Aylık arşivler: Aralık 2013

VATANI VE ÜLKESİ BÖLÜNEN BİR YURTTAŞIN MEŞRU DİRENİŞ ÇIĞLIĞIDIR!


VATANI VE ÜLKESİ BÖLÜNEN BİR YURTTAŞIN MEŞRU DİRENİŞ ÇIĞLIĞIDIR!

Siyasal İktidara ve Yurtsever Türk Halkına Açık Mektuptur!

TERSİNE İMPARATOR..

Sultanlar, ülke topraklarını büyüterek krallık – padişahlık boyutlarını aştığında
“İmparator” olurlar.. Devletleri de “İmparatorluk”..

Bizim imparator taslağımızsa tersinden..
Ülkesini parçalayarak, güneydoğusuna “Türkiye Kürdistanı” diyerek,
yabancılara dedirterek, denmesini hazırlayıp çanak tutarak..

Üstelik ülke halkını da birleştirip – kaynaştıracak yerde, etnik temelde ayrıştırarak..

*****

Apaçık bölücü eylem, satılık – kiralık – aşağılık medya tarafından

– “ülkeyi dönüştürme, demokrartik açılım, analar ağlamasın…”

gibisinden insan zihnini tuzaklayan duygu sömürüsü yüklü alçakça retorik sloganlarla
allanıp pullanarak algı yönetimi yapılıyor..

Ülkesi ve halkı bölünen bir ülkede en kahpe ve kalleşçe yürütülen bir psikolojk savaş!

Ve bizimki, benzersiz medyamızın sanal – kurgusal “Tersine İmparator”u!

BOP eşbaşkanlığının ülkeyi – halkı bölme ve 2. (Büyük) İsrail’i inşa etme misyonununun boynuna geçirildiği hırsına tutsak bir politikacının ego şişirmesine dönük “Tersine İmparator”u..

Imparator_Medya_medya_medya_Leman

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çok hazin…

Evet “Tersine İmparator”, artık korkulan aşama geldi..

“Savaş” bitti.. Napolyon’un ödünü patlatan “Sınav” aşamasına gelindi.

Apaçık ilan ettiniz bölücü muradınızı, ülkemizin kırmızı çizgisi diye birşey bırakmadınız..

BOP_haritasi

– TSK’yı teslim aldınız,
– Yargıyı felç, öncüleri tutsak ettiniz,
– Yoksul milyonları makarnaya – kömüre bağladınız..
– Şürekanızı türlü rantlarla müritleştirdiniz..
– Ülkede satılmadık kamu malı bırakmadınız,
– Karun kadar zengin oldunuz.. Milyarlarca dolar servetinizin olduğunu savlayanları hapse attırdınız; İsviçre bankalarına 2 satır yazı yazıp “varsa hesaplarımı açıklayın..” diyemediniz.. Kuru gürültü ile “ispatlamayan müfteridir..” diye harladınız.
– Halka çooook ama çoook yalan söylediniz; dinsel duygularını sömürdünüz..
…….

O denli çok suç işlediniz ki, artık sizi efendiniz küresel elit bile kurtaramaz..
Kendi ağlarınızı kendiniz ördünüz..

*****

Ama geride Cumhuriyetin asıl sahibi cefalı ve kahraman, kadim “Türk halkı” kaldı..
Türk’ü ile, Kürt’ü ile, Laz’ı ile, Çerkez’i ile… hani sayıp duruyordunuz ya ikide bir..
İşte onların hepsinin ortak tarihsel – kültürel – hukuksal – gönüllü ve de sevdalı  kimliği olan Türk halkı..

Binlerce yıldır bir arada kardeşçe yaşamı inşa etmiş, hiçbir sorunu olmayan halk..

Etnik ve inanç temelinde çifte hançerle kanlı boğazlaşmaya sürüklemek istediğiniz halk!

aydinlik19kasim-1

Çarığını – çizmesini giymesi yakındır..
Çünkü İzmir’in işgal edildiğini görmüş gibidir.

En sefil medya kuşatmanız da dahil olma küzere,
halkımızın iradesini daha ne denli körleştirebileceğinizi sanıyorsunuz??

Bu mümkün değildir..

Artık kral çıplaktır..

Andersen’in masalının büyüsü bozulmuş, kitlesel afsunlanma bitmiştir..

Türk halkı, AKP’ye oy veren milyonlarcası da dahil, güvenip oy verdikleri insanların maskelerinin düştüğünü görmektedirler..

Ayağa kalkmışlardır..

Süpüreceklerdir..

2002 – 2013 arası 11 yıllık “Türkiye’de AKP Fetret Dönemi” kapanacaktır,

Tek çaresi var “Tersine İmparator”un – ülkesini / halkını taşeronca bölenin!

Artık orada durmak ve 1 adım daha atmamak ve hızla siyasal arenadan çekilmek..

30 Mart 2014 yerel seçimi sendromu öylesine körleştirmiş ki..

“RTE’nin AKP’si – AKP’nin RTE’sidört dörtlük bir siyasal harakiri uyguluyor..
Meydanlarda “Allah belanı versin” çığlıklarını bile duymayacak denli sağır..
Ama mazlum milyonların ahı tutuyor görünen..

İlahi adalet (tarihsel diyalektik!) böyledir işte..

Çooook mazlum ahı aldınız, çoook kan döktünüz; elleriniz kanlıdır sizin..

Kendi ipinizi kendinize çektiriyor tarihsel diyalektik;
dilerseniz siz ona “ilahi adalet” de diyebilirsiniz!..

Tarihin çöplüğüne savrulacak ve çooook uzun zamanlar lanetle anılacaksınız.
Ağababanız, hep yaptığı gibi, sümüklü mendil gibi savuracak sizi de..
Ama üstünüze bir kürek toprağı bile çok görecek; bundan emin olabilirsiniz..

Sevgi ve saygı ile.
20 Kasım 2013, Ankara
Güncelleme : 09.12.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dr. Ceyhun Balcı : 2 AYAKLI OLMAK..

Dostlar,

4. Ulusal Tıp Günleri Kongresi 6-8 Aralık 2013 günlerinde Ankara’da yapıldı.

Meslektaşımız İzmir’den katılan ve bu sitede değerli yazılarına epey yer veridiğimiz sevgili Dr. Ceyhun Balcı (Ortopedi – Travmatolojş Uzmanı), Kongredeki sunumunu power point olarak paylaşıyor..

Ceyhun_Balci_portresi

Biz de size sunmak isteriz kendisine teşekkür ederken..

İzlemek için lütfen tıklayınız..

2_AYAKLI_OLMAK_4._Ulusal_Tip_Gunleri_7.12.13

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================

4. UTG 6-8 Aralık’ta Ankara’da yapıldı. Dr Mehmed Fuad UMAY‘ın anısı canlandırılmış oldu. Yeğeni Diş Hekimi Orhan ÖZKAN’ın varlığı hiç kuşkusuz önemli bir renk kattı etkinliğe.

Kapanışta 5. UTG’nin tarihi sonradan kesinleştirilmek üzere Kastamonu’da yapılması kararlaştırıldı.
Ekte sunumum var. Anlatım olmaksızın bir şeyler eksik kalacaktır.
Ancak, bir bakış açısı ve fikir vermesi bakımından izlenebilir.
Ulusal Tıp Günleri parasal destekçisi olmayan bir düzenleme.
Başka örneği var mıdır bilemiyorum. Ancak, varsa da çok sayıda değildir.
Konuşmacılar ve izleyiciler ulaşım ve konaklama giderlerini kendileri karşılamaktadır.
Dr. Ceyhun BALCI
İKİ AYAKLI OLMAK.ppt

ER MEKTUBU, EMPATİ = BİRBİRİNİ YAŞAMA ve FETHİYESPOR’a Şükran!

