Aylık arşivler: Ağustos 2013

BALYOZ Davasını unutmayalım : Hukuk hiç yoktu!

Diktator_olsaydim_sallandirirdim_RTE

Dostlar,

Yargıtay 9.Ceza Dairesi “yaya yaya” Balyoz sanıklarının savunmalarını dinledi..

Bizler de sevindirik olduk, savunma kısıtlanmıyor diye..

Yüksek Mahkeme duruşmayı kapattı ve Ekim 2013 başında karar açıklayacak

Bu arada YAŞ (Yüksek Askeri Şura) toplandı ve tutuklulukları süren subaylar
(2 muvazzaf orgeneral dahil) emekli edildiler..

Çünkü bu arada haklarında aklanma (beraat) kararı çıkmadı!

Aşağıdaki yazıyı bir kez daha okuyalım (1 ay önce Cumhuriyet’te yayımlanmıştı)..

Ekim 2013 başında Yargıtay 9. Ceza Diresi’nin adil hüküm vereceğine ilişkin
en küçük bir kanıtınız, öngörünü var mı??

Bizim yok.. (Bu heyetin bileşimini de dikkate alarak..)

Ola ki siyasal konjektür çoooook belireyici bir rota değişikliğine gire ??!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================

Hukuk hiç yoktu

Silivri’de yaşananların ilk günden beri yasaya aykırı olduğuna dikkat çekilerek
BM kararlarına sevinmenin düşündürücü olduğu belirtildi

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu, 24.7.13) –

Balyoz davasının temyiz duruşmasında avukat Murat Ergün, BM kararını anımsatarak,

“Neden BM’den gelen bir karara seviniyoruz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak?

Atatürk’ün büstü olan bir mahkemeden gelen bir karara neden sevinemiyoruz da kıtalar ötesi,
bize tümden yabancı insanların verdiği kararlara seviniyoruz?

Neden bu topraklarda güller hep kırmızı açıyor?” diye konuştu.

Ergün, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde,

** Savcılığın 359 isteminden 358’inin, savunmanın ise 943 talebinin yalnızca 7’sinin
kabul edildiğine işaret etti.

Sanıklar Kadir Sağdıç, Abdullah Can Erenoğlu, Mehmet Fatih Ilgar, Mehmet Koray Eryaşa ve Turgay Yamaç’ın avukatı Murat Ergün, bu anı epey beklediklerini belirterek, Silivri’de yaşadıkları usul ve yasaya aykırılıkları anlatacağını söyledi.

** “Silivri’de ilk günden son güne kadar kendimizi aldatılmış hissettik” diyen Ergün,

Mahkemenin duruşmanın başında söylediğini ortasında inkâr eder hale geldiğini belirtti.

Olayın varsayımlarla başladığını ve

    hükümlerin varsayımlar üzerine kurulduğunu

kaydeden Ergün,

“Varsayımları, ispat edilmiş hakikatler gibi karar verilerek mahkûmiyet hükümleri kuruldu” dedi.

Gölcük Donanma Komutanlığı binasında çıkan verilere de değinen Ergün, şunları söyledi:

“Şu noktayı kaçırmayalım : TSK içinde müvekkillerimizin, sanıkların oluşturduğu bir çeteyle mücadele etmiyorlar, öyle bir şey yok, masum insanları yakıyorlar. Çünkü onlar tasfiye edilmeden amaçlarına ulaşamazlar. Bu hep böyle olmuştur. Her zaman ülkede değişiklik yapılacaksa TSK kadroları tasfiye edilmiştir. Bugün yaşadığımız da odur.”

Mehmet Koray Eryaşa’nın, deniz komodoru olduğunu belirten Ergün, tutuklanma nedeninin Marmara Denizi’nde planla ilgili keşif yapmak olduğunu belirtti. Sanıklar Süha Tanyeri, Dursun Çiçek, Nedim Ulusan, Ahmet Zeki Üçok, Çetin Doğan ve Ahmet Bertan Nogaylaroğlu’nun avukatı Hüseyin Ersöz savunmasını yansı (slayt) gösterisi eşliğinde yaptı.

Anayasanın 90. maddesi gereği, BM’nin tutuklulukla ilgili verdiği kararın mahkemece göz önünde bulundurulmasını istedi. (Cumhuriyet, 24.07.2013)

AYDINLIK Gazetesi başyazı : 23.8.13

23AYD01A-SEHI R+_Layout 1

AYDINLIK,
23.8.13

Ilker_Yucel

M. İLKER YÜCEL

Bugün haber yarın çözüm

Üzerinde uzun uzun durulması gereken çok sayıda gelişme yaşıyoruz.

Türkiye birkaç gündür, “Diktatörler sallandırır” tehdidini konuşuyor.
Biz de merak ettik; diktatörlerin kaderinde ne var? Gecikmeden, bu tarihsel gerçeği dikkatinize sunuyoruz.

Önceki akşam Fenerbahçe taraftarı, “Direniş bizsiz olmaz” dedi.

Dakikalarca “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını duyduk.

Tribünlerde olmayan, evinden katıldı.

Taraftarlar Türkiye’yi birleştiriyor!

Coşku bekler mi?..

Rüyalarında toprak gören, çaresizlikten ölülerini bile üst üste gömen, karşısında sadece ağayı değil Jandarmayı da bulan ve tel örgünün içinden suya dokunmaya çalışan mazlum Güneydoğu Anadolu köylüsünün

“Olacaksak bari Cumhuriyet’e köle alalım” sesi bizi o kadar heyecanlandırdı ki, hemen size duyurmak istedik.

Ve Suriye… Doğu Guta bölgesindeki vahşetin izini sürüyoruz. Yazarımız Dr. Bessam Abu Abdullah o bölgede yaşıyor. Başka hiçbir yerde okuyamayacağınız gerçekleri bekletmek olmaz.

Üstelik Ali İsmailimizin katili de artık görüntülerde…
Polisin öldüren tekmelerini savcıya değil size, halkımıza şikâyet ediyoruz!

Sonuç olarak; bugün sizlere “Milli Güçbirliği’nin İktidar Matematiği”ni haritalarla ve büyük yer ayırarak açıklamayı planlıyorduk.

Fakat arka arkaya haber merkezimize düşen haberlerin önemi nedeniyle bir gün erteledik.

Sorunları yazmak ve konuşmak yetmez.

Çözümün zihin açıcı tablosu yarın Aydınlık’ta.

İSLAMIN ÖZÜ

Dostlar,

Bilge insan, 91 yaşındaki Dr. Mühendis Sayın Ali Nejat Ölçen, bir hazine değerindeki asırlık birikimini bizlerle paylaşmayı -üstelik sanal ortamda- sürdürüyor!

O’nun birikimini, vardığı sentezin yönünden bağımsız olarak çok değerli kılan, kullandığı bilimsel diyalektik yöntemdir.

Sorunlara

    akıl ve bilim yoluyla eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşım

dışında insanlığın kurtuluşu yoktur.

Bir Cumhuriyet çınarıdır O.. Cumhuriyet’in okullarında yetişmiştir, Mustafa Kemal’in evladı dır.. Laikliği, Cumhuriyeti, demokrasiyi, insan haklarını, erdemi, ahlaklı ve çalışkan-üretken olmayı sindirmiştir.

Şimdilerde de İslam kaynaklarının arınması için çaba harcamakta, sorgulamaktadır.

Unutulmasın : Çocuklar 3-5 yaşlarında ne çok soru sorarlar! Yaşamı böylelikle tanır ve kavrarlar.
İnsanın doğasında bu sorgulayıcılık vardır. Sonraları sönümlenir / sönümlendirilir bu doymayan merak..

Oysa insanı insanlaştıran “neden-niçin-nasıl-nerede-ne zaman” (5N) sorularıdır.
Bu özellik yaşam boyu sürdürülmeli, alışkanlık edinilmelidir.

Sormayan insan teslim alınır, köleleştirilir.. Uygarlık ve bilim orada gelişmez..

Bu bakımdan,

    Kur’an da asla ezberlettirilmemeli anlayarak öğrenilmelidir

.

