Yıllık arşivler: 2015

Ataol BEHRAMOĞLU : Karikatüristin Ölümü


Karikatüristin Ölümü

portre_renkli
Prof. Dr. Ataol BEHRAMOĞLU

Cumhuriyet, 17.1.15

 

7 Ocak 2015 Çarşamba günü Paris’te yayımlanan haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo’nun Bastill Alanı yakınlarındaki bürosuna yapılan silahlı saldırıda on iki kişi yaşamını yitirdi.
Kurbanlardan 1934 doğumlu Georges Wolinski ülkemizde de tanınan,
dünyaca ünlü bir karikatürist.


Seksen yaş üzerindeki Wolinski’yi, yetmişli yaşlarının üzerindeki, yine karikatür ve
mizah sanatçıları Jean Cabut ve Philip Honoré izliyor.


Katliamın kurbanlarından, Tignous takma adıyla bilinen karikatürist Bernard Verlhac 1957; derginin editörü, karikatürist Stéphane Charbonnier (Charb) 1967 doğumlular…

Katliamda bu beş seçkin mizah, yergi, hiciv, karikatür sanatçısının yanı sıra,
derginin paydaşlarından, o sırada büroda bulunan ekonomi yazarı Bernard Maris, psikoanalist Elsa Cayat da yaşamlarını yitirdiler.


Öteki kurbanlar, iki güvenlik görevlisi, başkaca görevliler.

Bunları elden geldiğince ayrıntıyla yazmamın nedeni, olayı bir haber bildirme soyutluğundan, politik vb. bir söylem olmaktan çıkararak göz önünde canlandırabilmek…

Söylediklerimi şu cümlede özetleyebilirim :

Yıllar içinde, bütün bir ömür süresince olgunlaşmış, pişmiş, yücelmiş bir akıl, zekâ ve
yetenek birikimi; bir anda aptallık, budalalık, ahmaklık, zalimlik tarafından yok ediliyor.


Bunu anlamak, kabul edebilmek, olağan saymak, çeşitli gerekçelerle açıklamasını yapmaya çalışmak, yaşanmış olan kişisel ve toplumsal trajedinin büyüklüğünü, boyutlarını küçültmek olur…

***

Zekânın aptallık tarafından katledilmesine, hakikatin yalanla örtülmesi çabasını eklemek gerekir.  Bu her zaman, hep böyle olmuştur.
Uzağa, başka sayısız örneğe gitmeden, Charlie Hebdo trajedisinin ülkemizdeki yansımalarını örnek verelim.
Sarayda oturan biri, katillerin Fransız olduğunu ileri sürerek aklınca bir karışıklık yaratmaya çalışıyor. Yani cinayeti işleten Fransa’nın kendisidir demeye getiriyor.
Söz konusu kişiler Fransız yurttaşı olabilirler ve bu anlamıyla Fransızdırlar…
Şimdi, bu sözü eden kişiye şunu sormak gerekmez mi ?

Sen kendi ülkende Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı kimliğini kuşaklar boyunca taşımakta olan kişilerden “Türk” sözcüğünü esirgerken onları etnik aidiyetlerine göre bin bir parçaya ayırırken ve zaten genel olarak da bu sözcüğü ağzına almaktan korkarken,
büyük olasılıkla ancak bir kuşaktır Fransız yurttaşı olan kişileri hemen Fransız olarak
nasıl niteliyorsun?


Yalancılık ve ikiyüzlülük değil mi bu?


Ve amacın, hakikati yalanla örterek, örtbas etmeye çalışmak mıdır?

Bu ise, zekânın aptallık tarafından katledilmesini içinden onaylamış olduğunun,
buna için için sevindiğinin, zihninden geçtiğine kuşku duymadığım
“oh olsun”lu sözleri yakınlarına belki de söylediğinin kanıtı değil mi?..

***

Karikatüristin öldürülmesi, zekânın aptallık, cesaretin korkaklık, mizah duygusunun bönlük, düşünme yeteneğinin budalalık tarafından katledilmesi demektir.

Ama biliyoruz ki insanı insan yapan özelliklerin başlıcalarıdır bu özellikler ve bütün bir insanlık tarihi süresince ne kadar yok edilmek istenmişlerse de var olmayı,
hem de büyüyerek, yücelerek var olmayı sürdürmüşlerdir.


Aptallık önünde eğilip bükülen zekâ, korkaklığa yenilen cesaret, bönlüğe teslim olan
mizah duygusu, budalalığın buyruğuna giren düşünme yeteneği,
insan olmaktan vazgeçiş demektir.

Tek tek kişisel yaşamlar için söz konusu olabilir böyle bir teslimiyet…
Ama bütün bir insanlık için, hiçbir zaman!..
Ve o insanlığın zeki, cesur, düşünme yeteneğine sahip ve mizah duygusunun insan olmanın
en temel değerlerinden olduğunu bilen öncüleri, düşünürleri, sanatçıları, eylemcileri
her zaman olacaktır…


Özgürlüğün simgelerinden Bastill Alanı yakınlarında yaşamlarını yitiren
Charlie Hebdo şehitleri, daha insanca bir geleceğe doğru yürüyen insanlığın kalbinde,
bu öncüler arasında yerlerini almıştır.

================================================

Dostlar,

Bir Ataol Behramoğlu klasiği daha…
Eklenecek – çıkarılacak tek sözcük var mı??

Biz de geçtiğimiz günlerde, ”

Paris’teki kanlı irtica saldırısını kınıyoruz; ama…

” başlıklı bir yazı yayımladık web sitemizde.. Bakılması dileğiyle…

(https://ahmetsaltik.net/2015/01/17/paristeki-kanli-irtica-saldirisini-kiniyoruz-ama/)

Sevgi ve saygı ile.
17.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Paris’teki kanlı irtica saldırısını kınıyoruz; ama…


Paris’teki kanlı irtica saldırısını kınıyoruz; ama…

Charlie_Hebdo_cinayetini_kinama_ama_PKK

07 Ocak 2015 günü mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan kanlı baskında yaşamını yitiren 12 Fransız kardeşimizin yakınlarının, Fransız Ulusu’nun acısını paylaşıyoruz..

Eylem ne olursa olsun, kanlı cinayetle insan öldürmenin gerekçesi asla olamaz.

Hz. Muhammed’in karikatürü de yapılabilir, yapılmıştır da..
Hz. İsa’nın da, Hz. Musa’nın da yapılıyor..
Hatta karikatür, saygı dışı olmamak üzere eleştiri de içerebilir.
İslam hoşgörü dini değil midir?

