Etiket arşivi: TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan

TTB, DİSK, KESK ve TMMOB yöneticilerinin yargılandığı 1 Mayıs davası başladı

 

TTB, DİSK, KESK ve TMMOB yöneticilerinin yargılandığı 1 Mayıs davası başladı

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/1mayis-5132.html, 06 ŞUBAT 2015

DİSK Genel Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu, KESK
Eş Genel Başkanı Lami Özgen, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı
 ve dönemin TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan hakkında, 2014 1 Mayıs’ı ile ilgili olarak “halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma” suçlamasıyla açılan dava bugün (6 Şubat 2015) İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başladı.

TTB, DİSK, KESK ve TMMOB yöneticileri duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde
ortak basın açıklaması yaptılar.

Kani Beko, Dr. Arzu Çerkezoğlu, Lami Özgen, Mehmet Soğancı ve Prof. Dr. Özdemir Aktan’ın yanı sıra TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan, TTB İkinci Başkanı Prof. Dr.
Raşit Tükel, TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Özden Şener, İstanbul Tabip Odası Başkanı (İTO) Prof. Dr. Selçuk Erez, TTB eski başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, İTO eski başkanı Prof. Dr. Taner Gören’in katıldığı basın açıklamasına, hekimler, emek, meslek örgütü, sendika,
siyasal parti temsilcileri ve yurtdışından temsilciler destek verdi.

6 Şubat 2015

TAKSİM 1 MAYIS ALANIDIR, YARGILANAMAZ!

Padişah fermanını yazdı ve o ferman bizi bugün Çağlayan Adliyesi‘ne çağırdı.
Biz de bu fermanı yırtmak için bugün buradayız.

Hepinizin bildiği gibi, 2014 1 Mayıs’ı ile ilgili DİSK Genel Başkanı Kani Beko,
DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu, KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen,
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve dönemin TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özdemir Aktan hakkında İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.

Emek ve meslek örgütlerinin yöneticileri, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ederek “Halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma” ile suçlanıyor.

Oysa 1 Mayıs’ta Taksim’i yasaklamak suçtur! Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamanın hakkımız olduğunu teslim eden çok sayıda ulusal ve uluslararası mahkeme kararı mevcuttur.

Türkiye mahkemeleri de 1 Mayıs’ta Taksim alanına yıllardır yaptığımız çağrılarla ilgili kezlerce  “beraat” ve “takipsizlik” kararları vermiştir. Verilen mücadeleler sonucu 2010, 2011 ve 2012’de Taksim’deki 1 Mayıs kutlamalarına herhangi bir saldırı olmamış, emeğin birlik-mücadele ve dayanışma bu alanda yüz binlerle, coşku içinde, şarkılarla türkülerle kutlanmıştır.

Her yıl daha çok katılımla, daha büyük coşkuyla gerçekleşen Taksim 1 Mayıs’ı iktidarı
rahatsız etmiş ve 2012’deki devasa kutlamanın ardından 2013’te saldırılar başlamıştır.
AKP hükümeti tüm mahkeme kararlarına ve üç yıl boyunca hiçbir olumsuz durum yaşanmamasına karşın 1 Mayıs’ta Taksim’i yasaklayarak suç işlemiştir. İşçileri, emekçileri
1 Mayıs’ta Taksim’e çağırmak değil bunu engellemek suçtur. Yalnızca Taksim’i değil,
emeğin var ettiği kentlerin neredeyse tüm merkezi meydanlarını, “yasaklı meydan” olarak emeğe kapatmak suçtur.

İşte bu nedenle fermanın çağırdığı zamanda, çağırdığı yerdeyiz. Bizler bu fermana karşı kendimizi değil davamızı savunmak için buradayız. Bu fermana karşı savunma yapmaya değil milyonlarca işçi ve emekçi adına bu fermanı yargılamaya geldik.

  • Gün faşizmi yargılama günüdür!

Çünkü faşizmin amacı emeğiyle geçinenlerin, açlık sınırının altında ücretlerle çalışırken
sessiz kalması, ölürken bile çığlık atmaması, taşeron köleliğinin sürmesidir!
Tam da bu yüzden grevleri yasaklarlar, işçilere gaz bombalarıyla saldırırlar!

  • Gün faşizmi yargılama günüdür!

Çünkü faşizmin amacı Anayasal haklarımızı kullanmamızı, sendikal örgütlenmemizi,
hakkımızı arayıp sormamızı engellemektir! Bu yüzden emek örgütlerini, meslek örgütlerini baskı altına alırlar, yandaş örgütlenme ağlarının dışında kalan tüm sendikaları, meslek odalarını, demokratik kitle örgütlerini yok etmek isterler!

  • Gün faşizmi yargılama günüdür!

Çünkü faşizmin amacı ayakkabı kutularının, kaçak saraylarının, asgari ücretten pahalı kadehlerinin bekasını korumaktır. İşte bu yüzden 1 Mayıs’a düşmandırlar,
grevlere düşmandırlar; DİSK’e, KESK’e, TMMOB’a, TTB’ye düşmanca yaklaşırlar!

  • Gün faşizmi yargılama günüdür!

Çünkü mücadele ederek, direnerek, mahkemelerde de haklılığımızı tescil ettirerek kazandığımız 1 Mayıs alanımızı savunmak ve 1977 başta olmak üzere 1 Mayıs’larda katledilen arkadaşlarımızın anısını yaşatmak görevimizidir.

– 1 Mayıs’ı savunmak, emeği savunmaktır,
– eşitliği savunmaktır,
– özgürlüğü savunmaktır,
– demokrasiyi savunmaktır,
– barışı savunmaktır.

Biz bugün burada 1 Mayıs’ı savunurken AKP faşizmini hep beraber yargılayacağız.
1 Mayıs’ta Taksim’e omuz omuza yürüdüğümüz tüm dostlarımızla birlikte, işçileri, emekçiler, mühendisler, hekimler, hukukçular ve emek dostları, kol kola, omuz omuza bu fermanı yırtacak!

2015 1 Mayıs’ını, başta Taksim 1 Mayıs Alanı olmak üzere ülkenin dört bir yanında
kutlamak üzere, bugün dayanışma için gelen tüm dostları selamlıyoruz.

DİSK – KESK – TMMOB – TTB

Kömür Karası Değil YÜZ Karası…

Kömür Karası Değil YÜZ Karası…

soma_650000

Kader değil, cinayet!

