Etiket arşivi: TÜRKİYE SORUNLARI

BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İ BENDEN DİNLEYİNİZ

BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İ BENDEN DİNLEYİNİZ

Dr. Ali Nejat Ölçen
20.09.2017 (e-ileti ile)

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

1994 yılından beri yayımını sürdürerek dağıtımını bedelsiz sağladığım Türkiye Sorunları kitap dizisinin 104 (Nisan 2015) ve 116 (Nisan 2017) sayılarındaki yazılarımda “Başbakan Menderes’i bir de benden” dinleyiniz:

1250 okuyucusu olan Türkiye Sorunları kitap dizisinin 104’üncü sayısının 39-40. sayfalarında şu bilgilere acaba kimler karşı çıkabilir:

1950 Demokrat Parti İle Gelen Faşizm

1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti, İttihat ve Terakki iktidarının (1910) benzeriydi. Adındaki demokrasiyi yerle bir etmiş, kendisine oy vermeyen Kırşehir’i ilçeye dönüştürmüş, eleştiri yazıları nedeniyle yaşlı Hüseyin Cahit Yalçın’ı, Bedii Faik’i tutuklatarak hapse tıkmış, Demokrat İzmir gazetesinin, partisinin militanları eliyle tahrip edilmesini sağlamış, kendisine demokratik koşullarını kazandıran CHP genel Başkanı İsmet İnönü’yü taşlatarak yurtiçi gezilerini sürdürmesini önlemeye çalışmıştır.

TBMM’de Tahkikat Komisyonu kurarak yasama ve yargıyı kendi elinde toplamaya yeltenmişti. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Sıddık Sami Onar’ı saçlarından tutup sürükleyerek dışarı atan polis Bumin Yamanoğlu cezasız kalabilmiştir. Halkevlerini kapatarak ulusal kültürün birliktelik içindeki gelişimini önlemiş, Cumhuriyetin kitaplarını yakan ilk siyasal partinin iktidarı olmuştur.

1955-1960 dönemin Menderes iktidarı 1910’ların İttihat ve Terakki iktidarının faşizmine benzerini yaşamaya başlamıştı Cumhuriyet Türkiye’si.. Ülkede bu denli gaddar ve zalim olan Demokrat Parti iktidarı, İstanbul’da azınlık haklarını yok eden 6-7 Eylül 1955 olaylarına karşı Yunanistan’dan gelen tepkilere boyun eğmiş ve yazar Nazlı Ilıcak’ın Bayındırlık Bakanı olan babası Muammer Çavuşoğlu İzmir’de Yunan Bayrağının göndere çekilerek selam duruşuyla o ülkeden özür dilemeye boyun eğmiştir.

Çok Partili siyasal yaşamda, ülkeyi ikiye bölen girişimi başlatan Menderes Hükümeti’dir: Vatan Cephesi ile devletin radyo denilen haberleşme aracı her gün o cepheye katılanların (yaşamı terk etmiş olanların adları dâhil) yayınlamak görevini de üstlenmişti.

Nisan 2017’de yayınlanan Türkiye Sorunları kitap dizisinin 116, sayısında acaba Başbakan Adnan Menderes için (sayfa 57) bakınız neler yazmışız:

Fakat ne yazık ki doğa tahribatına Başbakan Adnan Menderes başlamıştır. Örneğin Ankara’da Bülbül deresinin güzelim suları, Sağlık Bakanlığı binasının yanından geçerek Atatürk Bulvarı’nın ortasında akışını sürdürür ve Ankara çayına ulaşırdı. O dere kurutuldu ve Atatürk Bulvarında Bülbül Deresinin gövdesi betonla kapatıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkenti Ankara’nın Kavaklıdere’den Ulus Tren istasyonuna kadar ana caddesinin ortasında güzelim çam ormanı olan refüjü vardı. 1958 yılının ortasında güzelim çam ormanı kesilip yok edildi. Ve orman olan güzelim refüj betonlandı. Kızılay’daki Sakarya yolunu süsleyen ardıç ağaçları da bir gecede kesilerek yok edildi. Başbakan Menderes İran’daki Başkent Tahran’da tek ağaç görmeyince  kentlerde ağacın  gereksizliği kanısına ulaşmış olmalıydı! Fatih Sultan Mehmet sağ olsaydı başta Adnan Menderes olmak üzere  2017 yılında Ankara ORAN semtinde binlerce ağac kestirip 39 katlı bina yapımını üstlenen Kuzu Grubu’nun yetkililerinin kollarını kesmiş olacaktı. Çünkü “Ormanımdan bir dal kesenin kolunu keserim” demişti 660 yıl önce. Nereden bilecekti ki,  doğa düşmanı siyasal partilerin ülkemizde iktidar olacaklarını…

Yazacaklarım bu kadar da değil. Türkiye’mizde 1957-1959 arasında ilk bilimsel Yapı Teknik dergisini yayınlamış ve 20. sayısı Adil Handaki büronun kapıları polisler tarafından  kırılarak o kitap dizileri ile birlikte kitaplarımın tümü meşin torbalara doldurularak alıp götürülmüştü. Çünkü 20’nci sayısında Adnan Menderes’in Ankara’da ana caddelerin yıkılarak yeniden yapımının ekonomik bir girişim olmadığını belirleyen yazımız. TBMM’ndeki Tahkikat Komisyonu, “Ekonomik Yatırım yapmayarak devletin manevi kişiliğine saldırı” kararını almış ve bu satırları yazan kişinin mühendislik hayatını sona erdirmişti.

