Aylık arşivler: Aralık 2013

Necip Hablemitoğlu’nu Anlayarak Anmak.. Niçin Öldürülüyorlar?

Dostlar,

2 yıl önce bu gün, ADD Çayyolu Şubemizde bir panelde yer alarak
Devrim Şehidi Dr.Necip Hablemitoğlu kardeşimiz zerinden,

Niçin Öldürülüyorlar?
Necip Hablemitoğlu’nu Anlayarak Anmak..

başlıklı bir görsel sunu yapmıştık.. 39 yansı içeriyordu..

Bir kez daha, güncelliğini koruduğu için paylaşalım istiyoruz..

İzlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

https://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/12/Necip_Hablemitoglu_anmasi_18.12.11_%C3%87ayyolu_ADD.pdf

  • Bu gün, 18.12.13 günü saat 13:00’te, Karşıyaka Gömütlüğünde aziz anısını saygıyla – sevgiyle – özlemle ve güttüğü davasını üstlenme bilinciyle selamlayacağız..

Onur ve sabır anıtı eşi Sayın Prof. Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU ve kızları Kanije ve Uyvar‘ı derin sevgi ve saygı ile selamlıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
18.12.13 (06:20), Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Ankara Üniv. Tıp Fak.

www.ahmetsaltik.net   

Abdüllatif Şener yerden yere vurdu!

Dostlar,

Türkiye gündemi barut gibi..

Ha gayret Türkiye’m, bağırsaklarını asıl şimdi temizleyeceksin..
Düzmece davalar ve sahte kanıtlarla yurtseverleri zindanlarda yıllardır tutsak alarak değil..

2 enfes atasözü :

1. Eden bulur..

2. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste..

eser de dönüyor, sap da dönüyor ve de hesap dönüyor..

Umarız yanılmayız, Türkiye bu badireyi de aşar..

Sevgi ve saygı ile.
18 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

==============================

 
Abdüllatif Şener yerden yere vurdu!

portresi_bayraklajpg

Eski AKP’li Abdüllatif Şener,
rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla ilgili
açıklamalarda bulundu.

 

AKP’yi kuran kadroda bulunan Abdüllatif Şener; İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğullarının yanı sıra Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir ve işadamı Ali Ağaoğlu’nun da aralarında bulunduğu 49 kişinin gözaltına alındığı rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla ilgili olarak çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Halk TV’nin yayınına katılan Şener, 

  • “Bugüne kadar korkunç bir sessizlik vardı, sürekli olarak bir iktidar eleştirilemiyorsa, o iktidarın yolsuzlukları da kanunsuzlukları da azgınlaşmıştır.” diye konuştu.

HÜKÜMETTEN OPERASYONA İLK TEPKİ

Şener’in açıklamalarından satırbaşları şöyle:

– Eğer bir ülkede hükümeti rahatsız edecek, iktidar partisini rahatsız edecek konular medyada yayınlanamıyorsa, muhabirler hükümeti rahatsız edecek haberleri araştıramıyorsa, bu görevlerini yaparken işlerine son veriliyorsa, her şey gizli yürüyorsa o ülkede büyük felaket var demektir.

– Ülkenin parasını kullanan iktidar bu parayı çarçur etmekten öte kendi servetlerine katıyorsa, yolsuzluklar – soygunlar ayyuka çıkmışsa, bir medya iktidar hakkında
habere yer veremiyorsa bu soygunlar ayyuka çıkmış demektir.

–  Türkiye’de yıllardır ne gazeteler, ne televizyonlar, ne de burada çalışanlar hükümete ait yolsuzluk haberlerini kulaklarına gelse, burunlarına girse bile yazamıyorlardı.

OPERASYONDAN KARELER-FOTO GALERİ 

–  Bugüne dek korkunç bir sessizlik vardı, sürekli olarak bir iktidar eleştirilemiyorsa,
o iktidarın yolsuzlukları da kanunsuzlukları da azgınlaşmıştır. Her konuda azgınlaşmış demektir. O ülkede kamuoyu ve medya denetimi yoksa, ülkenin hangi masada nereye pazarlandığını keşfedemezsiniz.

–  Ülkeyi dört bir yana pazarlarlar, ondan haberdar olmazsınız, vatandaş olarak
sandığa gider, o iktidar sahiplerine destek olmaya devam edersiniz.

Cumhuriyet tarihi boyunca böyle bir yolsuzluk dönemini
Türkiye yaşamamıştır
.

Bugün ilk kez basına bir şeyler sızıyor. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz giden,
ister diktatörlüklerle idare edilen, ister çağdaş demokratik bir yönetim olsun,
bu haber bu ülkenin bir numaralı haberidir. Siteler, televizyonlar o haberi bangır bangır sürekli haber olarak verirler.

GÖZALTINDAKİ İSİMLER NEYLE SUÇLANIYOR?

– Öbür kanalların hiçbirinde yok, dolaşıyorum, ne altyazı, ne üstyazı, ne haber olarak görüyorum. Bu basının kendisine saygı yok mu, şerefli namuslu bir basın mensubu
yok mu? Görevini yapamıyorsan bırak. Kendine saygın varsa, yaptığın işin şerefini, haysiyetini düşünüyorsan bunu düzgünce yap.

İlgili 3 bakandan hiç ses yok.

