Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Bunlar benim başörtüsüz bacıma vals yaptırdılar…

Bunlar benim başörtüsüz bacıma
vals yaptırdılar…

portresi_Yimaz_Ozdil_yazdi

 

 

Yılmaz ÖZDİL,
SÖZCÜ, 30 Ekim 2015

 

 

Şeriatçıyım.
Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok.
Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız.
Dindar nesil yetiştireceğiz, dininin, kininin davacısı bir gençlikten bahsediyorum,
dindar olmasınlar da tinerci mi olsunlar?
İki ayyaş…
Kadın erkek eşitliği fıtrata ters.
10’uncu yıl marşında geçer, demir ağlarla ördük falan, neyi ördün?
Hiçbir şey örmüş değilsin, biz örüyoruz.

Hem laik, hem müslüman olunmaz, ya müslüman olacaksın, ya laik.
Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye, yahu millet istedikten sonra laiklik
tabii elden gidecek.

Ben laik değilim.
Türkiye Cumhuriyeti 1923’ten beri gerileyiş içindedir, 70 yıllık tarihi boşa harcanmış zamandır.
İstanbul’un imamıyım.
Hedefimiz İslam devletidir.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan, egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.
Mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur, söz söyleme hakkı din ulemasınındır.
Danıştay kim oluyor, Mecelle karar verir. Hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz,
Mecelle’de böyle bir kaide var.
Bakın size tarihten bir vesika göstereceğim, Türk Antropoloji Enstitüsü tarihçesi,
kafatası fotoğrafları var, raflarda yüzlerce kafatası var, Reisicumhur Mustafa Kemal, İsmet Paşa’nın da başbakan olarak imzası var, insani midir, vicdani midir,
bunun bizim dinimizde yeri olabilir mi?

Zorunlu fizik dersi, zorunlu kimya dersi, zorunlu matematik dersi tartışılmıyor,
din dersi neden tartışılıyor?
Hitler sevdalısı arıyorsan, dönüp cehape’nin tarihine bak.
İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca öğrenilecek, öğretilecek, bu dinin bir sahibi var.
Türkçe’yle felsefe yapamazsınız.
Türk Arapsız yaşayamaz, kim ki yaşar der, delidir, Türk Arap’ın hem sağ gözüdür,
hem sağ elidir.
Teksas Tommiks okumak serbestken, Kuran-ı Kerim’e neden mani olunuyor?
Namaz kılacak yer kalmamıştı, tek parti döneminde camileri ahır yaptılar.
Cumhurbaşkanlığı külliyesinde Osmanlı’yı görürsünüz, cumhuriyetin sembolü cumhurbaşkanlığı külliyesidir.
*
En son ne dedi?
*
Bunlar cumhuriyet bayramında vals yaptılar, insanımızı istiskal ettiler,
cumhuriyet adına milleti taciz ettiler.
*
E, iki cümle de ben kurayım bari.
1 Kasım’da Saltanat lağvedildi.
Tekerrürün böylesi, tarihin fıtratında var demek ki.

==================================

Dostlar,

Ne diyelim??
Seçime saatler kaldı.. Gündelik politikaya girmeyelim..
Cumhuriyet’in erdemi, tüm yurttaşlarımızı aydınlatsın diliyoruz..
En başta Bay RTE‘ye, hakkında demediği söz bırakmadığı Cumhuriyet sayesinde
o makama geldiğini bir an olsun aklından çıkarmaması gerektiğini anımsatıyoruz…
Sözlerinde öylesine çok yanlış, tutarsızlık, çelişki… var ki, hangisini açıklayalım?
Örn. Danıştay‘a çatıyor.. Danıştay Osmanlı’da Şurayı Devlet olarak 1860’larda kurulmuştu. Ayrıca Osmanlı’nın Mecelle‘si Medeni Yasa yerinde idi.. Cumhuriyet onun yerine
4 Ekim 1926’da yürürlük alan Medeni Yasa’yı getirdi. Ceza Yasası, Ticaret Yasası… da yoktu Osmanlı’nın, onları da Batı‘dan aldı..
*****
Kafatasları
Fiziksel Antropometri denen bir bilm dalından Bay RTE gerçekten habersiz.. (mi?)
Bu ırkçılık – kafatasçılık değil.. İnsanların soyağaçlarını, göçlerini, kökenlerini.. anlamak için yürütülen bir bilimsel çalışma.. Dünyanın her yerinde yapıldı, yapılıyor..
Yeni biçimiyle ise, radyoaktif C14 (Karbon 14) testi ile arkeolojik buluntuların yaş belirlemesi yapılıyor.. O zaman dünyada bu teknoloji yoktu. Yüce Atatürk‘ün devrimci Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip, kafataslarında bilimsel ölçümler yapıyor ve yaptırıyordu. Anadolu uygarlıklarının aydınlatılması başlıca amaç idi.. Bay RTE bunları gerçekten bilmez mi??

%52 oyla seçildiği masalına kendisi de inanıyor.. Seçime katılanların % 52’si bu..
Toplam seçmenin ise % 38’i… Ayrıca son 7 Haziran seçiminde sahaya indi, partisi AKP’ye
var gücüyle çalıştı ve %41 aldı.. Bu da Bay RTE‘nin son oy durumu.. İstifa etmesi gerekmez mi demokrasi terbiyesi gereği?? Dahası, tarafsızlık yemini eden Cumhurbaşkanı bunu yapar mı??

*****

Türk Ulusu, olup bitenleri gereğince değerlendirecek demokratik olgunluğa erişmiştir.
1 Kasım 2015 günü, Bay RTE’nin yeniden Saltanata dönüş ham hayallerinin,
sonsuza dek tarihin çöplüğüne atıldığı bir tarihsel tekerrür olacaktır ders alamayanlar için!.

Herkese serinkanlılık ve sağduyu içinde bir seçim iklimi diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
31 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

18. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi SONUÇ BİLDİRGESİ

..HASUDER logosu

18. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi
SONUÇ BİLDİRGESİ

18. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi “Olağan Dışı Durumlar ve Halk Sağlığı” ana temasıyla
05-09 Ekim 2015 tarihleri arasında 486 kişinin katılımıyla Konya’da gerçekleştirilmiştir. Kongre’de 16 panel ve 2 kurs düzenlenmiş; toplam olarak 498 bildiri (60’ı sözel,
69’u tartışmalı poster ve 369’u poster) sunulmuştur.

Kongre’nin temasının “Olağan Dışı Durumlar ve Halk Sağlığı” olarak seçilmesinin
temel nedeni, Türkiye’de, gerek ülkemiz dışındaki savaştan etkilenen çok sayıda insanın ülkemize sığınmış olması, gerekse ülkemizin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşanan çatışma ortamı nedeniyle ortaya çıkan olağandışı durumlardır. Halk Sağlığı camiası
bu tema ile ülkemizin içinde bulunduğu olağandışı durumlara ilişkin duyarlılık göstermiş ve konuyu bilimsel bir platformda tartışarak; olağandışı durumlardan olumsuz etkilenmenin önlenmesine katkıda bulunmaya çalışmıştır. Olağan dışı durumlardan korunmak ve
olumsuz etkilerini sınırlayabilmek mümkündür.

Afetler yerel olanaklarla üstesinden gelinemeyen, dış yardım gerektiren, günlük insan etkinliklerini aksatan ağır yıkımlar, felaketlerdir. Afetler “doğal” ve “insan kaynaklı” olarak ikiye ayrılırlar. Doğal olanlar içinde iklim değişikliğine bağlı olarak artan sel, fırtına, kuraklık gibi olayların zararları giderek artmaktadır. İnsan kaynaklı olanlar ise hem yurdumuzda hem de dünyada en çok olumsuz etki yapan olaylar haline gelmiştir. Savaş, iç çatışma gibi nedenlerle milyonlarca insan ölmüş, milyonlarcası evsiz kalmış, aç kalmış, horlanmış,
bugünleri ve gelecekleri çalınmıştır.

Olağandışı durumlara sosyal, ekonomik ve siyasal olgular, güç ve iktidar ilişkileri neden olur. Bu nedenle ülkeler, temelde yatan açlık, yoksulluk, eşitsizlik, sömürü, yolsuzluk ve savaşı önlemeden olağandışı durumların yıkıcı etkisinden korunamazlar. Afetlerin dünyada ve ülkemizde azaltılmasının yolu barış ve adaletin, eşitliğin sağlanması,
yoksulluk ve açlıkla mücadele edilmesi, çevreye özen, sorumlu tüketim gibi
temel etmenlerin gerçekleşmesine bağlıdır.

