Etiket arşivi: Türk Hukuk Kurumu

TÜRK HUKUK KURUMU’ndan SİYASAL PARTİLERE ÇAĞRI

TÜRK HUKUK KURUMU’ndan SİYASAL PARTİLERE ÇAĞRI

Türk Hukuk Devrimi‘nin benimsenmesini ve kurumlaşmasını sağlayacak
bilimsel çalışmalar yapmak amacıyla kurulan Türk Hukuk Kurumu Yönetim Kurulu,
aşağıdaki görüşlerini kamuoyuna sunmayı görev bilmektedir :

Hukuk devletinde tüm örgütlenmeler, devlet kuruluşları içindeki tüm uygulamalar
laiklik ilkesi doğrultusunda olur.

Çağdaş eğitim ve öğretimin kaynağı bilimdir. Din, vicdanlardaki özgün yerinde saygınlığını korur, inananla inandığı arasındaki en sıcak ilişki olarak kendi aydınlığında güçlenir,
başkaları asla karışamaz. Ailede, toplumda ve devlet yaşamında aklı ve bilimi dışlayan anlayış, hukuksuzluğu seçme yanlışlığı, karanlığa ve kargaşaya çağrıdır.”

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir, hukukçuların devleti değil
ama hukukçuların eseridir. Ve hukukla yaşayacaktır.

Yarın TBMM Anayasa Komisyonu, AKP ve MHP’nin ortaklaşa önerdiği anayasa değişikliği önerisini görüşecek ve öneri daha sonra, TBMM genel kurulunda karara bağlanacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; Anayasamızın 4. maddesi ile “Cumhuriyet”,
Atatürk Milliyetçiliği”; “Laiklik” ve “Sosyal Hukuk Devleti” ilkeleri
değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez!

Bu madde çok açık ve kesindir, HİÇBİR YORUMA AÇIK DEĞİLDİR!
Aksi hal, açıkça bir Anayasa ihlalidir!

Öte yandan, Anayasamızın, 14. maddesi,
Hak ve özgürlüklerden hiçbiri, “Demokratik laik Cumhuriyeti” ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.hükmüne, emredici bir kural olarak yer vermiştir.

Getirilen bu öneri ile bir yandan Anayasa’nın 24/son maddesinin içi boşaltılmakta,
bir yandan toplumun sosyal kesimleri arasında ayrımcılığa yol açılmakta, öte yandan
bir kesim yararına ayrıcalık yaratılmaktadır. TBMM gündemine getirilecek olan
bu Anayasa değişikliği önerisi, laikliğe aykırı ve ona zarar verecek bir içerik taşımaktadır.

Gerçekte bu öneri, Anayasa’nın 4. maddesi açık hükmü nedeni ile de “Görüşülemez”!

Çünkü bu kapsamdaki bir değişiklik önerisi, “Teklif bile edilemez”!

Teklif bile edilemeyecek bir metin, “Görüşülemez”!

Bu öneri, usul ve esas yönünden “Yok hükmündedir”!
Dolayısıyla bu görüşmelere her zeminde katılmak, Anayasa ve demokrasiye karşı
tarihsel bir sorumluluk ve vebal almak olacaktır.

Kamuoyunun, siyasal partilerimizin, TBMM üyelerinin bilgi ve takdirlerine sunuyoruz.

Hukuk dışı ve hukuka aykırı işlem ve eylemlere zamanında karşı çıkılmazsa,
“Atı alan Üsküdar’a geçer”!..

Saygılarımızla. 18 Ocak 2023, Ankara

TÜRK HUKUK KURUMU YÖNETİM KURULU

KURUCU GENEL BAŞKANIMIZ, DEVRİM ŞEHİDİMİZ, BİLGE HUKUKÇU MUAMMER AKSOY’U SAYGIYLA ANIYORUZ

KURUCU GENEL BAŞKANIMIZ, DEVRİM ŞEHİDİMİZ,
BİLGE HUKUKÇU MUAMMER AKSOY’U SAYGIYLA ANIYORUZ

Tam 31 yıl önce, Ankara’nın soğuk bir kış gününde emperyalizmin maşaları tarafından, arkasından kalleşçe sıkılan üç kurşunla aramızdan koparıldı Muammer Aksoy.

Kemalizm’in ödünsüz savunucusu Muammer Aksoy, Türk aydınlanma mücadelesinin en cesur, en kararlı, en ateşli savaşçılarından biriydi.

Emperyalizmin, Türkiye’yi yeniden sömürgeleştirme ve Sevr koşullarına sürükleyerek çökertmeye yönelik saldırıları işbirlikçi iktidarlar üzerinden kesintisiz olarak sürdürülürken, tam 40 yıl boyunca bu saldırılara karşı Türk aydınlarının en önünde yer aldı.

