Etiket arşivi: Turgut Özakman

ADD OLAĞAN DANIŞMA KURULU TOPLANTISI

Sayın Safa B. Yenice,
ADD Genel Başkan Yrd.
ADD Bilim Kurulu Sorumlusu

Siz, ADD Kurucularından, yetkin ve örnek hukukçu, Danıştay üyesi merhum Kazım Yenice‘nin oğlusunuz. Babanızın anısını yücelten bir çizgidesiniz.

1 yılı aşkı süredir hemen tüm Bilim Kurulu toplantılarına göreviniz gereği, bu Kuruldan sorumlu GYK üyesi olarak katıldınız ve GYK ile BK arasında köprü işlevi üstlendiniz.

BK’nca üretilen, bizden istenen 6 temel konuda 128 sayfalık belgesel kitabın basımında ve dağıtımında da kilit rol üstlendiniz. Sizi içtenlikle kutlar ve teşekkür ederim. Bu belgesel kitap önemli bir boşluğu dolduracak ve işlev üstlenecektir.
*
Dün, 3 Aralık 2022 günü Tüzük gereği yapılan yıllık ADD Olağan Genel Danışma Toplantısı çok başarılı geçti. 200’ü aşkın insan ülkemizin her yerinden geldiler. Toplantı çok düzenli ve iyi örgütlenmişti. Arada çay, kuru pasta ikramı ve öğlen sandviç – meyve suyu bolca sunuldu. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası’nın toplantı salonu çok yeterliydi. Girişte ATA Vakfı‘nın ürünlerinin sergilendiği bir masa da (stand!?) kurulmuştu. Birbirinden güzel ürünlerden satın aldık. Özellikle 2023 duvar takvimi ve gündelik (ajanda) çok hoştu.

Bez torbalarda sözünü ettiğiniz 6 emek ürünü katılımcılara verildi :

– 1 yıllık çalışma raporu
– ADD’nin basın açıklamalarını içeren kitap
– Onur Öymen’in Lozan hk. özlü ve değerli monografı
– ADD el kitapçığı
Turgut Özakman anma toplantısı kitapçığı
– 23 Nisan Yeniden Atatürk Cumhuriyeti Bildirgesi (Manifestosu)

Bir tükenmez kalem ve not defteri.. Çok sıcak ve alçakgönüllü (mütevazi) idi.

Toplantı eleştirilerle birlikte olgun geçti. Akşam 18:00 sularında Gn. Başkan Dr. M. Hüsnü Bozkurt eleştirilere ağırbaşlı, sakin ve doyurucu yanıtlar verdi.


*
Derneğimizin 1 yılda çooook güçlendiğini gördük. Borçların ödendiğini, sağlanan güven ile akçalı desteğin arttığını, kurumsallaşmanın daha da ilerlediğini izledik. Üye sayısı son 1 yılda on bin arttı ve şube sayısı 340’ı aştı, ne güzel!

Sonuç Bildirgesi hazırlamak üzere siz, Yazı-Yayın Kurulu’ndan Sn. Tevfik Kızgınkaya ve ben görevlendirildik. Gün boyu, 40’ı aşkın sayın konuşmacıyı özenle dinledik ve notlar aldık. Birlikte bir sonuç bildirgesi metni oluşturduk ve siz okudunuz, çok alkış aldı katılımcılardan. Bu metni ADD web sitesine koyacaksınızdır sanırım…

ADD Bilim Kurulu’nun 6 temel konuda hazırladığı bilimsel raporu da.. Toplantıdan video kayıtları ve kareleri de..
*
Ankara’dan Bilim Kurulu Başkanı Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan sabah bir süre toplantıya katıldılar. BK Üyesi ve ADD kurucularımızdan Sn. Prof. Dr. Mustafa Altıntaş da bir süre katıldılar. Ankara’da yaşayan 2 BK üyemiz ve Ankara dışındaki 5 BK üyemiz gel(e)mediler. BK Bşk. Yrd. olarak ben size baştan sonra eşlik etmeye çalıştım.