Dostlar,

Meslektaşımız, Radyoloji Uzmanı Dr. Taner Özek‘ten gelen bir çizimi (karikatürü) paylaşalım..

Kompozisyonun adı : ER MEKTUBU

Sanatın gücünü ve Dr. Özek’in yeteneğini ve emeğini selamlayarak..
10. Havuz

Biz de Türkiye’den bir başka insan duyarlığını bir fotoğrafla yansıtmak istiyoruz..

danatasiyankadin2 annenin dayanışması desek nasıl olur??

Öbür yanda ise, TSK’nın 1 numaralı komutanı, “basit” bir emirle
kimi komutanlara Orduevi vb. yasağı getirebiliyor.

Gerçekten gücün – erkin varsa,

  • TSK’ya karşı oynanan alçak asimetrik oyunu boz..
  • Yıllardır tutsak alınan namuslu – yurtsever silah arkadaşlarına sahip çık..

Büyük olasılıkla yargıdan dönecek, hukuk devleti isek,
dönmesi gereken 2 satırlık bir yazılı idari işleme imza koymak değildir babayiğite yakışan!

İnsan olmanın en temel koşullarından biri EMPATİ = DUYGUDAŞLIK – DİĞERGAM / DİĞERKAM OLMAK – ÖZDEŞİM… ya da en etkili anlatımla,
büyük ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca‘nın usta nitelemesiyle “BİRBİRİNİ YAŞAMAK” tır..

Yeni doğum yapan ineğin bebek yavrusunu sepete koyup sırtında taşıyan
“İNSAN” Anadolu kadınının, bebek dananın annesiyle kurduğu
özdeşimi = birbirini yaşamayı algılayabiliyor musunuz??

Yüreğinizde fırtınalar esmiyor mu??

Size en yetenekli psikiyatristten bile yarar yok o halde..<

Titreyip kendinize gelmeyi “denemenizi” önerebileceğiz yalnızca..
Sonuç hakkında hiçbir öngörümüz yok..
Ama insandan umut kesilmez..
Yine de deneyin..
Bakarsınız, ağır çevresel koşullarla baskılanan kalıtımınızdaki kimi insansı ögeler
yeniden çiçeğe durur, kim bilir??

Haydi deneyin..

  • EMPATİ = DUYGUDAŞLIK öğrenilebilir bir erdemdir..

Bir de Fethiyespor’a şükran ve tam bir destek ve dayanışma ile :

Fethiyespor_BASOGRETMEN_ATATURK

Fethiyespor_YUCE_ATATURK

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Paşalara orduevi yasağı


Dostlar
,

“Paşalara orduevi yasağı”

doğallıkla önemli bir gündem maddesi. Tartışılacak ve bu idari tasarrufta bulunan makam da idari işleminin hukuka uygun gerekçelerini açıklayacak.. Hukuk devletinde kural olarak İdare’nin her türlü işlem ve eylemi yargı denetimindedir. (Her ne denli
82 Anayasasında İdarenin yargısal denetimi önemli ölçüde sınırlandırılarak
“kuşa” döndürülmüş olsa da!)

Anayasa madde 125 : “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır….”

Bize göre, Genelkurmay’ın bu işlemine muhatap komutanlar yazılı başvuru ile hem işin aslını hem de hukuksal gerekçelerini sormalı ve dilekçelerini teslim tarihinden başlayarak 60 gün içinde yazılı yanıt verilmezse yönetsel yargıda söz konusu idari işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali için dava açmalıdırlar. Kanımızca giderim (tazminat) davası açma hakları da saklıdır.

Bir toplum bu deni çok yönlü ve ağır baskı altına alınmamalıdır.
Bu hata işlenirse neler olabileceğinin örnekleri tarihte çoktur.
En hafif deyimiyle meşru direniş hakkı başlar..

1789 Fransız Devrimi‘ni Krala karşı ayaklanarak başaran Fransız halkının eyleminin meşru olmadığını kim ya da kimler söyleyebilir??

İşbirlikçi ve hain Osmanlı Saltanatı‘na karşı isyan ederek bağımsızlığını ve ülkesini – halkını kanlı ve zalim emperyalistleden kurtaran Anadolu halkının eylemi
yerden göğe haklı ve meşru değil midir?

  • Devrimin yasası tüm yasaların üstündedir!

Böyle giderse, bu kadim halk, makus giden talihini yeniden bir Devrim ile
yoluna koymasını bilecek ölçüde deneyimli, birikimli, öngörülü ve de yüreklidir..

Aşağıya konuya ilişkin 2 yazıyı alıyoruz.. (Görüşleri yazarlarını bağlar..)

Muhataplarının, hırsla kalkıp öfkelenmek ve yeni zincirleme hatalar yapmak yerine,
sonuçta ziyan ile oturmak yerine; sağduyu ile yanlışlarından dönmeleri,
bir kez daha dileğimizdir. Yine bu gün yazdığımız aşağıdaki yazımıza da bakılması…

Türk Genelkurmayı‘nın kendisine yakışan feraseti göstermesini hala umarız.

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

Komutanın şerefsizi böyle bir emir verir.

Şerefli olanı da hiç takmaz, yoluna devam eder.
Bunlar hep tarihe geçen aşağılık hareketlerdir.
Nefretle ayıplıyorum.

Koca koca komutanları restoranla, kantinle, barla terbiye edeceksin haa.
Bu büyük cürettir, ağır bir terbiyesizlik ve ahlaksızlıktır.

Bir gün devran döndüğünde kimse neden, nasıl, niçin demesin.
Herkes ettiğini bulur.

Allah’a inanmıyorum.
Ama biliyor  ve umuyorum ki, bu türden seviyesiz işler mutlaka karşılık bulur.
Bu evrende her şey bir karşılık bulur.
Denge prensibi, etki-tepki ilkesi ne derseniz deyin.

Oraj POYRAZ
via yahoogroups.com
8.12.13


Paşalara orduevi yasağı

portresi

Saygı ÖZTÜRK
SÖZCÜ, Aralık 7, 2013 |

  • Orgeneral Necdet Özel’in talimatıyla 28 komutan hakkında şok karar!

TSK’nın kritik davalarda sessiz kalmasını, yazılı ve sözlü olarak eleştiren
emekli komutanlar hakkında orduevlerine giriş yasağı getirildi.
Paşalardan tepki yağdı

Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri casusluk gibi davalarda tutuklu bulunan komutanların haksızlığa uğradığını, kendilerine, ailelerine sahip çıkılmadığını öne süren, bunu yazılı ve sözlü olarak da gündeme getiren emekli komutanlar hakkında orduevi ve sosyal tesislere giriş yasağı getirildi.

Talimatı doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’nın verdiği öne sürüldü.
Haklarında “giriş yasağı” verilenler arasında, Deniz Kuvvetleri Komutanı olması beklenirken, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan istifa eden ve komutanlara yapılanları protesto amacıyla geçen aylardır saç ve sakalını kesmeyen emekli Oramiral Nusret Güner de bulunuyor.

Listede kimler var?

Komutanlar, kendilerine böyle bir yasağın getirildiğini yeni öğrenmeye başladı.
Emekli Tümgeneral Osman Özbek, sosyal tesise Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelen emir üzerine alınmadığını belirtti ve listede 28 kişinin bulunduğunu öğrendiğini söyledi.
Haklarında orduevi, sosyal tesisler ve spor okullarına alınmaması talimatı verilenler arasında emekli Korgeneral Yaşar Müjdeci, emekli Tuğamiral Türker Ertürk,
emekli Tümgeneral Naci Beştepe de bulunuyor.

