Etiket arşivi: ulus egemenliği

DEMOKRASİLER VE OTORİTER REJİMLERİN TEMEL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Bir ülkeyi yönetenler ne denli uzun ömürlü olurlarsa olsunlar ya da iktidarda ne denli uzun kalırlarsa kalsınlar; bireysel-tekil insan yaşamı çok kısa ve kısıtlı; halbuki toplum ve devlet yaşamı, insan ömrüne göre çok daha uzundur. Devlet ve toplum yaşamı genelde de süreklilik gösterir.

Siyasi iktidarlarca devlet ve toplum yaşamı için doğru ve etkin iç ve dış politikalar üretmek, ayrıca sürekli olarak ortak toplumsal iyiler ve ortak çıkarlar peşinde olmak büyük önem taşır.

Bu nedenle yönetici konumunda olanların yönettikleri devleti kendilerinin özel tutku, çıkar ve isteklerine göre değil; gerek iç ve gerekse dış politikada toplumun bütününün ortak çıkar ve gereksinmelerine göre yönetmeleri, anayasa ve hukuk dışına çıkmamaları kaçınılmaz olur.

Genelde otoriter ve totaliter yöneticilerle yönetilen ülkelerdeki yöneticilerin bireysel tutkuları, özel çıkarları ve dar kadro anlayışları gerek iç ve gerek dış politikada toplum ve devletin ortak uzun vadeli ihtiyaç (AS: erimli gereksinim) ve çıkarlarını ikinci plana (AS: düzleme, sıraya) iter. Hak, hukuk, adalet ve liyakat ilkeleri çok dikkate alınmaz. Yönetenler toplumsal kaynakları çok daha özgürce hatta keyfi olarak kullanılabilir ve topluma hesap vermekten kaçınma yolunu tutarlar.

Buna karşın ulus egemenliğine dayalı gerçek demokrasilerle yönetilen ülkelerde ise toplumdaki hak, hukuk, adalet ve liyakat ilkelerine özenle dikkat edilir. Kaynağını anayasadan almayan hiç bir yetki ve güç kullanılamaz. (AS: Anayasa md. 6 : “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”) Harcanan kamu kaynaklarının tutarları, harcama yerleri ve elde edilen sonuçlar hakkında topluma düzenli aralıklarla hesap verilir. Eğer bir devlette yönetici konumunda olanlar şeffaf (AS: saydam) bir harcama modeli sergilemezlerse toplum ödediği vergilerin nerelere harcandığını bilemez.

Demokratik ve çağdaş bir bir devletin 4 temel ayağı vardır. Öbür devletlere karşı “tam bağımsızlık“; hanedan ya da aile yönetimine karşı “ulusal (milli) irade” ; teokrasiye, ruhban (din adamları) sınıfına karşı “laiklik“; halkın kabul ettiği anayasal düzene ve hukukun üstünlüğüne bağlılık açısından da “ulusal egemenlik” gerekir. Eğer ulusal irade, yani siyasal iktidarın serbest, özgür, dürüst ve güvenli seçimlerle belirlenmesi ulusal egemenlikle, yani hukukun üstünlüğün dayalı anayasal bir düzenle birlikte yürümezse gerçek bir demokratik devlet kurmak mümkün (AS: olanaklı) olmaz.

Atatürk diyor ki :

  • “Mill irade ve milli egemenlik mutlaka bir arada bulunmalıdır. Çünkü eğer milli egemenlik yoksa milli irade bir hiçtir.”

Yani halkın oyu ile iktidar olmak yetmez. Devleti halkın iradesinden doğan anayasaya ve hukuk devletinin ilkelerine ve halkın ortak çıkar ve gereksinimlerine göre yönetmek gerekir.

Türkiye’yi yönetenlerin icraatlarını, tutum ve davranışlarını biraz da bu açılardan değerlendirmek gerekir.

Türkiye krizi derinde yaşıyor

Dostlar,

Türkiye’nin yakıcı gündemi malum..