Tıp Dünyası – HABER MERKEZİ – Manisa’nın Soma ilçesindeki Soma Holding’e bağlı Soma Kömürleri Maden Ocağı’nda 13 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleşen
trafo patlaması (AS: sonradan bu doğrulanmadı!) sonucunda 800’e yakın maden işçisi toprak altında kaldı, yüzlerce maden işçisi yaşamını yitirdi. Patlama sonrası çıkan yangında 300’e yakın maden işçisi karbonmonoksit gazından zehirlenerek yaşamını yitirdi, yüzün üzerine maden işçisi ise toprak altında.

Yastayız…

DİSK-KESK-TMMOB-TDB ve TTB; Soma’daki işçi kardeşlerimiz için tüm işçi sınıfına, emekçilere ve emek dostlarına 15 Mayıs 2014 tarihinde iş bırakma çağrısında bulundu. Ayrıca, halk siyah giyinmeye, siyah kurdeleler takmaya, balkonlarına siyah bezler asmaya, evinin, işyerinin balkonuna, aracına siyah bezler asmaya çağrıldı.

Tüm yurtta iş bırakıldı

DİSK-KESK-TMMOB-TDB ve TTB, Soma’da yaşanan facianın ardından 15 Mayıs günü tüm yurtta iş bırakarak iş cinayetlerini protesto eden basın açıklamaları yaptı.
Hekimler, sağlık çalışanları ve tüm işçi ve emekçiler siyah giyinip, siyah kurdeleler takarak işyerlerinde sabah saat 09:00’da 3 dakikalık saygı duruşu yapmalarının ardından bulundukları illerde bir araya gelerek basın açıklamaları düzenlediler.

Ankara’da işçi ve emekçiler, siyasi partiler ve demokratik kitle örgütlerinin de katılımı ile Milli Kütüphane önünde toplanıp Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
önüne yürüdü.

İstanbul başta olmak üzere birçok ilde sabah saatlerinden başlayarak çok sayıda
işyerinde iş bırakıldı. Hastanelerde, fabrikalarda, belediyelerde, okullarda iş bırakan emekçiler polisin biber gazlı müdahalelerine karşın bulundukları illerde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlükleri önüne giderek
basın açıklamaları yaptı.

“AKP Hükümeti bu cinayetin failidir”

Tüm illerde okunan DİSK-KESK-TMMOB-TDB ve TTB imzalı ortak basın açıklaması metninde ise;

  • “Çok açıktır ki, yaşanan bu katliamın sorumlusu, güvencesiz çalıştırmayı yaygınlaştıran, işçi sağlığını bir maliyet ögesi olarak gören sermaye ve
    AKP Hükümetidir. İşçi sağlığı ve güvenliğinin tümüyle bir maliyet yükü olarak görüldüğü ve maksimum kârı elde etmek için en acımasız üretim süreçlerinde çalışmak zorunda bırakılan Soma’daki yüzlerce işçi kardeşimiz, başından beri ölüme terk edilmişlerdir. Özelleştirme, taşeronlaştırma politikalarını sürdürenler, maliyet düşürmek için işçilerin yaşamına kast edenler,
    onlara cesaret verenler, daha önceki madenci katliamlarını sözleriyle ve icraatlarıyla aklayanlar, İş Güvenliği Yasasıyla işyerlerindeki denetimleri bile özelleştirenler, Soma katliamının failidir ve hesap vermelidir.”  
    denildi.

Özelleştirme ve taşeronlaştırma can alıyor!

Açıklamada, Türkiye işçi sınıfının iş cinayetlerine, güvencesiz çalıştırmaya karşı
sabrı kalmadığı ifade edilerek, yıllarca kamu eliyle üretimin yapıldığı madenlerin,
özel sektöre devredilmesinden sonra iş kazalarında patlama yaşandığı,
2002’den 2011’e dek kömür madenlerindeki iş cinayetlerinin %40 arttığı bildirildi.

“Bu dönüşüm sayesinde Soma’da katliamın yaşandığı işletmenin patronun övündüğü rakamlar ortaya çıkmış, kömürün tonunun maliyeti 130 dolardan
23 dolara düşmüştür. Bunun tasarrufun bedeli de yüzlerce işçinin ölümüyle ödenmiştir.”

denilen açıklamada, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları sonrası

  • Türkiye’nin ölümlü maden kazalarında Avrupa’da 1.sıraya yükseldiği, Dünya’da ise bu alanda ilk üç sırada yer aldığı belirtildi.

AKP’nin Soma’daki iş cinayetlerinin araştırılması için 6 ay önce verilen bir önergeyi reddettiğinin anımsatıldığı açıklamada,

“İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasıyla bu alanı da piyasaya devreden, denetimi yapanın işverenden maaş aldığı bir sistem kuran, yine tüm uyarılarımıza karşın bu alandaki denetim yetkisini bağımsız emek ve meslek örgütlerine vermeyi reddedenler,
hiç mi vicdan azabı çekmemektedir?” diye soruldu.

Başbakan açıklamalarıyla katliamı meşrulaştırıyor!

Açıklamada şöyle denildi:

“Daha önceki cinayetlerin ardından ‘Bu mesleğin fıtratında ölüm vardır’ diyerek
yeni katliamları meşrulaştıran hükümet üyelerine, Soma’da Başbakan da katılmıştır. 19’uncu yüzyıldan, 20’nci yüzyıl başından örnekler vererek zihniyetinin 150 yıl öncesinde kaldığını gösteren Başbakan’a 21. yüzyılda olduğumuzu anımsatmayı
bir borç biliriz. “Hedef 2023” diye yola çıkanların 1862’deki bir kazayı örnek göstererek ‘Bu işin fıtratında var’ demesi, ülkemizin içinde bulunduğu tabloyu oldukça net özetlemektedir.

Bu ülkenin 77 milyon insanı, teknoloji bu denli gelişirken insana değil ölüme yatırım yapan bir anlayışı hak etmemektedir. Soma’da yitirdiğimiz işçilerden bize kalan yalnızca acı değil, böylesi katliamların yaşanmaması için mücadele görevleridir.
‘Kader’, ‘fıtrat’ diyerek sorumluluklarını unutturmaya çalışanlara ilan ediyoruz ki; unutmayacak, güvenceli iş ve insanca yaşam hakkımız için mücadeleyi büyüteceğiz”.

İSTRMLER

-İş cinayetlerinin artışına neden olan taşeron çalıştırma derhal yasaklamalıdır.
-Özelleştirildikten sonra seri cinayetlerle gündeme gelen tüm madenler derhal yeniden kamulaştırmalıdır.
-İşçi sağlığı ve iş güvenliğini piyasaya devreden İş Güvenliği Yasası kaldırılmalı,
tüm denetim yetkisi emek ve meslek örgütlerine verilmelidir.
-Başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Enerji ve Sanayi Bakanı olmak üzere hükümet derhal istifa etmelidir.

