Etiket arşivi: Yüce Divan

16 Şubat 2023 TV Konuşmalarımız : Depremi Konuşmayı Sürdürüyoruz..

Dostlar,

Bu akşam, 16 Şubat 2023 Perşembe, 2 TV konuşmamız olacak..

İlki Bursa’dan yayın yapan Güncel Haber -16‘da Gazeteci – Yazar Sn. Özge Demir ile. 20:30’da yayına başlayacak (kaydı dün yapıldı).

Burada Maraş depremini hukuksal ve kamu yönetimi – siyaset bilimi boyutlarıyla ele alacağız. Dün akşam sağlık boyutunu Sn. Demir ile irdelemiş ve web sitemizde yayınlamıştık (yaklaşık 45 dk.) : https://fb.watch/iJ3dbN02mO/

(Veya : 15 Şubat 2023 TV konuşmalarımız : Deprem ve Sağlık Hizmetleri | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM)


İzlemek için tıklayınız : https://www.youtube.com/watch?v=pgbPkVo0hm4

****
İkincisi ise, Avusturya’dan yanın yapan Düzgün TV‘de Sn. Serdar Altun ile gerçekleştirildi. Programcı Sn. Altun, “Deprem ve Sağlık Sorunları“. Ne var ki 1 saati bulan programda Sn. Altun, deprem bölgesinde sağlık sorunları ve bulaşıcı hastalık salgını riski dışında afetin hukuksal boyutlarını, siyasete olası yansımalarını… da gündeme getirerek bize sorular yöneltti.

İzlemek için tıklayınız : https://www.youtube.com/live/JnORxL61OhU?feature=share
Veya : https://fb.watch/iKaOrVa3aL/

Ülkemize yararlı olmasını dileriz.

Bize ekranlarını açan yayıncılara teşekkür ederiz.

İzlenmesi, paylaşılması ve bilimsel gereklerinin hızla yerine getirilmesini dileriz.

Afetin politik hesaplara araç yapılmasını şiddetle kınar ve siyasetçileri bundan men ederiz.

Seçimler ertelenemez,
18 Haziran 2023’te yapılacaktır. Tersi Anayasayı çiğnem (ihlal) suçu oluşturur ve yaptırımı Türk Ceza Yasası m.309’da tanımlıdır. Merak eden bakmalı ve aklından çıkarmamalıdır.

  • Bu afette ve çok ağır sonuçlarında AKP/RTE iktidarının bağışlanamaz sorumluluğu açık, net ve tartışma dışıdır.
  • Sandıkta politik hesabı sorulmalıdır / sorulacaktır.
  • Ardından da Yüce Divan’da yargılanarak hukuksal hesabı mutlaka sorulmalıdır / sorulacaktır.

Sevgi, saygı ve derin acı ile. 16 Şubat 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

‘Hiçbir merci kaynağını Anayasa’dan almayan yetki kullanamaz, YSK seçimleri erteleyemez’

Av. Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU
Eski YARSAV Başkanı

Eminağaoğlu, seçimlerin ertelenmesi iddiaları için ‘Bu, deprem sömürüsüyle ve insanların deprem acılarıyla seçimlerin rafa kaldırılması olur, başka bir anlamı olmaz’ dedi.

BAHADIR BATUR, 13.02.2023
‘Hiçbir merci kaynağını Anayasa’dan almayan yetki kullanamaz, YSK seçimleri erteleyemez’ (sol.org.tr)

Kahramanmaraş merkezli depremlerin sonrasında ortaya çıkan yönetememe durumu, düzenin bu ülkeye vadedebildiği tek şeyi gözler önüne koydu: Yıkım… 10 ili yerle bir eden depremlerin öncesinde, Türkiye’nin gündemi seçimdi. 1999 depreminin ardından düzenlenen seçimlerde iktidarı kazanmış olan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimi, ülkeyi yeni bir seçim dönemine götürüyordu. 2014’te cumhurbaşkanı olan ve mevcut koşullarda 3. kez cumhurbaşkanı adayı olaMAYAcak olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bir kez daha aday olabilmesi için “erken seçim” çözümü türetilmişti.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, deprem öncesinde seçim tarihi olarak 14 Mayıs’ı işaret etmişti. Lakin on binlerce yurttaşın ölümüne yol açtığı depremler, kurumlarının depremdeki müdahalesinin gecikmesini ortaya çıkarırken, binlerce binanın yıkıldığı tabloda kentlerde seçimlerin nasıl düzenleneceği soru işaretlerine neden oldu. Seçimlerin normal tarihi olan 18 Haziran’da yapılması akıllara gelen ilk olasılık. Ancak bu durumda AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3. kez aday olup olamayacağı sorusu karşımıza çıkıyor.

Öte yandan YSK’nın seçimleri erteleyeceği yönünde iddialar ortaya atıldı. YSK kararlarının Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemiyor olması, kamuoyunda ‘hukuksuz’ bir karar olur yorumlarına neden olan seçimin ertelenmesi ihtimali tartışmalarını körükledi. Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin (YARSAV) ve Yargıçlar Sendikası’nın kurucu başkanı Ö. F. EminağaoğlusoL’a yaptığı açıklamada Anayasa’nın 6. maddesine vurgu yaparak, seçimlerin mevcut tabloda 18 Haziran’da yapılması gerektiğini belirtiyor.

Eminağaoğlu, seçimin 14 Mayıs’ta yapılması için Meclis’in karar alması gerektiğini (AS: En az 3/5, 360 oy!) aksi durumda Erdoğan’ın adaylığının Anayasa’ya aykırı olacağını belirtiyor. Öte yandan YSK’nın seçimi ertelemesi iddialarına ilişkin olarak Eminağaoğlu, hiçbir mercinin Anayasa’ya dayanmadan bir karar alamayacağını hatırlatarak, YSK’nın seçim tarihini öteleme veya geri bırakma yetkisi olmadığını kaydetti.

YSK’nın seçimi erteleme kararının Türkiye’de ilk kez ortaya çıkacak bir tablo yaratacağını belirten Eminağaoğlu, “YSK’nın kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne veya başka hiçbir merciye başvurulamıyor” hatırlatmasını yaptı. Seçimi ertelemenin “seçimi rafa kaldırmak olacağını” ifade eden Eminağaoğlu, “Türkiye’de seçimler ne zaman rafa kalkıyor? Darbe döneminde. O zaman YSK’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin deprem sömürüsüyle ve insanların deprem acılarıyla seçimleri rafa kaldırması olur, başka bir anlamı olmaz.” yorumunda bulundu.

Eski YARSAV Başkanı Eminağaoğlu’nun soL’a aktardığı görüşleri şu şekilde:

‘Hiçbir karar alınmazsa, seçimler normal tarihinde, 18 Haziran’da yapılacak’

Kahramanmaraş merkezli ve 10 ilde yıkıma neden olan depremlerin ardından, seçimin hangi tarihte düzenleneceğine ilişkin iddialar gündeme geldi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremlerin öncesinde yaptığı açıklamalarda, seçim tarihi olarak 14 Mayıs’ı işaret etmişti. Ancak, seçim tarihine ilişkin karar Meclis’e gelmedi ve erken seçim tarihi de kesinleşmedi. Depremin ardından da seçimin normal koşullarda olması gereken tarih olan 18 Haziran gündeme geldi. Sizin seçim tarihine ilişkin görüşleriniz nedir?

Hiçbir karar alınmazsa, seçimler normal tarihinde yani 18 Haziran’da yapılacak. Bunun öncesinde yapılmasını gerektiren bir neden ortaya çıkması gerek. Mevcut (verili) koşullarda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda, seçimlerin erkene alınmasını gerektiren bir neden yok. Dolayısıyla 14 Mayıs’ta seçimin yapılabilmesi karar alınmasına bağlı. Meclis’in karar almayacağı ortada. (AS: En az 360 MV’nin oyu gerek..)

Erdoğan’ın deprem bölgesi koşullarını gözeterek böyle bir karar alması siyaseten de hukuken doğru olmayacaktır. Henüz aldığı bir karar da yok, ama erken seçim kararı alırsa, o karara göre seçim yapılmak durumunda kalınabilir kuşkusuz.

Örnek vermeniz gerekirse?

Şu anda bir karar almadı. Diyelim ki Mart ayında, seçim takviminin işleyeceği şekilde bir karar alırsa, 14 Mayıs Pazar gününden önceki 60 günden ilk Pazar günü olarak Mart ayı içinde bir karar alırsa, seçim 14 Mayıs’ta yapılmak durumunda kalabilir. Henüz hiçbir karar yok. O tarihe kadar da hiçbir karar alınmazsa Anayasa’nın 77. maddesi gereği ‘.. seçimler her beş yılda seçim aynı gün yapılır’ hükmü, emredici bir hüküm, son derece açık. Böyle bir tabloda 18 Haziran’da seçim yapılır, hiçbir öne çekme kararı alınmazsa. Ama Erdoğan bir karar alırsa, alacağı karar tarihine bağlı olarak 60 günden sonraki ilk Pazar günü seçim yapılır. Ve bu da hiçbir tabloda 18 Haziran’dan (2023) ötesine sarkamaz.

