde (tek adam yönetimi) başkan olan bir kişi, neden “yeni anayasa” diye tutturur?

Hiç kuşkusuz sorumluluktan kurtulmak için!
Çünkü anayasa yok sayılarak, ihlal edilerek fiili durum yaratılmış, sivil darbe yapılmıştır. 

“Anayasa’yı tanımıyoruz”,
“Parlamenter rejim bekleme odasına alınmıştır” 

denilerek “sivil ara rejim” yani “sivil darbe”,  yapanlar tarafından da ilan edilmiştir.

Şimdi sıra, sorumluluktan kurtulmak için bu fiili darbe düzeninin anayasal dayanağa kavuşturulmasına gelmiştir.
============================================

Dostlar,

Aşağıdaki tümceler ise bu makale internette dolaşırken eklenenlerden…

“BİR MİLLET, UNSUR-U ASLİNİN İÇİNDEN ÇIKAN ŞAHISLAR TARAFINDAN
İDARE EDİLMİYORSA İZMİHLAL MUTLAK ve MUKADDERDİR.”                                 Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

****
​CUMHURBAŞKANI NASIL MI YARGILANIR?!
YASSIADA’daki GİBİ:
ELLERİ BAĞLI OLMAYARAK DURUŞMA SALONUNA ALINIR,
SANIK İSKEMLESİNE, YARGIÇLAR KURULUNUN KARŞISINA DİKTİRİLİR, TERLERİNİ SİLMESİ İÇİN ELİNE KÂĞIT MENDİL VERİLİR.
AĞLAMALARI DİNLENİR, SİLİVRİ’YE GÖNDERİLİR.

NOT: ÇİFT KATLI SIZDIRMAZ DON GİYDİRİLİR.
*****

İlgililerinin bilgisine sunulur..

“Ne oldum değil, ne olacağım??”  

Büyük atasözüdür..

Değerli dostumuz, yetkin hukukçu Sayın Bülent Serim‘e teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile.
07 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

HOMO HOMINI LUPUS (İnsan insanın kurdudur) MU ?


HOMO HOMINI LUPUS
(İnsan insanın kurdudur) MU ?

Dostlar,

Özdemir Asaf‘ın aşağıdaki dörtlüğü, hatırı sayılır felsefi derinliği olan dizelerdir..

Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum…
divider_yesil_fiyonk

 

Yarın, 7 Haziran 2015 günü Türkiye 25. dönem milletvekilliği genel seçimlerini yapacak.
Başvuran 31 siyasal partinin 20’si seçime giriyor ve 11 bin adaydan 550’si Türk halkını / ulusunu temsil etmek üzere TBMM’ye girecek.

Ulusumuz, egemenliğini, Anayasanın gösterdiği yetkili organlar eliyle kullanacak.

Anayasa md. 6 : “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.”

Yurtdışında 427 sandıkta yaklaşık 3 milyon yurttaş oy kullanacak (2.866.979 seçmen).
Bu kitlenin yarısı (1.405.015 seçmen) Almanya’da.
(http://www.ysk.gov.tr/ysk/content/conn/YSKUCM/path/Contribution%20Folders/HaberDosya/2015MV-YDSecmenSayilari.pdf)

Yaklaşık 19 katı seçmen de Türkiye’de..
174.240 sandıkta kayıtlı 53.741.838 seçmen…
Genel toplamda 53.741.838 + 2.866.979 =  56.608.817 seçmen ve 174.647 sandık..
Ya da toplam seçmenlerin % 5,33’ü yurtdışı seçmen.. Her 20 seçmenden 1’i!.
Ancak 77,7 milyon yurtiçi yerleşik resmi kayıtlı yurttaşa karşılık yurt dışı yurttaş nüfusu
5 milyonu aşıyor (http://www.mfa.gov.tr/yurtdisinda-yasayan-turkler_.tr.mfa) ..
Kabaca, ülke içinde her 15-16 yurttaşa karşılık 1 de “dışarıda” yurttaş var..
Fakat YSK, oy kullanması beklenen toplam 56,6 milyon yurttaş için 72-73 milyon oy pusulası bastırdı. Rahatsızlık veren, hesap bilmez bir fazlalık. Ayrıca israf… Üstelik örneğin il tabanlı bile olsa kod numarası taşımadan. (Oy pusulalarında yurtiçi-yurtdışı ayrımı yapıldı mı bilemiyoruz..)