TTB Heyeti Soma’daydı

Patlamanın hemen ardından TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Fatih Sürenkök,
TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Kolu üyesi Dr. Mustafa Vatansever, Manisa Tabip Odası Başkanı Dr. Derya Pekbayık, Manisa Tabip Odası önceki
genel sekreteri ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Şahut Duran ve Manisa Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Bülent Kundak ile Sağlık Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Manisa Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Zeynel Abidin Kaplan’dan oluşan bir kurul
olay yerine gittiler ve incelemelerde bulundular.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TTB 2. Başkanı Prof. Dr. Gülriz Erişgen, TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Merkez Konseyi Üyeleri,
Dr. Arzu Erbilici, Dr. Filiz Ünal İncekara, Dr. İsmail Bulca, Dr. Zülfükar Cebe, Dr. Fatih Sürenkök, Dr. Melda Pelin Yargıç ile Manisa Tabip Odası Başkanı Dr. Derya Pekbayık, Manisa Tabip Odası önceki genel sekreteri Psikiyatri Uzmanı Dr. Şahut Duran,
Manisa Tabip Odası yönetim kurulu üyeleri ve Türk Dişhekimleri Birliği Merkez Konseyi Üyesi Mustafa Oral ise 15 Mayıs 2014’te Soma’ya giderek temaslarda bulundu.
Kurul önce Soma Devlet Hastanesi Başhekimini ziyaret etti ardından hastane önünde basın açıklaması yaptı.

Daha sonra patlamanın yaşandığı madene giden kurul, Soma Holding’e bağlı
Soma Kömürleri’nin işyeri hekimi ile görüştü. Kurul, bölgedeki Maden Mühendisleri Odası yöneticileri ile de temaslarda bulundu. 14 Mayıs 2014 tarihli Soma Eynez
Maden Faciası TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Kolu Hızlı Değerlendirme Raporu’na ise http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/rapor-4570.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Hekimliği Yargılayanları Tarih Yargılayacaktır


Dostlar,

Bu gelişmeleri teesüfle karşılıyoruz.
Sorunlularını kınıyoruz..
AKP’nin “ileri demokrasisi” bu mu??
Dış dünyaya ülkemizi resil ediyoruz..
Yapılmak istenen aslında çok açık :
Toplumun tüm kesimlerini yıldırıp korkutarak baskı altına almak ve yalnızlaştrımak..
Böylece baskıcı rejim kurup sürdürmek..
Öylesine klasik ve bildik ki..
Tüm despotik rejimler gibi şimdiki özentileri ve benzerleri de
tarihin çöplüğüne atılacaklar.

Yargılanan 2 meslektaşımızı destekliyoruz.
Yasalarımızın hukuka uygun olmasını istiyoruz.
Yoksa TBMM’den geçen her metin vicdana, akla, adalet duygusuna, bilime, toplumun gereksinimlerine uygun olmazsa kadükleşir, meşru da olmaz ve ülkede anarşi – kaos doğar. TBMM’nin bu hususları kendiliğinden ve en üst düzeyde titizlikle gözetmesi
varlık ve meşruluk nedenidir..

Sevgi ve saygı ile.
9 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

Hekimliği Yargılayanları Tarih YargılayacaktırBu

Aralarında 2 genç meslektaşımızın da bulunduğu 255 kişinin yargılandığı Gezi Davası 6 Mayıs 2014’te İstanbul Çağlayan Adliyesi 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başladı.

Bilindiği gibi Gezi olayları sırasında polis şiddetinden kaçarak Dolmabahçe Bezmi Alem Valide Sultan Camisi’ne sığınan yaralılara yardım eden 2 meslektaşımız
“suç isleyen kişilere imkan sağlayarak ‘suçluları kayırdıkları’ ve ilgili dini inanışı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla ‘camiyi kirlettikleri’ iddialarıyla suçlanmaktaydı.

Gerçekte cezalandırılmak istenenin hekimlik değerleri olduğuna dikkat çeken TTB ve İstanbul Tabip Odası yöneticileri 7 Mayıs 2014 Çarşamba günü sabah saatlerinde duruşmaya katılarak meslektaşlarına destek verdiler.

Ayrıca aynı gün 12.30’da İstanbul Tabip Odası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Adli Tip Uzmanları Derneği tarafından Çağlayan Adliyesi önünde gerçekleştirilen bir basın açıklamasıyla açılan dava ve hekimler üzerindeki baskılar protesto edildi.

İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç basın açıklaması öncesinde yaptığı konuşmada;

Bu gün burada insanlık onuru, insanlık değerleri, hekimliğin ruhu ve hekimlik yargılanıyor. Bizler, yasalar ne derse desin hekimlik değerlerine sahip çıkmayı sürdüreceğiz. Yargılanan 255 kişi arasında olan 2 genç meslektaşımız basta olmak üzere, hekimlik mesleğinin gereğini yapmaktan çekinmeyen, geri durmayan
tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim.” dedi.

Ardından söz alan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan‘sa yaptığı konuşmada;

TTB_logosu

“2 hekim arkadaşımız nezdinde bugün burada yargılanan; Türkiye’nin onuru, Türkiye’nin insan haklarına saygısıdır. Burada yargılanan hükümettir, devlettir. Hekimlerimizin yaptıklarıyla ilgili olarak en ufak bir endişemiz yok; doğruyu yapmışlardır, bundan sonra da hekimliğin gereği neyse onu yapmaya devam edeceklerdir. Maalesef Gezi olayları sürecinde hekimlik yapmanın suç sayıldığı, hekimlik yapanların korkutulduğu, sindirilmeye çalışıldığı bir dönem yaşadık. Bu süreç içinde birçok meslektaşımız hastalara baktığı, yaralılara yardım ettiği için suçlandı, soruşturmalara uğradı. Hükümet bununla da yetinmeyip alelacele yasalar da çıkarttı ve bu tür durumlarda verilen sağlık hizmetlerine karşı hekimlere 1 ile 3 yıl hapis ve 2 milyon liraya dek para cezası öngören bir yasa maddesi, bir utanç maddesi maalesef ki yasalaştı. Verilen cezalar kara para aklayanlara verilen cezayla, uyuşturucu kaçakçılarına verilen cezayla eşdeğerdedir. Acil durumdaki hastalara bakmanın, yaralılara yardım etmenin cezası maalesef bu yüz kızartıcı suçlarla aynı kefeye konmaktadır. Ancak unutmayalım ki, bu yasa aynı şekilde depremler sırasında koşup yaralılara yardım eden hekimler için de geçerlidir. Bu ülkede depremler yaşayacağız. Daha önce olduğu gibi hekimler yine yardıma koşacaklar, yasalara karşın yardıma koşacaklar. Hekimleri bağlayan hususlar yasalar değil, evrensel tıp kuralları, evrensel etik kurallarıdır. Bu nedenle
bu yargılamalar hekimleri yolundan çeviremez, kimseyi korkutamaz.”
dedi.