Hafızlık yasaklanmalıdır, insanlığa ve dine bir yararı yoktur, zararlıdır;
ezber zihinsel bir soykırımdır!

“Fanatik İslamcılar”, dikkat buyurun, “Mütedeyyin Müslümanlar” demiyoruz;
bu tür yaklaşımlar karşısında havaya fırlamaktadırlar. Onların bam telidir, oyuncaklarının elinden alınacağı psikolojisi ile bir çocuk gibi saldırganlaşmaktadırlar. Çocuk saldırganlığı masumdur ama.. Bu öyle değil.. fanatik islamcı yobazdır, cana bile kıyar, hiç gözünü kırpmaz.. Toplu kıyım ve vahşetten geri durmaz..
Tarihte yakıcı örnekleri dolu.

Bu bakımdan İslamın dünden günümüze “güncel” (şimdilik) sorunu bu yobaz takımının elinden kurtarılmasıdır.

Prof. İlhan Arsel, “Diyanet hurafe üretiyor..” demişti.
Bu tür sorgulamalara girişmişti. Ülkesinde barındırmadılar.. ABD’ye göç etmek zorunda bırakıldı.

Turan Dursun “Din Bu” başta olmak üzere sorgulayan yapıtları yüzünden öldürüldü.

Aziz Nesin öyle.. Yargıtay Başkanı Ümran Öktem öyle.. (Cenaze namazı engellenmek istendi!)

“Şeytan Ayetleri” kitabı yazarı Salman Rüşdi öyle.. İslamda aforoz kurumu olmamakla birlikte daha beter edildi. İnfaz emri çıkarıldı hakkında..

Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK, evine yollanan bombalo paketle alçakça öldürüldü..

    Fanatik dinci – dini geçim kaynağı eden kesim

hemen “din elden gidiyor -dine hakaret” vaveylası basıyor. Türk Ceza yasasında da dince kutsal sayılan değerlere hakaret diye Anayasanın düşünce özgürlüğü hükümlerine (başlıca md. 25 ve 26, md. 24) aykırı bir madde var..
Fazıl Say bu maddeden hüküm giydi! (TCK md. 125 b ve c, önceki Ceza Yasası md. 175)

Laiklik karşıtı eylem serbest, Hilafet istemek de!

Dahası, böyle bir siyasal parti kurup Anayasa Mahkemesinde oybirliğiyle hüküm giymek
ve ülkeyi yönetmeye devam etmek de!

Ama “dince kutsal sayılan” belirsiz bir içerik yasal korumada!
Dinsel eleştirilerin başında Demokles kılıcı.. Kırk katır mı kırk satır mı, kırk fırın mı??
(Yobaz insan da yakıyor!)

Böyle demokrasi olmaz!

*****************

İslama yapılan kötülükler bununla kalmadı..

Son çeyrek yüzyıldır da “ILIMLI İSLAM” adı altında

    Batı Emperyalizmi İslam dinini buyruğuna alarak adeta terbiye etti

, ehlileştirdi kendince.

    İslam dinini Kapitalist sömürüye “gık diyemez” duruma getirdi

bilinen Cemaat ve başındaki kişi
F. Gülen eliyle..

Bu Cemaatın üssünün Pensilvanya olması her şeyi açıklamıyor mu?
5 kıtada milyarlarca dolarlık yüzlerce okul, Pensilvanya’da çiftlikte korumalı saltanat..
Hangi parasal kaynakla?? Emekli vaiz aylığıyla mı??

Prof. İlhan Arsel henüz KüreseleşTİRme = Yeni emperyalist atak başlamadan ABD’de idi ve İslami yobazlığı sorguladı. Emekli Vaiz İlkokul mezunu F. Gülen gerçekte İslamı koruyacaksa vaaz yeri bu dinin doğduğu S. Arabistan, Mekke-Medine olmalı değil mi?? Peki ya din bilgisi birikimi?

Bu sorgulanmayacak mı? Geçerli hangi belge – diplomaya dayalıdır, ehil midir bunu yapmaya?? Ya değilse??!

*****************

Zaman akıyor.. Dünya nüfusunun 1/3’ü Hıristiyan.. Müslüman oranı % 23 gibi..

Budizm, Hinduizm, Şintoizm ve Ateizm öbür ana dinler ve akımlar..

“Son din İslamiyet”, İsa’nın dinini aşamadı.. Niçin acaba??

Ateistler % 16-17’yi buldu.. Her 6 kişiden biri ve genellikle de çok iyi eğitimliler.. Neden acaba??

Bu gidişle, akıl ve bilim dışı olan her şey dışlandığından, adına “din” de deseniz, insanlar soğuyor ve reddediyor.. Yani yobaz – çıkarcı hatta yer yer uçkur düşkünü dinciler insanları dinden ediyorlar!..

Avrupa’da çoooook uzun onyıllar süren kanlı mezhep (=Dinin farklı yorumu! Niye oluştu acaba??
Hak mezhep ne demek sahi? İslam’da 4 tane hak mezhep?? İslamı 4 farklı yolla anlamak?? Tanrının dini tek değil mi?? Bu farklı yorumlar niye ki??) savaşlarının ardından devlet ve toplum yaşamı ayrılarak dönüşümsüz biçimde SEKÜLARİTE (laik düzen) kabul edilmedi mi?

Dolayısıyla, Hıristiyanlığın 16. yy. ve sonrasında yaşadığı “Dinde Reform” sürecini
İslam dünyası da er ya da geç mutlaka yaşayacak ve İslamiyet bu hurafelerden arındırılacaktır.

İnsanları dinsel sömürü de dahil tüm kötülüklerden koruyacak şaşmaz pusula BİLİMSEL AKICILIKTIR!

Bu sitenin de ana pusulası aynı yöntemdir.

Büyüüüük ATATÜRK de öyle buyurmuşlardı :

*

    “Dünyada her şey için, maddiyat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir;
    bilim ve fennin dışında kılavuz aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmaktır.

(22.09.1924, Samsun Öğretmenleriyle Konuşma, 1925, Atatürk’ün M.A.D. s. 19)

Sonuç olarak;

Sayın Ölçen’in çabasını çoooook değerli buluyor, katılıyor ve destekliyoruz.

Aklı başında Müslümanların da benzer davranışları insanlığın ve İslamiyetin yararına olacaktır.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 23.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================


İSLAMIN ÖZÜ

portresi

Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN

Sn. Çetiner Çalış’a ilgileri nedeniyle teşekkür ediyorum. Çünkü, 0.8.2013 günlü iletisinde haklı olarak aşağıdaki soruya yer vermişti:

    Dünya “Hıristiyan-Emperyalizm” koalisyonuna teslim edilmemeli.

demişsiniz. Nasıl olacak bu iş kavga etmeden? Müslüman dünyasının bir araya gelebilmesini ben ihtimal dahilinde görmüyo­rum.

Şimdilerde yanıtı olmayan ve fakat haklı bir soru. Bir gerçek apaçık ortda:

Petrol tükendiğinde ve Ortadoğudaki Islam dünyası kalım dirim sorunsalıyla karşı karşıya kalabilir. O coğrafya (Türkiye’miz dahil) emper­yalizmin eline geçtiğinde bu soru tüm hızıyla güncelleşecektir. Umarım zamanın akıp gitmesiyle soru yanıtsız ve çözümsüz kalmaz!

Islam’ı kendi siyasal ve parasal çıkarı için (alçakça) kullanan Islamcılar’ın elinden kurtarmak konusunu gündeme taşıyan bir başka yazar var mı bilemiyorum.

Tüm kızgınlıkları göğüslemeye hazır­lıklı olarak yazıyor ve söylüyorum ki; Dünyada barış bir gün sağla­nacaksa bu, ancak Islam’ın hümanist ve adaleti öngören ilkelerinin var oluşuyla gerçekleşebilir. Bu gerçeği bugün göremeyen yalnız Islam Dünyası değil, doğayı yok et­mekte olduğunu umursamayan emperyalizm bile
o ilkelere gereksinim olduğunun farkına varacaktır.

