Aylık arşivler: Aralık 2014

Genelkurmay sansüre uymadı

Genelkurmay sansüre uymadı

AKP; Genelkurmay Başkanlığı’na, valiliklere ve ilgili güvenlik birimlerine özellikle ‘Bayrak yakma eylemlerini duyurmayın’ talimatı gönderdi ancak TSK’nın konuyla ilgili açıklamaları sürüyor

PKK ile açılıma hız veren ve özerklik görüşmeleri yapan hükümetin, örgüt eylemlerinden değil, bu eylemlerin kamuoyuna yansımasından rahatsız olduğu ortaya çıktı. AKP’nin valiliklere, Genelkurmay Başkanlığı’na ve ilgili güvenlik birimlerine özellikle “Bayrak yakma eylemlerini duyurmayın” talimatı gönderdiği ortaya çıktı. Ancak Genelkurmay konuyla ilgili açıklamalarına devam etti.

TEPKİLER HÜKÜMETİ KAYGILANDIRDI

Hükümetten iyi bilgi alan ve açılım sürecini yakından takip eden bir kaynak, Aydınlık’a
bu talimatın perde arkasını anlattı. Buna göre son dönemlerde özellikle bayrak yakma,
hendek kazma, Atatürk büstlerine saldırı gibi eylemlerin haberlerinin kamuoyunda
tepkilere neden olması hükümeti kaygılandırdı. Hükümet, valilikler, Genelkurmay Başkanlığı ve ilgili güvenlik birimlerine “Bu eylemleri kamuoyuna duyurmayın, karartma uygulayın” talimatı gönderdi.

VALİLİKLER UYDU, ASKER UYMADI

Kaynak valiliklerin bu talimata uyduğunu belirtirken, Genelkurmay Başkanlığı’nın
bu tür eylemleri açıklamaya devam etmesine dikkat çekti.

Hükümetin amacının açılım sürecinin zarar görmemesi olduğu, bu yüzden talimat gönderdiği belirtilirken, valiliklerin eylemleri açıklayamadığı belirtildi. Bazı valilerin ise bu durumdan duydukları rahatsızlığı yakın çevrelerine aktardığı öğrenildi.

VALİLER TSK’YI YALANLAMIŞTI

HDP’nin çağrısıyla Ayn el Arap’taki çatışmalar bahanesiyle düzenlenen gösteriler sırasında Genelkurmay PKK’lıların bayrak indirme ve yakma eylemlerini sitesinden duyurmuş
ancak valilikler, Genelkurmay’ın açıklamalarını yalanlamıştı.

Ankara Valiliği, Genelkurmay Başkanlığı’nın “Bölücü terör örgütüne müzahir dört terörist tarafından, Ankara Altındağ Belediyesi Anaokulu’nda, bayrak direğinde asılı bulunan
Türk bayrağı, ipi kesilerek indirilmiştir.” açıklamasına “Bayrak indirilmedi, 2 çocuk tarafından düşürüldü.” şeklinde karşılık vermişti.

Bayrak indirme konusunda Genelkurmay ile valilik arasındaki farklı açıklamaların bir benzeri de İzmir’de yaşanmıştı. İzmir Valiliği, Genelkurmay Başkanlığı’nın Kadifekale Şehitliği’ndeki
Türk bayrağının 150-200 kişilik bir grup tarafından yakıldığı yönündeki açıklama için,
“Asılsız” demişti. (Ceyhun Bozkurt, AYDINLIK portalı, 14.12.14)

========================================

Dostlar,

AKP nedense PKK-HDP-KCK-Apo’dan daha çpk bu “açılım – saçılım” sürecini sahipleniyor.

Talimat böyle çünkü..

Ve muhataplar da şımarıklıklarını – ölçüsüzlüklerini – pervasızlıklarını doruğa çıkarmış durumdalar. Emperyalizmi arkalarına alarak koskoca T.C. ile adeta alay ediyor; bir halkın – ülkenin gururu olan Bayrağa ve Büyük Atatürk’ün büstlerine asla kabul edilemez saldırılar yapıyorlar.

Bıunları şiddetle kınıyor ve AKP iktidarını aklını başına alarak engllemesini siliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
14.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

OSMANLICA DAYATMASI GÜNDEM OYUNU da AKP – RTE’yi Kurtarmaya Yetmeyecek..

OSMANLICA DAYATMASI GÜNDEM OYUNU da
AKP – RTE’yi Kurtarmaya Yetmeyecek..

Dostlar,

Osmanlıca dayatması gündeme oturtuldu tam da kurgulandığı üzere..

AKP cenahı, kendi gündemini hızla ve kararlılıkla yürütürken,
kamuoyunun algı yönetimini de ne acı ki ustalıkla yürütmekte eşanlı olarak.

Kaçak AK-SARAY‘ı,
– yakıcı yaşam pahalılığı ve işsizliği,
– memur – işçi ücretleri komik zammını,
– kırk yamalı ucube ve açıklı Bütçeyi,
– yaklaşan yıl sonu verilerini (düşük büyüme ve yüksek enflasyon ve cari açık – dış ticaret açığı)
– kaçıncı kez paralı askerliği ve kanatılan kamu vicdanını
– polis devleti getiren geçen yılki düzenlemelerin tam tersini..
– Milli Eğitim Kurultayı’nda RTE’nin söylediği yenilir – yutulur olmayan sözleri ve Cumhuriyet’e  –
laikliğe cepheden saldırısını…….

Hangisini, hangisini..