Toplumların olağandışı durumlar öncesindeki yapısı, olağandışı durumların yıkıcılığını belirleyen temel etmenlerden biridir. Afetle beraber toplumda olağandışı durumlardan önce
var olan sorunlar iki-üç kat artar, eşitsizlikler derinleşir. Bu nedenle “re-aktif” (AS: tepkisel) değil olağandışı durumlar öncesinde “pro-aktif” (AS: ön gelen) yaklaşımla, toplumun ve
olası risklerin tanınması, ayrıntılı bilgi sahibi olunması, önleme – zararı azaltma yönündeki eylemlerin önceliklendirilmesi ve ön planlamalar ile olağandışı durumlara hazırlanma
çok değerlidir. Bu konuda Halk Sağlıkçılarına önemli bir işlev düşmektedir. Ancak günümüz Türkiye’sinde ne yazık ki sağlık alanında gereksinim duyulan verilere ulaşmakla ilgili büyük sorun yaşanmaktadır. Gereksinim duyulduğu ölçüde geçerli-güvenilir veriye ulaşılamaması, olağandışı durumlar öncesinde toplumla ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapmanın önündeki
en önemli engeli oluşturmaktadır. Saydamlık ve hesap verme demokrasinin olmazsa olmaz koşulları olmasına karşın, ülkemizde resmi verilerin paylaşılmasına ilişkin olarak saydamlıkla örtüşmeyen bir tutum karşımıza çıkmaktadır. Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere,
Devletin tüm kurumları resmi verileri toplum ile paylaşmalıdır.

Olağandışı durumlar toplumun tüm kesimlerini etkilemekle birlikte yoksullar, yaşlılar, çocuklar, engelliler gibi risk kümelerini daha çok etkiler. Bu risk kümelerinin sorunlarla başetme becerisinden de yoksun olmaları, olumsuz etkiyi güçlendirmektedir. Bu nedenle,
olağandışı durumlarla mücadele sırasında risk kümeleri öncelenmelidir.

Kongrede, olağandışı durumlardan korunmaya ve yıkıcı etkisini en aza indirmeye odaklanmanın gereği vurgulanmıştır. Bu nedenle olağandışı durumlardan önce planlama ve hazırlıklar,
çok paydaşlı olarak merkezi ve yerel otoriteyle ve Akademia ile birlikte yürütülmelidir.

Olağandışı durumlarda çevreden yardım gelene dek geçen zaman, en çok yitiğin yaşandığı dönemdir. Bu nedenle DSÖ Avrupa Ofisi tarafından önemli bir politika belgesi olarak sunulan “Dirençli Toplum” hedefi kabul edilerek, toplumun kendi sorunları ile
başetme becerisi desteklenmelidir.

Türkiye’de hava kirliliği ve ekolojik yıkımın etkileri gün geçtikçe daha çok gözlenmeye başlanmıştır. Kongre, yeraltından çıkarılarak yakılana dek önemli sorunlara neden olan kömürün, hem çalışanların hem de toplumun sağlığını olumsuz etkilediğini bildirmekte,
başta Hükümet olmak üzere, tüm karar vericileri temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının enerji üretimi içindeki payını artırmaya ve kömürden enerji üretiminin giderek azaltılması konusunda eylemliliğe çağırmaktadır. Bu bağlamda, ülkemizde yeni kömürlü termik santrallerin açılmasına karşı yürütülen mücadele kararlılıkla sürdürülmelidir.

Kongre, gelecekte başta iklim değişikliği olmak üzere, insan eliyle yapılan değişiklikler nedeniyle önemli sorunlar yaşanacağını öngörmekte ve küresel iklim değişikliğine karşı
hemen önlem alınması için eyleme geçmenin zorunluğunu dile getirmektedir.

Günümüzde hem dünyada hem de ülkemizde şiddet her boyutu ile yaşanmaktadır.
Bir yandan toplumun hemen her kesiminde şiddet daha gözle görülür olarak ortaya çıkarken, özellikle kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarındaki artış dikkat çekicidir. Şiddete yol açan temel etmenin, güç ve iktidar ilişkileri olduğu bilinmelidir.

Sağlık kuruluşlarında meydana gelen şiddet olaylarındaki artışın temel nedeni sağlık sisteminde “insan”ı öteleyen, sermaye lehine yapılan değişikliklerdir. Bilindiği gibi Sağlıkta Dönüşüm Programı hastaların beklentilerinde bugünkü olanaklarla karşılanması olanaklı olmayan
büyük bir artışa yol açmış ve beklentileri karşılanamayan hasta ve yakınları bunun sorumlusu olarak sağlık çalışanlarını görmeye yöneltilmiştir. Sağlık kuruluşlarındaki şiddeti azaltmanın -önlemenin yolu, sağlık politikalarının kâr odaklı olmak yerine, insan odaklı olarak dönüştürülmesidir. Hükümeti, sağlığı ticarileştiren uygulamalardan vazgeçmeye ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önlemek için taraflarla birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.

Uluslararası güçlerin isteyerek ve bilinçli oluşturdukları bir savaşın mağduru olan iki milyonu geçen sığınmacılar nedeniyle bir yandan çok önemli sosyal sorunlar yaşanırken; öbür yandan da hem sığınmacıların hem de Türkiye’de yaşayanların sağlığını olumsuz etkileyebilecek
sağlık sorunlarının yaşanması gündemdedir. Özellikle kızamık ve çocuk felci konusunda
riskin ortaya çıkmış olması nedeniyle, bağışıklama başta olmak üzere temel sağlık hizmetlerinin eksiksiz olarak sunulmasının sağlanması ve olası sağlık risklerinin ortaya çıkarılması,
denetim altına alınması ve önlenmesi için alan araştırmalarının – müdahalelerinin yapılması büyük önem taşımaktadır. Bu konuda başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere,
ulusal ve uluslararası yetkilileri göreve çağırıyoruz.

Sonuç olarak           : 
Ülkemizde ve dünyada doğal ya da insan eliyle ortaya çıkan olağan dışı durumlar giderek artmaktadır. Olağan dışı durumlarda ortaya çıkan mal ve can yitikleri ve sonrasında yaşanan sosyal sorunlar, ülkelerin bu sorunlara önceden hazırlıksız olmasıyla doğrudan ilişkilidir.
Halk Sağlığı bakış açısıyla insan eliyle oluşturulan olağan dışı durumların önlenmesi, oluşabilecek olağan dışı durumlara karşı çok sektörlü bir anlayışla sağlıklı kamu politikalarının geliştirilmesi, toplumun olağan dışı durumlara karşı dirençli duruma getirilmesi,
örgütlenme ve alt yapı çalışmalarına ağırlık verilmesi önerilmektedir.
Türkiye’nin dört bir yanında bulunan Halk Sağlıkçıları bu sürece katkıda bulunmaya hazırdır.

18. UHSK Katılımcıları
Konya, 27 Ekim 2015

===============================

Dostlar,

Bilindiği gibi Dünyada ve Türkiye’de Tıp Uzmanlık Dalları, ulusal ölçekte
UZMANLIK DERNEKLERİ olarak örgütlenmektedir.
Bu dernekler Kıta ve Küre ölçeğinde üst örgütlenmelere de gitmektedir.

HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği), Türkiye’de Halk Sağlığı / Toplum Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanlarının Ülkemiz düzeyinde Dernek örgütlenmesidir.
Her yıl Halk Sağlığı Kongreleri düzenlemektedir.
Sonki, 05-09 Ekim 2015 tarihleri arasında Konya’da gerçekleştirildi.
Katılımcı sayısı 500 dolayında.. İlgi giderek büyüyor..
İlki 1979’da Bursa Kirazlıyayla’da idi..
Son Kongremizin SONUÇ BİLDİRGESİ’ni sitemiz okurlarıyla paylaşmak istedik.
Toplantıya ve sonuç bildirgesine emek veren herkese,
başta HASUDER olmak üzere teşekkür ediyoruz.
Bildiri içeriğinin Sağlık Bakanlığı ve ilgili kişi – kurumlarca dikkate alınmasını dileriz.

Sevgi ve saygı ile.
31 Ekim 2015, Ankara


Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

KIRMIZI ET TÜKETİMİ İNSANLARDA BÜYÜK OLASILIKLA KANSEROJEN!

 

Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (UKAA) 
(IARC : International Agency for Research on Cancer)
Basın Açıklaması, 26.10.2015

Lyon-Fransa, 26.10.2015 – Dünya Sağlık Örgütü Kanser Ajansı, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (UKAA, IARC), kırmızı et ve işlenmiş et tüketiminin kanserojen etkisini değerlendirdi.

