Etiket arşivi: Vekâlet savaşları

Derin çöküş

authorZAFER ARAPKİRLİ

Bir spor müsabakasını, bir futbol maçını düşünün. Rakip takıma peş peşe golleri attığınızda, mesela durum 3-0’a, 4-0’a geldiğinde, hatta şampiyonluğa yürüdüğünüzde, keyifler zirvededir. Herkes kenetlenir. En üst düzey kulüp yöneticisinden kulüp binasının çaycısına, malzeme çantalarını taşıyan sıradan bir çalışana kadar herkes kucaklaşır ve şarkılara, türkülere, eğlencelere eşlik eder.

Tribünlerden, o tüm takımların bayıldığı ünlü şarkı duyulur, en yüksek sesle:

“Bu Gece Bardaaaa… Gönlüm Hovardaaaa… Çalsın Sazlar, Oynasın Kızlaaaar!”

Arada, maç-yarış (mücadele) sürecinde yaşanmış tüm görüş ayrılıkları, tüm iç çekişme ve kavgalar unutulur ve herkes “can ciğer kuzu sarması” pozisyonuna geçiverir. Anın tadı çıkarılır.

Ama bunun bir de tersini düşünün.

Yani, işler ters gittiğinde nasıl bir manzara yaşandığını gözünüzün önüne getirin.

Maçın son saniyelerinde beklenmedik biçimde yenen (belki de şampiyonluğun kaçırıldığı) bir golün ardından yaşananları hayal edin. Kaleci direkleri tekmelerken defanstaki arkadaşlarına saydırmaya başlar. Rakibin o Allah’ın cezası golcüsünün “nasıl elini kolunu sallayarak gelip o şutu attığından” herkes birbirini sorumlu tutar.

Yönetimden başlayarak takım içine hatta soyunma odası koridorlarına kadar, herkes birbirinden çıkarmaya çalışır öfkesini. Belki de 3 vakit önce birbirini göklere çıkaran insanlar, can düşmanı kesilir. Kavga edecek yer arar. Ve derin bir çöküş başlar saflarda.

Tribünler “Yönetim istifa!..” sesleri ile yankılanmaktadır. Taraftar grupları bile birbirine girer. Hepsi, “Sizin yüzünüzden zaten” moduna giriverirler bir anda.

Bugün iktidar partisinin saflarında giderek daha kesif biçimde duyulmaya başlanan kokular ve daha da yükselmesi muhtemel kavga sesleri, tam da bu dediğime örnektir. Zaten 2019’ın mart ve haziran aylarında peş peşe gelen ağır yerel seçim yenilgileri, yukarıda yaptığım benzetmeler misali “yenen goller” değil miydi?

O gün başlayan çöküşün de etkisi ile zaten ülkeyi her anlamda başarısızlıklarla bir enkaz yığını haline dönüştürmekte olan iktidar kadroları, ortaya çıkan manzaranın da etkisi ile birbirlerini suçlamaya çoktan başlamışlardı bile. Tek tek insanların da, parti içinde öteden beri birbirleri aleyhine kazan kaynatmaya başlamış grup ve grupçukların da, birbirlerine karşı bıçaklarını bileylemeye başladıklarına dair haberler geliyor artık.

Dün, gazetemiz BirGün’ün birinci sayfasında yer alan “Vekalet Savaşları” başlıklı haberde aktarılanlar, mesela koskoca TBMM Başkanı’nın bile trollerle atışmasına varan ruh hali de bunun önemli göstergelerinden biri. Gemi su aldıkça, hem kendi örgütleri hem de devlet sistemi derin bir yozlaşma sonucu çatırdadıkça, ülkenin günlük meseleleri artık içinden çıkılamaz bir hal aldıkça, yoksulluk ve sefalet (dün Kemal Kılıçdaroğlu’nun hatırlattığı üzere) 3.5 milyon insanın sadece elektrik faturalarını bile ödeyemez hale geldiği bir sefalet manzarası kökleştikçe, derin yoksulluk daha da derinleştikçe, bunu daha da büyük boyutlarda göreceğiz.

“Çatırdıyor çatırdamakta olan” diye tasvir edebileceğimiz bu iktidar yozlaşması ve çöküşü, daha da büyüyerek sürerse hiç şaşırmayacağız. Çünkü artık altında ezildikleri bir sorunlar silsilesi ile giderek daha da saçma sapan demeçlerle halkın yüzüne bakamayacak, içine çıkamayacak hale geldikleri bir vakıa. U dönüşlerinin haddi hesabı yok artık. Giderek saçmalayan bir yönetici kliği, onların yandaş ve yalakaları, troller ordusu ve medyadaki beslemeleri, ibretlik tablolar sergilemeye başladılar.