Islam’ın kuralları dışında kalan ve fakat özünü oluşturan Ayetlerin hiçbirine Islam Dünyasının sahip çıkmadığı artık kabul edilmelidir. Hatta ne yazıktır ki, cemaat çıkarları, Islam’ın özü olan o Ayetlere sahip çıkmaya engeldir. Kanımca aşağıda belirttiğim ayetleri odak noktasına getirecek yeni bir Islam Öğretisi’ne
gereksinim var. Ben bunu yapmaya çalışyorum.

İki nedenle:

1. Azgınlaşan emperyalizm yerküreyi yokoluşa sürük­lemektedir.

Çünkü emperyalizmin Tanrısı “para” dır.

Onun bu niteliğini en belirgin biçimde bir Alman özdeyişi özetlemektedir:

“Hast du was, bist du das”.(Neyin varsa sen osun).

Bu deyim, yerküreyi yok edecek olan emperyalizmin özlü bir açıklanışıdır.

2. O nedenle doğayı ve insanı korumanın temel ilkelerini Islam’ın kutsal kitabından çıkarıp,
“öğreti” ye dönüştürmek gerekiyor.

Bu gerçekleşebilir mi? Sn. Çetiner Çalış’ın sorusunun özdeki anlamı budur.

Emperyalizm karşıtı yeni bir Islam öğretisi kendisinin de tarihsel güvencesi olacaktır.

O nedenle emperyalizme karşıtlığı Batı dünyasında görmek, bulmak, düşün ve eylem birliği sağlamak ge­rekecek.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiyesi bunu başarabilir.

Bunu sağlamak için kişinin dindar olması, dinin kurallarını titizlikle uygula­ması da gerekmez.
Bu satırları yazan kişi (Ali Nejat Ölçen) Islamın kurallarına uymasa bile, özünü oluşturan ilkelerine
sahip çıkmayı amaçlamaktadır. Neden? Çünkü: Islam Dünyası, henüz o dinin kültür düzeyini kavrayabilmiş değil. Islam’ın felsefesi ve kendine özgü kültü­rüne yerküre ve yerküredeki tüm canlıların gereksinimi olduğunun farkında bile değil.

İşte o gereksimin çözümünü sağlayacak Ayetler:

1. Necm Suresinin 39. Ayeti. Karl Marx’tan 1200 yıl önce: “Say’inden (emeğinden) gayrisi senin değildir.”

2. Maide Suresi’nin 42.Ayeti: “Adaletle hükmediniz. Tanrı, adalet ya­panları sever.”

3. Nisa Suresi’nin 112. ayeti: Bir suçsuzun üzerine kim suç atarsa bu büyük bir iftiradır ve
açık bir gü­nah yüklenmiş olur

4. Hücurat Süresi’nin 12. ayeti: Zan’dan sakınmalarını bildirmekte­dir: Zan’ın bir kısmı zira günahtır.

5. Hücurat Suresinin 11. Ayeti: Birbirinizde kö­tülük aramayın, birbiri­nizi kötü lakaplarla çağırmayın.

6. Saf Suresinin 3. Ayeti: “Yapamayacağınız şeyi söyleme­yin.”

7. Araf Suresinin 43. Ayeti: “Göğüslerinizde kinden ne varsa atmışızdır.”

8. Nahl Suresi’nin 30. Ayeti: “Dünyada güzel iş yapanlara güzellikler vardır.”

9. Maide Suresi’nin 8.Ayeti: “Bir kavme duyulan kininiz sizi adaletsiz­liğe yö­neltmesin.”

10. Asr Suresi: “İnsanlar hüsran içindedir, sabır ve iyilik öğütle­yenler ha­riç.”
İlginç olanı “sabırlı” iyi kişi” olun demiyor. Sabrı ve iyiliği bireysel nitelik olmaktan çıkarıyor, toplumsallaşmasını öngörüyor. Olağanüstü doğru olan bu.

11. Adiyat Suresi’nin 5. Ayeti: “Vay bütün hümeze ümeze güruhuna, mal top­lamış, onu saymaktadır.
Mal kendisini ebedî kılacakmış sanır.”

Bu ayetler yabancı dillere çevrilmeli Batı dünyasına anlatılmalı aynı zamanda Islam’ın öğretisi olarak yaygınlaştırılmalı ve “ahlak” ilkesine dönüştürülmeli.

Çünkü yukarıya aktardığım ayetlerin tümü emperya­lizme, soyguna, israfa, gösterişe, haksızlığa, nefrete ve ahlaksızlığa karşıdır, evren­seldir ve yerkürenin kurtuluşunun çözümüdür.

Birbirinden ayrılmayan bir bütündür bu Ayetler ve Islam’ın özünü betimler. Tümü Islam’ın kurallarından çok daha önemlidir ve ne yazık ki Islam Dünyası, hala bu Ayetleri özümseyecek kültür düzeyine ulaşabilmiş değildir.

Böylesi bir uğraş ilkin ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığı‘nın görevi olabilmelidir.
Ve bu kuruluş devletten ayrı, özgür ve özerk niteliğe kavuşabilmelidir.
Devletin içinde değil, devletin dışında, devlete karşın Dinin korucusu olabilmelidir.

Kanımca Islamın özü olan bu Ayetler, dünya barışının da yaratıcısı olabilir. Bu satırları yazan kişi,
Islam’ı yalnızca bir din olarak değil aynı zamanda bir yaşam felse­fesi olarak da betimlemektedir.
Bunun savaşımını vermektedir ve bugün kimsenin umursamadığı bu Ayetlere petrol tükendiğinde Islam Dünyası
50 yıl sonra belki sarılacaktır. Şimdiden böylesi ortamı yaratmanın çabasını görev olarak üstlendim.

Çünkü yerkürede tek egemen güç ve tek din, azgınlığın ve felaketin kaynağı olacaktır.

Böyle biline.

Saygılarımla.
21.8.2013

Dr. Müh. Ali Nejat Ölçen

MİLLÎ İRADE BİLDİRİSİ

Milli_Irade._Kurultayi

Dostlar,

Bir küme yurtseverimiz, bir

    MİLLÎ İRADE BİLDİRİSİ

yayımladılar.

İmzaya açtılar ve MİLLİ İRADE KURULTAYI çağrısı yaptılar..

Metin ve imzacılar ile iletişim adresi ve web sitesi aşağıda..

http://milliiradebildirisi.org/

e-posta adresi: milliiradebildirisi@gmail.com

Facebook: https://www.facebook.com/MilliIradeBildirisi

Twitter: https://twitter.com/milli_irade

Biz de bu bildiriye imza atıyoruz.

Girişimcileri kutlarız.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 22.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

    MİLLÎ İRADE BİLDİRİSİ

Türkiye keskin bir dönemeçtedir. Hak ve hukuk ihlâli son raddededir.
İhanet çeteleri siyasi ekonomik kültürel mekanizma içine çöreklenmiş durumdadır.

Kürtçü, Ermenici, bölücü merkezler oluşturulmuş, batılı istihbaratların uzantısı birçok dernek-vakıf
halkı zehirlemek için ‘akıl’ dağıtmaktadır.

Basın yayın organları neredeyse tümüyle batılı çetelere bağlı ve Türk milletine karşı yayın yapmakta,
yalan ve ahlâk dışı yayınlarla halkı şekillendirmektedir.

Kısacası uzun yıllardır AB ve ABD tarafından yönetilen bir ekonomi, siyaset, savunma, toplum düzeneği ve kültürel ortam vardır.

Siyasi ortam Türk milletinin iradesini yansıtmamaktadır.

Uzun zamandır sürdürülen terör, baskı, zulüm, farklı çevrelerden, farklı görüşlerden, farklı sınıflardan insanları ‘artık yeter’ noktasına getirmiştir.

2011’de başlayan ve tüm Kuzey Afrika ve komşularımızı kana bulayan “bahar” hareketi dikkate alındığında,
uzun yıllardır küresel odakların örümcek ağında bulunan Türkiye bir tehlikenin eşiğindedir.