Kırmızı Et

10 ülkeden 22 uzmanın toplandığı UKAA Programı, tüm bilimsel literatürü derinlemesine değerlendirdikten sonra, kırmızı et tüketiminin insanlarda kansere neden olduğu ile ilgili sınırlı kanıtlara ve karsinojenik etkiyi destekleyen güçlü mekanik kanıtlara dayanarak, kırmızı et tüketimini insanlarda büyük olasılıkla karsinojen olarak (Grup 2A) sınıflandırdı. Bu ilişki gerçekte kolorektal kanserlerde gözlenmesine karşın, pankreas ve prostat kanseri için de
benzer ilişki görüldüğünü duyurdu.

İşlenmiş Et

İşlenmiş etin insanlarda kolorektal kansere neden olduğuna ilişkin yeterli kanıta dayanarak, işlenmiş et insanda karsinojen olarak sınıflandırılmıştır (Grup 1).

Et Tüketimi ve Etkileri

Et tüketimi ülkeler arasında %1-2’den %100’e kadar büyük farklılıklar göstermektedir.
Ülkeye göre değişiklik gösterse de, daha düşük oranlarda işlenmiş et de tüketilmektedir. Uzmanlar günlük 50 gram işlenmiş et tüketiminin kolo-rektal kanser riskini %18 artırdığını belirtmişlerdir. UKAA Monografi Programı Başkanı Dr. Kurt Straif,

“Bir kişinin işlenmiş et tüketimi nedeniyle kolo-rektal kanser geliştirme riski düşük olsa da,
bu risk kişinin et tüketim miktarı ile arttığını ve işlenmiş et tüketen çok sayıda kişi düşünüldüğünde, bunun kanser insidensine küresel etkisinin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu..” söylemektedir.

UKAA Çalışma Grubu, pek çok ülke ve toplumda çeşitli diyetlerde bir düzineden çok
kanser türü ile kırmızı et ve işlenmiş et tüketiminin ilişkisini araştıran 800’den çok araştırmayı dikkatle inceledi. En etkili kanıt, 20 yıldır süren geniş katılımlı, prospektif kohort çalışmalarından geldi.

Halk Sağlığı

UKAA Direktörü Dr. Christopher Wild,

“Bu bulgular, ileride etin sınırlı tüketimi ile ilgili halk sağlığı önerilerini destekleyecektir.
Aynı zamanda, kırmızı etin iyi bir besleyici değeri var. Bu yüzden, bu araştırmalar, hükümetleri ve uluslararası kuruluşları kırmızı et ve işlenmiş et tüketiminin yarar ve zararları konusunda risk değerlendirmeleri ve olabilecek en iyi diyet önerileri konusunda araştırmalar yapmak için teşvik edecektir.”
diye belirtti.

Editöre Not :
Kırmızı et, memeli kas etinin sığır, dana, domuz, kuzu, koyun, keçi ve at gibi tüm tiplerini içermektedir.
İşlenmiş et, yenme ve sunumunu kolaylaştırmak amacıyla yapılan tuzlama, fermentasyon, tütsüleme ve öbür işlemlerden geçirilmiş eti kapsamaktadır. Pek çok işlenmiş et, domuz ve sığır eti içermektedir. Ama işlenmiş etler aynı zamanda öbür kırmızı etleri, beyaz etleri, sakatatı da içermektedir. Sosis, salam, jambon, konserve et, buyyon, et bazlı atıştırmalıklar ve sosları işlenmiş ete örnek verebiliriz.

Sonuç değerlendirmelerinin bir özetine The Lancet Oncology’de ulaşılabilir,
ayrıntılı bir değerlendirme ise IARC Monographs Volume 114’te yayınlanacaktır.
IARC Monographs Soru ve Yanıtları aşağıdaki bağlantıda bulabilirsiniz.

http://www.iarc.fr/en/media-centre/iarcnews/pdf/Monographs-Q&A.pdf

Kırmızı et ve işlenmiş et tüketiminin karsinojenitesi ile ilgili soru ve yanıtları
aşağıdaki bağlantıda bulabilirsiniz.

http://www.iarc.fr/en/media-centre/iarcnews/pdf/Monographs-Q&A_Vol114.pdf

===================================

Dostlar,

IARC (International Agency for Research on Cancer), Dünya Sağlık Örgütü‘nün (DSÖ) Fransa’nın sevimli kenti Lyon’da kurulu yüksek donanımlı bir uluslararası laboratuvarıdır.

Kullanımda olan yaklaşık seksen bin kimyasalın kanser yapıcı (karsinojen) olup olmadıkları konusunda son sözü söyleyecek yetkidedir. Hayvanlarda kanser yapan 113, insanlarda beklenen (probably) karsineojenik 66 ve olası (possibly) kanser yapıcı 285 kimyasal tanımlanmıştır.

İşlenmiş et ürünlerinden elden geldiğince kaçınmak yerinde olur.

Kırımızı etin ise işlenmemiş biçimiyle erişkinde günlük kullanımının 50 gm’ı aşmaması durumunda bir sorun yoktur. Bir porsiyon döner kebap genellikle 100 gm kırmızı et içerir.
Öte yandan insanların yaş, cinsiyet, yapılan iş, spor, gebelik ve emzirme, büyüme dönemi.. gibi özelliklerle bağlantılı olarak her gün kg başına 1-2 gm protein gereksinimi vardır.
Bu gereksinimin bitkisel ve hayvansal kaynaklardan düzenli olarak her gün karşılanması gerekir.
İnsan bedeni için kimi amino asitler zorunlu (esansiyel) olup (organizmada sentez edilememktedir), bu yüzden başlıca kırmızı etten alınması zorunludur.

Ayrıca Türk toplumunda protein tüketimi gelişmiş ülkelerde oduğundan çok eksiktir.
Nitelikli proteinlere ulaşım, yüksek fiyatlı olması yüzünden milyonlarca dar-orta gelirli için
çok sıkıntılıdır. Tarım ve hayvancılık politikalarını köktenci biçimde gözden geçirerek,
ulusal temelli politikalarla halkımızın yeterli ve dengeli beslenmesini sağlamak
stratejik bir zorunluktur.

Türkiye’de Diyabet sıklığının % 8 gibi gelişmiş Batı toplumlarının 2 katı oluşu ve giderek artışı endişe vericidir. Ayrıca, karbonhidrat ağırlıklı beslenme ve artan şişmanlık, önemli birer
Halk Sağlığı sorunudur. TNSA 2013 (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) verilerine göre,
0-6 yaş dilimi çocuklarımızda süregen (kronik) beslenme yetersizlğine bağlı (başlıca yetersiz protein alımı!) ileri boy kısalığı (bodurluk – stunted) % 10 dolayındadır. Bir başka anlatımla,
0-6 yaş dilimindeki her 10 çocuğumuzdan 1’i, ağır – süregen protein yetmezliği nedeniyle BODURDUR!

Her gün şu 6 besin ögesinden yeterli ve dengeli bir beslenme sağlanmalıdır :

Protein, karbonhidrat, yağ, vitamin, mineral ve SU!

Bir de hareketli yaşam… Yürüme, yüzme, spor…

Yılda 1 kez “sağlıklı iken” hekim muayenesi…

Sigara vb. sağlık katili – ölürücü maddelerden uzak durmak..