Nasıl savuşturacak ve Haziran 2015’e dek soluksuz kalmadan genel seçimlere erişecek?

Bir yandan da AKP’yi iktidara getiren ve orada tutan stratejik – yaşamsal önemde % 10 barajının AYM’nce iptali olasılığı varken..

AB – ABD – Rusya ilşkiler dengesi, Güneyde Irak – Suriye ile süregenleştirilen ağır sorunlar
veee ille de AÇILIM – SAÇILIM AKP’nin başını fena halde ağrıtmakta..

İktidarlarının 13. yılında üretime dönük elle tutulur hemen hemen hiçbir yatırım yapmadılar! Borç – sıcak para ile tüketim üstünden büyüme ve sorunları hep ileriye öteleme..
Taa ki 2023 örtük ve de artıl apaçık gündemi gerçekleştirile..

Anadolu Federe İslam Devleti, Misak-ı Milli sınırları parçalanarak gerçekleştirile
ve Bay RTE Halife Sultan ola!?

Ham hayal elbete ancak ülkeye faturası ağır.
By RTE, Gezi eylemleri öncesi (31 Mayıs 2013) ülkede gerilimi tepeye sıçratan eylemlerde bulunmuştu. Atatürk ve İnönü için vicdansızca ve asılsız bir suçlama ile hakaret etmiş ve
“2 ayyaş” nitelemesini kullanmıştı!?

Ayrıca Taksim’e kışla ve cami dayatmasını son kerteye taşımıştı ve halkın sabrını taşırmıştı.. Tabii “darbe girişimi” diyerek kamuoyu yanıltılmaya çabalandı ve fatura çok kanlı oldu.. Bu faturanın bedeli daha ödenmedi.

17 – 15 Aralık devasa yolsuzluklarının yıldönümü gelirken yeni gündem oyunları gerek.. Şimdi CB makamını işgal eden Bay RTE, geçmişten hiç ders almadan, güç sarhoşluğu içinde
aynı tehlikeli oyuncağı gene eline almış görünüyor.. Aynı dayatma söylemi :

İsteseler de istemeseler de OSMANLICA öğrenilecek ve öğretilecek!

Bu davanış apaçık ve koyu bir faşizm dayatmasıdır.
Hatta insanlığa karşı suçtur!
Türk toplumu bu çirkin saldırıyı da defetmesini bilecektir ancak ateşle dansa kalkışanların
son tangoya hızla sürüklendiklerini saptamak zorundayız.

Çanlar, ülkemizin RTE – AKP kabusu için çalıyor..
Kurtuluş hiç de uzak olmasa gerektir.
Yasal hesabın sorulacağı günlerin de..
Fetret devrinin sonuna gelinmiştir.

Muhalefet muhalefet olsa ve Türkiye’yi ayağa kaldırsa, 2 sıkı sallama ile gitti gider AKP
ve sonra da RTE..

Sevgi ve saygı ile.
05:43, 14.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ADALET NÖBETİNE BAŞLIYORUZ


ADALET NÖBETİNE BAŞLIYORUZ

İstanbul Casusluk Davası sanıklarının ANAYASA MAHKEMESİ (AYM)‘ne yaptıkları başvuruya bir yıl geçmesine karşın hala yanıt verilmemiştir.

5 kişi tutuklu, 38 kişi yarı tutukludur.

BALYOZ ve ERGENEKON gibi sahte davaların en aşağılığı olan bu davanın sürüncemede bırakılması; sanıklar, sanık yakınları ve
tüm silah arkadaşlarının sabrını taşırmıştır.
10 Aralık 2014 saat 13:00’te başlayarak hafta içi her gün 13:00 – 15:00 saatleri arasında AYM önünde ADALET NÖBETİ‘nde olacağız.
Haksızlık ve hukuksuzluğa karşı olan tüm vatandaşlarımızı
TÜRK BAYRAKLARI ile destek olmaya davet ediyoruz.

VARDİYA BİZDE PLATFORMU ANKARA GRUBU
================================

Dostlar,

Çağrıyı destekliyoruz..
Biz de elimizden geldiğince destek olacağız..

AYM’nn iş yükünü anlıyoruz..
Ama insanlar göz göre göre, bireysel başvurudan bu yana 1 yıldır hapisteler.. Tutuklu ve hükümlülerin dosyalarının ivedilikle görüşülmesini beklemek son derece olağandır.  AYM için de öncelikli iştir..

Yüksek mahkemenin, geciken adaletin adalet olmadığını
en iyi bilenlerden olduğunu düşünüyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
10.12.2014, Ankara
 
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 10 Aralık 2014


ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 10 Aralık 2014

portresi_kucuk

Naci BEŞTEPE

 



KÖPEK

TBMM’nde verdiği konferansta, Ömer Tuğrul İnançer adlı birisi,
Atatürk inkılabını (devrim) köpekleştirme olarak anlatmış.
Biz vatandaşlaşma anladık öyle olduk, İnançer de anladığı gibi olmuş…

ALERJİ

Davutoğlu, ”Nedir bu Osmanlıca alerjisi anlamıyorum”
Biz, sizlerin TÜRK alerjinizi anlıyoruz…

ŞEREF

Devlet temsilcileri Kandil’e teröristin ayağına gönderiliyor.
“Şeref” ten söz eden kimdi?…

MERKEP

RTE, ”Kitap yüklü merkeplere değil, kitabın içindekini sindirenlere ihtiyacımız var”
Kitabı bombadan tehlikeli görmeyen yöneticilere de…

