Etiket arşivi: Türk-İş

Adaletsizliğin resmi

Adaletsizliğin resmi

BİRGÜN, 17.12.2018 07:19 SİYASET
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslüman’ın olduğu yerde sömürü ve gelir dağılımı eşitsizliği olmaz.. dese de Türkiye’deki tablo tam tersine işaret ediyor. Türkiye’deki işçiler saat bakımından dünyanın en fazla çalışanıyken gelir adaletsizliğinde de Avrupa’nın en kötüsüyüz
OZAN GÜNDOĞDU

Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Erdoğan geçtiğimiz gün yaptığı konuşmasında, “Müslüman’ın olduğu yerde sömürü, gelir dağılımı çarpıklığı olmaz, adaletsizlik olmaz olmamalıdır.” dedi. Buna karşılık Türkiye hem gelir hem de servet dağılımı konusunda Avrupa’nın en kötü durumundaki ülkesi. Türkiye’deki işçiler ise saat bakımından dünyanın en çok çalışan işçileri. Resmi veriler karanlık tabloyu net biçimde gözler önüne seriyor.

İşçisini en çok çalıştıran ülke Türkiye
OECD raporuna göre Türkiye’de haftada 60 saatten fazla çalışan işçilerin oranı %20,6. Bu oran aynı zamanda OECD ülkeleri içindeki en yüksek oran. Listede ilk sırada bulunan Türkiye’yi takip eden ülkeler, Kolombiya, Kosta Rika, Meksika ve Endonezya. Listede en düşük oranlarla işçi refahı en yüksek olan ülkeler ise Litvanya, Letonya, Estonya ve Hırvatistan.

Gelir dağılımı Avrupa’nın en kötüsü
Sömürü saatle de sınırlı değil. OECD verilerine göre Türkiye gelir dağılımı açısından Avrupa ve Asya’nın en kötü ülkesi. OECD ülkeleri içinde gelir dağılımı Türkiye’den bozuk ülkeler, Güney Afrika, Kosta Rika, Meksika Brezilya ve Şili. Listede gelir dağılımı en adil ülke ise İzlanda.

Asgari ücretin de altında çalışanlar
Asgari ücret; TÜRK-İŞ’in Kasım ayı raporuna göre 1943 lira olarak belirlenen açlık sınırının dahi altında. Buna karşılık asgari ücretten yapılan kesintiler asgari ücretin %21,6’sını oluşturuyor. Asgari ücretten ayda 426 lira kesinti yapılıyor. Dahası Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na göre ücretli çalışan nüfusun %15’i asgari ücretin altında gelir elde ediyor.

Aile başına 120 bin lira düşecekti
TÜİK’in açıkladığı toplam gelir verilerine göre, Türkiye’de yaşayan insanlar Ocak ile eylül ayları arasında toplam 2,4 trilyon lira gelir elde etti. Bu gelir eşit bölüşülseydi, Ocak-Eylül ayları arasında kişi başına düşen tutar 30 bin TL, 4 kişilik ailenin geliri ise 120 bin TL olacaktı.

Servetin %54’ü, %1’in elinde
Türkiye’nin sahip olduğu toplam servet (AS: son yılın ulusal geliri) değeri 1 trilyon dolar. Servet, ülkenin sahip olduğu devredilebilir, piyasa değeri olan varlıkların tümü olarak hesaplanıyor. Ancak nüfusumuzun %72,6’sının serveti (AS: yıllık geliri) 10 bin doların altında. Buna karşılık Türkiye nüfusunun binde 1’i ise dolar milyoneri. Diğer yandan nüfusun %10’unun serveti, ülke servetinin %77’sini oluşturuyor. Nüfusun en zengin %1’i ise ülke servetinin (AS: o yıl ulusal gelirinin) %54’üne sahip konumda. Türkiye geçmiş 10 yıl içinde servet (AS: gelir) dağılımı en hızlı bozulan 3 ülkeden birisi konumunda.

Emeğin aldığı pay azalıyor
2018 yılı sabit gelirli için kabusa döndü. Türkiye’nin toplam gelirini 100 lira kabul ettiğimizde yılbaşında bu gelirin yalnızca 38 lirası ücretlinin cebine giriyor. Geri kalan 62 lira ise; kar, faiz ve rant olarak sermaye sahibinin cebine giriyor. TÜİK verilerine göre yılın 3. çeyreğine gelindiğinde toplam gelirdeki ücretin payı azaldı. 3. çeyrekte ücretlinin aldığı pay 31,6 liraya geriledi.
=====================================
Dostlar,

  • Yetmedi; 950 milyarı geçen 2019 bütçesinde yatırım 65, faiz 117,3 milyar TL!
  • 2018’de bu rakamlar faiz 71,6 (2107’den %26 fazla) ve yatırım 68,8 milyar TL idi.
  • Yaşasın AKP ve ekonomist olduğunu (?) ileri süren partili CB..!

En küçük bir halk / sokak hareketinden ödü patlıyor iktidarın.. O yüzden daha baştan, “kalıııın mı kalın” sopasını açık seçik gösteriyor.. Hatta hakaretler savurarak, aşağılayarak tehdit ediyor.
Demokratik haklarmış, Anayasa‘nın açık buyruğu imiş… Erdoğan’a vız geliyor. nedense!?

B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
Anayasa madde 34 – (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)
Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

Erdoğan’ın anamuhalefet partisi genel başkanı Kemal Kılçdaroğlu ve FOX TV program sunucusu Fatih Portakal için ağzından dökülen sözler son derece tehlikeli, dehşet uyandıran içeriktedir.

Mutlaka bir düzeltme yapılmalı, öfke patlamasına yenilen (!) Erdoğan özür dilemelidir. Eğer Erdoğan “Öfke de bir hitabet sanatıdır.” ilkesini (!) bilinçli sürdürmüyor ise..

Demokratik bir ülkede böylesi bir davranış hayal bile edilmez.
Türkiye “Anayasal” bir devlet olmaktan AKP = Erdoğan tarafından çıkarılmış, göstermelik bir “Anayasalı” devlet konumuna düşürülmüştür.
Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez..
Ülkemizin çok ağırlaşan sorunlarının biricik sorumlusu AKP = Erdoğan‘dır; 16+ yıldır tek başına iktidardır.
Ülkemiz YÖNETİLEMEZ bir bunalıma düşürülmüştür; biricik sorumlusu gene AKP = Erdoğan‘dır.
AKP = Erdoğan ülkemizi açık diktatörlüğe sürüklemekte..
Çıkış gerçekten bumu acaba? Giderek sertleşmekte, açık faşizme kaymakta, baskıda mı?
AKP ve Erdoğan’ın kesin olarak frene basması ve yerel seçim gerilimi altında ülkemizi tehlikeli sulara sürüklememesi gerekiyor. Bunda herkesten çok kendilerinin yararı var.

Sevgi ve saygı ile. 17 Aralık 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Çalışma yaşamı savaş alanı gibi

Çalışma yaşamı savaş alanı gibi!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın hazırladığı rapor tabloyu ortaya koydu:

CHP’nin raporuna göre AKP döneminde en az 21 bin işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. 

Mahmut Lıcalı

Cumhuriyet, 07.12.18
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
[Haber görseli]

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın hazırladığı “Çalışma Yaşamında ve İşçilere Yönelik Hak İhlalleri” adlı rapor AKP’nin iktidarda olduğu son 16 yılda, kadın ve çocukların da arasında bulunduğu 21 bin işçinin, işyerlerinde yaşamını yitirdiğini ortaya koydu. 2018’in ilk 11 ayında iş kazalarında yaşamını yitiren işçi sayısı 1800 oldu.

10 Aralık İnsan Hakları Günü öncesinde hazırladığı raporu değerlendiren Ağbaba,

  • “AKP iktidarının son 16 yılına baktığımızda yaşamın her alanında hak ihlallerinin yoğun olarak gerçekleştiğini görmekteyiz. Hak ihlallerinin en çok yaşandığı alanlardan birisi de çalışma yaşamı ve işçi haklarının ihlalidir.” görüşünü dile getirdi.

11 ayda 1800 kayıp

Raporda özetle şu saptamalar yer aldı:

Ölüme terk edildiler: AKP iktidarı boyunca en az 21 bin işçi işyerlerinde çalışırken ölüme terk edildi. Soma, Tuzla Tersaneleri, Davutpaşa, Ostim, Kozlu, Karadon, Ermenek, Esenyurt, Torunlar, Şirvan ve Şırnak’ta yaşanan iş cinayetleri AKP iktidarı döneminde öne çıkan iş cinayetleridir.

  • Yalnızca 2018 yılının ilk 11 ayında en az 1800 işçi, işyerlerinde çalışırken yaşamını yitirdi.

İşçi intiharları arttı: Çalışma yaşamındaki baskılar ve ekonomik kriz sonucunda son 5 yılda işçi intiharları % 300 oranında arttı. İşyerlerindeki çalışma koşullarına bağlı olarak son 5 yılda 300’den çok işçi, intihar ederek yaşamına son verdi.