Eylemlere katılmışlardı

Komutanların ortak özellikleri Genelkurmay Başkanlığı’nın kimi uygulamalarına karşı açıklamalar yapması.. bu dikkat çekti.
Yasak getirilen emekli komutanların, tutuklu ve hükümlü komutanların eşlerinin oluşturduğu vardiya Bizde Platformu” nun her cumartesi günü düzenlediği
Sessiz çığlık eylemlerine katıldığı, buralarda konuşmalar yaptığı belirtildi.

Şimdilik 6 ay uygulanacak

Komutanlar için yasağın şimdilik “uyarı” amacıyla 6 ay uygulanacağını, bu dönemde komutanların konuşmalarında ve yazılarında bir değişiklik olmaması halinde
yasağın uzatılacağı, “iyi hal” gösterenlerde ise yasağın kaldırılacağı bildirildi.
Listede adı bulunan emekli komutanların, yasak kararını öğrenmelerinden sonra Genelkurmay Başkanlığı’na dilekçe vermeye başladıklardı bildirildi.

Emekli Tümgeneral Osman Özbek, dilekçesinde, durumun

  • TSK’nın teamüllerine uymayan nezaket ve hukuk dışı olduğunu belirtti,

niçin alınmadığının yazılı olarak kendisine bildirilmesini istedi.

Mustafa Kemal’in Askerlerine 6 Ay Orduevi Yasağı!?

Displaying 558976_184484055088881_1634977931_n.jpg

Mustafa Kemal’in Askerlerine 6 Ay Orduevi Yasağı!?

Dostlar..

  • ERGENEKON, BALYOZ VE CASUSLUK GİBİ OPERASYONLARLA
    ZİNDANLARA ATILAN SİLAH ARKADAŞLARINA SAHİP ÇIKAN VE
    “VAR­Dİ­YA BİZ­DE PLAT­FOR­MU­”NUN HER CU­MAR­TE­Sİ GÜ­NÜ
    DÜ­ZEN­LE­Dİ­Ğİ
    “SES­SİZ ÇIĞ­LI­K” EY­LEM­LE­Rİ­NE KA­TIL­ARAK
    DEMOKRATİK TEPKİLERİNİ GÖSTEREN, 
     ÜLKEMİZİN BÖLÜNÜP PARÇALANMASINA SEYİRCİ KALMAYAN EMEKLİ KOMUTAN VE
    SİLAH ARKADAŞLARIMA BU MUAMELEYİ REVA GÖRENLERİ,
    TSK. EMEKLİSİ T.C. VATANDAŞI,
    “MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ASKERİ” SIFATIMLA, ŞİDDETLE KINIYOR VE PROTESTO EDİYORUM…

diyor Sayın Kemal ADAL..

Katılmamak olası mı??

**********

Değerli E. Amiral Sn. Türker ERTÜRK ise,
yine bütünüyle katıldığımız aşağıdaki dizeleri yazmış :

portesi_resmi

SEVGİLİ YURTSEVERLER,

BİZE KARŞI 6 AY SÜRE İLE GETİRİLEN ORDUEVLERİNE GİRMEME YASAĞI, ÜLKEMİZİN DÜŞMAN TARAFINDAN İŞGAL EDİLMİŞ
OLMASININ AÇIK BİR KANITIDIR.

BU DÜŞMANLIKLAR VE İŞBİRLİKÇİLİĞİ HALEN İŞGALE KARŞI
SÜRDÜRDÜĞÜMÜZ SİYASAL MÜCADELEYİ SEKTEYE UĞRATMAYACAĞI GİBİ, AZMİMİZİ MİSLİ İLE ARTTIRACAKTIR.

ERGENEKON, BALYOZ VE CASUSLUK GİBİ OPERASYONLARLA
ZİNDANLARA ATILAN
SİLAH ARKADAŞLARINA SAHİP ÇIKMAYAN
ve ÜLKEMİZİN BÖLÜNÜP PARÇALANMASINA SEYİRCİ KALAN

NECDET EFENDݑnin

BU YAKLAŞIMI BİZİ ŞAŞIRTMAMIŞTIR.

BU MÜCADELEDE İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ KUVVET,
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK‘ün DEDİĞİ GİBİ,
DAMARLARIMIZDA BULUNAN ASİL KANDA MEVCUTTUR.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

**********

Biz konuyu dün (7.12.13) SESİZ ÇIĞLIK eyleminde, E. Tümg. Naci BEŞTEPE’nin saygıdeğer eşleri Derya BEŞTEPE’nin katılımcılara duyurması ile öğrendik..

Acı acı tebessüm ettik.. Katılanlar yer yer yuhladılar, yer yer “yazıklar olsun” dediler.
Protesto alkışları oldu..

Umarız ve dileriz bu uygulama bir biçimde yanlış anlaşılmıştır..
Çünkü tümüyle anlamsız ve yersizdir..
Etkili olması hiç mi hiç beklenmez..
Bu uğurda savaşım (mücadele) verenler çok daha öte bedelleri göze almışlardır.
Yitirecekleri çok şey yoktur.. “Can” ları haksız – adaletsiz biçimde yıllardır tutsaktır..

Bu yasaklama Türk Genelkurmayına asla yakışmıyor..
Necdet Özel Paşa, kendi saygınlığına ve TSK’nın artakalan kurumsal saygınlığına
böylesine ağır zarar verici bir işlemin sorumlu imzası olamaz, olmamalıdır!

İnanamıyor, inanmak istemiyoruz..

Özel Paşa, böyle bir yanlış yapıldı ise, en yüksek rütbemizle

  • “T.C. YURTTAŞI” olarak sizden rica ediyoruz..

Bu ürkünç (vahim) hatayı derhal düzeltiniz efendim..
Ülkemizi ele güne rezil etmeyiniz efendim..
Bu kadarı da olmaz efendim..

2_buklum_selam_veriyor

 

 

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

SABAHATTIN ÖNKİBAR: TAYYİP BÖYLE TESLİM OLDU!


Tayyİp böyle teslİm oldu!


SABAHATTIN ÖNKİBAR

Ve bunu da gördük.

Tayyip Erdoğan tam iki buçuk yıldır “Bir haftaya kalmaz gider, iki haftayı çıkaramaz”diyerek aşağıladığı Beşar Esad’la barışmak için şimdi aracı bulmak için çırpınıyor.

Dün Aydınlık’ta yayınlanan haberdeki tüccar aracının yanısıra, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu Suriye’nin İstanbul konsolosluğu aracılığı ile nabız yokluyor ve ilaveten İran’ın olası aracılığı için şartsız bir zemin arıyor.

100 bin Suriyeli Müslümanın şehadeti, onlarca Türkün canı ve Türkiye’ye toplamda 10 milyar dolar maliyetli ahmak Suriye politikasındaki
bu çark edişin nedeni, malum El Kaide’nin Ankara’nın desteği ile sınırda nerede ise ayrı bir devlet kurma noktasına gelip zulümler yapması sonucu ÖSO’nun bile Esad güçlerine katılma kararı vermesi ve
Avrupa ile ABD’nin Esad ile yola devam demesidir.

  • Tablo net, Beşar Esad, Tayyip Erdoğan ile efendilerini yere sermiştir.

Başka ülkelerde örneğin İngiltere’de dünya savaşını kazanan Churchill gibiler seçim kaybederken bizde Suriye’de büyük bir yıkıma uğrayan Tayyip Erdoğan şayet önümüzdeki seçimi de kazanırsa,
Mehmet Faraç’ın dün yazdığı gibi bu durum Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’nin eseri olacak.

