Etiket arşivi: “yönetimde istikrar”

Seçimler-2: 14 ve 28 Mayıs

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu
Siyaset
08.06.2023, BİRGÜN

Seçimler-1: nereden geldik?” başlıklı ilk yazı, öncesi ve seçim takvimi boyunca  seçimlerin “adil ve özgür olmadığı” üzerine idi. (AS, tıklayınız; Seçimler-1: Nereden gelindi? | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Seçimler-3: ‘‘Hangi Anayasa’’ gündemi? | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
)

HUKUK ve AHLAK

Bu sonucun ahlaki meşruiyeti yoktur. İthal seçmen yarattılar. Türkçe bilmeyen yabancıların oy kullandığını gördük. Bu da ahlaki açıdan sorgulanmalıdır. Seçimi ahlaki meşruiyet açısından hukukçular da ilahiyatçılar da tartışmalıdır.”

Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri, hukuk ve ahlak iç içeliğini bir kez daha doğruladı.

Önceki yazımda Anayasa’ya açıkça aykırılıkları sıraladım.

  • Hukuk tanımaz anlayıştan ahlakilik ve etik tavır beklenebilir mi?

Hukuk ve ahlak yoksa istismar da vardır: örneğin, yüzyılın en yıkıcı depreminin yaraları henüz sarılamadığı halde, seçimlerin 35 gün öne çekilerek acıların bu seçimin içinde araçsallaştırılmasına, demokratik muhalefet seyirci kalmamalıydı. İktidarın vaatleriyle depremzedelerin duyguları arasında sıkışan oy tacirliği, ancak bu yolla engellenebilirdi. Bu süreçte, CHP ve Millet İttifakı’nın, afet yönetimi ve deprem yasa önerilerini  topluma daha iyi anlatması beklenirdi.

14 MAYIS

Tek gün, tek sandık ve tek zarfa sıkıştırılan 14 Mayıs yasama ve yürütme seçim sonuçları, 28 Mayıs’ı anlamak için doğru okunmalı.

Cumhurbaşkanı,  bakanları sahaya sürmekle, TBMM’de ne pahasına olursa olsun çoğunluğu elde etme iradesini ortaya koydu: tanınırlık, nüfuz ve devlet olanakları.

Amaç,  bakanlar yoluyla oy sayısını yükseltmekti. Bu tercih, bakanlar üzerinden daha çok vekil seçilmesine katkıda bulundu.

Ama hukuk yoktu; çünkü bakanlar, Anayasa 106 gereği görevlerinden çekilmediği için, nüfuz ve devlet olanakları sonuna dek kullanıldı.

Anayasa’yı siyasetin aracı haline getiren AKP,  MHP ile birlikte TBMM’de salt çoğunluğu rahatça sağladı.

CHP ise, müttefikleri ile birlikte TBMM’de nitelikli çoğunluk söylemi ile örtüşen bir siyasal irade ortaya koyamadı. Şöyle ki;

-Millet İttifakı bileşeni parti adaylarına, seçmen psikolojisini yadsıyarak “kapılarını sonuna kadar açtı”.

-Kendileri açısından yasama çalışması ikincil olduğu halde MYK üyeleri de aday oldu; kurultay hesabıyla bir de yakın çevreleri.

-Nitelikli yasama çalışmasına katkı verebilecek adayları çizdi ve parti örgütlerine yer verilmedi.

Bu üçlü zaaf ve liyakat yokluğu, CHP örgütüne ve seçmenlerine açıkça yansıdı.

14 Mayıs TBMM sonuçları, araç-amaç örtüşmesi (AKP) ve ayrışması (CHP) açısından, kitlesel oy kaymalarını da açıklıyor.

Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’nın, Anayasa ihlalini 2. turda da sürdürme iradesine seyirci kaldı.

28 MAYIS

14 Mayıs sonuçları, ikinci tur için belirleyici oldu. Öndeki aday, TBMM çoğunluğunu ‘yönetimde istikrar’ etkeni olarak sonuna dek kullandı. Millet İttifakı bileşenleri ise, ‘yasama ve yürütme arasında denge ve denetim’ gerekliliğini ve sistem sorununu işleyemedi.

Haliyle, iki turlu seçimin sakıncaları gündeme getirilemedi. Şöyle ki;

-Siyasal açıdan çifte koalisyon: İttifak dışındaki partilerle pazarlıklar, parlamenter rejime yöneltilen eleştirileri çürüttü. Zira, parlamenter rejimde hükümetin  güvenoyu için TBMM’de çoğunluk desteğine ihtiyacı var. Ne var ki, tek kişilik yürütme, yasamadan bağımsız. Buna karşılık, Cumhur İttifakı örneğinde olduğu gibi seçim dönemi ve yasama koalisyonuna, 2. turda yeni halkalar eklendi. Aslında iki seçim arası ‘pazarlıklar’!, ‘CB’yi TBMM’nin seçmesi gereği’ni doğruladı.