Yapılan konuşmaların ardından ortak basın metnini Odamız Yönetim Kurulu Üyesi
Dr. Hakkan Hekimoğlu okudu.

Istanbul_Tabip_Odasi_logosu

Başın açıklamasında;

  • “Bugün burada yalnızca 2 hekim değil, kadim bir mesleksel yemin olan
    Hipokrat Andı, günümüzde ve gelecekte hekimlik yapma biçimi, ulusal ve uluslararası hukuk ve sözleşmeler, evrensel etik kurallar ve vicdan yargılanmaktadır (yargılanmıştır). Sonuç ne olursa olsun, böyle bir yargılamaya cüret edilmiş olması bile, tarihe kara bir leke olarak geçmiştir. Bir hekimin,
    hangi koşullar altında olursa ölçüde, bir yaralıya karşılıksız bakması,
    hekimlik mesleğinin gereği olduğu denli insanlık onurunun da bir gereğidir.
    İnsan olduğunun bilincinde olan herkesin, bu etik ve mesleksel yükümlülüğü
    yerine getiren hekimlere teşekkür etmesi gerekir. Meslek etiğine, insanlık onur
    ve değerlerine uygun davranışları nedeniyle baskıya, yaptırıma uğrayan
    bütün hekimlerin, tip öğrencilerinin ve sağlıkçıların yanındayız. Biz de oradaydık, orada olabilirdik, orada olacağız, bu nedenle bizi de yargılayın ve bilin ki;
    her zaman düşünceleri, politik tutumları, cinsiyet ve cinsel yönelimleri,
    sosyal durumları ne olursa olsun, ayrımsız olarak tüm insanlara sağlık hizmeti sunmaya devam edeceğiz. Ve diyoruz ki;

    Hekimlik yargılanamaz! 
    – Hekimliği yargılayanları tarih yargılayacaktır.” denildi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AKADEMİK MESLEK ÖRGÜTLERİ HEKİMLİK VE DEMOKRASİ BİLDİRGESİ


Dostlar,

AKP hükümetinin insanı utandıran bir girişimini daha paylaşalım..

Bizi asıl inciten ise, bu yüz kızartan davanın ardında kendisi de bir hekim olan Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu‘nun bulunuşudur.

Biz hekimler, Hipokrat yemini ederken, mesleğimizi hiçbir baskıya boyun eğmeden, tam bir profesyonel bağımsızlıkla yürüteceğimizi haykırmıştık.

Bakan Dr. Mehmet bey bu yemini etmedi mi acaba? Ayağının birini mi kaldırdı?
Ya da unuttu mu?
Yahu yemin unutulur mu?!
Ya daaa; Sağlık Bakanı Dr. Mehmet bey hangi baskılarla yeminini çiğniyor??
Yardım isterse baskılara karşı koyması için, O’na da ilk ve acil yardım veririz.

Basın açıklaması içeriğini aynen benimsiyor ve destekliyoruz.

Sevgi ve saygıyla
25.3.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===================================

ATO_logosu

 

 

 


Değerli Meslektaşımız,

Sağlık Bakanlığı’nın Gezi olayları sırasında verilen sağlık hizmetlerini gerekçe göstererek, Ankara Tabip Odası ile Hatay Tabip Odası’nın yönetim ve onur kurullarının görevden alınması talebi ile dava açmasıyla ilgili olarak
Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türkiye Barolar Birliği (TBB),  Türk Dişhekimleri Birliği (TDB), Türk Eczacılar Birliği (TEB), Türk Veteriner Hekimleri Birliği (TVHB), Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) tarafından 20 Mart 2014’te bir basın toplantısı düzenlendi.

Basın toplantısında, Akademik Meslek Örgütleri’nin temsilcileri birer konuşma yaptı. Konuşmalarda,  Sağlık Bakanlığı’nın Ankara Tabip Odası ile Hatay Tabip Odası’nın Yönetim ve Onur Kurulları’nın görevden alınması istemi ile açtığı davaların antidemokratik ve ‘utanç verici’ olduğu vurgulanarak, AKP hükümetinin ve Sağlık Bakanlığı’nın bu tarz saldırılarına karşı Akademik Meslek Örgütleri’nin dayanışma içinde olacağı vurgulandı.

Basın açıklaması metni TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan tarafından okundu. (AS: Hacettepe Tıp’tan sınıf arkadaşımız Özdemir hocaya
selam olsun.. Basın açıklaması içeriğini aynen benimsiyor ve destekliyoruz…)

AKADEMİK MESLEK ÖRGÜTLERİ 
HEKİMLİK VE DEMOKRASİ BİLDİRGESİ
20 Mart 2014

Biz aşağıda imzası olan Akademik Meslek Birlikleri Temsilcileri:

Türk Tabipleri Birliği‘ne bağlı Ankara Tabip Odası, Hatay Tabip Odası
Yönetim ve Disiplin Organları hakkında görevden alınmaları için Sağlık Bakanlığı tarafından açılan davaları değerlendirmek üzere bir araya geldik.

Sağlık Bakanlığı’nın, Türk Tabipleri Birliği organlarını, “Gezi parkı ” protestolarında sağlık sorunu olan, hizmete ihtiyacı olan herkese ayrımsız sağlık hizmeti verilmesini savundukları, gönüllü sağlık hizmetlerini destekledikleri için amaç dışı faaliyette bulunmakla suçladığını tespit ettik.

Sağlık yaşamın kaynağı ve herkesin hakkıdır.
Düşünceleri, politik tutumu, cinsiyeti, sosyal durumu ne olursa olsun,
sağlık hizmeti verirken kimseye karşı ayrımcılık yapılamaz.
Hekimlerden toplumun sağlık sorunlarına kayıtsız kalması, ayrımcılık yapması istenemez. Unutmayalım ki, hekimlerden böyle bir tutum savaş dönemlerinde bile istenmemiştir, istenemez.

“Gezi parkı” protestoları dahil, her türlü sosyal olay, çatışma, doğal afet gibi durumlarda ortaya çıkan kitlesel sağlık sorunlarına karşı yaygın, hızlı, tarafsız sağlık hizmeti vermek Sağlık Bakanlığı’nın görevidir. Sağlık Bakanlığı,
toplumun sağlığını bozan kolluk eylemlerini durdurmadığı gibi;
yaygın ve hızlı sağlık hizmeti için gerekli organizasyonları yapmamıştır.
Ne yazık ki bu süreçte insanların güvenini bozan, sağlık hizmetlerinin tarafsızlığına aykırı tutum ve açıklamalarda bulunmuştur.