1950’li yıllarda Adnan Menderes iktidarının baskılarına karşı mücadele etti. 1961 Anayasasını hazırlayan akademisyen kadrosu içinde hocası Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ile birlikte çalıştı ve Komisyonun sözcülüğünü yaptı. Velidedeoğlu’nu hocası, Uğur Mumcu‘yu ise öğrencisi bildi.

1960’lı yılların ortalarında çokuluslu petrol şirketlerinin ülkemiz petrollerini yağmalamasının önünü açan düzenlemelere karşı TPAO’nun avukatlığını yaparak hukuk mücadelesi verdi.

1970’li yıllarda devrimci öğretmenlerin sürgün edilmelerine, kıyılmalarına karşı onların davalarını savundu.

Tam bağımsız, demokratik, laik Türkiye mücadelesini 1977’de TBMM’de milletvekili olarak sürdürdü.

Türkiye’nin Kemalizm’i savunan bir kuruma ihtiyacı olacağı düşüncesiyle, 1989 yılında 49 arkadaşıyla birlikte Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurdu.

Yine o yıllarda birçok aydın ve siyasetçi Türk Ceza Yasası değişikliği hakkında “141, 142. ve 163. maddeler hep birlikte kaldırılmalıdır” derken, Muammer Aksoy bugünleri öngörerek “163. madde kalkarsa Türkiye şeriat devletine doğru gider” demişti. Öldürüldüğü gün, ADD’nin laiklik bildirisi üzerine çalışıyordu.

En önemlisi, tüm mücadele yaşamı boyunca hep “örgütlü mücadele” içinde kaldı. Türk Hukuk Kurumu Başkanlığı, Ankara Barosu Başkanlığı, CHP içindeki çalışmaları ve nihayet Atatürkçü Düşünce Derneği kurucu genel başkanlığı

O, ülkenin bağımsızlığını, ulusal kalkınma olanaklarını aşındıran, ulusal birliğini çürüten ekonomik, kültürel, siyasal girişimlere karşı adeta erken uyarı sistemi gibi hiç durmadan çalıştı, mücadele etti.

Bu mücadele kararlılığını Menderes’in gözaltıları da, 12 Mart muhtırasının cezaevleri de, evine gelen tehdit mektupları da değiştiremedi.

Biz, Onsuz geçen 30 yılda, Muammer Aksoy’ları olmayan bir milletin başına neler gelebileceğini yaşayarak gördük.

Muammer Aksoy’ların yaşadığı bir ülkede Anayasayı, yasaları böyle tartışmadan, usule aykırı biçimde ve antidemokratik esaslara göre değiştirebilmek bu kadar kolay olur muydu?

Muammer Aksoy’ların, Mumcu’ların, Kışlalı’ların, Üçok’ların, Dursun’ların, Hablemitoğlu’ların yaşadığı bir ülkede, siyasi partilerin, kurumların ya da aydın geçinenlerin oy avcılığı uğruna Kemalizm’den hızla uzaklaşıp neoliberal projelere eklemlenmeleri bu kadar kolay mümkün olur muydu?

Aksoy bugün aramızda olmasa da mücadelesiyle, yazıları, eserleri ve yetiştirdiği öğrencileriyle, kurup emanet ettiği ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ile sonsuza kadar yaşamaya devam edecek!

O’nu katledilişinin 31. yılında, emanet ettiği bayrağı daha yükseklere taşıma kararlılığında olan Kemalistler olarak saygıyla, özlemle anıyoruz.

Dr. HÜSNÜ BOZKURT ve ARKADAŞLARI

Muammer Aksoy cinayeti zaman aşımına uğratıldı!


Dostlar
,

24 Ocak 2014 günü, Uğur Mumcu cinayetinin 21. yılında aşağıdaki yazıyı
web sitemizden yayımlamıştık :

AYDIN CİNAYETLERİ STRATEJİSİ ve 21. ADALET-DEMOKRASİ HAFTASI

AYDIN CİNAYETLERİ STRATEJİSİ ve 21. ADALET-DEMOKRASİ HAFTASI

4 yıl önce 24 Ocak 2009’da İstanbul’da verdiğimiz konferans,
Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy cinayeti odaklı idi.

Bu cinayetleri sorguluyor ve günümüze bağlayarak geleceği yordamaya çabalıyorduk.