Sevgi ve saygı ile.
31 Ekim 2015, Ankara


Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bekir COŞKUN : Bizi de sustururlarsa…


Bizi de sustururlarsa…

portresi_gulen
Bekir COŞKUN
SÖZCÜ, 30 Ekim 2015

 

Yeryüzünün “en çok hakaret edilen devlet adamı”
bizim cumhurbaşkanımızdır…
Kanıt; kendi avukatlarının “Sayın Cumhurbaşkanımıza hakaret edildi” diye açtıkları dava sayısı…
Dünya hukukunda rekor…
*
Yalnızca medyaya açılan dava sayısı on binden çok
Diyelim ki bizim gazetede, öğleden sonra oldu mu gözümüz kapıda,
oturup mahkeme celbi gelmesini bekleriz..
Gelmeyince camdan bakarız; nerede kaldı?..
Celp kağıtlarını getiren memurla arkadaş olduk, gecikince cepten ararız:
“Neredesin?..”
“Merak etmeyin yoldayım, biraz trafik var…”
*
Otomatiğe bağlamışlar gibi…
O kadar çok dava açıyorlar ki, demek karıştırdılar yazarımız Kemal Baytaş’a Rahmi Turan Bey’in yazısından dolayı soruşturma başlattılar…
“Bunu ben yazmadım” dese de…
Yazsaydı…
*
Levent Kırca hâlâ mahkemelik…
Cüneyt Arcayürek ağabeyimize öldükten sonra bile tekzip geldi,
son nefesine yetişmedi mezarlığa kadar peşinde…
*
İşte; susturamayınca polisler gelip basıyorlar gazeteyi, televizyonu… Yayınların fişlerini çekip rotatifleri durduruyorlar… Seni dışarı atıyorlar… Saray’a yakın dünür, enişte, damat, ya da yalakalardan birisini
“kayyum” diye genel yayın yönetmeni yapıyorlar…
*
İpek Medya Grubu’na, gaz bombaları, coplarla girdiler önceki gün, gazetecilerin kafasını gözünü yardılar… Türkiye tüm dünyaya yine rezil oldu…Faşizm daha nasıl olur?..
*
Şimdi senin yapacağın malum sevgili vatandaşım:
Gidip ampule basacaksın..
Böylece ona destek vereceksin ki, utanmadan ve övünerek açıkladıkları gibi; sıra Sözcü’ye, Cumhuriyet’e, Hürriyet’e gelsin…
*
Bizleri de sustururlarsa…
Sıra sana gelmiştir…
Ya “kul” olacaksın, ya “kıl” olacaksın…
=============================

Dostlar,

Bundan daha etkili bir betimleme ve uyarı yapılabilir mi??
Eklenecek tek sözcük var mı?
Ustalar ustası yazar Sayın Bekir Coşkun’u bu yazısı için kutlamalı mı??
Diler ve umarız ki sevgili halkımız da artık bu yakıcı gerçekleri görsün ve
1 Kasım 2015 günü AKP’yi iktidardan indirsin..

Bay RTE’ye bu halk neden bunca hakaret ediyor (!) ??
Örneğin bizim içimizden neden “Sayın Cumhurbaşkanımız” demek hiç ama hiiiç gelmiyor?

Bay RTE hiç aynaya bakmaz mı?
Bu görülmemiş narsisizme çare yok mu??

Çevresindeki omca akil ve de danışman hiç mi uyarmaz O’nu aynaya bakması için?
Kendi seçtiği Cumhurbaşkanına bunca çok hakaret eden (!?) toplum mu hasta, öbürü mü?
Yoksa böylesi “anormal” bir durumu, böylesine halkını ha bire aşağılayıp hakarete iten
bir devlet başkanını öngöremeyen Ceza Yasası, Anayasa filan mı kusurlu?

Ağır tahrik yok mu, bu en azından hafifletici neden değil mi??
Halk bir tür nefsi müdafada sayılamaz mı??

Hukukçular tez elden duruma uygun yorum getirmeli..
Ya da salt bu suçlara (!) dönük, TCK md. 299 için ÖZEL BİR AF YASASI

Sevgi ve saygı ile.
31 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

AKP’den kurtulmanın tek yolu

AKP’den kurtulmanın tek yolu


Kuşkusuz bu gidişle Türkiye’nin sonu çok karanlık!

AKP bir dönem daha tek başına iktidar olursa ülke Ortaçağ’a dönecek.

Cumhuriyet’in aydınlanmaya, çağdaşlaşmaya ilişkin kazandırdığı tüm değerleri tek tek,
adım adım, sistemli bir biçimde yok ediyorlar. Elimizde pek fazla bir şey kalmadı doğrusu.

Cumhuriyet’i ayakta tutan hiçbir kurum artık bağımsız ve özerk değil.
Hepsini kılıfına uydurarak ele geçirdiler, siyasallaştırdılar, emirleri altına aldılar.
Artık uzun süredir kimse güvende değil, kimsenin can ve mal güvenliği yok.

Hoşlanmadıkları herkesi Anayasa, yasa, hukuk, vicdan tanımadan yok ediyorlar, saf dışı bırakıyorlar, hapse attırıyorlar, mallarına el koyuyorlar. Karşıt sesler gün geçtikçe daha da azalıyor, cılızlaşıyor, topluma yayılan korku ise hızla artıyor.
Bu nedenle bu denli cüretli olabiliyorlar, bu denli vicdansız olabiliyorlar.

Korkan bir toplum istiyorlar ki, işlerini daha kolay ve hızlı yapabilsinler.
Kimse karşı çıkmasın, herkes sussun, onlara biat etsin.
Çok sesliliğe, farklılığa, başka düşüncelere, demokrasiye asla tahammülleri yok.

Güzel olan bir şey var ki sonunda yine onlar yitirecek. Doğanın yasası bu, sürekli ileri gider, mutlak biçimde geriye almanız olanaklı değildir.
Hiçbir zorba, diktatör uzun süreli olamamıştır.
Önünde sonunda insanlık onuru faşizmi hep yenmiştir.

AKP faşizminden hemen kurtulabilmek için elimizde çok önemli bir fırsat var.
Geleceğinden endişe eden her yurttaş, 1 Kasım’da bu fırsatı iyi değerlendirmeli.

AKP’yi iktidardan uzaklaştırmanın, tehlikeyi bertaraf etmenin (şimdilik) en etkili ve
tek çıkar yolu, onun karşısında en çok şansı olanı desteklemektir, o şansı büyütmektir.

Açıkçası, AKP’siz bir Türkiye için kendisine sosyal demokrat, solcu, ulusalcı, milliyetçi, sosyalist, komünist, dindar, ne ad verirse versin,

Ülkenin geleceğinden endişe eden herkes bu seçimde CHP’ye oy vermelidir.
2. büyük parti olan CHP ne denli çok oy alırsa AKP o denli kan yitirecek,
Türkiye uçurumun kenarından dönecektir.
Hiçbir iddiası olamayan partilere verilen her oy AKP’nin işine yarayacaktır.

CHP’yi ister beğenin, ister beğenmeyin, AKP zulmünden kurtulmanın başka bir seçeneği yok. Şu an tek umut CHP’dir, CHP’nin ülke yönetiminde söz sahibi olmasıdır.

Amaç AKP’den kurtulmak ise, ilk görev budur.
Daha sonra herkes kendi yuvasına dönebilir. Tarihte faşizm böyle yok edilmiştir.
Farklı sınıf ve farklı görüşteki herkes zorbalık karşısında yurtsever bir blok oluşturmuş
ve faşizm belasından kurtulmuştur.

İkinci çok önemli bir gerçek var ki, HDP mutlaka barajı aşmalıdır. HDP barajı aşamazsa bu tümden AKP’ye yarayacak ve tehlike sürecektir. AKP’nin ülkeyi kaos ortamına getirmesinin nedeni de budur. Oynadıkları tüm oyun, kurdukları tüm tezgah  HDP’nin baraj altında kalması içindir. Ancak Kürt yurttaşlar buna asla izin vermeyecektir.

Unutmayın; 1 Kasım,
– faşizm ile Cumhuriyet’in,
– kul ile özgür birey olmanın,
– nefret ile sevginin seçimidir.

Not : Yazar, adının belirtilmemesini istemiştir. 
=====================================
Evet dostlar,

1 Kasım 2015 yaşamsal seçimine 2 gün kala, son durumu adı bizde saklı okurumuz Sayın …………………………. “real politik“i özetlemiş.. En mühim durum, son durumdur.

FAŞİZME KARŞI BİRLEŞİK CEPHE..

Georgi Dimitrov‘un ünlü yapıtıdır..

Gençliğimizde pek çok arkadaşımızın elinden düşmemiştir..
İçimize sinsin – sinmesin, asgari müştereklerde “şimdilik” zorunlu taktik nedenlerle,
AKP’ye en çok zarar verebilecek güce yığınak yapmak gerekiyor..

YIĞINAKTA HATA, muharebenin, giderek savaşın yitirilme nedenidir.
(Mustafa Kemal, Zabit ve Kumandan ile Hasbihal)

Öyle ki, birkaç bin oyla AKP’nin CHP aleyhine vekil kazandığı seçim çevrelerinde durum
daha da kritikleşmektedir. Yurttaşların stratejik akılla oy kullanması beklenir özellikle buralarda. AKP tarafından bu illere seçmen kaydırması yapıldığı duyumları alınmaktadır.
Ayrıca minik farklar sandık tutanaklarında hile ile kolaylıkla kapatılabilir.
Bu yüzden de yığınağı doğru hatta ve yere yapmak zorunludur.

Son günlerde Kılıçdaroğlu ve CHP’den bir kadın genel başkan yardımcısının “dil sürçmeleri” tam anlamıyla talihsizliktir. Soru soranların tuzaklaması, zaman baskısı.. adı geçenlerin
seçim kampanyasındaki aşırı yorgunlukları.. bir açıklama olabilir.