Hekimler, Türk Tabipleri Birliği’ne bağlı Tabip Odaları ve ülkemizin tüm sağlık çalışanları ne iyidir ki, eylemci ya da değil yanıbaşlarındaki insanların sağlık sorunlarına kayıtsız kalmamış, o koşullarda verilebilecek sağlık hizmetleri için seferber olmuştur.  Bu tutum evrensel insan hakları ve hekimlik ilkelerine uygundur.

Toplumdaki bütün bireylerin sağlık hakkına saygılı, evrensel insan hakları ve hekimlik belgelerine uygun bu faaliyetlerin, kamu kurumu niteliğinde
sağlık meslek kuruluşu olan Türk Tabipleri Birliği
’nin amaçları içinde olduğu tartışmasızdır.

Ayrımsız herkese olağandışı durumlarda verilen sağlık hizmetleri, tam anlamıyla hekimlik mesleğinin toplumun yararına uygun olarak verilmesi faaliyetidir.
Bu faaliyetler, Anayasa’nın ilgili 135. maddesi ile uyum içindedir.

Bütün demokratik ülkelerde, Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarının faaliyetleri, demokratik ilkelere uygun olarak Organları eli ile yürütülür.
Organları üyeleri tarafından seçilir. Konusu suç oluşturan faaliyetleri olursa,
yargı organları tarafından denetlenir. Meslek kuruluşlarının bağımsız, üzerlerinde evrensel mesleksel ilkelere göre çalışmalarını engelleyen baskılar olmadan etkinlik gösterebilmeleri, “iyi işleyen” demokrasilerin olmazsa olmazıdır.

Ülkemizde peş peşe açılan davalarla, “yasa” adı verilen hükümet metinleriyle; Meslek kuruluşlarının demokratik seçim yöntemini değiştirmek, gelir kaynaklarını kaldırmak, mesleksel bağımsızlığı yok etmek, yetkilerini kırpmak,
meslek üyelerini toplum yararını gözetemez duruma getirmek gibi
girişimler demokrasi dışıdır. Hoş görülemez, kabul edilemez.

Türk Tabipleri Birliği’nin evrensel hekimlik ilkelerine sahip çıkması toplum sağlığının güvencelerindendir. Evrensel ilkelere göre hareket etmeye çalışan bir meslek kuruluşunun seçilmiş yetkili organlarının, siyasal otoritenin baskısıyla görevden alınmaya çalışılması, demokratik işleyiş açısından
son derece tehlikelidir.

Sağlık Bakanlığı’nın, evrensel sağlık – hekimlik ilkelerine, sağlığın,
yaşamın korunması hakkına “amaçdışı faaliyet” adını verip seçilmiş organları demokratik ilkelere aykırı olarak görevden aldırmaya çalışması kabul edilemez.

Sağlık Bakanlığı’nı antidemokratik müdahalelerini geri çekmeye,
toplumun sağlığını koruyucu çalışmalar yapmaya, hekimler için ayrımsız bütün insanlara insanca sağlık hizmeti verebilecekleri çalışma koşullarını
sağlamaya davet ediyoruz.

TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ
TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
TÜRK VETERİNER HEKİMLERİ BİRLİĞİ
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ

TTB Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun Tahliyesini İstedi

Dostlar,

Dün (10.2.14) sitemize koyduğumuz yazıda TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği)
Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hk. bilim kurulu raporunu konu etmiş ve
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e açık mektup yazmıştık..Bu raporun TTB tarafından bir basın açıklaması ile kamuoyuna duyurulduğunu
ve ilgililerine bir mektup ekinde gönderildiğini de paylaşalım..

TTB’ye yerinde çabası için teşekkür ederiz.

Dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, bir kez daha yineleyelim :

“…Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül, son derece kritik bir karar aşamasındadır, hem de hiç gecikmeden.. Aynaya bakmalı ve büyük bir ivedilikle vicdanının sesini dinlemelidir.

Anayasadaki yetki artık O’nu bağlamaktadır; istenen, olmayan suçun ve cezasının kaldırılması – Hilmioğlu’nun affı değildir; istenen; cezanın infazının mağdur sağlığını kazanana dek ertelenmesidir. Sağlık durumu elverdiğinde yine cezaevine konmak üzere.. Dilerseniz cezayı ağır hastalık ve kocama nedeniyle hafifletmek ya da kaldırmak yetkiniz de var :

Anayasa md. 104/b : Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak..  

Evet Sayın Gül, insaf ediniz artık insaf..

Bu yazı sizi cinayete ortak olmaktan, katil olmaktan alıkoyma amacı da taşıyor..
Bütün kalbimizle geç kalmamanızı diliyor ve bekliyoruz ulusal ve uluslararası kamuoyu önünde..

Türkiye’nin artık bu tür insancıl adımlara çok acil gereksinimi var..”

Sevgi ve saygı ile.
11 Şubat 2014, Ankara
 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net=========================================

TTB, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun Tahliyesini İstedi

TTB_logosu
TTB Merkez Konseyi tarafından 6 Şubat 2014’te- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
– Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
– TBMM Başkanı Cemil Çiçek,
– Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve
– Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na gönderilen mektupta;

  • Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumunun cezaevi koşullarında bulunmaya uygun olmadığını dikkat çekildi ve Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun tahliyesi istendi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan imzasıyla gönderilen mektuba ek olarak Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumu, hastalığın klinik seyri ve hapishane koşullarında kalmasının sağlığını ve yaşamını nasıl etkileyeceği konusunda hazırlanan bilimsel bir değerlendirme raporu da sunuldu.

Mektupta şu ifadelere yer verildi:

“Son zamanlarda cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların sağlık sorunları kamuoyunun gündemindedir. Bu tutuklulardan birisi de Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’dur.

Prof.Dr Fatih Hilmioğlu’nun ailesi ve avukatının başvurusu üzerine Türk Tabipleri Birliği bir Bilimsel Araştırma Kurulu kurarak; Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hakkında düzenlenmiş tıbbi belgeleri inceledi. Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumu, hastalığın klinik seyri ve hapishane koşullarında kalmasının sağlığını ve yaşamını
nasıl etkileyeceği konusunda bilimsel bir değerlendirme raporu yayınladı.

Ekte bir örneğini sunduğumuz rapor (TTB’nin_Fatih_Hilmioglu_Raporu)
yapılan bir basın açıklaması ile 30 Ocak 2014 tarihinde kamuoyu ile paylaşıldı.

Raporda da belirtildiği gibi, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumunun cezaevi koşullarında bulunmaya uygun olmadığına dair kanaatimizi ve tahliye edilmesi talebimizi tarafınıza iletir, saygılar sunarız.”