Herkesin bunu olağan karşılaması gerekir.
Bir değil bin karikatür de olsa Hz. Muhammet’in değeri düşmez herhalde..
Dolayısıyla fanatik – radikal – köktendinci İslamcı katillerin korkusu niye?
Hz. Muhammet’in öğretisi kendisini koruyamıyor da siz mi koruyacaksınız?
Bu zavalılık niyedir?
Açarsınız davanızı, hemen hemen her ülkede dince kutsal sayılan değerleri aşağılama
ceza yasalarında suç olarak sayıldığından, öngörülen yaptırımın uygulanmasını istersiniz.

Hatta yayının durdurulmasını, toplatılmasını bile…
Yargıyı ikna ederseniz bir hukuk devletinde bu olanak da vardır.
Türk Ceza Yasası da pek çok maddesinde md. 115,122,125, 135,153,158,216,219,230
dince kutsal değerlere saldırı dahil, çok kapsamlı düzenleme yapmıştır.

Ama ihkak-ı hak” modern hukuk sistemlerinde yeri olmayan ilkel bir yoldur, suçtur!

Kanlı cinayetleri El Kaide’nin Yemen Kolu üstlenmiştir..

Bir de İSLAMOFOBİ‘den yakınıyoruz..

Siz kendinizi bu gerekçelerle seri kırımların işlendiği ülke halkı yerine koyunuz..
Başka ne tür tepki verirdiniz?

Bu çok olumsuz / kabul edilemez gelişmeler, akıl dışı toplu cinayetler en başta Müslümanlara ve İslam dinine zarar vermektedir. İslam önderlerinin saldırıyı hiç gecikmeden ve tereddüt etmeden kınaması ve çok net tutum alması gereklidir.

Bu bakımdan, Başbakan Ahmet Davutoğlu‘nun bu gün Fransa’da düzenlenen ve
1,5 milyon insanın katıldığı terörü – şiddeti – insana kıymayı lanetleyen protesto yürüyüşüne katılması yerinde olmuştur. Ancak AKP’nin IŞİD desteğinin de derhal durdurulması,
tutarlı olmanın zorunlu ve çoook gecikmiş gereğidir..
Kendinizi birden bire, BM’de Haydut devlet olarak bulmak istemiyorsanız..

*****

Ancak, Batı’nın da 1984’ten bu yana resmen sürüdürülen ve 28 Avrupa ülkesinin desteklediğini TBMM Başkanı Sn. Cemil Çiçek‘ten öğrendiğimiz ülkemizi
bölücü PKK terörü karşısında ikiyüzlülüğünü artık bırakmasını istemek
en doğal hakkımızdır.

Ülkemize karşı sürdürülegelen bu ikiyüzlü Batı politikasıyla,
Türkiye’de Paris’te olduğu gibi 18 değil, NewYork’ta 11.9.2011’de olduğu gibi üçbin değil

  • Elli bini aşkın cana mal olmuştur bölücü PKK terör örgütü! Savaştan beterdir.

Yüzlerce milyar $ maddi yitik ve ülke barışının iç savaş eşiğine sürüklenmesi de cabası..

Burnumuzun dibinde Kandil’de üstlenen ve terörü bölücü amaçla kullanan PKK‘nın
kökten yok edilmesine ABD’nin engel olması / izin vermemesi asla kabul edilir bir durum değildir. Artık sürdürülebilir de değildir.. Hem NATO içinde birlikte olacaksınız,
hem stratejik müttefik olma masalı anlatacaksınız hem de PKK’yı apaçık,
Türkiye’ye karşı düşmanca kullanacaksınız..
Ülke içinde AKP iktidarı da buna ses çıkarmayacak!?
Ya da böylesi siyasal kadroları iktidara taşıyacak ve tutacaksınız..

Temel sorun ülkemizde AKP iktidarının bu akıl dışı gidişe karşı net – kararlı tutum almamaları, alamamalarıdır.

Fakat artık terörle “Paris’te son tango” nun zamanı gelmiştir ve geçmektedir.

Batı’lı “dostlarımıza” (!?), gerçekten “Batılı dostlarımız” olacaklarsa,
bu aptalca ve haince ikiyüzlülüğe artık son vermeleri gerekiyor.

Ulus olarak sabrımız kalmamıştır; böyle bilinsin isteriz.

Büyük Atatürk, YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ öğüdünü salt biz Türk evlatlarına değil, tüm insanlığa verdi..

Dahası, nice kanlı savaşlar geçirmiş bir komutan olarak savaşı bile
tek bir koşul dışında mahkum etti :

Savaş, milletin yaşamı tehlikeye girmedikçe bir cinayettir..”

  • “Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının önüne geçmelidir.
    Dünya yurttaşları çekememezlik, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”

“Paris’teki kanlı irtica saldırısını kınıyoruz; ama…”

diye koymuştuk yazı başlığını.

“Ama” mız şundan ibaret :

  • İkiyüzlülüğü bırakın, PKK terörünü üstümüzden artık çekin!

  • Eyy eli kanlı iki yüzlü Batı emperyalizmi;
    Başta Ortadoğu, de-stabilizasyon ve sonra da işgal amaçlı
    dünyaya terör ihracını durdurun, yüzyılların hastalığından artık kurtulun!

Sevgi ve saygı ile.
11.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Emre KONGAR : Şoke Eden Eleştiri ve …

Şoke Eden Eleştiri

portresi_resmi

 

Emre KONGAR,
17.01.2015, Cumhuriyet

 

 

Feodal kalıntıların etkisinden kurtulamamış bütün ülkelerde olduğu gibi
Türkiye’de de eleştiri yapma, eleştiriden yararlanma ve eleştiriye tahammül geleneği yerleşmemiştir.

Eleştiri geleneğinin yerleşmesi bakımından da topluma yol göstermesi, rol modeli olması gereken siyasal liderler açısından ülkemiz şu anda talihsiz bir dönem yaşamaktadır:

AKP iktidarı, yazarlara ve çizerlere en çok davanın açıldığı dönem olarak tarihe geçmiştir…

Erdoğan’ın mazlumiyet duygusuna dayalı olan ve çatışmacı yaklaşımdan beslenen
bir politika izlemesi, yapılan her türlü eleştiriyi saldırı ve hakaret olarak nitelemesine
yol açıyor…

Eleştiri ne denli efendice, ne denli gayri şahsi yapılmış olursa olsun,
Erdoğan bunu hakaret olarak niteliyor.