‘İster erken seçim olsun, ister normal seçim; Erdoğan aday olamaz’

Peki bu durumda Erdoğan’ın adaylığı söz konusu olabilir mi? “Erken seçim” ifade edilen kararın alınmasıyla, Erdoğan’ın 3. kez cumhurbaşkanlığı adaylığının önünün açıldığı yorumları yapılmıştı. Eğer seçim 18 Haziran’da düzenlenirse Erdoğan yeniden aday olabilir mi?

Meclis karar almadığı sürece ister Erdoğan’ın kararıyla bir erken seçim olsun, isterse de zamanında bir seçim olsun; Erdoğan aday olamaz.

  • Erdoğan’ın adaylığı için tek yok, Meclis’in erken seçim kararı alması.

Hiçbir karar alınmazsa ve normal seçim tarihi olan 18 Haziran’da seçim düzenlenirse, Erdoğan yine aday olamaz. Normal (zamanında) seçimde de olamaz, o da 3. dönem; Erdoğan’ın alacağı kararla da olamaz, o da 3. dönem anlamına gelir. Tek istisna Meclis’in alacağı karar olur. Mevcut tabloda iki dönem görev kararı nedeniyle, şu anda kendisi ikinci döneminde ve üçüncü dönem cumhurbaşkanı olabilmesinin tek istisnası Meclis kararı. Dediğim gibi, 18 Haziran’da seçim olursa 3. dönem yasağından ötürü aday olamaz.

‘Seçimin geri bırakılma yetkisi yalnızca ve yalnızca Meclis’te’

YSK’nın seçimi bir yıl ertelemesi konuşuluyor. Bu durum yasal mı? Anayasa’nın 78. maddesine göre, seçimi erteleme kararı ancak ‘savaş durumu’ halinde olanaklı görünüyor. YSK erteleme kararı alabilir mi?

Anayasa’nın 6. maddesinde diyor ki; “Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir
Devlet yetkisi kullanamaz
”.

  • Hiçbir makam ve merci kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz,
    yani egemenlik yetkisi kullanamaz

Bu maddeyle beraber Anayasa 78. maddeyi birlikte yorumladığımız zaman, Anayasa 78. madde seçimlerin geri bırakılması yetkisini yalnızca ve yalnızca Meclis’e vermiştir. Meclis dışında
hiç kimseye verilmemiş bu yetki. Yani 5 yıldan sonra bir seçim yapılması yetkisi Meclis’te.

Erken seçim yetkisi hem cumhurbaşkanında hem de Meclis’te. Ancak seçimin geri bırakılma yetkisi yalnızca ve yalnızca Meclis’te, bu da yalnızca ve yalnızca savaş halinde.

  • Savaş hali dışında seçimleri geri bırakma yetkisi başka hiçbir nedenle Meclis’te de değil.
  • Dolayısıyla YSK’da da ne erken seçim yetkisi var ne de seçimleri geri bırakma yetkisi var.

YSK’nın yetkisi seçim takvimini düzenleme, seçimleri düzen ve dürüstlük içinde yapmaktır.

Hiçbir karar alınmazsa, Anayasa 77. maddeye göre, seçim beş yılda bir aynı gün yapılır.
Yani 18 Haziran’da yapılır.

‘YSK’nın seçim tarihini öteleme veya geri bırakma yetkisi yok’

Bu durumun bir istisnası var mı?

Tek bir istisna (ayrık) var daha önce. Anayasa geçici 21/A maddesine bakın, orada Anayasaya halk oylamasına gitmemesi için en az 400 milletvekili gerek. Derseniz ki, varsayalım seçim tarihi
1 Eylül’dür, geçici madde koyarsanız Anayasa’ya, ancak öyle olabilir. Bunun dışında başka hiçbir yolla 18 Haziran’dan sarkacak şekilde seçim yapılamaz.

Anayasa böyle düzenlenmiş, böyle düzenlendiği için de Anayasa’nın 6. maddesine göre, hiçbir makam ve merci kaynağını Anayasadan almayan bir yetki kullanmaz. Bir örneği geçici 21/A’da var, seçim tarihini daha önce uzatır şekilde geçici 21/A’ya hüküm konmuş. Ancak şimdi de öyle bir hüküm konursa seçim ileri bir tarihte yapılabilir. Ama bunun için de en az 400 milletvekili gerek (AS: 360+ halkoylaması olanaklı). Bu durumda da iktidarın oyları yetmiyor. Zaten bu tabloyu yaratan iktidar olduğu için, Anayasaya böyle bir madde koymak seçimin gerekliliğini inkâr (yadsıma) anlamına gelir. Türkiye’yi bu tabloya taşıyan iktidar olduğuna göre, seçimlerin zamanında, Anayasaya uygun olarak beş yılda bir ve 18 Haziran günü yapılması gerekir.

YSK’nın bu konuda, seçim tarihini öteleme veya geri bırakma yetkisi yoktur.

YSK’nın kararlarına karşı AYM’ye veya başka hiçbir merciye başvurulamıyor’

Bir varsayım üzerinde durmak  durmak istiyorum. Varsayalım ki, YSK seçimi erteleme kararı aldı. YSK’nın aldığı karar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebiliyor mu?

Şimdi bu zaman, fiili durumlar ortaya çıkıyor. Malumunuz, YSK’nın kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne veya başka hiçbir merciye başvurulamıyor.

Ben de buna istinaden (dayanarak) sordum, nasıl bir yol izlenebilir bu durumda?

YSK’nın kararına karşı başvurulabilecek bir merci yok. Ama burada ‘bireysel başvuru yapılabilir mi, yapılamaz mı’ gibi Türkiye’de ilk kez yaşanacak bir hukuksal tartışma konusu ortaya çıkar.
Bu daha önce örneğine rastlanmayan bir konu. Böyle bir durumun Türkiye’de hiçbir örneği yok. Anayasa Mahkemesi de böyle bir konuda karar vermeyebilir, ‘Anayasa’ya göre görevsizim’ de diyebilir veya ‘YSK kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetki kullanmıştır, karar yok hükmündedir’ diyerek ihlal kararı da verebilir. Ama dediğim gibi bunun örneği yok, çünkü YSK’nın böyle bir şey için yetkisi yok.

‘YSK’nın bir yandan çalışmalarını sürdürmesi lazım’

YSK’nın seçimi erteleme yetkisi yok ama böyle bir karar alırsa kimse itiraz edemeyecek mi?

Anayasa Mahkemesi’nin buna yönelik geçmişte hiçbir kararı yok. Türkiye’nin ilk kez karşılaşacağı bir durum olur. Dediğim gibi, ‘Anayasa’ya bağlılık esas’ olduğuna göre, YSK’nın bugünden başlayarak hiçbir karar alınmayacakmış gibi, yani seçimler 18 Haziran’da yapılacakmış gibi çalışmalarını yürütmesi gerek.

Eğer ki birisi çıkıp karar alırsa, o karara göre daha erken bir tarihte seçim yapılabilir, takvim düzenlenebilir. Ama YSK’nın bir yandan çalışmalarını sürdürmesi gerek. Kamuoyunda dillendirilmeye başlandı, YSK seçmen kütüklerini güncelleyebilir mi diye. Bunlar zaten MERNİS üzerinden düzenleniyor. “Savaş” tek neden olduğu için, geçmişte Anayasa Mahkemesi’nin
savaş gibi’ diye Anayasa’ya aykırı 2012/30 esas sayılı kararı var. Herhangi bir nedenle, cumhurbaşkanlığı seçim yasasını incelerken ‘savaş gibi’ sözcüğü kullanmış, 5. maddeyle ilgili.

‘Deprem sömürüsüyle ve insanların deprem acılarıyla seçimlerin
rafa kaldırılması olur’

Ama bu Anayasa maddeleri değişti. Karardaki “gibi” sözcüğü de Anayasa’daki sınırlı sayıma aykırı yazılmış, Anayasa’yı yansıtmayan bir karar. Dolayısıyla savaş sözcüğü genişletilemez. Anayasa “savaşla sınırlı” bir şekilde yazılmasaydı, bir başka nedenle seçim geriye bırakılabilirdi. Ama şu tabloda,

  • Anayasa’nın bağlayıcı ve açık hükmüne göre, seçim hiçbir biçimde geri bırakılamaz.