-İktisadi kriz: Derin bunalım sarmalına eklenen 2. tur harcamaları, yoksulluğu daha da yaygınlaştırdı.

-Toplumsal ayrışma ve demografik dağılım: Toplumsal ayrışmayı da derinleştiren 2. tur, geniş coğrafyaya yayılan emek gücü hareketliliği ve sorumlu yurttaşlık arasında çatışma yarattı.

Siyasal, iktisadi ve sosyolojik nedenler, demokratik olmayan 2017 kurgusunun sakıncalarını da açığa çıkardı. Millet İttifakı ise, sistemsizliğin yıkıcı sonuçlarını tartışmak yerine tek kişi yönetimini olağanlaştırma işlevi gördü. Haliyle, hukuk yoluyla demokrasi önerileri ile  insan hakları ve hukuk devleti umudu, bir başka bahara kaldı.

24 Haziran 2018 Seçimi

24 Haziran 2018 Seçimi

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Değerli arkadaşlar,

Baştan söyleyeyim; hemen her şey “normal” akışında sürdü… Rekor düzeyde, %86 katılımlı Seçimde, RTE %52,6 ile 1. turda Başkan seçildi. CHP’den 8 puvan fazla alan M. İnce %30,6’da kaldı… AKP + MHP İttifakı %53,7 oy aldı. 344 MV ile Mecliste çoğunluğu sağladı… Çok dillendirilen moda Kavram “Yönetimde istikrar” devam ediyor demektir;

%42,0 Oy alan AKP, Kenan Evren’den kalma Seçim Yasasının çarpık mantığı sayesinde, (Her İl’e +1 Kontenjan MV ve d’Hondt Sayım Yöntemi) hak ettiğinden %17 (43 MV) fazla çıkardı ve TBMM’de 295 Sandalye kazandı. Mecliste Kadın Vekillerin oranı 1/6 kadar… 5/6 oranında Erkek egemen bir Meclisimiz var.

Bu seçim, Referandumlar ve Yerel Seçimler dışında, AKP’nin art arta kazandığı 5. seçim oluyor… 8-24 yaş arası yaklaşık 20 milyon genç nüfus, AKP ve RTE’den başka bir Politikacı tanımadan büyüdü…

CHP’nin %23’te kalması beni pek şaşırtmadı. Her zaman söylediğim gibi, CHP’nin %20-%30 bandında seyretmesini gayet “doğal” buluyorum. CHP’nin Programı nasıl olursa olsun, Genel Başkanı kim olursa olsun, Laiklikten açıkça ödün verilmedikçe (gizli ödün veriliyor zaten) CHP’nin alacağı seçim sonucunu en çok +/- 3 puvan etkiler… Yani CHP’nin temel sorunu Parti Programı veya Genel Başkan değildir. (Bu temel sorunu daha önceki paylaşımlarımda dile getirmiştim)

Bu kez CHP Seçmeni, Baraj altında kalmamaları için İyi Parti’ye ve HDP’ne 3 destek Puanı verdi; bu destek de göz önüne alındığında “CHP oy toplamı %26’dır.” diyebiliriz. CHP Seçmeni böyle öngörülü davranmasaydı, Cumhur İttifakı 440 MV ile Anayasayı tümüyle değiştirebilecek ezici bir çoğunluk elde edebilirdi.

Aşağıdaki grafikte, 1 Kasım 2015 seçim sonuçlarıyla (kırmızı rakamlar) 24 Haziran 2018 sonuçlarını (mavi rakamlar) ve hesapladığım Partiler arası Oy geçişlerini Oklarla gösterdim. Bu modele göre, büyük umutlarla ortaya atılan İYİ Parti’nin seçmen profilini %50 eski MHP’li Ülkücüler, %30 AKP’deki Laik kesim ve %20 kadar da ‘ödünç’ CHP seçmeni oluşturuyor.

“Türkiye Seçmeninin büyük bölümü, kabaca 2/3’ü maalesef yeterli düzeyde laik/çağdaş eğitim alamamış, Rasyonel düşünemeyen, ortalama zekası* IQ ~ 85, geçmişin hamaset ve masallarıyla avutulan “homo-ahreticus” lardan (hayali öte Dünyaya endeksli, ama gerçek Dünyaya da tırnaklarını geçirmiş tiplerden) oluşuyor.” derken, 70 yıldır gözlemlediğim sosyal yapı gerçeğinin satirik özetini veriyordum. Eğer Hal böyle olmasaydı, Çağdaş medeni bir ülkede,

…Milli Paranın 5 yılda yarı değerine düşüşüne,
…%15’i geçen işsizlik ve enflasyon ortamına,
…Ülke yaşam kaynaklarının, Madenlerin, Suların, Ormanların, Limanların, Bankaların, Fabrikaları satılıp savrulmasına,
…Gittikçe büyüyen Cari açık ve 450 milyar doları aşkın dış Borca vs. vs…

hiç bu kadar kayıtsız kalınır, Mehter marşı eşliğinde uykuya devam edilir miydi?!