– Şu anda Başbakan’ın sesi çıkmıyor, ilgili üç bakanın da sesi çıkmıyor. Kapalı odalarına kapanmış vaziyetteler. İlgili yetkilileri odalarına çağırıyorlar ya da telefonla bağlanıyorlar ve devlet gücünü kullanarak bu olayın üstünü nasıl örteriz diye yoğun bir çaba içindeler. Bu olayı hangi kafada, hangi yorumla, hangi üslupla örteriz ve bu badireyi de atlatır,
bu vurgunlara devam ederiz diye konuşuyorlar.

BAKAN ÇOCUKLARI VE AKP’Lİ BELEDİYE BAŞKANI YOLSUZLUK OPERASYONUNDA GÖZALTINDA

AYDINLIK – 17 Aralık 2013 : APO; ÖRGÜTÜ HALLEDERİM..

Dostlar,

Kendi ağzıyla “emperyalizmin taşeronu maşa terör örgütü”nün başı APO’nun
ibretlik itirafları sürüyor..

BRAVO AYDINLIK!
aydinlik17aralik

Bravo AYDINLIK!

Helal olsun..

İşte gazetecilik tam da budur!

Sevgi ve saygı ile.
18 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

 

Teoman Koman’ın Vefatından Alınması Gereken Dersler


Dostlar
,

Sayın Onur Öymen‘in, her zaman yaptığı gibi özlü yazısı aşağıda..

Biz de bu sitede, bu yakıcı sorunu yazmaktan yorulduk neredeyse..

SESSİZ ÇIĞLIK toplantılarından birinde yaptığımız konuşmada da sorunu dillendirerek, yasal gerekçeleri ile, hastalıkları nedeniyle hükmün infazının sürüdürülemeyeceği durumlarda hızla Adli Tıp Kurumu Raporu sağlanması ve tutuksuz yargılanma ya da hükmün infazının ertelenmesini savunmuştuk..

Hatta çarpıcı bir tümce kullanarak, uyarıcı olsun diye,

  • “SİZİ KATİL OLMAKTAN KURTARMAYA ÇABALIYORUZ!” demiştik.

Fakat ilerleme yok.. Adli Tıptan raporlar aylarca çık(a)mıyor.. Veya yaşamın gerçeği ile örtüşmüyor.. Veya Mahkeme kimi raporları görmezden geliyor ve bir bölüm insan içeride “ölümü bekliyor” !

Ölüm açısından özneyi değiştirirsek;

” Uzuuuuuuuuuuuuuuuuuun mu uzun “tutukluluk” süreleri, hüküm kurmadan 6+ yıl bile içeride tutmak, bunun için hep klişe-şablon-standart gerekçeler koymak, adli denetim yöntemlerini görmezden gelmek (yurtdışı yasağı, karakola günlük imza verme, seyahat-iletişim sınırlamaları vb.) kimi kararların Yargıtay’a temyize gitmiş / götürülmüş olmasına karşın gerekçelerini hala, aylarca yazmamak.. Hiç düşünülmez mi,
Yargıtay nasıl temyiz işlevi görecek gerekçesi olmayan kararın??

Bu yargıçların – savcıların hiç mi hiç sorumluluğu yoktur?
En azından görevi ihmal değil midir??
Hatta görevi suistimal = kötüye kullanma!
Bu saptamayı kim yapacaktır?
Sanık ve avukatlarının dilekçeleri HSYK’dan dönmektedir..

Yargıç – savcılar imparator mudur?

Türkiye “polis devleti” olmaktan kurtulmaya çabalarken “yargıç – savcı devleti” ne mi yakalanmıştır?

5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 141. maddesi
ne anlama gelmektedir?

Tazminat istemi

Madde 141 – (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı
Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.

*****************

Yapılagelen, apaçık söyleyelim, tasarlanan ve zamana yayılan ÖLÜM CEZASIDIR..
Sözde idam cezası yasalardan kaldırılmııştır!?
Üstelik adaleti gerçekleştirmekten sorumlu yargı eliyle..

Kuddusi_Okkir_cinayeti_gorduk

İlgili yargıç – savcılar için dava açılmalı, Devlet de ödemek zorunda kalacağı
tazminat bedellerini suçlulara rücu etmelidir!

Fakat AKP hükümeti tam tersini yapmış, yargıçları tazminata mahkum eden Haberal davasında yargıçların mahkum edildiği tazminat devlet tarafından yasal düzenleme ile üstlenilmiştir. TBMM neden böylesine Yürütme’nin güdümüne sokulmuştur??

Bu yasal düzeneme Anayasa’nın 40.maddesine apaçık aykırıdır :

  • XV. Temel hak ve hürriyetlerin korunması

Madde 40 – Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
(Ek:3/10/2001-4709/16 md) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
(1) Bu fıkraya, 3/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanunun 14 üncü maddesiyle “savunma” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile adil yargılanma” ibaresi eklenmiş ve metne işlenmiştir.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye 
rücu hakkı saklıdır.

İdarenin “rücu hakkından vazgeçmesi” Anayasada düzenlenmemiş, tam tersine
Anayasa, İdarenin rücu hakkını saklı tutarak İdareyi rücu ile yükümlü kılmıştır!

Başbakan R.T. Erdoğan bir de “Yargının kendilerine ayak bağı olduğundan” yakınabilmektedir! TBMM çoğunluğu zaten kendisinin 2 dudağı arasındadır; Yargıyı da güdümüne alarak nereye varacaktır ??

DİKTATÖRLÜĞE!

Bir kez daha net olarak ilgili yasa maddesini koyalım :

Ceza_Muhakemeleri_Yasasi_infazi_erteleme

İvedi bir gereksinim olarak ADLİ TIP KURUMU’nun yönetsel, akçal (mali) bakımlardan özerkleştirilmesi, bilimsel açıdan da özgürleştirilmesidir.