Etnik ve mezhepsel çatışma ortamı için birçok istihbarat uzmanı raporlar yayınlamakta,

    Türk milleti açlık ve işsizliğe gark olmuş

, durumu açıklıkla değerlendirecek fırsatı bulamamaktadır.

Bu nedenle başta Şehit Aileleri ve Yörük–Türkmen dernekleri olmak üzere, işçiler, köylüler, esnaf, memur, öğrenci ve aydınlar bir araya gelmiştir.

Bu bir parti hareketi değildir. SİYASİ PARTİLERDEN BAĞIMSIZ BİR DÜŞÜNCE OLUŞUMUDUR.

HAKKIN MÜDAFAASI ve MİLLÎ İRADENİN ORTAYA ÇIKMASI esas amaçtır.

Hedef TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’dir.

NATO, AB, ABD güdümünden kurtarılmış bir Türkiye’dir.

MİLLÎ savunmayı, MİLLÎ ekonomiyi, MİLLÎ eğitimi yeniden tesis etmektir.

Hedefimiz Atatürk maskesiyle ya da Allah’la aldatanlardan uzak, Türk milletinin yanında
aydınlık bir geleceği inşa etmek için HER CENAHTAN öngörülü insanlarla fikir üretmek içindir.

Aşağıdaki ilkeler çerçevesinde milletin ve memleketin geleceği konusunda fikir teatisi yapmak,
kararlar almak ve uygulamak üzere bir aradayız. Bu ilkeleri lâfta değil samimi olarak kabul eden herkesle
bir araya gelmeye hazırız.

Gün BİRLİK günüdür!

1. DEMOKRASİ: Gerçek demokrasinin emperyalizm eliyle değil, emperyalizme başkaldıran milletin iradesiyle gerçekleşeceğine inanıyoruz. Demokrasinin ön koşulu “tam bağımsızlık”tır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir millî devlettir. Bu devletin milleti Türk milletidir. Bağımsızlık Savaşını kazanan bu millettir, Anadolu coğrafyasını vatan yapan bu millettir, vatanda devlet kuran bu millettir. Türk milletinin adı ve kimliği üzerinde oynanan her oyunu bozmak için birleşelim.

2. ANAYASA: Anayasanın ilk dört maddesine dokunulamaz; aksi takdirde Türk milletinin meşru müdafaa hakkı doğar. Anayasa yapmak demek bir devlet kurmak demektir. Anayasalar kurdukları devletin temel direkleridir. Her devlet, anayasasına kendi genetik kodlarını işler. Anayasa tartışmalarının değiştirilemez maddeler üzerinde yoğunlaşması bu maddeleri korumak için değil, bu maddelerde saklanan ruhu korumak içindir. Tam bağımsız olmak demek, emperyalizme kafa tutmak, bu uğurda gerekirse ölmeyi göze almak demektir.

3. MİLLÎ DEVLET: Atatürk’ün 3 misak-ı millîsi ekonomi, savunma ve eğitimdir. Toplumsal yaşamın tüm alanlarında, ekonomi, eğitim, sağlık, savunma vb. tüm hizmetlerin milletimizin ihtiyaçları ve çıkarları doğrultusunda, milletimizin imkânlarıyla ve milletimiz için gerçekleştirilmesi millî devlet olmanın vazgeçilmez koşuludur.

4. TAM BAĞIMSIZLIK: Ulusal Bağımsızlık Savaşımızda bütün vatanseverleri bir araya getiren
TAM BAĞIMSIZLIK ilkesinin bugün de hiçbir ayrım yapmadan tüm yurttaşları birleştireceğine inanıyoruz.

AB, ABD ve NATO gibi bölgesel ittifaklar içinde olmak millî çıkarlarımıza aykırıdır.

5. İLHAM KAYNAĞIMIZ: Binlerce yıllık Türk tarihi, Atatürk’ün önderliğinde emperyalizmi dize getirdiğimiz Ulusal Bağımsızlık Savaşı ve sonrasındaki Türk Devrimidir.

6. ANDIMIZ: “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözünde anlamını bulan
Türk Devrimini sürekli kılmaktır. Hedefimiz, Atatürk’ün “Muasır medeniyetler düzeyine ulaşmak,
hattâ o düzeyi aşmak” sözü doğrultusunda ulusça akıl ve bilim eşliğinde kalkınmaktır.

Bu bildiriye destek veren ve oluşturulacak Millî İrade Kurultayına katılmak isteyen kişilerin yandaki imza formunu doldurmalarını, kurumsal destek (dernek-platform vb.) verecek olanların aşağıdaki iletişim adresini bilgilendirmelerini rica ederiz.

e-posta adresi: milliiradebildirisi@gmail.com

Facebook: https://www.facebook.com/MilliIradeBildirisi

Twitter: https://twitter.com/milli_irade

web sitesi : http://milliiradebildirisi.org/

=====================================================

==================================================================

Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddiası üzerinde düşünceler

Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddiası üzerinde düşünceler

onur_oymen

Onur ÖYMEN

Suriye’deki silahlı muhalefet grupları Esad yönetiiminin 21 Ağustos günü Şam’ın bazı bölgelerine yönelik saldırılarında kimyasal silah kullandıldığını iddia ettiler.

Onlar bu saldırıda 500 ile 1300 kişinin öldürüldüğünü ileri sürüyorlar.

Suriye yönetimi bu iddiayı yalanladı.

Rusya ve İran da Suriye’nin ifadelerini destekleyecek doğrultuda açıklamalarda bulundu.

Hiç kuşkusuz eğer Suriye’de kimyasal silahlar kullanıldıysa bunun şiddetle kınanması ve başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası toplumun buna karşı en etkili önlemi alması gereklidir.

Bu son olayda yüzlerce kişinin ölümüne neden olanlar saptanmalı ve en ağır biçimde cezalandırılmalıdır.

Uluslararası Kimyasal Silahların Yasaklanması Sözleşmesini şimdiye dek 189 ülke imzalayıp onaylamıştır.

Bu yılın Ocak ayına dek dünyadaki bütün kimyasal silah stoklarının % 78’i imha edilmiştir. Suriye, sözleşmeyi imzalamayan beş ülkeden biridir. Diğerleri Angola, Mısır, Kuzey Kore ve Güney Sudandır.

İsrail ve Mynmar bu sözleşmeyi imzalamış ama henüz onaylamamıştır.

Suriye hükümetinin sözcüsü geçen yıl yaptığı bir açıklamada ülkesinin kimyasal silahları silahlı ayaklanmacılara karşı değil, dışarıdan askeri müdahaleye kalkışacak ülkelere karşı kullanacağını söylemişti.

Amerika Suriye’nin kimyasal silah kullanmasının “kırmızı çizgilerini” oluşturduğunu, böyle bir durumda askeri müdahalede bulunabileceğini açıklamış, ancak daha sonra “sistematik kullanımı halinde” diyerek tutumunu bir ölçüde yumuşatmıştı. ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dempsey birkaç gün önce Amerika’nın Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasına taraftar olmadığını Kongre üyelerine gönderdiği bir raporda belirtmişti. Fransa ise bu kez kimyasal silah kullanıldığı kanıtlanırsa askeri müdahaleye başvurulabileceğini söylemiştir.

Öbür yandan Suriye’li karşıt grupların elinde de kimyasal silah bulunduğu iddiası bir süreden beri dile getirilmektedir.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları yetkililerinden İsviçreli Carla del Ponte, muhaliflerin elinde bu silahlardan bulunduğuna ilişkin elinde bilgiler olduğunu açıklamıştı. Rusya’nın da aynı yönde beyanları var.
2 Haziran 2013 tarihli Türk basınında, Suriye sınırına yakın bir ilimizde göz altına alınan Suriye’li muhaliflerin kaldıkları evde Sarin gazı bulunduğu yazılmıştı.