Hem tüm oy pusulaları tek tip ve tek havuzda, hem de kullanılması beklenen her 3 oya karşılık
1 de “yedek” (!?) oy pusulası.. 16-17 milyon fazla oy pusulası.. 56,6 milyon tüm seçmenlerin
% 100 katılımı varsayımı ile.. Bu tutum, iyiniyetsizlik dışlanırsa, en basitinden hesap bilmezliktir. Seçim sonunda bu çoooooooooooooook fazla oy pusulasının, milyonlarcasının da resmi tutanaklı dökümlerini elbette YSK vermelidir. Hiç yoktan Bölgesel kodlu oy pusulaları olsa idi, seçim bölgelerinin her birinde diyelim %10 yedek pusula hesabıyla gerekli sayı
net olarak belirlenebilirdi. 5,7 milyon yedek oy pusulası (İstanbul 3, Ankara 2 olmak üzere 84 il + 919 ilçe seçim kurulu bölgesi için) yeterli olurdu. YSK bunu da yapmadı.

Oysa ÖSYM benzer bir güvenlik önlemini yıllardır sürdürüyor.. 2 milyonu aşan aday için bireysel özel kodlu soru ve de yanıt kartı formu üretiyor. Hadi seçimlerde bu rakam çok büyük ve 2 değil 56,6 milyon seçmen var diyelim.. Ama bu kez de ÖSYM değil, koskoca Anayasal kurum YSK ve ülkenin geleceği söz konusu..

Seçimleri 11 yüksek yargıç yönetiyor ve kararlarına karşı hiçbir başka makama başvurulamıyor. Kişisel kodlu seçmen pusulası olmasa bile, hiç olmazsa 81 il, dahası 919 ilçe ölçeğinde kodlamalı oy pusulası bastırılabilirdi (https://www.e-zcisleri.gov.tr/Anasayfa/MulkiIdari Bolumleri.aspx). Böylece bir oy pusulası salt o il ya da daha iyisi o ilçede.. giderek salt o yurttaş tarafından kullanılabilir ve peeeeek çoooooooook olası yolsuzluk / hile girişimi kolaylıkla engellenebilirdi.

Biz bu konuların uzmanı değiliz ama ortalama bir yurttaş olarak akla uygun öneri ve sorularımız var.. Bunları dillendirmek, önermek ve sormak hakkımız ve ödevimizdir. İlgili – yetkililerin de dikkate almak ve yanıt vermek yasal – demokratik yükümlülükleridir..

YSK’nın danışmanları bilişim uzmanlarının böylesi önerileri sunmamış olması düşünülemez.. Ayrıca seçim öncesinde kezlerce yazılıp çizildi bu vb. pek çok güvenlik önlemi..
Güvenli seçim girişimleri kuruldu, toplantılar yapıldı, web siteleri kuruldu, raporlar yazıldı..
TBB, muhalefet partileri, TTB, ADD… özel örgütlenmeye gittiler.
Bu sitede biz de bu çabalara epey yer verdik..

YSK’den istenen randevular ise çok büyük ölçüde yanıtsız kaldı ne yazık ki!

Bu arada bir zamanlar sürdürülen “40 bin köy” metaforunun da artık tarihe karıştığını kaydedelim.. YSK’ya göre toplam 18.257 köyümüz var artık (https://www.e-icisleri.gov.tr/ Anasayfa/ MulkiIdariBolumleri.aspx adresinde 18 332). 31 Mart 2014 sabahı, yerel seçimlerle birlikte, 750 bin+ nüfuslu 31 büyük ilde Büyükşehir Belediye örgütü kurulmuş oldu. 6360 sayılı yasa ile değişik 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Yasası böyle buyurdu ve 17 bini aşkın köy
1 gecede kapanarak sabah gözlerini “Mahalle” olarak açtılar. 3 bine yakın belediyelik yerleşim de 1397’ye düşürüldü (5 binden az nüfuslu yerler.. ). 900’ü aşan ilçelerden salt 400’ü belediyelik! Bu böyle sürüp gidecek ve il nüfusu 750 bini aşan her il zamanla bu statüye geçirilecek.