Bu bağlamda kurumsal kapasitesi de hızla iyileş(tiril)ecek olan Kurum;
adaletin gerçekleşmesinde bağımsız, hızlı, adil, güvenilir hizmet sunabilir.

ADLİ TIP KURUMU’nun Adalet Bakanlığı’na bağlı olmaktan çıkarılması yaşamsal önem taşımaktadır. HSYK’nın da Başkanı Adalet Bakanıdır ve Müsteşar Kurulun üyesi, Başkanvekilidir!?

Bu sistematik, “gözleri bağlı adalet perisi”nin kılavuzunun siyasal iktidar olması anlamındadır ve demokratik hukuk devletinde güçler ayrılığı ikesine aykırıdır.

Bu tablo, Anayasann pek çok maddesinde geçen fakat özellikle 2. maddede sayılan Cumhuriyetin temel nitelikleri açısından demokratik hukuk devleti adına bir ortaoyunu (tuluat) görüntüsünden öte değildir ne yazık ki!

İlk 3 maddenin değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğinin 4. maddede yazıldığı da unutulmasın..

Çadır tiyatrosunun meddahları da orta yerdedir..

Türk Ulusu, bu traji-komik durumun daha çok sürdürülmesine izin vermeyecektir.

Son birkaç günde belirtiler (alametler!) arşa çıkmış durumdadır..

  • Başbakan RTE, tam bir çaresizlik içinde, adeta inleyerek nafile çığlıklar atmaktadır.

Muhalefet, halk yığınlarına “etkili siyasal önderlik” yapmak zorundadır .
Önümüzdeki birkaç ayın bu bağlamda iyi değerlendirilmesi yerel seçimlerin,
dolayısıyla siyasal iktidarın yazgısını büyük ölçüde belirleyebilecektir.

“11 yıllık AKP- RTE Fetret Devri” ayracının (parantezinin) kapatılması umudu
çok somuttur.

Yolun sonu görünmüştür.

Sevgi ve saygı ile.
18 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

==========================================

Teoman Koman’ın Vefatından
Alınması Gereken Dersler

Portresi_ATA_ile

Onur Öymen

 

Eski MİT Müsteşarı ve Jandarma Genel Komutanı Emekli Orgeneral Teoman Koman vefat etti.

Kendisine Allahtan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

15 ay tutuklu kaldıktan sonra, 3,5 ay önce tahliye edilen Koman,
uzun zamandan beri ağır hastaydı.

Benzeri davalarda kimilerinin yargılanmasını önlemek için birkaç gün içinde yasa çıkartabilen bir Meclis‘in, şimdiye dek ağır hasta ve yaşlı tutukluların tahliyesini sağlayacak bir yasa çıkartamamış olması düşündürücüdür.

Uzun tutukluluk kararlarının verilmesindeki yanlışlığı, büyük gecikmeyle de olsa saptayan Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra kimi tutukluların tahliyesinin
hâlâ sağlanamamış olması da bir hukuk devletinde rastlanamayacak bir durumdur.

Öncelikli göevlerinden biri hukukun üstünlüğünü sağlamak olan Meclisin,
bu konuda harekete geçememesinin açıklaması zordur.

Koman’ın ölümü bu konuların bir an önce yasal düzeyde ele alınıp karara bağlanması için bir gerekçe olmalıdır.

Devrim Şehidi Necip Hablemitoğlu’nu 11 Yıl Sonra Gene Anıyoruz

portresi_bir_soz_ile

Devrim Şehidi Necip Hablemitoğlu’nu 11 Yıl Sonra Gene Anıyoruz

Dostlar,

11 uzuuun yıl geçti…
Kanije ve Uyvar yumrukları ve bakışları birer çocuktular..
Onur anıtı eş Doç. Dr. Şengül Hablemitoğlu ise artık orta yaşlı bir kadın..
Profesör oldu ve Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı..

Türkiye AKP’ye teslim edileli 34 gün geçmişti..

3 Kasım 2002 seçimleri sonucunda kurulan 1. AKP hükümeti 14.11.2002’de TBMM’den güvenoyu almıştı.

Abdullah Gül Başbakan idi ve hükümetlerinin 34. gününde, 18 Aralık 2002 akşamının soğuk kış karanlığında bu kanlı cinayet, uluslararası şebekeler ve içerideki alçak işbirlikçilerince pervasızca işlendi.

Haydi AKP olarak hükümette yeni idiler diyelim.. Engelleyemediler diyelim.. Gerçi bunun da kabul edilir yanı yok çünkü Devlet süreklidir..

  • MİT – Genelkurmay Askeri İstihbaratı – Emniyet İstihbarat ve Jandarma İstihbarat..

gibi devasa 4 istihbarat kurumu bulunan ve devlet geleneği olan bir ülkede böylesi bir cinayetin 11 yıldır aynı hükümet iktidarda iken aydınlatılamaması nasıl açıklanabilir? Üstelik ülkenin her hücresine dek nüfuz etmiş bir
AKP iktidarı veriliyken (mevcutken)..

Anayasal – evrensel düşünce özgürlüğümüzü kullanarak olasılıkları sıralarsak suç mu işlemiş oluruz??

– Beceriksizlik, aymazlık
– Şaşkınlık (gaflet)
– Sapkınlık (dalalet)
– İşbirlikçilik – cinayete ortaklık – ihanet ??

Hangisi, hangisi, hangisi, hangisi??

İlki mi; “Beceriksizlik, aymazlık” mı ??