15 grev yasaklandı: 190 binden çok işçinin grevi ertelenme adı altında yasaklandı. AKP iktidarı döneminde toplamda 15 grev yasaklandı. Yasaklanan grevlerin 7’si 21 Temmuz 2016 yılında ilan edilen OHAL rejiminde meydana geldi.

Özelde % 5 sendikalı

-100 işçinin 12’si sendikalı: AKP iktidara gelmeden önce % 50’lere varan sendikalaşma oranı Temmuz 2018 verilerine göre %12.76 dolayına geriledi. Her 100 işçiden yalnızca 12’sinin sendika üyeliği bulunuyor.

  • Özel sektörde çalışan işçilerin % 95’i sendikalı değil!

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) raporlarına göre,

  • Türkiye sendikal hak ve özgürlükler noktasında dünyanın en kötü 10 ülkesi arasına girdi.

-Güvencesizlik arttı: Esnek istihdam ve ucuz işgücünü alabildiğince çalışma yaşamına dayatıldı. OHAL dönemi fırsata dönüştürülerek işçi ve emekçi karşıtı birçok düzenleme yasalaştı.
===================================
Dostlar,

16 YILLIK AKP İKTİDARINDA
21 BİN EMEKÇİ KURBAN VERİLDİ!

Bunlarla da kalmadı! Rapora göre şu paragraf da eklenebilir yazımıza :

TAŞERONA İŞÇİSİNE KADRO ALDATMACISI

AKP’nin “21. yüzyılın kölelik rejimi olan taşeron çalıştırmayı” yaygınlaştırdığı saptaması yapılan raporda (https://www.evrensel.net/haber/367849/chp-calisma-yasami-raporu-16-yilda-en-az-21-bin-is-cinayeti, 08.12.18)

  • AKP’nin kadro vaadinin aldatmacaya döndüğü ve işçilerin yüz üstü bırakıldığı ifade edildi.

696 No’lu KHK ile 400 binden çok işçinin kadroya değil belediyelere bağlı şirketlerde işçiliğe geçirildiği aktarılan raporda, 500 binden çok işçiye ise kadro hakkı tanınmadığı aktarıldı.

Ayrıca, kadroya geçen işçilerin daha önceden var olan toplu iş sözleşmesi ve öbür haklardan yararlanamadığı da belirtildi.

12 Eylül 1908 döneminde başlatılan emek örgütlenmesinin eritilmesi operasyonu sürüyor.. En az 3 işçiden 1’i sendikalı iken, günümüzde bu oranın da 1/3’üne inildi.. Her 100 işçiden yalnızca 5’i toplu iş sözleşmesi yetkisi olan sendika üyesi..

12 Eylül 2010’da yapılan 26 maddelik blok oylamada Anayasa değişiklikleri halkoyuna sunuldu ve onaylandı. Bu değişikliklerden biri de 1’den çok sendikaya üyeliği yasaklayan hüküm idi.. “Özgürlük” gibi sunuldu.. “Yetmez ama evet” çi liboşlar halkı kandırdı.. İşçi 1’den çok sendikaya üye olarak nasıl daha özgür olabilirdi ki?? Elbette tersi oldu.. emek örgütleri daha da dağıtıldı.

Yaşasın emeğin örgütlenme hakkı !
Türkiye’de, 2018 sonunda yaklaşık 15 milyon işçiden yalnızca %5’inin üyesi olduğu sendika eliyle toplu sözleşme yapabilme hakkına sahip.. Bu oran ise kamu işçilerinin örgütlülüğü ile sağlanabiliyor. Özel sektörde durum daha da kötü..

İşveren sendikaları kaya gibi, monoblok; TİSK!
Emekçi ise parça parça.. TÜRK-İŞ, DİSK, AKP yanlısı HAK-İŞ… işçi örgütlenmeleri.
Memurlara ise sendikacılık oynatılmakta.. “grev” ve toplu sözleşme hakkı olmayan, salt “toplu görüşme” hakkı tanınan 3 milyonu aşkın kitle, her yıl Hükümet ile toplu görüşmede anlaşamamakta, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kesin son kararı vermektedir (Anayasa md. 53/4).

Sonuçta çalışanlar ulusal gelirin en az yarısını üretmekte ancak bu pastanın en çok 1/4’ünü alabilmektedir. Bunun çıplak adı,

  • Türkiye’de KORKUNÇ BİR EMEK SÖMÜRÜSÜ – YOKSULLAŞTIRMA söz konusudur.

31 Mart 2019 seçimlerine dek bile ötelenmesi – ertelenmesi çoook ama çok güç, ağır bir ekonomik bunalım ülkemizi kuşatmış durumda..

AKP ise en tepelerden başlayarak acı gerçeği görmezden gelmeyi sürdürmekte..
Bu tablo her şeyden daha elim ve vahim!

TÜSİAD bile, artık saklanamayacak acı gerçekleri yeni ve eski başkanları ağzıyla çok net ve ısrarla, yineleyerek dile getirmekte..

İktidar  neyi beklemekte??

Halkın “AÇIZ – İŞSİZİZ – BORÇLUYUZ – HACİZDEYİZ…” diye sokaklara dökülmesi mi beklenmekte??
– Fransa’da başlayıp hızla yayılan, halkın SARI YELEKLİ insanca yaşam istemlerini
AKP nasıl okuyor?
Bunun polis – jandarma – paramiliter iktidar güçleri… zoruyla bastırılabileceği mi hesaplanmakta?
Yeni bir OHAL mi var ufukta ve hesapta??
OHAL altında seçimleri belirsiz geleceğe erteleme mi var?
Ne var, ne var AKP’nin “kutsallaştırılan” ‘kodlu‘ 2023 hedeflerinde??

Sevgi ve saygı ile. 09 Aralık 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

TOBB Başkanı : Davalarda haksız çıkıyorduk…

[Haber görseli]

TOBB başkanı ‘engel kaldırmış’:
Davalarda haksız çıkıyorduk…

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Beşinci kez Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) başkanı seçilen Rifat Hisarcıklıoğlu
“İş ve yatırım ortamı önündeki engelleri tespit edip hükümetimizle birlikte kaldırdık.” dedi.

2001’den bu yana TOBB Başkanlığını sürdüren Hisarcıklıoğlu, TOBB 74’üncü Genel Kurul konuşmasında istihdam maliyetlerinin düşürülmesini ve

  • iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının işveren lehine değiştirilmesini sağladıklarından

söz ederek;

“Büyük sıkıntı yaşadığımız bir başka alan, yargı sistemiydi. Özellikle iş mahkemelerindeki davalarda işveren %99 haksız çıkıyordu. Bunu değiştirmek üzere, zorunlu arabuluculuk sisteminin uygulamaya alınmasını sağladık. Aylar, hatta yıllar süren davalar, artık günler-haftalar içinde çözülüyor. Bu vesileyle, bizlere her zaman destek olan sayın cumhurbaşkanımıza, başbakanımıza, bakanlarımıza ve Meclis’imize, bizimle birlikte çalışan, emek veren bürokratlarımıza, camiamız adına teşekkür ediyorum.” dedi.

‘Zorlaştırmayın, kolaylaştırın’

TOBB başkanı şöyle konuştu: “Kültürümüzde güzel bir söz var: ‘Zorlaştırmayın, kolaylaştırın.’
Biz de iş ve yatırım ortamı önündeki engelleri tespit edip, hükümetimizle birlikte kaldırdık.

  • En çok şikâyet ettiğimiz konu olan, istihdam maliyetlerinin düşürülmesini sağladık.
  • İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı, KOBİ’lerimize büyük yükler getiriyordu, bunları kaldırttık.

Mesleki yeterlilik konusunda da hemen inisiyatif aldık. 81 ilde üyelerimize tehlikeli mesleklerde sınav ve belgelendirme hizmeti verdik.”

Arabuluculuk koşulu

‘Dava şartı olarak arabuluculuk’ kurumunu da ilk kez uygulamaya koyan kanuna göre, düzenlemede yer alan uyuşmazlıklarda dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu kılınıyor. Bu kapsamda yasaya veya bireysel ya da toplu iş sözleşmesine dayanan işçi, işveren alacağı, tazminatı ve işe iade istemiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulması dava koşulu olarak aranacak. Arabulucuya başvurma zorunluluğu için alacak veya tazminat isteminin iş ilişkisinden kaynaklanması gerekecek.

İşçi kıdem, ihbar gibi tazminat ve fazla mesai, yıllık izin gibi ücret; işveren de alacak ve tazminat kalemleri için dava açmadan önce arabulucuya başvuracak.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/977131/TOBB_baskani__engel_kaldirmis___Davalarda_haksiz_cikiyorduk….html 17.5.18 -17.5.18, Cumhuriyet

================================================
Dostlar,

YEREL – KÜRESEL SERMAYENİN EMEK DÜŞMANLIĞI AYNI İLKELLİĞİYLE SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ??

Bu bağlamda yazılıp söylenecek öyle çok şey var ki..
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, ülkemizde öteden beri tartışılan İŞ KAZALARI – MESLEK HASTALIKLARI sorununa çözüm için adeta tepkisel olarak çıkarıldı. 30 Haziran 2012’de aşamalı olarak yürürlüğe kondu. Tüm çalışanlara düzenli iş sağlığı – güvenliği eğitimleri başlatıldı….