Nitekim CHP söylemlerinde PKK ile masaya oturmak daha önce HİÇ söz konusu olmamıştır.
Anayasa’nın ilk 3 maddesinin değiştirilmesine de CHP, HEP şiddetle karşı çıkmıştır.
Bu 2 kritik hata – dil sürçmesi CHP’nin süregelen tutarlı politikası değildir.. İhmal edilebilir.
CHP iktidarda mutlaka söz sahibi olmalıdır.
Olası önemli yanlış adımlardan, yurtsever taban tarafından alıkonabilir.

VATAN PARTİSİ 4/4’lük bir politik progam ve tutarlığa sahip gerçekten.
Dün, 29 Ekim 2015 günü Tandoğan’daki coşkulu mitinglerine katıldık.
Sayın Doğu Perinçek ve arkadaşları tam anlamıyla yürekli ve özverili yurtseverler.
Ülkemize çok hizmetleri oldu iktidarda olmamasına ve çok sınırlı olanaklarına karşın..
AİHM’de kazanılan görkemli dava için Türkiye, Sayın Perinçek’e çok minnet borçludur.

Fakat bu 1 Kasım 2015 seçimi Türkiye için tam bir yol ayrımı..
Bu kez bizi bağışlasınlar.. 7 Haziran’da Vatan’a oy verdik..
Bu kez verili koşullar olağanüstü kritik.. Türkiye’nin son seçimi bile olabilir 1 Kasım!
Tek 1 oy bile, kritik 1 milletvekilini belirleyebilir! AKP 18 “ek” vekile oynuyor ölümüne..
Bunca kan, terör, kaos, politik ayak oyunları, operasyonlar, halkı korkutup yıldırma…
İktidar için AKP‘nin her şeyi ama her şeyi yapacağı, her riski göze alacağı kesin.

CHP mutlaka, kendisine bu kritik seçimde gelecek emanet oyların ayırdında olacaktır.
Ucube seçim barajı kaldırıldığında, CHP’ye kayan ödünç Vatan Partisi oyları yuvasına döner.

Herkese kolay gelsin… Coşkulu duygularla değil akla dayalı “sağduyu” ile karar zamanıdır.
(Yazarın HDP ile ilgili düşüncesine ciddi çekincelerimiz var. Fakat öncelik şimdi bu değil..)

“Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak
ve aynı doğrultuya yöneltmek
gerekir.

Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için,

milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir.
Aynı cinsten
 olan bütün kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.

Mustafa Kemal ATATÜRK

AKP FAŞİZMİNE KARŞI BİRLEŞİK CEPHE;
CHP’de taktik yığınağı kaçınılmaz bir tarihsel zorunluk olarak dayatıyor.

Sevgi ve saygı ile.  30 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

Ek not                     :

30 Ekim 2015 günü saat 21:00’de başlayarak yaklaşık 3 saat boyunca CHP Genel Başkanı
Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU‘nu CNN Türk TV programında izledik. Sunucular, bu uzun programda, seçim ile ilgili YSK yayın yasağı başlayana dek sormadık soru bırakmadılar. “İzleyicilerden gelen” leri de sordular. Sayın Kılıçdaroğlu, özgüven ve içtenliğinden kaynaklanan bir serinkanlılıkla, dürüstçe, tüm saydamlığıyla kapsamlı, doyurucu ve tutarlı, kanıta dayalı yanıtlar verdi. Kimi önemli yanlış anlamaları giderdi..

PKK ile masaya oturulmayacağını,
Anayasa’nın ilk 4 maddesine dokunulmayacağını ve dokundurulmayacağını….

açıklıkla dillendirdi. Bize güven verdi temiz – ağırbaşlı kişiliğiyle.. Yukarıda da gerekçelendirdiğimiz üzere, 1 Kasım 2015 seçimi Türkiye için yaşamsal önemde..

YA AKP YA TÜRKİYE…

Bu yüzden bu ölüm – kalım seçiminde AKP’den kurtulmanın en etkili yolu olarak
CHP’nin desteklenmesi gerektiğine bir kez daha ikna olduk..

31 Ekim 2015, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK

ATATÜRK DÖNEMİNDE DEMOKRASİNİN ALTYAPISI: SORGULAMALI EĞİTİM

 

Dostlar,

28 Ekim 2015 günü, Yüksek Ticaretliler Derneği’nin Cumhuriyetimizin 92. yıldönümünü kutlamak amacıyla düzenlediği açıkoturuma çağrılı olduğunuzu katıldığımızı belirtmiştik.
Bu toplantıdaki sunumlardan biri, Sn. Hüseyin Önder’in “92. Yılında Cumhuriyet ve Demokrasi” başlıklı konuşması idi. Sayın Önder’in çok başarılı sunuşunun power point yansılarını -izinleriyle- sitemizde paylaşmıştık (https://ahmetsaltik.net/2015/10/29/35020/).
O oturumda, Cumhuriyetimizin ağabeyi Sayın Dr. Ali Nejat ÖLÇEN‘in de konuşması oladığunu ancak bir sağlık engeli çıkması nedeniyle katılamadığını fakat konuşma metninin çıktısını çoğaltarak gönderdiğini yazmıştık.

Sn. Dr. Ölçen, ricamız üzerine bu kapsamlı metni bize e-ileti olarak gönderdi.
Özürünü de açıklayarak.. 93 yaşında bir bilgenin bu davranışlarına hayran olmamak
olanaklı mı? O’na sorarsanız, mükemmel kişiliğinin ve engin donanımının Cumhuriyetimizin eğitim sisteminin ürünü olduğunu söyleyecektir büyük bir kıvançla.. Bize iletisi şöyle :
*****
Sayın hocam,

İlginize teşekkürlerimi sunuyorum. 28 Ekim 2015 gününden önceki Cumartesi günü
Mülkiyeliler Birliğin’deki arkadaşların toplantısına giderken, yolda düştüm ve ilgilenenler arasında bir hekim, kolumdaki damar alım izlerini görünce nerde ameliyat olduğumu sordu ve bir ambuluans ile benim Güven Hastanesi’ne gitmemi sağladı. Orda alnımdaki yarayı dikiş ile onardılar; o nedenle konuşma metnini iletmekle yetinebildim. WEB siteniz için o metin oldukça uzun, kısaltma özgürlğünüze saygı duyacağımı belirterek teşekkürlerimi sunuyorum.

Saygılarımla. 30 Ekim 2015
Dr. Ali. Nejat ÖLÇEN
*****
Dr. Ölçen, öncesinde de bir koroner by pass cerrahisi geçirmişti. Ardından bu düşme..
Bereket ciddi bir kırık vb. ağır sorun oluşmadı ve Sn. Ölçen üretimini sürdürebiliyor!

Bize yolladığı metin 11 A4 sayfası. Biraz sıkıştırarak 7 sayfaya indirebildik. Ancak gene de uzun web sitemiz için. Bu yüzden bir miktar alıntı verecek, tümünü ise pdf olarak yükleyeceğiz.
(Yazı metnine fotoğrafı biz ekledik..)
*****

ATATÜRK DÖNEMİNDE DEMOKRASİNİN ALTYAPISI: SORGULAMALI EĞİTİM

İSTANBUL YÜKSEK TİCARET MEZUNLARI DERNEĞİ – KONUŞMA İÇERİĞİ
Mithat Paşa Cd. No.16/6 Ankara. 28.10.2015 

Yakisikli_portresi

 

Dr. ALİ NEJAT ÖLÇEN 

 

 

1950’ler sonrasında Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı sorgulamalı eğitim düzeni sürdürülebil­seydi, ülkemizde bugünlerin olumsuz koşullarının hiçbiri­sine tanık olmazdık. Çünkü, Anadolu’muzda Osmanlı devletinin soruya ve deneye kapalı, gerilerde kalmış öğretim düzeninin yerine sorgulamalı eğitimin girmesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimlerin içinde en önemli olanıdır. Bu satırları yazan kişi (Ali Nejat Ölçen) O’nun döneminde okullarının her aşamasında sorgulamalı deneysel eğitim koşulları içinde öğrenim görmüştür. O’nun okullarının hemen tümünde öğrenim de­neysel yöntemle uygulanıyordu.
Ve yalnız okulda değil evde bile o oğrenimin etkilerini yaşıyorduk. Demokrasinin toplumsallaşmasının temelinde de sorgulamalı eğitim yatmaktaydı; düşünerek sorgulayarak öğretim idi bu. Örneğin:

1. Ders derste öğrenilirdi. Ortaokul ve lise döneminde kitaplarımız sınıftaki sıralarımızın gözlerinde kalırdı.
2. Çünkü,öğle sonrası saat 13’de Mütalea denilen ve saat 16’ya kadar devam eden süre içinde
o günkü dersin uygulanması ya da soru yanıtlı tekrarını yaşardık.
3. Lise bitirildiğinde Bakalorya sınavını kananamayan hiç kimse yüksel okul ya da üniversiteye giremezdi. Bakalorya sınavında kişinin genel kültür ve algılama gücü ölçülüyordu.
4. Sanat ve meslek okulları vardı Bakalorya sınavını kazanamayanlar o okullarda öğrenim görüyordu.
5. Teknik okullar, sanat okulları,1954 sonrası tek edilerek devre dışı kaldılar.