Bütün bu tablo, aslında acınası ve ders alınası bir tarihi ders olarak önümüzde zuhur ederken, geniş halk kitlelerine ve onlara önderlik etmesi gereken vatansever, demokrasi yanlısı siyasetçilerin de görevi daha büyük önem kazanıyor.

Önümüzdeki seçimi akılcı strateji ve taktiklerle kazanıp, mevcut “Yıkım Ekibi”ni iktidardan (bir daha hiçbir kisve altında dönmemek üzere) yollamak.

Sola ve demokrasiden yana tüm insanlara düşen bu görevin gereği kollar şimdiden sıvanmalı ve aramızdaki yapay ayrıntılar bir yana koyularak, tabii ki temel ilkelerden ödün vermeden mümkün olan en geniş güç birliği ile bu halk düşmanı, demokrasi düşmanı iktidara sandıkta “Final yenilgisi” tattırılmalıdır.

Zaten 23 Haziran 2019 hezimetini hâlâ sindiremediği anlaşılanların “sırtlarını – ense tıraşlarını görmek” ve son şarkı olarak “Güle güle sana. yolun açık olmasın” şarkısını besteleyip söylemek için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.

Rejim Güçleri mi?

Rejim Güçleri mi?

Zahide UÇAR 

ABD, BOP adıyla bir proje ortaya koydu. Saklamadılar. Bu bir Haçlı Seferidir dediler. Haçlılar nasıl yağma için Haçlı Savaşlarını başlattı ise… Küresel şirketler de, ABD ÜZERİNDEN Ortadoğu’nun yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalamak için, 21. yy’ın haçlı savaşını başlattı. Üstelik kendileri için savaşacak taşeronlar da buldular. Suud Arabistan, Katar, Kuveyt, BAE gibi ülkeler finansör olacak, Türkiye gibi ülkeler de savaşacaktı.

Yandaş Dilipak bile, ABD’li yetkililer ile bu konuda anlaşarak AKP’nin iktidar olduğunu açıklamak durumunda kaldı. Soros; ‘Türkiye’nin en iyi ihraç malı ordusudur’ dedi. Türk askerinin küresel şirketler adına savaşmasını istiyorlardı.

Ergenekon, Balyoz ve türevi kumpaslar, Türk Ordusu’nu vekalet savaşlarına razı etmek için yapıldı.

Türk askerini Suriye ile savaştırmak isteyenler, Türk Halkının direnişi ile karşılaştı. Bu direniş karşısında askeri Suriye’ye direk sokamayan AKP, Muhalif dedikleri unsurlar ile Suriye’ye girdi. Suriye’nin Kuzeyi boşaldı. 7 milyon Suriye vatandaşı, denetimsiz bir biçimde Türkiye’ye dağıldı. Suriye’nin Kuzeyine PKK yerleşti. BOP işliyor, PKK koridoru açılıyordu. Gerçekte ise;
Büyük İsrail’in ikinci parçası kotarılıyordu.

AKP, BOP peşine takılarak İsrail koridorunun yolunu açmıştır.
Suriye sınırımızı, mayın temizleme bahanesi ile 49 yıllığına İsrail’e vermeye kalkan AKP Genel Başkanının hedefi neydi? Bu sorunun cevabını bilen var mı?
* *
Savaş ne zaman zorunludur?
Vatan tehlikeye düştüğü zaman savaş zorunludur.
Vatan tehlikede değilken savaş bir cinayettir.
* *
En başında, Türkiye’nin çıkarı düşünülerek hareket edilseydi, Türkiye komşularımızla birlik oluştururdu. Türkiye Suriye, Irak, İran ile işbirliği yapsaydı, bugün Güney sınırımızda PKK, ABD, Rusya, İran olmazdı. Akdeniz’de kıta sahanlığı sorunu da yaşamazdık.

Şehitlerimiz geliyor. Yüreklerimiz yanıyor. Neden? Birinin Emevi Camisinde namaz kılma sevdası, Türkiye’yi haksız bir savaşın içine soktu. Suriye Devleti ülkesinin bütünlüğünü korumak için haklı bir savaş veriyor. Dinimizin de izin verdiği gibi, vatanı işgal edildiği için kurtuluş savaşı yapıyor.

  • AKP ne uğruna Suriye ile savaşmanın bütün koşullarını oluşturuyor?