Aksi halde seçimi rafa kaldırmış olursunuz. Türkiye’de seçimler ne zaman rafa kalkıyor?
Darbe döneminde. O zaman YSK’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin deprem sömürüsüyle ve insanların deprem acılarıyla seçimleri rafa kaldırması olur, başka bir anlamı olmaz.

‘Yüce Divan’da yargılanmayı gerektiren görev suçu oluşturur’

YSK’nın aksi yönde bir karar vermesi demek, Anayasanın 6. maddesi uyarınca kaynağını anayasadan almayan devlet yetkisi kullanması, anayasanın  dışına çıkması demek olup,
bu durum karara imza atan üyeler için Yüce Divan’da yargılanmayı gerektiren görev suçu oluşturur.

Altılı masanın Yeni Anayasa Önerisini yürekten Selamlıyorum 

Prof. Dr. Hakki Keskin
Siyaset Bilimci, Almanya Parlamentosu ve Avrupa Parlamenterler Meclisi eski Üyesi
1 Aralık 2022

Altılı masanın Yeni Anayasa Önerisini yürekten Selamlıyorum 

Altılı masa tarafından kamuoyuna sunulan ve üzerinde iyi çalışıldığı anlaşılan kapsamlı Yeni Anayasa Önerisinin, en önemli noktalarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Lütfen okuyunuz ve çevrenize yayınız! 

Türkiye 1961 Anayasasıyla, Dünya’nın en demokratik ve çağdaş anayasalarından birine sahip olmuştu. Bu anayasayı Türkiye`nin en saygın üniversite hukukçuları, gelişmiş demokratik ülke anayasalarını iyi inceleyerek hazırlamışlardı. Ancak bu anayasayı hazırlayan Temsilciler Meclisi’nde İl Genel Meclislerinin; Siyasal Partilerin, Baroların, Basının, Odaların, Tarım kuruluşlarının, Öğretmenlerin, Üniversitelerin, Yargı organlarının temsilcileri de bulunuyordu.

ABD tarafından “bizimkiler başardı” dedikleri 1980 faşist askeri darbesi ve cuntasıyla bu harika 1961 anayasası, hukuk devletinin temelini oluşturan yargı bağımsızlığı ve bir dizi özgürlüklerinden büyük ölçüde uzaklaştırıldı.

Bunun üstüne bir de Dünya`da gerçekten benzeri olmayan tümüyle tek kişinin karar verme yetkisinde olan bir ucube sistem getirildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkileri, Yargı ve tüm kamu kuruluşlarının denetimi, basın ve fikir özgürlüğü, çok büyük ölçüde, tüm kararları verme yetkisi olan bir tek kişiye, partili Cumhurbaşkanına verildi. O kadar ki, Meclis kararıyla imzalanan (uygun bulunan), kadın haklarını ve güvencesini koruma altına alan İstanbul Sözleşmesi’nden bile, bu yetkiyi kendinde gören Cumhurbaşkanı tek başına çıkma kararı alabildi.

Atalarımızın “Bir musibet bin nasihata bedeldir” sözü, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden bütünüyle uzaklaşmış olan bu tek kişi yönetimi ve uygulamalarıyla sonunda anlaşılır duruma geldi. Türkiye`nin yeniden gerçek anlamda güçlendirilmiş parlamento, gelişmiş demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, basın ve fikir özgürlüğünü temel ilkesi yapan yeni bir anayasaya gereksinim olduğu anlaşıldı ve benimsendi. 

Altılı masa uzlaşma kültürüne en güzel örnek oluyor 

Uzlaşma kültürüne güzel bir örnek olan Altılı masa oluşumunu başından beri çok gerekli ve olumlu bularak destekliyorum. Bir yılı aşkın bir çalışma sonunda kanımca iyi bir anayasa önerisi paketi, Genel başkanların ve medya kuruluşlarının bulunduğu bir toplantıda kamuoyuyla paylaşıldı.

Yeni Anayasa taslağı önerisini sırayla: CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Serhan Yücel, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Uğur Poyraz ve Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya, açıkladılar.

Anayasalar mutlaka toplumun en geniş kesiminin görüş, öneri ve desteği alınarak hazırlanmalıdır. CHP adına bu anayasa önerisini hazırlayan Av. Muharrem Erkek, önerimizi “Demokrasinin asli gereği olan çoğulculuk ve uzlaşma ilkeleri doğrultusunda, toplumun tüm kesimleri ile müzakere ettikten sonra seçimlerin hemen ardından TBMM’ye sunacağız.” açıklaması bu anlamda büyük önem taşıyor.

Almanya Anayasasının ilk maddesinde yer alan ve kanımca Dünya`da en temel örnek anayasal ilkelerden biri olan,insan onurunun dokunulmazlığı ve devlete insan onurunu koruma görevinin verilmesi”, hazırlanan yeni anayasal düzenin simgesini oluşturmaktadır.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le, Büyük Millet Meclisi’nin ve Yargının günümüzde yaşanan ağır siyasal vesayetten kurtarılacağına, Yargının kurucu ögesi olan savunmanın ve baroların ilk kez anayasal güvenceye kavuşturulacağına vurgu yapılanmaktadır. Aynı biçimde basının, sivil toplum örgütlerinin, düzenleyici ve denetleyici kurumların da vesayetten kurtarılacağı belirtilmektedir.

Demokratik hukuk devletinin temel ilkesi olan Güçler ayrılığının yeniden yaşama geçirileceğine, “yasamanın etkin ve katılımcı, yürütmenin kararlı (istikrarlı), saydam ve hesap verebilir, yargının ise bağımsız ve yansız olmasına, güçlü, özgürlükçü, demokratik ve adil bir sistemin” sağlanacağına özenle vurgu yapılmaktadır.

Hukuk devletinin temel ögelerinden olan adil yargılanma hakkını ve bu hakkın temel ögelerinden olan savunma hakkının güçlendireceğine, Türkiye Barolar Birliği’ne özerk bir konum (statü) sağlanarak, avukatlık mesleğine sahip olması gereken saygınlığın kazandırılacağına vurgu yapılıyor.

Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası andlaşmalar, Anayasaya uygunluk normlarına katılacaktır.

Son derece önemli bir başka konuda; seçilmiş yerel yöneticilerin yargı kararı olmadan, günümüzde uygulanan “Kayyum atamalarıyla” görevlerinden uzaklaştırılmalarına son vereceği belirtiliyor.

Vatandaşlarımızdan toplanan vergilerin nasıl harcandığının etkili denetlenebilmesi için Meclis’in bütçe hakkının, Meclis’in devredilemez bir yetkisi ve denetim aracı olarak düzleneceği ve Meclis bünyesinde başkanı ana muhalefet partisinden olan Kesin Hesap Komisyonu kurulacağı açıklanıyor. Meclis’in denetim yetkisini güçlendirilerek saydam ve hesap verebilir bir yönetim için hükümete hesap sorulabilmesini sağlayacağına vurgu yapılıyor.

Sosyal ve ekonomik haklar bölümüne yeni haklar eklenerek, herkesin sağlık hakkına sahip olduğunu ve hiç kimsenin temel sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılamayacağı belirtiliyor.

Çevreyi ve doğal yaşamı korumanın devletin görevi olduğu belirtiliyor. Devletin hayvanları korumak ve hayvanlara yönelik eziyet ve kötü işlem yapılmaması için gereken önlemleri alma görevi olduğuna vurgu yapılıyor.

Başbakan ve Bakanlar bireysel ve toplu olarak Meclise karşı sorumlu olacak, Bakanlar veya hükümet hakkında gensoru verilebilecek, Başbakan ve Bakanlara haklarındaki savlarla ilgili Meclis Soruşturması açılabilecek, Meclisin sevk kararı vermesi halinde ilgililer Yüce Divan‘da yargılanabilecektir deniyor.

Milletvekili Dokunulmazlıklarının kaldırılması ancak üye tam sayının salt çoğunluğuyla, düşmesi ise Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki kararıyla yapılabilecektir.

Cumhurbaşkanının bir dönem ve 7 yıl için halk tarafından seçilebilmesi, varsa partisi ile ilişiğinin kesilmesini öneriliyor. Cumhurbaşkanının yasaları veto etme yetkisine son veriliyor.

Yargıç ve savcılara coğrafi güvence sağlanarak mesleksel bağımsızlıklarının güçlendirilmesi amaçlanıyor.

Çok önemli bulduğum bir başka değişiklik önerisi de Yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarını artırılması, yerel yönetimlerde demokratik katılım, saydamlık ve hesap verebilirlik ilkelerinin egemen kılınması, merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki yönetsel denetiminin sınırlarının açıkça belirlenerek yerindelik denetimi anlamına gelen vesayet uygulamalarına son verilmesinin istenmesidir.