Ankara’da 555 Miting’ini izleyenleriniz var mıdır bilemiyorum. Adnan Menderes makam arabasından inerek  karşı kaldırımdaki insanlara ne denli halkçı olduğunu kanıtlamayı tasarımlamış olmalıydı. O an karşı kaldırıma adım attığında genç bir adamın yumruğuyla karşılaştı. Kısa sürede yaşam savaşının içinde bulmuştu kendisini.  Austin marka mavi renkli küçük arabadan iri bir adam çıkarak Menderes’i kucakladı arabasının içine yerleştirdi ve kaçıp götürdü.

Birkaç gün sonra da Harp Okulu Öğrencilerinin başta komutanları ile birlikte yürüyüşü gerçekleşecekti.

27 Mayıs 1960’ın doğuşunun sorumlusudur Adnan Menderes ve Celal Bayar.
=========================================
Dostlar,

Teşekkürler Sayın Dr. Ali Nejat Ölçen…
Sayın Ölçen 91921 doğumludur ve yazdıklarına doğrudan tanık olmuştur mutlaka..
Menderes’in başkanlığındaki DP hükümetlerinin sabıkası keşke bunlarla sınırlı kalsaydı..
Köy Enstitülerini kapatan da onlar (1954!)
Arapça ezanı geri getirenler de.. (Atatürk 1923’de Türkçeleştirmişti)
1958 Temmuzunda ülkemizin iflasını ilan ederek% 320 devalüasyon ile IMF’den borç alanlar da onlar.. 2,85 TL olan 1 Dolar’ın 3,2 kat değerlendirilerek = TL’nin değeri düşürülerek 9,15 TL’ye çıkaran da Menderes’in DP iktidarıdır.. 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’den emanet aldıkları  200 ton Hazine altınını Londra merkez bankasına Türk Hava Kuvvetlerinin uçaklarıyla rehin yollayan da..
Menderes, “Siz isterseniz şeriatı bile geri getirebilirsiniz”  çanakçılığını – gerici kışkırtıcılığını bile yaptı! Halkla – demokrasiyle alay ederek “Odunu aday göstersem seçtiririm..” dedi..
Başbakan Menderes’in ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Saka‘nın VATANA İHANET suçu ile idam edilmeleri tartışılabilir, eleştirilebilir. AKP, Erdoğan bu gün bile 15 Temmuz sanıkları için İdam çığlıkları atabilmektedir. Nitekim 12 Mart döneminde 6 Mayıs 1972’de TBMM’de Deniz Gezmiş – Yusuf Aslan – Hüseyin İnan‘ın idam cezaları oylanır ve onaylanırken genel kurulda “Kana kan, intikam, 3’e 3!” çığlıkları duyuluyordu. Süleyman Demirel 2 elini birden kaldırıyordu bu idamlara “evet” derken!

27 Mayıs 1960 Devrimi’ne giden yolda olup bitenleri okumak için lütfen tıklar mısınız?
(5 dosyaya erişebilirsiniz..) :
http://ahmetsaltik.net/2017/05/27/27-mayis-1960-devriminin-57-yili/

  • Sonuç olarak Menderes ve idam edilen 2 Bakan sütten çıkmış ak kaşık asla değillerdi..

Sevgi ve saygı ile. 21 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

SABANCI ÜNİVERSİTESİNDE TARİH BİLİMİNİN SEFALETİ


SABANCI  ÜNİVERSİTESİNDE
TARİH  BİLİMİNİN  SEFALETİ

Portresi_Ali_Nejat_Olcen

 

Dr.Ali Nejat Ölçen

 

Sabancı Üniversitesinde  Prof. Cemil Koçak, tarihsel gerçekleri  alt-üst ederek
Mustafa Kemal Atatürk’ü küçümseyen konuşmasını 23 Ekim 2010 günü o üniversitenin konferans salonunda yapmıştır. Üniversite öğrencilerinden aldığım yazılı metindeki yanlışlıkları kendisine gönderdiğim  e-mail iletisine yanıt almayınca, o yazıyı da ekleyerek sorunu
Rektör Prof. Nihat Berker’e iletmiştim.. Rektör’den aldığım yanıtı bilgilerinize sunuyorum.

*****

Sn. Dr.Ali Nejat Ölçen

Üniversitemize ilginiz için teşekkür ederiz. Söz konusu yayında belirtildiği iddia edilen açıklamalar Sabancı Üniversitesi tarafından yapılmamıştır. Prof.Cemil Koçak da
söz konusu açıklamalar için ekteki tekzip yazısını ilgili kurumlara yollamıştır.
İyi günler dilerim.

Nihat Berker,
Rektör.