Köy tüzel kişiliğinin kaldırılmasıyla, ortak mülk olan mera, otlak, yaylak, sulak, yazı, mezra.. gibi alanlar doğrudan büyükşehir belediye meclisi tasarrufuna geçecek, geçti.

TOKİ eliyle kentsel rant talanı – yağması gerçekleştirerek muazzam, yüz milyarlarca TL
(eski deyişle katrilyonlarca!) imar rantını yandaşlarına aktaran, bahçeli evindeki kentli gecekonduluyu kent dışı güvensiz TOKİ ucubelerinden oluşan postmodern – ilkel kulelere mahkum eden AKP iktidarı; bununla yetinmeyerek kırsal arazi rantına da el atmış bulunuyor..

Bu alanlar da tarım ve hayvancılığa kapatılırsa Türkiye resmen + fiilen AÇ KALIR!

2002 sonunda Türkiye toplam 97 milyon ton tarım ürünü üretiyordu. 2014 sonunda bu rakam 104 milyon ton oldu. Yaklaşık 7 milyon ton ya da 7/97 = %7 arttı. Ya nüfus artışı? Yaklaşık
70 milyon iken, 77,7 milyon oldu ve % 11 büyüdü “kayıtlı” nüfus.. 3 milyon dolayında kayıt dışı nüfus (CIA verisi!?), 2 milyon kadar Suriyeli ve yıla yayıldığında 1 milyon dolayında
dinamik turist nüfusu.. 84 milyona varıyor..

Sonuç, reel olarak tarımsal ürün yetersizliği ve dışarıdan saman, et, gıda ürünleri, canlı hayvan satın alan –ama her yıl Kurban bayramında 2-3 milyon hayvanını boğazlayan– bu alanda da
net dışalımcı (ithalatçı) ve dış ticaret açığı veren berbat bir durumdayız. Gıda fiyatları dünyada düşüyor, bizde ateş pahası.. Niçin ? Bir yandan da yüz kızartan altın klozet ve Danıştay’ın perçinlenen kararları ile KAÇAK SARAY ve dünyada örneği görülmeyen son derece lüks
şatafatlı- pahalı – israflı… bir mekanda oturan cumhurbaşkanı (?!) tartışmaları..

Atatürk’e ve ülkemize mirası – armağanı Atatürk Orman Çiftliğinin
kör intikam güdüsüyle yağmalanması..
 

Kapıya dayanan, yaşanan ağır mı ağır, çoook ağır bir ekonomik çöküntü..
Korkunç borçlar, işsizlik ve yangın gibi kavuran döviz kurları..
Bay RTE’nin TCMB ile akıl dışı dalaşı ve 24 Ocak’ta 2,23 TL olan Doların
2,73 TL’ye tırmanması.. Korkunç yoksullaşTIRma.. 17 milyon yoksul.. 1000 TL altında aylık alan 8 milyon emekli.. 6 milyon asgari ücretli 949 TL/ay.. Milyonlarca kayıt dışı ve taşeron kölesi.. Atanamayan öğretmenler, KPSS- ÖSYM vb. sınavlarda hilelerle yandaş yerleştirmeleri…..

İşte AKP iktidarının hünerlerinden – kazıklarından küçücük bir demet!

Açıkçası karnımızı doyuracak durumda bile değiliz! 

Ama AKP’li CB Bay RTE akıl dışı biçimde 3-5 çocuk yapın dayatmasını halka sürdürüyor.
Cep harçlığı bir doğum ikramiyesi ile aşırı doğurganlığı, ülkeye ihanet pahasına, ekonomi profesörü başbakan Davutoğlu ile birlikte sürdürüyorlar.. Anayasa’nın 41. maddesini ve
2827 sayılı yasayı çiğneyerek halka kasten aile planlaması hizmeti vermiyor AKP iktidarı.
Akıllara ziyan! Kalabalık, niteliksiz, işsiz- aşsız – aç kitleleri biat kültürü ile tarikat dergahlarında mürit ve oy deposu yapmak üzere, AKP’nin 2023’lerin lanetli kurgusudur bu;
13 lanetli fetret yılından sonra!

O nedenle “Beraber yürüdük biz bu yollarda..” denmektedir şifreli olarak..