Bir başka çok önemli konu da, Yükseköğretimde özgür ve çoğulcu bir sistem oluşturarak üniversitelerin bilimsel özerkliklerinin yanında, yönetsel ve akçalı  özerkliklerinin de anayasal güvence altına alınması, YÖK`ün kaldırarak yerine yetkileri eşgüdüm görevi ile sınırlandırılmış, üyelerinin demokratik meşruluk temeline dayanılarak seçildiği üniversiteler arası bir kurul oluşturulacağı belirtiliyor. Bu konuda basta Boğaziçi Üniversitesinde olmak üzere, Erdoğan tarafından birçok üniversite yönetimine akademik yeteneği bulunmayan eski AKP milletvekillerinin atandığı yaygın bir uygulama durumuna geldi.

Tüm siyasal partilere eşit davranması gereken Radyo ve Televizyon yayınları ve Üst Kurulu (RTÜK), AKP`nin yayın organı ve karşıt basına karşı baskı aracı durumuna getirildi. Bu nedenle bu Kurulun çoğulculuk, özerklik ve yansızlık ilkelerine bağlı olarak çalışmasını sağlayacak bir düzenlemeye gidileceğine vurgu yapılıyor.

Yeni Anayasa önerisinde seçim barajının % 3`e indirilerek, seçmenin daha geniş kesiminin Mecliste temsil edilme istemi, son derece önemlidir.

Yurt dışında yaşayan altı milyonu aşan Türklerin, sorunlarıyla yakından ilgilenileceği, dil ve kültürlerini koruma ve anavatanla bağlarını geliştirme çalışmalarına vurgu yapılarak, yurt dışında yasayan Türklerin Mecliste 15 milletvekiliyle doğrudan temsil edilmesinin sağlanacağı açıklanıyor.

Olağanüstü Hal ilanının, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından verilmesi öngörülüyor.

Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı on beşten yirmi ikiye çıkarılarak; dört daire ve bir Genel Kurul halinde çalışması sağlanacağı açıklanıyor.

Yüksek Seçim Kurulu`nun, seçme, seçilme ve siyasal etkinlikte bulunma haklarına ilişkin verdiği kararların hukuka uygunluğunun sağlanması için, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruların yapılmasının sağlanacağı belirtilmektedir.

  • Anayasamızın 2. maddesinde yer alan ve değiştirilmesi yasaklanan insan haklarına saygılı, demokratik, lâik, sosyal hukuk devleti kavramları, Anayasa düzenimizin asıl belirleyicisi olacaktır. (…)” 
  • “Cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına adım atarken bu topraklara eşitliği, özgürlüğü, adaleti hep birlikte getireceğiz. (…)”
  • Anayasanın önemsizleştirilmeye, hukuk devleti ilkesinin unutturulmaya, devletin bir parti devleti haline dönüştürülmeye, kurum kültürü ve kurallar sisteminin yok sayılmaya çalışıldığı bu dönemi aziz milletimiz ile birlikte mücadele ederek aşacağımıza ve Cumhuriyetin 1. Yüzyılındaki kazanımlarımızı muhafaza ederek daha ileriye götürerek sorunlarımızı demokrasi kültürü içinde çözerek Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmaya kararlıyız.”

    deniyor Anayasa önerisinde.

Bizler inanıyoruz ki, önümüzdeki ilk seçimde, otoriter bir sistemden yana olanlar değil, demokrasiden yana olanlar kazanacak; altılı masanın ortak Cumhurbaşkanı adayı, Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacaktır.” inancının da altı çiziliyor.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 13 Ekim 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

VAHİM

Meclis Eski Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı YİK üyesi İsmail Kahraman günlerdir Anayasa değişikliği ve laikliğin kaldırılması söylemleri yaparken RTE,

Anayasa’nın ilk 4 maddesini değiştirme fikri eğer bu CHP’nin kurumsal iradesiyse ortada ülkemiz açısından çok vahim bir sorun var demektir.” diyerek olayı CHP’ye yıktı.

Durumu vahim…

ADAMIM

Foreign Policy’den Halil Karaveli, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ABD ile ilişkilerini kaleme aldığı yazısında, ‘Akar, cumhurbaşkanı olursa Türkiye’nin ABD ile ittifakını yeniden kurmaya çalışacak.’ ifadelerini kullandı.

Tanıyorlar…

TERÖRİST

RTE, “Parklarda bankların üzerinde yatanlar… Bunlar öğrenci mi? Bunlar aynı Gezi’de olduğu gibi teröristler” dedi.

1970’li yıllarda iktidarı eleştiren her eylemci “anarşist” olarak adlandırılırdı. Terfi ettiler…

DÖNÜK

Sputnik ve Russia Today’in Genel Yayın Yönetmeni Margarita Simonyan, ‘Kars ve Ağrı Dağı’nın Rusya’ya geri dönmesini istiyorum’ dedi.

Gerisi dönük zaten…

ŞEHİRCİ

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Cami Planlama ve Tasarımı Kılavuzu tanıtım toplantısında: “Camiden kopuk şehirleşmeye karşıyız. Her mahalleye yürüme mesafesinde cami yapacağız. Şehrin merkezine camiyi oturtup çevresinde şehirleşeceğiz.”

  1. Şehircilik bakanı mı şehir imamı mı?
  2. Cami ile mi gelişeceğiz okulla mı?
  3. DİB’nın emrinde mi, milletin hizmetinde mi?

POLİSİMİZ

Mahkeme kararı ile mahdum Bilal’in YİK üyesi olduğu TÜGVA’dan Büyükada İskele Binası’nı geri alma hakkı kazanan İBŞB zabıtalarının karşısına polis dikildi.

Yasaların güvencesi polisimiz yasaya aykırı eyleme kalkan yapıldı. 

TEHDİT

Biden, “Türkiye’nin Suriye’deki askeri eylemleri, ABD için tehdit oluşturuyor” dedi.

ABD’nin her hali Türkiye için tehdit…

MEŞRU

HDP’nin yasal ancak bölücü örgütle ilişkisi nedeniyle meşru olmadığı tartışılıyor. Katılırım.

Peki, Yüce Divan kararı ile “laikliğe karşı eylemlerin odağı” olduğu kesin kabul edilmiş AKP meşru mu?…

İYİLİK

RTE, Millet İttifakı için, ”Ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz

İyi saatte olsunlar…

BAŞSAĞLIĞI

2003 yılında Süleymaniye’de Türk askerine çuval geçiren birliğin komutanı, MSB Akar’ın boynuna madalya geçiren ABD’li eski Kara Kuvvetleri Komutanı Raymond Odierno 67 yaşında öldü.

Sevenlerinin başı sağ olsun…

UÇUŞ

RTE, Amerika’nın, İngiltere’nin halini görüyorsunuz değil mi? Benzin yok benzin. Almanya’da kuyruklar, Fransa’da kuyruklar, yiyeceklerini bulamıyorlar, Türkiye’de böyle bir sorun yok”

Bu ülkeler nerede bilen var mı?..

REKTÖR

BÜ Rektörü Naci İnci, “Boğaziçi’ndeki eylemelere destek verilmesinin lisedeki öğrenciyle ne alakası olabilir?”

Bunu anlayabilse…

YALAN

TÜİK işsizliğin 11 bin kişi artığını açıkladı. Devletin bir başka kurumu İŞKUR’a göre ise kayıtlı işsiz sayısı yalnızca bir ayda 199 bin kişi arttı. 

Ne verseler fark etmez, TÜİK’e inanan kaldı mı?..

SORUYORUM                                             :

  1. 128 milyar dolar nerede?
  2. Bakan Ruhsar Pekcan ve diğer bakanların/yakınlarının devlete mal satmasının (hem de bozuk ve fahiş fiyatla) soruşturulması neden engelleniyor?
  3. Sedat Peker’in suçlamaları kamuoyunda karşılık bulmasına karşın niçin araştırılmıyor? Suçlanalar niçin kendini savunmuyor? Cumhurbaşkanlığı niçin sessiz kalıyor? 
  4. Orman yangınlarına karşı gerekli önlemleri almayarak yurdumuzun cayır cayır yanmasına, uygunsuz imara izin vererek sel felaketine sebep olanlar ne zaman hesap verecek?
  5. Yurt dışına para aktararak vergi kaçıranlardan hesap sorulmayacak mı?

 

10 Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine Toplu Bakış

Dostlar,

AKP – RTE, OHAL KHK’leri ile (Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri) ile Türkiye’yi başkalaştırmayı ve dönüştürmeyi sürdürüyor.