Suriye’de kimyasal silah kullanıldığını iddialarını araştırmak üzere Birleşmiş Milletler bu son olaydan iki gün önce Şam’a 10 kişilik bir uzman grubu yollamıştı. BM’in Saddam Hüseyin zamanında Irak’la ilgili benzeri iddiaları araştırmkla görevli ekibinin başkanı Rolf Ekeus, Suriye muhalefetinin iddialarıyla ilgili olarak kuşkularının bulunduğunu, bir BM heyetinin Şam’da bulunduğu sırada Suriye Hükümetinin bu silahları kullanmış olabileceğini sanmadığını söylemiştir. BBC’nin güvenlik uzmanı Frank Gardner de aynı gerekçeyle kuşkuları olduğunu belirmiştir. BM Güvenlik Konseyi dile getirilen bu ciddi iddiaların araştırılması gerektiği yolunda bir açıklama yapmıştır.

En büyük tepki Türk Hükümetinden gelmiştir.

İddialar çok ciddidir ve mutlaka araştırılması gerekir. BM uzmanlarının Suriye’de olması böyle bir araştırmanın hızla yapılmasına olanak verecektir. Ancak böyle bir araştırma yapılmadan ve bu silahlar kullanıldıysa kimin tarafından kullanıldığı belirlenmeden kesin bir hükme varmak ve eyleme geçmek bence isabetli değildir.

Ayrıca,

    uluslararası toplum

, Kimyasal Silahların Yasaklanması Sözleşmesini imzalamayan veya onaylamayan, mevcut stoklarını henüz imha etmeyen bütün ülkelere karşı da güçlü bir tepki göstermelidir.

Kimyasal silahlar gibi kitle imha silahlarını kullanmak bir insanlık suçudur.

O nedenle bu silahları ellerinde bulunduranlara karşı sessiz kalan ülkler de bu konuda büyük sorumluluk altındadır. Türkiye eğer dış politikada aktif olmak istiyorsa, üçü bizim bölgemizde olan bu ülkelere karşı
bu yolda güçlü bir çağrıda bulunmalıdır.

Saygılar, sevgiler.
22.8.13

Onur Öymen

MEB’İN ATATÜRK KARŞITLIĞI KONTROLDEN ÇIKTI

Dostlar,

AKP yaşamın hemen her alanına saldırıyor..

Çağdaşlık adına, laiklik adına, Atatürk adına.. özetle Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri adına 90 yıldır biriktirilmiş olan ne varsa büyük bir “iştah” la (!?) ve gözü kara bir biçimde darmadağın (tarumar) etmek istiyor.

Üstelik de acul (telaşla aceleci) davranarak..

Suların iyice ısındığının ayrımındalar.

Giderayak laik-demokratik Cumhuriyeti ne denli tahrip ederlerse kazanç (kâr) görmekteler.
Böyle yaparken tabanlarına da iletileri var elbette. Erbakan’ın Saadet Partisi özellikle hedef.. O nedenle “İsrail” kurgulu bir hedef.. Saadetten koparak AKP’ye akacak oylar çok önemli. Kemik tabanı zaten duruyor ama emanet oylar tıpkı ANAP’ta olduğu gibi artık batan gemiyi terk etmeye başladı.

Başbakan RT Erdoğan iyice akıldışı (irrasyonel) davranmaya başladı.
Suriye ile takıntı düzeyinde uğraştı, örtülü savaşa girişti..

Binlerce Suriye’linin ölümünde RT Erdoğan’ın açık sorumluluğu vardır.

Erdoğan’ın derdi Suriye’de de Mısır gibi Müslüman Kardeşler benzeri bir şeriatçı rejim kurdurtmak idi. Mısır’da şeriatçı Müslüman Kardeşler şeriatçı iktidarı Mısır halkınca tasfiye edildi üstelik. Erdoğan ve AKP’si Uluslararası dengeleri yakalayamadı. Mısır için de gövdesini koydu ama gene nafile. Baltayı artık taşa vuruyor.. Son olarak da

    Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iftirası

na ve kara propagandasına giriştiler. Bu da yalanlanınca ne yapacaklar??

Dışişleri Bakanı Davut oğlu Ahmet sağolsun, Türkiye’ye büyük zarar vermekle birlikte, AKP’yi de bitiriyor.. Farkında mı ilgililer?? Davutoğlu’nun “Stratejik derinlik” tezi çook sığ çıktı.

Mısır’da kendine göre “darbe”nin ardında İsrail olduğunu savlayacak denli kendinden geçti. ABD ve İsrail’den ve de Mısır’dan ağır hatta aşağılayıcı yanıtlar aldı. Burada 2. bir “One minute” operasyonu ile Tayyip beye oy kazandırma manevrası içinde ABD ve İsrail’in yer alacağını önermek için elde somut hiçbir veri yok..

Koca ABD ve İsrail’in devlet aklının RT Erdoğan’ın kısır ve sığ, tükenmiş iç politikasına bu denli ucuz alet olabileceklerini savlamak olanak dışı.

AKP pusulası ve de motoru bozuk gemi gibi..

İşi rastlantısal rüzgarlara kalmış..

Fakat kaptan da hasta.. O denli ki, içeride “iş tutan” kimi partili kadrolar ölçüyü çooook kaçırdılar. RT Erdoğan bunun bile ayırdında değil korkarız. Dahası, bu varsayım ile kraldan çok kralcı davranan AKP’li yöneticiler olabilir. Bunların gerçek amacı nedir acaba??

***********************

Tam da bu kesitte (konjektürde) Milli Eğitimin kimi ders kitaplarından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ün fotoğrafını, İstiklal Marşını, öğrenci andını.. çıkarması, ülkedeki yurtsever-ulusalcı kesime açık meydan okumadır.

Başbakan, Gezi Parkı’nda da ölçüsüz bir kibirle,

“Ne yaparsanız yapın, kararımızı verdik, buraya AVM, rezidans ve
Topçu kışlası yapılacak..” buyurmuşlardı ve halkın sabrını taşırmışlardı.

Ne oldu?? Yapılabildi mi?
Son sözü her zaman örgütlü halk kitleleri söyleyecektir, despotlar değil!

****************

Tatil bitiyor..
Ekonomik bunalımın ayak sesleri duyuluyor..
Bu gün Dolar 2 TL’yi buldu (22.8.2013)..

Yoksa AKP’nin sağduyulu kesimleri iplerin ucunu kaçırdılar mı??

Her hata, tarihe not edilmektedir; AKP’nin faturası artık ödenesi değil.

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ‘in aşağıdaki uyarılarına katılıyoruz.
(http://www.egitimis.org.tr/haber-arsiv/meb-n-atatrk-karitlii-kontrolden-ikti#.UhYDg5LI0eA)

EĞİTİM-İŞ, bu kitapların toplatılması ve ilgili Yönetmeliğe uygun duruma getirilmesi için resmi ve yazılı başvurusuna yanıt alamazsa, hızla YD (yürütmeyi durdurma) istekli dava açmalıdır yönetsel (idari) yargıda.

Bu eylemin Yönetmelik bir yana açık bir ANAYASAL SUÇ olduğu su götürmez!

AKP aklını başına almalı ve rejimle hesaplaşmayı, dönüştürmeyi artık bırakmalıdır.

Her saldırı AKP’nin sonunu hızlandıracak ve bedelini de (politik ve yasal) hiç kuşkusuz artıracaktır.

Çin’de ders kitaplarında öğrencilere tanıtılan 4 büyük dünya önderinden biri Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK.. Kendi ülkesinde ise birtakım zibidiler O’nunla hesaplaşmaya kalkışıyor..

Kemal Paşa bunları da öngörmüştü ve demişti ki :

“Beni inkâr edeceksiniz. Hatta bühtanla yad edeceksiniz. Hint’e, Yemen’e ve Mısır’a giden fikirlerim, orada filizlenerek gelip sizi boğacaktır.”

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 22.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

MEB’İN ATATÜRK KARŞITLIĞI KONTROLDEN ÇIKTI

2013-14 eğitim-öğretim yılında okutulacak ders kitapları ile öğretmen kılavuz kitaplarının bir bölümü okullara teslim edildi.

Ancak bu kitapların hazırlanmasında kimi yandaş yayınevleri tarafından yönetmeliğe uyulmadığı, İstiklal Marşı, Öğrenci Andı ve Atatürk posterine bilinçli olarak yer verilmediği belirlenmiştir.