Sanayiden ya da değil tüm işyerlerinde ilke olarak İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ / ÇALIŞAN SAĞLIĞI BİRİMLERİ oluşturulması hedeflendi. Kamu işyerleri de içinde olmak üzere. Ne var ki bu hüküm 3 kez ertelendi ve 2020 yılına ötelendi. Kurallar epey gevşetildi işveren yararına.. Dolayısıyla İş Sağlığı Güvenliği göstergelerimiz perişan!

Meslek hastalıklarına tanı konamıyor.. Örtük – saklanan salgın sürüyor.. En son 2016 verisiyle 597 meslek hastalığı tanısı elde. Oysa 29 milyonu bulan resmi istihdam için, uluslararası yazına (literatüre) göre yıllık en az binde 4 insidens (yeni tanı) hızı ile 116 bin meslek hastalığı tanısı konması bekleniyor!

İkinci temel gösterge İŞ KAZALARI.. Çalışma ve SG Bakanlığı ile gönüllü kuruluş İş Sağlığı – Güvenliği Meclisi (www.guvenlicalisma.org) farklı rakamlar veriyor. Doğallıkla anlaşılabileceği gibi Bakanlık hep “çok eksik” saptama yapıyor!? Adı geçen Meclis’in 2017 sonu verisi 2006 İŞ CİNAYETİ’dir! AKP’li 15,5 yılda 21 022 iş cinayeti!

  • Emekçiler, ağır “bildik” sömürüye ek olarak, devr-i post-modernitede (KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm çağında) sermayeye KAN ve CAN VERGİSİ ödemektedir! Çıplak gerçek bu-dur!

TOBB başkanı, “sermaye sınıfı” temsilcisi olarak “işini yapmakta“. Yüzünde gülücükler esiyor..
Ne var ki, emek örgütleri ülkemizde bölük – pörçüktür. Kayıt dışı istihdam en iyimser 1/3 düzeyinde iken, kayıt içi çalışanların yaklaşık %12’si sendikalıdır. TÜRK-İŞ, DİSK‘e ek olarak AKP döneminde HAK-İŞ‘in hormonlu olarak büyütüldüğü bildirilmektedir.. Gene de bu %12’nin yaklaşık yarısı toplu sözleşme yetkisi olan sendika üyeleridir. Bir başka anlatımla, 21. yy.’ın şafağında Türkiye’de emekçilerin (salt 4857 sayılı İş Yasası kapsamında olanlar!) %94-95’i emeklerinin karşılığını işverenle toplu pazarlığa, greve konu edinme olanağından yoksundur. Oysa işveren yüksek oranda ve monoblok, kaya gibi örgütlüdür; TİSK! Ayrıca, bay Hisarcıklıoğlu’nun 17 yıldır başkan olarak kazık çaktığı TOBB…

Türkiye işvereni, küresel sermaye ve taşeron siyasal iktidarlar elbirliği (ittifakı) ile yabanıl (vahşi) ve hızlı özelleştirmelerle ülkemizde geldiği yer, sağladığı “başarı” (!) ile övünebilir!

  • Çalışanların kan ve can vergisi ile EN ÇOK (MAKSİMUM) KÂR ve
    SERMAYE BİRİKİMİ’ne devam öyle mi?!

Sürdürülebilir mi? Hiç sanmıyoruz.. Maksimum kâr, yerini yeni bir uzlaşma ile “makul (reasonable) kâr” a bırakmak zorundadır.. 1760’lardan bu yana (1. Sanayi Devrimi) benzer birçok kırılma, dönüşüm örnekleri belleklerde ve tarihte kayıtlıdır.

İktidar ise iş cinayetlerini “.. bu işin fıtratında var..” diyerek en ilkel biçimde kabul ettirme, hatta meşrulaştırma çabasındadır. Başlıbaşına bu ilkel tutum, ülkemizdeki emekçi cinayetlerinin temel nedenidir! Oysa UN-ILO (Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü) verilerine göre

  • Meslek hastalıkları %100, iş kazaları ise en az %98 önlenebilir niteliktedir. 

Üstelik üretim maliyetlerinin %5’ini aşmayan harcamayla.
Üstelik, iş sağlığı – güvenliği giderlerinin işverence vergiden düşülmesi olanaklıyken..

Gerçekte ise işveren, söz konusu %5 maliyeti bütünüyle topluma yansıtmakta; ulusal kaynaklar verimsiz ve insancıl olmayan biçimde israf edilmektedir.

İş mahkemelerinin kuruluş, görev, yetki ve yargılama usulünü düzenleyen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 25.10.2017 günlü ve 30221 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. 01 Ocak 2018’de yürürlüğe giren İş Mahkemeleri Yasasının 3. maddesi ile yasaya veya bireysel ya da toplu iş sözleşmesine dayanan işçi, işveren alacağı, tazminatı ve işe iade istemiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulması dava koşulu olarak aranacaktır.

Öte yandan, ZORUNLU ARABULUCULUK dayatması Anayasaya açıkça aykırıdır!

İş uyuşmazlıklarında dava şartı olarak arabuluculuk, Anayasa’nın 2., 36. ve 49. maddelerine aykırıdır.

Hak arama hürriyeti
Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

TOBB’un uzatmalı başkanı açıkça itiraf ediyor; iş davaları mahkemelerde %99 aleyhimize çıkıyor ve uzuyordu ama zorunlu arabuluculukla hem lehimize biti(rili)yor hem de tez elden sonuçlanıyor. 1 taşla 2 kuş vurmuş oluyor TOBB üyesi işverenler. Mahkemelerde yargıçları pek etkileyemediklerinden, arabulucuyu yönlendirmek daha kolaylarına geliyor. Olan emekçiye oluyor. Anayasal hakkı olan mahkemeler önünde hak arama özgürlüğü dolaylı olarak gasp edilmiş oluyor. TOBB başkanı, emekçilerden esirgenen – çalınan bu anayasal hak için iktidara teşekkür etmekte. Bizim yurdumuzun emekçisi iktidarın kendinden yana değil, sermayeden yana tutumlarını görebiliyor mu acaba?

Öte yandan, görülecek iş davalarında zorunlu arabuluculuk düzenlemesinin bir biçimde Anayasa Mahkemesi önüne götürülmesi yerinde olacaktır.. (götürülüp – götürülmediğini, sonucu bilmiyoruz??)

Ne yazık ki sermaye, günümüzde küresel ortaklıklarıyla dünden çok daha azgındır.
Siyasal iktidarları ciddi biçimde çıkarları doğrultusunda yönlendirmektedir.
Ancak 21. yy. insanını “dün” olduğu gibi sürgit ve vahşetle sömürmek artık olanaksızdır.

Sevgi ve saygı ile. 17 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ILO’da KİMİN BORUSU ÖTÜYOR?

ILO’da KİMİN BORUSU ÖTÜYOR?

Yıldırım Koç

Yıldırım KOÇ
AYDINLIK, 08.05.2018

(AS: ILO hk. Sn. Koç’un sitemizde yer verdiğimiz öbür 2 makalesinin erişkeleri aşağıdadır..)

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 107. toplantısı bugün sona erdi. Uluslararası Çalışma Konferansı’na ILO’ya üye 187 devletin delegeleri, danışmanları ve gözlemcileri katılır. Her devlet, 4 delege ile temsil edilir. Bu 4 delegenin 2’si hükümet temsilcisidir. Delegelerden 1’i, en fazla temsil niteliğine sahip işçi örgütü ve 1’i de en fazla temsil niteliğine sahip işveren örgütü ile görüşülerek belirlenir. Bu delegelerin yanında danışmanlar vardır. Danışmanların sayısı, o yıl Uluslararası Çalışma Konferansı gündemindeki madde sayısının iki katıdır. Bunların yanı sıra da istenilen sayıda danışman gider.

ILO SEFERİNE KATILAN SENDİKACI TURİSTLER

Özellikle geçmişte, Türkiye’den, yabancı dil bilmeden Uluslararası Çalışma Konferansı’na giden çok sayıda turist sendikacı olurdu. Türk-İş bu konuda son yıllarda daha dikkatli davranıyor. Ancak diğer sendikalar bu fırsattan olabildiğine yararlanıyor. Örneğin geçen yıl, Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 106. Toplantısına Türkiye işçi delegasyonu olarak 49 kişi katıldı. Uluslararası Çalışma Konferansı son derece teknik tartışmaların geçtiği toplantılardan oluşur. Bu toplantıları izleyebilecek ve konuşabilecek düzeyde yabancı dil bilmeyenler, Cenevre’de gezerler, Leman Gölü kıyısındaki kafelerde dedikodu yaparlar ve Çalışma Bakanı ile işçi ve işveren delegelerinin genel kuruldaki 5’er dakikalık konuşmalarını dinlemek üzere lacivertlerini çekip toplantı salonuna gelirler. Türkiye’den giden işçi delegasyonu 49 kişiyken, çeşitli ülkelerden giden işçi delegasyonlarının sayısı şöyleydi:

Çin Halk Cumhuriyeti: 10 kişi.
Hindistan: 11 kişi.
ABD: 12 kişi.
Almanya: 9 kişi.