Akşam da Etap Altınel Otel’de yemekte birlikte olduk. Bu yemeğe yaklaşık 180 kişi katıldı ve çok sıcak bir ortamda gerçekleşti.
*
Emeği geçen herkesi, başta saygın ve yürekli, özverili önder, meslektaşım, ADD Genel Başkanı Dr. M. Hüsnü Bozkurt olmak üzere, ADD’nin emekçilerini, Dr. Bozkurt’un takım arkadaşlarını, özellikle Gn. Bşk. Yrd. Sn. Safa Yenice‘yi, bitmek bilmeyen enerjisi ve o ölçüde de alçakgönüllülüğü (tevazusu) nedeniyle hem kutlar hem de engin şükranlarımı sunarım.

Hiç kuşku yok, bu topraklarda;

– Eşsiz önderimiz Gazi M. Kemal Atatürk‘ün öncülük ettiği ANADOLU AYDINLANMA DEVRİMİ sürdürülecek ve hedeflerine ulaşacaktır.
– Dünyanın mazlum halklarına da örnek olacaktır.
– Ayrıca, neo-liberal küresel vahşetin, KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizmin bunalttığı uluslararası topluma da
– Uygarca, insanca, dayanışmacı, barışçıl, insan haklarına dayalı bir adil yaşam düzeni seçeneği oluşturacaktır.

Dolayısıyla, eski Yugoslavya Devlet Başkanı J.B. Tito’nun da ürperten vurgusuyla;

  • Anadolu’da “Kemal’in askerleri” salt kendi halklarına değil, tüm dünya halklarına karşı Kemalist Devrimi başarma yükümü altındadırlar.

Görev ağır, dava kutludur.
Bu tarihsel bilinçle davranmak zorunludur.
Tarih, omuzlarımıza bu ağır ve onurlu yükü bindirmiştir 20. yy’ın şafağında ve

  • Mavi vatan dahil, kutsal vatan topraklarımızda.

Hepimize kolay gelsin, başaracağız..

Sevgi ve saygı ile. 04 Aralık 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
ADD Bilim Kurulu 2. Başkanı
www.ahmetsaltik.net           profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

‘OSMANLIYIM’ DİYENLER BUNLARI DA BİLMEK ZORUNDA !

‘OSMANLIYIM’ DİYENLER
BUNLARI DA BİLMEK ZORUNDA !

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

1920’de nüfus 12 milyon dolayındaydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köyün 38 bininde okul yoktu. Traktör yoktu; Hititlerden kalma Kağnı ve Kara saban kullanılırdı. 5 bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar da kırılıyordu.

Yaklaşık iki milyon sıtmalı, 1 milyon frengili ve 3 milyon trahomlu insan vardı Anadolu’da ; verem, tifüs, tifo salgını kol geziyordu; doğan her iki bebekten biri (AS: bizdeki bilgilere göre her 5 bebekten 1’i) 1 yaşına gelmeden ölüyordu; ortalama yaşam süresi 40 yıl kadardı.

Memlekette Doktor sayısı 337, ebe sayısı 136, eczacı sayısı 60 idi. Diplomalı Diş hekimi yoktu.

Limanlar, madenler, demiryolları yabancılara aitti. Toplam sermayenin yalnızca %15’i Türk sermayesi sayılabilirdi.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan yalnızca dört fabrika vardı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri… “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras” listesinde 85 milyon Lira (600 ton altın) borcu da unutmayalım. Elektrik yalnızca İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Otomobil sayısı 1500 kadardı…

  • Kadın, insan değildi.

Veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… Osmanlıcıların yere göğe sığdıramadıkları Abdülhamid Han Hazretlerinin (yaş olarak tümü “çocuk” sayılacak 16 karısı vardı: Nazikeda, Safinaz, Dilpesent, Peyveste, Nazlıyar, Bidar, Mezide, Emsalinur….. Osmanlıcıların “dedemiz” dedikleri Abdülmecid’in de 22 karısı vardı. (Ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)

  • Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu.

Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak ya da çalınmış, gemilerle, trenlerle Avrupa müzelerine götürülmüştü.