Ders kitaplarının hazırlanması ile ilgili olarak MEB Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği’nin 8. maddesinin ç bendi 8 numaralı kısmında “ilköğretimin 1, 2 ve 3 üncü sınıflarına ait kitaplarda, yaprağın ön yüzünde Türk Bayrağı ile birlikte İstiklal Marşı’nın ilk iki kıtası; yaprağın arka yüzünde Öğrenci Andı; üçüncü yaprağın ön yüzünde Atatürk resmi ve resmin alt kısmında Mustafa Kemal Atatürk yazısı bulunur.” ibaresi yer almaktadır.

Teslim alınan kitaplardan, Zambak Yayınlarınca basımı yapılan ilkokul 1. Sınıf Türkçe Öğretmen Kılavuz Kitabı’nda İstiklal Marşımız, Öğrenci Andı ve Atatürk posteri bulunmamaktadır.

Daha önce Milli Eğitim Teşkilatını düzenleyen mevzuattan Atatürk’ü tümden silen, ulusal bayramların kutlanmasına yasak getiren, ders kitaplarından Atatürk İlke ve Devrimlerine uygunluk koşulunu kaldıran MEB’in, Atatürk karşıtlığı denetimden çıkmış bulunuyor.

AKP’nin geçmiş dönem politikalarının devamı olan bu uygulama,

– siyasal iktidarın Türk ulusuna Atatürk’ü unutturarak,

    ulusal kimliği yok etme

amacının bir parçasıdır.

Atatürk ve laiklik karşıtı olduğunu bir kez daha onaylanmış olan AKP, bu çirkin uygulamalarla, Atatürk’ün ulusun kalbindeki yerini yok edemeyeceğini asla unutmamalıdır.

Yandaş basımevleri tarafından yönetmeliğe aykırı biçimde, Atatürk ve ulusal değerler yok sayılarak basılan ve okullara gönderilen bu kitaplar acilen Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geri çekilmeli ve adı geçen basımevi hakkında gereken yasal işlemler yapılmalıdır.

Onbinlerce yurtsever öğretmenin ve eğitim çalışanlarının güç verdiği, her geçen gün katlanarak büyüyen Eğitim-İş, Atatürk’ün manevi kişiliğiyle ilgili olarak gösterdiği özel duyarlıkla,
üzerine düşen sorumlulukların gereğini, sarsılmaz bir kararlılıkla yerine getirmeyi sürdürecektir.

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU
20 Ağustos 2013, Ankara

Devlete sağlık kazığı : Kamu – Özel Ortaklığı

Dotlar,

Bu sitede çok yazıldı..

Meraklısı okumuştur, bulup okuyacaktır..

Yozgat’tan bir somut örnek daha..

Devlete sağlık kazığı : Kamu – Özel Ortaklığı

Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzionoğlu‘nun soyadı ortada..

Müezzin olduğu anlaşılan büyükleri kendisi hakkında ne okuyacak acaba??

Kamu_ozel_ortakligina_Kosk'ten_onay

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 22.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

Yozgat Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin astarı yüzünden pahalıya geliyor

Devlete sağlık kazığı

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun bugün temelini atacağı Yozgat Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin astarı yüzünden pahalıya geliyor.

Bakanlık 11 hastane yapabileceği maddi kaynağı tek hastaneye
25 yılda aktarmayı taahhüt ediyor.

Yozgat’a hastane yapacak ve taşeronluk hizmeti verecek firma, en çok 3 yılda giderlerini geri kazanıyor, daha sonraki yıllarda kâra geçiyor.

Türkiye’de “Kamu Özel Ortaklığı” modeli ile hastane olması planlanan Yozgat Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin temeli bugün TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla gerçekleşecek. Yatırımı ve inşaatı Rönesans Holding tarafından yürütüleceği belirtilen hastanenin, 24 ayda tamamlanarak 2015 yılı sonunda hizmete açılması hedefleniyor.

Sağlık Bakanlığı, şirketin yapacağı hastane karşılığında şirkete 25 yıl boyunca her yıl 54 milyon 750 bin TL kira ödeyecek.

Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı’nın verilerine göre kira bedelinin içinde “bina kullanım bedeli, bina ve arazi hizmetleri, olağanüstü bakım ve onarım hizmeti, ortak hizmetler, mefruşat hizmetleri, yer bahçe bakım hizmetleri ve diğer tıbbi destek hizmetleri” yer alacak. Bakanlık bu rakamlar karşılığında 25 yıllık sürenin sonunda şirkete toplam, 1 milyar 368 milyon 750 bin TL para ödemiş olacak.

Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı’nın ihale onay belgesinde ise
“400 yataklı eğitim araştırma hastanesinin tasarımı, inşaatı, tefrişatı, tıbbi ekipmanının temini ve tıbbi hizmet dışındaki hizmetlerin sağlanması” için toplam maliyet olarak 122 milyon 771 bin 927 TL gösteriliyor.

Hastanenin maliyeti ve bakanlığın ödeyeceği kira dikkate alındığında, bakanlık kamuyu toplam 1 milyar 245 milyon 978 bin 73 TL zarara uğratmış oluyor.

Rakamlara göre bakanlık ödeyeceği toplam kira parasına 11 hastane yaptırabiliyor.

Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise rakamların farklı olması dikkat çekiyor. Toplam maliyetin 275 milyon olarak gösterildiği açıklamada, bakanlığın yıllık ödeyeceği kiradan söz edilmiyor. Kiranın yine aynı kalması durumunda, kamu 1 milyar 93 milyon 750 bin TL zarara uğrarken bakanlık 25 yılda ödeyeceği kira bedeline 5 hastane yaptırabiliyor.

‘Yatırım 10 katına mal ediliyor’

Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan,

    sağlık hizmetinin “yeni hastaneler yapılacak” bahanesiyle çökertildiğini

kaydetti.

Bakanlığın bu sistem ile kendi arazisinde kiracı olduğunu söyleyen İlhan, ilerleyen zamanlarda kamu sağlık hizmetinin tümüyle tasfiye edileceğini, çalışanların güvencesiz çalışmasının önünün açılacağına dikkat çekti.

İlhan,

“Devlet hastaneleri satılıyor.

Çok ucuza gelecek kamu yatırımları 10 katına mal ediliyor.”

diye konuştu. (Cumhuriyet, 20.08.2013

Musa Kart Çizimi : Davutoğlu; Yelkenler fora !!?

Musa Kart Çizimi : Davutoğlu; Yelkenler fora !!?

Musa_Kart_cizimi.21.8.13

İsrail ciddiye almadı ABD ağır yanıt verdi

Başbakan Erdoğan, “Mısır’daki darbenin arkasında İsrail olduğunu” iddia ederek ellerinde belge olduğunu söyledi.

İsrail, “Üzerinde yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biri.”
diyerek Başbakan Erdoğan’a yanıt verdi.

Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest ise,

“Erdoğan’ın sözleri saldırgan, kanıtsız ve yanlış.” değerlendirmesini yaptı. (Cumhuriyet, 21.8.13)

AB sevdasının faturası: 221 milyar dolar

Dostlar,

“AB emperyalist bir tasarımdır”.. diye yıllardır yazıyor ve konuşuyoruz.
Başta Prof. Erol Manisalı olmak üzere ne çok emek verildi bu tema için..
ATO Başkanı Sinan Aygün de çok çaba gösterdi.

Biz “Türkiye Gümrük Birliği ile anatılıyor..” söyşemini kullandık.

“Kanayan bir organizma er ya da geç mutlaka ölür!” diyerek çırpındık.

Günümüzde gelinen yer artık teknik deyişle “sürdürülemez” bir noktadır.
Halk deyişiyle artık mızrak çuvala sığmamaktadır.
Fatura hem ekonomik hem de siyasal olarak çok ağırlıklıdır.
DP – Menderes döneminde Kuyuya atılan bu taşı (1959) hangi akıllılar çıkarabilecektir. Ülke tam bir çıkmaza sokulmuş, ekonomik olarak bititilmiş ve geleceği ipotek edilirken siyasal bağısızlığını da büyük ölçüde yitirmiş, yarı sömürge olmanın ötesine geçmiştir. Hem de AB üyeliği
sözde Atatürkçülüğün bir muradı olarak çarpıtılarak takdim edilmiştir.