***

Kemer Country’ye karşı muhalif yazarlar diyeti

Kemer Country, malum Beyaz Türklerin İstanbul’daki yeni adresidir ve
2 bin dönüm alana kurulan bu kompleksin çoğunluk hisseleri,
epeydir Erdoğan Demirören’in elinde.

90′lı yılların başında Turizm İşletme ruhsatı ile faaliyete geçirilen
bu kompleks, turizm alanı olmasına rağmen özel imara açılması girişimi sebebiyle Bakanlık harekete geçti ve Kemer Country için inceleme başlattı.

İşte Erdoğan Demirören’in Milliyet ve Vatan’daki muhalif yazar kıyımı bu kompleksin akıbeti ile örtüştürülüyor.

Can Ataklı’dan Mustafa Mutlu’ya, Ruhat Mengi’den Metin Münir’e,
Semih İdiz’den Can Dündar’a kadar pek çok gazetecinin işine
son verilmesini Demirören’in Kemer Country ve benzeri işlerinde
iktidara mahkumiyetinden kaynaklandığını söyleyenler var ki,
bu tablo rezil holding medya sistemimizin sonucudur.

***

Rize Belediyesi’ndeki itirafçı

Hemşehrim olan bir AKP’liden dinledim.

Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı‘nın Fahrettin isimli bir özel kalem müdürü varmış ve başkanın her şeyini bilirmiş.

Derken Halil Bakırcı, her şeyini bilen bu Fahrettin’in bazı konularda sahasına girdiğini tespit ederek bir güzel pataklamış.

Fahrettin bu dayak sonrasında soluğu Ankara’da almış ve bölge milletvekilleri olan Hayati Yazıcı, Hasan Karal ile Nusret Bayraktar’a
Rize Belediyesi’nde olanları bir bir anlatmış.

Bakan Yazıcı ve milletvekilleri de dinlediklerini Başbakan’a aktarmışlar
ve Bakırcı’nın bileti kesilmiş yani yeniden aday gösterilmemiş.

Bunun üzerine Halil Bakırcı, daha önce İstanbul Beyoğlu Belediye Başkanlığında yardımcısı olduğu Nusret Bayraktar’ı arayarak
şunları söylemiş:

“Ola Nusret ben da Beyoğlu’nda çevirduğun filimleri anlatmazsam namerdim.”

Nusret Bayraktar bu telefon üstüne yığılıp kalmış ve tansiyonu 23′e çıkıp beyin kanaması şüphesi ile hastaneye kaldırılmış.

***

Time’a gazetecilik dersi verene bakın!

Vay efendim Sisi ile Tayyip Erdoğan nasıl mukayese edilirmiş!

Vay efendim ikisi nasıl aynı ankete konu olurmuş!

Vay efendim Sisi diktatör Tayyip ise demokrasi kahramanı imiş!

Vay efendim Time’ın yaptığı bu iş gazetecilik olamazmış!

Kim mi söylüyor bunu?

28 Şubat sürecinde medyada inzibat çavuşluğu yapan Fatih Çekirge, Hürriyet’te yazdı.

Hayır bunları 28 Şubat’ın karşısına dikilen birisi yazsa bir şey demeyeceğim de Fatih Çekirge yazarsa bunun adı yalnızca ayıp değil aynı zamanda açık bir yalakalıktır.

Belli ki Çekirge, Yiğit Bulut misali AKP ve Erdoğan’ın yandaşlığına zıplamak için fırsat kolluyor ve Sisi ile Tayyip mukayesesini bahane ederek Time gibi uluslararası bir medya devine gazetecilik dersi veriyor.

Laf aramızda, bu işi Tayyip’e inandığı için değil, tıpkı Mümtazer misali Tayyip beni içeri attırır korkusu ile yapıyor.

***

Futbolda çöpe giden trilyonlar!

Önce Trabzon, peşi sıra Fener ve Beşiktaş elendi ki,
Galatasaray bile son anda penaltılarla kendini kurtarabildi.

Peki bunun okuması mı?

Türkiye’deki yanlış futbol politikasıdır.

Trabzon’daki Henrigue, bütün Balıkesir takımından daha pahalı.

Fener’deki değil bir Emenike bir Kadlec bile bütün bir Fethiyespor ediyor.

Aynı şekilde Almeida eşittir Buca’nın tamamı demek ancak oynanan futbol ve alınan sonuçlar ortada.

Bu tablonun gösterdiği şudur:

Türkiye’de malzeme var lakin onu açığa çıkartacak zemin yok!

Bakın üç-beş kuruşa oynayan Türk çocukları, lejyonerleri zemin bulduğunda nasıl yere seriyor.

Yerli oyuncuya dönüş yalnızca kaynak israfını önlemeyecek,
aynı zamanda futbolda geleceğimizi kurtaracak.

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın Küçük Genel Kurul Konuşması..


Dostlar
,

ADD Küçük Kurultayı sürüyor..

Biz katılmadık..
(Tüzük gereği, Bilim Danışma Kurulu Üyesi olarak katılma hakkımız var..)

Umarız, kış ortasında, Örgüt emekçilerinin özverilerine değer, beklenen yararı sağlar.

Sn. Genel Başkan’ın Küçük Kurultay’ı açış konuşmasını paylaşmak istiyoruz.
(http://www.add.org.tr/index.php/dernegimiz/yonetim/genel-baskanimiz/1091-add-genel-baskan-say-n-tansel-coelasan-n-kuecuek-genel-kurulunda-yapt-g-konusman-n-metnidir)

Yararlı ve bilgilendirici bir konuşma..
Ancak tek boyutlu.. Yalnızca dersaneler  – eğitim sorununa odaklanmış..
Oysa Türkiyemizin sorunları geniş bir yelpazeye dağılıyor..

Dava arkadaşlarımıza gönülden kolaylıklar diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
ADD Bilim Danışma Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net

==============================================

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın
Küçük Genel Kurulda Yaptığı Konuşma Metni

07 Aralık 2013, Batıkent – ANKARA

portresi
Değerli konuklar; önceki Genel Başkanlarımız,
Değerli Bilim Danışma Kurulu Üyeleri,
Değerli Şube Başkanları ve katılımcılar

Hepinize hoşgeldiniz diyorum.

Her yıl Kasım ya da Aralık ayı içinde tüzük gereği Şube Başkanlarımızın ve siz değerli katılımcıların katkısı ile Küçük Kurultay düzenliyoruz. Bu toplantılarda bir yandan;
ülke sorunları üzerinde tartışıp, Atatürkçü Düşünce Derneğinin yeni yılda yol haritasını çiziyoruz, diğer yandan da, örgüt içi sorunlarımızı tartışıp çözüm üretiyoruz.

Amaç: Cumhuriyet’in temel niteliklerinin korunarak ileriye taşınmasında,
Atatürkçü Düşünce Derneği’nin görevini gereği gibi yapmasını sağlamak.

Hatırlarsınız, 2012 Haziran Genel Kurulunda sizlere söz verdik:
ADD, olarak Cumhuriyet yıkıcılarına karşı Kuvvay-ı Milliye’nin öncü gücü olarak, halkın genetiğinde var olduğuna inandığımız “Cumhuriyet bilinci” ile Cumhuriyete sahip çıkma refleksini harekete geçirip, O’nun korku duvarını yıkmasını,
bu gidişe DUR demesini, EL koymasını sağlayacaktık.

Sözümüzde durduk. Sizleri çok yorduk. Eylem yorgunu oldunuz ama başardık.

2013 Taksim direnişinin arkasında; bizim 19 Mayıs 2012’de Samsun’da başlattığımız,
bugüne kadar 10’u bulan, öncüsü olduğumuz kitlesel eylemler var.