    * *
    AKP’nin Suriye konusunda hedefi nedir? Türk Milleti olarak bunu biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Türk Milletinin Ordusu savaşıyorsa, milli mutabakat olmalıdır. TBMM acilen toplanmalı, Suriye’de hedeflenen ne ise, muhalefete anlatılmalı, ortak bir karar alınmalıdır.

Türkiye’nin Suriye politikası gözden geçirilmelidir.

  • Türkiye Rusya ve İran ile karşı karşıya getiriliyor.

Askerlerimiz öldükçe yüreğimiz yanıyor. Yüreğimiz yandıkça, Suriye ile doğrudan savaşa girmek için kamuoyu ikna olur. Savaşa karşı çıkanlar da vatan hainliği ile suçlanır.

  • En başından beri ABD’nin istediği Türkiye-Suriye savaşıdır.

Ergenekon, Balyoz, Casusluk adıyla kurulan kumpaslar Orduyu zayıflattı. 15 Temmuz operasyonu ile altın vuruş yapıldı. Operasyon Suriye kumpası ile devam ediyor.

Türkiye ABD veya bir başka ülke adına savaşamaz. Türkiye vatanımız tehlikeye düştüğünde savaşmak zorundadır. Vatanımız tehlikeye düştüğünde biz milletçe savaşırız ama Kore’de olduğu gibi, Suriye’de ABD adına savaşmaya HAYIR diyoruz.

  • Suriye savaşı 3. Dünya Savaşını başlatabilir!

Rusya Suriye’de elde ettiği kazanımlarını terk etmeyeceğine göre, Suriye’de Rusya ve İran ile de savaşmayı mı düşünüyorlar?

Hangi akılla Türk askeri teröristlerle Suriye Ordusu arasına yerleştirildi?
* *

Bütün kanallarda ‘rejim güçleri’ diye bir cümle türettiler. Rejim gücü deyince meşru olmaktan çıkıyor mu? Rejim güçleri değil, Suriye Devletinin meşru ordusu. Her devletin kendini savunma hakkı da vardır, zorunluğu da… Esat Suriye Devleti’nin meşru başkanıdır. AKP’nin Esat düşmanlığı bu gerçeği değiştirmez. Konuşacaksanız, düşman da olacaksanız, savaşmayı da düşünüyorsanız, bu gerçek üzerinden hesap yapmak zorundasınız.

Suriye ile doğrudan sıcak savaşa girdiniz!

Türkiye’deki 7 milyon Suriye vatandaşının içinde ne kadarı Muhaberat ajanı var biliyor musunuz? Suriye’ye teröristlerin geçişine göz yuman siyaset, Suriye’nin sivil görünümlü güvenlik elemanlarını Türkiye’ye sokmadığını söyleyebilir mi?
* *
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Türkiye’ye geldi. Türkçe konuşarak, “Bugün İdlib’de, sahada şehidimiz var. Başınız sağ olsun..” dedi (!)!
Yemeye hazırlandığı avına tuzak yem uzatır gibi..
Başsağlığı mesajları yayınlayan ABD, 2020 bütçesinde de PYD’ye 200 milyon dolarlık bütçe teklif raporu hazırladı…
NATO Türkiye’ye destek mesajı verdi.
Bir NATO ülkesi olan Türkiye’yi NATO ülkesi olmayan Suriye’ye sok. Sonra’da üyemize yardım ediyoruz diye ülkeye çök.

Şeytanla buğday eken samanını alır (atasözü).

Yıllardır diyoruz ki;
Asıl hedef Türkiye!
Gün gelir ülkemizi korumak zorunda kalırsak, Türk Ordusu Rejim Gücü mü olacak? Ülkeyi böyle karanlık bir tünele sokmaya kimin hakkı var?
* *
Sabahattin Önkibar bir iddiayı dillendirdi. İddiaya göre CIA, Malezya’dan Türkiye’ye gemi ile gelen 3 milyar dolara el koydu. Bu para kime ait?

AKP Genel Başkanı birden Ukrayna’ya gitti. Ukrayna Ordusu’na 200 milyon Lira verdi. Rusya mesajı aldı. Olan bizim çocuklarımıza oldu. 13 şehit verdik.

AKP’nin eski bakanlarından ve CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener, Kanal İstanbul projesinin gündeme getirildiği zamana dikkati çekerek,

  • “Dünyada böyle saçma bir proje yoktur.
  • Erdoğan’ın mal varlığı Türkiye’nin milli güvenlik sorunu haline gelmiştir.”

ifadelerini kullandı. (Kaynak Yeniçağ: Abdüllatif Şener: “Erdoğan’ın mal varlığı milli güvenlik sorunu haline gelmiştir.”)