Sorun ivedidir ama AKP’nin de işi değildir..

Van Atatürk lisesinden devre arkadaşımız sevgili Mustafa Sönmez’in de baelirttiği gibi;

“…Çok yüksek dış kaynak gereksinimi ve dış borcu var, sanayisi gerilemiş, ihracat gücü yok, daha çok inşaata odaklı, burnunun ucunu göremeyen bir ekonomisi var. Bunun da ötesine geçebilecek bir iktidarı yok AKP’nin çünkü rejim tesis etme, diktatörlük tesis etme niyeti ön plandadır. Bir ekonomik güç olma vizyonu da yok. Hem ekonomik hem de siyasi olarak tükeniş halindedir (AKP).”

Haydi bakalım Türkiye kapitalizmi.. Umurunuzda mı acaba?

AB'ye_kosan_zavalli_Turkiye

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 22.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

AB sevdasının faturası: 221 milyar dolar

Türkiye’nin 1996’da üye olduğu Gümrük Birliği’nin bugüne dek ülkemize verdiği zarar, 221 milyarı doları aşmış durumda.

AKP döneminde fatura daha da kabardı. Salt son 5 yılda ülkemizin Avrupa Birliği’yle ticarette karşılaştığı açık, 100 milyar dolardan fazla. Bunun değişeceğine ilişkin hiçbir belirti yok.

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası (İSMMMO), Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) tam üyelik sürecinde Eylül ayında yarım yüzyılı geride bırakmaya yaklaştığını (A. Saltık : 1963 Ankara Antlaşması), üye ülkelerle Türkiye arasındaki Gümrük Birliği sonrası gerçekleşen dış ticaret açığının toplamda 221 milyar doları geçtiğini bildirdi.

İSMMMO’nun

    “Türkiye-AB: Bitmeyen Senfonide 50 Yıl”

adlı raporuna göre, AB yolunda en heyecan verici gelişme olarak görülen Gümrük Birliği ile dış ticarette verilen açık son beş yılda 100 milyar dolara yaklaştı, toplamda ise 221 milyar doları 
aştı.

Avrupa Birliği üyeliği, Türkiye kapitalizminin yarım asırlık hedefi.

12 Eylül darbesi sonrasında tüm iktidarların paylaştığı neoliberal politikalar, 1996’da Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girmesiyle sonuçlandı. Türkiye’de sol, uzun yıllar boyunca “Onlar ortak biz pazar” diyerek
bu politikaya karşı çıkmıştı.

Bugünden geriye bakıldığında, solun itirazının ne denli haklı olduğunu gösteren
bir tablo karşımıza çıkıyor.

İSMMMO’nun raporuna göre Türkiye, Gümrük Birliği’nin imzalandığı (A. Saltık : İmza 1995, yürürlük 1.1.1996) 1996 yılını izleyen dönemde AB’ye dışsatımda (ihracatta) patlama bekledi, ancak açıklanan verilerde tam tersi bir görüntü ortaya çıktı.

Türkiye, AB ülkeleri arasındaki ticari ilişkide sürekli eksi denge verdi.

Dış ticaretteki negatif denge, son beş yılda hızla arttı. 1996-2009 arasında yıllık ortalama 10 milyar $ düzeyinde açık verilirken, 2010’da bu açık 19,5 milyar $, 2011’de 28,8 milyar $, 2012’de 28,2 milyar $ oldu. Son beş yılın toplam açığı 100 milyar dolara yaklaşırken 2013’ün ilk 5 aylık döneminde açık 12 milyar doları buldu.

1996’dan 2013’ün Mayıs sonuna dek verilen açık ise

    221 milyar doları aştı

.

Ticarette 
paylar düşüyor

Rapora göre; Türkiye ile AB arasındaki ticari ilişkilerin çarpıcı bir göstergesi de
hem dışalımda (ithalatta) hem de dışsatımda (ihracatta), AB ülkelerinin payının göreceli olarak azalması. Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşması’nı imzalarken AB ile ticaretin artacağı ve taraflar arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin en üst düzeye çıkacağı varsayılıyordu. Oysa veriler karşılıklı bağımlılığın giderek azaldığını da ortaya koydu.

Rapora göre, Gümrük Birliği Anlaşması’nın imzalandığı 1996’da Türkiye’nin toplam ithalatı içinde AB ülkelerinin payı yaklaşık % 56 düzeyindeydi. 2012’ye gelindiğinde, bu oran % 37’ye düştü. Aynı şekilde, Türkiye’nin dışsatımı (ihracatı) içinde de AB’nin payı düşüş gösterdi. Rapora göre, Türkiye her 100 dolarlık dışsatımının (ihracatının) 54 dolarını AB ülkelerine gerçekleştirirken, bu oran 2012’ye gelindiğinde % 38,8’e dek düştü.

    Gümrük Birliği ihanetinin öyküsü

Avrupa Birliği, bugüne dek kendi üyeleri dışında 4 ülkeyle Gümrük Birliği anlaşması imzaladı:

1. Andorra,
2. Monako,
3. San Marino ve
4. Türkiye.

Türkiye dışındaki üç ülkenin çok küçük ekonomiye ve nüfusa sahip olmaları, anlamlı bir üyelik dışı Gümrük Birliği anlaşmasının yalnızca Türkiye ile yapılmış olduğunu gösteriyor. Türkiye dışındaki hiçbir AB adayı ülkenin böyle bir anlaşmaya yanaşmamasının nedeni, tek taraflı olarak AB’nin gümrük politikalarına tabi olunması ve bu nedenle ticaret hacminde büyük açık oluşması.

Türkiye’nin 1959’da başlayan AB üyelik sürecinin

başından beri gündemde olan Gümrük Birliği’nin üyelikten önce başlatılması, Tansu Çiller başbakanlığındaki DYP-SHP hükümetinin kararıyla gerçekleşti. Dönemin hükümeti, Gümrük Birliği’nin ardından tam üyelik sürecinin yakınlaşacağı mesajı vererek kamuoyunda beklenti oluşturmuştu. Sonuçta kamuoyunda “Gümrük Birliği Kararı” olarak bilinen ve 6 Mart 1995 tarihinde kabul edilen Ortaklık Konseyi Kararı’nın altına, DYP-SHP koalisyon hükümeti imza attı.

Asıl maliyet bundan sonra

Türkiye’nin AB ile yaptığı Gümrük Birliği anlaşmasının maliyetinin önümüzdeki dönemde giderek artması bekleniyor. Özellikle AB ile ABD arasında görüşmeleri sürdürülen Serbest Ticaret Anlaşması’nın yaşama geçmesi durumunda, Türkiye’nin ticaret açığında büyük bir artış olacak.

ABD ve AB arasında görüşmeleri sürdürülen Serbest Ticaret Anlaşması’nın imzalanması durumunda, bunun tarafların ticaret hacimlerine yaklaşık 100 milyar avro düzeyinde artış sağlaması bekleniyor.

Ancak Türkiye’nin AB ile yaptığı Gümrük Birliği Anlaşması hükümleri gereği, AB’nin serbest ticaret anlaşması yaptığı ülkeler Türkiye’ye gümrüksüz ürün satma hakkı kazanırken, Türkiye aynı haktan 
yararlanamıyor.

AKP’nin 
çaresiz adımları AKP hükümeti, şimdiye kadar, zaten kırılgan olan ekonomiyi uçuruma sürükleyebilecek bu durum karşısında başarısız girişimlerde bulundu. AB-ABD görüşmelerinde Türkiye’nin de
yer almasını isteyen hükümet, bu konuda her iki taraftan da olumsuz yanıt aldı. Başbakan Erdoğan, Mayıs ayındaki ABD gezisinde Başkan Barack Obama ile yaptığı görüşmede bu konuyu gündeme getirdi ve eli boş döndü.