***** 

Rektörden de sorunu önemsemeyen böylesi anlamsız yanıt alınca, kendisine Prof. Cemil Koçak’ın tarihsel gerçekleri ters yüz eden sapkınlığının kanıtlarını Sn. Rektör’ün bilgilerine sundum. O yazı da yanıtsız kalınca konuyu yukarıda belirttiğim başlık altında
Türkiye Sorunları kitap dizisinin 84’üncü sayısında (Şubat 2010) dile getirdim ve
o sayıyı Sabancı Şirketinin yönetim kuruluna da ilettim.

Türkiye Sorunları kitap dizisinde yayınladığım
“SABANCI ÜNİVERSİTESİNDE TARİH BİLİMİNİN SEFALETİ”
başlıklı yazıyı ekte bilgilerinize sunuyorum

Ayrıca kitap dizisinin tün sayılarına,

www.olcen.net

web sitesinde ulaşabilirsiniz. Ne yazık ki, üniversitelerimizde Prof. Cemil Koçak’lar
hızla çoğalmaktadır. Kimi kime şikayet edeceksiniz?
Çünkü, bilimin sefaleti üniversitelerimizi de işgal etmeye başlamıştır.

“Prof.” olan bir öğretim üyesinin 2007 yılında yayınlanan “Hikmetli Sözler” kitabının
24. sayfasında yer alan şu safsata, bilimin sefaletini ya da sefaletin bilimini kanıtlamıyor mu?

  • “Zaman Allah’ın yarattıklarından biridir. İzafiyet teorisine göre ışık hızına yani saniyede
    300 bin km hıza ulaşıldığında zaman durur (muş!). Bu nedenle cinler ışık hızına yakın
    hareket ettiklerinden 1000-1500 yıl yaşamaktadırlar. Malazgirt savaşında doğan bir cin,
    hala yaşıyor olabilir.”

 *****

SON SÖZ               :

Hiçbir ülke, Türkiye’miz kadar alçak ve hain türetememiştir.

Böyle biline çare buluna. 8.3.2015

Dr. Ölçen

=====================================

Dostlar,

Cumhuriyetimizin ağabeyi Sayın Dr. Ali Nejat Ölçen‘in Atatürk ve Cumhuriyet sevdası, 
AYDINLANMA aşkı ve örnek kişiliği her türlü tartışmanın üzerindedir.

Yukarıdaki yazısı ve çabası da kanıtlardan yalnızca biridir.

Bilindiği gibi Dr. Ölçen İTÜ mezunu bir mühendistir ve Ekonomi doktorası yapmıştır.
CHP Milletvekilliği yapmıştır. Milletvekillerine kıyak emeklilik yasası çıkarıldığında aylığında oluşan artışı içine sindiremediği – hak etmediği düşüncesi ile yıllardır
TÜRKİYE SORUNLARI adlı bir kitap dizisine harcamaktadır. Her 2 ayda bir küçük boy
60-80 sayfa dolayında bastırmakta ve sürdürümcülerine (abonelerine) ücretsiz yollamaktadır.
90. sayının kapağı örneğin olarak aşağıdadır.

Turkiye_Sorunlari_90_kapak

Biz de bu şanslılardan biriyiz.
Yazıları kendisi diziyor, matbaya veriyor ve sonra web sitesinde yayımlıyor.

Tüm bunları, Cumhuriyetimizden kronolojik yaşı büyük bir BİLGE İNSAN Dr. Ali Nejat Ölçen yapıyor..

O’na ve saygın emeğine bin selam olsun..

www.olcen.net adresini tıklayarak siteyi ve yazıları inclemelisiniz..

Bu güzelim emeğe parasal katkı vermek isteğe bağlıdır. Adresinizi bildirirseniz size de karşılıksız yollar..

Söz konusu TÜRKİYE SORUNLARI – 84 sayısında (Şubat 2011) yukarıdaki yazışmalar çok daha kapsamlı olarak
yer almakta. Tümünü okumak için (pdf) olarak aşağıdaki erişkeyi tıklamalısınız..

SABANCI_UNIVERSITESINDE_BILIMIN_SEFALETI_TURKIYE_SORUNLARI-84

*****
Bu 90. sayıda bizim de bir makalemiz var : CUMHURBAŞKANINA AÇIK MEKTUP
(Bizim web sitemizde :  http://ahmetsaltik.net/2012/10/02/turkiye-sorunlari-90-eylul-2012/)
(Sn. Ölçen’in web sitesinde : http://www.olcen.net/index.php?id=810&action=printMakale)
*****

Sağolasınız Sayın Dr. ÖLÇEN..

 İyi ki varsınız, iyi ki ANADOLU AYDINLANMASI‘na değerli katkınız sürüyor ve
daha uzuuuuuuun yıllar sü- re – cek…Lütfen “ışık hızında kalınız” ve Prof. Cemil Koçak’ın cinleri gibi (!) siz de
yüzlerce yıl yaşayınız!