İkincisi mi; “Şaşkınlık (gaflet)” mi ??

Üçüncüsü mü; “Sapkınlık (dalalet)” mi??

Dördüncüsü mü; “İşbirlikçilik – cinayete ortaklık – ihanet” mi ??

Gücünüze gidiyor ve isyan ediyorsanız neden çözmüyorsunuz 11 yıldır??

Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.. Gerisi laf-ı güzaf.. (boş söz!)

Adının ilk sözcüğü “Adalet” olan bir siyasal parti 11 yıldır tek başına iktidar, TSK’nin kozmik odalarına bile düzmece davalarla girilmiş, kendi atadıkları ve yıllarca birlikte çalıştıkları genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarını terörist örgütçü ilan ederek zindanlarda tutsak alan bir siyasal kadro;

Dr. Necip HABLEMİTOĞLU cinayetini çöz(e)miyor!?

Hazır Cemaat – İktidar arası kayıkçı kavgası gündemde iken,
İktidar muhatabına bir gol daha atmak ister mi acaba??

Boş ya da ham hayal kuruyoruz değil mi??

Çözüm ancak halkın yurtsever – devrimci – halkın iktidarında..
Umudumuzu hatta öngörümüzü, elbette diyalektik bağlamda sürdürüyoruz.

Cinayetin ipuçlarını sürdürmek isteyenler, dostumuz – kardeşimiz Dr. Necip Hablemitoğlu’nun yazdıklarına bakmalılar.. Kimdi başlıca 2 muhatap?

Alman vakıfları ve Fetullah Gülen Cemaatı değil miydi??

Bu vakıflardan birinin başı, Ceviz Kabuğu programında Dr. Necip Hablemitoğlu’nun sorularından bunalarak programı terk etmemiş miydi??

Cemaat’ın ipliğini pazara çıkarmamış mıydı Dr. Necip Hablemitoğlu??

Aşağıdaki dosyayı okumak çok ufuk açıcı olacaktır kuşkusuz..

ETKI_AJANLARI_NUFUZ_CASUSLARI_ve_Fethullah_Gulen_raporu

Bu rapordan çarpıcı bir paragraf :

  • Türkiye’nin, AB adaylık kapısında sonsuza kadar beklemesi pahasına ulus-devlet bütünlüğünden ödün veren; uluslararası tahkimi tartışmasız kabul ile çağcıl kapitülasyonların kapısını açan; tam bağımsızlıktan vazgeçmenin Cumhuriyet’e en büyük ihanet olacağını algılayamayan; bölgesel ittifaklara yönelik alternatif politikalar üretmek yerine, sonuçları ne olursa olsun
    AB’ne koşulsuz teslimiyetçiliği yeğleyen;
  • sömürge valisi görünümlü lider ve politikacılardan kurtulmak zorundadır… 

Biz bu dizeleri yazarken, AB ülkelerinin bir bölümüne vizesiz giriş (!?) bağlamında bir seçim öncesi reklam toplantısında Başbakan R.T. Erdoğan, “AB’ye katılım sürecinde bütün çeptırları* cebinde taşıdığını, bizzat izlediğini” söylüyordu. Toplantıda AB, İçişleri Komisyon Başkanınca (diyelim İçişleri Bakanı düzeyinde) temsil ediliyordu ama bizim Başbakan da konuşuyordu uzuuuun uzun.. AB’ye yük olmaya değil yük almaya geliyorlardı!

(* “çeptır”, İngilizce “Chapter” sözcüğünün okunuşu ve rapor – kitapta “bölüm” anlamına geliyor..)

  • Sevgili Necip; gönlümüzdeki tahtta seni taşımayı sürdüreceğiz.

Cinayetin aydınlanması için sana çoook ama çooook mahçubuz..
Cumhuriyetin tüm burçları, tam da senin acı acı uyardığın biçimde
işgal altında.. 

Ama yine de bu lanetli kuşatmayı yaracak ve Yüce ATATÜRK‘ün aydınlığında Türkiye’mizi geleceğe taşımayı sürdüreceğiz..

Sevgi ve saygı ile.
16.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Devrim Şehidi Necip Hablemitoğlu’nu 11 Yıl Sonra Gene Anma…

ADD_logosu_adiyla
Devrim Şehidi Necip Hablemitoğlu’nu 11 Yıl Sonra Gene Anma…

portresi_Ataturk_ile

Devrim Şehidimiz Necip Hablemitoğlu hocamızı
18 Aralık 2013 Çarşamba günü saat 13:00’te
Karşıyaka mezarlığındaki gömütü başında anıyoruz.

(Karşıyaka Mezarlığı 5 no’lu kapı 22. Cadde bitimi)

Konuşmacı: Prof. Dr. Ayhan Filazi
ADD Genel Başkan Yardımcısı

ADD Genel Merkezi

===========================

Dostlar,

18 Aralık 2002 ……… 18 Aralık 2013..

11 uzuuuun yıl..

Cinayet hâlâ örtülüyor..
Bilinçli sis perdesi kaldırılmıyor..
Bu davranışla birkaç kuş vuruluyor..
Halka ve aydınlara korku salınıyor her şeyden önce..
“Kim vurduya gitme” korkusu (fobik reaksiyon) oluşturuluyor
ve bu yolla etkili muhalefet engelleniyor..
Toplumsal ruh sağlığına ağır ve kalıcı bir travma indiriliyor;
bu yolla da bireysel ve toplumsal özgüven duygusu yıkılmaya çalışılıyor.
…..
Sosyal psikolojik / politik psikolojik irdelemeler sürdürülebilir..