Geçen yıl 29 Ekim’de Ulus’ta ilk gazı sizin Genel Başkanınız, ben yedim.
Sonra alışkanlık oldu.

Bugün; halk artık korku duvarını aşmış, Cumhuriyet yıkıcılarına DUR demiş,
sürece el koymuştur.

İstedikleri kadar biber gazı – toma – basınçlı su sipariş etsinler. Geriye dönüş yok.

AMA görevimiz bitmedi: İktidarıyla – muhalefetiyle siyasetin, halkın sesini iyi duyması,
doğru algılaması ve halkın iradesine aykırı politikalara yönelmemesi noktasında onları izleyeceğiz, gündemi takip edeceğiz ve Atatürkçü Düşünce İlkeleri doğrultusunda siyasete söylemlerimizle, gerekirse eylemlerimizle yine yol göstermeye devam edeceğiz.

Bu yıl 7-8 Aralık (bugün ve yarın) yapacağımız 2 ayrı gündemli toplantıda yine ülke ve örgüt sorunları üzerinde yoğunlaşacağız.

Bugünün gündemi: Türkiye’nin gündemi ve ADD.

Benim, izninizle çerçevesini çizmeye çalışacağım güncel konularda,
Bilim Danışma Kurulu üyelerimiz kendi görüşlerini sizlerle paylaşacak.

Cevaplanmasını istediğimiz soruların cevaplarını da birlikte,
tartışarak bulmaya çalışacağız.

Ortaya çıkacak sonuçların 2014 yılı seçim sürecinde örgütümüzün eylem ve söylemlerine ışık tutacağını umuyorum.

(1) Ben dershaneler üzerinden cemaatle – iktidar arasında yaşanan ve bugün
üstü örtülmeye çalışılan kavgayı, Cumhuriyetin tasfiye süreci ile ilgisi nedeniyle
önemli buluyorum ve tarihe not düşmek istiyorum.

Yaşanan, bir eğitim tartışması değildir.

2004 tarihli MGK toplantı tutanakları basına yansımamış, sonrasında tarafların birbirini suçlayan ifadeleri basında yer alamamış olsa idi, konu bir eğitim konusu olarak kapanabilirdi.

Ancak basında yer alan suçlamaların arkasında cemaatle – iktidar arasında
derin bir iktidar savaşı olduğu anlaşılıyor.

Bizi ilgilendiren yönü ise, taraflar birbirini suçlarken, Devlet içinde yapılanmış,
yasa dışı bir örgütlenmenin özellikle 2007 sonrasında çeşitli tertip ve operasyonlarla, Cumhuriyetin tasfiyesine yönelik olarak çalıştığı da ortaya çıkıyor.

Aslında herkesin bildiği, resmen kabul edilmeyen (F) tipi örgütün yasadışı varlığı
kendi ifadeleri ile kanıtlanıyor.

Önümüzde büyük bir suç (Cumhuriyet yıkıcılığı) ve suç ortaklığı var.

Biz bu kavganın tarafı değiliz.

Ama (bana ne) diyemeyiz.

Türkiye’nin siyasi gündemini gerici odaklar arasındaki rekabetin belirlemesine
göz yumamayız.

Buradan Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırıyorum; yöneticileri ve sözcüleri tarafından varlığı itiraf edilen, Başbakan tarafından da varlığı teyit edilen bu yaşa dışı örgüt hakkında ne yapıyorsunuz?

(2) Buradan (Eğitime) geçiyorum.

Cemaatin dershaneler içinde payı %20 imiş. 700 dershane Cemaatin, olmayan hukuki varlığının elinde.

Emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden ve bu hali ile laik ve milli (ulusal) olmaktan çıkmış
eğitim sistemini yeniden laik ve milli yapmanın yolu nedir?

Sinan Meydan son kitabında:

  • “Cumhuriyet, 1945’ten bugüne kadar zaman zaman artan ya da azalan
    ama kesintisiz devam eden bir biçimde Atatürkçü yani Tam Bağımsızlıkçı
    ve laik çizgiden, tam bağımlı ve dinci bir çizgiye sürüklenmiştir.”
    diyor.

Katılıyorum. Gerçekten, 2. Dünya Savaşı sonrasında, siyasetin ABD’nin çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirdiği karşı-devrim sürecinde; 1949 yılında ABD – Türkiye arasında imzalanan Eğitim Antlaşması çerçevesinde TÜRK TARİHİ
yeniden yazılmıştır ve bu tarihten sonra, bugüne kadar da okullarımızda okutulan TARİH, genelde Türkiye’nin ulusal (milli) çıkarlarına değil, Emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmiştir.

1990 başlarında ise ABD, BOP kapsamında yeni nesiller yetiştirmek üzere AB ise üyelik sürecinde; demokrasi – insan hakları – azınlık hakları gibi gerekçelerle
bizden Tarihimizle yüzleşmemizi, tarih kitaplarını yeniden yapmamızı istemişler,
bu istekleri de yerine getirilmiştir.

Kurulan kimi üniversite (Bilgi, Sabancı), vakıf ve enstitüler eliyle çıkarılan Alternatif tarih kitapları, dergi ve proje çalışmalarıyla, “demokrasi” adına, Samuel Huntington’un (Atatürk’ün mirasından kurtulun!) temel ilkesine uygun olarak Cumhuriyet yıkıcılığına soyunulmuştur.

Yalnızca bir örnek vereyim : Halil Berktay, 84.000 AVRO karşılığında ABD’ye yaptığı “İzmir’in yakılmasının yarattığı sosyal travmalar” projesiyle İzmir’i Yunanların değil,
bizim yaktığımızı ve Rumlara etnik temizlik yaptığımızı kanıtlamaya çalışmaktadır.

Hüseyin Aygün’ün akıl hocası da anlaşılan Halil Berktay’dır.

Örnekleri çoğaltmak kolay. Kısa geçiyorum.

Son 10 yılda ise bu konuda çok önemli adımlar atılmıştır: AB tarafından yayınlanması istenen kitaplar yayınlanmış, tüm eğitim sistemi yeniden biçimlendirilmiştir.

SOROS bu sürece Açık Toplum Enstitüsü aracılığı ile katkı vermiştir.
Öğrencileri, gençleri, tarih öğretmenlerini hedef alan, amacı, Türkiye’de Avrupa Kimliğini güçlendirmek olan projeler üretilmiştir. “İnsan Hakları” vurgusuyla yapılan çalışmalarda Ulusal Kimlik, Türk Kimliği eleştirilmektedir.

Yine bu dönemde TUSİAD tarafından hazırlatılan TARİH kitaplarından Türk – Türklük –
Ulusal Kurtuluş Savaşı – Ulus Devlet kavramları çıkartılmış, Atatürk ağır şekilde eleştirilmiştir.

Bugün İlköğretim 8. Sınıf Devrim tarihi kitabında 10. Yıl Nutku yok.

Yine TUSİAD ve Tarih Vakfı tarafından AB destekli Alternatif tarih kitapları hazırlatılmıştır. Talim Terbiye Kurulu ve Tarih Vakfı birlikte ders kitapları müfredatını köklü bir şekilde yenileme çalışmalarını sürdürmekteler. Çalışmanın temel özelliği, Atatürk – ulus devlet – milli kimlik karşıtlığıdır.

Açıkça söylenebilir. Türkiye’de ABD ve AB istekleri doğrultusunda yeni bir TARİH yazma görevinin hazırlıkları TUSİAD ve TARİH VAKFINCA YÜRÜTÜLÜYOR.