21. Adalet ve Demokrasi Haftası’nın bu son gününde, ADD Kurucu Genel Başkanı
ve ülkemizin yurtsever, yiğit, devrimci aydını, Anayasa hukuku uzmanı
Sayın Prof. Dr. Muammer Aksoy‘u sonsuz bir minnet ve özlemle anıyoruz.

Saat 13:00’te Cebeci mezarlığında O’nu ziyaret ettik.
Bir avuç idik..

ADD Genel Merkezi adına Genel Başkan Yardımcısı (H. E. Altınışık), Türk Hukuk Kurumu adına Başkan Yardımcısı ve (Av. H. Süha Okay) ve CHP Uşak Milletvekili
Av. Dilek Akagün Yılmaz kısa konuşmalar yaptılar.. İlk 2 konuşma şablon, klişe idi..
Ama Dilek hanım “gladyo” ve “kontrgerilla” dan söz etti.. Cinayetlerin altında bu yapılanmaların yer aldığını vurguladı sağolsun.. Yoksa biz çalışmayan mikrofonu kapacak ve birilerini rahatsız etme pahasına da olsa birkaç tümce ile asıl söylenmesi gereken bu tümceleri kuracaktık..

Muammer_Aksoy_portresi

Türk Hukuk Kurumu‘nun kurucusu ve uzun yıllar (40 yıl!) başkanlığını yaparak gerçekten kurumlaştırdığı bu seçkin derneğin saygın “babası”!

1961 Anayasası’nın bilim kurulu başkanı..

1950’ler ortasında, DP iktidarında Türkiye petrollerinin ulusal kalması ve korunması için her şeyini ortaya koyan çetin hukukçu..

Kardeşi Prof. Dr. Muzaffer Aksoy. İstanbul Tıp Fakültesinin uluslararası ünlü Hematoloji (Kan hastalıkları) hocası.. Bizim tıbbiyeden hocamız ve sonra -lütuflarıyla- dostumuz.. Ayakkabı işleklerinde (atelyelerinde) Benzen’in lösemi / aplastik anemi yaptığını kanıtlayan ve Uluslararası İş Sağlığı-Meslek Hastalıkları Bernardino Ramazzini Ödülü sahibi, alçakgönüllü eşsiz  hekim ve bilim insanı..
Amerikan Anayasa Mahkemesinde, ABD işçi sendikalarının bilim tanığı..

2 kardeş ülkemize ve insanlığa değerbiçilmez katkılar sundular.
İkisi da ATATÜRK AŞIĞI ve EVLADI idiler..

Çünlü ATATÜRK CUMHURİYETİ’nin ürünü olduklarının bilince idiler..
Atatürk Cumhuriyeti kurulmasa idi bu konumlara erişmeleri söz konusu olabilir miydi?

70 yaşını geçmiş bir insanı evinin önünde ensesine 2 kurşun sıkarak arkadan vurmak ne anlama gelmektedir ?!

Türkiye Cumhuriyeti bir çadır beyliği midir ki;
kendi ülkesinde, yurttaşının can güvenliğini sağlayamamakta ve aradan çeyrek yüzyıl zaman geçmesine karşın Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy.. vd. cinayetleri aydınlat(a)mamaktadır?

31 Ocak 1990 ve de 31 Ocak 2014.. 24. yılı bitirdik.
Yuh olsun,,

  • Yazıklar olsun devletin yetkili makamlarında oturanlara ve
    24 yıldır cinayeti aydınlatmayanlara.. !

2 seçenek vardır bu sorunun yanıtı için :

1. Ülkenizin olağanüstü zaafiyetini kabul eder, paşa paşa “çatlarsınız”;

2. Ülkenizin bu cinayetlerde derin uzantıları ile parmağının olduğunu kabul eder,
her şeyinizle isyan eder; çıldırırsınız..

Her 2 durum da kabul edilemez..

“İnsanlık onuru işkenceyi yenecek..” diye haykırdık yıllarca..

İnsan aklı karanlığı yırtacak, özgürlükçü demokrasiyi er ya da geç kuracak..

Katiller ve ortakları en azından tarihe, uygar insanlığın vicdanına hesap verecek
ve mahkum edilecekler.

Muammer_Aksoy'dan_uyari

Tüm bunlar Türk Ulusu’nun Devrim İktidarında olacak..

Örn. Devrimci Türkiye ivedi işlerden biri olarak NATO’dan çıkacak;
kontrgerilla – gladyo örümceklerini yurt dışına sürecek ve işleyeni bilinen (faili meçhul!?) cinayatleri hem durduracak hem hepsini aydınlatıp yargıda hesabını soracak..