Tüm bunları engellemek adına,
bizlere emanet ailesi ile dayanışma adına ve vefa adına
benzer aydın cinayetlerine karşı durma adına..
……
18 Aralık 2013 Çarşamba günü saat 13:00’te
Karşıyaka Gömütlüğünde O’nu birlikte analım..
(Karşıyaka Mezarlığı 5 no’lu kapı 22. Cadde bitimi) 

Sevgi ve saygı ile.
16.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

BİRLEŞİK KAMU-İŞ’ten TBMM Önünde 2014 Bütçesini Protesto

Birlesik_Kamu_IS_logosu


BİRLEŞİK KAMU-İŞ
Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu
GENEL MERKEZİ

 BASINA VE KAMUOYUNA! 

            Bilindiği üzere, 2014 Bütçe tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek kabul edilmiş ve 10-20 Aralık 2013 arasında TBMM Genel Kurulunda görüşülecektir. Bütçe, kamu çalışanlarının mali haklarıyla olduğu kadar tüm ülke sorunlarıyla da yakından ilgili bir kanun tasarısıdır.

Birleşik Kamu-İş olarak halktan yana bir bütçe için her fırsatta eylem ve etkinliklerde bulunmakta, küresel sermayenin çıkarlarına hizmet, çalışanları ve emeklileri açlık sınırında yaşamaya mahkûm eden bir bütçenin kabul edilemez olduğunu düşünmekteyiz. Siyasal bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlıkla olanaklı olabileceğini bilerek, dışa bağımlı bir ekonomik büyümeyi önceleyen,
vergi adaletinden yoksun, işsiz gençlerimize istihdam yerine bütçe gelirlerinin sosyal yardım adı altında yandaşlara peş keş çekildiği bir bütçeyi protesto etmek için

  • 18 Aralık 2013 günü saat 13.00’de TBMM Dikmen kapısında

kitlesel bir basın açıklaması yapılacaktır.

Halkımızın, hükümet ve TBMM’den beklentilerinin daha gür bir sesle duyurulması için bu etkinlikte konfederasyonumuzun sizin desteğinize ihtiyacı bulunmaktadır. Katılımızı bekler saygılar sunarız.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Basın Bürosu
birlesikkamuisbasin@gmail.com

Yasa Dışı Delile Takipsizlik ve Vatan Hainliği


Yasa Dışı Delile Takipsizlik
Ve Vatan Hainliği

portresi_kucuk

Naci BEŞTEPE
E. Tümgeneral

28 Ocak 2013’te, BALYOZ Davası mağdurları ve VARDİYA BİZDE PLATFORMU olarak 108 kişi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.

Suç konusu,  Tekirdağ Cezaevi’nde hükümlü bulunan Orhan AYKUT’un basında çıkan açıklamaları idi.

Aykut, “BALYOZ olarak bilinen davada kanıt olarak kullanılan belgelerin bir çuval içinde uzun saçlı bir binbaşı ve Amerikalı senatörün getirerek İstanbul’da bir otelde
İhsan ARSLAN’a teslim ettikleri, kendisinin İhsan Arslan’a bunun taşınmasında
yardım ettiği, İhsan Arslan’ın da kayıtlara ekler yaptırdığını” ifade etmişti.

İhsan ARSLAN ile belge üretiminde ilişkili olan Ramazan AKYÜREK,
Mehmet BARANSU ve İskender PALA’yı şikayet ettik.

ACELE CEVAP

Yanıt 10 ay sonra geldi.
Başsavcı Mustafa BİLGİLİ imzası ile.

Özeti;

“Kamu davası açmak için yeterli kuşku oluşturacak delil yokmuş. 10. Ağır Ceza Mahkemesi de kararında kanıtların yasa dışı elde edildiğini belirtmemiş.”
Geçen süre içinde 10. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararını yazdı, dosya Yargıtay’a ulaştı ve Yargıtay 9. Dairesi karar verdi. Yani karar kesinleşti.
Sen sağ ben selamet.
Yargı öyle diyor. Biz ne diyebiliriz?
Kanıtlar yasal yoldan elde edilmiş.
O zamanlar öyleydi.

HANGİSİ VATAN HAİNLİĞİ?

MGK Belgeleri yayınlanıp RTE’ye iğnenin ucu değince işler değişti.
Bizim için değil tabii, AKP ve RTE için.

Bavulcu Baransu bir bavul dolusu evrakı yasal yoldan bulmuş.

  • Baransu 1. Ordu Kozmik Oda sorumlusu mu idi?

MGK belgeleri gizli de 1. Ordu savaş planları kamuya ve komşu ülkelere açık mı?

VATAN HAİNLİĞİ, yurt içinde bir gruba karşı alınacak tedbirleri açıklamakla mı olur, yoksa bir ülkeye karşı savaş planlarımızı açıklayarak mı?

YA BUNLAR?

Suikast araştırıyorum bahanesi ile Özel Kuvvetler Komutanlığı Kozmik Bürosu’na girerek “GLADYO LİSTESİ” diye işgal halinde yurt savunmasını örgütleyecek vatanseverlerin adlarını açıklamak nedir?

GÖLCÜK’te, savcının eliyle koymuş gibi bulduğu ve tutuklamalarda esas alınan belgeleri döşeme altına koyanlar neden araştırılmamıştır?

El bombası taşıyan askeri aracı ihbar ettirip Ankara Emniyeti’ne çektiren ve
medyaya servis ederek “ASKER DARBE/SUİKAST İÇİN MÜHİMMAT NAKLEDİYOR” havası yaratanlar nerede?