Bereket Danıştay 5. Dairesi geçtiğimiz günlerde verdiği bir kararla (04.10.2016, E:2016/ 8136, K: 2016/ 4076) İdare Mahkemelerinin OHAL KHK’lerine dayalı davaları “yasama işlemidir..” gerekçesiyle görevsizlik – yetkisizlik ileri sürerek reddetmesini bozdu. İdare mahkemeleri artık bu davalara bakmak ve sonuçlandırmak zorunda olacaklardır.

OHAL KHK’lerine sitemizde epey yer verdik. Sayın Mahmut Esen, kıdemli (emekli) bir Mülkiye Başmüfettişi olarak bu irdelemeleri özen ve yetkinlikle yapageldi. 18.11.2016 günü toplam 10 OHAL KHK’si için topluca değerlendirmesini paylaştılar sağolsunlar.
Şöyle başlıyorlar:
*****
KHK’LERE TOPLU BAKIŞ

Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirlerin alınması, bazı kamu/özel kurum ve kuruluşlara dair düzenleme yapılması, bazı kanunlarda değişiklik yapılması vb. amaçlar için Anayasanın 121 inci maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre,  Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 22.7.2016- 3.10.2016 tarihleri arasında kararlaştırılmış olan 667[1] – 676 sayılı (toplam 10 adet) KHK ile mevzuatta:

Olağanüstü hal ilan ediliş nedenleri ve süresi ile de sınırlı olmayan çok sayıda/köklü değişikliklerin yapıldığı görülmekte; bu bağlamda KHK aracılığıyla Devletin yeniden yapılandırılmak istendiği anlaşılmaktadır.

Sözü edilen KHK’lerle getirilmiş olan yaşamsal önemi olan bu düzenlemeler Sistematik olarak birleştirilmiş, konunun daha iyi kavranması için uygulama örnekleri de verilmiş, bölümler halinde özetlenmiş olarak, aşağıya çıkarılmıştır. Saygılarımla. 18.11.2016

Mahmut ESEN
Mülkiye Başmüfettişi
mahmutesen@gmail.com
********

Bu değerli çalışma metnini (6 A4 sayfası) pdf olarak site okurlarımıza sunuyoruz.
Sayın Esen’e bir kez daha teşekkür ediyoruz. Lütfen tıklar mısınız??

ohal_khklerine_toplu_bakis_mahmut_esen_18kasim2016

OHAL rejiminin 3. kez kesinlikle uzatılmaması, olağan döneme dönülmesi ve bu metinlerin mutlaka Anayasa Mahkemesince denetlenmesinin sağlanması gerekiyor. Sürdürülen ve dayatılan OHAL rejimi ile hukuk devleti ve anayasa askıdadır ve TEK ADAM yönetimiyle ülkemiz otorieter – totalter hatta despotik bir yönetime sürüklenmektedir.

Ne yazık ki TBMM adeta sürgündedir ve OHAL ilanının zorunlu gereği olarak bu ayrıksı (istisnai) yönetim biçimini gerektiren koşullarla savaşım (mücadele) başlıca uğraş ve öncelik olmak gerekirken, BAŞKANLIK gündemi Türkiye’ye dayatılmaktadır. R.T. Erdoğan’ın 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında

  • Bu bize Allahın bir lütfu..” sözleri kulakları tırmalamaktadır!
  • CHP Genel Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu’nun
  • AKP HÜKÜMETİNİN DARBEDEN HABER VARDI!
    savı ve yanıtlanmayan sorusu ise Türkiye’yi allak bullak etmektedir.
    Bu sav kanıtlanırsa sorumlular Yüce Divan’lıktır!
  • Özellikle TSK’dan intikam alınırcasına yıkıcı – bölücü – parçalayıcı düzenlemeler yapılmakta ve ülke güvenliği tehlikeye sokulmaktadır.

Koyu OHAL rejimi ekonomiyi de son derece olumsuz etkilemektedir. Yaratılan gergin ve olumsuz politik iklim bir bütün olarak kesinlikle sürdürülebilir değildir.

AKP – RTE, ülkemizi iç çatışma ve bölünmeye dek sürükleyebilkecek çok tehlikeli gerilim politikasını derhal terketmeli ve bütünleştirici hukuk devletine dönülmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
20 Kasım 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. 
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

TBMM’de 4 ESKİ BAKAN’ın AKLAMA OYLAMASININ ÇAĞRIŞIMLARI


TBMM’de 4 ESKİ BAKAN’ın AKLAMA OYLAMASININ ÇAĞRIŞIMLARI

AKP kurucularından ve bir zamanlar 2 numara olan eski vekil Dengir Mir Mehmet Fırat‘ın çarpıcı çağrı yazısını sitemizde yayımladık : VİCDANLARA SESLENİYORUM
(http://ahmetsaltik.net/2015/01/21/ahirette-dokunulmazlik-yok/)

Dilerdik bir işe yarasın.. Yaramadı da denemez sanırız.. Ama yetmedi.. 47-48 fire hiç de az değildir. 5-6 eksikle direkten dönmüştür bu 4 talihsiz şaibeli vekil. Bu milletvekillerine teşekkür ederiz.

AKP 312 vekil sahibi.. 48’i düşerseniz 264 kalıyor. Bir de değişik gerekçelerle oylamaya gelmeyen AKP’li vekiller var.. Kritik durumlarda 276’yı bile bulamayacaklarını, belki uygun bir gensoruda düşürülebileceklerini )?!) düşünebiliriz. Erdoğan –ve söylemeye gerek var mı bilemiyoruz?Başbakan olmaya nafile çaba gösteren / göstermeyen A. Davutoğlu
artık topal ördektirler siyasal lüteratürdeki karşılığıyla (lame duck).

Dünya nimetleri daha tatlı geldi bu vekillerin çoook büyük bir bölümüne (250’den fazla..)
Sonrası için Allah kerim.. dediler sanırız. Hac’a giderler, kurban keserler, fitre – zekat verirler, efendime söyleyeyim oruç tutarlar, dua eder ve hocalar tutarak dua ettirirler (!?); “milletvekili kalayım da daha büyük kötülükleri önleyeyim” (!?) diye düşündüklerini ileri sürerek geliştirdikleri psikolojik savunma düzeneklerini kullanarak kendilerini ve rüşvet vererek Tanrı’yı iknayı – kandırmayı denerler (!).. Nasılsa han-hamam bu dünyada kendilerine, gariban Müslümana ise din-iman burada; Ahiret’te Allah kerim..

Muhammet Peygamber yaşasaydı herhalde bu AKP zihniyetini ve şürekasını, İslama şimdiye dek bunlardan çok zarar verenin zinhar çıkmadığını haykırarak bütün gücüyle lanetler, din dışı ilan ederdi.

Önceki günlerde sitemizde “AKP’liler üslüman mı?” başlıklı bir yazı yayımlamıştık (Prof. Örsan K. Öymen, bir kez daha okumanın tam da zamanıdır : AKP’liler_MUSLUMAN_mi.pdf, 18.1.15) Eski AB Bakanı Egemen Bağış “tweet olarak sallıyor bakara-makara” nasılsa!
Bu adam müslüman sayılabilir mi??

Klavyemizden başkaca daha uygun tanımlayıcı – betimleyici sözcükler dökülecek isyanımızı haykırma adına ama, başta Erdoğan olmak üzere AKP’liler dava şampiyonu ve de tazminat zengini... Oysa biraz daha tahammüllü olsalar haklarında toplumdan daha fazla geribildirim alabilecekler. Bundan yoksun kalışları ise dava şampiyonu olmayı seçmelerinin bedeli olmalı.

Başbakan (?) A. Davutoğlu gerçekten çoook zor durumlarda.. Oylama günü kalkıp, hiç de zorunlu olmadığı halde İngiltere’ye gidiyor (kaçıyor desek!?), oylamaya katılmayarak vicdanına ve politik kimliğine bir manevra alanı yaratmaya çabalıyor kendine gelecekte. Öte yandan TBMM’deki talihsiz oylama sonucuna da ister istemez, gönüllü gönülsüz sahip çıkma gereği duyuyor.. Vekillerin özgür iradeleriyle oy kullandıklarını söyleme zorunluluğu duyuyor gerçeği çarpıtarak ve bilinç altını ele veriyor. Tersi çıksa da aynı eylemde olacaktı Davutoğlu emin olunuz.. Bunlar ince diplomasi olmalı, bizim aklımız pek ermiyor!?.. [ Bu arada “diplomasi” sözcüğünün Latince “diplo” (iki, çift) ve “macia” (maske) anlamına gelen 2 sözcüğün bileşiminden oluştuğunu…. anımsamakta yarar var sanırız..]