(Yazının pdf formatı : Muammer_Aksoy_cinayeti_karanlikta_ceyrek_yuzyil)

Sevgi ve saygı ile.
31.1.14, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================

Muammer Aksoy cinayeti 24üncü;
Uğur Mumcu cinayeti 21. yılında zaman aşımına sokuldu!

Adalet ve Kalkınma Partisi” ymiş…

Breh breh breh…

Adaletinizi mi sevsinler; zulümlerinizi mi?

Kalkınma masallarınızı mı; ülkeyi borca boğan balonlarınızı mı ?
Yatak odasında 1,8 m adam boyunda 6-7 çelik kasa dolusu Dolarlarınızı mı ??
Ve bu paranın İmam Hatip Lisesi yapmak üzere bağış olduğunu savlayan yüzü kızarmaz yalancılarınızı mı?? Bu “bağış” (!) neden TL değil ve yasal olarak açılmış
bir hesapta değil?

Hangisini ve nerenizi??

12. yılı iktidarınızın..

Madımak kurbanlarının avukatlarını Bakan yaptınız,
dava zaman aşımına girdi..

Uğur Mumcu cinayeti de öyle..
20 yıllık zaman aşımı süresi doldu, doldurdunuz..!
Aksoy cinayetinde de.. Ama yalnızca şimdilik..
Belki bir süre daha..

TBMM’yi -ve de Çankaya’yı- noter gibi kullanan iktidarınız
neden kılını kıpırdatmaz??
Çankaya neden Devlet Denetleme Kurulu’nu devreye sokmaz ??

Devr-i iktidarınızdaki yüzlerce faili meçhul (gerçekte işleyeni bilinip saklanan!) cinayetlerin dökümünü CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu geçen yıl açıkladı.

  • Sizi Yüce Allah bile bağışlayamayacak ey sorumlu AKP’liler..
  • Sizleri de; bile bile susan ve desteğini sürdüren suç ortaklarını da..

****************

Dostlar,

Yüreğimiz yanık,

Uğur Mumcu için epey konferans verdik. Bunlardan birinin power point yansılarını
size sunuyoruz. Lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız ??
Çok kapsamlı ve belgesel bir çalışma.. 200’e yakın dolu dolu yansı içeriyor.
Sitemize 7+ MB büyüklükte dosya koyamadığımızdan, zorunlu olarak 2 dosyaya böldük.

Arşivlemenizi, paylaşmanızı öneririz..

1_UGUR_MUMCU’yu_Anma_ve_Gunumuz_Sorunlari_24.1.2009

2_UGUR_MUMCU’yu_Anma_ve_Gunumuz_Sorunlari_24.1.2009

Bir de, Selda Bağcan’ın içimizi dağlayan sesi ile UĞURLAR OLSUN’u dinlemek ister misiniz??

01-UGURLAR OLSUN

Sevgi ve saygı ile.
24.1.14, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TÜRK HUKUK KURUMU Basın Açıklaması

turk_hukuk_kurumu

TÜRK HUKUK KURUMU

Association des Juristes Turcs.

Turkish Law Association.
Der Verein des Turkischen Rechts
 
KAMUOYUNA DUYURU

Eğer, bir ülkede Yasama’nın denetim yolları tıkanmış,
etkisiz ve güçsüz kılınmışsa;
Yürütme’de saydamlığa yer verilmemişse;
Yargı’nın bağımsızlığı ve yansızlığı yok edilmiş ve medya,
sahiplerinin ekonomik çıkarlarının sözcüsü haline getirilmiş,
siyasal iktidarın yandaşı olarak işlevinden uzaklaştırılmışsa;
eş, dost, akraba, yandaş ve partili kayırarak zengin etme yolu olan nepotizm iktidar politikası yapılmışsa; bu uygun ortamda yolsuzluklar kaçınılmaz olur.

Eğer, o ülkede, erkler ayrılığına uyulmaz, güç tek adamın elinde toplanır özellikle Yargı Yürütme’nin etkisine terk edilir,
Sayıştay ve teftiş kurullarının yetkileri kısıtlanır ve
toplumun bilgilenme ve tepki gösterme hakkı zedelenirse,
yolsuzluklarla mücadele etme olanağı da yoktur.