  • BALYOZ Davası’nın seyrini değiştirecek olan Org. ÖZKÖK ve YALMAN’ın
    ifadelerinin alınmaması nedir?
  • 28 Şubat, ERGENEKON ve BALYOZ davalarının çökmesini sağlayacak
    MGK kararlarını mahkemelere göndermemek nedir?

ERGENEKON’un delili bombaların imha edilmesi neden soruşturulmamıştır?

ZİR VADİSİ’nde bulunan mühimmatın gömülme tarihi neden irdelenmemiştir?

Poyrazköy’de silahları krokisiz bulan polislerin ABD’lilerle ilişkisi
neden araştırılmamıştır?

Teğmen Çelebi’nin telefonuna SEHVEN(!) yükleme yapan çete
KASTEN nasıl kurtarılmıştır?

Bunların hangisi VATAN HAİNLİĞİ, hangisi HUKUKSAL, hangisi ADİL,
hangisi İNSANCIL?

ADAMINA GÖRE 

Tuncay GÜNEY, Osman YILDIRIM anlatınca kanıt olur, Orhan AYKUT anlatınca
kuşku bile yaratmaz.

Artık öğrendik ki, ne olduğu veya nasıl olduğu değil kime olduğu önemlidir.
Erhan TUNCEL önce “KARA” der sonra “AK” kabul edilir.
Çünkü hedef değişmiştir.

Baransu bavulu askere karşı kullanırsa YASAL KANIT,
AKP-RTE’ye karşı kullanırsa VATAN HAİNLİĞİ’dir.

Adamına göre adalet.

Akılcı İlaç Kullanımı ve İlaçta Güncel Sorunlar


Akılcı İlaç Kullanımı ve İlaçta Güncel Sorunlar
Sempozyum Konuşması

TTB ED brosur 2012 conv


Dr. Bayazıt İlhan
Göz Hastalıkları Uzmanı
TTB Genel Sekreteri 

 

Son yıllarda artan biçimde “akılcı ilaç kullanımı” kavramının Türkiye gündemine getirildiğini görüyoruz. Bu kavramın gündemde tutulmaya çalışılması kavramın tersinin yaşandığının anlatımı olarak da değerlendirilebilir. “Akılcı” kavramının tersi için “akıl dışı” ifadesini kullanmayı seçersek, Türkiye’de akıl dışı ilaç kullanımından
söz edebileceğimiz kuşkusu ortaya çıkıyor. Peki öyle midir?

Akıl Dışı İlaç Tüketimi Var mı?

Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı başlamadan hemen önce 2002 yılında Sağlık Bakanlığının verdiği resmi rakamlara göre toplam yıllık ilaç tüketimi 678 milyon kutudur. Bu rakamın yine Sağlık Bakanlığı rakamlarına göre 2012 yılında 1 milyar 889 milyon kutuya çıktığını görüyoruz. 2002 yılında yıllık kişi başı 10 kutu ilaç tüketirken 2012 yılında kişi başı 25 kutu ilaç tüketmişiz! Kişi başı ilaç tüketiminde 2,5 katlık bir artıştan söz ediyoruz. Bize yardımcı olacak bir çalışma da yakın zamanda basında yer bulan antibiyotik kullanımı ile ilgili Sağlık Bakanlığı çalışması. Buna göre Türkiye 40 Avrupa ülkesi arasında en çok antibiyotik tüketen ülke konumunda. Türkiye’de bir yurttaş, bir Hollandalı’ya göre üç kat çok antibiyotik kullanıyor. Akıl dışı mı? Sanıyorum öyle!

Bu durumun yetkililer tarafından da fark edildiğini, Sağlık Bakanlığının

  • Çok ilaç değil bilinçli ilaç; Bilinçli ilaç sağlıklı hayat” 

sloganlarıyla ortaya çıktığını sevinerek görüyoruz. Akılcı ilaç kullanımı kısaca “ilacın doğru zamanda – yeterince ve uygun tanı için kullanılması” olarak tanımlanıyor. Çok güzel, olması gereken de budur, ama takdir edersiniz ki, bunu yapmak nitelikli sağlık hizmetinin,
iyi hekimliğin ana kavramlarındandır. Hekimliğin ta kendisiyle ilgili bir tanımdan söz ediyoruz!

Akıl Dışılık Nerede?

Peki saptamayı yapan Sağlık Bakanlığı “akıl dışılığı” nerede aramakta? Açıklamalardan, çalışmalardan, Sağlık Bakanlığının yayınlarından ve hatta bugünkü sempozyumun başlıklarından, programından anladığımıza göre
akıl dışılık hekimlerden ve yurttaşlarımızdan, hastalarımızdan kaynaklanmaktadır!

Oysa Türkiye’de sağlık ortamının geldiği duruma, hekimlerin çalışma koşullarına, tıp eğitiminin içine düşürüldüğü hallere bakmazsak değerlendirmelerimiz eksik kalacaktır. Sempozyum programında göremediğim bu başlıklarla, ilacın akılcı kullanımı arasındaki ilişkiye
kısaca değinmek isterim.

Her nasılsa Akılcı İlaç Kullanımı Eylem Planı hazırlanırken kişi başı yıllık ilaç tüketiminin 10 yılda 10 kutudan 25’e çıkmasıyla anlı şanlı
Sağlıkta Dönüşüm Programı arasında bir nedensellik ilişkisi kurulamamıştır. Bu Sempozyumun sunuş yazısında şu değerlendirmede bulunuluyor:

“Artık sağlıkta kalite arttığı ve sağlıkta erişim de kolaylaştığı için daha çok reçete yazılıyor.”