TARİH VAKFININ 2005 yılında hazırlattığı (20 yy. Dünya ve Türkiye) kitabında;

– Ulus devletin modası geçmiştir.
– Ulus kimliğine kör bağnazlıkla sarılmaktan vazgeçilmelidir.
– Kurtuluş Savaşı önemli bir savaş değildir.

vurgusu yapılmakta, 333 sayfalık kitapta Kurtuluş Savaşı yalnızca 2 sayfa tutulmaktadır.
Tüm ideolojilere yer verildiği halde, Atatürkçülük (Kemalizm) kavramları
yalnızca okuma parçalarında belge olarak adı geçen 3 askeri bildiride vardır:

12 Mart – 12 Eylül – 28 Şubat
Askeri Bildirileri. (darbe ideolojisi olarak)

Devam ediyorum..

Tek parti dönemi Faşizmle özdeşleştirilmiştir.
1923 devrimi küçültülürken / 1946 sonrası yüceltilmektedir.
Kitapta Köy Enstitüleri yoktur.
İrtica tehlikesi yer almamaktadır.

Sonuç                    :

Bugün MEB ders kitapları ve çeşitli fonlarla beslenen vakıf ve kurumlarca hazırlattırılan alternatif Tarih kitapları ile Cumhuriyet tarihi altüst edilmiş, vatanseverler hain, hainler kahraman yapılmıştır.

Resmi tarihle yüzleşme adı altında, kamuoyu, ABD-AB istekleri doğrultusunda yazılacak
YENİ BİR TARİHE alıştırılmaktadır :

– Atatürksüz,
– TÜRK kimliğini dışlayan,
– ulus devleti yıkan,
– bölmeyi kolaylaştıran,
şeriat devletine giden yolu açan bir TARİH anlayışı.

Sonuç : Laik ve milli olmaktan çıkmış, Cumhuriyet yıkıcılığına hizmet eden bir
eğitim sistemini yeniden milli ve laik yapmanın yolu ne olabilir?

Kanımca: Milli ve laik eğitim, ancak

emperyalizmin boyunduruğundan çıkmakla,
BATI ile hesaplaşmakla mümkün.

Teşekkür ediyorum. 07.12.13

Tansel ÇÖLAŞAN
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı

Hrant’ın katili Emniyet’teki çete!

Dostlar,

Sayın Ali Serdar Bolat epey emekle yine çok doyurucu ve tarihsel değeri olan
bir dosya hazırlamış.. Ellerine sağlık.. Paylaşalım..

Anımsanacağı üzere, Sayın Bolat’ın bu yazısında temel aldığı 04.12.13 günlü
AYDINLIK Gazetesi‘nin kapağını biz de aynı gün sitemizde irdelemiştik.
Ana haberlere gönderme yapmış ve kaygılarımızı dile getirerek,
Türk Ulusunu bir an önce seçimlerde gereğini yapmaya ve AKP iktidarından
kurtulmaya çağırmıştık :

https://ahmetsaltik.net/2013/12/05/aydinlik-gazetesi-4-aralik-2013-gunlu-sayisi/, 5,12.13

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Hrant’ın katili Emniyet’teki çete!
++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat
5 Aralık 2013
Fethullahçıların kimi gazetelere gönderdiği AKP yöneticilerinden birisi ile ilgili kaset (seks kasedi?) ve Taraf gaz tenekesi yazarı Baransu eliyle yayımlanan
2004 MGK belgesi ve bu belgenin uygulanması ile ilgili belgeler yüzünden telaşa düşen Tayyip Erdoğan, dershaneler konusunda geri adım atmıştı.
Ancak kavga bitmedi. Başta Sabahattin Önkibar olmak üzere birçok yazar ve Aydınlık gazetesi, bu savaşın süreceğini ve tarafların birbirlerinin pisliklerini açıklamaya devam edeceklerini yazdı. Lağım patlamıştı bir kere.
Saldırı sırası Tayyip Bey’e gelmişti. Fethullahçı Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek tarafından muhbir olarak kullanılmış olan “Büyük Ağabey” Erhan Tuncel,
Hrant Dink suikastı davasında yaptığı savunmada Fethullahçı çete elemanlarını suçladı. En başta da, kendisini polis muhbiri olarak kullanan Ramazan Akyürek’i.
Tuncel’in, AKP cenahından bir güvence almadan gerçekleri açıklamaya
cesaret edebilmiş olması çok zor görünüyor. Tayyip Bey, kaset ve MGK belgesi darbelerine bu şekilde daha güçlü bir darbe ile karşılık vermiş oluyor.
Aydınlık, 4 Aralık 2013
Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeniden görülmeye başlayan davanın
ikinci duruşmasında Erhan Tuncel özetle şunları anlattı:
Dink cinayetinin arkasında dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve İstihbarat Daire Başkanlığı C Masası Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer çetesi var.
Asrın operasyonu diye sunulan Ergenekon, Balyoz, Şike, Cübbeli Ahmet, odaTV operasyonlarının altında yine bu iki kişininimzası vardır.
Ben sanık değil, tanığım. Yaptığım ihbarlar sayesinde Dink cinayeti engellenebilirdi. Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer, verdiğim bilgiye karşın cinayeti önlemedi.
Jandarmanın bu işi (cinayeti) yapacak kapasitesi yoktur. Benim de cinayetle alakam yok. Beni dublör olarak kullanıyorlar. Dink cinayetini Ergenekon üstü bir şebeke işledi. Benimle ulaşabileceğiniz nokta, polislerdir. Jandarma ile hiçbir bağlantım yoktur.
Ali Fuat Yılmazer, kayıtları silerek kendisine ulaşılmasının önüne geçmiştir. Jandarma ile ilişkili olduğum yaygarasını koparıp Emniyet ile olan ilişkiyi örtbas etmeye çalışmaktadır. Ayrıca bu şahıs, son dönem yapılan birçok şaibeli sahte belge üretilen operasyonlara (Ergenekon, Balyoz gibi tertipleri kastediyor)
karar vermiş ve uygulamıştır. Bu iki kişi Akyürek ve Yılmazer) Cemaati aşan
bir konumdadırlar. AKP’li oldukları söylentisi yalandır.
Cinayetin aydınlanması için Sayın Başbakan’ın olağanüstü çabası olmuştur. Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun (BTK) bu iki kişiyi yargılamasını sağlamıştır.
Ancak bu iki kişi müfettiş görevlendirerek BTK raporunu işlevsiz kılmıştır.
Devlet otoritesini sarsacak tüm operasyonlarda bu iki kişinin imzası vardır.
Akyürek, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Oslo görüşmelerini sızdırmıştır.
MİT ile Hükümetin arasını açmaya çalışmıştır. İstihbaratta tek söz sahibi olmaya çalışıp Dink cinayetindeki rolünü örtbas etmek amacıyla görevde kalmayı başarmıştır. Kendisini ve çetesini yargılatmamıştır.
Dink cinayeti organizasyonu ne Ergenekon, ne Hükümet, ne Cemaat, ne de MİT içinnddeki bir yapıdır. Yalnızca Akyürek ve çetesinin imkan ve kabiliyetleri
buna müsaittir. Akyürek, ihtiyaç olmadığı halde guruba eleman yerleştirip (beni) daha sonradan altında çalışan çetesiyle birlikte davanın bir numaralı sanığı haline getirip kendisini ve çetesini gizlemiştir.”
***********
Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Ramazan Akyürek’in siciline kendi eli ile
şöyle yazmıştı:

“Emniyetteki hizipleşme içinde – irticai akımlara (Fethulah) yakın.
Dikkat edilmelidir.”