ILO’DA DA PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALIYOR

Uluslararası Çalışma Örgütü ilk bakışta çok demokratik ve hatta gerektiğinden fazla demokratik bir örgüt gibi gözükür. 1,4 milyar nüfuslu Çin de, küçücük Malta da 4 delegeyle temsil edilir. Ancak gerçek uygulama, görünenden farklıdır. Ben 1993-2003 döneminde 11 yıl süreyle Türkiye işçi delegasyonunda danışman olarak Uluslararası Çalışma Konferansı’nın Standartların Uygulanması Komitesi’nde görev yaptım. İşlerin nasıl yürüdüğünü ancak bu süreçte öğrenebildim. ILO’da da parayı veren düdüğü çalar;

  • ILO’da emperyalist ülkelerin borusu öter.

ILO’nun finansmanı ülkelerin ödedikleri aidatlarla karşılanır. ILO Yönetim Kurulu raporlarına göre, 2016 yılında çeşitli ülkelerin ödemesi gereken aidat miktarı, İsviçre Frankı olarak şöyleydi:

ABD 83.327.255
Japonya 41.053.823
Almanya 27.062.420
Fransa 21.195.424
İngiltere 19.627.356
Çin 19.509.940
İtalya 16.854.831
İspanya 11.268.117
Brezilya 11.120.401
Rusya 9.237.962
Hollanda 6.268.482
Türkiye 5.033.724

Bazı ülkeler borçluydu. Örneğin, Brezilya’nın ödemesi gereken miktar 11,1 milyon İsviçre Frankı iken, 31.12.2016 itibariyle 29,5 milyon İsviçre Frankı borcu vardı. Diğer bir deyişle, ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Hollanda’nın toplam 215,5 milyon İsviçre Franklık aidatı, ILO’nun aidat gelirinin %57’sini oluşturuyordu.

Ülkeler, ILO’nun idari yapılanması olan Uluslararası Çalışma Bürosu’nda ödedikleri aidatla orantılı uzman görevlendirmektedirler. Ayrıca ILO’daki tüm çalışmalar, bu ülkelerin dillerinde yürütülmektedir. Bu nedenlerle, ILO’daki o çok demokratik görünümün arkasında, bugün parayı verenin düdüğünün çalındığı bir yapı vardır. Dünyadaki dengelerin değişmesiyle bu yapı değişebilir.

  • Ancak bugün ILO’da emperyalist güçlerin borusu ötmektedir.

======================================
Değerli dostumuz Sn. Yıldırım Koç‘a ILO hakkında yazdığı 3 ardışık makale için teşekkür ederiz. Önceki 2 yazının erişkeleri aşağıda. (Bu yazıların altında bizim de katkılarımız var) :

http://ahmetsaltik.net/2018/05/10/iloyu-nicin-kurdular/ 

ILO niçin önemli neden önemsiz?

Sevgi ve saygı ile. 11 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Asgari ücret 1603 TL ile yine açlık sınırının altında kaldı!

Asgari ücret 1603 TL ile
yine açlık sınırının altında kaldı!

(AS: Biaim katkımız yazınun altındadır..)
Çalışma Bakanı Jülide Sarıeroğlu’ndan asgari ücreti net 1603 TL olarak belirlendi.
Belirlenen bu fiyat açlık sınırının altında kaldı.

Çalışma Bakanı Jülide Sarıeroğu “Asgari ücreti belirleme çalışmaları 1 ay boyunca sürdü.
Uzun süren müzakere süreci ardından nihayete erdirdik. Komisyonun çoğunluğuyla karar verdik. Bu yüzden müzakereler uzun sürdü. Brüt olarak 2029 lira, net 1603 lira olacak.
Artış %14,2 olacak. 2016’dan itibaren başlattığımız asgari ücret desteği 2018’de de sürecek.” dedi.

Açıklama öncesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Çalışma Bakanı Sarıeroğlu ile görüştü.

Açlık sınırının altında kaldı

Türk-İş‘in her ay yaptığı geçim koşulları araştırmasına göre, 2017 Aralık ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1608, yoksulluk sınırı 5238 TL. Bir kişinin aylık geçim maliyeti ise 1989 TL.

Asgari ücret tutarları şöyle oluştu:
  • Bekar-Çocuksuz: 1603,12 lira
  • Evli-Eşi çalışmayan: 1633,57 lira
  • Evli-Eşi çalışmayan +1 çocuklu: 1656, 40 lira
  • Evli-Eşi çalışmayan +2 çocuklu: 1679,23 lira
  • Evli-Eşi çalışmayan +3 çocuklu: 1709,67 lira

Belirlenen asgari ücret miktarına yurttaş tepkili: Karar verenlerin maaşı 10 bin ile 30 bin arasında

HDP’den asgari ücret tepkisi

Türkiye’de asgari ücret açlık sınırının altında kaldı, peki dünyada asgari ücretler ne kadar?

TİSK: Muhalefet şerhi koyuyoruz

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Yağız Eyüboğlu, “Biz bu belirlenen asgari ücrete muhalefet şerhi koyuyoruz” dedi.

Türk-İş: Asgari ücret kabul edilebilir değil ama hayırlı olsun demekten başka bir şey yapamayız

Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısı sonrası Türk-İş Genel Merkezi’nde basın açıklamasında bulunan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, 1603 liralık rakama muhalefet ettiklerini belirttikten sonra “Asgari ücret kabul edilebilir değil ama hayırlı olsun demekten başka bir şey yapamayız.” dedi

DİSK: 2300 TL olsun

DİSK’in asgari ücret talebi ise net 2300 lira olarak açıklanmıştı.

TÜRK-İŞ 1893 TL olsun

Türk-İş, asgari ücretin 2018 yılında net 1893 lira olmasını talep etmişti.

CHP’den 2 bin TL teklifi

CHP, asgari ücretin net 2 bin lira olması için kanun teklifi vermişti. Yasa teklifinin gerekçesinde, Türk-İş tarafından hazırlanan açlık ve yoksulluk araştırmasına göndermede (atıfta) bulunuldu. Asgari ücretin belirlenmesinde, işçilerin 2017 enflasyon oranı yitiklerinin karşılanması ve büyüme rakamlarından paylarına düşeni almaları istendi.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/895313/Asgari_ucret_1603_TL_ile_yine_aclik_sinirinin_altinda_kaldi.html, 30.12.17)
=============================================
Dostlar,

Çalışma Bakanı Jülide Sarıeroğlu açıkladı : Asgari ücret net 1603 TL!

Bu rakam açlık sınırının altında!
Brüt tutar 2029 TL. Açıkçası asgari ücretliden 426 TL gelir vergisi, damga vergisi (oysa
şehir hastanelerinin milyarlarca dolarlık gizli sözleşmeleri damga vergisi ve pek çok harçtan bağışık!
), sosyal güvenlik primi.. kesiliyor. Kesinti oranı 426/2019=%21. Şirketlerin vergisi (kurumlar vergisi) 2017’de %20 idi, 2018’de % 22 oluyor. Özetle şirketlerle asgari ücretli emekçi aynı oranda vergi veriyor.

Tek başına iktidarının 16. yılındaki AKP = RTE iktidarı, asgari ücreti hala AÇLIK SINIRININ üstüne çıkarabilmiş değil ama 3’e katlanan ülke borçları (230 Bn $’dan 700+ Bn $’a!) ve 2017/3’te %11,1 büyüme masalları ile uyutmaya devam!

Necip milletimiz “hak ettiği” (!?) biçimde yönetiliyor galiba!??

Bir de anlayamadığımız nokta var : Asgari Ücreti Belirleme Komisyonu 15 kişi.
Hükümet, işveren ve işçi kesiminden 5’er kişi ve karar alması salt çoğunluğa (8 kişi) bağlı. TÜRK-İŞ “evet” demiş kerhen de olsa.. DİSK karşı çıkmış. HAK-İŞ iktidar ne dedi ise “hık” dediğine göre patron sendikası TİSK neye karşı çıkmış da karara “karşı oy yazısı” (muhalefet şerhi) koyacakmış?? Toplantı tutanakları açıklansa da öğrensek..

TİSK az mı buldu acaba AÇLIK SINIRI altındaki asgari ücreti?!

Sevgi ve saygı ile. 29 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Her 100 işçiden 88’i sendikasız!

Her 100 işçiden 88’i sendikasız!

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır.)

Çalışma Bakanlığı’nın açıklamasına göre 20 işkolunda kayıtlı çalışan 13 milyon 600 bine yaklaşırken sendikalı işçi sayısı 77 bin artarak 1 milyon 620 bini aştı.