BİNDİRİM

Bakan YILDIZ,  Rusların doğal gaza yaptığı indirimin halka yansımayacağını açıkladı.
Bindirim olsa yansırdı…

ORWEL

Alev Alatlı RTE’ye, “George Orwel olsa sizi alkışlardı.”
İsabet. O’nun 1984’te yazdıklarını Türkiye’de gerçekleştirdi…

MAKUL

Polis makul şüphede arama yapabilecek.
Vatandaş makul polisi nerde görecek?…

BEDELLİ

Başbakan “Fakir çocuğun askerlik yapması, zengin çocuğunun bedel ödeyerek yapmaması olmaz” , RTE de “Birileri nedense bu konuyu kaşıyor” demişti.
Sözleri gerçekleşti. Bedelli geldi…

KARMA

Eğitim Bir-Sen karma eğitime son verilmesini istedi.
Yobazlığa son verilmesini mi isteyecekti?…

SUÇLU

Meclis Araştırma Komisyonu Soma’da suçlu bulamadı.
Aradı mı?…

ŞAŞA

Hülya Avşar, Kaç-Ak Saray’ı şaşalı bulmamış.
Gene yalamış…

ELDEN

Eski Bakan Çağlayan, saatin parasını elden ödediğini söyledi.
Komisyon ve şapkam inanır…

KİM?

“Var mı öyle yirmi beş kuruşa beş simit yaaa!”  sözü kime yakışır?

  1. Simit fırıncısına,
  2. Seyyar simit satıcısına,
  3. Köprüaltı çocuğuna,
  4. Bir cumhurbaşkanına…

DÜRÜST

Başbakan Davutoğlu, Gnkur. Bşk.nın basına açıklama yapamayacağını söyledi.
Başbakan halka ve Gnkur. Bşk.’na karşı dürüst olmalı mı?…

BİNGÖL

Türkücü Yavuz Bingöl RTE’yi, RTE O’nu savundu.
Bingöl’ün babası ve ağabeyi kabağı oydu…

ANLAMAK

Haluk Bilginer Atatürk milliyetçiliği” ni anlamamış.
Yaşı küçük, aceleye gerek yok…

BULUŞMA

RTE, Cumhuriyet düşmanı İBDA/C lideri Salih Mirzabeyoğlu ile görüştü.
Ortak yanları vardır…

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Mustafa Mutlu : ALEVİLİK..


ALEVİLİK..

portresi

 

Mustafa Mutlu
AYDINLIK, 8.12.14

 

Benim gençliğim bırakın insanların birbirlerinin dinini, mezhebini; memleketlerini bile sormadıkları, buna gerek duymadan kaynaşabildikleri günlere denk gelir…
Birbirimizden “farklı” olduğumuzu hisseder ancak bunu asla dert etmezdik…
Başka sorunlarımız vardı:

Temel çelişki”nin emek-sermaye çelişkisi olduğunu bilir, bütün ayrıştırma çabalarının “sömürüye” hizmet ettiğine inanır, bu nedenle de tüm farklılıklarımızı görmezden gelirdik.

***

Ancak günün birinde “Kahramanmaraş olayları” meydana geldi…
(AS: 19-26 Aralık 1978)

  • Yüzlerce Alevi kardeşimiz, evlerinin kapılarına “çarpı” işareti koyan katiller tarafından yakılarak öldürüldü.

İşte; o güne kadar hiç de önemsemediğimiz, ayrışmak için gerekçe olarak görmediğimiz “dini inancımızın” birileri tarafından nasıl kullanıldığı, Kahramanmaraş olayları sırasında ortaya çıktı. Sonra bunu Sivas’taki Madımak Katliamı (AS: 2 Temmuz 1993) ve öbür kitlesel vahşetler izledi!

***

Ben değişmedim. Çocukluğumda, gençliğimde nasılsam yine aynıyım.
Bugün de yakın çevremdekilerin dinsel inançlarını sorgulamıyorum.
Ancak öyle günlerden geçiyoruz ki, kimi siyasetçiler ve din tacirleri, bir zamanlar
“Artık o kadarı olmaz” dediğimiz “din ve mezhep savaşı”na zemin hazırlıyorlar.

Yine Alevi kardeşlerimizin evlerinin kapısına “çarpı” işareti konuluyor.
Bu vatandaşlarımız yine aşağılanıyor. İbadethane hakları başta olmak üzere,
inançlarını yaşama özgürlükleri, tam 13 yıldır iktidarlarını sözüm ona
“inanç özgürlüğünü” savunarak koruyan bir parti tarafından engelleniyor…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararlar bile umursanmıyor.

***

İşte; böyle bir dönemde özellikle Sünni vatandaşlarımızın, kendilerini kışkırtan siyasetçilerin ya da din tacirlerinin tuzaklarına düşmemek için Alevilik hakkında bugünkünden çok daha çok bilgilenmeleri gerektiğine inanıyorum.
Peki; Aleviliği “doğru” olarak bilmeyenler yalnızca onlar mı? Hayır…

Ne yazık ki kendilerini “Alevi” olarak tanımlayan yurttaşlarımız arasında da
bu sorun yaşanıyor. Ve ne ilginçtir ki din eğitiminin doruğa tırmandığı bugünkü eğitim sisteminde bile gençlerimize, çocuklarımıza Alevilik hakkında doğru bilgiler verilmiyor; bu inancın temel taşları öğretilmiyor.