Dikkat edilmeyinde de, Trabzon Emniyet Müdürü iken planladığı Dink cinayetini İstihbarat Daire Başkanı olunca uygulama fırsatını buldu.
Bu belge de Doğu Perinçek tarafından açıklandı ve Aydınlık dergisinde yayımlandı.
***********
Erhan Tuncel’in ifadesi, daha doğrusu itirafları, gerçek katilleri ortaya çıkarmış, Doğu Perinçek’in cinayet günü (19 Ocak 2007) ve daha sonra (31 Ocak 2007) günü yaptığı basın toplantılarındaki açıklamalar bir kez daha doğrulanmış,
“Katil Ergenekon” diye yaygara koparan, ABD elçisinin arkasında
“Hepimiz Ermeniyiz” diye yürüyen Dink’in şirret “arkadaş”ları bir kez daha
rezil olmuşlardır.
Aydınlık dergisi, 4 Şubat 2007 günlü sayısında, Perinçek’in açıkladığı
cinayet örgütü şemasını yayımladı. 
Üstteki fotoğraf: Doğu Perinçek, 2. basın toplantısında şemayı açıklıyor. 31 Ocak 2007 
Alttaki resim: İşte o şema…
Ve işte şemanın yayımlandığı Aydınlık dergisinin kapağı. 4 Şubat 2007
Doğu Perinçek ve diğer İP yöneticileri de Ergenekon (13. Ağır Ceza) Mahkemesindeki savunmalarında Dink cinayeti çetesini ayrıntılı olarak açıkladılar. Bu açıklamalar Erhan Tuncel’in itirafları ile doğrulanmış oldu.
Ancak Erhan Tuncel, yaptığı bu itiraflar yüzünden Fethullahçıların
Tayyip Erdoğan‘ı suçlamasının önüne geçebilmek amacıyla şöyle söyledi:

“Dink cinayeti organizasyonu ne Ergenekon, ne Hükümet, ne Cemaat, ne de
MİT içindeki bir yapıdır. Yalnızca Akyürek ve çetesinin imkan ve kabiliyetleri
buna müsaittir.”

Halbuki, Akyürek ve çetesi doğrudan Fethullah’ın Işık Evleri, Büyük Birlik Partisi ve Alperen Ocakları ile bağlantılı. Bu çete hakkında yapılacak bir yargılamanın Fethullah Cemaati’ne ulaşacağı apaçıktır.
Öte yandan, AKP’yi korumak için ek sözler söyledi:

“Cinayetin aydınlanması için Sayın Başbakan’ın olağanüstü çabası olmuştur.”

Halbuki, Akyürek’i 9 Mayıs 2006’da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı, 
1 Şubat 2012’de de Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı yapan Tayyip Erdoğan değil miydi? Dink cinayetinde suç ortağıdırlar.
Nasıl Akyürek suçu kurmuş olduğu ekibe yıkıp aradan sıyrılmış ise,
AKP de suçu Fethullah’a yıkıp aradan sıyrılmayı planlamaktadır.
AKP’nin Fethullah’ı kullandıktan sonra çöp sepetine atması mümkün değildir. Öbür tüm tertiplerde olduğu gibi, Dink cinayetinde de AKP ile Cemaat
suç ortaklığı yapmışlardır. Her iki örgüt de halkımız tarafından birlikte
çöp sepetine atılacaktır.
***********
***********
arşiv:
Rakel Dink’e ve çocuklarına çağrı
++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat     
3 Şubat 2012
Hrant’ın eşi Rakel ve çocukları
Suçüstü yakalanan hırsız, kendisini yakalayanlarla birlikte bağırır:
“Hırsız kaçıyor, tutun!”

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Ocak 2012 günü, sanıkları;
“Cinayette örgüt yok, suçu kendi başlarına bireysel olarak işlediler.” gerekçesiyle, örgüt suçundan beraat ettirdi.

“Bireysel eylemlerinden dolayı” dört sanığı 2 ay ile 12 yıl arasında değişen
hapis cezalarına, Yasin Hayal’i ise “adam öldürmeye azmettirmekten”
müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Sahibin sesi “Taraf” ile bilumum F tipi (Fethullahçı) basın ve yandaşlar,
hep bir ağızdan manşetlerden bağırıyorlar:
“Cinayette örgüt gizlendi. Örgüt Ergenekon’dur.”
***********
SORUMLULAR
++++++++++++

Aslında, yakın tarihimizdeki önemli siyasal cinayetler içinde, belki de failin
kim olduğunun bu denli açık, bağıran kanıtlarla kendisini gösterdiği başka bir olgu yoktur.
Savcılık, siyasal iktidar, F tipi ve yandaş basın ve Hrant Dink’i sözüm ona savunan avukatlar elbirliği ile mahkemenin dünkü kararı almasını sağlamışlardır.
***********
1-
Savcı mütalaasında; “Elimde kanıt yok ama bu cinayeti Ergenekon’un
Trabzon hücresi işledi.”
 dedi
Elinde “kanıt” olmadan kanaat ifade eden bir kanun adamı!
Burada, gerçek faili karartma çabasının olduğunu görmemek mümkün değil.
***********
2-
AKP Hükümeti, cinayetin işlenmesine bir şekilde dahil olduğu anlaşılan Fethullahçı Emniyet görevlilerinin soruşturulmasına izin vermedi.
Tam tersine o görevlileri ödüllendirdi.

Olayın içindeki Erhan Tuncel, zamanın Trabzon Emniyet Müdürü
Fethullah sicilli Ramazan Akyürek
’in istihbarat elemanı.
Ali Fuat Yılmazer, İstanbul’da yetkili konumda.
Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu‘na göre, İstanbul İstihbarat C Şubesi Müdürü Ali Fuat Yılmazer, kendisine gelen “Yasin Hayal Hrant Dink’i ne pahasına olursa olsun öldürecek.” şeklindeki istihbaratı İstanbul Emniyeti’ne “Hrant Dink’e karşı eylem yapılacak” şeklinde sulandırarak vermiş, suikast bilgisini saklamış,
İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’a bile bildirmemiş.
Emniyet Genel Müdür Vekili Necati Altuntaş‘ın 2008 yılı başında hazırlayıp 5 önemli devlet kurumuna verdiği “Emniyet içindeki 57 Fethullahçı Polisler Listesi”nde Akyürek ve Yılmazer ön sıralarda…
Ve diğerleri…
AKP iktidarı bütün bu devlet görevlileri hakkında soruşturma açılmasına
izin vermiyor, aksine terfi ettiriyor Kısacası örgütü gizliyor.
***********
3-
F tipi ve yandaş basın son beş yıldır elbirliği ile büyük bir karartma ve yanıltma kampanyası yürütüyorlar.
Hrant Dink cinayeti, Danıştay cinayeti, Zirve Kitabevi katliamı ve Rahip Santoro cinayeti failleri, Fethullah destekli  Büyük Birlik Partisi (BBP) ile bağlantılı ve Fethullah’ın ışık evleri ile ilişkili.

Ama bu kadar açık gerçeği, bu “basın” görmedi.
Savcılık görmedi!
İktidar görmedi
ve sözüm ona Hrant Dink’i savunan avukatlar da görmedi.
 
***********
4-
Sözde Hrant Dink’i savunmakla yükümlü avukatlar beş yıl boyunca gerçek failleri bulmak için çaba göstermek bir yana, tam tersine olayı karartmak için deyim yerindeyse ellerinden geleni yaptılar.

Kendilerinin istediği telefon dinleme kayıtlarının ortaya koyduğu bağlantıların adını bile söylemekten aciz avukat olabilir mi?

Savcının, “Elimde delil yok ama bu cinayeti Ergenekon’un Trabzon hücresi işledi” sözüne, hukuksal bir değer ve cinayeti aydınlatacak bir saptama diye sarılan
mağdur avukatı olabilir mi?
Fethullah’ın Işık evlerini, BBP’yi ve “Alperenler Ocağı”nı gösteren onca kanıta karşın, “Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım isimleri araştırılsın” diyen avukatlar, gerçekte kimin avukatlarıdır?