Son örnek, Vahdettin’in Köşkü konusunda yapılan restorasyon eleştirisinde görüldü…
Cumhuriyet internet sitesi 12 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
isim vermeden İlber Ortaylı’nın açıklamalarını hatırlattı.
başlığıyla şu ifadeyi yayımladı:


“Birileri yazıyor çiziyor. İşte Vahdettin Köşkü’nü niçin yaptınız, ne yapacaksınız?
Bunu diyor, Başbakan kendisi için kullanacak. Tabii şu an Cumhurbaşkanlığı makamındayız. Bunu ne yapacaksın? Yani bu tür şeyleri, bu eserleri ayağa kaldırmaktan, bunları yeniden kazandırmaktan rahatsız olan
maalesef güya düşünce adamı, yazıyor, çiziyor ve bunları eleştirmeye, bunun altına da arasına da her türlü hakareti sıkıştırmaya çalışıyor…”


Bu haberin arkasından İlber Ortaylı’nın yaptığı eleştirinin videosu da verilmişti:

Ortaylı son derece dikkatli bir biçimde restorasyonun yanlış yapıldığını söylüyor,
sorulara karşın, siyasal polemiğe girmiyordu…

Bırakın “hakareti”, ciddi bir siyasal eleştiri bile yoktu sözlerinde.

***

Bakın, Türkiye’nin de kararlarına uymak zorunda olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eleştiri konusunda ne diyor:

“İfade özgürlüğü sadece olağan karşılanan zararsız ya da önemsiz görünen bilgiler ya da düşüncelerin açıklanması açısından değil, ayrıca devlete ve toplumun belirli bir bölümüne aykırılık taşıyan, onları şoke eden ve rahatsız eden düşüncelerin açıklanması açısından da geçerlidir.
(www.tchd.org.tr; Ümit Kocasakal, Emine Eylem Aksoy, Pınar Memiş.)

***

Charlie Hebdo katliamında, ifade özgürlüğünü savunduğu için Cumhuriyet Gazetesi‘ne
ve bazı yazarlarına yönelik olarak hukuksal soruşturmalar açılmış…

Siyasal saldırılar başlamıştır…
Bu soruşturma ve saldırılar,
AİHM kararları çerçevesinde görülüp değerlendirilmelidir…

Böylece hem toplumsal gerginlik açısından tehlikeli bir tırmanış durdurulur,
hem de Türkiye başka sıkıntılar yaşamaktan kurtulur.

===========================================

Dostlar,

İyi ki Sayın Prof. Dr. Emre Kongar var ve iyi ki Cumhuriyet‘te yazarak ülkemizin böylesine zor zamanlarında serinkanlılıkla bilimsel ve olgun, her şeye karşın sakin yazılar yazarak topluma yol gösteriyor.. Son günlerde biz de özellikle O’nun yazılarını önemsiyoruz.

Yukarıdaki yazıyı da hemen hemen tümüyle paylaşarak sizlere de sunuyoruz.

Türkiye’yi yönetenlerin çok ama çok sakin ve çok ama çok özenli olması ağızlarından çıkacak her sözü iyice tartarak kullanmaları gerekmektedir.

Demokrasinin evrensel değerlerini içselleştirmek ve
ülkemizde de içtenlikle uygulamak dışında hiç bir yol olmadığını;
 

– hem kendilerinin hızla görmesi
– hem de akıl hocalarının ısrarla, sabırla, kezlerce kendilerine anlatması,
ikna etmesi gerekiyor.

Siyasal danışmanların ve hatırı sayılan hocaların, kişilerin, eşlerin, dostların…
çok ağır sorumluluğu olduğunu buradan belki yüzüncü kez bir daha bir daha… anımsatıyor
ve ülkemizin – ulusumuzun esenliği – barışı adına rica ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
17.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TÜRKİYE’de AYDIN CİNAYETLERİ NEDEN DURDURULAMIYOR; KATİLLER KİM?


TÜRKİYE’de AYDIN CİNAYETLERİ
NEDEN DURDURULAMIYOR;
KATİLLER KİM?

Dostlar,

Bir Adalet ve Demokrasi Haftası daha… 22. kez..

Buruk hüzünlerle..

Neredeyse son 2 on yıldır 24 – 31 Ocak arasında 1 hafta boyunca
AYDIN CİNAYETLERİNİ ve şehit verdiğimiz öncü canlarımızı içimiz yanarak anıyoruz..

ADALET ve DEMOKRASİ istiyoruz..

Ancak bir türlü bu 2 temel masum ve temel insanlık hakkına erişemiyoruz Türkiye’de.

24 Ocak 1993 idi yiğit vatan evladı, araştırmacı – gazeteci, vurguncuların korkulu kalemi
UĞUR MUMCU‘yu alçakça havaya uçurdukları gün..

Kendisinden 3 yıl önce de, bir başka karlı Ankara gününde, 31 Ocak 1990’da,
ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Kurucu Genel Başkanı
Prof. Dr. Muammer AKSOY 
aramızdan kalleşçe koparılmıştı.

Daha sonraları Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı‘nı kuran
Sayın Güldal Mumcu’nun önerisi ile Adalet ve Demokrasi Haftası oluşturuldu.
Yıllardır bu haftalarda hep görsel konferanslar veririz.. Yurdumuzun değişik yörelerinden
çağrı alırız, yurtseverlerimiz etkinlikler düzenlerler.. Bu bağlamda, Prof. Muammer Aksoy‘un doğum yeri olan Torosların minik ve şirin ilçesi İbradı’ya da ADD Şubesi Başkanı Sayın Aysel Korkut’un çağrılısı olarak gitmiştik :

  1. Ulusal Egemenliğin Anlamı, İlköğretim Okulu öğrencilerine; İbradı / Antalya, 18.04.2005
  2. Ulusal Egemenliğin Anlamı, Lise öğrencilerine; İbradı / Antalya, 18.04.2005

Bu kez, İsparta Ulusal Güçler Birliği çağrılısı olarak İsparta’da olacağız..
Bu Birliği 23 Nisan 2005’te, 10 yıl önce İsparta’da katıldığımız bir dizi konferansın ardından, ADD Genel Başkan Yardımcısı olarak biz kurmuştuk.. Dönemin ADD Şube Başkanı,
çok değerli dostumuz Sn. Mahmut ÖZYÜREK idi. Kuruluş ve çağrı belgesi ile
imzacıları aşağıdaki belgededir. Lütfen tıklayarak bakar mısınız?