*****

Öte yandan YSK web sitesi şimdiden yetersizlik içinde. Çağırdığımız dosyalar bir türlü gelmiyor. Üstelik bunlar henüz seçim sonuçlarına ilişkin de değil.. Varolan istatistiklere ilişkin dosyalar.. Ekrana gelmiyor.. gelmiyor…
Suçlu bulmak kolay..
Sorulsa, suçu TİB’e, Telekom’a, hizmet sağlayıcı öbür kurumlara yıkacaklar belki de..
YSK hizmet alım sözleşmesinde bu hususa ilişkin kural / yükümlülük koyamaz mıydı
veri trafiğini sağlayacaklara? Bu ne biçim ehliyetsizlik, öngörüsüzlüktür, kime güveneceğiz?

YSK’nın yeter parasal kaynaklara erişmede zorluk çektiğini hiç sanmıyoruz ama neden gereksinimlere yanıt verebilecek daha yetenekli bir site ve altyapı kurulmaz ki?? Üstelik Türkiye bilişim sektöründe hem yeni değil hem de ciddi bir teknik ve insangücü altyapısı, birikimi var.
Her tür siber saldırı karşısında % 100 değilse bile %100’e yakın seçim güvenliği istemek
yurttaş olarak bizim hakkımız, YSK’nın da tartışma dışı anayasal görevidir. YSK, sisteme yönelik ve önledikleri – önleyemedikleri siber saldırıları da kamuoyuna açıklamalıdır.

Esasen SEÇSİS ve MERNİS kurumlarının Hükümetten bağımsız olmayışı
kabul edilebilir değildir.

Seçmen kütükleri akıl almaz sayısal tutarsızlıklarla doludur / sakattır!

Ancak TİB, gerekçe açıklanmayan biçimde, Ulusal Kanal’ın 9 twitter hesabına jet hızıyla engelleme yaptırabiliyor.. Başbakan iken Bay RTE’nin “3’e kapatın..” dediği telefon görüşmesinde muhatabının İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın kardeşi Mustafa Latif Topbaş olduğu Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından açıklanınca,
dakikalar geçmeden twittter hesapları engellendi.. Hesap versenize, neydi bu “3’e kapattığınız?”
Bu mu AKP ve Tayyip demokrasisi??

% 99’u Müslüman denen halkımız bu denli mi ahlaksızlaştırıldı, çıkarının tutsağı oldu??

“Çalıyor ama bana de veriyor  – çalışıyor..” ya da
“iftira.. inanmam.. onların alnı secdeye değiyor..” söylemleri – savunmaları
ne biçim bir rasyonalizasyon ürünüdür??
Bu acayip – tuhaf – yoz – benzersiz.. sosyal psikolojiyi kim nasıl açıklayabilir??

Bir yandan da sözde İç Güvenlik Yasası, TBMM’de muhalefet milletvekilleri (başta CHP) AKP’li “fedai bodyguard” vekillerce uçan tekmelerle dövüle dövüle çıkarıldı!
İnsanlık tarihine geçecek ve asla silinmeyecek bir AKP ayıbı değil midir!

Komplo kuramları denilmesin ama; YSK veri tabanına 9 dolayında bilinmeyen / bilinen / engelen(e)meyen / illegal erişim (link) olduğuna ilişkin yetkili değil ama yetkin ağızlardan biliyoruz..

YSK daha baştan iyi sınav ver(e)miyor..
En başta 12. CB Bay RTE’nin yeminini çiğneyen, apaçık AKP propagandası yapan konuşmalarının engelenmemesi… Adana’da ve başka birkaç yerde miting salonlarını verirken AKP’yi kollayan açık tavır alması.. Kendini yok sayan bir çizgi ile AKP’ye teslimiyet çizgisi sürdürmesi.. Bunlar ülkenin iç barışı – istikrarı ve seçim güvenliği – adaleti bakımından vazgeçimez gereklilikler. YSK da, tam da bunun için kurulu yüksek bir Anayasal organ.

Tüm bu somut veriler karşısında YSK’nın kısa adındaki “Yüksek” sözcüğünü “Yandaş” olarak telaffuz etsek, YSK hazretlerinin manevi kişiliğini zedeleyen bir suç işlemiş olur muyuz acaba??

“YANDAŞ SEÇİM KURULU…” !!??

Türkiye’ye ve olması gereken YSK’ya yakışıyor mu?
Bu 11 yüksek yargıç, çoluk çocuklarına nasıl bir manevi (maddi??) miras bırakacaklar??