Ülkemiz, 17 Aralık’tan bu yana büyük yolsuzluk iddiaları ve
Yargının soruşturma çabalarına iktidarın direnmesi örnekleriyle
karşı karşıyadır. Siyaset, ticaret ve bürokrasi üçgeninin yolsuzluklar konusunda ulaştığı zirvenin, Cumhuriyet tarihinde bir benzeri yoktur.
Rüşvet ve rüşvete aracı olmak, ihaleye fesat karıştırma ve karapara aklama suçlarının şüphelileri, bir kısım Bakanlar, yakınları, bürokratlar ve ticaret adamlarıdır. Soruşturmanın sağlıklı yapılması halinde nereye ve kimlere değeceği belirsizdir. Siyasal iktidarın soruşturmanın başlangıcından itibaren sergilediği tutum ve davranış ise hayal ve umut kırıcı olduğu gibi, son dönemlerdeki soruşturma ve kovuşturmaların
şaibeli haline haklılık kazandırmaktadır.
Özellikle;

I‐ Soruşturma evresindeki usul işlemlerinin gizliliği ve
masumiyet ilkeleri ihlal edilmiştir.

II‐ Oğlu rüşvete aracı olmakla suçlanan İçişleri Bakanı’nın verdiği talimatla
soruşturmaya yardımcı olan adli kolluk görevlilerinin yerlerinin
değiştirilmesi yargıya açık bir müdahaledir.

III‐ Soruşturmanın başlamasından sonra Adli Kolluk Yönetmeliği’nin
değiştirilmesi, Anayasanın 2 nci, 9 ncu ve 138 nci maddeleri bir yana,
CMK’nun 157 nci, 160 ncı, 161 nci, 164 ncü ve 167 nci maddelerine
kesinlikle aykırıdır.

IV‐ Başka bir yolsuzluk soruşturmasına, kendisine verilen yetkiyle başlayan
Cumhuriyet Savcısının talimatlarının ve talep ederek aldığı hakim
kararlarının, Başsavcılıkla ilişkileri bahane edilerek kolluk tarafından
yerine getirilmemesi olayın ürkünçlüğünü daha da artırmaktadır.

Kolluk, bu gücünü ve yargının üstüne çıkma cüretini siyasal iktidardan almaktadır. Anayasanın ve CMK’nun 157 nci, 161 nci, 164 ncü maddeleri ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 12 nci maddesinin üzerine çıkan
bu sonuçla artık Türkiye “Hukuk Devleti” bir yana;
“Kanun Devleti” de değil sadece bir “Polis Devleti” dir.

Yargıya olması gereken ve sarsılan güven ve inancın yeniden sağlanması için
yargının herhangi bir hesaplaşmaya konu ve araç edilmemesi önkoşuldur.

Türk milleti, yolsuzluklarla birlikte yaşamaya layık ve mahkûm değildir.

Devletin çatırdayan temelini kurtaracak, yeniden hukuk devletini ve
yargının bağımsızlığını sağlayacak olan, milletimizin vereceği karardır.

Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız. 28.12.2013

Türk Hukuk Kurumu Yönetim Kurulu adına
Başkan
Sabih Kanadoğlu

Türk Hukuk Kurumu Basın Açıklaması

Dostlar,

Türk Hukuk Kurumu,
Başkanı saygın hukukçu,
Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu
imzasıyla bir açıklama yaptı.

Önemli saptamalar içeriyor..

Okunup paylaşılmasında büyük yarar var..

Metni aşağıda sunuyoruz.

Ayrıca, Kurumun web sitesinden erişmek üzere pdf formatında dosya için erişke (link) de aşağıda..

http://www.turkhukukkurumu.org.tr/basinkamu/20130530_Basin.pdf

Sevgi ve saygı ile.
9.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

THK_logosu

TÜRK HUKUK KURUMU[1]

Association des Juristes Turcs / Turkish Law Association /Der Verein des Turkischen Rechts

A Ç I K L A M A

Siyasal iktidarın; sağlık, genel ahlak ve kamu düzenini gerekçe göstererek
bireylerin özgürlük alanını daraltma çabalarının birçok örneği vardır.
Ancak ilk kez, amacı açık, kesin biçimde cesaretle ortaya konmakta,
TBMM’de kabul edilen alkollü içkilerin satışının kısıtlanmasına ilişkin yasanın dayanağının, din kuralları olduğu vurgulanmaktadır. İktidar liderinin “iki tane ayyaşın yaptığı yasa sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği bir gerçek,
vakıa niçin sizler için reddedilmesi gereken bir olay haline geliyor?” şeklindeki açıklaması köşe yazarlarına yönelttiği “yazın bakalım, nereye kadar yazacaksınız” tehdidi ile birlikte gidişin vahametini arttırmaktadır.

Tehlikede olan, bireylerin özgürlükleri yanında
laik, demokratik Cumhuriyettir.