Sevgi ve saygı ile.
09 Mart 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

İSLAMIN SORUNU İSLAMCILAR

Dostlar,

Sayın Duran Aydoğmuş dostumuz (Dış politika konularında uzmandır), yerinde bir girişle, bizim “Cumhuriyetimizin ağabeyi” diye tanımladığımız 1922 doğumlu, 91 yaşındaki bilge Sn. Dr. Müh. Ali Nejat Ölçen‘in önemli bir yazısına gönderme yapmakta :

*****

Sevgili Dostlar,

Dr. Ali Nejat ÖLÇEN‘i (Eski Milletvekili-Yazar) -henüz tanımayanınız varsa- Google’a adını tam yazıp bir baksın derim. Kendileriyle şahsen tanışıyorum, Konferanslarda vs bir araya geliyoruz. Karşılıklı iletişimdeyiz. İki ayda bir yayınladığı “Türkiye Sorunları” kitabını adresime gönderiyorlar. Kendilerine müteşekkirim ve bu vesile ile tekrar saygılar sunuyorum. Bu kitapları numaralıdır. Bana 80. numaradan itibaren göndermeye başladılar (kendileriyle tanıştıktan sonra). Çok faydalanıyorum bu kitaplarından.

Aşağıdaki bağlantıyı tıklayıp web sitesinden hem bu kitapları (yazılarını) görün,
hem de siteye girince solda görülen başlıkları tıklayıp bir bakılmasını öneririm.

Sayın Ölçen’in bugünkü makalesi çok önemli ve sizlerle paylaşıyorum
(Daha önce okumayanlar için).

http://www.olcen.net/index.php?action=anasayfa

Saygılarımla.

Duran Aydoğmuş
19.08.2013

*****

Dostlar,

Daha önce bu sitede Sn. Ali N. Ölçen’in pek çok yazısına sevinçle yer verdik.

Sağolsunlar, kendileri de

    TÜRKİYE SORUNLARI

dizisinde bizim yazılarımızı yayımladılar. Başından beri bize de yollarlar karşılıksız olarak.

10’u aşkın kitabın yazarı Sayın Dr. Ölçen, bu kitaplarını bize imzalayarak sunma inceliği de gösterdiler. Ortak bir ilgi alanımız SAĞLIK EKONOMİSİ’nde oluştu. Biz yıllardır bu dersleri Tıp Fakültelerimizde işliyoruz. Kendilerinin de doktora tezi..

Bir de Sn. Ölçen ile ADD Genel Yönetim Kurulu’nda 2004 -2006 dönemminde birlikte çalışma olanağı elde ettik.

Son olarak, halen ADD Bilim – Danışma Kurulu’nda birlikteyiz..

İSLAMIN SORUNU İSLAMCILAR… başlıklı yazısı bize de ulaşmıştı ve yayımlayacaktık ama Sn. Aydoğmuş’un takdimini de palaşalım istedik.

İSLAMIN SORUNU İSLAMCILAR başlıklı makale, Sn. Öçen’in son yıllarda yazdığı belki de en önemli makaledir. İslam ve Aydınlanma tarihine, bir fen bilimciden amatör ama özgün bir katkı sayılabilir.

“Kendini Yokeden Osmanlı” (İMAJ Yyınları) adlı yapıtında da bu konulara değinilmektedir (2008. Sayın Ölçen bu yapıtında Osmanlı’nın kendini yok ediş tarihini 1535’ten başlatmaktadır (bitiş 1914). 1535, anımsanacağı üzere, Kanuni Sultan Süleyman‘ın Fransa’nın tutsak Kralı 1. Fransuva’ya “Evladım Fransuva” diye başlayan mektubuyla tanıdığı kapitülasyonların başlangıç yılıdır.

Her 2 dostumuzu da -Dr. A. N. Ölçen ve Duran Aydoğmuş- ve sevgi ve saygı ile salamlıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 21.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================================

İSLAM’IN SORUNU İSLAMCILAR

    portresi

    Dr. Müh. Ali Nejat Ölçen

    Hangi din devlete sığınır, devletle bütünleşirse, sonuçta siyasallaşarak din olmaktan çıkacaktır. Din karşısında en güvenilmez kurum, devlettir çünkü. Devlet, her zaman onu ele geçiren kadrolar tarafından yeniden biçimlendiril­miştir. O nedenle dini siyasallaştıran ve onu devletin içine yerleştiren kad­rolar dindar olamazlar, kolay­lıkla kindar olurlar. İslam’ın tarihi incelenecek olursa, hiçbir dinde söz konusu olmayacak ölçüde devlet ile iç içe olduğu ve devlet ile bütünleştiği görülür. Abbasiler’in son döneminde de böy­leydi, Emeviler döneminde de ve şimdi de.

    Daha da kötüsü, emperyalizmin kucağındadır İslam Dünyası!

    Bu­nun Coğrafya ile ilintisi olamaz. İslam Dünyası’nın Emperyalizmin güdü­müne girişi, bilime, teknolojiye, özgür düşünceye, barışa ve hatta ahlaka ka­palı kalışının nedenini coğrafyada aramak, temeldeki gerçeği görmemeye yol açar.

    İslam’ın bilime, teknolojiye, özgür düşünceye kapanışı, 700’lü yıllarda doğan Mutezile akımının terk edilmesiyle başlar. Mutezile, İslam’ın hoş görüye, tartışmaya açık olduğu dönemdir. Kısa sürmesine karşın etkileri 1200’lü yıllara dek sürdü.