*****

Dostlar,

Yarın  bu saatlerde oy kullanma işleminin bitmesine 1-2 saat kalmış olacak..
Gece yarısına doğru da sonuçları göreceğiz..

Temel tasa AKP ve PKK – HDP’nin SEÇİM HİLELERİ…

Oysa temsili demokrasiden doğrudan temsile geçme zamanı değil mi??
Platon’on 2500 yıldır kemikleri sızlıyor olmalıdır..
Geçtiğimiz ay İngiltere’de yurttaşlar cep telefonları ile oy kullandılar..
Ne hile, ne güvensizlik.. Bizim yobazlar Kuran’daki kaynağını gösterseler de biz de yapsak??!
Dürüst – adil – hukuka uygun seçim güvencesi verecek olan en başta iktidar değil mi?
Bizde ise tam tersi..

AKP iktidarı sorun çözme değil sorun / dert / bela yaratma odağı 12,5 yıldır..

Tıpkı Anayasa Mahkemesinin geçtiğimiz yıllarda AKP hakkında verdiği
“Laikliğe karşı eylemlerin odağı olma..” kararı gibi (30 Temmuz 2008; AKP kapatma davası).

Daha şimdiden kan döküldü.. Dün Diyarbakır’da 2 yurttaş öldü, 100’den çok yaralı var.
İçimiz acıyor..

Yazımızın başlığında “HOMO HOMINI LUPUS (İnsan insanın kurdudur) MU?”
demiştik..

Öyle olacağına, insan insanın YOLDAŞI olsa,
toplum içinde erdemli bir yaşam kurmaya yönelebiliriz değil mi??

Erdemli bir toplum yaşamı..

Erdem.. erdemli…

Belki de yeryüzünün en yetenekli / anlam yüklü sözcüklerinin başında gelir o güzelim sözcük..

Virtue, Fazilet, Erdem… (Latin: virtus, Ancient Greek: ἀρετήarete“)

Ülkemizde REJİMİN / AKP İHANETİNİN / BÖLÜNMENİN oylanacağı yarınki seçim öncesi çağrışımlarımız özetle bunlar..

Dileriz yurtsever yurttaşlarımız bu fetret – karmaşa – ihanet – kanlı yıkım – iç savaş – bölünüp parçalanma gidişli 13 yıllık kökü dışarıda lanetli – eli kanlı taşeron AKP dönemini kapatsınlar.

Öyle çoooook ve ağır suçlar işlediler ki, ne yazık ki sağduyu bekleyemiyoruz onlardan ve
kör yandaşlarından..
Suç psikolojisi ve çıkar dürtüsü vicdanları ve bilinçleri çökertip teslim almış ne acı ki! 

Ülkenin yazgısı, bu iğrenç oyunu görebilen kadim Anadolu halkının bilincine teslimdir.

Bize sorarsanız, diyeceğimiz odur ki, Yüce Atatürk’ün özü olan “6 Ok” programına
gerçek anlamda VATAN PARTİSİ sahip çıkıyor.. Salt tek bu gerekçe ile olsa bile,

BİN SELAM OLSUN YÜCE ATA’MA; 1 OYUM VAR VATAN’a!
Bütün oylar VATAN PARTİSİ’ne…

Öyle çok yiğitçe – mertçe – başarılı hizmet ettiler ki…
Yokluklar içinde, fedaice.. Adeta yaratarak..
Yüksek zeka – akıl ile, tutarlık ile, sebat ile..
Şehitler – gaziler vererek, yüreklilikle..
Yurt içinde, dışarıda, AİHM kapılarında..
Ergenekon, Balyoz vb. ABD – AKP tertiplerini yıllarca savaşımla ustalıkla, sabır taşı olarak çökerttiler..
…….
………
Dedik ya “BİN SELAM OLSUN ATAM’a..” diye..
Bin gerekçe sıralayabiliriz.. oyumuzu bu kritik seçimde = rejim oylamasında
neden VATAN PARTİSİ’ne vereceğimize ilişkin..
TBMM’ye girecek bir VATAN PARTİSİ, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün – iç barışının
temel güvencesi olacaktır ayrıca ve en azından..

Dostlukla…

Sevgi ve saygı ile.
06 Haziran 2015, Ankara

Dosyanın pdf biçimi: HOMO_HOMINI_LUPUS_7Haziran2015_secim_yazisi

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Naci BEŞTEPE : OYUM VATAN PARTİSİNE!