Takvim ve Zaman birliği de yoktu; Kimisi güneş batarken ‘grubi saat’i esas alıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi güneşin tümüyle battığı ezani saat’i esas alıyordu; kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. “Saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.

Kimisi ‘hicri takvim‘ kullanıyordu, kimisi ‘rumi takvim‘ kullanıyordu. Kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda, farklı saatlerde yaşıyordu! Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne Ortaçağdan kalma ağırlık ölçüleri dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne de uzunluk ölçüleri…
***
Erkeklerin yalnızca % 5’i, kadınların binde 5’i okuma – yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan zaten üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, 72 ortaokul ve yalnızca 23 lise vardı.

Ülkedeki liselerin tümünde salt 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, Darülfünun, medreseden halliceydi.

  • Ülke bilim’den çoook uzaktı.

600 yıl boyunca Türkçe’nin ırzına geçilmiş, Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Kelimelerin yalnızca %5 kadarı Türkçeydi. Arap alfabesiyle Türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

  • Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik..”

falan deniyor ya… İbrahim Müteferrika’dan başlayarak 150 yılda basılan toplam kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Yalnızca 417’ydi ki, zaten, ülkeye matbaayı getiren Abraham Müteteferrika da Macar kökenli bir devşirmeydi.

Oysa Gutenberg’in çalışan ilk matbaasından sonra, yani 1453’ten 1850’ye dek 400 yılda Avrupa’da 8 milyon kitap basılmıştı.. Voltaire, bir kitabında şu belirlemeyi yapmıştı:

  • İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan daha azdır!”

Ve neymiş efendim, mezar taşı okuyamaz haldeymiş… Sen önce adam gibi, nesnel bilgi veren iki kitap oku da, Dünyadan haberin olsun biraz!

Not : Yazı alıntıdır.. (AS: Sanırız Turgut Özakman‘dan alıntı..)
__________________
Resimde Osmanlı dönemi, hasta sedyesiyle hastaneye getirilmiş bir kadın hasta..

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor

Atatürk’e İftira Atan Rıza Nur zavallısı..


Atatürk
‘e İftira Atan Rıza Nur zavallısı..

İşte Rıza NUR denilen nursuz…

‘Dogan Kekevi’ dog.kekevi@t-online.de [cumhuriyetimizicin]<cumhuriyetimizicin@yahoogroups.com>

Rıza Nur’un yazının sonundaki Nur gibi “parti programı taslağı”
bana bir tanıdık geldi; sanki uygulamadaymış gibi..

http://www.huzuristan.com/q-80-Ataturk-e-iftira-Atan-Riza-Nur-Hain-Serefsizi__n-last.html
http://www.maxkitap.com/kitap-dr-riza-nur-dosyasi-turgut-ozakman-bilgi-yayinevi.html

Atatürk‘e İftira Atan Rıza Nur zavallısı..

Bu şerefsizliği ilk yapan Rıza Nur’dur. “Hayatım ve Hatıralarım” adlı 2005 sayfalık
baştan sona iftira ve uydurma ile dolu kitabında, “İhtiyar Teselyaların rivayeti şudur.” diye başlar ve Mustafa Kemal‘in annesinin genelevde çalıştığına ilişkin iğrenç iftirayı atar.
Rıza Nur tipindekiler de, yani yeni Rıza Nurlar, bu iftiraya sarılırlar.

Bu iftiranın ortaya çıkış nedenini anlayabilmek için Rıza Nur‘u biraz tanıtmamız gerekecek. Ayrıca uydurma ve iftiraların %90’nın kaynağı da bu kişidir, belirttiğimiz kitabıdır. Saldırganların pek çok kaynak dediği de bu kitaptır.

Rıza Nur, tıp doktorudur. 1. ve 2. Meclis’lerde 2 dönem milletvekilliği yapmış,
2 kez hükümette görev almış, Lozan Konferansı’na İsmet İnönü‘nün maiyetinde katılmış
bir kişidir. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 14 ciltlik Türk Tarihi adlı bir eser yazarak
burada Kurtuluş Savaşı’nı överek anlatır.