Bir son nokta çok önemli   :

TBMM üyelerine 3 farklı renkte oy pusulası ve beyaz zarf verildi. Oy pusulaları KIRMIZI, MAVİ ve BEYAZ.. Beyaz zarf içindeki oy pusulasının rengini saklayacak kalınlıkta olmadığı gibi, AKP’li vekillerden daha sonra kullanmadığı 2 oy pusulasını göstermesi  istenerek apaçık bir oy denetimi ve politik baskı uygulanmış olması..

Bu uygulama doğrudan gizli oy – açık sayım döküm ilkesine aykırıdır, Demokrasinin temel ilkelerine, Anayasaya terstir ve AYM’ne taşınırsa iptal nedeni olabilir. TBMM Başkanı Cemil Çiçek neden bu oyunları engellemez, neden koskoca vekiller iradelerine böylesine ağır ve açık ipotek koyan uygulamalara itiraz etmez??

1946 seçimlerinde ilk kez DP de katılmış ve oylar açık kullanılırken sayım-döküm gizli yapılmıştı. Osmanlı’da da böyleydi. DP’liler, sonra AP’liler ve tüm CHP karşıtları bu konjonktürel hatayı acımasızca kullanmışlardır. 12 Eylül Anayasası oylamasında da “hayır” oy pusulaları mavi ve zarflar beyaz, ince – geçirgen idi. Bu son TBMM oylaması ise hepsinin üstüne tuz biber ekmiştir. Vekillere 3 farklı renkte oy pusulası ve beyaz zarf verildiğini, oy pusulalarının KIRMIZI, MAVİ ve BEYAZ renkte olduğunu.. beyaz zarfın içindeki oy pusulasının rengini saklayacak kalınlıkta olmadığını ve de AKP’li vekillerden daha sonra kullanmadığı 2 oy pusulasını göstermesi istenerek apaçık bir oy denetimi ve politik baskı uygulanmış olduğunu yukarıda vurgulamıştık.. AKP’liler ve Davutoğlu komik oluyor! Demokrasimizin bu çocukluk hastalıklarından artık kurtarılması gerek..

*****

Neden AKP’liler bunca korku – panik içindedirler ve yolsuzluk savlarının AYM’de yargılanarak gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye çabalamaktadır? Var güçleriyle, Yüce Divan kararının çıkmamasına adeta gövdelerini koymuşlardır. Bu olgu bile tek başına AKP aleyhine bir karinedir. Oysa gerçekten masum iseler, dik durabilir, “korkacak bir şeyimiz yok” derler, “veremeyecek hesabımız da bulunmuyor” derler ve Bay RTE’nin utandıran duygu sömürüsüyle “Allah’tan başka kimseden korkumuz yok, kefeni giydik bu yolda..” diye meydan okuyabilirlerdi. Üstelik AYM, Yüce Divan sıfatı ile yargılamalarında tutuklama kararı da vermiyor, tutuksuz yargılıyordu. Çoğunu AKP’li önceki CB Abdullah Gül’ün atadığı 17 yargıç önüne çıkmaya cesaret edemediler. (Yasaları çiğneyerek hala Huber Köşkü’nde!?) 

Yapamadılar, yapamazlardı çünkü yolsuzluk belgeleri gün gibi somut, açık ve gerçekti.
Cemaat komplosu fetişi – miti yaratılarak arkasına sığınıldı ve mağdur rolü oynandı.
Bu Cemaat neymiş ki; 12 yıldır iktidarda olan, kahir çoğunluğu ile TBMM dahil Devletin
tüm birimlerini ele geçirmiş ve demir yumrukla yöneten AKP iktidarına komplo kurabiliyor? Yoksa, çıkar çatışması – iktidar kavgası çıkıp yollar ayrılınca Cemaat, –dış destekle edindiği?– elindeki “gerçek” kozlardan en esaslılarından birini mi çekti?! Ve AKP, 3 günde, “şüpheli” sıfatıyla  ifadeye çağrılan MİT Müsteşarı için TBMM’yi itibarsızlaştırarak “özel yasa” çıkarmak dahil, savunma için acil Majino hatları mı döşedi?

Zaman, bugün örtülen vahim gerçekleri hiç ama hiç kuşkunuz olmasın, öyle çok da gecikmeden ortaya dökecek ve ilgililerinden suç ve dava zaman aşımı oluşmadan yasal hesabı sorulacaktır.

Topluma karşı haksızlık öyle büyük ki, en azından böyle olması gerek ve şart!
Yoksa düzenin – evrenin adalet üzre durduğu (durmadığı??!!) gerçeği bile sorgulanacak!

Sevgi ve saygıyla.
21.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Suay Karaman : BİRLİK OLMAK


Dostlar
,

Sevgili kardeşimiz Suay Karaman bu yazısını 17 Mart’ta yazmıştı.
Aradan 2 ay 10 geçti..
Şimdi okumanın zamanıdır.
Ülkeyi yöneten siyasal  kadro hiçbir olumsuz gelişmeden ders almıyor.
Ülkenin gencecik masum insanları polis kurşununa kurban girmeye devam ediyor!
Başbakan R.T. Erdoğan ise “ölmüş bitmiştir”, “Polis nasıl sabrediyor bilmiyorum..” gibisinden son derece tehlikeli söylemlerini sürdürmektedir.

Bu gidiş asla hayra alamet değildir.
Bir kez daha, bağrımıza taş basarak, biz de yazmış olalım..

Masum insanların kanları, gün gelir, katillerini boğar..
Türkiye oralara mı sürüklenmek isteniyor?
AKP içinde bu ürkünç (vahim) gidişi görebilen kammadı mı?
Varsa ne zaman itirazlarını yükseltecekler? Daha ne bekliyorlar??
Erbakan’ın dediği gibi kadayıfın altı ve üstü kızarmış mıdır?
Ülkeye şeriat kanla mı getirilecektir ya da getirilmektedir?
2023 yılı 29 Ekim’inden önce iş bitirilecektir öyle mi?

Ateşle oynuyor ve kendi sonunuzu hazırlıyorsunuz, hem de hızla!

Sevgi ve saygıyla
26.5.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

====================================

BİRLİK OLMAK

portresi2


 

Suay Karaman

 

 

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu başbakanı, hükümetini ve partisi
AKP’yi sarsmış, ne yaptıklarını, ne söylediklerini bilmez bir hale getirmiştir.
Özellikle başbakan, sürekli bağırarak ne denli itici olduğunu tüm topluma göstermektedir. Siyasal iktidar, 30 Mart yerel seçimlerinden zaferle çıkmak için
yine şov yapmaktadır. Bu şovların ardından da, her türlü seçim hilesine başvurmaktan geri kalmayacaktır.

5 Mart 2014’te Akşam Gazetesi’ne söyleşi veren AKP Genel Başkan Yardımcısı
ve Teşkilat Başkanı, İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem;

“Seçim sonuçlarını YSK’den önce duyuracaklarını belirterek, rakamların arasında
fark olması durumunda itiraz edeceklerini..” açıklamıştır.

Ekrem Erdem açıklamalarına şu sözlerle devam etmiştir :

“Biz işlerimizi tesadüflere bırakmayız. Yani her ihtimali düşünmek durumundayız. Tedbirlerimizi ona göre alıyoruz. Bugün de teşkilatımıza, sandığın kuruluşundan tutanağın alınmasına kadar geçen sürede yapılacakları anlattık. Bu işin önemli olduğunu, sandık tutanakları sağlıklı tutulamazsa, yapılacak yanlış tasarrufları önleyemeyeceğimizi izah ettik. Seçim sonuçları elinizde olursa, bunlar ne yaparlarsa yapsınlar hiç önemli değil. YSK’nin sonuçlarıyla bizim tespit ettiğimiz sonuçlar arasında fark olursa, itiraz edilir. Belgeler elimizde olunca,
YSK’nin rakamlarının farklı olması da hiç önemli değil. Bir kaçak göçek varsa, bunlar bulunur zaten.”

Siyasal iktidar, özellikle 17 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra oylarının düştüğünün farkındadır. Üstelik ekonomik kriz, açlık, işsizlik ve hukuksuzluk da almış başını gitmektedir. Başbakanın hırsı ve öfkesi bu düşen oylar yüzündendir.
İktidar bittiği anda, Yüce Divan yolunun açılacağının farkındadırlar. Zaten istifa eden bakanlar hakkındaki fezlekeler de, yolun sonunun geldiğini göstermektedir.

Eğer seçim sonuçları istedikleri gibi olmazsa, YSK’nin açıkladığı sonuçlar,
kendi sonuçlarından düşük olursa, AKP Genel Başkan Yardımcısının açıklamalarının ardında bir ayaklanma olasılığı söz konusudur. İşte seçime az bir süre kala,
ülkemiz üzerinde yine oyunlar oynanmaktadır. Bu oyunların benzeri, 12 Eylül 1980 öncesinde de görülmüştü. Toplumun iyiniyeti ve hoşgörüsü ile şimdilik bu oyunlar
boşa çıkarılmaktadır.