Erdoğan’ın 100’e yakın işadamıyla yaptığı ziyarette, görüşmelere Türkiye’nin de dahil edilmesi veya bu olmazsa, ABD ile Türkiye arasında serbest ticaret anlaşması yapılması gibi öneriler sunulmuş, ancak bu öneriler Obama tarafından reddedildi. Bunun yerine alınan tek karar,
iki ülke arasında konuyla ilgili çalışacak ortak bir komite kurulması oldu.

Çağlayan’dan 
içten itiraflar

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın konuyla ilgili önceden yaptığı açıklamalarda ise sürecin Türkiye’ye maliyetiyle ilgili önemli itiraflar bulunuyor. Türkiye’nin bu anlaşma dışında kalmaması için gerekli çabayı gösterdiğini belirten Çağlayan, şu ifadeleri kullanmıştı:

“AB de bu çabalarımız karşısında her türlü ikiyüzlülüğü göstermeye devam ediyor. Tekrar ediyorum, AB ikiyüzlüdür

.

AB, Türkiye’ye karşı içten değildir, AB’nin başkentinde özellikle bunları söylüyorum.

Türkiye, 18 yıldır Gümrük Birliği çerçevesinde,
AB’ye tam üyelik müzakeresini 50 yıldır sürdüren bir ülke.”

AB-ABD görüşmelerine koşut (paralel) olarak Türkiye ile de görüşmelerine başlatılmasını umduklarını belirten Çağlayan, açıklamasında ayrıca şu verileri sunmuş ve mevcut durumun sürdürülemez olduğunu itiraf 
etmişti:

“Türkiye serbest ticaret anlaşmasının dışında kalırsa, bizim Amerika ile zaten olumsuz olan ticaret hacmimiz daha olumsuza gidebilir. Biz Amerika’ya 1 satıyoruz, 3 alıyoruz. 5,6 milyar $ ihracatımız var karşılığında 14,1 milyar $ ithalat yapıyoruz. Tabii bu sürdürülebilir değil. 50 yıllık müttefikliğe yakışan bir olay, bir sonuç değil. Böyle bir şeyde Amerikan malları Avrupa üzerinden gümrüksüz girecek, benim ülkemin ürünü Amerika’ya giderken engelle karşılaşacak. Avrupalıların yapmış olduğu vurdumduymazlığı umut ediyorum ki ABD yapmayacaktır, samimi olacaktır. Umarız ki Amerika, Avrupa’nın yaptığı bu hatayı 
yapmaz.”

‘Türkiye şaşaalı görüntüsüne rağmen aslında kof bir ülke’

Ekonomist Mustafa Sönmez, AB’yle ekonomik ilişkileri soL’a değerlendirdi:

AKP’nin bunu sürdürmekten başka çaresi yok. Ancak blöf yaparlar.

İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası’nın raporuna göre, Gümrük Birliği’nin 1996’dan bugüne ülkemize faturası 221 milyar doları aşmış durumda. Ne anlama geliyor Gümrük Birliği ülkemiz için?
Niye içindeyiz bu birliğin?

AB’nin kamu birliği olan ülkeleri kendi dışındaki ülkelere nasıl bir birlik ilişkisine sahiplerse, Türkiye de aynı formatı kabul ediyor.
AB ülkeleri Asya’dan özellikle giyim, dayanıklı tüketim malları ithal ediyorlar. Dolayısıyla bu ürünleri ithal etmekte gümrük uygulamıyorlar, malları oradan almak istiyorlar. Bu malların AB’de üretilmesi kârlı olmaktan çıktığı için Asya’da üretilen ve “sizden alırız” dediği ürünler. Türkiye bu ürünlerin kendi pazarına girişini de kabullenmiş oluyor.
Kendisine ciddi bir rakip yaratıyor.

Gümrük Birliği’nden dolayı Türkiye’nin kaygısı var

Türkiye için o zaman da yanlıştı, bugün de. Asya ülkelerinin ürünlerine karşı bir tedbir alamıyoruz, kendi ipliğimizi kumaşımızı bile koruyamıyoruz, bundan dolayı Türkiye zarara giriyor.

Gümrük Birliği, Avrupa’nın kendisi için geliştirdiği gümrüğe
Türkiye’nin hesapsız şekilde onay vermesidir. Yıkıcı etkisinden
kendisini koruyamamasıdır.

Gümrük Birliği baştan beri eleştiriliyordu ama her gelen iktidar sahip çıktı.

Avrupa bunu tam üyeliğe geçişi gibi takdim etti. Türkiye de pazarlık konusu yapamadı. Üyeliği, adaylığa giden yolda bir istasyon gibi gördü ve sonucu Türkiye’ye ağır oldu. Türkiye Asya ülkelerinin yıkıcı rekabetine engel olamıyor. Sanayi kapısını kapatmak zorunda kaldı, insanlar işsiz 
kaldı.

AKP ise son dönemde Avrupa Birliği’ne karşı kimi eleştirel çıkışlarda bulunsa da bunlar daha ziyade günlük konuşmalarda dile getirilen değerlendirmelerden ibaret. Uygulamada ise ülkemize zararlı olan ilişki tümüyle korunuyor.

Gümrük Birliği, tam üyelik beklentisiyle kabul edildi. AKP de buna dokunmadı. AKP iktidar olduktan sonra yeni bir uluslararası ilişkiler politikası kurmadı, 2001 krizinde başlatılan programı sürdürdü. Dış kaynakları Avrupa’dan buluyorsunuz, ihracatınızı % 50-60 Avrupa’ya yapıyorsunuz… AKP bunu değiştirebilecek niyette ve kapasitede değildir. Bunu sürdürmekten başka yapacağı bir şey yok. Ancak blöf yaparlar.

Bu gelişmeleri ele aldığımızda, sizin öngörünüz ve değerlendirmeniz nedir?

Türkiye bu ilişkileri içinde Avrupa’yla ne yeni bir müzakereye oturabiliyor ne de yeni bir anlaşma sunabilecek durumdadır. Avrupa’ya muhtaç bir ülkenin bunu yapabilmesi için ayaklarının üzerinde durabilmesi, müzakere gücüne sahip olması gerekir.

Türkiye son 10 yılda Avrupa’yla hem dış kaynak kullanma
hem de dış pazarda mutlak bir bağımlılık ilişkisi geliştirdi.

350 milyar dolar dış borcu olan ülkenin kalkıp da AB’ye “bu birlikte olmak istemiyorum” deme gücü yok.

Kendini de mecbur bırakıyor çünkü dış yatırımcılar sizi belli bir kulübün içinde, belirli bir çıtada görmedikleri takdirde serseri mayına benzetirler. Dış kaynağın girmemesi halinde ekonomi çarkı da dönmüyor,
AKP dış yatırımcılara “bizim bir yol haritamız var” diyebilmek için bu kulüpten ayrılmıyor.

Bağımsız olmanız ve gücünüzün olması gerekiyor. Güya bölgesel güç, sıfır sorun, Ortadoğu’da oyuncu havasına girdiler ama boylarının ölçüsünü aldılar. Böyle bir şey yok. Avrupa’ya karşın yapabileceği bir şey yok, pazarlık gücüne sahip olmak için bağımsız güç olmak gerekiyor. Daha kendi kaynaklarını kullanan bir ülke olması gerekiyor.

Türkiye, şaşaalı görüntüsüne rağmen kof bir ülkedir.

Çok yüksek dış kaynak gereksinimi ve dış borcu var, sanayisi gerilemiş, ihracat gücü yok, daha çok inşaata odaklı, burnunun ucunu göremeyen bir ekonomisi var.

Bunun da ötesine geçebilecek bir iktidarı yok AKP’nin çünkü rejim tesis etme, diktatörlük tesis etme niyeti ön plandadır. Bir ekonomik güç olma vizyonu da yok. Hem ekonomik hem de siyasi olarak tükeniş halindedir.

(http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/ab-sevdasinin-faturasi-221-milyar-dolar-haberi-78236, 21.8.2013)