Yukarıda özetlediğimiz öğretim sistemi sorgulamalı ve deneysel idi ve kişilerin demokratik yeteneğinin gelişmesi ve toplumsallaşmasını da sağlamaktaydı.

Sorgulamalı Eğitime İlişkin Kimi Örnekler:

……………..

Eğitim, Öğrencinin Zihnini Keşfetmeli

Werner von Braun, yatılı ilkokulun en tembel öğrencisi idi. Babasını küçük yaşta yitirdiği için yatılı okulda öğrenime başlamak zorunda kalmış olmalıydı. Ne var ki, çalışmıyor ve her zaman gökyüzüne bakıyordu. Tembel bir öğrenciydi. Özellikle de gece kurslarında gözleri
gökyüzündeydi! Sınıf öğretmeni, küçük Braun’un niçin sürekli göğe baktığını anlamıştı.
Belki de orada bir yıldıza uçmayı düşünüyor olmalıydı kim bilir? Okul yöne­timi sınıf öğretmeninin önerisine uyarak bir teleskop satın almaya karar verdi. Bir koşulla : Von Braun çatı katına yerleştirilen teleskop ile gökyüzüne bakacak ve fakat der­sine de çalışacaktı. 

Bir gün evin kapısı çalınır ve annesi yine oğlunun tembel olduğuna ilişkin yazı geleceği korkusuyla ve titreyen elle­riyle kapıyı açarak postacının uzattığı zarfı alır, bir süre açamaz.
Ne yazılıydı zarfın içindeki küçük kağıtta? Küçük Braun sınıfının en başarılı öğrencisi olmuştu!

Sıvı oksijen yakıtının ısısına dayanamayarak eriyen uzay araçlarının dayanıklı alaşım ile donatımını keşfeden kişi Werner von Braun değil, aslında O’nunun zihnini keşfeden
sınıf öğretmeni idi.

………………

EMPERYALİZMİN GÜDÜMÜNE GİREN EĞİTİM

Türkiye’de Safsatanın Eğitimi ya da Eğitimin Safsatası

a-En çağcıl görünümdeki bir üniversitede bile eğitimin safsatası ya da safsatanın eğitimi ile karşılaşabilirsiniz. Örneğin Prof. Dr.Hüdaverdi Eroğlu adındaki kişinin 2007’de yayımlanan “Hikmetli Sözler” kitabında bilimin safsata” ya dönüşümüne ilişkin sayısız örneklerle karşılaşıyoruz. Kitabında yazdıklarına göre:

Zaman Allah’ın yarattıklarından biridir. İzafiyet teorisine gore (Einstein’ın kemikleri sızlıyordur; A.N.Ö.) ışık hızına yani sa­niyede 300 bin km hıza ulaşıldığında zaman durur (muş!). Bu nedenle cinler, ışık hızına yakın hareket ettiklerinden 1000-1500 yıl yaşayabilmektedirler. Malazgirt savaşında doğan bir cin halâ yaşıyor olabilir. (s. 21-24) 

Batı ülkelerinden birinde böylesi safsatayı kitabına aktaran öğretim üyesi, kendisini üniversitenin kapısı dışında bulur. İki tümcede bir Prof. 4 yanlışı nasıl yapabiliyor!

……………………

Uzaktan Eğitim Cinayeti 

Kimi üniversitelerde öğrencilerin adını bilmediği tanımdadığı, soru sorma olanağına sahip olamadığı kişinin bilgisayar ekranında anlattıklarının ders kabul edildiği çok sakıncalı,
çok yanlış bir yöntem uygulanmaya başlatıldı. O yöntemin adı “uzaktan eğitim” olsa gerek. Bilgisayar ekranında öğretmen olan kişinin anlattıklarını ya da yazdıkların öğrenerek dersine çalışmış oluyor, öğrenci. Bu yanlış yöntem öğrencinin zihnini kurcaladığı konuda soru sormasını ya da öğretmenden hangi kaynaklara başvurmasını öğrenmesi olanağı sıfırlanmıştır. Bilimin sefaletinden daha da sakıncalıdır bu. Sakıncalı olduğu kadar da zararlıdır. Bu yöntem bilimsel düşünceyi çürüten bir yoldur. Zihnin sorgulama özgürlüğü yok edilmektedir. Aslında bilgiyi bilmek amaç alındığı için, bilgiye bilgi eklemek bilinmeyeni bilinir duruma getirmek içgüdüsü çürütülmektedir. Bilginin iletişim ve ilişki yaratma özelliği de yok edilmektedir. Bilimin sefaletine göz yuman YÖK böylesi cinayete nasıl olur da karşı çıkmaz? Geleceğin Türkiyesinin, ülkeyi değil kendisini bile yönetemeyen kişilerin eline düşmesi mi amaçlanıyoır?
Bilgisayar ya da TV bu denli zararlı bir konum için nasıl kullanılır, anlamak olanaksız!

Bugünün karmaşasındaki sorunların tümünün bilimin sefaletini yaratan dogmalardan kaynaklandığı artık kabul edilmelidir. Öğrenci biligiyi bellemeden önce soru sormayı bellemelidir. Soru zihnin vitaminidir, zihni geliştiren proteindir. Öğrencinin kişiliğindeki tutarlılığı, zihinde oluşan soruların yanıtları yaratır. Zihinde, öğrenciyken oluşan soruların yanıtını merak etmek, bilimsel düşüncnin oluşumuna da katkıda bulunur.

==============================
Dostlar,

Yazı burada bitiyor.. Metinde çok çarpıcı örnekler de var..
93 yaşında bir Cumuriyet bilgesinin ciddi sağlık sorunlarına karşılık konuşmasının metnini bilgisayarda kendisinin hazırlaması ve çoğaltarak paylaşması, bu önemli irdelemeyi yapabilecek zihinsel ve bedensel beceriye sahip olması çoook heyecan verici..

Metnin tümüne (kendileri izin verdiği halde kısaltmadan) şu erişkeden ulaşabilirsiniz :

ATATURK_DONEMINDE_DEMOKRASININ_ALTYAPISI_SORGULAMALI_EGITIM

O’nu bize kazandıran ailesine, Cumhuriyetimizin eğitim sistemine ve kurumlarına şükranlarımızı sunuyoruz.

Sayın Ölçen’in değerli çalışmalarını www.olcen.net adresli web sitesinden izlemelisiniz..

CHP milletvekili iken vekillere yapılan kıyak zammı hak etmediğini düşünen Dr. Ölçen,
bu farkı 20 yılı aşkın zamandır TÜRKİYE SORUNLARI adlı kitapçığın giderleri için kullanıyor. 2 ayda bir, cep kitapçığı boyutunda, 64 sayfa dolayında bu ürünü hazırlıyor ve isteyenlere ücretsiz yolluyor.. Tam metni web sitesinden de paylaşıyor. Haziran 2015’te yayımladığı 106. sayıya web sitesinden erişilebiliyor..

Dr. Ölçen, İTÜ’den inşşat mühendisi olarak mezun olduktan sonra SAĞLIK EKONOMİSİ doktorası yaptı Hacettepe’de.. Bir de böyle bir ortaklığımız var kendileriyle.. Yazdığı 10’a yakın çok değerli kitapları bize topluca armağan etme inceliği de gösterdi.. Çoook şanslıyız..

SİZ ÇOK YAŞAYIN SAYIN DR. ALİ NEJAT ÖÇEN, ÇOOOK YAŞAYIN..

Onurlu, başı dik, sağlıklı ve üretken.. Muazzez İlmiye Çığ gibi, hatta daha uzun..

Gök Tengri’den dileğimizdir..