Isparta UGB Çağrısı, 23.04.05 Isparta_UGB_Cagrisi_23.04.05

Biz bu belgeye ADD Genel Merkezi adına, Genel Başkan Yardmcısı sıfatıyla
imza koymuştuk. Sayın Mahmut Özyürek de ADD isparta Şubesi Başkanı olarak.

Bugün ikimiz de o sıfatları taşımıyoruz ama KEMALİST savaşımımız sürüyor..

Sayın Özyürek, alışık olduğumuz birtakım kumpaslara kurban edildi ama
ATATÜRKÇÜ savaşımını İsparta gibi çooook  zor bir yerde hiç kesmedi.
Halen Ulusal Eğitim Derneği İsparta Şubesi Başkanı ve yoğun çabalarıyla
İSPARTA ULUSAL GÜÇler BİRLİĞİ
10 yılını devirmek üzere.. Yaşatıyorlar sağolsunlar…

Biz de ADD’nin şimdiki Genel Başkanı emekli yüksek yargıç hanımefendiye
bir türlü kendimizi beğendiremiyoruz (!).. Eleştiri zinhar yasak… Uyumlu ve
siz bilirsiniz efendim” ci olmazsanız dışlanırsınız ve hiçbir yazınız ADD webine konmaz,
hiçbir etkinliğe çağrılmazsınız, çağrılmanıza da engel olunur, adınıza ambargo konur
ve unutturulmaya çalışılırsınız.. (Örgütümüzden çağrıların doğrudan bize ulaştırılması
rica olunur..)
Dilekçelerinize bile yanıt verilmez!? Örgüte verdiğiniz çeyrek yüzyıla yakın
emek boşa çıkarılır, en küçük bir saygı ve vefa gör(e)mezsiniz.. Tu kaka ilan edilirsiniz..
Çünkü yüksek tepelere gelenler ATATÜRKÇÜ olmuşlardır. Siz ise oralara, 2004 -2006 dönemi genel başkan yardımcılığına Atatürkçü olduğunuz için, örgütü içinden taaa tabandan adım adım gelmişsinizdir. Dağdan gelen bağdakini kovmuştur..
Ünlü yazar Cenap Şahabettin’in unutulmaz sözlerindendir, ibret doludur almasını bilene :

  • “Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek,
    diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok,
    nereden ve nasıl geldiğinizdir.”

Neyse.. bu, birilerinin yerine de bizim utancımız galiba, site okurlarımızı sıkmayalım..

*****

Bu yıl 24 Ocak günü (2015) gene İsparta’da olacağız..
Belki 10. ziyaretimizi, bu kent ve ilçelerinde belki 30. görsel konferansımızı vermek üzere..
Toplantı duyurusu aşağıda.. Bu kez soruyoruz :

TÜRKİYE’de AYDIN CİNAYETLERİ NEDEN DURUDURULAMIYOR; KATİLLER KİM ?? 

Isparta_konf._24.01.2015

Toplantıya emek verenlere, katılacaklara….başta Sayın Mahmut Özyürek olmak üzere şükranlarımızı sunuyoruz.. Elbette ADD’den dostlarımızı da bekliyoruz, tüm ADD tabanını da.. Onlar, tepelerdeki anlam veremedikleri tepişmeleri görmezden gelmeyi becerirler.

AYDINLANMA DEVRİMİ ŞEHİTLERİMİZİ bir kez daha anacak ve
katillerini sorgulayacağız.. 22. Adalet ve Demokrasi Haftası‘nda…

“KATİLLER KİM ???” diye haykıracağız..

Yanıtını da vereceğiz..

24 Ocak 2015 Cumartesi, saat 14:00, Öğretmenevi, İsparta..

Sevgi ve saygı ile.
10.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : 17.01 2015 günü bu konuda yeni bir yazı yazmak ve duyuruda “yer”,
bizim istemimiz dışında “konferans yeri” değişikliğini paylaşmak gerekmiştir.
O yazımıza da mutlaka bakılması dileğiyle..

(https://ahmetsaltik.net/2015/01/17/ispartada-24-ocak-2015-gunu-verecegimiz-konferansin-engellenmek-istenmesi/)

Sevgi ve saygı ile.
10.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İSPARTA’da 24 Ocak 2015 Günü Vereceğimiz Konferansın Engellenmek İstenmesi


İSPARTA’da 24 Ocak 2015 Günü Vereceğimiz Konferansın Öğretmen Evi ya da Halk Eğitim Merkezi’nde Yapılmasının Engellenmesi Üzerine..

Isparta il yönetiminde kimi yetkililerin bu konferansımızı şu ya da bu biçimde
ÖĞRETMEN EVİNDE veya HALK EĞİTİM MERKEZİNDE yapmamızı
uygun görmediler!?..

Önceden alınmış izinler geri çekilerek..

Acaba bu konuların tam da konuşulması gereke mekanlarda, yapılma amacı bu tür etkinlikler olan mekanlarda, üstelik usulüne uygun ve zamanında başvuruya karşın ve de
ÜCRETİ ÖDENEREK yapılmasına hangi yöneticiler ve ne gerekçelerle karşı çıkabilirler??

Örn. Vali’nin bilgisi var mıdır? Bir açıklama yapmak ya da düzeltmek ister mi??
Alınmış izin hangi gerekçelerle geri çekilmektedir??
Engel ver idiyse izin vermeden önce neden belirtilmemiştir?
Kamu yönetimi böylesine keyfilik midir?
İslam dininde bu tür davranışların yeri var mıdır??
Uygulana hangi hukuktur?

  • Dar-ül harp hukuku içindeyiz de bizim mi haberimiz yok?

Halkın vergisi ile yapılmış bu kurumlardan insanlarımızın bir bölümünü neredeyse  diskriminasyon düzeyinde ayırarak yararlandırmamak insanlığa karşı suç değil midir?

AKP iktidarının “ileri demokrasisi” bu mudur??

Bu engellemeler yüzünden görsel konferansımız Halı Sarayı Düğün Salonu’na
alınmış ve duyuru posterinde (aşağıda) gerekli düzeltme yapılmıştır.

Isparta_konf._24.01.2015
Biz, her şeye karşın, bu yöneticileri de konferansımıza bekleriz.