TTB : Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz, Yapmaya Devam Edeceğiz!

TTB : Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz,
Yapmaya Devam Edeceğiz!


Dostlar
,

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) tarihsel derecede önemli, yiğit ve yürekli basın açıklamasını paylaşmak istiyoruz. İzninizle, Hacettepe Tıp’tan sınıf arkadaşımız
TTB Başkanı sevgili Prof. Dr. Özdemir Aktan‘ı kutllamak ve teşekkür etmek istiyoruz.

Şu dakikalarda Taksim’de halkın direnişi ve özgürlük isyanı sürüyor..

Gelen haberler korkunç..

1 yurttaş panzer altında kalarak yaşamını yitirmiş,

1 yurttaşımızın kolu kopmuş..

İktidar hala olayların özünü kavrayamadı; öylesine aciz ki, polisiye önlemlerle
sorunu bastırmayı seçiyor..

Tüm diktatörleşen yönetimlerin aczi içinde..

  • Hükümeti, halka yönelik görülmemiş şiddeti
    DER-HAL durdurmaya çağırıyoruz. 

İstanbul Valisi ve Emniyet müdürünü, iktidarın yasa ve hukuk dışı emirlerini yerine getirmeyerek görevden çekilmeye davet ediyoruz.

  • Muhalefet miletvekillerini, CHP, MHP ve BDP’si ile ve aklı başında
    AKP’li vekilleri
    halka kalkan olmaya davet ediyoruz.
    Polis ile halk arasında tampon olmalarını istiyoruz..
  • TBMM Başkanını’nın hükümeti uyarmasını ve TBMM’de olağanüstü oturum başlatmasını istiyoruz.
  • Cumhurbaşkanına Devletin başı olduğunu anımsatıyor ve olaylara ivedilikle
    el koyarak anayasal yetkisi ve görevi kapsamında Bakanlar Kurulunu Başkanlığında toplamasını, gerekli insancıl-barışçıl-hukuka uygun-şiddet içermeyen kararların orada hızla alınmasını sağlamasını istiyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
1.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

TTB_logosu

Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz,
Yapmaya Devam Edeceğiz!

29 Haziran 2013, Ankara

Türk Tabipleri Birliği 63. Büyük Kongresi, Dünya Tabipler Birliği ve
çeşitli Avrupa hekim örgütlerinin katılımıyla hekimlik değerlerinin ve hekim bağımsızlığının ele alındığı gündemlerle 29 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da toplandı. Kongrede, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Önü’nde
TTB tarafından bir basın açıklaması da gerçekleştirildi. Basın açıklaması metni
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan tarafından okundu.

 Basın Açıklaması

29.06.2013

BİNLERCE YILDIR BURADA, BU TOPRAKLARDA HEKİMLİK YAPIYORUZ,

YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ!

Türkiye’de yaklaşık bir aydır olağanüstü günler yaşandı, yaşanıyor. Taksim Gezi Parkı’nı yok etme girişimini protestoyla başlayan gösteriler, siyasi iktidarın toplumu dini kurallara göre şekillendirme politikalarına, Başbakan’ın kendi anlayışına uygun “dindar nesil yetiştirme” projelerine, kadınların kürtajından doğumuna kadar karışan “fikirlerine”, otoriter yönetim tarzına, diktatörlük planlarına karşı isyana dönüştü. Ülkenin dört bir yanında ağacına, parkına, yaşam tarzına sahip çıkan milyonlarca yurttaş sokaklara dökülerek tepkilerini gösterdiler. AKP Hükümeti’nin bu demokratik protestolara karşı tavrı ise büyük bir polis terörü oldu. Son derece barışçıl olan gösterilere katılan insanların üzerine TOMA’larla, Akreplerle, gaz bombalarıyla,
basınçlı sularla, coplarla, çivili sopalarla saldırıldı;

  • Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük kardeşlerimiz öldürüldü,
  • Binlerce yurttaşımız yaralandı, sakat bırakıldı.

Profesöründen doçentine, uzmanından asistanına, en başta da gencecik tıp fakültesi öğrencileri olmak üzere yüzlerce, binlerce hekim gösterilerin başladığı günden itibaren parklarda, sokaklarda, alanlarda, bize ihtiyaç duyulan her yerde göstericilerin yanında olduk.

Biber gazlarıyla boğulan, kimyasal maddelerle vücutları yakılan,
gaz kapsülleri ve plastik mermilerle vurulan bütün yurttaşlarımızın yardımına koştuk. Acılarını azaltmaya, yaralarını tedavi etmeye çalıştık.

Bu nedenle de siyasi iktidarın hedefi olduk.
Bütün suçu sağlık hizmeti vermekten ibaret olan hekimler darp edildi, gözaltına alındı; yaralıları tedavi ettiğimiz revirlere, hastanelere gaz bombalarıyla saldırıldı.
O korkunç şiddet gecelerinde yaralıların ilk müdahalelerini yaptığımız
Dolmabahçe Camisi’nde içki içildiği yalanı üretildi, bizzat Başbakan tarafından tekrarlanıp duruyor. Başbakan, tüm bu sürecin sorumlusu olarak gösterdiği biz hekimleri şöyle suçladı:

“ Sizin insan sevginiz nerede, insanlarla ilgilenme aşkınız nerede?
Bunlarda insan diye bir dert yok. Bunlarda insana yönelik bir sevgi, bir aşk yok.
Bunların her şeyi menfaate dayalı!”

(Sizin ve iktidarınızın insan sevgisini, insana yönelik aşkını Uludere’den Taksim’e
bu topraklarda yaşayanlar yakından biliyor Sayın Başbakan; gaz bombası attığınız hastanelerin koridorları, bahçeleri, yatan hastalar, aciller biliyor; polis saldırısında yediği darbelerle vücutları moraran, kemikleri kırılan, gözlerini kaybeden, dalağı alınan insanlarımız biliyor.)

Bunlar yetmezmiş gibi, Sağlık Bakanlığı tarafından, gösteriler sırasında oluşturduğumuz “gönüllü revirler” hakkında soruşturma başlatıldı. Bu revirlerde görev alan meslektaşlarımızın ve hastalarımızın isimlerini bildirmemiz isteniyor. Hangi yetkiyle hekimlik yaptığımızı açıklamamız isteniyor. İnsanlara sağlık hizmeti verdiğimiz için savunmamız isteniyor.