Değiştirilmez ve değiştirilmesi teklif edilemez Anayasanın başlangıç bölümünde
yer alan laiklik ilkesi, 2 nci maddesinde Cumhuriyetin laik, demokratik hukuk devleti niteliği ve yine 13, 20, 24, 68 ve 69 maddelerine karşın, Anayasanın bağlayıcılığı
ve üstünlüğü göz ardı edilerek devletin hukuksal temel düzeni din kurallarına dayandırılmak ve din alet edilerek siyasal çıkar elde edilmek istenmektedir.

Laik cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devleti açık ve yakın tehlike altındadır.

Türk, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti sözcük ve tanımlamalarının ortadan kaldırma çabaları ile başlayan ve giderek Cumhuriyetimizin kurucusu ve milletimizin kurtarıcısı Aziz Atatürk’e saldırılara ve rejim değişikliğine ulaşan bu çabalara, hukuk içinde karşı çıkmak devletin organlarının, idare makamlarının, kurum ve kuruluşların ve tüm bireylerin hakkıdır ve görevidir.

Türk Hukuk Kurumu olarak;
varılan vahim noktayı tüm yurttaşların bilgisine ve yurtseverliğine saygıyla sunuyoruz.

Sabih Kanadoğlu
Türk Hukuk Kurumu Başkanı


[1] Kurumumuz, Bakanlar Kurulu’nun 20.3.1939 gün, 2/10603 sayılı onayı ile
Kamu Yararına Çalışan Dernek’tir. thk@turkhukukkurumu.org.tr

Konferans Salonu: Adakale Sokak N:28 Yenişehir/ANKARA . Yönetim: Adakale Sokak N:28/3 Yenişehir/ANKARA’ Tel: (312) 431 2690 – Belgegeç
er: (312) 430 6555

ADD’nin Kurucu Önderi Prof. Dr. Muammer Aksoy


Dostlar,
Sayın Prof. Dr. Anıl Çeçen, ADD’nin 19 Mayıs 1989’da, Kurtuluş için Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışının 70. yılında kuruluşunda, 50 kurucu içinde “Kurucu Genel Yazman” sıfatı ile yer aldı. ADD’nin tarihini hem yaşadı hem de kitaplaştırdı : ADD’nin Kitabı..
ADD'nin_kitabi
Muammer hocanın Ankara Hukuk Fakültesi’nde öğrencisi, giderek mesai arkadaşı, aydınlanma kavgasında, ADD’de can yoldaşı olmuş bir bilim ve hukuk insanı..
Muammer hoca için yazı yazmaya belki de en yetkin insan..
İçinin çoook sızladığını biliyoruz aşağıdaki yazıyı yazarken..
Paylaşalım, gerçekleri öğrenelim ve akıllıca örgütlenerek bu kanlı gidişe halk olarak “Dur!”
diye haykıralım..
Halkın gücünün karşısında kim durabilir?
Tarihte örneği var mı?