***

Alevilik üzerine yazılmış binlerce eser var… Benim bu konuda en son okuduğum kitap ise Hüsnü Merdanoğlu’nun “Tarihi Gerçekler Işığında 100 Soruda Alevilik” kitabı..

Bu 100 sorunun kimileri şöyle:

– Alevi inancında ulaşılmak istenen hedef nedir?
– “Devriye inancı” nedir?
– “Edepli olmak” ne anlama gelmektedir?
– Alevi inancının felsefi yaklaşımı nasıldır, tasavvuf anlayışı nedir?
– “Dört Kapı Kırk Makam” ne demektir?
– Cemevi ve cem ibadeti neden önemlidir?
-“On iki hizmet” nedir ve “hizmetliler” kimdir?
– Cem ibadetlerinde hangi uygulamalar yapılmaktadır?
– “Semah”ın önemi ve anlamı nedir?
– “Dedelik” kurumu nedir, “dede ocakları” hangi kollara ayrılır?
– “İkrar vermek” ve “dara durmak” ne demektir?
–  “Musahiplik” nedir?
– Alevilik mezhep midir, din midir?
– “Düşkünlük” nedir?
– Aleviler neden tavşan yemezler?
– Alevilerin cennet beklentisi nasıldır?
– Alevi inancında Kur’an yorumu nasıldır?
– Alevilerin ilk üç halifeye yaklaşımı nasıldır?
– “On iki farz, üç sünnet” nedir?
– Alevilik Şiilikten, Bektaşilikten, Caferilikten ve Nusayrilikten farklı mıdır?
– Alevi inancını yalnızca İslam tarihi ile ilişkilendirmek doğru mudur?

***

Hüsnü Merdanoğlu’nun kitabı, dinlerini öğrenmek isteyen Alevilere ve Aleviliği
bilmek isteyen herkese önemli bilgiler sunuyor. Başlangıç için, doğru bir kaynak olduğunu düşünüyorum.

  • TARİHİ GERÇEKLER IŞIĞINDA100 SORUDA ALEVİLİK

Türü: Araştırma-inceleme
Yazan: Hüsnü Merdanoğlu
Yayınevi: Tanyeri Kitap, Ankara
Baskı tarihi: 2014, Kasım
Sayfa sayısı: 327
Fiyatı: 18 lira.

Not: Yazarla tanışmıyorum. Biliyorum; bu yazıyı okuyan kimi meraklı okurlar,
Alevi olup olmadığımı merak ediyor. Değilim ancak onların hoşgörüsüne,
aydınlanma çabasına ve erdemlerine büyük saygı ve hayranlık duyuyorum.

*****

CHP’NİN UNUTTUĞU ESERLER!

“CHP 1950’den günümüze dek hiç tek başına iktidar olmadı. Tek başına sorumlu olduğu bir yıl bile yok. Ama 1923-1938 arasında yapılan ana işleri 12 başlığa sığdırarak özetleyebilirim:

Birinci eser: Cumhuriyet…
İkinci eser: Çağdaşlaşma / uygarlaşma projesi…
Üçüncü eser: Laiklik…
Dördüncü eser: Kadın Devrimi…
Beşinci eser: Sağlık Savaşı…
Altıncı eser: Halkevleri…
Yedinci eser: Eğitim…
Sekizinci eser: Topyekûn Kalkınma…
Dokuzuncu eser: Demiryolları…
Onuncu eser: Milli Ekonomi…
On birinci eser: Cumhuriyet Ordusu…
On ikinci eser: Barışçı dış politika…

***

Yukarıdaki alıntıyı Vural Savaş’ın “CHP Neden İktidar Olamaz” adlı kitabından yaptım… Bence bu soru için kitap yazmaya gerek yok… Çünkü sorunun yanıtı çok ama çok basit: CHP, artık CHP olduğunu unuttuğu ve yöneticileri yukarıdaki eserlere
ihanet ettiği için iktidar olamaz!

CHP NEDEN İKTİDAR OLAMAZ?

Türü: Araştırma-inceleme
Yazan: Vural Savaş
Yayınevi: Bilgi Yayınevi
Baskı tarihi: 2014, Ekim
Sayfa sayısı:357, Fiyatı: 22 TL

chp-neden-iktidar-olamaz-vural-savas

10 Aralık 2014 İnsan Hakları Günü : 1937-38’de Tunceli-Dersim’de Neler Oldu?


10 Aralık 2014 İnsan Hakları Günü :

1937-38’de Tunceli – Dersim’de Neler Oldu ??

10_Aralık_Dunya_Insan_Haklari_Gunu

 

 

 

 

 

Dostlar,

Tunceli – Dersim olayları, tarihin çok acı olaylarından biridir.
Çok söylenmiş ve yazılmıştır.
Siyasiler de genellikle gerçeğin peşinde olmamış, siyasal sömürü konusu edinmişlerdir.

Nesnel ve birikimli, saygın yazar Prof. Dr. Emre Kongar, Kasım 2014 sonu ve
Aralık 2014 başlarında Cumhuriyet’teki köşesinde ardışık yazılarla bu yakıcı sorunu irdeledi. 9 makale ile..