“İmralı” (!?), Kürt sorunu.., PKK’lı katillerin yargılanmadan yurtdışına çıkması,
koskoca Türk devletinin PKK elindeki tutsakları (rehinleri) 1 yıla varan süredir kurtaramaması.. sözde “yeni anayasa..” ve RT Erdoğan‘ın başkanlık / yarıbaşkanlık projesi üzerinden tek adam yönetimine sürüklenme..

Bir dizi tuzak ve retorik söylem kuşatması.

Halkın kafasını karıştırma ve bulanık suda alaturka politika.

Oysa derinden derine ülkemizin ekonomik bunalımı boyutlanarak sürüyor..

Öylesine hastalıklı bir ekonomik yapı çatılmış ki, içinden çıkılamıyor.

Ve bu tablo elbette içte ve dışta bağımsızlık sorunu dayatıyor.

Ekonomisi hasta ve dışa bağlı bir ülke, ulus egemenliğine dayalı bağımsız politikalar izleyebilir mi?

Bizi asıl ürküten ve korkutan tablo budur.
AKP hükümetinin izlediği, halkımıza dayattığı sözde “açılım” politikaları,
bir bakıma ekonomideki vahim durumun türevidir, sonucudur.
Bu tümceyi, söz konusu AKP politikalarını aklama ya da meşulaştırma bağlamında kurmuyoruz. Bir kısır döngüye işaret etmek istiyoruz.

Ekonomide alarm çanları çaldığını ülkenin en yetkin ekonomistleri vurguluyor.
Prof. Boratav, Prof. Kuruç ve Prof. Yeldan..

Bu yetkin hocaların değerlendirmeleri aşağıda..

TBMM’deki muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin bu kritik sorunsalı
gözden kaçırmamaları gerekiyor..

Sevgi ve saygı ile.
27.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Türkiye krizi derinde yaşıyor..

“Ekonomi iyiye gidiyor” söylemlerine karşın, borçlanma oranlarının büyümesiyle 2014’te Türkiye’nin ekonomik sıkıntıyı daha fazla hissedeceği belirtiliyor.
Prof. Boratav ve Prof. Yeldan, işsizlikteki artışın yanı sıra
yabancı sermayenin getirdiğinden fazla götürdüğünü belirtiyor.
“Türkiye ekonomisi iyiye gidiyor” söylemlerine karşın, borçlanma oranlarının büyümesiyle 2014’te ülkemizin ekonomik sıkıntıyı daha fazla hissedeceği belirtiliyor. İşsizlikteki artışın yanı sıra yabancı sermayenin getirdiğinden fazla götürdüğünü belirten ekonomistler, Türkiye’nin krizi derinden yaşadığını vurguluyor.

Emekli Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilsay KuruçTürkiye’de kriz tohumunun yeşerdiğini, büyüme hızı düşmesine karşın
cari açığın azalmadığını söyledi. Uygulanan politikalarla Türkiye’nin dış kaynağa bağımlı olduğunu belirten Kuruç, “Dış kaynak girişine bağlı olan zincir kırıldığı zaman kriz ve sıkıntı ortaya çıkacak. İlk olarak iş dünyası bu sıkıntıyı hissedecek. Bu durum 2013 sonu ve 2014’te daha net ortaya çıkacak.
Şu anda sıkıntı bankalara yansımadı. Şirketlerin borçluluğu büyüdükçe
bu durum bankalara yansıyacak ve sıkıntıya girecekler. ”
 dedi.

Dolaylı vergilerle halkın cebinden alınanların sınıra geldiğini, tek kaynak olarak özelleştirmelerin görüldüğünü belirten Kuruç, “Birkaç yıldır Türkiye’de kriz tohumu var. Tüketici kredilerinin artması, halkın gelecekteki gelirlerine ait ödeme vaadi kriz tohumunu yeşertiyor. Halkın bütçesindeki deliğin büyümesi ve ödeyememe ihtimali bankaları sıkıntıya sokacaktır.” diye konuştu.

(Cumhuriyet, 24 Şubat 2013)