Sevgi ve saygı ile.
31.1.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

ADD’nin Kurucu Önderi Prof. Dr. Muammer Aksoy

Atatürkçü Düşünce Derneği, 1989’da kurulurken Türkiye’nin tanınmış ve önde gelen
50 hukukçusunu ve bilim adamını kurucu listesinde biraraya getirerek kurulmuştur.O dönemin koşullarında 70 yıllık bir cumhuriyet birikimini ülkenin önde gelen bilim adamları ve hukukçularını örgütleyerek gelecek kuşaklara böylesine büyük birikimin aktarılmasının hedeflenmesinin ne kadar doğru bir adım olduğunu daha sonraki yıllarda karşılaşılan gelişmeler ortaya koymuştur.
Tam o aşamada gündeme gelen Küreselleşme döneminde, batılı emperyal güçlerin baskı ve yönlendirmeleriyle Türk Devleti hızla Atatürk’ten uzaklaştırılırken, Türkiye Cumhuriyeti devletini yaratan sosyal ve siyasal birikim, Türkiye’nin en büyük demokratik kitle kuruluşu olan Atatürkçü Düşünce Derneği aracılığı ile korunarak gelecek kuşaklar için en üst düzeyde kurumlaştırılmıştır.
ADD’nin tarihi çeyrek asırlık bir dönemi tamamlarken, Türkiye ile beraber çok önemli gelişmeler yaşanmış ve böylesine bir değişim ve dıştan zorlama döneminde, kafaların karışması ile Türk kamuoyunun Atatürk’ten uzaklaştırılması ADD aracığı ile önlenmiştir.
Atatürkçülük, kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinden dışlanırken,
Türkiye Cumhuriyetini yaratan bir büyük siyasal ve toplumsal birikime
Türkiye’nin en büyük milli demokratik kuruluşu olarak Atatürkçü Düşünce Derneği sahip çıkmıştır.
Daha önceleri Atatürkçü ya da Kemalist başlıkları ile çeşitli dernek ya da vakıf gibi sivil toplum kuruluşları kurulmasına rağmen, hiçbirisi Atatürkçü Düşünce Derneği’nin elde ettiği başarıyı yakalayamamıştır. Çünkü Prof.Dr. Muammer Aksoy gibi kurucu bir genel başkan ile gene O’nun öncülüğünde bir araya gelen cumhuriyetin hukuk ve bilim kadrosu, bu yeni Atatürkçü örgütlenmeye Türkiye’nin hem bilimsel hem de Atatürkçü birikimini getirmişlerdir. Türkiye’nin önde gelen bilim ve hukuk adamlarının kurucusu olduğu Atatürkçü Düşünce Derneği Türkiye’nin bütün Atatürkçü aydınlarını ve toplum kesimlerini bünyesinde toplayarak yurt içinde ve dışında beşyüzden çok şube açmıştır.
ADD kısa zamanda Türkiye’nin en büyük demokratik kuruluşu haline gelebildiyse bu başarı da kurucu başkan Prof.Dr. Muammer Aksoy’un çok büyük rolü bulunmaktadır. Önder kişiliği ile kuruculuk misyonunu üstlenen Prof.Dr. Aksoy hem üniversiteden hem de hukuk dünyasından Türkiye’nin önde gelen otoritelerini bir çatı altında toplayarak Atatürkçülüğün geleceğe dönük olarak toplumsal kurumlaşmasını gerçekleştirmiştir.2. Dünya Savaşı sonrası dönemde, 40 yılı aşkın bir süre Türk Hukuk Kurumu genel başkanlığı yapmış olan Prof. Dr. Muammer Aksoy, kendisine Atatürkçü Düşünce Derneği kurucu başkanlığı Anıl Çeçen, Gürbüz Tüfekçi ve Hayri Balta’dan oluşan kurucu heyet tarafından önerildiği zaman, heyecanlanmış, ayağa kalkarak,ömrünün geri kalan kısmında bu uğurda bir nefer olarak çalışabileceğini söylemiştir.İlk görüşme anında, Atatürk’ün partisini Atatürk ilkelerinden uzaklaştıran siyasetin öncü kadrosunu eleştirmiş, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kamu kurumlarının giderek Atatürk karşıtı, işbirlikçi, mandacı, bölücü ve şeriatçı kadrolar tarafından doldurulduğunu ve bu yüzden;
  • Atatürk Cumhuriyetinin önümüzdeki dönemde yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu dile getirmiştir.
Ayrıca, Atatürkçü Düşünce Derneğini hızla örgütlenebilmesi için gerekirse 40 yıllık Türk Hukuk Kurumu başkanlığını bile bırakabileceğini ifade etmiştir. bir anayasa hukuku hocası olan Muammer hoca, Türkiye’nin geleceği için çok ciddi bir hukuk mücadelesinin verilmesi gerektiğini ama Atatürkçülük mücadelesinin hukuk kavgasından daha önde geldiğini de vurgulamıştır.
Derneğin üç yıla yakın süren kuruluş hazırlıkları sırasında Prof. Aksoy, Türk Hukuk Kurumu salonlarını zaman zaman ADD’nin kuruluş toplantılarına tahsis etmiş, Türkiye’nin önde gelen bilim ve hukuk adamlarını, Türk Hukuk Kurumu’nun Kızılay’daki merkezinde bir araya getirerek çeşitli kurul toplantıları düzenlemiştir.