Siyasi ağırlığı pek olmayan 1/3’lük kesim ise, Dünya ve Ülke gerçeklerini iyi-kötü tanıyan, IQ ortalaması normal(100) eğitimli, Çağdaş, laik Toplumdan oluşuyor diyebiliriz.

Değerli arkadaşlar,

Böyle bir sosyal yapı, dünden bugüne ani bir dönüşüm veya değişiklik göstermez; Demokrasi sayesinde İktidara gelen “örgütlü Cehalet” yapıştığı iktidar koltuğundan asla ayrılmak istemez; bunları da bilelim.

Dolayısıyla, sevgili Dostlar, bizlere Aydınlanma Mücadelesine bıkmadan usanmadan, azimle devam etmek görevi düşüyor.

Sevgilerimle. æ
____________
Not :  Bu arada ilk Suriyeli Millet(?) Vekili de Meclise girmiş.😯
*Google’da Ülke IQ ortalaması, Türkiye için 90 veriliyor maalesef (1/3 x 100 + 2/3 x 85 = 90)😢

Otomatik alternatif metin yok.

Peşinen söyleyelim; Anketler Denek sayıları ve örneklem tutarsızlıkları nedeniyle elbette yanılabilir …Haziran ayında
(2-5 bin denekle) yapılan 8 Anketin MHP sonuçlarına baktığımızda;

6,9 – 5,3 – 7,4 – 5,8 – 6,0 – 7,3 – 6,2 ve 9,2 görüyoruz.

Verilerin her birinde +/- %10 hata varsayalım. Sonuçta bu değerlerin tümünün ortalaması %24’ü geçmez yani MHP’nin Seçimde alması beklenen Oy oranı [%6,8 +/- %1,6] dır. Seçim sonucu %11,1 bu değerden 2,7 Sigma (AS: standart sapma) daha büyüktür… şöyle de diyebiliriz :

MHP’nin Seçim sonucunun güvenirlik payı % 0,35 tir…
Çok düşük !

Bu nedenle Sayın Serdaroğlunun kaygısını paylaşıyorum..
Cumhur İttifakı toplamda İstatistik Ortalama olarak beklenenden (anlamlı derecede farklı) 7 puvan (3,5 milyon Oy) fazla almıştır ki; bu da ~13 bin denetimsiz sandığın başına bir “haller” geldiğine işaret olabilir.

İstatistik yanılabilir, ama bu denli büyük ve tek yönlü yanılgı pek olmaz.
====================================

Dostlar,

Değerli hocamız Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan’ın yüksek zekasının ve matematiksel düşünce biçimini yaşam yöntemi olarak benimseyen çizgisinin ürünü önemli analiz yukarıda..

Keşke Türkye’yi yönetenler ve onlara gözü kapalı milyonlarca oy boca edenlerin hiç olmazsa 1/3’ü kavrayabilse..

Ne çok işimiz var Mustafa Kemal’in AYDINLANMA ASKERLERİ olarak değil mi?

Durmak yoooook, yola devam!
İyi de Millet İttifakı partilerinin bu hesapları yapabilecek uzmanları yok mu?
Varsa, neden bütün güçleriyle kamuoyuna ve YSK’ye itirazlarını sunmazlar? Bu boyun eğiş (!?) daha da ürkünç (vahim) ve kabul edilemez değil mi?
Ne dolaplar döndürülüyor Türkiye’de ve milyonlarca aldatılıyor? 
Daha çok müslüman hatta yalnızca kendileri müslüman olan (!?) birileri, muazzam ölçüde oy çalıyor seçimde, akıl alma hileler yapıyor ve daha az Müslümanlar ya da din sömürüsünü reddeden mazlum ve mağdurlar bu kitlesel OY HIRSIZLIĞINI = kul hakkını önleyemiyor.!?
Adaletin batsın zalım dünya ve de Türkiye!
* Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacak; çağdaş uygarlık düzeyinin de ötesine mu-la-ka taşınacaktır; ahdımızdır!