Sevgi ve saygı ile.
31 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Biraz da gülelm : Türkiye’nin Seçim Falı

 

Biraz da gülelim..
Falcıya inanma, falsız da kalma…

 

D. Ali Ercan

  İşte Konsensus ve GENAR'ın anket sonuçları

Değerli arkadaşlar,

Türkiye’nin Falına bakan Mışmışi Hanımın dediklerine göre;

3 vakte kadar (ben bunu 3 gün olarak algıladım)
Türkiye’de çok büyük değişimler olacakmış

Sırtındaki Torbasında 6 oku olan beyaz atlı bir Prens Türkiye’nin başına geçecekmiş.
Güzel günler gelecekmiş, Türkiye Dünya her alanda Dünya lideri olacakmış,….

Falcı Mışmışi’nin seçim falı da şöyle :
 
CHP % 60
AKP % 15
HDP % 13
MHP % 12
Diğer % 0
 
Satır içi resim 1
 

Değerli arkadaşlar,

Tabii ki bu bir hayal ! NORMAL bir hayal !

Falcı da zaten “üç vakte kadar” diyor.. Bu 3 vakit; 3 gün, 3 Hafta, 3 Ay, 3 Yıl olabilir, hatta 3 asır da olabilir…  ☺

Sevgilerimle. æ

=========================

Dostlar,

Ali hocamız “biraz da gülelim..” diye bu esprili iletiyi göndermiş..

Öyle yapalım.. AKP – RTE ülkeyi haddinden fazla gerdi..
Biraz gevşeyelim..

1 Kasım’da oylarımızı, AKP’nin en aleyhine olacak biçimde
karşısındaki en güçlü iktidar adayı olan CHP’de toplayalım..
Kritik olan, her ne pahasına olursa olsun AKP’den kurtulmak!
Lütfen, sitemizde yer alan “AKP’den KURTULMANIN TEK YOLU”
başlıklı dosyayı okur musunuz??

https://ahmetsaltik.net/2015/10/30/akpden-kurtulmanin-tek-yolu/

Sevgi ve saygı ile.
30 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Prof. Dr. Temuçin Faik ERTAN : CUMHURİYETİN KAZANIMLARI


Dostlar,

21 Ekim 20015 günü, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 70. kuruluş yıldönümü
kutlama etkinlikleri bağlamında önemli bir konferans verildi..

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin kurucu dekanı Prof. Dr. Abdülkadir NOYAN’ın
adını taşıyan Sıhhiye Morfoloji binasındaki ana salonda,

CUMHURİYETİN KAZANIMLARI

başlıklı bir konferans izledik. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü
değerli dostumuz Sayın Prof. Dr. Temuçin Faik ERTAN konuşmacı idiler.

Sayın Ertan, 10-11 yansıdan oluşan sade saydamları eşliğinde Cumhuriyetimizin
paha biçilmez kazanımlarını yetkinlikle işlediler.. Kamera kayıtları yapıldı..
Daha sonra Ankara Üniversitesi’nin web TV’sinde yayımlanacak..
*****
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bu günlere taşıyanlara, onu ülkemizin yüz akı Cumhuriyetçi bir tıp fakültesi, saygın bir bilim kurumu ve üstün donanımlı
bir üniversite hastanesi durumuna taşıyan herkese şükranımız büyüktür..

Bu Fakülte, ülkemizin 2. tıp fakültesidir ve 70 yılda binlerce hekim ve sağlık çalışanı yetiştirmiş, yüzbinlerce hastaya şifa olmuş, yayınlarıyla tıp ve sağlık bilimlerine anlamlı katkılar vermiştir.

Hacettepe Tıp Fakültesi ve Akdeniz / Antalya Tıp Fakültesi başta olmak üzere
pek çok tıp fakültesinin kaynağı ve kurucusu olmuştur.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kuran dönemin Cumhurbaşkanı Sayın İSMET İNÖNÜ ile Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL‘e şükranımız çok büyüktür.

Bu arada, ülkemizin en önemli – saygın 3 tıp fakültesinde (İstanbul Tıp, Ankara Tıp ve Hacettepe Tıp) okuma ve çalışma olanağı bulduğumuz için Cumhuriyetimizin eğitimine borcumuzu ödeme olanağımızın olmadığını da vefa içinde belirtmek isteriz.
*****
Sayın Ertan’ın sunumunu izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi tıklar mısınız??

CUMHURIYETIN_KAZANIMLARI_21Ekim2015_AUTF

Sayın Prof. Ertan’a hem doyurucu sunumu hem de dosyayı web sitemizde yayımlamamıza
izin vediği için teşekkür ediyoruz.

portresi

 

 

 

 

Sevgi ve saygı ile.
30 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

MERHABA ERMENEKLİ RECEP AMCA

MERHABA ERMENEKLİ RECEP AMCA

Selam ederek başlamak en iyisi…

“Acı yıllandı. Yürek küllendi… Hatırladım gene derdim dillendi!” derdi ninem.
Ve ardından da derin bir of çekerdi yaşamındaki acı bir kareyi hatırlayınca…
O ihmalin kara tablosu senin ve Ayşe Teyze’nin yüreğini hala nasıl yaktığını kendi yüreğimden biliyorum. İnsanlık erdeminden nasiplenememiş olanların bile bile başımıza bela ettikleri
bu acı tablonun yasal ve de sosyal yaraları sarılabilmiş değil hala…
Halini sormayı düşüremiyom üzerime. Sen nasıl olsa, nasılsın’a şükürle cevap verirsin. Arzetmezsin halini. Cebinde kuruşun yokken oğlunun borçlarını yüklenmeyi ahlakın gereği bilirsin. Bilmezsin ki katrilyonluk saraylar senin ezilmişliğin üzerine dikilmiş birer “onur(!)” anıtıdır… Yaşını bilmiyorum. 100’ünde gibisin. Ben 70’indeyim. Daha önce görmüşlüğüm
yok seni.  Lanet olsun ki o güne; o kokuşmuş kahrolası soygun düzeninin kara haberiyle
tanıdık sizleri.

Deryayı bilmeyen balıklar kadar kör; körelmiş vicdanlar kadar duyarsız, ve duyarsızlığa
kayıtsız kalacak kadar arsız bir toplumun bir ferdi olmaktan utanmıştım o gün…
O kahrolası günde dünya tanıdı seni ve “Yüzme de bilmezdi Tezcan’ım” diye dert yanan
Ayşe Teyze’yi. O yırtık kara lastiklerin içinden bir çift ayak olup çıkıverdin önümüze…
Kokuşmuşluğun son aşamasıydı izlediklerimiz. Görünen o ki; sonuncusu da olmayacak. Bugünden belli. Karavicdanların, aldırmazlığı kara habere dönüşerek sürecek karartma. Soma’nın hangi derdine çare olundu ki; Ermenek için umut var olsun…

Dertler sıradanlaşınca, kaşarlanmış siyasetin kanamıyor nasırlı vicdanı!…

Oysa; salt bir Ayşe Teyze – Recep Amca görüntüsü değildi gündeme düşen.
Kahreden yoksulluğun acı faturasının kimlere ödetildiğinin resmiydi o.
TOKİ borcuyla kurulan kaç-ak sarayların da tam boyut resmi de vardı orada!..
Birilerinin adına kara paraya çevrilen o sömürünün bedeli, kara haber olup ulaşınca vicdanlara; çürüme aşamasına gelmiş kokuşmuşluğun boyutu bir kez daha serildi gözler önüne!…

“Kim denetledi orayı!..?.. Kim yapmadı – savsaklandı görevini!?..
Ve asıl önemlisi; siyasetin kiriyle yiten canların hesabını verecek, daha da önemlisi sonuna dek soracak var mı?” diye sormuştuk o gün de… Hala soğumamışsa yürek henüz sorular yanıt
bulmamış demektir. Hesapsız bırakılmış acılar ne yazık ki başka acılara davet anlamı taşır!…

Hak aramanın yolları tıkanıp, köleliğe mahkum kılınan çaresizlik kader midir!?..
Ermenek’te bir kez daha pusuya düşürüldü emek, … Dün Soma’daydı o hain pusu..
Daha önceleri  de; Küre’de, Dursunbey’de, M. Kemalpaşa’da, Zonguldak’ta, Kozlu’daydı.
Ve Türkiye; Dünya’nın en büyük (!!) 17. eknomisiy(miş)(!).
Ölümlü iş kazalarında Avrupa 1.si; Dünya 3.sü… Bizden öncekiler de Afganistan, Pakistan…

Canı korumaktan aciz 17. büyük ekonomiyi al başına çal eyyy kirli siyaset(!?)…

Senin payına yoksulluktan gayri ne verdi o 17. büyük ekonomi; Ermenekli Recep Amca!…
Somalı Ramazan’a sor bakalım… ne vermişler eline!…?
Feleğin Recep’lere farklı muamelesi ilahi adalet emrinin gizliden tecellisi mi acep?..
Sadece, göz kulak, ağız, burun, ciğer çürümezmiş meğer, vicdanlar da çürürmüş.
Kazalar fıtratın gereğiymiş…Yani; bilesin ki Ermenekli Recep amca; madenin ekmeği, ölümcül(müş). Bu vicdan çürümüşlüğü altında hangi hukuk korur ki seni!..
Yağma Hasan’ın böreğinden yağlı kuyruk kapma yarışında adın yok senin!..
Kara bahtın, kem talihin; kömür karasıyla buluşurken,  bir çift kara lastik senin payına düşen!…
Eskiyenin yerine, utancından kendi elleriyle devletin giydirdiği yeni bir çift kara lastiği de;
milli hasıladaki sanal hesabından payına düşen 15.000 $’a say!..
Anlaşılan o ki; hırsız doymadan senin payına daha fazlası yok!…
Ne var ki; onun da doyası yok!.. Keşke aşinası olabilseydin şu güzel beyitin!..
(AS: Tevfik Fikret’ten..)