Derneğin kuruluş çalışmaları sırasında İstanbul’a giderek başta onursal ADD Başkanı Ord.Prof.Dr. Hıfzı Veldet Velideoğlu olmak üzere İstanbul’un büyük hukuk adamları ile görüşmüş ve onların da kurucu listede yer almalarını sağlayarak, Atatürk Düşünce Derneği hareketini yalnızca bir Ankara hareketi olmaktan çıkararak hedef alanını genişletmiştir.
1961 Anayasasını hazırlayan Anayasa Komisyonunun da başkanlığını yapmış olan Prof.Dr. Muammer Aksoy hem bir hukuk, hem bir bilim hem de bir toplum adamı gibi davranarak, sahip olduğu bütün birikimleri Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kuruluşu aşamasında devreye sokmuştur.Çok heyecanlı ve hareketli bir kişiliği olan, Prof.Dr.Muammer Aksoy her sabah erken saatlerde kalkarak kahvaltısında bütün gazeteleri okur ve Türk Hukuk Kurumu başkanı olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasa düzeninin gerektirdiği açıklamaları yapardı. O yüzden, Türk toplumunun her kesimi hocayı yakından tanır ve her gün basın yayın organlarında Muammer hocanın açıklamalarını okuyarak ya da izleyerek siyasal ve hukuksal gelişmelerden haberdar olurlardı.
Muammer hoca tek kişilik ordu gibi çalışarak Türk Hukuk Kurumu’nu
40 yıl ayakta tutmuş ve yeni dönemde geçmişten gelen bu gücünü ADD’nin kuruluşuna yönlendirmiştir. Hukuk Kurumu Başkanlığının getirdiği tanınmışlık, ADD’nin kuruluşu döneminde hocaya büyük kolaylıklar sağlamıştır.Muammer Aksoy, ADD’nin kuruluşundan (19 Mayıs 1989) 7 ay sonra (31 Ocak 1990) şehit edilmiştir.
Derneğim kuruluşu için çok büyük mücadeleler veren Aksoy, devlet katında ADD’nin kuruluş izni almasında epeyce çaba harcamıştır.
Her kademede hocanın öğrencileri görev yaptığı için, bunların anlayışından yararlanmış ve böylece ADD’nin kuruluşu ile ilgili formaliteler tamamlanmıştır. Hoca, Türk Hukuk Kurumu ile beraber Bahçelievler’deki bürosunu da kuruluş aşamasında dernek merkezi olarak kullanmış ve kurucu yönetim kurulunun toplantıları daha çok hocanın bürosunda yapılmıştır. Hoca’nın şehit edildiği gün de (31 Ocak 1990) gene bu bürodan çalışmalarını yürüttüğü görülmüştür. Bürosu ile evi aynı cadde üzerinde olduğu için, akşam yürüyerek evine dönerken, tam evine gireceği sırada saldırganların ateşine maruz kalmıştır.
Bu yüzden üç yıl kuruluşu için mücadele verdiği Atatürkçü Düşünce Derneği Derneği’nin kuruluş yılında bu kez hayatını vermek durumunda kalmıştır.
Soğuk savaşın tam bitme aşamasında kurulmuş olan ADD, aslında
12 Eylül NATO harekatına karşı Türk toplumunun bir Atatürkçü tepkisi olarak gündeme gelmiştir. Ne var ki; ADD’nin kurulduğu yıl Sovyetler Birliği’nin tasfiye olması yüzünden, 12 Eylül soğuk savaş dönemi geride kalmış,
küresel emperyalizm dönemi başladığı için;
  • ADD daha çok küresel emperyalizme Türk toplumunun ulusal tepkileri doğrultusunda çalışmalarını yürüterek örgütlenmişti.
Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok gibi kurucu üyeleri saldırılar ile
yok edilen Atatürkçü Düşünce Derneği, küreselleşme aşamasında
Amerikan emperyalizmi ve İsrail siyonizminin merkezi coğrafyaya saldırılarına karşı bir çizgide çalışmalarını sürdürmüştür.
ADD her kurucusunu yitirdikçe Türk basını İran’ı hedef olarak göstermiş ve bir
Türkiye- İran savaşı senaryolarına Atatürkçü Düşünce Derneği alet edilmek istenmiştir.
Ülkede dinci ve Atatürkçü çatışmaları körükleyerek Türkiye’yi İran ile savaştırmaya kalkışan emperyal ve siyonist merkezler ADD’yi ve kurucularını hedef almışlar, Atatürkçülere yapılan tüm saldırıları İran’a yönelik göstererek bir Türk- İran savaşı ile merkezi coğrafyaya
egemen olabilmenin yollarını aramışlardır.
Prof.Dr. Muammer Aksoy’dan geriye;
Atatürk ve Tam Bağımsızlık,
– Milli Petrol Davamız,
– Atatürk’ün Laik Hukuk Devleti,
– Hukuk ve Siyaset,
– Atatürk ve Sosyal Demokrasi
gibi kitaplar armağan olarak kalmıştır.
Türk Hukuk Kurumu ile beraber Atatürkçü Düşünce Derneği,
Türkiye’nin en büyük Atatürkçüsünün bu kitaplarını yeniden yayımlayarak,
geleceğin Cumhuriyet kuşaklarına, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin
kurucu önderinin eserlerini ulaştırmaya çalışmaktadırlar.
Muammer hocanın en büyük eseri olan ADD,
öbür eserlerini de Türk toplumunun her kesimine ulaştırabilmelidir.
Böylece, Türk genci Atatürk’ün yolunda daha bilinçli olarak yürümek
ve mücadele etmek şansına sahip olabilecektir.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
ADD Kurucu Genel Yazmanı
31 Ocak 2013