1. Bir Dersimli Anlatıyor! Cumhuriyet, 28.11.2014
2. TUNCELİ NASIL BİR DERSİM’di?? Cumhuriyet, 29.11.2014
3. Şeyh Sait ve Dersim; Cumhuriyet, 30.11.2014
4Dersimliler ve Cumhuriyet; Cumhuriyet, 02.12.2014
5. Hacı Bektaş Çeşmesinden… Cumhuriyet
, 04.12.2014
6. Dersim Mektubu Üzerine… Cumhuriyet
, 05.12.2014
7. Sorun Tarihte Değil, Gelecekte! Cumhuriyet, 06.12.2014
8. Dersim / Tunceli: Ders Almak! Cumhuriyet, 07.12.2014
9. Aleviler Demokrasinin Güvencesidir.. Cumhuriyet, 09.12.2014

*****
Dersim'de_1937-38'de_ne_oldu

Bu 9 yazıyı tek bir dosyada pdf olarak paylaşmak istiyoruz.
Okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Dersim_Tunceli_Yazilari

Emre hoca 8. yazısını şöyle bağlıyor :

  • “Bence Dersim / Tunceli olaylarından alınacak en büyük ders,
    Alevilere bugün de uygulanan
     ayrımcılığın ve zulmün sona erdirilmesi olmalıdır… Elbette farklılıklarımızla birlikte yaşayacağımız demokratik bir toplum inşa etmek istiyorsak! 

Emre hoca 9. yazısını ise aşağıdaki gibi bağlıyor :

  • Dersim/Tunceli için özür dilemeler, “Özür dile” demeler, CHP’yi, İnönü’yü, Atatürk’ü suçlamalar, zulmü sürekli anımsatıp yaraları kaşımalar ve kanatmalar, bu dışlayıcı politikayı örtbas edemez… 
  • Alevilere eşit vatandaşlık hakları, vicdan ve ibadet özgürlüğü tanınmalı, Cemevleri ibadethane statüsüne kavuşturulmalı, din dersleri zorunlu olmaktan çıkarılmalı, seçmeli din derslerinin müfredatında Alevi kültürü, tarihsel ve felsefi köklerine uygun olarak yer almalıdır.

Teşekkürler Sayın Kongar..
Artık bu iğrenç duygu – tarih sömürüsüne bir son vermeli..

O sıralarda ağır hasta olan Büyük ATATÜRK ve görevde olmayan önceki başbakan İsmet İNÖNÜ‘nün saygın anılarını kirletme amacıyla günlük siyasete alet edilmesi
son derece yersiz ve yanlıştır; tarihsel kanıtlardan tümüyle yoksundur.

Buna asla izin verilemez!

  • Şahinleşen Başbakan Celal Bayar ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak başlıca 2 sorumludur.
  • Tarihsel fatura bu ikiliye kesilmeli ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
    tüzel kişiliğinin de haksız ve yersiz – kasıtlı yıpratılmasına izin verilmemelidir.

Günümüz Türkiye Cumhuriyeti Devleti, acı olaylardan 75-80 yıl sonra sürecin
masum mağdurlarına sevecenlikle yaklaşmalı, insancıl ölçülerle yitiklerini gidermeye çaba göstermelidir. Ülkemizde tüm ayrıcalıklar yok edilerek “eşit yurttaşlık”
ortak paydasında demokrasimizi (siyasal ve ekonomik) kulvarlarda geliştirmeye çabalamalıyız..

Toplumsal bellekte travma sonrası stres bozukluğunun kuşaklar boyunca
sürgit süregenleşmesi (örneğin Kerbela vahşeti!) ülkemizin ve halkımızın
yararına asla değildir.

Konuya ilişkin bizim de 5 sayfa dolayında bir makalemiz bu sitede yayımlanmıştı.
Ona da şu erişkeden (linkten) ulaşılabilir :

https://ahmetsaltik.net/2014/11/25/dersim-tartismalari-tunceli-dersim-debates/

*****

Ayrıca Soner Yalçın, Hüsnü Merdanoğlu, Naci Beştepe.. gibi yazarların konuya ilişkin makalelerine de sitemizden erişilerek okunabilir..

*****

10 Aralık 1948‘den bu yana 66 yıl geçti..

Artık, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ‘nin (İHEB) tam anlamıyla
yaşama geçirilmesini ve uygulanmasını diliyoruz..

Hatta daha da geliştirilerek “İHEB’in 3. Bin Yıl Türevi” nin yazılmasını..

Türkiye’de de elbette.. Türkiye, BM’nin kurucu üyelerinden biri olarak
bu Evrensel Bildirge’ye hukuksal olarak taraftır ve Anayasa md. 90 / son fıkra uyarınca
bu Bildirge, iç yasalarımızla denk hukuksal güçtedir. Yine aynı madde uyarınca
İHEB metninin Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülmesi olanak dışıdır. Bunlara ek,
temel insan hak ve özgürlüklerine ilişkin uluslararası antlaşma ve sözleşmelerin
iç yasalarla çelişmesi durumunda ilki üstün sayılarak uygulanacaktır. (AY md. 90 / son)

Türkiye’nin ve insanlığın bu bağlamda katedeceği daha çooook yol var..
Küreselleşen emperyalizm İNSAN HAKLARININ en büyük engeli, düşmanı!
Öncelikle bu hakları bölücü – ayrıştırıcı olarak ikiyüzlü biçimde kullanıyor.
İkinci olarak da vahşi kapitalizmi sürdürerek milyarlarca insanı yoksullaştırıyor.