 

Sevgi ve saygı ile. 29 Haziran 2018, Ankara
(Güncelleme; 30.06.2018)

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Türkiye’nin Yönetsel Yapısı ve Seçim Yasası


Türkiye’nin Yönetsel Yapısı ve Seçim Yasası

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. Ali Ercan

 


Değerli arkadaşlar,

İstanbul Yüksek Ticaret / Marmara Üniversitesi, İİBF Mezunlar Derneği Ankara Şubesi ile Ankara Barosu’nun 28 Şubat 2014 günü ortaklaşa düzenledikleri

“Türkiye’nin idari yapısı ve Seçim Kanunu” konulu Panel yoğun ilgi gördü.

Ankara Barosu konferans salonunu dolduran kalabalık bir izleyici kitlesi önünde
ve Sabri Tümer yönetiminde gerçekleştirilen Panel’de İzmir Milletvekili
Prof.Dr. Birgül Ayman Güler
, Türkiye Ziraat Mühendisleri Odasını temsilen
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bülent Gülçubuk
ve ADD Bilim Kurulunu temsilen ben birer konuşma yaptık.

Prof. Güler son yıllarda ard arda çıkarılan yasalarla

– Türkiye’nin Ulus Devlet yapısının sistematik bir şekilde nasıl kırıldığını,

Etnik bölücülerin istekleri doğrultusunda ve Küresel sömürüye daha da açık
bir yapıya dönüştürülmesi amacıyla merkezi yönetimin başat yetkilerini
yerel yönetimlere devreden yasaların çıkarılışı

– ve bunlara karşın Muhalefetin başvurularına karşın Anayasa Mahkemesi’nin
nasıl seyirci kaldığını örnekleriyle anlattı.

Prof. Gülçubuk, son çıkarılan belediye yasası ile yüz binlerce dönümlük
verimli tarım alanlarının nasıl ranta açıldığını, Toprak ve Su gibi temel
Yaşam kaynaklarımızın kamunun elinden alınarak Türkiye’nin nasıl bir yaşamsal
sorun ile karşı karşıya bırakıldığını çarpıcı örnekleriyle anlattı.

Ben de tüm bu sıkıntıların ve yakınılan sosyo-ekonomik sorunların üstesinden,
yine de Ulus-Devlet yapımızı, yani Ulusun birliği, Ülkenin bütünlüğünü gözeten
bir Demokratik rejim içinde kalınarak gelinebileceğini anlattım.

Temiz, saydam ve adil bir seçimi kazanarak Ülkeyi yönetmek yetkisine sahip olmak gerekliliğini vurguladım.

Eldeki seçim yasamızın maalesef bu beklentilere yanıt veremeyecek ölçüde yanlışlıklarla dolu olduğunu, çarpık bir mantıkla kurgulandığını, seçimlerden örnekler alarak anlatmaya çalıştım. Çağdaş demokratik Ülkelerde benzerine rastlanmayan düzeyde

– “%10 Baraj”,
– İlleri “bağımsız eyalet” gibi gören bir mantıkla, “her İl’e otomatik +1 MV tahsisi”
ve
yönetimde istikrar için oransal sonuç vermeyen (A.S. Temsilde adalet sağlamayan!)  “d’Hondt sayım sistemi”

gibi kısıtlarla sandıkta üç bir yandan kıstırılmış ulsal iradenin yönetime
adil yansımadığının matematik kanıtını ortaya koymaya çalıştım;
sonuçta özetle şunları söyledim;

“Eldeki seçim yasası değiştirilmediği ve en azından bu üç kısıt kaldırılmadığı sürece, %35 üzerinde oy alan 1. konumdaki bir Parti 2015 seçiminde de tek parti iktidarını sürdürecektir ve bizler burada ‘havanda su dövmüş’ olacağız.

Başta CHP olmak üzere muhalefet Milletvekilleri ne yapıp, ne edip  önümüzdeki
1-2 ay içinde AKP milletvekillerini de yakın markaja alarak, bu yasanın çıkarılmasını sağlamalılar.

Seçmen kütüklerinin şeffaf, denetlenebilir oluşu, parmak boyamak yöntemi vs. güvenlik önlemleri de unutulmamalıdır. 

– “Her İl’e otomatik +1 MV”  kuralı kaldırılmalı,
– d’Hondt sayım sistemi yerine “Ulusal artıklı (Milli Bakiyeli) Oransal Sayım” sistemi getirilmeli,
– “Seçim barajı %5”e indirilmelidir. Muhalefetin öncelikli ve en önemli görevi budur”

Değerli arkadaşlar,

Bu söyleşimin yansılarını ve notlarını ekte gönderiyorum.

Seytan_Ucgeninde_Demokrasi_Oyunu.æ_28.2.14

Sevgilerimle. æ

TEMSİLDE ADALET Mİ YOKSA YÖNETİMDE İSTİKRAR MI?


TEMSİLDE ADALET Mİ YOKSA YÖNETİMDE  İSTİKRAR MI?