Bu durumda şu sorulara yanıt arıyoruz:

ABD birilerinin mal varlığı üzerinden şantaj mı yapıyor?
CIA’nın el koydu dedikleri 3 milyar dolar kime ait?
Şantaj amaçlı mı el kondu? Bu daha bir ilk mi dediler?
Mafya yöntemi ile hareket eden ABD, el koydu denilen 3 milyar ile kimi topuğundan vurdu?
ABD’ye dümen kırmanın altında şantaj mı var?

* *
ABD (AB, İsrail) ile birlik olmak, Güney sınırımıza PYD (PKK)’nin yerleşmesini, yani;
İsrail koridorunun açılmasını kabul etmek demek değil midir?

NATO müdahalesi ile Libya üçe bölündü. Suriye’nin parçalanmasından Türkiye ne elde etmeyi bekliyor?
Suriye parçalanırsa, Yahudi koridoru hayata geçecek. Güneyimize PYD görünümlü İsrail yerleşecek. Yoksa istenen bu mu?
* *
Almanya, İsviçre hesap bilgilerini şantaj olarak kullandı denilmişti. ABD mal varlığı üzerinden şantaj yapıyor. Ya Rusya? Rusya 15 Temmuz üzerinden, yardım bahanesi ile Türkiye’de çok fazla istihbarat toplama olanağına sahip olmadı mı?
Yarın Rusya da şantaj yaparsa ne olacak?
* *
Birilerinin mecburiyetleri Türkiye’nin mecburiyeti haline getirilemez.
Kim ne söyleyecekse bugün söylesin. (14 Şubat 2020)

BAŞKA KAPIYA

PAZAR’LIK

BAŞKA KAPIYA

Konuk yazar :
Ahmet GÖKSAN

ahmetgoksan45@gmail.com
06 Eylül 2018  –  Ankara  –

“Ada’nın %62’sini Rum’lara bıraktık. Kendileri de bilirler ki geçen yıl Ada’nın tümünü alabilirdik. Ama Türkiye Yunanistan gibi genişleme politikası gütmediğinden Ada’yı işgal ve istila etmedi. Sadece barış ile güvenliği sağladı ve güvenlik hattında durdu. Şimdi Rum’lar Ada’dan Türk askerlerinin gitmesini isterler. Nasıl gider Türk askeri? Kendileri Yunan takviyeli en az 40 – 50 bin kişilik bir ordu bulundururken ve bu orduyu her gün yeni silahlarla donatarak Türk halkının varlığı ve hayatı için korkunç bir tehlike yaratırken, Türk askeri buradan nasıl gider?” 1975, Dr. Fazıl KÜÇÜK

İkinci Paylaşım Savaşının 01 Eylül 1939 günü Nazilerin Polonya’yı işgali ile başladığı biliniyor. Nisan 1945 ayına kadar devam eden savaş sırasında resmi açıklamalara göre 70 milyonun üzerinde insanın öldüğü kaydediliyor. Bu derece ağır insan kaybının bir kez daha yaşanmaması için BM 01 Eylül gününü Dünya Barış günü olarak ilan etti. Etti de ne oldu diye sorduğunuzu duyar gibiyiz. Bundan sonra başlatılan vekalet savaşları ve çatışmalarda daha fazla insanın öldüğünü söylemek de olasıdır. Doğal olarak bu denli çatışma ve savaşları silah üreticisi ülkeler başta Birleşik Amerika Devletleri olmak üzere hep birlikte kışkırtıyorlar. Sonuçta insanlar birer canavara dönüştürülüyor. Olan da kadın ve çocuklara oluyor. En fazla sıkıntı ve can kaybını yaşıyorlar.

Amerikalı Bay Trump’ın başkan seçilmesi sonrasında ivme kazanan çatışmalar dur durak demeden artıyor. Yakın çevremize baktığımızda bire bir insan ilişkilerinin de düzgün olduğunu ne yazık ki söyleyemiyoruz. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi ise savaş ve çatışma sahnelerinin boyalı kutularda saatlerce değil günlerce izlettirilmesi olduğunu kaydetmek istiyoruz.