Tunceli – Dersim olaylarında da İngilizler ve Fransızlar kışkırtıcı rol üstlenmeseler, kendilerine ulaşan kimi istemlere, “Biz bağımsız – egemen bir Devletin (Türkiye’nin!)
içişlerine karış(a)mayız..” diye geri çevirseler, sorun bu denli yakıcı boyutlara tırmanmayabilirdi. Yardım istemlerini gerekiyorsa Milletler Cemiyeti‘ne taşıyabilir
ve dostane-barışçı çözümlere destek verebilirlerdi.. Bunu yapmamışlar, tersine,
Türkiye’de kanlı gelişmelere çanak tutmuşlardır; bu bir Emperyalizm klasiğidir..

Elbette bu saptamalar Bayar – Çakmak ikilisinin temel tarihsel – politik sorumluluğunu ortadan kaldırmaz, hatta hafifletmez de..

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü‘nün
tüm insanlığa kutlu ve mutlu olmasını diliyoruz.

insan_haklari_ozgur_esit_yasamaktir

 

 

 

 

 

 

 

Sevgi ve saygıyla.
10.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

20. Yılında BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Türkiye


20. Yılında BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Türkiye

Dostlar,

Yarın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (İHEB) BM Genel Kurulunda kabulünün üzerinden 66 yıl geçti.. Bu gün ise BM Çocuk Hakları Sözleşmesi‘ne
Türkiye’nin taraf olmasının 20. yılı tamamlandı..

Tablo hiç ama hiç iç açıcı değil..
ODTÜ’den akademisyen arkadaşlarımız bu sorunu işliyorlar aşağıdaki yazılarında..

Cocuk_Haklari_Sozlesmesi_20._yil

Sevgi ve saygı ile.
09.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

20. Yılında BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Türkiye

Y. Doç. Dr. AYŞE İDİL AYBARS ve
Doç. Dr. FATMA UMUT BEŞPINAR AKGÜNER / ODTÜ
Cumhuriyet
, 09.12.14

BM sözleşmesinin 20. yılında Türkiye’de aile, toplum ve politika yapıcılar çocuklara hâlâ toplumun bireyleri olarak değil, her anlamda bağımlı,
edilgen aile üyeleri olarak bakmaktadır.

Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler’in (BM) 1989’da kabul ettiği Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme’yi 9 Aralık 1994’te Bakanlar Kurulu kararıyla onaylamasının üzerinden
20 yıl geçmiştir.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne damgasını vuran yaklaşım, çocukların
kendi yaşamlarını biçimlendirmekte etkin rol oynayan ve özgür bireyler olarak görülmesidir. Çocukların ulusal politikalarda önceliği olmalıdır. Çocuk haklarının korunması ve iyileştirilmesi, bugün demokratik bir ülke olmanın temel gereklerinden biridir. Peki, 20 yıl önce iç hukuk kuralı niteliği kazanan (AS: Anayasa md. 90 / son) Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ülkemizdeki çocukların yaşamında iyileştirici
bir etkisi olmuş mudur?

TÜİK verilerine göre bugün Türkiye nüfusunun yaklaşık %30’u çocuklardır.
Bu oran, çocuk nüfus oranı ortalaması %19 olan 27 AB ülkesi arasında en yüksek orandır. Türkiye’deki hanelerin %55’inde 18 yaşından, %21’inde ise 3 yaşından küçük çocuklar yaşamaktadır.

Türkiye genelinde 6-14 yaş arasındaki çocukların %3’ü okula devam etmemekte,
bu oran 15-17 arasında %25’e yükselmektedir. 6-18 yaş arasında olan 15 milyon çocuğun yaklaşık %6’sı çalışmakta, erkek çocuklarda bu oran %8’e çıkmaktadır.
ILO Sözleşmelerine aykırı olmasına karşın, 6-14 yaş arasındaki çocukların %3’ü çalışmakta, bu oran kırda %6’ya yükselmektedir.

Türkiye genelinde çocuklar arasında yoksulluk oranı %33’tür. Çocuk yoksulluğu
en yüksek olarak İstanbul’da görülmektedir. Ne yazık ki, toplam intiharlar içinde
intihar eden çocuk oranı %10’dur ve bu oranda cinsiyete göre ciddi bir farklılık
göze çarpmaktadır. Toplam intiharlar içinde intihar eden kız çocukların oranı %18’e yükselmektedir. Türkiye’de evlenen kız çocukların toplam evlilikler içindeki oranı %6’dan çok iken, bu oran Güneydoğu Anadolu’da % 10’a, Kuzeydoğu Anadolu’da %11’e, Orta Anadolu’da ise %12’ye yükselmektedir. Türkiye genelinde ceza ve infaz kurumuna giren hükümlülerin %2’si çocuktur.

Tüm bu veriler, Türkiye’nin çocuk hakları ve çocuk refahı konusunda ne denli
geride olduğunu ortaya koymaktadır. Cinsiyet, bölge, gelir ve eğitim düzeyi gibi etkenler çocuk hakları konusunda ciddi eşitsizliklere yol açmaktadır.

Araştırmalar; çocuğun doğum yeri, anne-babanın eğitim düzeyi, birinci dil ve kardeş sayısının çocuğun yaşam fırsatları ve haklarına ulaşmasında belirleyici olduğunu göstermektedir. Bugün Türkiye’de her çocuk, eğitim ve sağlık gibi en temel hak
ve hizmetlere ulaşma fırsatına sahip değildir. Kurulu yapısı ile eğitim sistemi
sosyal hareketliliğe engel olmakta ve eşitsizliği yeniden üretmektedir. Türkiye’de
aile, toplum ve politika yapıcılar, çocuklara toplumun bireyleri olarak değil, üzerinde
söz sahibi olunan, yardıma muhtaç, manüplasyona açık, her anlamda bağımlı,
edilgen aile üyeleri olarak bakmaktadır.