Ali_Ercan_portresi
Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,
Bu soru Siyaset bilimcileri en çok meşgul eden ve kabul edelim ki,
yanıtı kolay verilemeyen sorulardan biridir.

“Temsilde adalet” dediğinizde tüm yurttaşların oylarının eşit ağırlıkta Meclis’te temsil olanağı bulduğu seçim sistemi anlaşılır.
Eski Arapça deyimiyle “nisbî temsil” denen bu seçim sistemi ideal anlamda
oy sayısı ve temsilci sayısı arasında oransal eşitliğin korunduğu uygulamadır.
Örneğin tüm Ülkede oyların %35’ini alan bir Parti Mecliste de

±%1 hata ile sandalyelerin % 35’ine sahip olur.

 
Oysa “Yönetimde istikrar” arayan sistemde oyların sayımı ve değerlendirilmesi Belçikalı Hukukçu/matematikçi V. d’Hondt tarafından önerilen (1878) bir mantıkla yapıldığında, 1. sıradaki Parti ortalama %15-20 “bonus” kazanıyor, yani gerçekte hak ettiğinden fazlasını elde ediyor
Temsil alanında.
(d’Hondt yöntemi nedense İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya gibi büyük Avrupa Ülkelerinde uygulanmıyor)

File:Hondt.jpg 
Victor d’Hondt (1841-1901)
Bu bakımdan anketlerde görünen yüzdeler, seçim sonucunda Meclise çok farklı yansımaktadır. Bunu ORC Şirketinin Haziran 2013’te yaptığı seçim anketi örneğinde açıklamaya çalışalım:
Partilerin oy oranlarına göre Barajsız oransal temsil sistemi” nde Mecliste alacakları sandalye sayıları şöyle olurdu;
 
AKP     % 41,5   228
CHP     % 33,0   182 
MHP     % 15,9    87
BDP     %  5,6     31
DİĞER  %  4,0     22
TOPLAM                 550
 
Oysa  %5 barajlı d’Hondt sisteminde ise sandalye dağılımı (ortalama)
şöyle oluyor (Barajın %10 dan % 5’e indirildiğini farz etsek bile);
 
AKP    % 41,5   270
CHP    % 33,0   180 
MHP   %  15,9    75
BDP    %  5,6     25
DİĞER %  4,0       –  
TOPLAM               550 
Buradan da görüldüğü gibi, 1. sıradaki Parti, mevcut konumunu daha da güçlendiriyor, ve fazladan ~40 milletvekili çıkarıyor. 2. sıradaki Parti oransal hakkını biraz korusa da
3. ve 4. sıradaki Partilerden 1. sıradaki Parti lehine kayıplar oluyor..

Baraj altında kalan Partilerin oyları ise, hemen tamamı 1. sıradaki Parti hesabına yazılmış oluyor. 
æ
Ülkemizde Demokrasinin bir “uzlaşmak” kültürü olduğunun artık anlaşılmış olması gerekir; İlla tek parti yönetimi ile (açıkça söylenmese de burada kast edilen şey fazla itiraz ve eleştirilerden uzak otoriter bir uygulama ile)  toplumsal sorunların daha çabuk ve etkin çözüleceği anlayışı terk edilmelidir.Uygar ülkeler bugün tek parti hükümetleriyle değil, koalisyonlarla yönetilmektedir..

  • Yaşamda rehber ve hakem “bilim” olduğu sürece, ve toplumsal projeleri uygulayan “bilimsel akıl” olduğu sürece çözülmeyecek sorun yoktur.
Bu nedenle Demokrasi ve Bilim arasında simbiyotik bir ilişkiden söz edebiliriz.
Çünkü Bilim de ancak demokratik ülkelerde, özgür ve eşit yurttaşların yaşadığı toplumlarda gelişim ortamı bulabiliyor.Sevgilerimle. æ

Gene SEÇİM ve SEÇİM GÜVENLİĞİ..


Dostlar
,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan, pek haklı olarak SEÇİM ve SEÇİM GÜVENLİĞİ konusunu hep gündemde tutmaya çabalıyor.

Başbakan RT Erdoğan, geçtiğimiz günlerde %10’luk barajı bırakın kaldırmayı, indirmeyi bile düşünmediklerini ısrarla ve birkaç kez vurguladı. Temel gerekçesi ise geçtiğimiz 11 yılda ülkemizde yakalanan istikrarın (!?) tek part iktidarına bağlı olması idi kendisine göre.

Oysa demokrasi kuramı ve mevzuatımız 2 temel gerekçe aramakta :

1. Temsilde adalet 
2. İstikrar..

Demokrasinin özü temsilde adalettir. Uzlaşmadır. Toplumda farklı kesim ve görüşler nasıl barış içinde uzlaşma ile varolacaklar, kendilerini geliştirerek yaşayacaklarsa; siyasal partiler de demokratik terbiye ve uzlaşma kültürü bağlamında bir araya gelerek hükümet ortağı olacaklardır. İstikrar ve kalkınma da bu barışçı birlikteliğin (peacefull co-existence, co-existence pacifiqué) türevi olacaktır.