    İslam Dünyasında Sayın Prof. Kemal Arı’nın İmam Gazali ile artık aklın devre dışı kaldığı oysa, aynı zaman diliminde Avrupa’da Rönesans’ın başla­dığı düşüncesi gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü İslam Dünyasında aklın (özgür düşüncenin) tek edilişi İmam Gazali’den çok önce başlamamış ve Rönesans ise aynı dönemde değil İmam Gazali’den 450 yıl sonra gündeme girebilmiştir. Sayın Kemal Arı’nın bir tümcede iki yanılgısı dalgınlık sonucu olsa gerek.

    Akla kapanış, İslam’ın ilk yıllarındaki mezheplerin doğuşu ve dinsel iktidar paylaşımının yarattığı çatışmaların (daha doğrusu boğazlaşmanın) ürünüdür. Söz konusu mezheplerden biri, yalnızca

    Mutezile akımı, İslam’ın kuruluş yıllarında akıl kullamayı ön görüyordu. Çünkü, Kutsal kitabı “Tanrı Kelamı” kabul etmiyor onun “Ha­dis” yani Peygamber’in sözleri olduğunu ileri sürü­yordu:

    “Eğer Kur’an Tanrı sözü olsaydı, susar durumdan konuşur duruma geçmiş, dolayısıyla gelişime uğramış olurdu. Oysa Tanrı, gelişmişliğin üstünde, “Kamil-i Mutlak’tır.” Bu sav, İslam Dünyasının bilime açılışıydı.

      Kutsal Kitab’ın “Hadis” olarak kabulü

    ,

    aklı kullanmanın yolunu açmış oldu; yıl 775.

    Oysa daha önce Kur’an’dan başka hiçbir yazı ve de kitabın geçerliliği hatta okunması bile söz konusu değildi. Bu gerçeği İbn Haldun, Türkçe’ye çevrilen Mukaddime adlı yapıtının 2. cildinde şöyle açıklıyor:

    İran’ı zapt eden İslam ordusunun komutanı Saad bin Vakkas, birçok eser ve kitaplar bularak bunlardan yararlanmak üzere Halife Ömer’e mektupla iznini ister.

    Ömer: ”Bu kitapları suya veya ateşe atınız, hidayet yo­lunu gösteren ilimleri içine alıyorsa. Yüce Tanrı’nın pek mükemmel olarak bize hidayet yolunu göstermiştir. İnsanları azgınlığa sevk eden bilgileri içine alıyorsa Tanrı bunlardan korunmuş olur.”

    Buna karşın, Horasan’daki uygarlığın etkisi ile ilk kez İran’lı İbn Mukaffa (ölümü 757) “Kelile ve Dimne” ile “Kitab’ül Müluk”u (Hükümdarlar Kitabı’nı) Arapça’ya çevirir. Ve Abbasi Hali­fesi Ebu Cafer el Mansur (yıl 775) Mutezile akımını devletin resmi mezhebi kabul eder.

    859-946 yılları arasında yaşayan Ali bin İsa, İslam Dünyasının bilime açılan kapısından içeriye girerek yazdığı “Tezket’ül Kehhalin” (Göz Hekim­lerine Notlar) kitabıyla “Göz Anatomisi’nin kurucusu olacaktır. O’nun bu yapıtı 1845 yılında “Monitorium Ocilariorum Specimen” adıyla Venedik’te La­tince’ye çevrilir. İsa bin Ali bin Hasan el Sadi’nin “Tarih-i Tabii (Doğa Tarihi) kitabı Musee Britanique’de 1367 sıra numarası ile kayıtlıdır. (Şemset­tin Günaltay).

      Batı’ya aydınlığı armağan eden; İslam’ın Mutezile okuludur

    Bugün hiç kimsenin söylemeye cesaret edemeyeceği bir deyimi o dönemde Ebu Hanife söyleyebilmişti:

    “Namaz din’in bir parçası değildir.”
    (İslam Ke­lamı, A.S. Tritton, Türkçeye Çeviri; Mehmet Dağ, s.49)

    Bu bilgileri şunun için açıklamaya gereksinim duymaktayım:

    İslam Dün­yası’nda Rönesans 800’lü yıllarda, Batıdan 500 yıl önce başlamıştı, Mutezile akımı sayesinde.

    Ne zaman o aydınlık dönem kararmaya başladı?

    İmam Gazali’den çok önce 870’li yıllarda. Abbasi Halifesi Mütevekkil’in öldürülmesinden sonra yerine geçen Mütevekkil döneminde kargaşa doruk noktasına ulaşmıştı. Sokakta insanlar katlediliyor, evler soyuluyordu. Kimsenin can güvenliği kalmamıştı. Güçlü bir Mutezile yanlısı olan İmam Eşari bir Camide (Yıl 870);

    * Mutezile’yi bu cüppe gibi sırtımdan çıkarıp atıyorum..” demiştir.

    Bu, İslam’ın Kutsal kitabının “dev­let gücünü pekiştirecek kaynak” olmasının yolunu açtı.