Bu önermenin yani “sağlıkta kalitenin arttığının” bir ön kabul olarak
doğru sayılması hekimler açısından çok tartışmalı bulunmaktadır.
Sağlıkta erişimin kolaylaştığı doğrudur ama bunun tümden bir tüketim mantığıyla gerçekleştiği ortadadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte kişi başı doktora başvuru sayısının üç kat, ameliyat sayılarının dört kat arttığı görünmektedir ki “akıl dışı” halin ilaçla sınırlı olmadığı görülmektedir. Şöyle demişti önceki Sağlık Bakanımız: “elbise alırken bile mağaza mağaza dolaşıyorsunuz, tetkiklerinizi alın gerekirse 10 doktora gösterin”. Bu yaklaşımın sağlıkta kaliteyi artırdığını söylemek oldukça güç olsa gerektir. Ne yazık ki Türkiye, hastaların doktor doktor dolaştığı, acil servislerin içinden çıkılmaz hal aldığı bir ülke konumundadır. Yıllık 90 milyondan çok acile başvuru sayısı ile toplam nüfusunun üzerinde acil başvurusu yaparak
Dünya Şampiyonu durumuna gelmiş bir ülkeyiz. Böylesi bir sağlık sisteminin “akılcı” olduğu, niteliğin arttığı önermeleri çok tartışmalıdır.

Akılcı olmayan bir sağlık sisteminde akılcı ilaç kullanımı nasıl olacaktır? içtenlikle koymamız gereken soru budur.

Eğitim Şart!

Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu yetkililerinin akılcı ilaç kullanımını sağlamak için eğitimin koşul olduğunu ifade ettiklerini okuyoruz. Bunun için tıp öğrencilerine, asistan hekimlere ve aile hekimlerine akılcı ilaç kullanımının öğretileceğini anlıyoruz! Asistan hekimler beş günlük bir eğitimden geçerek doğru zamanda, yeterince ve uygun tanı için ilaç yazmayı öğreneceklermiş. Sizce gerçekten bu yaklaşımda bir sorun yok mu? Tıp eğitiminin içinde bulunduğu durumu ciddiyetle değerlendirmemiz gerekmez mi? Sayıları 90’ı geçen tıp fakültelerinden (bunların seksenden fazlası öğrenci kabul etmektedir), 10 yılda 4500’den 12000’e çıkan yıllık toplam tıp öğrencisi kontenjanından  söz ediyoruz.

Şaka değil, bu ülkede pediatri (çocuk hastalıkları) bölümü hiç olmayan
ve öğrenci mezun etme aşamasına gelmiş tıp fakültesi vardır.

  • Fakülte amfilerinde oturacak yer yoktur, merdivenlerde oturulmaktadır, arkalardan göremeyenlere sinevizyonla yayın yapılmaktadır.

Temel tıp bilimleri hiç olmayan, anatomi laboratuvarı olmayan, kütüphanesi olmayan onlarca tıp fakültesi vardır. Mezuniyet sonrası tıp eğitimi de
aynı durumdadır. Bir günde eğitim ve araştırma hastanesine dönüşen hastanelerde, öğretim üyesi, hastanesi yetersiz olan tıp fakültelerinde uzmanlık eğitimi verilmektedir.

Asistan hekimler yoğun iş yükü altında perişan durumdadır..

  • Günde 230 hasta bakan asistan hekim belirlenmiştir.
  • Ağrı’da 7 aylık gebe hekim, aynı gün içinde gelen 107. hastaya bakamayacağını belirttiği için dayak yemiştir!

3-5 dakikada yapılan muayeneler çok yaygındır. Şimdi böyle bir sağlık ortamında, böyle bir tıp eğitimi ortamında siz “eğitim şart” diyerek 5 günlük eğitimle hekimlere “akılcı ilaç kullanımını”, aslında hekimliği öğreteceğiz diyorsunuz. “Yapılan sınavı geçemezsen uzman olamazsın” diyorsunuz.
Ne dersiniz “akıl dışı” olan hekimler midir, yoksa içinde çalışmaya zorlandığımız sağlık ortamı mı?

İthal Hekimlik ve Akılcı İlaç

İthal hekim tartışmalarında, denklik işlemlerinde öyle bir noktaya geldik ki anlamak olanaklı değildir. Nitelik bir yana, artık yabancı hekimlerin Türkiye’de hekimlik yapmaya başlamaları için Türkçe bilmelerine bile
gerek yoktur. Bakın Sağlık Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu ne diyor:

Amerika’daki George da gelsin burada doktorluk yapsın.
Dünya kadar tercüman var, verirsin 1500 TL maaş tercümanlık yapar
.”

Buradaki hangi haksızlığa değinelim? Hekimin mi, tercümanın mı emeğinin böyle ele alınmasına yanalım, böyle sağlık hizmetine yaraşır bulunan hastalarımıza mı? Ne dersiniz, “akılcı ilaç” kullanımı böylesi bir yaklaşımın neresine denk düşer? Dil bilmeden, çevirmen aracılığıyla kurulacak hasta hekim ilişkisinden söz ediyoruz. İnsanının sağlığına önem veren, denklik işlerini ciddiye alan ülkelerde siz böyle hekim getirilip çalıştırıldığını gördünüz mü?