(Üstüne bir de, Gezi Parkı Direnişindeki hekim tutumunun intikamını alırcasına hazırladıkları Torba Yasa Taslağı’yla; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen, hasta mahremiyetini ihlal etmemiz, hastalarımızın tüm sağlık verilerini Sağlık Bakanlığı’na vermemiz isteniyor; siyasi otoritenin kontrolündeki Sağlık Meslekleri Kurulu tarafından ömür boyu meslekten men edilmekle tehdit ediliyoruz.)

Cevap veriyoruz                       :

Biz bu işi burada, tıbbın kurucuları İstanköy’lü Hipokrates’in,
Bergamalı Galenos’un
yaşadığı bu topraklarda binlerce yıldır hep yaptık.

Ağrısını, acısını, ızdırabını dindirdiğimiz, sağlığına kavuşturduğumuz insanlarımızdan, hayata döndürdüğümüz hastalarımızın sunduğu şükran duygularından, ameliyat ettiğimiz yaşlı amcaların, teyzelerin gözlerindeki yaşama sevincinden, kızamığını, zatürresini, havalesini tedavi ettiğimiz çocukların yanağımıza kondurduğu öpücüklerden, dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarımızın zor günlerimizdeki evrensel dayanışmasından aldığımız güçle yaptık. İnsan yaşamına adanmış mesleğimizden aldığımız yetkiyle yaptık. Sevgisiz, hürmetsiz, değerbilmez yöneticilere;

“Doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar.” diyen diktatörlere, “Doktor efendi dönemi bitti.” diyen taklitçilerine rağmen yaptık.

Korkusuzca yapmaya da devam edeceğiz.

Biz bu topraklarda binlerce yıldır nice yöneticiler, nice krallar, nice sultanlar, nice padişahlar gördük. (Özentilerini de çok gördük.)
Onlar hep geçip gitti, biz hep burada kaldık.

Bunlar da geçip gidecek…

Biz devam edeceğiz!

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ

1 MAYIS’TA İSTANBUL’U TERÖR ALANI’NA ÇEVİRENLER HESAP VERMELİDİR


1 MAYIS’TA İSTANBUL’U TERÖR ALANI’NA ÇEVİRENLER HESAP VERMELİDİR!

1 Mayıs Mücadele, Birlik, Dayanışma Günü’nde İstanbul’da devlet güçlerince uygulanan şiddet Türk Tabipleri Birliği, İstanbul Tabip Odası ve Adli Tıp Uzmanları’nca yapılan bir basın toplantısıyla kınandı.

Basın toplantısının gerçekleştiği mekanda polisin kullandığı biber gazı ve gaz bombalarının caddelerden toplanan örnekleri de “AKP’nin İleri Demokrasi Araçları” adıyla sergilendi.

Toplantıda açılış konuşmasını TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan yaptı. Konuşmasına 1 Mayıs’ta yaşanan devlet terörünü yansıtan ve tüm dünyanın bu dehşete tanık olmasını sağlayan basın mensuplarına teşekkür ederek başlayan Dr. Aktan şunları söyledi:

“Hükümet 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamamıza inşaat çukurunu gerekçe göstererek
izin vermedi. Taksim’in simgesel önemini anlattık, güvenliğin sağlanması için çeşitli öneriler sunduk. Ancak uzlaşma zemini sağlanmadı, adeta bu olayların yaşanması istendi. Kutlamalar Taksim’de yapılsaydı bunca insanın zarar görmesi, yaralanması, yaşamsal tehlikeyle karşı karşıya olması söz konusu bile olmayacaktı. Olayın sonuçları facia boyutuna ulaştı. İstanbul Valisi 1 Mayıs öncesindeki tavrı, 1 Mayıs’ta yaşattıkları ve 1 Mayıs sonrası yaptığı açıklamalarla maalesef tarihin kara sayfalarına adını yazdırdı.

  • 1 Mayıs 2013’te İstanbul’da kimyasal bir savaş yaşandı.

TTB olarak biber gazı ve gaz bombalarının sağlığa olumsuz etkilerini, öldürücü olabileceğini daha önce kezlerce dile getirdik, bilimsel raporlar yayınladık. Ancak bu yıl biber gazı ve gaz bombaları kimyasal etkilerinin yanı sıra ateşli bir silah olarak da kullanıldı. İnsanların üzerine doğrudan atıldı, acımasızca, insan yaşamı yok sayılarak ateş edildi. Böyle bir 1 Mayıs’ı bir daha yaşamak istemiyoruz. 1 Mayıs’ları emeğin birlik ve dayanışma günü olarak coşkuyla kutlamak istiyoruz.”

Dr. Özdemir Aktan’ın ardından TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk söz aldı. Polisin kullandığı biber gazı ve gaz bombası örneklerini işaret eden Dr. Öztürk;

“Bizler doktoruz. Yanımızda steteskop, tansiyon aleti vb. araçlar olmalı ama bugün
ne yazık ki, sizlere biber gazı kapsüllerini sergiliyoruz. Bu tablo AKP’nin eseridir.
Bu yılki 1 Mayıs’larda amacın yalnızca insanları dağıtmak olmadığını, kullanılan araçlara bakarak görebiliyoruz. Bu yıl Hükümet ve Valiliğin amacı öldüresiye saldırmaktı.
Bırakın yürümeyi, 5 kişinin bir araya gelmesine bile izin vermemekti. Gaz bombaları özellikle kanisterler (üzerlerinde ’45 derecelik açıyla atılması’ uyarısı bulunmasına karşın) insanlara doğrudan nişan alınarak, ateşli bir silah olarak kullanıldı.
Atılan gaz bombaları arasında son kullanma tarihi geçenler bile vardı.
Valilik dünya biber gazı kullanma rekorunu kırdı. İstanbul halkı,
Vali Hüseyin Mutlu’yu ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ı ‘Gazcı Kardeşler’ olarak anacak artık” dedi.

Dr. Osman Öztürk’ün basın metnini okumasının ardından söz alan İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören ise şunları dile getirdi:

“Hem İstanbul Tabip Odası Başkanı olarak hem de olayın bizzat mağduru olmuş bir kişi olarak yaşadıklarımı anlatmak istiyorum. Sağlık emekçileri olarak öbür emekçilerle
1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamak üzere oradaydık. Katılımcılar daha yeni yeni toplanmaya başladığı sıralarda, sabahın çok erken saatlerinden başlayarak
gaz bombalı, basınçlı sulu müdahale başladı. Vali Bey’in anlattıklarıyla benim tanık olduğum olayların hiçbir benzerliği yok. Orada devlet eliyle insanlık suçu işlenmiştir. Son derece orantısız, öldürmek amacıyla biber gazı ve gaz bombası kullanılmıştır. Gaz bombalarından biri yanımda patladı. Sağlıklı bir insan olmama karşın, soluksuz kaldım ve öleceğimi düşündüm. Astımlı ya da kalp hastası insanların durumu çok daha vahimdi. Biz hekimler olarak bu silahların kimyasal etkilerini
bilimsel olarak ortaya koymuştuk ancak bu kez yaşayarak da gördük.