Eylül 1926’da Türkiye’den ayrılarak ve Fransa’ya yerleşir. Buna karşın milletvekilliği maaşının ödenmesi sürdürülür. Gidişi de kendisinden, hastalığından kaynaklanır.
1927 yılında Atatürk Nutuk’u okur ve yayımlar. Nutuk‘ta bu kişinin Balkan Savaşı sırasında yurda ihanet etmiş olduğu, herkes yurdu kurtarma çabası içindeyken bunun Arnavutları isyan ettirme çalışmalarında bulunduğu açıklanır.

Rıza Nur 1928 yılında, Nutku okur ve “Hayatım ve Hatıralarım” isimli anılarını
yazmaya başlar. Yazarken kullandığı kaynak Nutuk’tur. Nutuk’u ters yüz ederek ve hiçbir belge kullanmadan yazar. Yazdıkça da kalemi iyice kayganlaşır, hayallerini, kafasından geçenleri, fütursuzca kağıda döker. Böylece hainliğinin ortaya dökülmesinin karşılığını verir.

Anılarını, 1935 yılında, Biritsh Museum’a “1960 yılına kadar okuyuculara sunulmamak” koşuluyla gönderir. Yani olay tanıklarının ölmesini bekler. Anılar, 1967/1968 yılında
4 cilt olarak Türkiye’de yayımlanır
. (Bu iftiraların yayımlanmasına göz yumanlar da
ayrıca değerlendirilmesi gereken bir hainliktir.)
İşte bundan sonra Atatürk düşmanları,
Türk ve Türkiye düşmanları, kendilerince bir kaynağa kavuşurlar. Atatürk dönemi tarihini belgelere, gerçeklere dayalı değil, Rıza Nur’a dayalı işlemeye başlarlar.

Rıza Nur’un anılara göre Atatürk, her türlü kötü özelliğe sahip bir kimsedir.
Kurtuluş Savaşı Rıza Nur sayesinde zafere ulaşmıştır. Lozan’ı yapan, saltanat’ı kaldıran, Cumhuriyet’i kuran, halifeliği kaldıran devrimlerin düşünce babası sözde hep
Rıza Nur’dur!?

Peki bu Rıza Nur nasıl bir kişidir?
Anılarında kendini tanıtıcı çok bilgi verir ve kendi kendine hekim olarak koyduğu tanı “Kuşkusuz ki ben nevrastenik idim“. Evet hasta bir kişidir.

Turgut Özakman, bu kişinin kişilik yapısını “Dr. Rıza Nur Dosyası (Bilgi Yayınevi)
adlı yapıtında ayrıntılarıyla ortaya koyar. Ve bir doktordan, yazdıklarının incelenmesiyle
bir tanıya ulaşmasını ister.

RIZA_NUR_DOSYASI_Turgut_Ozakman

Ruh ve Sinir hastalıkları uzmanı Dr. Hasan Behçet Tokol’un,Rıza Nur’a ilişkin tanısı şöyledir:

“Bu kişide bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık var. Teşhisim; psikopatik bir zemin üzerinde paranoid reaksiyon, yani çok ağır bir ruhsal bozukluk tablosu. Bu tür hastalar, zeka fakülteleri tamamen bozulmadığından kısa süreli de olsa olumlu işler yapabilirler. Anılarını; son duygu, düşünce ve yargılarına göre değiştirerek, geriye dönüp yeniden kurgulayarak, sanki gerçekmiş gibi aktarmış ki, bu tutum, bu tür hastalara özgü bir telafi ve tatmin yoludur. Böyle bir hastanın anılarını ve tanıklığını ciddiye almak tıbben olanaklı değildir.

Doktorun, Rıza Nur’da belirlediği hastalık adları da şöyle:

– İzolasyon (kendini çevreden soyutlama),
– depresyon (ruhsal yavaşlama, içe kapanma, çöküntü),
– homoseksüel eğilimli,
– Obsesif- kompülsiv sendrom (toz, mikrop korkusu),
– depersonelizasyon (aşağılık duygusu),
– agresif ve hostil (saldırgan ve kızgın),
– psikopat (kişilik bozukluğu),
– mitomani (yalan söyleme),
– fabulasyon (masal uydurma, hayali hikayeci),
– fanteziler (hayal ettiği olayları gerçek sanma),
– megalomani (büyüklük fikirleri),
– narsisizm (kendine hayran olma),
– paranoid reaksiyon (takip edildiğini sanma duygusu, öldürülme korkusu),
– egosantirizm (kıskançlık, herkesi karalama, güvensizlik, devamlı övünme, sahte gurur).