Yiyin efendiler yiyin; sonu gelmez iştah sizin!..
Han sizin, hamam sizin, şeref sizin şan sizin.
*
ERMENEKLİ RECEP AMCAYA MEKTUP

Kokuşmaya neden olan unsurları sistem kendisi üretir. Besler-büyütür.
Kara para; kara haberlerle bereket bulur. Vicdanını karartmazsa; 3’ü; 5 olamaz ki sömürgenin.
İşte o kokuşmuş soygun düzeninin; kader diye yutturduğu, takdir-i ilahi diyerek çıkarı için kirlettiği inanç da; sömürü adına kurulan tuzağın ta kendisi..
Senin de, senin gibilerinin de… tüm emekçilerin de kurtuluşu ancak bunu kavrayabildiğin gün gerçekleşecek Ermenekli Recep Amca!.
Ağacın kurdu kendi beslemesidir. Toplumun hırsızı, arsızı-soysuzu-egoisti-çıkarcısı-aymazı-haini toprakta bitmez; kendi bireyleridir…İhanet yerli malıdır. Hain ithal edilmez yani…
O doymaz iştahın, bir çift kara lastiğe mahkum ettiği “Recepler” in hep mi kalacak ah’ları yerde!?.. Kokuşmuşluk sür-git hayat bulsun!?.. Niye!!… Reva mı bu ucuz ölümler!?…
*
Sabır taşı çatlar bir gün!.. Çatlamalı da!.. Bu dünyada kurulmalı huzur-u mahşer.
Madem ki kul hakkıyla huzuruma gelmeyin demiş Tanrı; Memetler; Aliler, Recepler de
bu dünyada hesaplaşmalı… Yani ki; “Uzun çöp kırılmalı; kısa çöp hakkın amalı!”

Biliyorum Recep Amca… Sözlerim sana ulaşmayacak. Ulaşsa da senin için çok bir anlam taşımayacak!.. Bunu bilerek yazıyorum. Keşke; bir tek şunu bilebilseydin: Senin adına verilen savaşın zaferiyle “insanlık” kurtulacak!… Önünde sonunda olacak bu!… İnan!..
Senin ve Ayşe Teyze’nin ellerinden öperim. Tezcan’a da ışıklar dilerim.
*
KARA… KAPKARA!….

Bir kara bahtın mahkumu kılınmışsa ömür;
vız gelir yaşam…
Baretin ışığı kör kandil…
kazmanın sapı yoldaş!…
Sabahın köründe çöker.. ocakta akşam!…
Derin dehlizlerin yalnızlığında nefes…
tek arkadaş….

Kara bahtına yanmayı bilmez ki, isyana dursun…
Hep karadır onun gözünde dünya..
Güneş kara, yazgı kara, haber kara… bahtı kara.
Tesellisi kömür karası.. karşılığı ekmek parası…
Ve her sabah helallik verir; evden çıkarken madencinin karısı…
Yaşam ile ölümün dost olduğu yer, tam da burası!…
Yüz karasından olmasın da; varsın, kömürden olsun karası…
Kömür karası, can yarası… ekmek parası….
Zonguldak, Soma…Kozlu… Ermenek burası!…
Ve bir çift kara lastik bedeli kadar ucuz ölüm,
Dönülüp bakılmaz ki; neresindeyiz ömrün!…
Buralarda yaşanır acının hası!…
Dün de o yırtık kara lastikle dolaşırdı madencinin babası!…
Görmemek ayıp, bilmemek aymazlıktan öte…
Bilmezmiş gibi davranan o sahte surat!…
Sahtekarın dik alası!…
Öleni olmayan için ne kolaydır tesellisi ölümün…
Fıtratında varmış madencinin ölümcül iş kazası!…
**
Yüzme de bilmezmiş Tezcan’ı. Öyle dedi anası…
Tezcan neyse de; devlet babanın onurunu kırdı..
Baba Recep’in; kara lastik, yırtık ayakkabısı
Tam da babalığı göstermenin sırası…
Baba kesildi devletin kaymakamı valisi,
Eskiyen kara lastiğin yerine…
yine bir çift kara lastik en iyisi….
**
Bir çift kara lastikle ödendi ölümün can bedeli
**
İbret alınsın diye…;
Ve görenler tükürsün diye…
Tam da maden ocağının önüne;
Kara lastiği can bedeline eş görenlerin;
Boylarınca; heykelleri  d i k i l m e l i  …

Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com

===================================

Dostlar,

Ermenekli Recep Amca ve onlar gibi milyonlarcanın acısını yüreğimizde duyumsayarak,
bunun onların acısını dindirmeyeceğini de bilerek; insanımıza yaşatılan acılardan
bir örneği sizlerle paylaşıyoruz. Denizli’den dostumuz Sayın Mehmet Halil ARIK’a
yüreğine ve aklına sağlık.. diyoruz, Sayın Arık’ın şiirlerine bu sitede daha önce yer verdik.

Facianın 1. yılında Ermenekli Baba Recep Amca’ya, Maden Şehidi oğul Tezcan’a,
“yüzme de bilmezdi Tezcan’ım” diyerek vicdanları titreten Anne Ayşe Teyze’ye selam olsun!

yasli-cift-icin-ermenek-kaymakamligi-nin-6705831_x_7999_o

Madende her şeyin sorunsuz olduğunu raporlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın
İş Güvenliği Denetçileri ile onların ifadesine başvurmak isteyen Savcılığa izin vermeyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanını (Urfa Yüksek İslam Enstitüsü mezunu Faruk Çelik)
tarih önünde kınıyoruz. Bakan izin ver(e)miyor, çünkü sermayenin güdümündeki iktidarlar özellikle yandaş sermayeyi denetleyemiyor, denetlemek işine gelmiyor. Denetçilere de bu yönde politik baskı yapılarak “gitmeyin üstlerine..” deniyor. Bu denetçilerin savcı tarafından ifadesi alınabilirse, ister istemez gerçekleri belirtecekler, bu da AKP için ağır bir siyasal fiyasko olacak..

Bu durumda, Ermenek maden faciasının kurbanı 18 maden şehidinin gerçek katili kim?
Soma’da verilen 301 maden şehidi için durum farklı mı??

AKP’nin 13 yılı doldurmak üzere olan kesintisiz tek başına iktidarında 2015 Ekim ayı katılmadan 16.058 işçinin iş cinayetlerine kurban verilmesinin sorumlusu kim?
Üstelik Ermenek için İstanbul Tabip Odası’nın bu madeni su basabileceğine ilişkin
yazılı uyarılarna karşın, açanlardan hesap sorulamayacak mı?
Sorulamıyorsa, nedeni AKP’nin yargıyı da ele geçirmesi deği midir??

Karadon grizu patlamasında feci biçimde can veren 30 emekçi için “güzel öldüler” diyen
AKP’li Prof. Çalışma Bakanı kim?
Madenci kıyımlarını “.. bu işin fıtratında var..” diyen Başbakan Bay RTE değil miydi??

Davalar neden ilerlemiyor? Sorumlular neden ceza almıyor??

Halkımız, özellike emekçiler bu soruları sormalı ve yanıtını bulmalıdır..
Bu cinayetlerin sorumlusu, yerli – yabancı sermaye yanlısı hatta onun mutlak güdümünde olan AKP iktidarıdır.. 1 Kasım seçiminde AKP iktidardan indirilmezse bu acılar artarak yaşanacaktır!

Sevgi ve saygı ile.
30 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com