Böylelikle bizim ve kendilerinin yaptıklarından hangisinin ülkemiz ve insanımız için
“daha hayırlı” ya da “hayırlı” olduğunu görebilir ve gene de hayal edelim,
belki saflarını bile değiştirmek isteyebilirler.. Yanlışlarını görürler, insandan umut kesilmez.

AKP yönetiminin bu çağdışı – hukuk dışı baskı rejimine son vermesi,
yöneticlerin de daha ilkeli ve hukuka saygılı davranmasında saymakla bitmeyecek yarar vardır.

Konferansı düzenleyen İSPARTA ULUSAL GÜÇ BİRLİĞİ‘nin duyurusu aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
17.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : Bu bağlamda sitemizde 13.01.2015 günü aşağıdaki başlıkla bir yazı yayımlamıştık.
Ona da bakılması dileğiyle.. (https://ahmetsaltik.net/2015/01/13/29574/)

TÜRKİYE’de AYDIN CİNAYETLERİ NEDEN DURDURULAMIYOR; KATİLLER KİM?

=========================================

24 OCAK 2015, İSPARTA,
‘AYDINLANMA DEVRİMİ ŞEHİTLERİMİZİ
ANMA’ ETKİNLİĞİ

24 Ocak 1993’te öldürülen gazeteci-yazar Uğur Mumcu ile 31 Ocak 1990’da öldürülen
ADD kurucu genel başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy’un ölüm yıldönümlerini içeren
24 -31 Ocak günleri arasındaki hafta, 21 yıldır  ‘Adalet ve Demokrasi Haftası’ olarak anılmaktadır.

Emperyalizmin kanlı, karanlık ilişki ağlarını halkın anlayabileceği bir dil ve yöntemle
açığa çıkaran aydınlarımız, halkımızın yarınlarını çalan, işbirlikçi, devşirilmiş çetelerin
kumpas ve tertipleri ile birer birer aramızdan alınarak katledilmişlerdir.

“Özgürlüğe adanmış bir top çicek gibi” kanları dökülen aydınlarımızı;

  • Muammer Aksoy, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Çetin Emeç,
    Ahmet Taner Kışlalı, Abdi İpekçi, Esref Bitlis, Gaffar Okkan,
    Necip Hablemitoğlu…. ve aramızdan koparılan
    “AYDINLANMA DEVRİMİ ŞEHİTLERİMİZİ”;

Konuşmacı konuğumuz Sn. Prof. Dr. Ahmet SALTIK‘ın da katılımıyla bir kez daha anacak ve katillerini sorgulayacağız..

22. Adalet ve Demokrasi Haftası‘nda…

KATİLLER KİM ??? diye haykıracağız..

Yanıtını da vereceğiz..

Tüm Kemalist, cumhuriyetçi, devrimci, yurtseverlerle birlikte olmayı diliyoruz…

ISPARTA ULUSAL GÜÇ BİRLİĞİ BİLEŞENLERİ

Ankara Üniversitesi’nden ‘sokak köpekleri’ açıklaması

Ankara _Univ._logosu

Ankara Üniversitesi’nden ‘sokak köpekleri’ açıklaması

Ankara Üniversitesinden, üniversite birimlerinde sokak veya barınaklardan toplanan
köpekler üzerinde deneysel çalışmalar yapıldığı iddiasının gerçek dışı olduğu bildirildi.

Ankara Üniversitesinden yapılan yazılı açıklamada, CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur’un
8 Ocak’ta “Hayvanları Koruma Yasa Tasarısı” ile ilgili düzenlediği basın toplantısında,
Ankara Üniversitesine yönelik gerçek dışı ithamlarda bulunduğu belirtildi.

Üniversitede yapılan bazı araştırmalarda 221 köpeğin “olmayan çalışma ruhsatı” ile “olmayan hayali üretici firmalardan” temin edildiği ve aslında bu köpeklerin sokaklardan ve barınaklardan toplanarak kullanıldığı iddia edildiği bildirilen açıklamada, söz konusu iddianın gerçek dışı olduğu kaydedildi.

“Sokak ve barınaklardan toplanan köpeklerle Üniversitemizin herhangi bir biriminde deneysel bir çalışma yapılması ve bu çalışmalara Üniversitemiz Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulunca izin verilmesi söz konusu bile olamaz” ifadesine yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi: “Bahsi geçen, 221 köpeğin çok büyük çoğunluğunu sahipli köpekler oluşturmaktadır. Bu köpekler, sahipleri tarafından kliniklere tedavi için getirilen hasta
veya normal bireylerdir. Köpek sahiplerine, araştırma amacına yönelik bilgilendirmeler yapılmış ve yapılacak uygulamaların kabul edildiği anlamına gelen ‘Aydınlatılmış Onama Formu’ imzalatılmıştır. Dolayısıyla bunlar güncel mevzuata ve etik kurallara uygun şekilde sürdürülmüş çalışmalardır.”

Açıklamada, “Türkiye’de ruhsatlı üretici ya da tedarik edici kuruluşlardan gelen hayvanlar” kapsamına sokulan köpeklerin ise en ufak bir tıbbi veya biyolojik ürün denemesine
tabii tutulmadığı veya cerrahi bir müdahaleye maruz bırakılmadığı bildirildi.
Açıklamada, şunlar belirtildi:

“Köpeklerin ‘Türkiye’de ruhsatlı üretici ya da tedarik edici kuruluşlardan gelen hayvanlar’ olarak yıl sonu etkinlik raporunda beyan edilmelerinin sebebi, bu köpeklerin, tedavi amaçlı olarak kliniklerimize getirilerek ve hayvan sahibinin izni ile işlem yapılan köpekler olmayıp, kendi yaşadıkları ortamlara gidilerek gözlemlenen ve bazı fizyolojik parametreleri incelenen hayvanlar olmalarındandır. Dolayısıyla, üniversitemiz birimlerinde, sokak veya barınaklardan toplanan köpekler üzerinde deneysel çalışma yapıldığı iddiası tamamen gerçek dışıdır.”

Üniversitenin, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile imzaladığı protokole göre,
Ankara sınırları içindeki sahipsiz hayvanlara Hayvan Hastanesinde sağlık hizmeti sunduğu belirtilen açıklamada,

“Üniversitemiz ve yönetimiyle ilgili kurumumuzu itibarsızlaştırmaya yönelik bu tür mesnetsiz ithamların gerçeği yansıtmadığını, üzüntü verici olduğunu ve başarılı olamayacağına emin olduğumuzu belirtir, Kamuoyuna saygılarımızla arz ederiz.” denildi.