Genelkurmaydan başlayarak akla gelebilecek hemen herkesi sorumlu ilan eden avukatlar, cinayet faillerinin Fethullah destekli Büyük Birlik Partisi’yle bağlantısını ve Fethullah’ın ışık evleriyle ilişkisini görmemişlerdir.
Ramazan Akyürek’in ve Ali Fuat Yılmazer’in Fethullah ilişkisini görmemişlerdir.


Avukatların bu yaptığı, gerçeği açığa çıkarma çabası mıdır yoksa bütün kanıtlarıyla
orta yerde duran gerçek failleri gizlemek midir?
***********
RAKEL DİNK’E ve HRANT’IN ÇOCUKLARINA AÇIK ÇAĞRI
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Hrant Dink cinayeti, faili meçhul bir cinayet değil. Fail belli. İrtibatlı olduğu kişiler belli. Koruyanlar belli.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, cinayetten bir müddet sonra yaptığı basın toplantısında sorumluları tek tek açıkladı. Ve Doğu Perinçek o zamandan beri hapiste..
Hrant’ın katledilişinden bu yana beş yıl geçti.
“Hrant’ın arkadaşları” etiketi ile beş yıldır ortalıkta dolaşanlar, timsah gözyaşları dökenler, tetikçilerin arkasındaki örgüte ulaşmak için ne yaptılar?
“Ne yaptılar” demeyelim, çok şey yaptılar. Hrant’ın katili olan F tipi Gladyo’yu gizlemek için canla başla çalıştılar.
***********
TÜRKİYE’NİN AYDINI
++++++++++++++++++

Hrant’a gelince, o Türkiye’ye ait bir aydındı. Kayseri’de katıldığı panelde yaptığı konuşma, yurtsever bir aydın olarak O’nun, büyük sorumluluk bilincini göstermektedir:


  • “Kürtler, Ermenilerin yüzyıl önce yaşadıklarından ders almalıdır.
    Emperyalistler gelir, çıkarlarını düşünür, bizi birbirimize düşürür,
    sonra da çekip giderler. Olan burada kalan bizlere olur”.
  • “Geçmişte İngiliz, Fransız, Alman ve Rusların şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol ne ise bugün başta ABD olmak üzere aynısı tekrarlanıyor. Ermeni halkı onlara güvendi. Kendilerine, ‘Osmanlı’nın zulmünden’ kurtaracakları vaat edildi. Ama öyle olmadı. Yanıldılar.
    Çünkü onlar geldiler, kendi işlerini,
    kendi hesaplarını yaptılar, çekip gittiler. Burada kardeşi kardeşe kırdırdılar. Kürtlerin yaşadığı aynı şey. ABD, Irak’ta bir Kürt devleti oluşturmak üzere geldi. Bu çok tehlikeli…” HRANT DİNK

Bu anlayışa uygun davranmayanlar “Hrant’ın arkadaşları” olamazlar..
***********
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Mehmet Bedri Gültekin
Silivri Esir Kampı’ndan yazdı
Tarafımdan eklemeler ve kısaltmalar yapılmıştır ASB
***********
arşiv:
Hrant’ın “arkadaş”ları Fethullah’a siper oldular 3 Şubat 2012
Hrant: “Bu yasayı Fransa’da çiğneyeceğim”     31 Ocak 2012
Hrant da değilsiniz, Ermeni de. Sadece Amerikancısınız    29 Ocak 2012
Sosyalizmle yetişmiş yoksul Ermeni çocuğu    22 Ocak 2012
Doğu Perinçek Dink cinayetinin faillerini 2007’de açıklamıştı    22 Ocak 2012
Hrant Dink cinayetinin izleri Fethullah’a ulaşıyor    22 Ocak 2012

Oturacak evi yoktu; üniversite kuruyor!


Oturacak evi yoktu; üniversite kuruyor!

portresi_kravatli

Sabahattin ÖNKİBAR

İddİanın sahİbİ Başbakan’ın onlarca yıllık yol arkadaşı Adalet eskİ Bakanı Şevket Kazan‘dır ve bana şöyle demİştİ:

-Tayyip Bey, belediye başkanı olmadan önce Kasımpaşa’da sıradan bir muhasebeciydi ve geçinemiyordu. Öyle ki bizzat benim teklifimle ona Parti Genel Merkez Kararı ile kirada oturduğu ev için para gönderiyorduk.

Nereden nereye!

Oturacak evi bile olmayan Tayyip Erdoğan ailesi şimdi üniversite kuruyor ki
İbn-i Haldun ismini taşıyacak olan bu üniversite için TBMM’ye yasa tasarısı bile sunulmuş.

İyi de bu değirmenin suyu nereden geliyor? Ödediği vergilerden hareketle Emniyet Gıda’dan harçlık dışında para kazanamayan Erdoğan bu birikimi maaşı ile mi yaptı? Kendi yazılı bildirimi ile bankalarda 4 trilyona yakın parası, aile bireyleri için Çamlıca’da yapılan villa kompleksi ve büyük oğlu Burak’a
6 gemi, küçük oğlu Bilal’a pırlanta mağazası ortaklığının yanı sıra şimdi bir de üniversite! Erdoğan kaynağı açıklarsa sütunumuzda açıklamaya hazırız.

Örgüt Ergenekon’da değil devlette!

Yine biz kezlerce yazdık arşivler ortada demeyeceğiz çünkü benim gibi başkaları da yazdı ki Nedim Şener bunun için kitap çıkardı.

Yazdıklarımızın özeti şuydu:

Hrant Dink, hedeflenen Ergenekon tezgahına zemin ve kamuoyu oluşturma adına öldürtülmüştü ve ardında F Tipi örgütle siyasi irade vardı.

Nitekim Erhan Tuncel bu durumu afişe etti ve Ramazan Akyürek ile Ali Fuat Yılmazer gibilerin isimlerini verdi!

Tablo net; yasa dışı örgüt aslında Ergenekon davasında değil,
polis ve yargının içinde yani devletin merkezinde!

Peki bunun anlamı Ergenekon’un tertip olduğunun bir kere kanıtlanması
değil midir?

Altını çizerek yazıyorum, yalnızca bu polis şefleri değil, bu tezgaha bulaşan yargı mensupları da zerre kuşkunuz olmasın; bir bir hesap verecek ve
o güne yaklaşılıyor.

İşte kriz işaretleri!

Fitch ve Moodys dahil bütün uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının
son raporlarına göre en kırılgan ülke Türkiye ve en önemli sorunu önümüzdeki bir yıl içinde yapacağı 205 milyar dolarlık dış ödeme (borç!) ile her geçen gün artan cari açık!

Kırılganlığı artıran husus ise dış kaynak gelmemesi bir yana sıcak paranın çıkmaya başlaması ki, Haziran’dan Kasım’a tablo eksi 3.9 milyar dolardır.

Evet bütün dünyada borsaları rekor üstüne rekor kırarken, İstanbul borsası düşüyor çünkü yabancılar kriz endişesi ile Türkiye’ye mesafeli.

Uzmanlara göre Dolar için önümüzdeki ilk üç ay için dillendirilen rakam
2.4 YTL dolayı ki; bunun anlamı, dışarıdan ucuz dolarla borç alan
Türk özel sektöründe iflasların başlamasıdır.

Özetle, sata sata yolun sonuna geldik ama bu işlerden anlayanların
ortak kanısı, kıyametin eşikte olduğudur! (6.12.13)