Ancak emperyalizm sürekli bu konuda çalışarak; din, mezhep ve ırk ayrımcılığı yaparak, hedeflerine ulaşmak istemektedir. Zaten PKK terör örgütüne verilen tavizler sonucunda, bölünmenin gündemde olduğu bilinmektedir.

Taksim Gezi Parkı olaylarının son kurbanı 15 yaşındaki Berkin Elvan için birçok kentte yapılan gösterilere, polisin orantısız güç kullanımı ile gelişigüzel plastik mermi, su ve gaz kullanması damgasını vurmuştur. Bu olaylarda az da olsa kışkırtıcılık ve
tahrik de görülmüştür. Demokratik haklarını kullananların, hiçbir kışkırtma ve tahrike kapılmadan eylemlerini büyük bir olgunluk içinde yapmaları gerekir.

Berkin Elvan’ın cenazesinden sonra İstanbul Okmeydanı’nda çıkartılan olaylarda,
21 yaşındaki Burakcan Karamanoğlu adlı gencimiz yaşamını yitirdii. Tunceli’de ise
bir polis memuru, biber gazından yaşamını yitirdii. Bu ölümler üzerinde düşünülmesi gerekir. Bu arada vatan savunması için öldürülen onbinlerce insanımızı da unutmamalıyız. 7 Mart 2014’te Şırnak Uludere ilçesi Ortasu Köyü yakınlarında
şehit edilen Jandarma Uzman Çavuş Musa Somay’ın, yazılı ve görsel basında yeterince yer alamaması da düşündürücüdür. Yurttaşlarımızdan herhangi birinin ölümü ya da yaralanması, toplumu silkelemelidir.

Ülkemiz üzerinde oynanan emperyalist oyunların hepsine karşı duyarlı ve kararlı olmak zorundayız.

14 Mart 2014 Cuma günü Gaziantep’te yaptığı konuşmada Berkin Elvan’ı ve ailesini suçlayarak, ‘terörist’ diyen başbakan, Burakcan Karamanoğlu’na ise sahip çıkmıştır.
Her zaman yaptığı gibi, yine toplumu ayrıştırmak isteyen başbakana en güzel yanıtı, Berkin ve Burakcan’ın babaları, birlik mesajıyla vermiştir.
Tabii anlamak isteyene..

Bütün bu karışıklıklar içinde TBMM’den geçirilen hukuk ve demokrasi dışı yasalar, Çankaya noteri tarafından birer birer onaylanmaktadır. Faşist baskıların arttırılarak, ülkemizin geleceğinin karartılmak istendiği günümüzde, özellikle sokak olaylarında
çok dikkatli ve bilinçli olmak zorundayız. Ülkemizin bir iç savaşa doğru sürüklenmek istendiği bu sıkıntılı günler, ancak birlik ve beraberlik ile aşılabilecektir.

Bu karanlık gidişe son vermek için güçlerimizi tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığında birleştirerek, örgütlenmeli, birlik olmalı ve mücadele etmeliyiz.
Örgütsüz toplumlar her türlü kışkırtmaya alet olabilirler.

Ülkemizi bu karanlık günlere getirenlerden, yolsuzluktan beslenenlerden ve
vatana ihanet edenlerden hesap sormalı ve yargılanmalarını sağlamalıyız.

http://www.ilk-kursun.com/haber/173652
İlk Kurşun Gazetesi, 17 Mart 2014

ÇİÇEK CEMİL

portresi3

ÇİÇEK CEMİL

Rifat Serdaroglu

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Fikret Bila ile yaptığı görüşmede ilginç şeyler söyledi. 2002’de (AS: 28.11.2002’de güvenoyu aldı) başlayan AKP dönemi incelenirken,
Cemil Çiçek bu süreçte önemli sorumluluklar yüklenmiş bir figür olarak,
ayrıca araştırılmalıdır.

Çiçek;
Mahkemelerin Bağımsızlığının güvencesini sağlayan Anayasanın 138 inci maddesinin fiilen yürürlükten kalktığını, 30 Mart Yerel Seçimleri nedeniyle EMNİYET- YARGI- GÜVENLİK BÜROKRASİSİ- HSYK gibi kurumların
çok ciddi olarak aşındığını söyledi…

Çiçek, 2002 Kasım – 2007 Mayıs arasında Adalet Bakanlığı yaptı. 2011 yılına dek Başbakan Yardımcılığı görevinde bulundu. 2011 yılından bu yana da TBMM Başkanı olarak, T.C. Devletinin 2 numaralı koltuğunda oturuyor.

Türkiye’nin artık bir Hukuk Devleti olmadığını,
Emniyet-Yargı-Güvenlik Bürokrasisinin-HSYK’nın çok ciddi olarak aşındığını söyleyen ağız, 12 yıldır Türkiye’nin ve ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin tepe noktalarında bulunan bir hukukçudur! Türk Milletine yakındığı hukuksuzluğun ve güçler ayrılığı ilkesini çiğnenmesinin 1. derecede sorumlusu olan Erdoğan’ın dizinin dibinde oturmaktadır!

Türkiye’nin 12 yıllık AKP yönetiminde yaşanan tüm hukuksuzlukların- yanlışlıkların- yolsuzlukların ya içinde olan ya da haberdar olan Çiçek Cemil’in
şimdi konuşmasının arkasındaki gerçek niyet nedir?

– Sizler, Deniz Feneri Davasında görev yapan Cumhuriyet Savcılarının, görevden alınmaları ve davanın hala sürüncemede bırakılması hakkında Çiçek Cemil’den
tek söz duydunuz mu?
Uludere Katliamı hakkında Çiçek Cemil tarafından söylenmiş bir sözcük var mı aklınızda?
-Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk-hırsızlık-rüşvet skandalı için Savcıların hazırladığı fezlekeler konusunda, Çiçek Cemil’in nasıl kıvrandığını
ve fezlekeleri Milletvekillerinden saklamasını hatırlıyor musunuz?
– Türk Devletinin 2 numaralı koltuğunda oturan Çiçek Cemil’den, PKK-BDP’nin yakında ilan edeceklerini söyledikleri “Özerklik” konusunda bir söz işittiniz mi?.
Kendi denetimini ve sağlıklı düşünme yetisini yitirmiş olan Başbakan Erdoğan’ın, Suriye ile savaş çıkarabilmek için hazırladığı tuzakların, kamuoyu tarafından duyulması üzerine, Milli İradenin vücut bulduğu TBMM Başkanı’nın ne düşündüğünü bilen var mı?.
Yargıç güvencesinin olmadığını, Devletin en önemli kurumlarının çok aşındığını söyleyen Çiçek Cemil’in, böyle bir ortamda sağlıklı ve doğru bir seçim yapılıp- yapılamayacağı konusunda bir fikri var mıdır?

Çiçek Cemil’in iddiaları çok ciddidir. Bu iddiaların belgelenmesi halinde,
T.C. Devletini yönetenlerin tümü, dosdoğru Yüce Divan’a giderler.

Şimdi, vatandaşlar olarak bizlerin şu soruyu sormamız, hakkımız değil mi?

* Eyy Çiçek Cemil, siz 12 yıldır devletin tepe noktalarında mı bulunuyorsunuz,
yoksa Köy Merasını koruyan “Kır Bekçisi” görevinde misiniz?
Siz yakınma durumunda değilsiniz. Siz çözüm bulma konumundasınız.
İşaret ettiğiniz bozuklukların sorumlusu, bizler miyiz?

Değerli Okurlar;

Çiçek Cemil, çok iyi koku alan ve kendini sağlama almada çok mahir olan bir siyasetçidir. Erdoğan’ın Türkiye’yi hızla duvara doğru götürdüğünü görmekte olan Çiçek, ileride “Ben demiştim ama dinlemediler” diyebilmek için
bu sözleri söylemektedir.

Türkiye, bu güne dek hep karnından konuşan, milletine doğruları açık ve mertçe anlatmayan korkak siyasetçiler yüzünden çok çekti.
Çiçek Cemil de onların son temsilcilerinden biridir, maalesef.

Benim için bir “Çiçek Abbas”, bin tane Çiçek Cemil’den çok daha değerlidir.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
02 Nisan 2014

SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMLERİ ve BAŞBAKAN’IN SESSİZ ÇIĞLIKLARI


SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMLERİ ve BAŞBAKAN’IN SESSİZ ÇIĞLIKLARI

Dostlar,

SESSİZ ÇIĞLIK eylemi yurt içinde ve dışında 20’ye yakın merkezde sürdürülüyor..