Karşımızdaki unsur ile yaşamakta olduğumuz uyuşmazlığın temelinde uygulanmakta olan eğitim politikaları yatmaktadır. Bu unsurun İlkokullardan başlanarak devam eden öğrenim süresince okutulan UNUTMUYORUZ isimli ders başlığıdır. Geçtiğimiz günlerde yapılan bir kamuoyu araştırması bu yargımızı doğruluyor. 18 yaş altı Rum gençlerin Ada’nın kuzeyine (soru bu şekilde idi) giderek oraları görmek isteyip istemedikleri sorusuna verdikleri yanıt bize şaşırtıcı gelmedi. Bu eğitim sistemi ile yetişenler %65 oranında kuzeyin Türk işgali altında olduğu nedeniyle gitmek istemediklerini söylüyorlardı. Bu çocuklar savaş yaşamamış olsalar bile eğitim sistemi tarafından sürekli olarak zehirleniyorlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılacak bu yönlü araştırma Ada’da barışa ne kadar yakın veya uzak olacağımızın da göstergesi olacaktır. 

Eylül ayının gelmesi ile BM Genel Kurulu 18 Eylül’de çalışmalarına başlayacaktır. Katılacak olan ülkelerin devlet ve hükümet başkanları, içinden geçilmekte olan durum konusunda görüşlerini açıklayacaklardır. Bu yönlü açıklamaların ne kadar değer bulacağı ise ayrı bir tartışma konusudur. Buna karşın karşımızdaki unsur bu dönemi kazanım olarak kendi hanelerine yazdırmak için yoğun uğraş vereceklerdir. Doğu Akdeniz’de hidrokarbon araştırmalarını başlatmayı da hedefliyorlar. Buna karşın Türkiye’nin de benzer girişimlerde bulunması şaşırtıcı olmayacaktır.

Rum müzakereci Bay Andreas Mavroyannis, Alithia gazetesine geçtiğimiz günlerde yaptığı değerlendirmede, “Çerçeve toprak konusunda Kıbrıs Türk’leri sundukları haritanın ötesine gitmeli ve Rum’ların bazı bölgelerle ilgili isteklerini karşılamalıdır.” diyordu. Bu isteğini “baş üstüne ve derhal ayakaltına” diye yanıtlıyoruz. Hızını alamamış olacak ki, “yeni çaba başarısız olursa, 1974’den sonra ilk kez daha ne yapacağımızı bilemeyeceğiz. Bu durum Kıbrıs sorununda da bir dönemin sonu olabileceğini” söylüyordu.

Müzakerelerin geleceği belirsizliğini korurken “Kıbrıs Türk’leri toprak konusunda verdikleri haritadan öteye gitmeli” diyen bu Bay’a “Allah versin başka kapıya” demek gerekiyor mu ne!…

SEVGİ ile kalınız…
===============================
Dostlar,

Sn. Ahmet Göksan, Kıbrıs konusunda gerçek bir uzmandır. Yaşının da 70’lere yakın oluşu nedeniyle yakın tarihi yaşayarak deneyimlemiş bir yurtsever gözlemcidir. Uzun yıllar Kıbrıs Türk Kültür Derneği‘nin Genel Başkanlığını yürütmüştür. Bu dönemde Derneğin Ankara Tuna Caddesindeki Genel Merkez salonunu ulusalcı toplantılara düzenli olarak açardı. Salı akşamları Prof. Anıl Çeçen düzenli ve başkaları ek sunumlar yapardı. Biz de bu mekanda çok sayıda konferans verdik. Sn. Göksan’ın pek çok Kıbrıs yazısı da bu sitede yayınlandı, yayınlanacak.

AKP ile “iklim” değişti ve Sn. Göksan artık o dernekte genel başkan değil. Salon da ulusalcı toplantı ve konuşmacılara yıllardır kapalı!? Buradan tarihe not düşmüş olalım..

KKTC ve bağlantılı Kıbrıs ulusal davasında Sn. Göksan’ın birikim ve deneyiminden yetkililer mutlaka yararlanmalı. Bu alan, hata yapılabilecek bir kulvar değil çünkü hataların giderimi ve geri dönüşümü son derece güç, belki de olanaksız.. Çook dikkat istiyor..

Teşekkürler yurtsever insan Sn. Ahmet GÖKSAN.. Nöbete ve aydınlatmaya devam..

Sevgi ve saygı ile. 06 Eylül 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

                                                                         

Batı Asya ve Türkiye’de tanyeri ağarırken

Batı Asya ve Türkiye’de tanyeri ağarırken

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek
dogu.perincek@iscipartisi.org.tr
AYDINLIK, 04 Ekim 2015

Rusya, artık yalnız Suriye’de değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’dedir. Ukrayna’da karşı karşıya gelen ABD ile Rusya, Suriye’de işbirliği yapmaz. Anlaşma falan yok, Rusya, Batı Asya’da ABD’ye karşı cephe tutmuştur.