Gerçekten bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalığa sahipmiş.

İşte yeni Rıza Nurların peşinden gittiği, hep kaynak gösterdikleri kişi bu.
Turgut Özakman’ın eserinden Rıza Nur’u biraz daha tanıtalım :

Rıza Nur, bir uçtan bir uca sürekli gidip gelen bir kişidir. Balkan Savaşı’nda Arnavutları ayaklandırır, Kurtuluş Savaşı’nda milliyetçidir, anılarını yazarken ırkçıdır. Anılarında
hem sultanlık ile halifeliği kaldırmış olmakla övünür; hem de hazırladığı parti programında halifeliği yeniden kurmak ister. “Türk Tarihi” adlı kitabında Mustafa Kemal’in hakkını teslim eder, onsuz zaferin olamayacağını belirtir. Anılarındaysa Mustafa Kemal‘e
olmadık iftiralar atar.

Rıza Nur cinsel yönden de sağlıklı değildir. Kendi anlatımıyla gençliğinde bir kez
cinsel tacize, bir kez de tecavüze uğramıştır. Sonrasında bir Harbiyeliye aşık olur.
Kadın olmak ister. Husyelerini aldırtmayı düşünür.

Rıza Nur’un “Hayatım ve Hatıralarım” adlı kitabının kimi cümlelerini aynen şöyledir

“Karımdan şu mektubu aldım: ‘Ben burada kendime bir hayat arkadaşı buldum.
Bunu başkasından duyarak üzülmene imkan bırakmıyorum.’ Namussuz karı!
Sonunda bana boynuz da taktı (s.1785). Galiba bu işte (M. Kemal’in) ve İsmet’in (İnönü) de parmağı var.”
(s. 1786)

“(Karımın) ahlakı da bozuldu. Evdeki kızları benden gizli çırılçıplak soyuyor,
dans ettiriyor (s.1346)”

“Bir Rus doktor, zampara mı zampara. Karının sözüne göre de bizim karıya da sataşmış (1410).”

“Yataktan fırladım. Adam da derhal kaçtı. Baktım ki donum kesilmiş.
Artık uyuyamadım (s.7.”

“Yaşlı adam tabancasını çekti ve bana, ‘Çöz! Yoksa öldürürüm!’ dedi… Boğuşma başladı… Nihayet bayılıp kalmışım… Gözümü açtığım vakit yanımda kimse yoktu (s.84).”

“Bu çocuğu (Harbiyeli) herkesten ziyade sevmeye başladım… Görmesem aklımdan
hiç çıkmıyor, görsem yüzüne bakamıyor, içimde heyecan duyuyordum… Anladım ki,
bu çocuğa aşık olmuştum… Böyle bir aşkın sonu livata (sapık cinsel ilişki) demektir.
(s.22)

“Kadın, erkekten aşağı bir mahluktur. (s.1530)”

“Ne hayvan, ne de insan sevmem. Hele insanlar, iğrendiğim şeylerdir. (s.1531)

“Arnavutları isyana teşvik ettiğimi ben kendi elimle yazdım. Bu kusur değil,
iftiharım sebebidir
(s.37. Bugün de bununla iftihar ederim. Bana büyük şereftir. (s. 1305)”.

“Ahlak ve temiz adetler ve faziletlerin bir kısmı kendiliğinden gitti, bir kısmını da
bilerek ben terke mecbur oldum. Yalan da söyledim (s.105).”