TBMM’deki şimdiki aritmetik son derece adaletsizdir ve bırakın istikrarı,
ülkede huzursuzluk kaynağı ve seçimlere güvensizlik, katılmama kaynağıdır. Milyonlarca oy kendisini TBMM’de temsil olanağı bulamamaktadır. Son genel seçimlerde seçmenlerin % 23’ü, yaklaşık olarak her 4 seçmenden 1’i
değişik nedenlerle oy kullan(a)mamıştır. Hatırı sayılır bir iptal oranı da vardır.

Sonuçta 10 seçmenden 4’ünün oyunu alan AKP (gerçekte oy oranı %40!), TBMM’de 10 vekilden 6’sını kazanmıştır (!). Bu tablonun hiçbir gerekçe ile savunulması olanağı yoktur. Demokrasinin özüne aykırıdır ve Başbakan RT Erdoğan ikide bir % “50 oy aldık..” diye böbürlenerek gönlündeki “çoğunluk” diktasını meşrulaştırmaya çabalamaktadır.

Ali hoca, aşağıdaki yazısında seçimde elektronik hile olasılığın sıcak bakmıyor.

“Oysa 12 Haziran 2011 SEÇİM SONUÇLARININ ANALİZİ” başlıklı 24.6.11 tarihki e-iletisinde açıkça elektonik hile kuşkusunu dile getirmekte. Daha önce de bu sitede Sn. Ercan’ın bu yeni “iyimserliğine” katıl(a)madığımızı yazmıştık.

http://ahmetsaltik.net/secsis-ve-secim-guvenligi/

Ali hocya itirazımızı sürdürüyoruz.

  • Elektronik seçim hilelerini mutlaka engellemeliyiz.

Sevgi ve saygı ile.
Dikili, 1.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

SEÇİM SEÇİM SEÇİM..

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değişik zamanlarda seçim üzerine yazdığım üç yazıyı gözden geçirilmiş hali aşağıdadır.
__________________________

1. Ankara 1. Bölge örneğinde 2011 Genel Seçiminin sayısal analizi.

Çobanla eşit olmak istiyorum !...

Toplam 16 Milletvekilliği verilen Ankara 1. Bölgede 2011 seçiminde geçerli oyların sayısı 1 milyon 548 bindir; yani ortalama 97 bin seçmene bir Milletvekili düşüyor demektir. Oysa Türkiye genelindeki ortalamada her 78 bin seçmene 1 milletvekili düşmektedir. Bir başka ifade ile Ankara 1. Bölge seçmenlerinin 300 bin oyu daha başta ellerinden alınmıştır. Bunun yanı sıra %10 ülke barajı altında kalan partilerin ve bağımsızların 75 bin oyu da çöpe gitmiştir (ya da 1 sıradaki parti hesabına yazılmıştır diyebiliriz).

Baraj ve d’Hondt sayım sistemi sayesinde Ankara 1. Bölgede 693 bin oy alan ve oransal olarak 7 milletvekili çıkarması gereken AKP 1 fazlasıyla 8 milletvekili çıkarmıştır. Bir başka ifade ile AKP’ye bu seçim sistemiyle %12 bonus tanınmıştır; öte yandan 229 bin oyla sadece 2 milletvekili çıkaran MHP nin 30 bin oyu da sıfır çekmiştir, yani işe yaramadan çöpe gitmiştir. MHP 199 bin oy alsaydı yine de 2 milletvekili çıkarabilecekti.Baraj altında kalarak çöpe giden, dolayısıyla bir anlamda AKP’ye yansıyan 75 bin oydan, 56 bini CHP’ye gitseydi, CHP oyları 607 bin olacak ve AKP 1 eksik, CHP 1 fazla milletvekili çıkarmış olacaktı. (607/7 > 693/8) Bu örnekte de görüldüğü gibi baraj altında kalacakları peşinen belli muhalefet partilerinin ve muhalif bağımsızların oyları AKP lehine bir faktör olmuştur..