BATI ASYA’DA OLUŞAN CEPHE

Batı Asya’da, Suriye, Irak, İran ve Rusya aynı cephededir. Almanya da onlarla birliktedir. ABD’nin Volkswagen’i hedef alarak Almanya sanayisine açtığı savaş stratejik düzlemdedir. Berlin, Washington’a direniyor. Bu direnme, yalnız ekonomi alanında değil, her cephededir.
Çin Halk Cumhuriyeti, ABD’yi barışçı yoldan geçme stratejisinde hayli yol aldı. Ve artık dünyanın yedi ikliminde ABD tahakkümüne karşı mücadele edenlerin yanında konumlanıyor. Çin yöneticileri, kravatları çıkardılar ve Batılıların “Mao ceketi” dedikleri Asya ceketlerini giydiler. Çin ile Rusya arasındaki işbirliği sağlam adımlarla ilerliyor. Washington’un eski
akıl hocalarından Brzezinski’nin “Aman Çin’e karşı Rusya’yı yanımıza çekelim” öğütleri
bir işe yaramadı.
Toplam olarak baktığımız zaman, Batı Asya’da bölge ülkeleri ile Rusya, Almanya ve Çin ortak cephede buluştu. Artık Suriye, Avrasya’nın, başka deyişle Avrupa+Asya’nın ön cephesi oldu. Ön cephe kuşkusuz bölge genişliğindedir.

ABD’NİN PİYONLARINA VURAN VURANA

“Vekâlet savaşları” deniyor, biz “piyon savaşları” diyoruz. Batı Asya devletleri, ABD’nin piyonlarını artık buldukları yerde köşeye sıkıştırıyor ve pataklıyor. Herkes “IŞİD’e vuruyorum” diyerek ABD’nin piyonlarına vuruyor. Washington, “Hani IŞİD’i vuracaktınız, benim adamlarımı vuruyorsunuz” diye yakınmakla meşgul.
24 Temmuz’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ABD’nin “Kara gücüm” dediği PKK’ya karşı başlattığı harekâta Washington hiçbir ciddî yanıt verememiştir. Bu kez Rus uçakları yine ABD’nin “bizim adamlarımız” dediği teröristleri dövüyor. ABD, ateşe sürdüğü örgütlere
sahip çıkamıyor.
YENİ ÇAĞ
Bölgede kuvvet dengeleri değişmiştir. Hatta dünya ölçeğinde kuvvet dengeleri değişmektedir. ABD, Suriye’de ve genel olarak Batı Asya’da yenilmiştir. “ABD yenilmez” diyenler de yenilmiştir. Beş yüzyıllık Atlantik Çağı, artık arkada kalıyor. Dünya Asya Çağına girmektedir.

TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ ÇAĞDAŞLAŞMA ÇAĞI

2000’li yılların başında CIA, “21. Yüzyılın Perspektifleri” gibi bir başlıkla rapor yayınlamıştı. Orada Türkiye’nin 21. Yüzyıldaki çıkarlarının Asya’da olduğu belirtiliyordu. Türkiye’nin işbirliği yapacağı ülkelerin, Batı Asya ülkeleri yanında Rusya ve Çin olacağı öngörülüyordu.
Bu nedenle Türkiye, ABD’nin isteğiyle Avrupa Birliği’ne aday üye yapıldı ve Atlantik kapısına bağlandı. Ancak şimdi Atlantik ittifakının kendisi parçalanmaktadır. Almanya Başbakanı Merkel’in ABD ile birlikte Rusya’nın Suriye harekâtından kaygılanan bildiriye imza atması
bu gerçeği değiştirmiyor.
Türkiye’nin önündeki seçeneklere bakıyoruz.
Tek seçenek kaldı, tek mecburiyet var Türkiye, toprak bütünlüğünü korumak ve Atatürk rotasında ilerlemek için,
Batı Asya’daki ve Avrasya’daki konumuna yerleşmek durumundadır.
  • Türkiye, Atlantik sistemi içinde borca battı, bölündü ve
    tarikat-cemaat pençesine düştü.

Şimdi Türkiye, Asya’daki konumuna yerleşerek çağdaşlaşma hedefine ilerleyecektir.
Atlantik’te yıkıma uğratılan Atatürk Devrimi, Asya’da ayağa kalkacaktır.