    Mutezile akımına inananlar işlerinden kovuldular, karşı çıkanlar Silivri ben­zeri zindanlara atıl­dılar, işkence gördüler. İmam Eşari, Gazali’den 230 yıl önce “Ehl’i Sünnet ve’l Cemaa” nın kurucusu olarak “Sünni mezhebi”ni Abbasi Devletinin son döneminde resmi mezhebine dönüştürdü. Açıkçası Gazali, İmam Eşari okulunun (yani Sünni akidesinin) yalnızca sözcülüğünü yapmış, güncelleşmesini sağlamaya çalışmıştır.

    Akla kapanışın mimarı, aslında İmam Eşari’dir.

    Şimdi haklı olarak soracaksı­nız; Abbasi döneminin ilk yıllarında ku­rulan “Bey’ül Hikme” adlı Akademi ve kitaplar ne oldu?

    Kapatıldı ve yakıldı!

    1952 yılı Demokrat Parti iktidarında Halkevlerin kapatılıp kitaplarının yakıl­ması gibi.

    Eşi Hıristiyan Despina Hatun olan Fatih Sultan Mehmet, Mutezile ile Sünni mezheplerinden hangisini kabul etmek gerektiğini o dönemin din bilginlerine görev olarak verir. Uzun görüşmeler sonucu Sünni Mezhebi kabul edilmiş ve

      bilime kapanıklığa Osmanlı katılmış oldu

    .

    Bu satırları yazan kişinin (1922 do­ğumlu Ali Nejat Ölçen’in) küçük bir defteri andıran nüfus cüzdanında mez­hebinin “Sünni” olduğu yazılıydı.

    Yalnız İslam Dünyası değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti de em­peryalizmin kucağındadır.

    İslamcılar yüzünden.

    İslam’ı İslamcıların elinden kurtarmak, dinin siyasallaşmasına engel olmak, Ortadoğu Coğrafyasına aydınlığı getirmek demektir.

    Böyle biline ve çare buluna.

    Dr. Müh. Ali Nejat Ölçen
    Ağustos 2013, Ankara

Ali Nejat Ölçen : TANRIYA DİLEKÇE


Dostlar,

Sayın Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN‘in bu sitede epey yazısına keyifle yer verdik.
O, Cumhuriyetimizin ağabeyi her şeyden önce.. 1921 doüumlu bir asırlık çınar.

İnan(a)mayacaksınız ama web sitesi var, internette yazıları çıkıyor ve tartışma kümelerine çok değerli katkılar veriyor inanılmaz polemik üslubu yeteneğiyle.

15+ yıldır “Türkiye Sorunları” adlı bir cep dizisi yayımlıyor 2 ayda bir..
Dizgisini de bilgisayarında kendisi yapıyor. Birkaç gün önce bizim de bir yazımızı lütfederek bu değerli yayınlarına koymayı kabul ettiler. Dizgiyi bize yollayarak gözden geçirmemizi istediler. Biz gecikince telefon ettiler ve cep telefonunda yazımız üzerinde değerlendirme yaptık. Önümüzdek, günlerde “ücretsiz” olarak sürdürümcülerine postalanır, bize de gelir..

Sayı Ölçen’in web sitesinden bu dizideki çok değerli yazılar arşivine erişilebilir.

Geçtiğimiz günlerde TANRIYA DİLEKÇE başlıklı bir denemesi – hicvi bie ulaştı.
Yüksek zekasının  ürünü bu seçkin metin çok düşündürücü ve öğretici..

Günümüz Taksim olaylarının bunaltısında bir dışavurum olduğu söylenebilir.

Kendeisini tanımak ve dostu olmak bir onur, eğer bizden esirgemezlerse..

Bu yazı aşağıda,, okuyun, okutun ve üzerinde tatrtışın.. deriz.

Sevgi ve saygı ile.
12.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

TANRIYA DİLEKÇE..

portresi

 

Ali Nejat Ölçen

 

 

Elçiniz olduğuna İslam dünyası­nın inandığı Hz. Muhammed’e sunduğum dilekçeme yanıt alamadığım için bu kez Size bu dilekçemi arz ediyorum.

Evreni içindeki tüm canlı ve cansızlarla birlikte yoktan var ederken ülkemde bu denli çok hain, alçak ve hak yiyen kişileri niçin yarattığı­nızı sorma hakkını
bana bağışlamanızı diliyo­rum

Hain, alçak ve hak yi­yen kişileri yaratırken en azından Size saygı duyma yeteneğini onlardan niçin esirge­diniz?

Kötülük­leri Sizin adınıza, Sizden yetki almış gibi daha da kötü kullanıyorlar.
Ülkemde ne ba­rış, ne hu­zur ve ne de insanlığın kırıntısı kaldı, tüm gü­zelliklerimiz
yok olmaktadır. Oysa kutsal kitapta güzel iş yapanlara güzellikler vaat et­miştiniz. Yüzkarası bu çirkin kişiler o denli  çoğaldılar ki ve öyle­sine nankörler ki, eğer cehennemi Siz yarattıysanız, onları oraya def ederek “nar-ı alev” içinde “kül-ufak” olmalarını
yüce iradenizden dilememi ka­bul buyur musunuz?