(2011 seçim öncesinde “Oyların küçük partilere, bağımsızlara değil, barajı geçmesi kuvvetle olası olan iki büyük muhalefet partisine verilmesi gerekir..” şeklinde tavsiyelerde bulunmuştuk. Bu matematik analizleri dile getirişimizden dolayı da Ulusal Kanal’ın ekranı bize yasaklandı)

Türkiye’nin Başkenti Ankara şehir nüfusu ~ 3,5 milyon, Vilayet nüfusu ~5 milyon
Toplam nüfusu ~ 5 milyon olan Ankara Vilayetine 30+1 milletvekili tahsis edilmiştir. 82 milyonluk Türkiye’de 550 Milletvekili olduğuna göre 5 milyonluk Ankara’ya en az 33 milletvekili tahsis etmek gerekirdi. (TÜİK rakamlarına göre Türkiye’nin nüfusu
76 milyon. Buna göre Ankara’ya (5/76)x550=36 milletvekili düşüyor. )

Öte yandan Batman, Siirt, Şırnak… 23 küçük Vilayetin toplam nüfusu da 5 milyon; ancak her vilayete fazladan 1 “Vilayet kontenjanı” tanıyan Seçim Yasası gereği,
bu 5 milyonluk kitle Meclis’te 53 milletvekili ile temsil olunmaktadır; yani Ankara’da oturan bir yurttaş Siirteki Yurttaşın siyasal temsil bakımından kabaca yarı değerindedir Meclis’te temsil bakımından…

Ben 73 yaşında bir Profesör olarak, hiç değilse Şırnak’ta, Siirt’te yaşayan
23 yaşındaki bir çoban yurttaşımla eşit temsil edilmek istiyorum. æ

**********************

***2. Yönetimde İstikrar vs. Temsilde Adalet CHP iktidar olabilir mi?

Değerli arkadaşlar,

Türkiye’de 1950’den bu yana yapılan 15 Genel seçim içerisinde Milli bakiyeli, barajsız d’Hondt sisteminin uygulandığı 1961-1965-1969-1973 ve 1977 seçimleri dışındaki bütün seçimler “yönetimde istikrar” ilkesini öne çıkaran ve
“temsilde adalet”i sağlamayan yöntemlerle yürütüldü.

Aşağıdaki tabloda CHP’nin sandıkta aldığı oy yüzdesine karşın Meclis’te temsil ediliş yüzdesi veriliyor. Turuncu renk çoğunluk sisteminin, mavi barajsız d’Hondt, kırmızı %10 barajlı, vilayet kontenjanlı d’Hondt sisteminin uygulandığı dönemlerdir. (oyların açık verildiği, sayımların gizli yapıldığı ve CHP’nin %85’le iktidar olduğu 1946 seçimini tasnif dışı tutuyorum.)

CHP’nin Sandık ve Mecliste temsil oranları
____________________________

Yıl Sandık(%) Meclis(%)
1950 39 14
1954 35 6
1957 41 29
1961 37 38
1965 29 30
1969 27 32
1973 33 41
1977 41 47
1983 30 29 (HP)
1987 25 22 (SHP)
1991 21 20 (SHP)
1995 25 23
1999 9 –
2002 19 32
2007 21 32
2011 26 25

Bu tablodan da görüldüğü gibi, CHP 1980 askeri darbesinden sonra kendisini bir türlü toparlayamamış, %20-25 bandında tutunmaya çalışmaktadır. Türkiye’deki bütün sosyal demokrat/sol tabanın siyasi temsildeki oranının en çok 1/3 kadar olduğunu görüyoruz. (Dünya ortalaması da bu orandadır. Avrupa genelinde %40)
Bunun siyasal nedenleri yanında sosyolojik, biyolojik nedenleri de vardır.. Genelde sosyal demokrat, ulusalcı, laik, çağdaş ailelerde ortalama çocuk sayısı 2-3 arasında iken aşiret yaşantısı sürenlerde, Muhafazakâr ailelerde 3-4 arasındadır…
Bu nedenle, yıllık nüfus artış hızı birinci grupta yaklaşık binde 8, ikinci grupta yaklaşık binde 25 tir, dolayısıyla 50 yıl içerisinde başlangıçtaki nüfus orantısının kabaca (1,025/1,008)5=) 2,3 katına gelinmiş olması normaldir.

1960’larda muhafazakâr kesim %60 civarında idi; yani iki kesimin başlangıç populasyon orantısını kabaca 60/40=1,5 alabiliriz. Salt biyolojik nedenlerle, bu oran 50 yılda 2,3 katı yükselerek bugün 3,5 olmuş ise CHP oylarının %22 seviyelerinde oluşuna pek şaşırmamak gerekir. (1/4,5 = 0,22) Gerçek şu ki, Türkiye bugün
1960’a göre çok daha muhafazakâr (~%75 !) bir toplum yapısına dönüşmüştür.
Kanıtı ortada.