Oyum kime?

????????????????????????????????????????????????????????????

Naci BEŞTEPE
E. Tümg. 
Vatan Partisi Zonguldak adayı

*****

Hâlâ mailler alıyorum;
“Kime oy vereyim?”
Bu soruları yöneltenlerin maksadı, “barajı aşamayan partiye verirsem
oyum boşa gider mi?”
 sorusuna yanıt almaktır.

Bu soruyla muhatap olunca, “acaba köşe yazarlığı yapmayı bıraksam mı” diye düşünüyorum. Çünkü… Okuyucunun hazzedeceği bir yazar değilim! Sandığın ülkemizi gericileştirdiğini ve “cici demokrasinin” kitleleri uyuşturduğunu-kandırdığını yazıyorum sürekli.
Planlanmış ve dayatılmış siyaset ilgimi çekmiyor.
Bu demek değildir ki, sandığa gitmeyeceğim. Gideceğim..
Hayır!.. Kimi partilerin barajı aşması ya da birkaç milletvekili eksik ya da fazla çıkarması için değil. Nicelik değil, nitelik peşindeyim…
Tüm zorluklara rağmen mücadele eden bir partiye, oyumla teşekkür etmek için
sandığa gideceğim.
Bu gözü kara partiye oyumla moral vermek için sandığa gideceğim.
Bu bir avuç yiğit insana “yalnız değilsiniz” mesajını vermek için sandığa gideceğim.
Evet… Oy vereceğim partinin barajı geçemeyeceğini farkındayım; ama o partinin, her şart altında mücadele edeceğine inandığım için destek oyu vereceğim…
Ayrıca… Hiç değil, yüzde 3 oy alırsa hazine yardımı almaya hak kazanacağı için bu yoksul partiye maddi katkı oyu vereceğim.
Evet…
Bir dönem şekilci “Gardrop Atatürkçüleri” vardı…
Bugün rakamcı “Baraj Atatürkçüleri” var…
Mücadele için barajı aşmak şart mı?
Mücadele için Meclis’in “kaldır elleri, indir elleri” dekoruna uyum sağlamak mı gerek?
Ben… Meclis dışındaki bu partinin inadına umudu yaşattığını gördükçe, “oyum boşa gitmemiş” diyeceğim. Oy’uma/kendime olan saygım artacak!
Biliyorum ki… Mustafa Kemal barajı değil, barikatları aşarak kazandı.
Yine öyle kuvayı milliye ruhuyla kazanacağımıza inanıyorum…
Neyse…
Diyorum ya, benden köşe yazarı olmaz; yandaşlar gibi “siyaset tüccarlığını” beceremiyorum…

*****

Soner Yalçın Sözcü’deki bu günkü (5 Haziran 2015) yazısının son bölümünde bunları yazıyor. Yazının tamamını internette bulabilirsiniz. O kime oy vereceğini açıklamış ama adını yazmamış.

Ben adını da yazıyorum:

OYUM VATAN PARTİSİNE!

================================

Dostlar,

Dün web sitemizde yayımlamıştık Sayın Soner YALÇIN‘ın yazısını..
(https://ahmetsaltik.net/2015/06/05/soner-yalcin-oyum-bosa-gitmesin/)

Bizce fazlaca eleştirilecek bir yanı ya da eksiği yok bu yazının.

Sayın Soner Yalçın açık açık VATAN PARTİSİ‘ne oy vereceğini yazmamış ama başkaca bir anlam da çıkmıyor yazısından.. Hulki Cevizoğlu da İzmir mitinginde (5.6.15) Soner Yalçın’a, Vatan Partisine oy vereceğini yazdığı için teşekkür etti. Halil Nebiler de Ulusal Kanal’da benzer yorumu dün sabah yaptı.

Naci paşanın farklı bir çıkarım yaptığını sanmıyoruz..
Apaçık ve bir kez daha vurgulamak istedi kanımızca…
Bir de artık çok ama çok net olmanın zamanının geldiğini vurgulamak istemiştir
pek haklı olarak.

Biz de adını yazıyoruz Naci Paşa gibi..

OYUMUZ VATAN PARTİSİNE!

Sevgi ve saygı ile.
06 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com