Her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul eden ve devletleri çocuğun yaşamda kalması ve gelişmesi için azami çabayı göstermekle yükümlü kılan, çocuğa sosyal güvenlikten yararlanma hakkını tanıyan, çocuğun eğitim hakkını güvence altına alan ve bu hakkın fırsat eşitliği temelinde gerçekleşmesini savunan, çocuğun kendi kültüründen yararlanma ve uygulama hakkını taahhüt eden, oyun hakkını
her çocuk için sağlık, beslenme ve eğitim gibi temel bir hak olarak gören
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, bugün çocukların sınıfsal ve toplumsal eşitsizliklerin, kutuplaşmaların ve tektipleşmenin arasında kaldığı Türkiye’de yeterince önem verilmeyen çocuk politikalarına rehberlik etmelidir.

Türkiye’de çocuk hakları konusunda ciddi bir ekonomik, toplumsal ve kültürel dönüşüm gerekmektedir. Bu da ancak uluslararası standartlara uygun, kurumlar arası işbirliğine dayanan, kapsayıcı çocuk politikalarıyla olanaklı olabilir. Ancak böyle bir yaklaşımla çocuklar, bağımsızlık, yaratıcılık, inisiyatif alma, kendine ve çevresine karşı sorumluluk, dayanışma ve çeşitliliğe saygıyı temel değerler kabul eden bireyler olarak toplumsal yaşamda etkin olarak yerlerini alacaktır.

Özgen ACAR : Maden Şehitleri…


Maden Şehitleri…

Dostlar,

Sayın Özgen Acar’ın “Maden Şehitleri” başlıklı yazısını Cumhuriyet‘te yayımlandığı gün, 5.12.14 günü sizlerle paylaşacaktık ama gözden kaçırmışız..
Birkaç gün geç de olsa bu yazı okunmalı.. Sn. Acar’ın kalemine sağlık..

Maden ve öbür iş cinayetlerine kurban giden tüm emekçilerin aziz anılarını
saygı ile selamlıyoruz. 

Sevgi ve saygıyla.
09.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

Maden Şehitleri…

portresi
Özgen ACAR
Cumhuriyet, 05.12.14,

 

Bu yazıyı 4 Aralık “Madenciler Günü” nedeniyle Soma-Ermenek şehitlerine sunuyorum…

***

İzmitli hemşerimiz Azize Barbara’nın, Romalıların zulmünden kaçarak madencilere sığındığı 4 Aralık günü, dünyada “madenci, jeolog, demirci, duvarcı, marangoz, çatı kaplamacısı, elektrikçi, mimar, itfaiyeci” gibi mesleklere adanmıştır.
Türkiye’de madencilikte sorunlar, son yıllarda Sultan hazretlerinin “ben” demesi ile başladı!

Yasalara göre maden “aramak” isteyen özel ya da tüzel kişiler hazırladıkları dosyaları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın (ETKB) Madencilik Genel Müdürlüğü’ne verirlerdi. Gerekli durumlarda dosyaya Çevre ve Şehircilik ya da Orman bakanlıklarının “olurunu” da içeren yazı eklenirdi.

Sonrasında ETKB, uygun görürse, istenen yörede “arama iznini”verirdi. Ancak Sultan’ın sadrazamlığı döneminde, 6 Haziran 2012’de bu izin ETKB’den alınarak,
Başbakanlık’a verildi. Sonrasında ne oldu? Bu “izin” işini irdeleyecek konunun uzmanlarından oluşan bir kadro Başbakanlık’ta bulunmadığı için, yanıtlar gecikti.
“İzin” bekleyen arama ruhsatı sayısı 10 bine yaklaştı. 2013’te verilen izin sayısı
84’te kaldı.

Bu arada bir gerçeği iki hafta önce Cumhuriyet açıkladı. Soma madeni ruhsatı sahibinin Bilal oğlanın TÜRGEV’ine bağış yaptığı ortaya çıktı. Parasını veren, madende düdüğünü çalar olmuştu!

ETKB’nin maden sondaj hedefi 5 milyon metre olarak açıklanmıştı. Ne var ki Sultan
ve Bilal odaklı “ben” izinlerinden dolayı uygulamada sondajlar 2012’de 55 bin metrede, 2013’te 5 bin metrede kaldı. Türkiye %4 büyürken, madencilik %3.3 oranında küçüldü. Ayrıca, sondaj araç gereçleri yapanların üretimleri de azaldı.

***

Öteki madenleri bırakıp Soma ve Ermenek’te yaşanan facialar nedeniyle “kömüre” odaklanmak için 1826 yılına gidelim! Zonguldak Ereğli’nin Kestaneci köyünden Uzun Mehmet askerliğini denizci olarak yaptı. Geminin komutanı, tezkeresini alan öteki erlerle birlikte kömürleri göstererek memleketlerine döndüklerinde, sağda solda bunlardan görürlerse kendisine haber vermelerini ve ödüllendirileceklerini söyledi.

Mehmet, köyünde bir gün değirmende sıra beklerken çalı çırpıyla ateş yaktı.
Ama bu sırada kimi taşların, tıpkı komutanın gösterdiği “kömür” gibi yandığını gördü. Örneklerden topladı, doğruca İstanbul’a komutanına göstermeye gitti.
Komutan 5 bin kuruşluk ödül verdi. Ayrıca ömür boyu 600 kuruş aylık bağlattı.
Uzun Mehmet, köyüne döndü… Bir süre sonra ağalar, kıskandıkları Mehmet’i zehirleyerek öldürdüler. Yıllarca sonra Uzun Mehmet’in heykeli “kömür faciası” yaşayan ilk şehit olarak dikildi.