ORC-Operation Research Consultants, celebrating 20 years (Objective Research Center) ORC araştırma Şirketi tarafından 81 ilde ~ 64 bin denekle yapılan siyasal anket sonuçları;

AKP % 41,5
CHP % 33,0
MHP % 15,9
BDP % 5,6
DİĞER % 4,0

Tüm bu handikaplara karşın CHP doğal sınırını %33 çizgisini zorluyor.
Hem içeriden ve hem dışarıdan haklı-haksız eleştirilerle sürekli didiklenen CHP’nin son yapılan (ORC) kamuoyu yoklamalarında %33 lere doğru yükselişi bu nedenle büyük bir başarı sayılmalıdır. Mevcut seçim sisteminde sandıkta %35 net oy alan bir Parti tek başına iktidar olabilir. 2015 Genel Seçiminde,*) 57 milyonluk seçmen kitlesinden katılım %80 olursa ve Sandığa giden 45,6 milyon seçmenin %35’inden, net 16 milyon oy alabilirse CHP tek başına iktidar olabilir; yani 2011 seçiminde
11 milyon oy alan CHP’nin daha 5 milyon yeni oy’a ihtiyacı var, tek başına iktidar olabilmesi için. Son 4 yılda seçmen kitlesine katılan yaklaşık 4 milyon genç seçmenin en az yarısından ve daha önceki seçimde AKP ye oy vermiş 3 milyon seçmenden oy alması gerekiyor.

CHP’nin %33 ve MHP’nin %15 üzerinde oy alarak Meclis’e girmeleri durumunda AKP, “kıl” payı farkla da olsa, Hükümeti en azından CHP+MHP koalisyonuna devretmek durumunda kalabilir.

Tabii bütün bu varsayımlar seçimlere hile karışmaması, MHP’nin Meclis’e girmesi ve AKP’nin %35 altına inip 1. Parti konumunu yitimesi koşulu ile geçerlidir.

*) ve umarız, Marmara’da beklenen büyük deprem meydana gelmezse

3. “Seçsis’le hile yapılıyor” masalı

Dr. A. Saltık : Aman Ali hocam, masal filan değil, ciddi risk!)

Değerli arkadaşlar,

Seçimlere hile karışmaması, güvenilir bir seçim sonucu için öncelikle yurttaşlar,
sivil toplum kuruluşları, kitle örgütleri ve siyasal Partiler demokratik sorumluluklarının gereğini yerine getirmeli, üzerilerine düşen görevi yapmalılar. Burada ana mesele nüfus kayıtlarına, seçim kütüklerine güvenirliğin ve “Sandık Güvenliği”nin sağlanmasıdır.

Türkiye’de elektronik yöntemli bir seçim sistemi olmadığından yani oylar tuşa basılarak veya internet yoluyla kullanılmıyor; Dolayısıyla, Sandığa sahip olunduğu sürece,elektronik manüplasyonla oyların çalınması, aktarılması vs. hileli işlemler ilke olarak olanaklı değildir. Sandık kurulları ve siyasal partiler tutanaklar üzerindeki rakamları her an takip ve kontrol edebilirler.

Nüfus ve Seçmen sayılarının yanlışlığı, 2007 ve 2011 seçimlerinde tanık olunduğu gibi, seçmen sayılarındaki tutarsızlıklar Sistem yapısalı ile ilgili olmayan, elle yapılan bilinçli (!) yanlış veya eksik girdilerin sonucudur… 2007’de en az 75 milyon olması gereken Nüfus bilinmeyen nedenlerle 70 milyon olarak ilan edildi. Sonuçta bu çelişki seçmen sayısına da yansıdı.

YSK tarafından kullanılan SEÇSİS üzerinde yapılan spekülasyonlar bu bakımdan anlamsız ve yersizdir. Türkiye’de kullanılan bu sistemin yazılımı Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’nın şirketi Havelsan tarafından milli olanaklarla gerçekleştirilmiş; donanımı ise yine yerli KOÇ Grubu tarafından üstlenilmiştir. Almanya’da ve Yunanistan’da sorunlu olduğu gerekçesiyle ihalesinden vazgeçilen sistem ise oylamanın elektronik yolla (tuşa basılarak veya internetten) yapıldığı ABD kökenli “secsys” sistemidir. Gerçekten de ABD Başkanlık seçiminde bu sisteme dışarıdan girilerek oy sayısında değişiklik yapıldığı bir “hacker” tarafından mahkeme huzurunda itiraf edilmiştir. Ancak böyle bir durum Türkiye için söz konusu değildir.

Türk Seçim sistemindeki ana sorun Seçim Yasası’nın çarpık mantığından kaynaklanıyor. Hiçbir hileye, hırsızlığa gerek kalmadan 10 milyon oy alan bir Parti sanki 20 milyon oy almış gibi temsil ediliyorsa (örneğin, 2002 seçiminde AKP’nin durumu) sandık hilelerinden söz etmek, Deveyi bırakıp, Devenin kulağı ile uğraşmak gibidir. æ