Beni bu denli çok hain, alçak, hak yiyen, nankör kişiler arasında yaratarak,
savunmasız bırakma­nızı da yüce adaletinizle bağdaştıramadığımı
Size arz etmeme izninizi diliyorum.

Üstelik beni çok yanlış ve kusurlu niteliklerle birlikte yaratmış oldu­ğunuzu da
kabul buyurmanızı diliyorum. Madem bu dünyada o denli çok hain, alçak ve nan­kör arasında beni yaşamaya mahkum etti­niz, eğer on­ları cehennemde yaka­caksanız
lütfen beni de ce­henneme gönderme­nizi istirham ediyorum.
Bu dün­yada yandığım için belki cehennem bana serin gelecektir.

Beni yaratırken zihnimi neden üstesinden gelemeyeceğim sorun ve kuşkularla birlikte ya­rattı­nız. Suçum, kusurum neydi de beni böylesi ağır biçimde cezalandırdınız?
Çünkü görmedi­ğim ve düşünmediğim hiçbir şeye inanmayan bir zi­hin yerleştirdiniz beynimin içine.

Hatta, evreni Sizin yaratıp yaratmadığınızı tartışacak kişi de bul­mıyorum.

Bir olgudan kuşku duy­mak, onun var olup olmadığını düşünmek neden suç olsun?

Böyle düşünme yetisini bana Siz ba­ğışladınız. O nedenle kendimi Size çok yakın hissediyorum. Bir gün elimde olmayarak du­daklarımdan şu dizeler dökülüverdi:

Ellerimizden başka nemiz
Tanrım sana açılan
temiz,
ellerimiz.

Bağışla beni
verdiğin suçlarınla
yaprak yeşili
dal uçlarınla,
toprağım çoktan eşili.
göm beni görünmez avuçlarınla.

Oruç tutmasam, kılmasam da namaz
yaklaş Tanrım, yaklaş biraz.

*****

Bizleri unuttunuz mu, niçin böyle uzaklardası­nız?
Kendisinin iradesi ve istemi dışında zihninden şikayeti olan
benim gibi bir başka kişi var mı, bilemiyorum.

Bu dünyada ne denli bilgisiz ve cahil olduğu­mun bilincindeyim.
Canımı almadan önce beni cehen­nemde yaşattığınıza göre, yaşamım sonra­sında. Lütfen beni cehen­neme gönderiniz, Bu dünyadaki cehaletimden belki cehennemde kurtulurum. Önce zebanilerin nasıl kişiler oldu­ğunu öğren­mek istiyorum.
Kısa boylular mı, siyah zenci gi­biler mi? Gayya kuyusu derin mi, ne denli ge­niş,
tüm dünya içine sığar mı?
Katran neyle  ısı­nıyor, cehennemde pet­rol, kömür var mı? Bunları öğ­renmek hakkını benden esirgememenizi istirham etme hakkını bana bağışlamanızı dili­yorum.
Bu yazdıkla­rımla, eğer günah sayacağınız bir suç işliyor­sam o zaman haklı olarak
ce­henneme git­meyi biraz da kendi isteğimle tercih etmiş olu­yorum.

Evreni ve içindekilerini kötülüklerden, yanlış­lıklardan kurtarmanız
dileğimle merhametinize sığı­nıyor kulunuz, Ali Nejat’ı uzaklarda değil,
yanınızda bulunuz.

Rüku içinde saygılarımla. 2.6.13

MİLLİYETÇİLİK ERDEMDİR

Dostlar,

Sitemiz okurları Sn. Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN‘i yakından tanırlar..

Cumhuriyetimizden kronolojik olarak 2 yaş daha kıdemli Sayın Ölçen..
Tam 91 yaşında..

Pırıl pırıl zekâsı ve enerjisi ile “hâlâ” düşünmekte, yazmakta, tartışmakta..

Web sitesini yönetmekte! (www.olcen.net)

İnternet kümelerinde tartışmalara hatta polemiğe girmekte..

TÜRKİYE SORUNLARI başlıklı kitapçığı 2 ayda bir 15 yıldır çıkarıyor ve
ücretsiz dağıtıyor..

Gelin de hayranlık ve engin bir saygı duymayın..

Bir Cumhuriyet aydınının “MİLLİYETÇİLİK ERDEMDİR” başlıklı yazısını
ibretle okumak, okutmak gerekir..

Teşekkürler Sayın Ölçen, hem de çoook teşekkürler..

Sevgi ve saygı ile.
20.2.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================

Dr. Ali Nejat Ölçen

portresi

MİLLİYETÇİLİK ERDEMDİR

Hiçbir ülkede, ağzından çıkanı kulağı işitmeyen bir başbakana
rastla­yamazsınız. Bizdeki kadar cahil ve tutarsız olanına da.
Bu satırları yazan kişi (Ali Nejat Ölçen) Türkçü değil fakat Milliyetçi­dir.Çünkü : Milliyetçi olabilmek için Milletiyle gurur duymak ve onun yararı için uğraş vermek gerekir.  Milliyetçilik ırkçılık da değildir. Eski deyimiyle bir millete mensup (yurttaş) olmak, o millet için gerekirse canın­dan vazgeçmeyi göze alabilmektir. Milletin yararını, gönencini, sa­vunusunu üstlenebilmektir.