Çalışma Bakanlığı, işkollarındaki işçi sayılarına ve sendikaların üye sayılarına ilişkin 2017 Temmuz ayı istatistiklerini dün Resmi Gazete’de yayımladı. 20 işkolunda kayıtlı çalışan sayısı bir önceki döneme göre 881 bin 785 artarak 13 milyon 581 bin 554’e çıktı. Kayıtlı çalışanların yalnızca 1 milyon 623 bin 638’i yani %11.95’i sendikalı oldu. Son 6 ayda da 77 bin 73 işçi sendikalara üye oldu. Kayıtlı çalışan sayısındaki artış en çok 272 bin 52 ile inşaat işkolunda yaşandı. İnşaat işkolunu 190 bin 496 artış ile “ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar” takip etti. Sendika sayısında da düşüş yaşandı. Bir önceki dönemde yayımlanan istatistiklerde 161 işçi sendikası bulunurken yeni dönemde bu sayı 160’a düştü.

105 SENDİKA BARAJ ALTINDA

Üç işçi konfederasyonu da üye sayısını artırdı. Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş’in üye sayısı bir önceki döneme göre 17 bin 819 artarak 907 bin 328’e yükseldi. Türk-İş’i, 544 bin 566 üyesiyle Hak-İş, 145 bin 988 üyesiyle DİSK takip etti. Bir önceki dönem, toplu iş sözleşmesi yapabilmek için gerekli olan %1’lik işkolu barajını aşamayan sendika sayısı 106 iken bu sayı Temmuz ayında 105’e düştü.

ÖRGÜTLÜLÜK DÜŞÜK ÖLÜM FAZLA

Ölümlü iş kazalarının en çok yaşandığı işkollarından olan inşaatta sendikalaşma oranının düşük olması dikkat çekti. İşkolunda 1 milyon 828 bin 455 kayıtlı işçi çalışırken bunun salt 52 bin 580’i sendikalı. İşkolunda 9 sendika bulunuyor ancak işkolu barajını geçen tek sendika 50 bin 318 üye ile Türk-İş’e bağlı Yol-İş oldu. Baraj altındaki öbür 8 sendikanın üye sayısı ise 3 bine bile ulaşamadı. (AYDINLIK, 28.7.2017)

======================================
Dostlar,

Emek örgütlenmeleri darmadağın ve güçsüz…
100 işçiden salt 12’si sendika üyesi, %88’lik ezici kesimi ise örgütsüz..
12 Eylül 1980 döneminde bile sendikalılık oranı 1/3’ün üstünde idi. Türkiye’nin iyice KüreselleşTİRildiği = emperyalizme post-modern sömürge kılındığı son 35 yılda emek örgütlülüğü planlı olarak avuç içinde kar gibi eritildi. Sermaye bloku kaya gibi ve tek parça : örgütlü; TİSK! (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu)

Türkiye’ye dayatılan MAI (Multilateral Agreement on Investment – Çok Taraflı Yatırım Anlaşması) Anlaşması 13 Ağustos 1999 otarihlidir ve açık açık emeğin örgütlenmesinin önüne geçilmesi öngörülmektedir. Bu emperyalist buyruğun gereği sadakatle yerine getirilmiştir. Üstelik bir de AKP eliyle desteklenen HAK-İŞ, hormonlu biçimde iktidar yandaşı olarak büyük bir hızla büyütülmüştür. Şimdilerde ise AKP = RTE, OHAL’i kullanarak grevleri ertelediğini sermayeye arzederek sınıfsal islevini netleştirmekte, emekçilere karşı konum almaktadır.

Çare, bütün ezilenlerin işbirliği ve örgütlenerek dayanışmasıdır!

Venezulella’nın Ankara Büyükelçiliği yapan Prof. KALDONE G. NWEIHED‘in
“İki Yüze Bir Maske”
 adlı yapıtında (Çev. B.T. Gürel, Memleket Yayınları, ISBN: 978-9944-5435-1-4, 2006) tanı ve reçete çok nettir :

  • İktisadi temelde PİYASACILIK ve siyasal düzlemde KÜRESELCİLİK,
    azgelişmiş ülkelerin iktisadi-siyasi istilası ve işgalidir.
  • Buna karşılık memleketlerin yapabilecekleri şey açıktır:
    İktisadi temelde PLANLAMACILIK ve siyasal düzlemde BAĞIMSIZLIK.

Sevgi ve saygı ile. 29 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Sendikalardan hükümete kıdem tazminatı uyarısı

Sendikalardan hükümete kıdem tazminatı uyarısı

(AS: Bizim apsamlı katkılarımız yazının altındadır..) 

İşçinin, kıdem tazminatında %55 hak yitiğine  uğrayacağının ortaya çıkmasının ardından, sendikalar kırmızı çizgilerini Hükümete bir kez daha hatırlattı:

  • Dokunursanız genel greve çıkarız!

İşçi sendikaları, Çalışma Bakanı Süleyman Soylu’nun milyonlarca işçinin iş güvencesi ve geleceği olan kıdem tazminatını yarı yarıya düşüreceklerine ilişkin yaptığı açıklamalarına
tepki gösterdi. Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul, Türk-İş Genel Kurul’unda alınan genel grev kararının arkasında olduklarına vurgu yaparak bedel ödemeye hazır olduklarını belirtirken, Toleyis Genel Başkanı Cemail Bakındı da kıdem tazminatına dokunulduğu takdirde işçinin sahaya ineceğini söyledi.

‘GELECEK HAYALİNİ YIKIYORLAR’

Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul, kıdem tazminatının çalışanlar için iş güvencesi niteliğinde olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi:

  • “Kıdem tazminatı işçilerin gelecek hayali. Emekli olacaklar, kıdem tazminatını alacaklar. Çocuklarını evlendirecekler veya namerde muhtaç olmamak için 60-70 m2 ev alıp oturacaklar. Bu hayalleri yıkıyorlar. Neden yıkıyorlar? İşverene maliyeti yükmüş. Aslında yük değil. İktidar da Çalışma Bakanı da yük olmadığını biliyor. Ama işverenler ‘Bu yükü üzerimizden kaldırın’ diye talimat veriyor. Bu talimatı da yerine getirmek için uğraşıyorlar. Yıllardan beri kıdem tazminatını ısıtıp ısıtıp toplumun, çalışanların önüne getiriyorlar.”

‘GENEL GREVİN ARKASINDAYIZ’

Sendikal Güç Birliği Platformu’nun Türk-İş Genel Kurulu’nda kıdem tazminatıyla ilgili bir karar aldırttığını belirten Yurdakul, “Dedik ki; kıdem tazminatının en ufak bir tarafına dokunulduğunda genel grev sayarız. Biz bu noktada duruyoruz. Eğer kıdem tazminatını gündeme getirirlerse başta Türk-İş’ten, emek örgütlerinden, dostlarından buna karşı bir direnç ağı örmesini bekleriz. Bunu yapacağız. Belediye-İş olarak üzerimize ne düşerse, bu noktada görevimiz neyse, bedeli de neyse öder yerine getirmeye çalışırız” ifadelerini kullandı.

‘İŞÇİ SAHAYA İNER’

Türkiye Otel, Lokanta, Dinlenme Yerleri İşçileri Sendikası (Toleyis) Genel Başkanı Cemail Bakındı da kıdem tazminatından ödün verilmesinin bahis konusu olmayacağını söylerken, “Bakan bu işi nasıl çözecek” diye sordu. Kıdem tazminatının çok zor kazanılmış bir hak olduğunu hatırlatan Bakındı şöyle konuştu: “Kıdem tazminatını iki kez budadılar. Bir daha budanırsa işçi sahaya iner, ne olur ne olmaz onu da herkes görür. ‘Kazanılmış haklar korunacak’ diyorlar. Bir yasa, yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak hükmünü ihtiva eder. Kanunlar, kural itibarıyla geçmişe yönelik uygulanamaz. Dolayısıyla ‘Kazanılmış hak korunacak’ diye bir şey söylemek abesle iştigaldir. Herkesin, kanun çıkana kadarki hakları bakidir, ona kimse dokunamaz zaten. Kanun çıktıktan sonra hak ihlali başlar.

Türk-İş, kıdem tazminatıyla ilgili yapılacak olan herhangi bir değişikliği genel grev nedeni saymıştır. Bunu kenara koymaya kimsenin gücü yetmez. Burada Türk-İş’in rolü çok önemli. Türk-İş bu kararının arkasında durmak zorundadır.”

ÇALIŞMA BAKANI NE DEMİŞTİ?

Hadımköy-Arnavutköy Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin geçen günlerde makamına yaptığı ziyarette konuşan Çalışma Bakanı Süleyman Soylu, kıdem tazminatıyla ilgili işverenin yükünün farkında olduklarını ve bunu çözmek için, “bireysel kıdem tazminatı hesabı” açılarak işverenin bu konudaki yükünün hafifleyeceğini söylemişti. Kıdem tazminatı ile ilgili %8.33 olan rakamın, kademeli olarak %3.75 e indirilmesi için çalışma içinde olduklarını kaydeden Soylu, ayrıca Kıdem Tazminatı Garanti Fonu oluşturulacağını belirtmişti. Peki Çalışma Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamaları ne anlama geliyor? Mevcut düzenlemede bir işçi 12 aylık çalışması karşılığında 1 aylık brüt kazancı oranında kıdem tazminatı alıyor. Bunun işverene aylık maliyeti bir işçi maaşının % 8.33’üne denk geliyor. Çalışma Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamalarına göre, kıdem tazminatının fona devredilmesi halinde bu oran %3.75’e düşecek. Yani brüt maaşı 1600 TL olan bir işçi için 1 yıllık çalışma karşılığında işveren aylık olarak brüt 133.28 TL ödeme yapıyor. Fona devredilmesi halinde bu miktar brüt 60 TL’ye düşüyor. Bu bir işçinin en az %55 hak yitiği yaşayacağı anlamına geliyor.