=======================================

Dostlar,

Biz de paylaşmak isteriz..
Bizim de Tıp Fakültesi öğretim üyesi olduğumuz Ankara Üniversitesi, Bilim Etiğine son derece titizlikle bağlı bir bilim kurumudur..

Adı geçen Vekil’in daha özenli araştırma yapması beklenirdi.

Şimdi ise, yeni bir açıklama yapmasını beklemek uygun olacak sanırız.

Sevgi ve saygı ile.
17.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İslam dünyasında Hz. Muhammed’in karikatürleri ve resimleri zaten var


İslam dünyasında Hz. Muhammed’in
karikatürleri ve resimleri zaten var

Habertürk’te İslam ve Karikatür konusunun işlendiği Gündem siyaset programında
İlahiyatçı Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün, katıldığı TV programında yukarıdaki görüşleri
öne sürdü.(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/188066/islam_dunyasinda_Hz_Muhammed_in_karikaturleri_ve_resimleri_zaten_var.html)

İlahiyatçı Yazar Prof.Dr Şaban Ali Düzgün Habertürk’te Karikatür tartışmasına yeni bir boyut getirecek bir iddiayı da ortaya attı. Düzgün, İslam dünyasında daha önce de Hz Muhammed’in resmedildiğini söyledi.

Prof. Düzgün,

Benim de bilgisayarımda Hz.Muhammed’in
birçok karikatürü ve resmi var.
 
dedi.

“Eğer Kuran’ı Kerim’i rehber alıyorsak resim veya karikatür için bir yasak yok.” diyen Düzgün, resim ve heykele haram diyenler için Hz Süleyman için indirilen ayetleri
örnek gösterdi.

Yaklaşık 7,5 dakikalık bu programı izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız..

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/188066/islam_dunyasinda_Hz_Muhammed_in_karikaturleri_ve_resimleri_zaten_var.html

Sevgi ve saygı ile.
17.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Başbakan Davutoğlu’nun Cumhuriyet’e “Bedeli olur” Sözü Üzerine


Başbakan Davutoğlu’nun Cumhuriyet‘e “Bedeli olur” Sözü Üzerine..

Musa Kart çizimi, 17 Ocak 2015, Cumhuriyet

Musa_Kart_cizimi_17.1.15

Hem Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu‘na, Boğaziçi Üniversitesinden bir Profesör olarak,

Hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak yazıklar olsun…

Çifte teessüflerimizi bildiriyoruz Davutoğlu’na..

“Bedeli olur..” diye hiç sıkılmadan Cumhuriyet Gazetesi‘nin kişiliğinde basın özgürlüğüne apaçık tehdit savuracağına, tam da ters konumda yer almalıydı..

Sınırları belirsiz, mayın gibi bir kavram olan “Dince kutsal değerler” e saldırmak,
saygısızlık etmek aklı başında hiçbir aydının, bu arada en başlarda da Cumhuriyet Gazetesi‘nin yapacağı iş değildir. Biz Aydınlar, insanların sorgulayıcı akıl sahibi olmasını ve
her şeyi sorgulamasını, yaşamı eleştirel akılla kavramasını dileriz.

Saygın Immanuel Kant haykırıyordu :

“SAPERE AUDE”; Aklını kullan!

Tüm insanların kökeni – türü ne olursa olsun hurafelerle akıllarının tutsak edilmesine
karşı çıkarız.

AYDINLANMA Çağı ile bu yüzyılların saygın uğraşını, can alan – deri yüzen uğraşını doruğa çıkartıp (Hallac-ı Mansur’a “En’el Hak” dediği için bin selam olsun!),
sınırsız – ölçüsüz – zalim – vicdansız – despot eli kanlı ve de
İsa’ya ihanet eden inanç sömürgeni Kilise‘nin çağ ve akıl dışı iğrenç saltanatını yıkmıştık.

İrticanın bıraktığ binlerce suç kanıtından yalnızca birkaçı Paris Carnavelle Müzesinde :
İNSAN DERİSİ İLE KAPLI ANAYASALAR!
*****

Başbakan Davutoğlu “Bedeli olur” diye apaçık Cumhuriyet‘i tehdit eder ve
ülkemizin milyonlarca mütedeyyin kitlesini de ardına aldığını hesaplayarak (?)
Yüzyılların aleti Dince kutsal değerler aforizması ardına sığınarak
İnsanlığın Aydınlanma tarihinde kendisine nasıl bir yer hazırladığını hiç düşünüyor mu acaba?

Geçelim Davutoğlu’nu, Türkiye’de basın – düşünce – fikir özgürlüğünün sınırlarını
nereden geçireceksiniz? Son kırıntıları da, bir kez daha soralım;:

“Dince kutsal değerler”
 kalkanını dayayıp silip süpürecek, duvara mı yapıştıracaksınız?
*****

Hz. Muhammet
yaşa idi eleştirilmesine ne derdi?
Yaşamında iken sahabe ile topladığı meşveret toplantıları ne anlama gelmektedir?
O’na en büyük saygısızlığı hatta ihaneti öldüğünde cenazesini yerde bırakarak
halifelik kavgasına girişenler yapmadı mı??

Hz. Ali, kendisini bu mide bulandıran kavgaların dışında tutup kuzeni,
eşi Fatıma’nın babası da olan Peygamberi kendisi bizzat defnetmedi mi?

Sonra da Peygamberin yerine “sözde” geçirilen 4 Halife‘den 3’ünü öldürmedi mi Müslümanlar?
“Sözde” diyoruz çünkü Peygamber Tanrı’nın Halifesi değildi, “Tebliğ edicisi” idi;
Vekili değildi, “Elçisi” idi. Nerden çıkarıldı Tanrı’ya yeryüzünde vekalet? İnsaf edin!

Uydurma Halifelik icat etmek ve sonra da Halifeliği; eli kanlı Alevi katili – soykırımcısı
Osmanlı Padişahı Yavuz Selim ile birlikte, Mısır’da Memluklardan gaspedilen
Halifelik yetkilerini 1517 sonrasında Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi / Zıllullah makamına
çirkin siyaset adına çıkarmak ve saltanatını iyice erişilmez – dokunulmaz, mutlak (saltık) kılmak,
haşa Tanrı katına çıkarmak… din içi midir; Allah’a şirk koşmanın ta kendisi günah-ı kebair (büyük günah) midir ?