  • Milliyetçilik BOP eşbaşkanı olmayı önler.
    Eşbaşkanı olarak emperyalizmin buyruğuna girmeyi “vatan’a ihanet” sayar.
Milliyetçi olan, Misak-ı Milli sınırları içindeki yurdunda “ulus-devlet” bütünlüğüne
zarar verecek hiçbir anlaşmaya boyun eğ­mez. Üstelik karşı çıkar. Ülke çıkarına
ters düşen gizli anlaşmalara imza atmaz. Atmasına yurtseverliği engel olur.

Milliyetçilerin yüre­ğinde “kin”den eser göremezsimiz.
Onlar “Yurtta Barış, Cihanda Ba­rış” ilkesine bağlıdırlar. Milliyetçilerden biri Başba­kan olursa, Beyaz Saray‘dan içeriye adımını atmaz. Ve onun
du­dakları arasından “yü­reğinizdeki kini unutmayınız” sözünün çıktığını işitemezsiniz.

Milli­yetçi olanlar için yalnız “Adalet  Devletin temeli” değil;
“Devlet de Adaletin Temeli” olmak zorundadır.
Milliyetçilik em­peryalizme karşı­dır ve karşı olmanın kültürünü ve kurumlarını yarat­mayı görev kabul eder. Milliyetçilerin özlediği devlet,  ekonomik ge­lişmeyi “Milli Tasar­ruf” ile gerçekleştirmeyi amaç alır ve
ulusal gelirin adil dağılımını sağlamayı görev bilir. Soygun ekonomisine ülkenin kapılarını açmaz ve Milletin tasarruflarıyla yarattığı üretim tesislerini yok pahasına satışa çıkarmaz. Miliyetçiliğin temel olduğu devlette dış ticaret açığına neden olan ithalat savurganlığı ve açık veren bütçe söz konusu olamaz.
Milliyetçilik; Milletin sahip olduğu toprağı Vatan kabul eder ve O’nun bölünmesine
canı pahasına karşı çıkmayı özgür yaşamasının gereği sayar.
Milliyetçilik; Milletin Ordusunu askersiz, komutansız bırak­mayı vatana ihanet kabul eder ve hele o işlemler ABD’den buyruk olarak geliyorsa o buyruğa boyun eğen iktidarı demokrasinin sağla­dığı ola­naklarla devirmeyi, sorumlularını yargı önüne çıkarmayı gö­rev bilir.
Milliyetçilik budur!
O erdemli kavramı ayak altına almaya girişenlerin ayaklarını demokrasinin eğik düzleminde aşağıya kay­dırmayı görev sayar.Herkes Milliyetçi olamaz!Önce yüreğin temiz, kinden arınmış olacak..

Yurtsever olacaksın, ülkeyi kitlesel cinayetle­riyle bölmeye çalışan caniler güruhuyla görüşecek kadar küçülmeye­ceksin.

Milliyetçi olan, PKK gibi bölücü terör örgütlerinin ABD’nin milis gücü olduğunu bilir ve sorunu çözme görevinin ABD’ye ait olduğunu o ülkeye bildirir ve lojistik desteğini çekmesini ihtar eder.

  • Hiçbir ülke Türkiye’nin stratejik müttefiki değildir.
Özellikle iki yüzlü güvenilmez ABD, stratejik müttefiki olamaz Türkiye’nin!Milliyetçilere göre Türkiye için;
  • “Hiçbir ülke dost değildir, hiçbir ülke düşman değildir;
    yalnızca Türkiye ve O’nun çıkarları vardır ve var olacaktır”.

Milliyetçilik işte budur.

Türkiye kendi doğal kaynakları ve işgücü potansiyeli ile kendisini koruyacak ve kalkındıracak güçtedir. O gücü Ulus için Ulusla birlikte siyasal iktidar yapamamanın güçlüğünü yaşamaktayız. Bir gün bunu da çözümleyeceğiz. O nedenle, Avrupa Birliği’ne girmek için kapı aşındırmayacak; Ulusal yararı, onuru korumayı gö­rev bileceğiz.Çünkü; Ulus için yaşamak, Ulus için öl­meyi bilmektir Milliyetçilik.
  • O’nu (Milliyetçiliği) ayak altına almaya yeltenenler bir gün ayaklar altında kalabilir. Tarih kitaplarında bunun öyküleri yazılı­dır. Okumak öğrenmek gerekir.

Milliyetçi olabilmek için tarih bilmek, tarihin diyalektiğini kavramış olmak ve Millet için yalnız bugünü değil yarını ve yarınlar sonrasını da  düşünmek, tasarlamak ve görmek gerekir.

Milliyetçi olmak zordur.
Fakat onur’dur, erdem’dir, yürek’tir, kültürdür ve akıldır; dürüstlüktürGaflet ve da­lalet içindekilere duyurulur.Saygılarımla.

Dr. Müh. Ali Nejat Ölçen
20.2.13