(http://www.aydinlikgazete.com/emek/sendikalardan-hukumete-kidem-tazminati-uyarisi-h86632.html, 27.4.16)

==============================

Dostlar,

AKP iktidarı artık Türkiye’yi yönetme yeteneğini büyük ölçüde yitirmiş görünüyor. “İktidar” sözcüğünün yerini “acz” almış durumda. Ülkenin her yerinde çok ciddi sorunlar yaşanıyor ve siyasal iktidar “hükmedemiyor”! Ortada hükmeden değil, sorunların ardından çaresizce sürüklenen bir siyasal kadro görüyoruz ne yazık ki..

– Kilis valisi olacak zat, halka “Abdestssiz gezmeyin ve binaların kuzey tarafında oturun..” diyebiliyor..
– Başbakan, “Kimse Türkiye’nin gücünü sınamaya kalkmasın..” diyor ama kıçı kırık ilkel  ve vahşi dinci örgütü IŞİD adeta meydan okuyarak Kilis’i roket yağmuruna alıyor, 17 ölüm var! Haydi 17 dakika, 17 saat demeyelim ama 17 günde 17 kez bitirilmesi gereken sorun acz içinde yaşanıyor.. 15-20 km derinliğe önce bir hava saldırısı ile yumuşatma, ardından bir kara operasyonu ile süpürme yapılmıyor, yapılamıyor.. Niye ??

  • AKP hükümeti hala IŞİD’e sakladığı örtük bir sempati mi duyuyor acaba?Bu çok ciddi bir sorudur.. RTE’nin uzun süre “IŞİD unsurları”, “öfkeli gençler” dediğini, epey zaman sonra uluslararası baskı ile “terör örgütü” demek zorunda kaldığını biliyoruz. Bu örgüte başlangıçta her türlü desteğin verildiğini de.. Kimbilir, belki IŞİD de Erdoğan’ı kandırmıştır?! Suriye topraklarına, sınır ötesi sıcak takip kapsamında BM Anlaşmasından kaynaklanan meşru savunma hakkımızı kullanamıyoruz. Rusya’nın bu hava sahasında uçaklarımızı düşüreceğinden çoook korkuyoruzçok. Kapana kısıldık kaldık..

Adana’da üretici, para etmeyen patateslerini yollara döküyor..

Urfa’da köylü elektrik kesintisi yüzünden tarlasını sulayamadığı için yolu kesiyor.

Meclis Başkanı koltuğunu işgal eden 77 yaşındaki zat, kinini kusarak Anayasa’ya ihanet ederek “dini bir anayasa” istiyor.. RTE ve Davutoğlu, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı örtmeye çabalıyor ama zırva tevil götürmüyor.. AKP, Anayasa Mahkemesi kararı ile laikliğe karşı eylemlerin odağı sabıkası ile damgalı değil mi?? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı felç mi!?

Uluslararası sermaye ile kenetlennmiş yerli (ulusal diyemiyoruz!?) sermayemiz emir buyuruyor; iktidar, gerçek ve mutlak bir sermaye egemenliğinin – vesayetinin hükmü altında olduğumuz gerçeğine uyumla “başüstüne” diyor işbirliği gereği ve boğulma sınırındaki emeğin haklarına saldırıyor.. Kıdem tazminatının içini boşaltmak.. Asgari ücret açlık sınırı altında iken!

Kamudaki taşeron işçilerine sözde “kadro” deniliyor, bakıyoruz iyice hak yitiği planlanmış. “Özel istihdam büroları” adıyla süslenerek sunulan ambalajdan “işçileri pazarlayacak post-modern köle simsarlığı” nın sırıttığını izliyoruz. Emek örgütleri “genel grev” kılcını çekmiş durumda..

*****

Ülkemizin son 40-45 yılını bilinçle izleyerek yaşadık. Bu denli bunaltıldığımızı, kuşatıldığımızı anımsamıyoruz. Durum “olağan” olmaktan çıktı.. Tayyip bey “diplomanı göster”  isteklerine duvar. Korkarız belleğinde de bir sorun başladı.. “Dolmabahçe görüşmesi de nereden çıktı?” diyebiliyor ortada karelerce fotoğraflar, kamera kayıtları ve katılımcıların demeçleri dururken!?.

Tüüüüm önlemlere karşın (!) 27 Nisan 2016 akşam saatlerinde gene bir canlı bomba.. Bursa’da.. 1 yurttaş öldü, 17 yaralı var.. İstihbarat örgütü “Tayyip özel istihbarat örgütü” olmanın ötesine geçemiyor mu acaba? Ya da gerçekten bu denli aciz mi? Öyleyse niye? Ülkede 3 milyon ne idüğü belirsiz insan dolu.. RTE’ye bakarsanız Türkiye onlara “ensar” oldu!

Güneydoğu’dan her gün “birkaç” şehir haberi geliyor AKP’nin AÇILIM İHANETİNİN bedeli..

Tanrı aklımızı esirgeye..

Hayırdır inşallah.. Keşke bunlar kötü birer rüya olsa.. Ne yazık ki değil..
Türk halkı, Cumhuriyetimizin bekası için bu ağır ve ciddi sorunla;

  • Dahili  bedhahların siyasal emellerini harici bedhahlarla – müstevlilerle tevhid ettiği kuşatma ve çökertme operasyonu ile başetme yükümü altında gene..Çare birleşmek!
    AKP’ye karşı tüm ulusal güçleri seferber ederek olağandışı soruna olağandışı çözüm üretmek.. Halkımız gene başaracak, başka seçeneği yok.. Ağır bedeller ödese de..Sevgi ve saygı ile.
    27 Nisan 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

Sendikacılar aynı hatayı tekrarlamamalı

Sendikacılar aynı hatayı tekrarlamamalı

Yıldırım Koç

Yıldırım Koç
AYDINLIK, 13 Şubat 2016

Hükümet 8 Şubat 2016’da TBMM Başkanlığı’na “İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nı sundu.
Tasarının, özel istihdam bürolarına işçi kiralama (geçici iş ilişkisi kurma) yetkisi veren hükümleri işçi sınıfı açısından son derece sakıncalıdır. Bu konu Aydınlık’ta çıkan haberlerde ayrıntılı olarak ele alındı. Sendikaların bu düzenlemeye kesinkes karşı çıkmaları gerekiyor. Zulüm karşısında susan dilsiz şeytandır. Ancak kanun tasarısının 2. maddesi son derece önemli ve olumlu.

UZAKTAN ÇALIŞANLAR, İŞ KANUNU KAPSAMINA ALINMALI

Bu madde uzaktan çalışmayı düzenliyor. Maddeye göre, “uzaktan çalışmada işçiler, esaslı neden olmadıkça salt iş sözleşmesinin niteliğinden ötürü emsal işçiye göre farklı işleme
tabi tutulamaz.”
Bu maddeyle, evlerde veya işyerleri dışında herhangi bir yerde bir işverenden aldığı işi yapan kişiler, İş Kanunu kapsamına alınıyor.
Böyle bir düzenleme 2011 yılının ilk aylarında gündeme geldi. 6111 sayılı Torba Yasa olarak kabul edilen tasarının 76. maddesi “evden çalışmanın usul ve esasları” konusundaydı.
Bu madde, bu tarihe kadar İş Kanunu kapsamında kabul edilmeyen kişileri İş Kanunu kapsamına alıyordu. Önemli bir olumlu adımdı. Bu düzenleme, TBMM genel kurulundaki görüşmeler sırasında, sendikaların isteğine uyularak, metinden çıkarıldı. Sendikacıların bilgisizliği ve bilinçsizliği nedeniyle, eve-iş-verme sistemi içinde evlerde çalışan
on binlerce insan, İş Kanunu’ndaki haklardan yoksun bırakıldı.

Türk-İş, 13 Şubat 2011 günü yayımladığı bildiride, Torba Kanun Tasarısındaki 76. maddeyi (evden çalışmanın usul ve esasları) çıkartmayı başardığını söylemekteydi.
Sendikacıların bu yanlış tavrını, “İşçinin Ayağına Kurşun Sıkan Sendikalar” başlığıyla Aydınlık’taki köşemde eleştirmiştim (13 ve 15 Mart 2011).

UZAKTAN ÇALIŞANLAR ZATEN İŞÇİ KABUL EDİLİYOR

Halbuki bu tarihlerde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, Resmi Gazete’nin 4.2.2011 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Türk Borçlar Kanunu’nun 461-469. maddeleri “evde hizmet sözleşmesi” konusundadır. Sendikacılar bu düzenlemenin farkında bile değildi. Bu biçimde çalışan işçilerin herhalde hiçbiri de, Türk Borçlar Kanunu’na göre işçi sayıldığını bilmiyordu. İşçilerin bilmemesi ayıp değil; ancak sendikacıların bu konuyu bilmemesi
büyük ayıp.