Rıza Nur’un hazırladığı bir parti programından saçmalıklar :

* İdare sistemi laik ve sosyaldir. Fakat devletin resmi dini vardır.
* Eski yazıya dönülecek ve Latin harfi ile ikisi beraber yürüyecek.
* Mustafa Kemal’in Nutuk’u toplattırılıp imha edilecek .
* Partiye mistik bir şekil verilip, üyeleri Türkçülük hususunda tarikat ve dervişlik gibi
ilahi bir ideal ve gayrete sahip olacaktır.
* Halveti tarikatına müsaade etmeli.
* Hilafetin yeniden tesisi hayati bir ihtiyaçtır.
* Başbakanlığa bağlı bir ırk müdürlüğü kurulacak,
Türk olmayanlar memurluktan çıkarılacak.

* Kadını erkekle eşit saymak, ona memuriyet vermekten büyük hata olamaz.
Kadın çocuk makinesidir.
* Dans yasaklanacak.
* Kalıtsal hastalığı olanlar kısırlaştırılacak.

Yeni Rıza Nur’lar, iğrenç yollarında yürüyebilmek için, Rıza Nur’un dışında kaynak, belge, bilgi sıkıntısı çekiyorlar. Çözüm olarak yine Rıza Nur’u kullanıyorlar. Kendileriyle aynı ağzı kullanan bir yabancı gazete de aynı şerefsizliği yapmaktadır. Türk Ulusu ve Atatürk’e saldıran şerefsizlerin kimlerle işbirliği içinde olduğunu görmelidir

Not: turkbilim.sitemynet.com‘dan alıntıdır.
http://www.huzuristan.com/q-80-Ataturk-e-iftira-Atan-Riza-Nur-Hain-Serefsizi__n-last.html

=============================

Dostlar,

Yazının pdf biçimi için lütfen tıklayınız :

Rıza_Nur_zavallisi

Üzgünüz ama bir meslektaşımızın hazin ama gerçek öyküsü özetle yuıkarıdaki gibi..

Sevgi ve saygı ile,
08.02.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Turgut Özakman; Atatürk Aydınlanması’nın yaşama geçirildiği Türkiye’nin ürünüdür

Dostlar,

Bir yıldız daha kaydı..

portresi

O’nu, Turgut Özakman‘ı; Cumhuriyetimizin  okulları, öğretmenleri, ailesi.. aydınlanan Türk toplumunun kurumları yetiştirdi.

  • Turgut Özakman,
    Atatürk Aydınlanması‘nın yaşama geçirildiği
    Türkiye’nin ürünüdür.

Dolayısıyla, artık geri döndürülemez
bir aşamaya ulaşmış olan
Türk Rönesansı / Aydınlanması,
hiç ama hiç kuşku yok daha pek çok
“yıldız” doğuracaktır.

Eytişimin / Diyalektiğin devingen döngüsünün doğal gereğidir bu olgu.

Dolayısıyla, “başsağlığı, “rahmet” vb. mistik-dinsel söylemleri bir parça geriye çekerek, yukarıda değindiğimiz kritik noktaların da öne çıkarılması gerekir.

Tarihsel bilinci ışımış derinlikli yurtsever aydın, bu bağlamda farkındalığını koymalıdır.
Özakman gibilerin biz naçizlerin “toprağı bol olsun, mekanı cennet olsun..” türünden
boş ve anlamsız dileklerine gereksinimi yoktur. Kuşku duymayız ki, değindiğimiz bağlamda vurgularla anılmak onları -ruhlarını??- daha çok mutlu edecektir.

Örn. Turgut Özakman’ın, Büyük Atatürk‘ün sıra dışı belirlemesi ile vurguladığı üzere; “alnında ışığı ilk ayrımsayanlardan” olduğunu kaydetmek önemlidir ve önemsenmelidir. Çünkü O, bir “Cumhuriyet hukukçusu ve sanatçısı“dır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Anadolu Aydınlanması süreci ile Yüce ATATÜRK tarafından eşsiz bir hünerle yönlendirildiği tarih kulvarındaki ışıl ışıl iklimin göz kamaştıran yansımalarını
elbette alnında öncelikle duyumsayanlardan olacaktı.

Olmuştur da..

Türk Devrimcilerince ne yapılmak istendiğini derinlemesine kavrayarak içselleştirmiş
ve yaşamının eylemsel pusulasına dönüştürmüştür.