Tüm bunları ve daha nice utandırıcı ve hesabı verilmemiş, verilemeyecek ama özeleştirisi de yapılmamış günah dolu eylemleri unutacak / unutturacak (!?), sonra da Charlie Hebdo‘nun birkaç karikatürü yüzünden kan dökecek (DİB Başkanı Prof. Ali Görmez “Yalnızca 12 ölüm” diyebiliyor!?) ve ülkemizi zaten sansürden – baskıdan boğulurken iyice cendereye sokacaksınız..

Yok, yok.. O denli uzun değil Bay RTE ve Başbakan Davutoğlu ve de tutsak alınmış
300’ü aşkın vekilden oluşan muazzam, kadir-i mutlak AKP grubu..

Avrupa Parlamentosu‘nun da uyarılarına kulak verin..
Dince kutsal duyguları asıl istismar eden ve siyasete alet eden sizlersiniz..
Bir de suret-i haktan görünmeye çalışıyorsunuz.
Böylesi orta oyununu bu halk da, bunca kuşatılmışlığına karşın yemez..
Lütfen kendinize gelin ve ateşle oynayarak 3-5 oy hesabı yerine ülkemizi
çok tehlikeli gerilimlere sürüklemeyin!
*****

Sizin hiç vicdanınız yoksa bile aklınız da mı bunca kıt ey din bezirganları??
Ülkeyi 2 çift sözle rahatlatmak varken, bu yangın körükle gitmek niye?
Seçim yaklaştı, uçan kuştan medet mi umuluyor?
Softa siyasetiniz batsın!
Niçin unutursunuz; siyaset de dahil din de, her şey ama her şey insan mutluluğu için değil mi?

Yoksa siyaset yaptığınızı mı düşünüyorsunuz hala, üstelik burnundan da kıl aldırmadan!?
Güldürmeyin, o yaptığınızı zannettğiniz süreç sizi hücrelerinize dek tutsak almış!

Kısa bir mola alıp, olup bitene biraz da dışından bakmak ve hep yapageldiklerinizden
bir parça farklı şeyler yapmaya ne dersiniz??

Albert Einstein de benzer şeyler öneriyor, sanılmasın ki öneri biz fakirindir…

Büyük ATATÜRK‘ün, Batı pozitivizminden, Aydınlanma Devrimi birikiminden de esinlenerek bıraktığı altın öğüdü (22.09.1924, Samsun öğretmenleriyle konuşmasından);

  • “ Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için,
    en gerçek gösterici bilimdir, tekniktir. Bilim ve tekniğin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cehalettir, sapkınlıktır.”

    Haa.. Cumhuriyet Gazetemize gelince…
    O, böylelerini çok gördü, geçirdi.. Öyle çok deneyimli, birikimli ki, bağışık neredeyse..
    Sizin anlayacağınız deyimle “afsunlu”!.. Boşa uğraşmayın, fena çarpılırsınız efendiler..

    Sevgi ve saygı ile.
    17.01.2015, Ankara

    Dr. Ahmet Saltık
    www.ahmetsaltik.net

Doğu Perinçek’in Yurtdışına Çıkış İznini Kim – Neden Engelliyor??


Doğu Perinçek’in Yurtdışına Çıkış İznini Kim – Neden Engelliyor??

Dostlar,

Bu tarihsel eyleme gönülden başarı diliyoruz.
Özlenen sonuca ulaşması içten beklentimizdir.

Şu ana dek AKP hükümetinden tek bir yetkilinin ağzını açmaması çok düşündürücüdür.
İbret vericidir.

23 Nisan 2014 günü hiçbir tarihsel – bilimsel – hakçı gerekçesi yokken dönemin başbakanı Bay RTE‘nin sözde soykırımı adresleyerek özür bağlamında yersiz sözler kullanması
kabul edilemez” bir durumdu. Hem de bir 23 Nisan günü.. Aslında daha net ve ağır sıfatları
hak ediyor bu davranış ancak Bay RTE’nin onlarca avukatı, yüzlerce danışmanı,
binlerce gönüllü ihbarcısı.. akbaba gibi interneti, basını tarıyor..

Bilinçli ve kasıtlı olarak ha bire hakaret davaları açılarak maddi – manevi tazminat
hatta hapis cezaları ile insanlar yıldırılmak isteniyor.. Ağzımızı açmamamız isteniyor
12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE‘nin eylemleri hakkında.. Ne denli yanlış, saçma da, akıl dışı ve ülkemize zarar verici de olsa.
Böyle demokrasi olur mu?
Bu tablo apaçık faşist baskı düzenidir, despotik ve totaliderdir; bunu reddediyoruz!

Örn. son olarak önceki 16 Türk Devleti‘ni temsilen birer askerin ilginç giysileri – donanımı içinde hazırlanan mizansen tam bir komedidir. Dahası trajik bir komedidir.
Bay RTE, gündem olmak için artık bu tür sansayonel yöntemlere başvurarak
Devletimizi gülünç duruma mı düşürecektir? Buna kimin hakkı olabilir??

Gerçekten Bay RTE, Anayasada Cumhurbaşkanı’na tanınan “sorumsuzluk” içinde midir?

Anayasa’nın ilgili 105. maddesinin yan başlığı “E. Sorumluluk ve sorumsuzluk hali”

biçimindedir. Dikkat buyurulsun, 2 kavram birliktedir.
Hukuk devleti kuralsızlık – boşluk ve sorumsuzluk kabul etmez..
Anayasada yazsa bile..

*****

Öte yandan, Sayın Doğu Perinçek‘in yaklaşık 4 ay önce, 28 Ocak 2015 günü
AİHM temyiz duruşmasını gerekçe göstererek yurt dışına çıkış yasağının
geçici olarak kaldırılması istemine bu güne dek yanıt verilmemesi dehşet vericidir.

Apaçık suçtur!
Kamuoyunu tahriktir

Anayasa madde 74 çok açıktır :

“… Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu,
gecikmeksizin dilekçe sahiplerine
 yazılı olarak bildirilir…”

Bu durumda 4 aydır hiçbir yanıt verilmemiş olmasını nasıl açıklayabiliriz?
Üstelik hukuk kurumları – yüksek yargı orunları (makamları) böylesine pervasızca
anayasal haklarımızı çiğnerse; biz sıradan yurttaşlar kendimizi nasıl
demokratik hukuk devleti güvencesi altında duyumsayabiliriz ki?