  • Bu devlet terörünün hesabının verilmesi gerekir.”

Son olarak Adli Tıp Uzmanları Derneği adına konuşan Dr. Ümit Ünüvar ise;

“1 Mayıs’ta İstanbul halkının yaşam hakkı, sağlık hizmetine erişim hakkı, gezi özgürlüğü ve konut dokunulmazlığı ihlal edildi. Birçok insanımız ciddi yaralanmalarla hastanelere kaldırıldı. Kullanılan gazın kimyasal, toksik etkilerine maruz kaldı. Hopa’da Metin Lokumcu, Taksim’de İbrahim Sevindik, Yalova’da Çayan Birben biber gazının etkisiyle yaşamını yitirdi anımsarsanız. Biz TTB, İstanbul Tabip Odası ve ATUD olarak
bu silahların toksik ve öldürücü etkilerinin olduğunu kezlerce dile getirdik, 2011’de konuyla ilgili bir rapor yayınladık. Ancak ne yazık ki 1 Mayıs’ta genç, yaşlı binlerce insan, mahalle aralarına dek kullanılan bu gazlara sunuk (maruz) bırakıldı. Bu gazların kullanım yoğunluğu bile müdahalenin orantısızlığını ortaya koyuyor.

  • Uygulamalar hukuk dışıdır, keyfidir ve hesabı verilmelidir.” dedi.

Basın Açıklaması
03.05.2013

1 MAYIS’TA İSTANBUL’U TERÖR ALANI’NA ÇEVİRENLER HESAP VERMELİDİR

1 Mayıs Birlik, Mücadele, Dayanışma Günü’nde İstanbul’da büyük bir devlet terörü uygulandı. Emekçilerin, vatandaşların üzerine gaz bombası yağdırıldı.

Binlerce vatandaşımız gaz bombalarından zarar gördü, onlarca vatandaşımız da
gaz mermileri nedeniyle yaralandı. Şimdiye dek ulaşabildiğimiz bilgilere göre
beş yurttaşımız başına gaz mermisi / kanister isabet ettiği için yaşamsal tehlike geçirecek biçimde ağır yaralandı; iki yurttaşımızın görme, iki yurttaşımızın da
işitme duyularını yitirme tehlikesi sürüyor.

Hepimiz takip ettik:

Sendika Konfederasyonları ve Türk Tabipleri Birliği 1 Mayıs’ı, mevcut fiziksel koşulları gözeterek ve gerekli düzenlemeleri yapıp gerekli önlemleri alarak Taksim Meydanı’nda kutlamak için bütün iyi niyetleriyle İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü ve Başbakan’la görüştü. Önerilerini sundu, önerilerini sordu.

Hepimiz duyduk:

Görüştüğümüz yetkililer hiçbir şekilde diyaloga yanaşmadılar; “Yasak hemşerim”den başka bir şey söylemediler.

Hepimiz işittik:

Taksim yasağının gerekçesi olarak inşaat alanındaki çukuru gösterdiler ve
bizlerin sağlığını, can güvenliğini düşündüklerini söylediler.

Hepimiz gördük:

Güya bizlerin sağlığını, can güvenliğini düşünenler metroyu, metrobüsü, otobüsleri, vapurları, trenleri, deniz otobüslerini yasaklayıp, tıpkı sıkıyönetim dönemlerinde olduğu gibi Haliç Köprüsü’nü kaldırarak Taksim’e çıkmak için Şişli ve Beşiktaş’ta toplanan işçileri ve emekçileri bir düşman ordusuyla savaşıyormuşçasına muhasara altına aldılar ve ÖLDÜRESİYE SALDIRDILAR.

En ilkel toplulukların, en vahşi rejimlerin, en zalim yöneticilerin bile savaş koşullarında bile yapmadıklarını yaptılar;

  • HASTANELERE SALDIRDILAR – AMBULANSLARA GAZ ATTILAR.

Hepimiz izledik:

Muammer Güler-Celalettin Cerrah yapımı “Gazcı Kardeşler” senaryosu,
bu yıl Hüseyin Avni Mutlu-Hüseyin Çapkın elinden ikinci versiyonuyla sahnelendi.

Hepimiz tanık olduk:

Bütün dünyada “Birlik, Mücadele, dayanışma Günü” olan

  • 1 Mayıs’ı “DÜNYA GAZ GÜNÜ”ne döndürdüler;

“Dünya Biber Gazı Kullanma Rekoru”nu kırmak için şimdiye dek dünyanın
hiçbir kentinde, hiçbir kitle gösterisinde kullanılmadığı ölçüde çok biber gazını işçilerin, emekçilerin, yoldan geçenlerin, evlerinde oturanların, tüm İstanbul halkının
başlarına yağdırdılar.

Hepimiz yaşadık:

  • Biber gazı yüzümüzü, gözümüzü, genzimizi, tenimizi, ciğerlerimizi yaktı;
  • Biber gazı mermileri vücudumuzu parçaladı.

Hepimiz kaydettik:

  • Biber gazı attıkları silahları ateşli silah olarak kullandılar;
    yakın mesafeden, hedef gözeterek ve doğrudan insanların üzerine ateşlediler.

Hepimiz biliyoruz:

BİBER GAZI SAĞLIĞA ZARARLIDIR.
Ciddi göz hastalıkları, astım ve akciğer ödemi, hipertansiyon ve kalp yetmezliği,
beyin kanamasına neden olur.

BİBER GAZI ÖLDÜRÜR. Biber gazına maruz kalmak; kalp ve solunum sistemini etkileyerek öldüren bir dizi mekanizmayı tetiklemektedir.

BİBER GAZI SİLAHTIR. Topluluklara fütursuz ve yoğun kullanımda;
gazı içinde barındıran düzenek (kanister) yaralanmasına bağlı olarak da öldürmektedir.

Ve şimdi hepimiz ısrarla talep ediyoruz:

Hastanelere saldıranlar,

  • Biber gazı silahlarını insanları öldürmek amaçlı kullananlar,

İşçilere, emekçilere, yurttaşlara vahşice saldıranlar,

Saldırı emrini verenler,

Geçmiş yıllarda barış içinde kutlamaların yapıldığı Taksim 1 Mayıs Alanı’nı
1 Mayıs kutlamalarına kapatarak bütün bu olaylara neden olanlar,

HESAP VERMELİDİR.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ

İSTANBUL TABİP ODASI

ADLİ TIP UZMANLARI DERNEĞİ