KÜRT KORİDORU’NDA BOZGUN VAR

ABD’nin Türkiye’yi yeniden 1990 öncesine götürme şansı bulunmuyor.

ABD’nin kendisi Türkiye için tehdit haline gelmiştir.

Washington’un PKK’yı feda ederek Türkiye ile eski günleri canlandırma şansı da geçerli değildir. PKK/PYD, zaten herkes tarafından feda edilmiştir. ABD’nin “Kürt Koridoru” girişimi, Türk Ordusunun harekâtından ve en son Rusya’nın harekâtından sonra bozguna uğramıştır. Artık hiçbir güç, Barzanistan’ı Doğu Akdeniz’e bağlayamaz. Birleşen Suriye’de Kürtlere kuşkusuz yer vardır ama Kürt bölücülüğüne izin olmayacaktır. Rusya ve Suriye, PYD’ye Suriye’nin bütünlüğü dışında bir seçenek tanımıyorlar. PKK/PYD’nin ABD-İsrail Koridoruna hizmet seçeneği de artık geçersizdir.

ABD’NİN ÇARESİ YOK

Girdiğimiz süreçte artık Türkiye’de ABD’ye dayanarak iktidar olma ve iktidarda kalma formülleri de geçerliğini yitiriyor. O nedenle Davutoğlu’nun ve Tayyip Erdoğan’ın Rusya’ya üzüntülerini beyan etmelerinin siyasette karşılığı bulunmuyor.
Türk Ordusunun 24 Temmuz’da başlayan harekâtı, yalnız iç cephede değil, dış cephede de
yeni bir dönemi açmıştır. Türkiye, ABD’nin piyonlarına vurarak Atlantik sistemine başkaldırmış bulunuyor. ABD’nin bu süreci geri döndürmek için yapabilecekleri sınırlıdır. Kuşkusuz macera da bir seçenektir. Ancak o tür girişimler ABD tarihine “delilik” olarak geçer. Nitekim Obama’nın dün gece “Kürt savaşçılarından” medet umar hale düşmesi çaresizliğin itirafıdır.
Türkiye, yalnız Bölücü Teröre karşı mücadelesiyle değil, borç batağından kurtulmak için de ABD’nin zincirlerini kırmak durumundadır. Atlantik sistemi içinde Üretim Ekonomisi kurma şansı bulunmuyor. Atatürk önderliğinde 1930’larda Planlı Karma Ekonomi uygulanarak gerçekleştirilen “Türk Mucizesi” yeniden gündemdedir. Bir seçenek olarak değil,
mecburiyet olarak Türkiye’nin biricik çıkış yolu budur.

TÜRKİYE’NİN VE DÜNYANIN YAKIN GÜNDEMİ

1.Türkiye, üretim ekonomisine geçecektir. Planlı Karma Ekonomi görüş mesafesi içindedir.
2.Türkiye, komşuları Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ile birlikte hatta bir süre sonra Lübnan ve Mısır’ın da katılmasıyla Batı Asya Birliği’ni oluşturacaktır.
3.Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü’nde, Rusya, Çin, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Hindistan ve diğer Asya ülkeleriyle dünya barışı ve ekonomik kalkınma için el ele verecektir.
4.Avrupa+Asya ittifakı olan Avrasya Birliği dünya gündemine girmiştir.
5.ABD, önümüzdeki süreçte Batı Asya’da oluşan yeni durumu kabul etmek ve Batı Asya ülkeleriyle işbirliğine yönelik politika oluşturmak dışında bir seçeneğe sahip değildir.
Bunun dışındaki zorlamalar, ABD’nin ağır yenilgisiyle sonuçlanır.
6.Türkiye’de Atlantik’te bölünme ve borca batma döneminin sonuna geliyoruz.
ABD işbirlikçileri ve PKK dostları önümüzdeki dönemin kaybedenleridir.
7.Bu koşullarda Türkiye’de Vatan Partisi Programı artık gündemdedir.
Bu süreçte Millî Hükümetin kuruluşunu kimse önleyemez.==================================

Dostlar,

Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek oldukça iyimser ve uzuuun bir yazı
kaleme almış..

İnsanın “Nerdeeeee??” diyesi geliyor..

Keşke, keşke, keşke…

Sevgi ve saygı ile.
06 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bülent ESİNOĞLU : Siyasetin bittiği yerdeyiz!