Yineleyelim; Turgut Özakman gibiler Cumhuriyet Aydınlanmasının görkemli ürünleridir. Üstelik “insanlaşmış – gerçeğini arayan insan” düzeyinde..
Yani en üstün kategori üründür; öbür tüm dönüşümlerin motorudur bu özgüdülenmişlik.
Cumhuriyet devrimleri sayesinde “kamil” leşen, “insan” laşan kuşaklar..

Maya tutmuştur, Cumhuriyet’e dönük salvolar kayalara çarparak sönümlenmeye mahkumdur.

  • Türkiye Cumhuriyet’i, yenilmesi olanaklı olmayan bir tasarımdır;
  • Türkiye Cumhuriyet’i, yenilmemek üzere kurgulanmıştır.

Cumhuriyetin yılmaz savunucularından, her yaştan insanımıza Cumhuriyetimizin
insanlığın serüveni içindeki eşsiz tarihini üstün sanatçı yetisi ile derin duygudaşlıkla (empati!) ve bilimsel nesnellikle kanıta dayalı olarak aktaran başyapıtı sayılabilecek
“Çılgın Türkler” in ve daha pek çok yapıtın (aşağıda bir liste verilmiştir) usta yaratıcısı TURGUT ÖZAKMAN, artık bedensel olarak aramızda değil.. Ama bâki kalan bu kubbede öylesine gür ve hoş bir sada (enerji!) bıraktı ki; bu potansiyel enerji, kuşaklar boyunca kendisinden beklenen işlevi -AYDINLANMAYI- kaçınılmaz biçimde yerine getirecek..

O’na elbette son derece nitelikli, değer biçilmez emek ve ürünleri için derin şükran borçluyuz. Ancak eş zamanlı olarak, gecikmeden, at başı, bir kez daha vurgulayalım ki; Turgut Özakman’ı Turgut Özakman yaratmamıştır!

O’nu yetiştiren – üreten Cumhuriyet Devrimleri ideolojisi aynı derecede saygıdeğer, şükrana ve de esirgenmeye değerdir.

Aile yakınlarına dayanışma duygularımızı sunuyoruz.
Bize düşen herhangi bir görevde içtenlikle koşacağımızı bilgilerine sunuyoruz.

Cumhuriyet kuşakları, Özakman’dan bayrağı – meşaleyi devralarak ileriye, hep ileriye taşıyacaklardır. Türkiye Cumhuriyeti böylelikle payidar kalacaktır (sonsuza dek yaşatılacaktır..); ilahi – mistik düzeneklerle değil. Kemal Paşa‘nın vasiyeti = öngörüsü de aynen böyle olsa gerektir..

Son söz, kutsal Cumhuriyet’in kendilerine özellikle emanet edildiği Türk Gençlerinindir..

(Başsağlığı için Kızı Elif Hn. 0 532 394 72 83; Usta’nın ürünleri ve özgeçmişi aşağıdadır..)

Sevgi ve saygı ile.
30.8.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

Turgut Özakman’ın özgeçmişi :

1 Eylül 1930’da Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.
Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü’ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu’na dramaturg olarak girdi. TRT’de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 – 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 arasında RTÜK üyeliği ve
başkan yardımcılığı görevlerini üstlendi. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde (DTCF Tiyatro) kadrolu öğretim görevlisi olarak çalıştı ve Drama yazarlığı dersleri verdi.

Üstün hizmetleri nedeniyle 1998’de Anadolu Üniversitesi’nce, 2006’da Ege Üniversitesi’nce ve 2007’de, mezun olduğu ve uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesi’nce ‘onursal doktor’ unvanı verilen Özakman; sayısız yapıta imza attı.
Nisan 2002’de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya ‘Turgut Özakman Sahnesi’ adını verdi. 2006’da ODTÜ Özakman’a Üstün Hizmet Ödülü verdi. 2005’te piyasaya sürülen, 45 yıllık emeğin ürünü olan ve Kurtuluş Savaşı’nı romansı bir dille anlatan “Şu Çılgın Türkler” (Bilgi Yayınevi) adlı belgesel-romanı, Uğur Dündar‘a göre cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu. Birkaç ay, çok satanlar listelerinde ilk sırada kaldı.
2007’de Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu üyeliği görevinde bulundu.
Turgut Özakman evli olup, üç çocuğu ve dört torunu vardır.