Türk Borçlar Kanunu, evlerde parça başı ücretle çalışan ve istisna sözleşmesiyle
(eser sözleşmesiyle) çalıştığı kabul edilerek İş Kanunu kapsamı dışında bırakılan işçilerin hakları açısından olumlu bir adım atmıştı.
Hükümetin 8.2.2016’da TBMM Başkanlığı’na sunduğu tasarıda çok büyük olumsuzluklar var. Ancak 2. maddede uzaktan çalışma konusunda getirilen düzenleme, Türk Borçlar Kanunu’ nun 461-469. maddelerine açıklık getiriyor; mevcut haklardan daha ileri haklar sağlıyor.
Sendikaların yapması gereken asıl iş, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda gerekli değişikliklerin yapılarak, uzaktan çalışma veya eve-iş-verme sistemi içinde çalışan kişilerin sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev haklarını kullanmalarının sağlanmasıdır.

Sendikacılar!
Artık bu işleri biraz öğrenin ve sakın ha aynı hatayı tekrarlamayın!
Hükümetin işçi aleyhine attığı adımları değil, işçi lehine attığı adımları destekleyin!
Bu işçilerin İş Kanunu kapsamına alınmasına bu defa engel olmayın!
Kıdem tazminatının bugünkü durumunu savunmak yerine, herkesin yararlanabileceği ve
(12 Eylül öncesindeki gibi) tavanın uygulanmadığı kıdem tazminatı hakkı için mücadele edin!

=======================================

Dostlar,

Sevgili dostumuz Sayın Yıldırım Koç‘un işçi hakları – sendikacılık konusundaki uzmanlığı
ve bilgi birikimi tartışma dışıdır.

Uyarılarına kulak vermek gerekir. Dahası, sık sık danışarak yararlanmak gerekir.

TBMM’deki özel istihdam bürolarına işçi kiralama (geçici iş ilişkisi kurma) yetkisi veren yasa tasarısı, bu boyutuyla çağcıl (modern ya da post-modern!) köle pazarları anlamına gelmektedir. Bunu engellemeye çalışmak gerekir vargüçle..

TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ bu yaşamsal konuda olsun ortak davranabilseler..
Birkaç miting yapsalar birlikte, AKP iktidarı sallanır ve önerisi geri çeker..
Deneyin ve görün..

Ya da geçtiğimiz hafta sonu Van’dan gelen 130’a yakın işten çıkarılmış garibanı Polis zorla otobüslere bindirerek Van’a geri yollar ve Anayasa suçu işler.. Hak arama özgürlüğünü çiğner, toplantı gösteri yürüyüşü hakkını çiğner,  gezi özgürlüğünü çiğner… çiğner de çiğner…

Bütün ülkelerin ezilen emekçileri birleşin!
Ya da AKP faşizmi böyle diz çöktürür..

Sevgi ve saygı ile.
15 Şubat 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

“EMEĞİN HUKUKU” KURULTAYI


SENDİKACILIK TARİHİNDE BİR İLK!


29.05.2015, http://www.barobirlik.org.tr/Detay62933.tbb 

ÜÇ BÜYÜK İŞÇİ KONFEDERASYONU VE TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
“EMEĞİN HUKUKU” KURULTAYINDA BULUŞTU

FEYZİOĞLU:
EMEĞİN ÖRGÜTSÜZ KALMASI
TÜRKİYE AÇISINDAN EN BÜYÜK TEHLİKEDİR

Türkiye Barolar Birliği, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK tarafından ortaklaşa düzenlenen
“Emeğin Hukuku” Kurultayı, 27-28 Mayıs 2015 günlerinde Türkiye Barolar Birliği’nde gerçekleştirildi.

Saygı duruşu ve TBB Emek Komisyonu Başkanı Av. Abdi Pesok’un sunuşunun ardından
açış konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, üç büyük işçi konfederasyonunun ilk kez bu kapsamda bir toplantıda
Türkiye Barolar Birliği’nin ev sahipliğinde yan yana oturduğunu söyledi.

Emekçinin hizmetinde olan sendika ve konfederasyonların, hizmet verdikleri emekçilerin aynı sorunlarıyla uğraştığını ifade eden Feyzioğlu, “Tersten söylemek gerekirse, hangi sendikaya ve sendikamız hani konfederasyona bağlı olursa olsun, emekçinin sorunu aynı. Bu sorunlara sadece sendikalarımız, konfederasyonlarımız belki farklı kadrolarla, belki farklı yaklaşıyorlar,
ama özü aynı. Dolayısıyla emekçilerin sorularının, üç büyük çatı örgüt ve Türkiye Barolar birliği tarafından birlikte tartışılması öyle sanıyorum ki, son derece önemli ve sonuç doğuran
çözüm önerilerini ortaya çıkaracak” diye konuştu. Feyzioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

EMEĞİN HUKUKUNU SAHİPLENMEK,
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN BEKASINI DA GÖZETMEKTİR

Amacımız Türkiye’de toplumsal barışı sağlamak. Amacımız Türkiye’de emekçinin alın teri kurumadan, bunun karşılığını almasını sağlamak. Amacımız emekçinin refah içinde yaşamasını sağlamak.

Aslında bütün bunları arka arkaya koyduğumuzda, amacımız Cumhuriyet’in kuruluş değerlerinin yaşama geçmesini sağlamak. Bu bakımdan, emeğin hukukunu sahiplenmek
aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını da gözetmek anlamına gelir,
milletin üstün menfaatini gözetmek anlamına gelir.

Türkiye’de gerek hukuktan, gerek hukuk uygulamalarından, gerek sendika uygulamalarından çeşitli yakınmalar olduğu herkesin bilgisindedir. Zaman zaman yakınma yasalardandır,
zaman zaman yasalar iyi olsa da uygulamadandır. Zaman zaman aşağıdan değil, yukarıdan aşağıya gelen yanlış bir yapılanmadan dolayı sendikalardandır, sendikacılardandır.
Ancak şunu unutmayalım,

Emeğin örgütsüz kalması Türkiye açısından en büyük tehlikedir.

Yakınmanız varsa, çözüm sendikalara sırtımızı dönmek değil, içinde kalıp mücadele etmektir.

Türkiye’de rakamlara baktığımızda örgütlü işçi sayısı inanılmaz bir şekilde düşüş göstermektedir. Özellikle son 20 – 25 yıllık döneme baktığımızda, grev hakkına sahip örgütlü işçi sayısında, ekonominin büyümesiyle de kıyasladığımızda düşüş dramatiktir. Bizim bugün yapmamız gereken, etkili bir örgütlenmenin emek ve emekçi için nasıl gerçekleştirileceğini
ve herkes için nasıl daha yararlı olabileceğimizi günlük siyasetten, her türlü makam,
mevki kaygısından uzaklaşarak tartışmaktır.

Feyzioğlu’nun ardından kürsüye gelen Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, kıdem tazminatı ve esnek çalışmaya ilişkin sorunlara dikkat çekerek, 30 yaş altında sendikasızlaşmaya doğru bir gidiş olduğunu vurguladı.

Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan da 1. sorunun

Türkiye’deki tüm sendikaların işçilerin ancak %10’unu temsil etmesi olduğunu

belirterek, “İşçilerimizi sendikalarda örgütlersek, bugün bunları konuşmazdık” dedi.

Daha sonra kürsüye gelen DİSK Genel Başkanı Kani Beko, bundan sonra işçilerin ölmemesi için Soma Davası’ndan ders niteliğinde bir karar çıkması gerektiğini söyleyerek,
emekçilerin karşı karşıya bulunduğu sorunlara dikkat çekti.
Beko,

“İşsizlere iş bulmanın tek yolu kölelik değildir.”

diye konuştu.

Açış konuşmalarının ardından Kurultay’ın

“Artan İş Kazaları Çağrıştırmasıyla İş Güvenliği ve İş Sağlığı”

başlıklı ilk oturumuna geçildi. Hak-İş Hukuk Müşaviri Av. Hüseyin Öz’ün başkanlığını yaptığı oturumda Prof. Dr. Levent Akın, Prof. Dr. Oğuz Karadeniz ile Doç. Dr. Mahmut Kabakçı
birer sunuş yaptılar.

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Av. Kürşat Karacabey’in başkanlığını yaptığı,

“Emeğe Etkileri Bağlamında Özelleştirmeler, Taşeronluk ve Özel İstihdam Büroları”

başlıklı 2. oturumda Prof. Dr. Aydın Başbuğ, Av. Dr. Murat Özveri, Doç. Dr. İbrahim Aydınlı görüşlerini dile getirdiler.