Siyasetin bittiği yerdeyiz!

portresi

 

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com, 8.10.14

Suriye’de vekâlet savaşı, yani terörle işbirliği, içeride, PKK ve uzantılarıyla işbirliği, böyle bir durumda, Türk Devleti’nin gelebileceği başka bir yer yoktu.

İki terör örgütü ile birlikte yatıp kalkarak, ülkeyi kaosun içine attılar.
Ümmetçilik ve mezhepçiliğin geleceği yer de, bu kaostan başka bir yer olamazdı.

PKK ile “mücadele yerine müzakere”, IŞİD’e sınırları kapatmak yerine
lojistik destek, sorunları çözülmez noktaya taşıdı.

Siyasetin sorunları çözmek yerine, daha karmaşık duruma getirdiği yerde,
stratejiler kökten değişmek zorundadır.


Siyasetin çözemediği, ya da çözmek istemediği sorunlar dayatınca,
yürütülen siyasetin değişmesi zorunluğu ortaya çıkar.

Hep yığınakta yanlış yaparak kazanılmış savaş yoktur.

PKK, ben Türkiye’yi böleceğim, hatta yolunu bulabilirsem, tüm Türkiye’yi
ben yöneteceğim derken, siyasal iktidar, PKK ile uzlaşmakta ısrar edegeldi.

Türk Devletiyle, biraz silahlı mücadele biraz siyasal mücadeleyle,
PKK hem doğuda, hem de büyük kentlerde örgütlendi.

Dünkü PKK kalkışması; PKK’nın uyuyan hücrelerini harekete geçirdiğini göstermektedir.

Dün (AS: 7/8 Ekim gecesi) yaşadığımız terör, yalnızca PKK’nın ülkeyi nasıl bir kaosun içine sokacağının göstergesi olmanın dışında, teröre karşı ne yapılması gerektiğini de (eğer öğrenmişlerse) öğretir durumdadır.

Vekâlet savaşları, yani terör guruplarıyla ulus/milli devletleri istikrarsızlaştırma, Amerika’nın öteden beri yürüttüğü, bizlerin de kezlerce yazdığımız bir gerçektir.

Bu anlamda,

  • Hem IŞİD hem PKK terörü, ulus devleti yıkmak için
    ABD’nin istikrarsızlaştırma araçlarıdır.

Petrol bölgelerine ve ABD’nin kuracağı Birleşik Kürdistan bölgesine saldırdığı için, IŞİD yeniden düzene sokulacaktır.
Bu tür terör örgütleri, yeri ve zamanı gelince Amerika tarafından kullanılan örgütlerdir.
Bu tür örgütler, bazen çok desteklenirler ve büyürler, bazen destekler kesilir küçültülürler.
Ama hiçbir zaman tümüyle yok edilmezler.
Etnik ve mezhepsel parçalama stratejisi, ABD’nin değişmez yol göstericisidir.

  • Ülkemiz olağandışı bir kaos dönemine girmiştir.

Siyasal iktidar çok büyük suçlar işlemiş, ülkeyi uçurumun kenarına getirmiştir.
Dış politika olarak; Suriye’de Sünni temelde bir devlet kurdurma amacı,
başlı başına bir felakettir.


Savaşları göze almış, bu denli çok suça bulaşmış bir iktidarın,
demokratik seçimlerle alaşağı edilmesini düşünmek, saflıktan başka bir şey değildir. 
Siyasal iktidarın Amerika’dan istediği tek bir şey var;
Suriye’de Sünni temelde bir devlet kurmak.


Bunu daha önce Amerika Irak’ta yapmıştı. Sünni Saddam iktidarını ve devletini yıkıp, yerine Şii bir devlet kurmuştu. Bir buçuk milyon insan ölmüştü.

Bir yerdeki kurulu devleti dağıtarak, oraya istikrar getirilemeyeceği,
Irak’tan çıkarılacak en önemli derstir.

Siyasal iktidarın izlediği Suriye politikasıyla Suriye’ye istikrar gelmez.
Bölgeye de istikrar gelmez. Mezhep çatışmaları daha da büyür.

Bölge insanları ABD’nin bölgeye yaydığı vekâlet savaşlarından mustaripken, yenilerini çıkartarak istikrar sağlamak olanaksızdır.

Bölgedeki istikrarsızlığın tek nedeni; AKP, ABD, PKK işbirliğidir.

Bu siyaset bölgeyi kana bulamıştır.
PKK’yı ezmeden, sınırları denetim altına almadan, Türkiye’nin alabileceği bir yol yoktur.

Siyasetin bittiği yerde savaş başlar.