Yapıtları                          :

Romanları

  1. Korkma İnsancık Korkma, Bilgi Yayınevi, 1994.
  2. Romantika, Bilgi Yayınevi, 2000.
  3. 19 Mayıs 1919 Atatürk Yeniden Samsun’da, Bilgi Yayınevi, 2002.
  4. Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, 2005.
  5. Diriliş – Çanakkale 1915, Bilgi Yayınevi, 2008.
  6. Cumhuriyet – Türk Mucizesi, Bilgi Yayınevi, 2009.
  7. Cumhuriyet – Türk Mucizesi 2, Bilgi Yayınevi, 2010.
  8. Çılgın Türkler – Kıbrıs, Bilgi Yayınevi, 2012.
  9. Araştırma İnceleme Kitapları [değişik yayınevleri]
  10. Dr. Rıza Nur Dosyası, Bilgi Yayınevi, 1995.
  11. Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi, Bilgi Yayınevi, 1995.
  12. Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, Bilgi Yayınevi,1997.
  13. “Mustafa” Filmi Hakkında, Bilgi Yayınevi, Aralık 1998.

Meslek Kitapları
Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği, Bilgi Yayınevi, 1983
Radyo Notları, 1969.

Yayınlanan Oyunları
Bütün Oyunları 1 – Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, 2006.
Bütün Oyunları 2 – Üç Destan, Delioğlan, Bilgi Yayınevi, 2008.
Bütün Oyunları 3 – Ah Şu Gençler, Hastane, Karagöz’ün Dönüşü, Kardeş Payı, Darılmaca Yok, Berberde, Ben Mimar Sinan, Ak Masal Kara Masal, Bilgi Yayınevi, 2008.
Bütün Oyunları 4 – Pembe Evin Kaderi, Ocak (oyun), Kanaviçe (oyun), Paramparça (oyun), Bilgi Yayınevi, 2008.
Bütün Oyunları 5 – Sarıpınar 1914, Fehim Paşa Konağı, Resimli Osmanlı Tarihi, Bir Şehnaz Oyun, Bilgi Yayınevi, 2009.
Bütün Oyunları 6 – Güneşte On Kişi, Duvarların Ötesi, Töre (oyun), Bilgi Yayınevi, 2010.
Bütün Oyunları 7 – Deli Bayramı, Komşularımız, Bilgi Yayınevi, 2011.

Senaryoları

  1. Keloğlan Aramızda, 1972.
  2. Tuzsuz Deli Bekir, 1972.
  3. Keloğlan’la Cankız, 1973
  4. Mevlana, 1973. (Ergin Orbey’le birlikte)
  5. Yatık Emine, 1974. (Ömer Kavur’la birlikte, Refik Halit Karay’ın aynı adlı romanından)
  6. Keloğlan İz Peşinde, 1975.
  7. Turhanoğlu, 1975.
  8. Kanije Kalesi, 1982.
  9. Son Akın, 1982.
  10. Kurtuluş, 1989.
  11. Rıza Beyler, 1993.
  12. Cumhuriyet, 1998.
  13. Dersimiz: Atatürk, Bilgi Yayınevi, 2009.

Atatürk’ten İsmet İnönü’ye, ülkenin perişan durumunu aktaran göreve çağrı mektubu..

Ataturk’ten_Ismet_Pasa’ya_perisan_ulkenin_durumu.docx

Cumhuriyetimizin Sağlık Kazanımları ve Devrimler, Turgut Özakman / Health Acquisitions and Revolutions of Turkish Republic at Ataturk’s Period

Cumhuriyet’in_saglik_kazanimlari_ve_devrimler_Turgut_Ozakman

Demokrasi ve Kemalizm/Democracy&Kemalism

Kemalizm_ve_Demokrasi_19.11.11