Kurultay’ın ikinci gününde; Türk-İş Hukuk Müşaviri Av. Ferhan Tuncel başkanlığında gerçekleştirilen

“Yargı Kararları Işığında İşçilik Hakları ve İşçilik Haklarının Tahakkuku ile İş Güvencesi”

başlıklı oturumda Prof. Dr. Müjdat Şakar, Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey, Doç. Dr. Muhittin Astarlı ve Av. Gökhan Candoğan, DİSK Hukuk Müşaviri Av. Necdet Okcan başkanlığında gerçekleştirilen

“Uluslararası Normlar Karşısında Türk Mevzuatı ve Uygulamasında Sendikasızlaştırma”

başlıklı oturumda ise Prof. Dr. Metin Kutal, Doç. Dr. Aziz Çelik ve Yrd. Doç. Dr. Ulaş Baysal konuşmacı olarak yer aldılar.

======================================

Dostlar,

Bu toplantıyı ve emeği önemsiyoruz..
Dileriz TBB sunumları – oturumları kitaplaştırır ve kalıcı bir kaynak ediniriz..

TBB Başkanı Sn. Prof. Feyzioğlu’nun

Emeğin örgütsüz kalması Türkiye açısından en büyük tehlikedir.

Ve HAK-İŞ Genel Başkanı Sn. Mahmut Arslan’ın 1. sorunun

“Türkiye’deki tüm sendikaların işçilerin ancak %10’unu temsil etmesi olduğunu”

bir kez daha öne çıkarmak istiyoruz.. Bize göre,

“SENDİKA YOKSA İSG (İŞÇİ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ) DE YOKTUR!” 

Ve de DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun isyanı :

“İşsizlere iş bulmanın tek yolu kölelik değildir.”

TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) kavşak konumdadır ve politikalarında emekten yana köktenci değişimler – uygarlaşma adımları beklenmektedir.. Bu olumlu tercih değişikliği siyasal iktidarla sinerji yaratarak ülkemizin yüz kızartıcı İSG göstergelerinin iyileşmesine anlamlı katkılar sağlayabilir.. Buna çooook gereksinimimiz var…

AKP’li 12 buçuk yılda en az 15369 işçi yaşamını yitirdi…
YETER ARTIK…

CAN_GUVENLIGI_ISTIYORUZ

Emek verenlere teşekkür borçluyuz…

Sevgi ve saygı ile.
31 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TÜİK asgari ücrete %60 zam istedi!


TUIK

TÜİK asgari ücrete %60 zam istedi!

TÜİK, asgari ücretin net 1425 TL olması gerektiğini söyledi.
Asgari ücretin bu miktara yükselmesi için mevcut asgari ücrete %60 zam yapılması gerekiyor.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu‘nun 3. toplantısında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK),
asgari ücretin 1424,70 TL olmasını önerdi. Şu an asgari ücret 891 lira (AS: Evli 2 çocuklu 18+ yaş işçi için 930 TL). Asgari ücretin TÜİK’in önerdiği miktara yükselebilmesi için geçerli asgari ücrete %60 zam yapılmasıı gerekiyor.
Toplantıya ev sahipliği yapan Türk-İş‘in Genel Eğitim Sekreteri Nazmi Irgat,
basın mensuplarına yaptığı açıklamada, hükümet yetkililerinin ekonominin iyi olduğu yönünde açıklamalarda bulunduğunu anımsatarak, söz konusu bu iyi tablodan asgari ücretliye düşen refah payının verilmesi gerektiğini söyledi.

Asgari ücretin en düşük devlet memurunun ücreti seviyesine yükseltilmesi
yönünde istemlerinin olduğunu ama Komisyonun öbür üyelerinin buna sıcak bakmadığını ifade eden Irgat,“Bizim istemimiz insan onuruna yakışan bir ücreti geçerli kılmak. Alım gücünün iyice düştüğü, kriz senaryolarının dillendirildiği bu ortamda, dar gelirliye bir simit parası kadar artışın yapılmasını kabul etmemiz mümkün değil. Bundan dolayı da TÜİK’in hesapladığı rakam müzakerelerin temelini oluşturmalıdır.” dedi.

PLANDA %3+3

Başbakan Ahmet Davutoğlu
, 2015 yılı bütçe programında, asgari ücrette bu yılın ilk ve ikinci 6 ayı için %3′er artış planlandığını açıklamıştı. Bu açıklamaya göre asgari ücret 2015’in ilk 6 ayında 917 TL 73 kuruş, 2015’in ikinci 6 ayında ise 945 TL 26 kuruş oluyor.
(AS: Bekar 18+ yaş işçi için..)

=============================
Dostlar,

Tam da bu gün TÜRK-İŞ 4 kişilik bir ailenin salt gıda giderlerini = AÇLIK SINIRINI 1232 TL/ ay / Aralık 2014 olarak açıkladı.
Aynı açıklamada 4 kişilik bir ailenin YOKSULLUK SINIRI ise 4014 TL/ ay / Aralık 2014!

Aralık 2014 zammı ile Üniversite doçenti aylığı 3657- 4265 TL arasında..

Sevsinler sizin ileri demokrasinizi ve AKP ile şahlanan (!?) ekonominizi!
Enflasyon 2014’te kesin olarak % 10 üstünde..

Şu sorulara yanıtınız var mı  ?

– Neden enflasyon farkı ödenmedi ücretlilere?
– 2014’te enflasyonun % 6’da kalacağına inanan var mı?? Niçin yalan söyleyerek
halkı aldatıyorsunuz ve bunu her yıl yaparak sömürüyü sürdürüyorsunuz!
– Ekonomik büyümeden çalışanlara neden refah payı yok??
– 2014’te iktidar yandaşı kaç kişi daha Dolar milyarderi yapıldı Türkiye’de?
– 1 Dolar milyarderinin 1 milyon insanı yoksullaştırma demek olduğunu saklayabilir misiniz?

 – Gelir dağılımı ölçütü Gini Katsayısı kaç oldu  bu yıl?
UNDP’nin İnsansal Gelişim İndeksi (HDI) bakımından skorumuz kaç ve
Dünyada sıralamamız nerelerde?
– İşsizlik 3 milyonu ve %10’u resmen aştığı halde ve yukarıdaki acı tablo ile nasıl oluyor da Bay RTE halka en az 4 çocuk yapmalarını öğütleyebiliyor!? İhanet hangisi?
Anayasa’nın 41. maddesi emri gereği halka aile planlaması hizmeti sunma yükümü mü,
bunu görmezden gelerek akıl ve bilim dışı biçimde anormal – hızlı – gereksiz nüfus artışı
tahrik ederek halkı yoksulluğa – işsizliğe – eğitimsizliğe – kulluğa – niteliksiz bir kalabalık – olmaya mahkum etmek mi? 

*****
Danıştay 6. Daire kararı çiğnenerek, apaçık Anayasa suçu işlenerek yaptırılan
KAÇAK AK-SARAY
için öğrenebildiğimiz yaklaşık 5 milyar Dolar harcanmasa idi,
kamu çalışanlarının ücretlerinde ne denli iyileştirme yapılabilirdi acaba??3,2 milyon toplam kamu çalışanı + 9,9 milyon emekli = 13,1 milyon emekçi

5 milyar Dolar x 2,3 TL = 11,5 milyar TL

11,5 milyar TL / 13,1 milyon emekçi = 878 TL / kişi / yıl

878 TL / kişi / yıl 12 aya dağıtılırsa 73,2 TL

Demek ki salt KAÇAK AK-SARAY yapılmasa idi, 2015 için her çalışana ayda 73,2 TL
zam yapılabilecekti. Oysa 891 TL olan asgari ücrete % 3 zamla 27 TL zam yapılıyor.
6 ay sonra bir o kadar daha..

Ve Başbakan AD, acınacak biçimde kamuda plaket yasağı getirerek tasarrufa yöneliyor!?
Halkımızla apaçık alay ediliyor.. (Haberlere göre Belediyelerde zaten epeydir yasakmış!?)

Vahşi kapitalist sömürü, AKP iktidarlarıyla, başlıca bay RTE eliyle 13. yılını sürüyor..
Vahşi Batı’da ve post-modern sömürgesi Türkiye’de insancıllaşan hiç bir şey yok..
İslam dininin adalet emreden Kur’an hükümleri ne gönüllerde ne de akıllarda..

Ve “necip” milletimiz, bu yoksulluğundan – sefaletinden – aşağılanmasından daha da beter olabileceği kaygısıyla – korkusuyla güdülerek – baskılanarak AKP’ye 21 milyon oy yağdırmayı sürdürüyor her şeye karşın.. Toplumsal bir kollektif sado -mazohizm yaşanıyor Türkiye’de.

Siyasal literatürde celladına aşık olma / Stockholm sendromunun daha tipik örneği var mı?

Oysa parti – cemaat – tarikat – hayırsever kişiye kul edilen / biat ettirilen, zavallı olmaktan çıkarılarak kendine yetecek iş sahibi olacak (alık tutmayı öğrenecek!) emeğin iktidarında..

Bu orta – uzun erimli hedefe erişene dek de Devletin yasal sosyal sigortalarının
güvencesinde olacak.. Bu kahreden korkuyu – kuşkuyu aşması gerek yoksul halk yığınlarının!

(Yazıya pdf olarak erişmek için tıklayınız : TUIK_asgari_ucrete_%60_zam_istedi)

Sevgi ve saygı ile.
26 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net