***

Sonrasında Zonguldak taşkömürü ocaklarının işletilmesine başlandı.
Osmanlı, madenlerin “işletme hakkını” Fransızlara verdi. 1920’de TBMM Fransızların bu“imtiyazını” iptal etti. Türk madenciliği devreye girerken Zonguldak’ta bir de madencilik yüksekokulu açıldı.

“Devletin malı olan her maden” gibi kömürün işletilmesi için 1957’de
“İktisadi DevletTeşekkülü” olarak Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) kuruldu.
Yıllar geçti… TKİ dışlanarak, “devletin malı kömür” özel ya da tüzel kişilere peş keş çekildi. Bu uygulama da yetmedi… Ruhsatı kapan özel ya da tüzel kalantorlar,
2004’te Maden Yasasında yapılan değişiklikle sağladıkları ve Fransızca bir sözcük olan “rödovans” uygulaması denilen “taşeronları” devreye soktular.

Amaç, kömürü “düşük maliyet” ile çıkarmaktı. Maliyet düşünce işçi ücretleri
“boğaz tokluğuna” indirgendi. “Sigorta, kıdem tazminatı” gibi haklar dışlandı.
Güvenlik “sıfırlandı”. Türkçesi ile kömürün çıkarılmasında“it ite, it kuyruğuna…”
benzeri bir yönteme gidildi! Şimdilerde “izin”, “ben” odaklı “vakıflarca” tezgâhlanıyor!

‘Şûrâ-yı Saltanat’!

Osmanlıcada “şûrâ-yı saltanat” deyimi “bizzat sultanın başkanlığında yapılan
yüksek düzey devlet memurları toplantısına” deniliyordu. Günümüzde de Sultan,
salı günü “din şûrasına” dönüştürülen “Milli Eğitim Şûrası’nda” döktürdü.
Günümüz gençlerinin bilgisizliklerini ve yabancı dili kullandıklarını,
Türkçe’ye özen göstermediklerini eleştirdi.

Ancak kendi konuşmasında “yeni neslin dizaynına anaokuldan” başlanacağını,
“eğitimin insan formatlama aracı olarak kullanıldığını”söyledi. Ne dersiniz,
Sultan rahmetli annesinin Türkçesiyle mi “dizayn”edilip “format”landı?
Daha önceki konuşmalarından da kimi sözcükler aklımızda kaldı. 17 Aralık yolsuzluk olayından söz ederken de bolca “legal, illegal, dezenformasyon, montaj” sözcüklerini kullanarak gösterdiği “trend” ile “performansını” yansıtmamış mıydı?

Atalarımız ne demişti? “Dinime küfreden bari…”

Mülkiye : İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İLKELERİMİZ


Mülkiye : İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İLKELERİMİZ

Üniversiteler, bilme arzusunun önünde engellerin olmadığı, bilimsel gerçeklik ile hakikatin çarpıtılmadan herkese karşı ileri sürülebilir ve savunulabilir olduğu, elde edilen bilginin toplumla özgürce paylaşıldığı yerler olmalıdır. Bu nedenle üniversitede tüm çalışanlar ile öğrencilerden oluşan üniversite bileşenleri açısından üniversiteler için vazgeçilmez olan şu ilkeleri benimsediğimizi bir kez daha hatırlatırız:

1- Yaş, fiziksel engel, siyasi görüş, ırk, etnik kimlik, din, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim,
vb. her türlü ayrımcılığa karşıyız.

2- “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi
olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş
alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar” (AİHS, m.10). Temel hakları ihlâl eden,
ırkçılık-ayrımcılık-nefret söylemi içeren ve başkalarının hak ve özgürlüklerini
engelleyici şiddet içeren etkinlikler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez.
1859’da Mekteb-i Mülkiye adıyla kurulan SBF, 155 yıllık tarihi boyunca eleştirel düşünceyi savunan ve her türlü baskıya karşı duran ender kurumlardan biri olmuştur. Siyasal Bilgiler Fakültesi Akademik Kurulu olarak:

1. Yukarıdaki ilkeleri savunmaktan vazgeçmeyeceğimizi,

2. Eleştirel düşüncenin yeşerebilmesinin ön koşulu olan düşünce ve ifade özgürlüğü ile
toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün kullanılmasını engellemeye yönelik her türlü
girişimin karşısında olduğumuzu,

3. Şiddetin ve baskılamanın olduğu yerde üniversitenin var olamayacağı inancından
hareketle, SBF içerisinde olabilecek ya da SBF’ye dışarıdan yöneltilecek her türlü
şiddete hep birlikte karşı duracağımızı duyururuz.

A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi 
Akademik Kurulu

2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ NE GETİRİYOR?

2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ NE GETİRİYOR?

Dostlar,

Çok öğretici bir irdelemeyi, 8 sayfalık bir makaleyi paylaşmak istiyoruz.

Sayın Mahmut Esen‘in, Mülkiyeliler Birliği‘nin aşağıdaki web sitesinde yayımlandı.

http://www.misam.org/sites/

Okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

2015_MERKEZI_YONETIM_BUTÇESI_NE_GETIRIYOR

Sevgi ve saygı ile.
09 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net