Örn. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamında oturan Cumhuriyetin 1 numaralı savcısı yüksek yargıç zat, bu dilekçe ile ilgili ne işlem yapıldığını, eğer sonuç almak “zaman alacak – uzayacaksa” bir ara yanıt ile dilekçe sahibi Sn. Perinçek’e bildiremez mi?

Bildirmek zorundadır, Anayasa buyruğu bu yöndedir. Hiç kimse keyfi davranamaz..
Buyurucu hukuk kuralları bir yana, asgari nezaket gereği, yurttaşa saygı gereği değil midir?

Soruyoruz                      :

Bu dilekçe nerededir?
Şimdiye dek ne işlem görmüştür?
İlgili dosyanın bulunduğu Yargıtay 9. Dairesi’ne bir Başsavcılık Tebliğnamesi ile
görüş de belirterek gereği için yollanmış mıdır?

Yollanmadı ise neden ve bu dilekçe halen nerededir?
Niçin sonuca bağlan(a)mamaktadır?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da,
Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı da,
Yargıtay 1. Başkanı da derhal kamuoyuna doyurucu açıklama yapmalıdır.
28 Ocak’a 12-13 gün kalmıştır.
Niçin zaman böylesine telafisi olanaksız biçimde hoyratça tüketilmektedir?

*****

Son olarak;

Sn. Doğu Perinçek, İVEDİLİKLE Anayasa Mahkemesi’ne BİREYSEL BAŞVURU yapmalı ve sorunun çözümünü istemelidir. Bu başvuru için koşullar oluşmuştur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 3,5 aydır sorunu çözüme kavuşturmaması
iyi niyetle açıklanamaz ve iç hukuk yollarının, AYM öncesinde bittiği anlamındadır.

Evet, ivedilikle bu yola başvurulmalıdır..

Vee, Hükümet sözcüsü Başbakan yardımcısı hukukçu, avukat Bay Arınç,
yanı başına Adalet Bakanını da alıp kamuoyuna hemen açıklama yapmalıdır.

Türkiye, her şeye karşın bir hukuk devletidir; heniz guguk devletine tümüyle dönüştürülememiştir ve şu ya da bu hanedanın devleti ise asla olmayacaktır.

Davanın temyiz aşamasında yeterince savunulamaması nedeniyle yitirilmesinin
bağışlanmaz sorumlusu doğrudan AKP iktidarı olacaktır. Üstelik lehte bir karar eldeyken!
Üstelik Ermeni diyasporası vargücüyle çabalar, neyi var neyi yoksa sergilerken.
Karşımızda İsviçre hükümeti tüm olanaklarıyla saf tutmuşken..
Türkiye’nin de Devlet olarak müdahil bulunması dengeleme içi yeterli değildir.

Bu savunmayı en ustaca yapacak kişi de, davaları İsviçre’de açan, AİHM’ne dek taşıyan,
bu uluslararası Mahkemede ilk bölümünü kazanan, hem dava sahibi / davacı hem de
usta bir hukukçu ve alanın (sözde Ermeni soykırımının) uzmanı
Sn. Hukuk Doktoru Doğu Perinçek’tir.

Unutulmasın; son söz savunmanındır..
Bu savunma alınmadan AİHM karar da veremeyebilir..
Doğu beyi avukatları ile temsil ettirmek yeterli değildir.
Duruşmada replik – duplik süreci yaşanacaktır.
Temyiz eden taraf önce tezlerini sunacaktır.
Buna Perinçek tarafı yanıt verecektir.
Sonra yine İsviçre hükümeti söz alacaktır ve son olarak söz yine bu aşamada davalı sıfatıyla Sn. Perinçek’e geçecektir. En kritik ve belirleyici aşama bu aşamadır.
Bu sırada en etkili son savunmayı kuşkusuz ve tartışmasız Perinçek’in kendisi yapabilecektir.
Duruşma akışı içinde mola almak ve Sn. Perinçek’in yanıtlarını mahkemeye sunmak olanağı olamayabilecektir, olmayacaktır.

Önceki bir yazımızda değinmiştik; AKP hükümetinin hukuku bunca katleden kasıtlı tutumu karşısında AİHM,

“hukukun çaresiz bırakılamayacağı” evrensel gerekçesi ile, 

çok özel bir içtihat yaratarak, 

AİHM Türk Hükümetinden davacı Perinçek’in duruşmada hazır bulundurulmasını isteyen bir ara kararla müzekkere yazmalıdır.

Daha olmadı,

TELEKONFERANS yöntemi ile Doğu Perinçek
AİHM’nde dinlenmelidir.

Duruşmayı tümüyle izlemesi sağlanmalı, günümüz teknolojisi ile mekandan bağımsız olarak ama çevrim içi (on line), eş zamanlı (real time) katılımı sağlanmalıdır.

UNUTULMASIN; Perinçek kendisini değil, ülkemizi savunmakta, iğrenç bir emperyalist yalan – iftira çamuru karşısında tüm masum Türkiye’nin meşru haklarını korumaktadır.

AKP hükümetinin tutumu; ülkemize dönük sözde Ermeni soykırımı suçlamalarında
nerede durduğunun turnusol kağıdı olacaktır.. Bir kez daha, çok net olarak..

Tarihin nefesi ensenizdedir ve en azından bu izzetinefis sorumluluğundan kaçamayacaksınız..

Hukuk tanımaz fanatik AKP kadrolarına ve
yargıdaki yüksek sorumlu – yetkililere bir kez daha, geç olmadan anımsatmak isteriz.

Sevgi ve saygı ile.
15.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Bütün Eserleri / Nazım Hikmet Ran / All Works..


Dostlar
,

Usta Türk şairi Nazım Hikmet RAN‘ı doğumunun 113. yılında özlem ve saygı ile anıyoruz..
Nazim_Hikmet_113_Yasinda
Bu bağlamda O’nun bütün eserlerini aşağıdaki erişkede (linkte) paylaşıma sunuyoruz..

Okuyalım, okutalım, anlamaya çabalayalım ve şiiri, sanatın tüm dallarını sevelim – sevdirelim.

Yaşamı güzel sanatlar şen kılacak ve bizlere barış getirecek.. 

Lütfen tıklar mısınız??

Nazim_Hikmet_Tum_Eserleri

Sevgi ve saygı ile.
15.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net