Bu Cumartesi, 29 Mart 2014 günü, Ankara Sakarya Cd. de 79. kez insanlar

  • özgürlük ve adalet için “sessiz çığlıklar atmak üzere”

gene toplanacaklar..

Balyoz sanıkları – kurbanları hala (ortalama 5 yıldır!) tutsak..

Başbakanın bile itiraf ettiği iğrenç “Kumpas” hala sürüyor..
Olacak gibi değil…
Vicdanlar isyanda..
Vicdanı isyan edenlerden biri de 80’lik delikanlı Em. Öğretmen Seher Yıldırım..
Tarihe not düşmek üzere fotoğrafı aşağıda..

Seher_Yildirim_21.12.13_Sessiz_Ciglik_Mamak
 

 

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye artık bu rezil ortaoyununa, Şark kurnazlığı ve ikiyüzlülüğüne son vermeli.

Fakat AKP iktidarından kurtulmadıkça zor görünüyor..

İlk hedef 30 Mart 2014 Pazar günü seçim sandıklarıdır..
Türkiye’ye bunca acı ve zarar veren siyasal kadrolardan kurtulmak üzere.. Demokrasinin restorasyonu dönemini başlatmak üzere..
Başbakan RTE 27 Mart 2014 günü Van ve Diyarbakır  mitinglerinde sesini yitirmişti.. Tuhaf ama çok tuhaf bir ses seçim konuşması yapıyordu TV’de..
Önce “Kim bu kadın??” dedik.. NTV ekranına bakınca malum RTE’yi gördük..
İtiraf edelim, gözlerimize ve kulaklarımıza inanamadık.
TV’mizi silkeleyip – sarstık ses düzeninde bir soru mu var diye..

“Sorun” (!) düzelmeyince bu kez “Kamera şakası” sandık..
Oysa sözler, tarz, saldırı, aşağılama, tehdit-şantaj- korkutma, bağırma, azarlama.. ve bir yığın gerçek dışı propaganda.. Her şey tanıdık ama ses çok ama çok tuhaf bir..
Kadın – çocuk sesi! Kulakları tırmalıyor.. İnanılmaz rahatsızlık veriyor..
Bu ne hırstır, Allah ıslah eyleye.. Bu bir ölüm – kalım seçimi iktidar için..
Çünkü ucunda hesap verme – Yüce Divan var. Korku sağları sarmış..

Son tapelere göre, ülkemizi resmen savaşa sokmanın aşağılık planlarını
doğrudan Devletin tepesindeki yetkililer yapıyor!..
Bu denli gözler kara ve pervasızca. Bu denli utanmazca..
Zerre vatan sevgisi duymaksızın.. Her şey ama her şey iktidar için..
Haydi AKP’nin bakanını ve 2 müsteşarını anlıyoruz..
TSK’nın Gn.Kurmay 2. Başkanı’na ne demeli?
Türk Ordusu, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Peygamber Ocağı nasıl böylesine halkına ihanet eden iğrenç planların içinde yer alabilir??

Bize göre Genelkurmay bu paşanın görevine hemen son vermeli ve
Halkımızdan kurmsal olarak özür dileyerek, ölümsüz başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın izinde olduğu güvencesini Ulusumuza vermelidir. Ya da bu paşa özeleştiri vererek yüce Türk Ulusu’ndan af dilemeli ve emekliliğini istemelidir; artık orada oturamaz ve hele hele daha üst görevlere istekli olamaz, getirilemez; getirilmemelidir.

****

AKP ve RTE çaresiz..
Her diktatör gibi bunlar da gidici..
Yolun sonu göründü. Uzatmalar oynanıyor.
30 Mart 2014 Pazar günü bilinç ve sorumlulukla oy kullanmak
ve sandıklara, oylara, tutanaklara sahip çıkmak üzere..

Türkiye hem kimsenin oyuncağı değildir; hem de sahipsiz değildir!

Kendisine bu kahpece oyunları tezgahlayanlardan yasal hesap sormasını da bilecektir.

Hiç kimse bunları aklından bir an bile olsun çıkarmasın..

Sevgi ve saygı ile.
29 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

YÜCE MAHKEME; SEHVEN ve HODRİ ADALET


YÜCE MAHKEME; SEHVEN ve HODRİ ADALET

portresi_kucuk


Naci BEŞTEPE

BALYOZ hükümlüsü silah arkadaşlarımdan bir mektup aldım. Adaletten umutları kesilmemiş, kendilerine yapılan hukuksuzlukları anlatıyorlar.


Haklılar tabi.

Yargı siyasetin silahı haline getirilmemiş olsa buralara gelinmezdi zaten.

Özetleyerek aktarıyorum.

  1. Yargıtay, BM İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun ”keyfi tutuklama yapıldığı ve adil yargılama haklarımızın elimizden alındığı”  kararını tanımadı. AYM de görmezden geldi.
  2.  Yerel Mahkeme’nin,”temyiz sonuna kadar tutukluluk” kararına itirazımız
    AYM tarafından “YETKİSİZLİK” gerekçesi ile reddedildi.
  3. AYM, AİHM’ne gidecek dosya başvurumuzu tam 10 ay sonra, süre dolumuna iki gün kala “SÜREÇ TAMAMLANMADIĞI İÇİN” reddetti.
  4. YÜCE DİVAN, kararını yazarken yerel mahkeme gibi kes –yapıştır yöntemi uyguladı. Adına yakışmayacak özensizlik yaptı. Sanıkları birbirine karıştırdı.
    AİHS’ne aykırı karar verdi.
  5. Yargılama yenilenmelidir.
  6. Yaklaşık 150 kişi AİHM’ne “ adil yargılanma hakkının ihlali” davası açtı, kazanılacak.

YİNE  SEHVEN 

ERGENEKON sanıklarından Mahir AKKAR, karar duruşmasında, iki adet tabedilmiş film negatifi ile 52 adet fotoğrafın kendisine ait olmadığını beyan etti.

Mahkeme Terörle Şube MD.lüğüne yazıyla sordu.” Akkar’a ait” yanıtı verildi.

Malzeme getirtildi. Açıldı. Başkasına ait olduğu tespit edildi. Tutanağa geçirildi.

Sehvenler emniyeti, Teğmen Çelebi’yi yalnız bırakmadı.

Yapanlara ne mi oldu? Güldürmeyin…

İTİBAR SOYKIRIMI

17 Aralık’tan beri ülke sallanıyor.

“Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” ülkeyi sarstı.

Adamlar pişkin, 7.4 şiddetindeki depremde bile koltuğu bırakmıyor,
istifa denen onurlu davranışa yanaşmıyorlar.

“Arkamızda ALLAHIMIZ var” diyorlar. Sanki ALLAH yolsuzların koruyucusu.

Paraların İmam Hatip, İlahiyat gibi hayırlı işler için toplandığını söyleyerek
yine din sömürüsü yapan var. Millet yiyor nasıl olsa.

Masumiyet karinesi akıllarına geldi, Teoman Koman Paşa öldüğü gün
“Hesabını vermeden gitti” diyen vicdansızların.

“İtibar cinayeti işleniyor” dediler.

Askerlerin ve aydınların özel hayatları çarşaf çarşaf sergilenirken yapılan neydi?

“İtibar soykırımı” denmez mi?

Emniyet ve savcıların önceki davalarda da aynı tutumu izlediği hatırlatıldığında,

“O operasyon başka, bu başka” diyorlar utanmadan.

Fark ne? AKP’lilere yapılmış olması.

Asıl farkın hırsızlık olduğunu görmezseniz.

HODRİ ADALET

Başta Başbakan RTE olmak üzere tüm AKP’lilere sesleniyorum.

Adınız ADALET ile başlıyorsa,

Kendinize AKP değil de AK parti dedirtiyor ve pislikten kararmadığınıza inanıyorsanız,

Gerçekten dindarsanız, ALLAH’a  ve suçsuz olduğunuz için sizi koruyacağına inanıyorsanız,

Meydanlarda gümbürdediğiniz kadar yiğitseniz,

Uluorta duygulanıp ağlayacak kadar temiz duygulara sahipseniz,

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemediyseniz, yedirmediyseniz, dürüstseniz,

Bırakın emniyeti ve yargı görevini yapsın.

Ne savcı olun bu davada ne avukat.

Hodri adalet!

HESAP KESİLECEKTİR

Görevlileri çil yavrusu gibi dağıtarak, yolsuzlukların derinleştirilmesini engelleyecek kararlar çıkartarak, medyayı yasaklayarak DENİZ FENERİ gibi halkın gözünden ve denetimden kaçırarak kurtulamazsınız.

Şu ana kadar ortaya çıkanlar yeter de artar bile.

Başka babalarla oğulların da hesabı elbette sorulacaktır.

Az kaldı…
(AYDINLIK, 25.12.13)