Nitelikli Hekim, Hekim Sayısı

Biz hastaya yeterli süre ayrılamadığından, yurt dışından gelecek meslektaşlarımızın denklik ve dil bilgisi konularında titiz davranılması gerekliliğinden, nitelikli tıp eğitiminden söz ettikçe ne yazık ki karşımıza hekim sayısı tartışmaları getiriliyor. Sağlık Bakanı sık sık Türkiye’de hekim sayısının yetersiz olduğunu, bunun Türkiye’nin en büyük sağlık sorunu olduğunu belirtip sorumlusu olarak da Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB) gösteriyor. Anlaşılır gibi değil, sanki yıllardır Türkiye’de sağlık politikalarına, kaç tıp fakültesi kurulup kaç öğrenci alınacağına TTB karar veriyor!

Hekim sayısı konusu çok ciddiyetle ele alınıp planlanması gereken bir konudur, bu konuda TTB’nin Sağlık Bakanlığı ile polemik yürütme niyeti yoktur. Bakanlığa Tıpta Uzmanlık Kurulu üzerinden resmi başvurumuz da var, Uzmanlık Dernekleri ile çalışma başlattık, önümüzdeki dönemde hangi uzmanlık dalında kaç hekime gerek duyduğumuzun çalışmasını yapmak amacındayız, bunu Sağlık Bakanlığı’nın da desteği ile yapıp bilimsel verilerle ortaya koymak istiyoruz. Başvurumuzu bu vesileyle bir kez daha anımsatmak isterim. Böylesi bir bilimsel çalışma ülkemizin gerek duyduğu sayıda hekimi, gerek duyduğu alanlarda, nitelikli biçimde yetiştirmemizi sağlayacaktır. Bunun nitelikli sağlık hizmetinin de, akılcı ilaç kullanımının da ön koşulu olduğu açıktır.

İlaçta Kalite Ne Durumda?

Konuşmamın başında Türkiye’de ilaç tüketimindeki inanılmaz artıştan
söz etmiştim. Bunun kamu ilaç giderlerine aynı oranda yansımadığını,
ilaç giderlerinin başarıyla baskılandığını görüyoruz. Geçen 10 yılda tüketilen yıllık kutu sayısı 2,5 kat artarken, kamu ilaç giderleri yalnızca
%10 artmıştır. Sağlık Bakanlığı, ilaç fiyatlarını %80’e varan oranda baskıladığını belirtmektedir. Zaten böyle bir baskılamaya gidilmeseydi ve
ilaç tüketimindeki artış kamunun ilaç giderlerine aynen yansısaydı,
ilaç harcamaları altından kalkılmaz bir hal alabilecekti. Kaba bir hesapla ilaç fiyatları sabit bile kalsaydı, 2002’de 13 milyar 366 milyon TL olarak açıklanan kamu ilaç gideri, kutu sayısındaki %150’lik artışla artsaydı 2012’de 33 milyar 415 milyon TL’yi bulacaktı. Oysa 2012 kamu ilaç giderinin 15 milyar 468 milyon TL olduğunu, bu kaba hesapla ilaç fiyatlarındaki düşüş sayesinde yaklaşık 18 milyar TL tasarrufa (!?) gidildiğini görüyoruz.

Ancak ilaç fiyatlarını bu denli baskılamanın da bir bedeli olduğu anlaşılıyor! Türkiye’nin en önemli ilaç üreticilerinden olan bir sanayicimiz, bu baskılama nedeniyle

  • firmaların niteliksiz hammadde getirtmek zorunda kaldıklarını, ilaç niteliğinin düştüğünü, sorunlu ilaç sayısının arttığını

belirtmiştir. Bu son derece ciddi bir uyarıyken, kulak arkası edildiğini görüyoruz. Türkiye’de ilaç niteliği konusunda da tartışmalı bir noktada olduğumuz görülmektedir, halkın sağlığı açısından kaygı verici bir duruma işaret etmektedir.

Son Söz Yerine

İlacın akılcı ve bilimsel kavramlar doğrultusunda kullanılmasının her şeyden önce nitelikli bir sağlık ortamında, iyi yetişmiş hekimler ve nitelikli hasta hekim ilişkisiyle sağlanabileceği mutlaktır.

Bu nedenle sağlık sistemindeki aksaklıkları bütünlüklü olarak ele almayan değerlendirmelerin eksik kalacağını belirterek, hepinizi Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi adına saygıyla selamlarım.
(A. Saltık : Bize yazının ulaşması : 06.12.13)

Prof. Saydam : “Kanal İstanbul yapılırsa Marmara bölgesi için felaket olur!”

Prof. Saydam : “Kanal İstanbul yapılırsa Marmara bölgesi için felaket olur!”

Dostlar,

Konuyu daha önce de sitemizde işlemiştik.. Aşağıdaki erişkeden ayrıntılı okunabilir..

Geçtiğimiz günlerde CNN Turk’te 5N1K Programında Cüneyt beyin konuğu olan Hacettepe Üniv. Çevre Müh. Bölümünden Prof. Saydam aşağıdaki ürkütücü tümceyi kuruyor :

  • “Kanal İstanbul yapılırsa Marmara bölgesi için felaket olur”

Kanal_Istanbul

Hacettepe Üniversitei Çevre Mühendisliği öğretim üyesi Prof.Dr. Cemal Saydam CNN Türk’te katıldığı 5n1k programında Kanal İstanbul Projesi’nin Marmara Bölgesi için bir felaket olacağını açıkladı.
Program kaydı, yukarıdaki er,işkeden (linkte) izlenebilir, izlenmeli..
Sevgi ve saygı ile.
17.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net